391-418
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
dogru kostu; Bellatrix çıglık çıglıga, onun gögsünden seken nafile büyüler savururken, heykel
üzerine atlayıp onu yere mıhladı. Bu arada, cincü-ce ve ev cini duvar boyunca yerlestirilmis
söminelere çabuk çabuk kosarken, tek kollu at-adam dörtnala Voldemort'un üstüne gitti, bunun
üzerine Voldemort kayboldu ve havuzun yanında yeniden belirdi. Dumbledore Volde-mort'a
yaklasır, altın at-adam da onlara dogru eskin adım giderken, bassız heykel Harry'yi arkaya dogru
itip dövüsten uzaklastırdı.
"Bu gece buraya gelmen aptallıktı, Tom," dedi Dumbledore sakin sakin. "Seherbaz'lar yolda -"
"Onlar geldiginde ben gitmis olacagım, sense ölmüs olacaksın!" dedi Voldemort hısımla.
Dumbledore'a öldürücü bir lanet daha yolladı, ama ıskaladı. Lanetin isabet ettigi güvenlik görevlisi
masası alevler içinde kaldı.
Dumbledore, bileginin küçük bir hareketiyle asasını
1043
oynattı: Asadan yayılan büyünün gücü öyle muazzamdı ki, Harry, altın muhafızı önünde kalkan
gibi durmasına ragmen, saçlarının diken diken oldugunu hissetti. Bu defa Voldemort, büyüyü
savusturmak için parlak gümüsten bir kalkan yaratmak zorunda kaldı. Büyü, artık her ne idiyse,
kalkanda görünür bir hasara yol açmadı, ama ortalıkta derin, gongvari bir ses yankılandı - tuhaf
bir sekilde ürpertici bir ses.
"Beni öldürmeye çalısmıyor musun, Dumbledore?" diye seslendi Voldemort, kıpkırmızı gözleri
kalkanın üzerinde kısılarak. "Bu tür vahsete tenezzül etmiyorsun, öyle mi?"
"Birini mahvetmek için baska yöntemlerin de oldugunu ikimiz de biliyoruz, Tom," dedi Dumbledore
sakin sakin, sanki hayatta hiçbir korkusu yokmusçasına, sanki koridordaki yürüyüsünü kesecek
hiçbir sey olmamısçasına Voldemort'a dogru ilerlemeye devam ederek. "Sadece canını almak beni
tatmin etmezdi, kabul ediyorum -"
"Ölümden kötü hiçbir sey yoktur, Dumbledore!" diye hırladı Voldemort.
"Tamamen haksızsın," dedi Dumbledore, Voldemort'a yaklasmaya devam edip, sanki konuyu birer
içki esliginde tartısıyorlarmıs gibi tatlı tatlı konusarak. Onun böyle savunmasız, kalkansız
yürüdügünü görünce Harry'nin içi korkuyla doluyordu; bagırıp onu uyarmak istiyordu, ama bassız
muhafızı onu duvara dogru yapıstırmıs, arkasından kurtulma yolundaki tüm çabalarını
engelliyordu. "Aslında, ölümden çok daha kötü seyler oldugunu anlayamaman, senin en büyük
zaafın olmustur her zaman -"
Gümüs kalkanın arkasından yine yesil bir ısın fırla-
1044
di. Bu sefer de tek kollu at-adam dörtnala geldi, Dumble-dore'un önüne atladı ve patlamaya hedef
olup yüzlerce parçaya ayrıldı. Ama onun parçaları daha yere degmeden, Dumbledore asasını geri
çekip kırbaç saklatır gibi sallamıstı bile. Asanın ucundan uzun ince bir alev çıktı ve Voldemort'a
dolandı, hem de kalkanını da sararak. Bir an için Dumbledore kazanmıs gibiydi, ama sonra alevden
ip bir yılana dönüstü ve anında Voldemort'u bırakıp öfkeyle tıslayarak Dumbledore'a döndü.
Voldemort kayboldu; yılan yerden yükselip saldırmaya hazırlandı -
Voldemort, bir süre önce bes heykelin durdugu havuzun ortasındaki kaidenin üstünde yeniden
ortaya çıkarken, Dumbledore'un tepesinde, havada bir alev parladı.
"Dikkat et!" diye bagırdı Harry.
Ama o bagırırken, Voldemort'un asasının ucundan yine yesil bir ısın fırladı ve yılan saldırdı -
Fawkes asagı, hızla Dumbledore'un önüne uçtu, gagasını ardına kadar açtı ve yesil ısını oldugu gibi
yuttu: Alev aldı ve küçük, burusmus, uçamaz halde yere düstü. Aynı anda, Dumbledore asasını
uzun, akıcı bir hareketle salladı - dislerini ona batırmasına ramak kalmıs olan yılan, havaya
savrularak kara bir duman içinde kayboldu; ve havuzdaki su sahlanıp Voldemort'u erimis camdan
bir koza gibi kapladı.
Birkaç saniye için Voldemort karanlık, dalgalanan, yüzü olmayan bir sekil gibi göründü, kaidenin
üzerinde titrek bir ısıkla parıldıyor, belli ki bogucu kütleyi üzerinden atmaya çabalıyordu -
1045
Sonra kayboldu ve su, büyük bir gürültüyle yeniden havuza döküldü, yanlardan delice tasarak
cilalı zemini bastı.
Page 391
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
"EFENDMZ!" diye haykırdı Bellatrix.
Dövüsün bittiginden, Voldemort'un kaçmaya karar verdiginden emin olan Harry, heykel
muhafızının arkasından çıkmaya hamle etti. Ama Dumbledore bagırdı: "Oldugun yerde kal, Harry!"
Dumbledore ilk kez korkmus görünüyordu. Harry nedenini anlayamadı: kisi, cadı heykelinin
altında kapana kısılmıs olan Bellatrix ve yerde cılız cılız gaklayan yavru anka Favvkes'un dısında,
koridor tamamen bos görünüyordu -
Derken birden yara izi sanki yarılıp açıldı ve Harry ölmek üzere oldugunu anladı: akla hayale
sıgmayacak kadar büyük, dayanılmaz bir acı -
Koridordan gitmis, kırmızı gözlü bir yaratıgın büklümlerine hapsolmustu; öyle sıkı kusatılmıstı ki,
kendi bedeninin nerede bitip yaratıgın bedeninin nerede basladıgını bilemiyordu: ç içe kaynamıs,
acıyla baglanmıslardı ve kaçıs yoktu -
Yaratık konustugunda, Harry'nin agzını kullandı ve Harry acı içinde, çenesinin hareket ettigini
hissetti...
"Beni simdi öldür, Dumbledore..."
Körlesmis ve ölmek üzere olan, her yanı kurtulmak için feryat eden Harry, yaratıgın yeniden onu
kullandıgını hissetti...
"Madem ölüm hiçbir sey degil, Dumbledore, çocugu öldür o zaman...'
1046
Acı dinsin, diye düsündü Harry... bizi öldürsün... son ver buna, Dumbledore... buna kıyasla ölüm
hiçbir sey degildir...
Ve Sirius'u tekrar görürüm...
Harry'nin kalbi duyguyla dolarken, yaratıgın büklümleri gevsedi ve acı dindi; Harry yerde yüzüstü
yatıyordu, gözlügü gözünden çıkmıstı, sanki tahtanın degil de buzun üzerindeymis gibi titriyordu...
Derken koridorda sesler yankılanmaya basladı, olması gerekenden daha çok ses vardı... Harry
gözlerini açtı ve az önce onu koruyan, simdiyse çatlamıs ve hareketsiz halde sırtüstü yatan bassız
heykelin ayaklarının dibinde gözlügünü fark etti. Alıp taktı ve basını kaldırdıgında, kendi burnunun
birkaç santim ötesinde Dumbledore'un kemerli burnunu gördü.
"yi misin, Harry?"
"Evet," dedi Harry, öyle siddetle titriyordu ki, basını düz tutamıyordu. "Evet, ben - Voldemort
nerde, nerde -kim bütün bu - ne -"
Atriyum insanla doluydu; zeminden, duvarlardaki canlanmıs söminelerin zümrüt yesili alevleri
yansıyordu; önlerindeyse akın akın büyücüler ve cadılar beliriyordu. Dumbledore ayaga
kalkmasına yardım ederken, Harry minicik altın ev cini ve cincüce heykellerinin, son derece saskın
görünen Cornelius Fudge'ı oraya getirmekte olduklarım gördü.
"Oradaydı!" diye bagırdı kırmızı cüppeli, at kuyruklu bir adam. Salonun öte yanında, biraz önce
Bellatrix'in yere mıhlanmıs halde durdugu bir altın molozu yıgınını isa-
1047
ret ediyordu. "Onu gördüm, Mr Fudge, yemin ederim Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen'di, bir kadım
kaptıgı gibi Buharlastı!"
"Biliyorum, VVilliamson, biliyorum, ben de gördüm onu!" dedi Fudge, hızlı hızlı konusarak. nce
çizgili pelerininin altında pijaması vardı ve kilometrelerce kosmus gibi soluk solugaydı. "Merlin'in
sakalı - burada - burada! - Sihir Bakanhgı'nda! - aman Tanrım - mümkün degil bu -hayret - böyle
bir sey nasıl olabilir -?"
"Cornelius, eger asagıya, Esrar Dairesi'ne inersen..." dedi Dumbledore -belli ki Harry'nin iyi
olduguna kanaat getirmis halde, öne çıktı; yeni gelenler onu simdi fark etmislerdi (birkaçı asasını
hazır tuttu; digerleriyse düpedüz hayrete düsmüs görünüyordu; cinin ve cincücenin heykelleri
alkıslayınca Fudge öyle bir irkildi ki, terlikli ayakları yerden kesildi)- "... göreceksin ki, birçok kaçak
Ölüm Yiyen, Ölüm Odası'nda, bir Karsı-Buharlasma büyüsüyle etkisiz hale getirilmis durumda,
onları ne yapacagına karar vermeni bekliyorlar."
"Dumbledore!" dedi Fudge solugunu tutup, hayretten kendini kaybetmis gibi. "Sen - burada ha -
ben -ben -"
Telasla dönüp yanında getirdigi Seherbaz'lara bakındı; içinden, "Yakalayın onu!" diye bagırmak
Page 392
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
geldigi gün gibi ortadaydı.
"Cornelius, adamlarınla dövüsmeye hazırım - tekrar kazanmaya da!" dedi Dumbledore gürleyen bir
sesle. "Ama bir senedir sana dogruyu söyledigimin kanıtını az önce kendi gözlerinle gördün. Lord
Voldemort döndü, on
1048
iki aydır yanlıs adamın pesindesin ve artık mantıgın sesini dinlemenin vakti geldi!"
"Ben - hiç - sey -" diye kekeledi Fudge, sanki birinin ona ne yapacagını söyleyecegi umuduyla
etrafına bakına-rak. Kimse böyle bir sey yapmayınca da, "Pekâlâ - Daw-lish! Williamson! Esrar
Dairesi'ne gidin bakın../' dedi. "Dumbledore, sen - sen de bana bir bir anlat - Sihirli Kardesler
Fıskiyesi - ne oldu?" diye ekledi iniltiye benzer bir sesle, cadı, büyücü ve at-adam heykellerinden
artakalan parçaların yattıgı yere bakarak.
"Onu, ben Harry'yi Hogwarts'a geri gönderdikten sonra konusabiliriz/' dedi Dumbledore.
"Harry - Harry Potter mil"
Fudge hızla dönüp, hâlâ Dumbledore ile Volde-mort'un düellosu sırasında onu korumus olan devrik
heykelin yanında, duvara yaslanmıs duran Harry'ye baktı.
"O - burada, ha?" dedi Fudge. "Neden - neler dönüyor burada?"
"Her seyi açıklayacagım," diye tekrar etti Dumbledore, "ama Harry okula döndükten sonra."
Havuzdan, altın büyücünün kafasının yattıgı yere dogru yürüdü. Asasını ona dogrulttu ve, "Portus,"
diye mırıldandı. Bas, mavi bir ısıkla parıldadı ve tahta zeminde birkaç saniye boyunca gürültüyle
titredikten sonra bir kez daha duruldu.
"Bana bak, Dumbledore!" dedi Fudge, Dumbledore yerden kafayı alıp elinde onunla Harry'ye dogru
yürürken. "O Anahtar için yetkin yok! Sihir Bakanı'nın önünde böyle seyler yapamazsın, sen - sen
-"
1049
Dumbledore yarım ay biçimindeki gözlügünün üzerinden onu hakimane bir edayla süzerken, sesi
titreyen Fudge sustu.
"Dolores Umbridge'in Hogvvarts'tan çıkartılması emrini vereceksin," dedi Dumbledore.
"Seherbaz'larına, benim Sihirli Yaratıkların Bakımı ögretmenimi aramalarını durdurma emri
vereceksin, ki isine dönebilsin. Ben de sana..." Dumbledore cebinden on iki kollu bir saat çıkarıp
baktı "... bu gece yarım saatimi verecegim, bu süre boyunca, burada olup bitenlerin önemli bir
kısmını anlatabilecegimi sanıyorum. Ondan sonra, okuluma dönmem gerekecek. Eger yine
yardımıma ihtiyacın olursa, gelip Hogwarts'ta benimle temasa geçmenden memnuniyet duyarım
elbette. Müdür" e yollanan mektuplar bana ulasacaktır."
Fudge'in gözleri iyice yerinden ugradı; agzı bir karıs açıktı, dagınık kır saçlarının altındaki yuvarlak
yüzü pespembe kesilmisti.
"Ben-sen-"
Dumbledore ona arkasını döndü.
"Bu Anahtar7! al, Harry."
Dumbledore heykelin altın basını uzattı, Harry elini onun üzerine koydu; ne yapacagı, nereye
gidecegi artık umrunda degildi.
"Seninle yarım saat içinde görüsürüz," dedi Dumbledore alçak sesle. "Bir... iki... üç..."
Harry, göbeginin içinde bir kancanın çekildigi seklindeki o tanıdık hissi duydu yine. Cilalı ahsap
zemin ayaklarının altından gitmisti; Atriyum, Fudge ve Dumbledore kaybolmuslardı, bir renk ve
ses girdabında uçuyordu...
1050
OTUZ YEDNC BÖLÜM
Kayıp Kehanet
Harry'nin ayakları sert zemine bastı; dizleri biraz büküldü ve altın büyücünün bası kuvvetle
yankılanan bir ham sesiyle yere düstü. Çevresine bakınca, Dumbledore'un odasına gelmis
Page 393
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
oldugunu gördü.
Müdür7ün yoklugu sırasında her sey kendi kendini tamir etmis görünüyordu. Narin gümüs aletler
bir kez daha ince bacaklı masaların üzerinde sakin sakin püfürdüyor, pırpır ediyorlardı. Müdürlerle
müdirelerin portreleri, basları koltuga ya da resmin kenarına dayalı, çerçevelerinde sekerleme
yapıyorlardı. Harry pencereden dısarı baktı. Ufuk boyunca serin, açık yesil bir çizgi uzanıyordu;
safak sökmek üzereydi.
Zaman zaman, uyuyan bir portrenin homurdanma-sıyla ya da burnunu çekmesiyle bozulan
sessizlik ve dinginlik, Harry'ye dayanılmaz geliyordu. Çevresi onun duygularını yansıtabilseydi
eger, resimler acıyla feryat ediyor olurdu. Sessiz, güzel odada gezindi, hızlı hızlı soluk alıyor,
düsünmemeye çalısıyordu. Ama düsünmesi gerekiyordu... bundan kaçıs yoktu...
1051
Sirius'un ölmesi onun suçuydu; tamamen onun suçu. Eger o, Harry, Voldemort'un numarasına
kanacak kadar aptal olmasaydı; rüyalarında gördügünün gerçek oldugundan o kadar emin
olmasaydı; Hermione'nin söyledigi gibi Voldemort'un, Harry'nin kahramanlık etme sevgisi üzerine
oynadıgı ihtimaline zihnini açmıs olsaydı...
Tahammül edilmezdi, düsünmeyecekti, dayanamıyordu... içinde, hissetmek ya da incelemek
istemedigi korkunç bir bosluk vardı, Sirius'un oldugu yerde, Sirius'un yok oldugu yerde karanlık bir
delik; o büyük, sessiz boslukla bas basa kalmak istemiyordu, dayanamazdı -
Arkasındaki bir resim gayet yüksek sesli, homurtulu bir horlama koy verdi ve sakin bir ses, "Ah...
Harry Potter..."
dedi.
Phineas Nigellus uzun uzun esnedi, kısılmıs gözleriyle Harry'yi izlerken kollarını uzatıp gerindi.
"Ee, seni sabahın erken saatlerinde buraya getiren ne?" dedi sonunda. "Bu odanın, hak sahibi olan
Mü-düfden baska herkese kapalı olması gerekir. Yoksa seni buraya Dumbledore mu yolladı? Aman,
söyleme..." Yine bir esnemeyle sarsıldı. "Bes para etmez büyük-büyük torunuma yeni bir mesaj mı
yoksa?"
Harry konusamıyordu. Phineas Nigellus, Sirius'un öldügünü bilmiyordu, ama Harry ona
söyleyemezdi. Bunu yüksek sesle söylemek, olanları geri dönülmez, mutlak, onarılmaz hale
getirirdi.
Simdi birkaç portre daha kıpırdanmıstı. Sorguya çekilme korkusu, Harry'nin odanın öbür yanına
gidip kapı tokmagına sarılmasına yol açtı.
1052
Tokmak dönmedi, içeride kapalı kalmıstı.
Müdüfün masasının gerisindeki duvarda asılı olan çok sisman, kırmızı burunlu büyücü, "Umarım
bu," dedi, "Dumbledore'un kısa süre sonra aramızda olacagı anlamına geliyordur."
Harry döndü. Büyücü büyük bir ilgiyle onu izliyordu. Harry evet anlamında basını salladı.
Arkasındaki tokmagı yeniden çekistirdi, ama tokmak yine dönmedi.
"Oh, iyi," dedi büyücü. "Onsuz çok sıkıcıydı burası, gerçekten çok sıkıcı."
Üzerinde otururken resmedildigi taht gibi koltuga iyice kuruldu ve Harry'ye sefkatle gülümsedi.
"Dumbledore senin hakkında çok iyi seyler düsünüyor, biliyorsundur eminim," dedi rahatça. "Aa,
evet. Seni çok takdir ediyor."
Harry'nin gögsünü azman, agır bir parazit gibi boydan boya dolduran suçluluk duygusu, simdi
kıvranıp bü-külmeye baslamıstı. Harry buna dayanamazdı, artık kendisi olmaya dayanamazdı...
kendini asla, kendi bası ve bedeninde böyle hapsolmus hissetmemisti, baska biri, herhangi biri
olmayı hiç bu kadar siddetle istememisti...
Bos sömine zümrüt yesili bir alevle parladı, Harry kapıdan uzaga zıplayıp, sömine ızgarasında
dönüp duran adama baktı. Dumbledore'un uzun bedeni ateste belirirken, sömineyi çevreleyen
duvarlardaki müdürler ve mü-direler sıçrayarak uyandılar, çogu bagırıp ona hosgeldin dedi.
"Tesekkür ederim," dedi Dumbledore yumusak bir sesle.
1053
Önce Harry'ye bakmadı, kapının yanındaki tünege yürüdü ve cüppesinin iç cebinden minik, çirkin,
tüysüz Fawkes'u çıkardı, yetiskin Fawkes'un genellikle durdugu altın diregin altındaki, yumusak
Page 394
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
küllerin bulundugu tepsiye sefkatle koydu.
"Ee, Harry," dedi Dumbledore, nihayet yavru kusa arkasını dönerek, "ögrenci arkadaslarından
hiçbirinin bu geceki olaylar nedeniyle kalıcı bir hasara ugramayacagını duymaktan memnun
olursun sanırım."
Harry, "yi," demeye çalıstı, ama agzından ses çıkmadı. Dumbledore sanki ona, neden oldugu
hasar miktarını hatırlatıyordu ve bu sefer ona dogrudan dogruya baktıgı, ifadesi de suçlayıcıdan
çok müsfik oldugu halde, Harry onunla göz göze gelmeye dayanamıyordu.
"Madam Pomfrey herkesi tamir ediyor," dedi Dumbledore. "Nymphadora Tonks'un kısa bir süre St
Mungo'da kalması gerekebilir, ama anlasılan tamamen iyilesebilecekmis."
Harry sadece, dısarıdaki gökyüzünün rengi açıldıkça daha fazla ısık alan halıya basını sallamakla
yetindi. Odadaki bütün portrelerin, Dumbledore'un agzından çıkan her kelimeyi hevesle
dinlediklerinden, Dumbledore ve Harry'nin nerede oldugunu ve insanların neden yaralandıgını
merak ettiklerinden emindi.
"Neler hissettigini biliyorum, Harry," dedi Dumbledore çok yavasça.
"Hayır, bilmiyorsunuz," dedi Harry, sesi birden yüksek ve kuvvetli çıktı; akkor halinde bir öfke
kabardı içinde; Dumbledore onun duygulan hakkında hiçbir sey bilmiyordu.
1054
"Gördün ya, Dumbledore?" dedi Phineas Nigellus sinsi sinsi. "Asla ögrencileri anlamaya çalısma.
Bundan nefret ederler. Trajik bir sekilde anlasılmamayı, kendine acıma duyguları içinde bogulmayı
tercih ederler, baslarına açtıkları dertlere -"
"Bu kadarı yeter, Phineas," dedi Dumbledore.
Harry, Dumbledore'a arkasını döndü ve kararlı bir sekilde pencereden dısarı baktı. Uzakta
Quidditch stadını görebiliyordu. Sirius bir keresinde, salkım saçak tüylü kara köpek kılıgında,
Harry'nin oynamasını seyretmek için oraya gelmisti... belki de Harry'nin James kadar iyi olup
olmadıgını görmeye gelmisti... Harry hiç sormamıstı ona...
"Hissettiklerinin utanılacak bir yanı yok, Harry," dedi Dumbledore'un sesi. "Tersine... böyle acı
hissedebilmen senin en büyük gücündür."
Harry, akkor halindeki öfkenin içini yaladıgını, o korkunç boslukta alev alev yandıgını ve onu,
sükûnetinden ve bos laflarından dolayı Dumbledore'u incitme arzusuyla doldurdugunu hissetti.
"En büyük gücüm, öyle mi?" dedi Harry. Artık görmeyen gözlerle Quidditch stadına bakarken sesi
titriyordu. "En ufak bir fikriniz yok... bilmiyorsunuz..."
"Neyi bilmiyorum?" diye sordu Dumbledore sakin sakin.
Artık bu kadarı da çok fazlaydı. Harry döndü, büyük bir öfkeyle titriyordu.
"Neler hissettigim konusunda konusmak istemiyorum, tamam mı?"
1055
"Harry, böyle ıstırap çekmen hâlâ insan oldugunu gösterir! Bu acı, insan olmanın bir parçası -"
"ÖYLEYSE - NSAN - OLMAK - STEMYORUM!" diye kükredi Harry, sonra da yanındaki ince bacaklı
masada duran narin gümüs aleti yakaladıgı gibi odanın karsı tarafına fırlattı; alet duvara vurup
yüz minik parçaya bölündü. Resimlerden birkaç tanesi hiddet ve korku çıglıkları attı ve Armando
Dippet'ın portresi, "Yok artık!" dedi.
"UMRUMDA DEGL!" diye bagırdı Harry onlara, bir ayskopu tuttugu gibi sömineye attı. "CANIMA
YETT, YETERNCE GÖRDÜM, BIRAKMAK STYORUM, SONA ERMESN STYORUM, ARTIK
UMRUMDA DEGL -"
Az önce üzerinde gümüs aletin durdugu masayı yakaladı, onu da attı. Masa yerde parçalandı,
bacakları farklı yönlerde yuvarlanarak gitti.
"Umrunda," dedi Dumbledore. Kılı kıpırdamamıstı, Harry'nin, odasını yerle bir etmesini durdurmak
için en küçük bir harekette bulunmamıstı. Yüzünün ifadesi sakin, adeta kayıtsızdı. "Öyle ümranda
ki, acısından kanaya kanaya ölecekmis gibi hissediyorsun kendini."
"HSSETMYORUM - STE!" diye haykırdı Harry. Öyle yüksek sesle bagırmıstı ki, bogazı
yırtılacakmıs gibi geldi ve bir an Dumbledore'a kosarak onu da kırmak, o yaslı yüzdeki sakin
ifadeyi silmek, onu sarsmak, canını acıtmak, kendi içindeki dehsetin minik bir kısmını ona da
Page 395
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
hissettirmek istedi.
"Ah, evet, hissediyorsun," dedi Dumbledore, daha da sakin sekilde. "Simdi hem annenle babanı,
hem de taru-
1056
dıkların içinde bir anneye ya da babaya en fazla benzeyen insanı kaybettin. Elbette umrunda."
"NE HSSETTGM BLMYORSUN!" diye kükredi Harry. "SEN - ORADA DURMUS - SEN -"
Ama artık kelimeler yeterli degildi, onu bunu kırmanın da faydası olmuyordu artık; kosmak
istiyordu, hiç durmadan kosmak ve asla geriye bakmamak, berrak mavi gözlerin ona baktıgını, o
nefret edilecek kadar sakin ihtiyar yüzü göremeyecegi bir yerde olmak istiyordu. Kapıya kostu,
yeniden tokmagı yakaladı, zorladı.
Ama kapı açılmadı.
Harry yeniden Dumbledore'a döndü.
"Bırak gideyim," dedi. Tepeden tırnaga titriyordu.
Dumbledore sadece, "Hayır," dedi.
Birkaç saniye daha gözlerini dikip birbirlerine baktılar.
"Bırak gideyim," dedi Harry bir kez daha.
"Hayır," diye tekrarladı Dumbledore.
"Eger - eger beni burada tutarsan - eger beni bırakmazsan -"
"Esyalarımı harap etmeye istedigin gibi devam edebilirsin," dedi Dumbledore sakin sakin. "Zaten
gereginden fazlasına sahip oldugum söylenebilir."
Masasına yürüyüp oturdu, Harry'yi süzdü.
"Bırak gideyim," dedi Harry yeniden, soguk ve neredeyse Dumbledore'unki kadar sakin bir sesle.
"Söylemek istediklerimi söylemeden olmaz," dedi Dumbledore.
"Sen - sen sanıyor musun ki - istiyorum mu sanıyorsun, aldırıyor muyum - NE SÖYLEMEK
STEDGN UM-
1057
RUMDA BLE DEGL!" diye kükredi Harry. "Senin söyleyecegin hiçbir seyi duymak istemiyorum!"
"Duyacaksın," dedi Dumbledore kararlı bir sekilde. "Çünkü bana kızman gerektigi kadar
kızmıyorsun. Bana saldırırsan, ki bunun esiginde oldugunu biliyorum, bunu tam anlamıyla hak
etmis olacagım."
"Sen ne diyorsun -?"
"Sirius'un ölmesi benim hatam," dedi Dumbledore açıkça. "Ya da, hemen hemen tümüyle benim
hatam mı diyeyim - tamamı için sorumlulugu üstlenecek kadar kendini begenmis degilim. Sirius
cesur, zeki ve enerjik bir adamdı ve böyle adamlar baskalarının tehlikede olduguna inanıyorlarsa
eger, genellikle evde oturmakla yetinmezler. Yine de, bu gece Esrar Dairesi'ne gitmen gerektigine
bir an bile inanmıs olmamalıydın. Sana karsı açık davranmıs olsaydım, ki yapmalıydım, Harry,
Vol-demort'un seni Esrar Dairesi'ne çekmeye çalısacagını çok önceden bilirdin ve bu gece oraya
gitmek için seni asla kandıramazdı. Ve Sirius'un da senin ardından gelmesi gerekmezdi. Bunun
kabahati bana, ama sadece bana ait."
Harry'nin eli hâlâ kapı tokmagındaydı ama, bunun farkında degildi. Gözlerini dikmis Dumbledore'a
bakıyordu, sanki soluk almıyor gibiydi, dinliyordu ama duydugunu zorlukla anlıyordu.
"Lütfen otur," dedi Dumbledore. Bu bir emir degil, bir ricaydı.
Harry önce tereddüt etti, sonra agır agır, gümüs çark dislilerinin ve tahta parçalarının dört bir yana
saçılmıs ol-
1058
dügü odayı geçti, Dumbledore'un masasının karsısındaki sandalyeye oturdu.
Phineas Nigellus, Harry'nin sol tarafından yavasça, "Yani bundan," dedi, "büyük-büyük torunumun
-Black'le-rin sonuncusunun- öldügünü mü anlamam gerekiyor?"
"Evet, Phineas," dedi Dumbledore.
Phineas ters ters, "Buna inanmıyorum," dedi.
Page 396
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
Harry basını tam zamanında geriye çevirip Phine-as'ın portresinden çıktıgını gördü ve onun
Grimmauld Meydanı'ndaki diger tablosunu ziyarete gittigini anladı. Belki de portreden portreye,
Sirius'u çagırarak evde dolasacaktı...
"Harry, sana bir açıklama borçluyum," dedi Dumbledore. "htiyar bir adamın hatalarının
açıklaması. Çünkü sana iliskin olarak yaptıklarımın ve yapmadıklarımın, yaslılıgın getirdigi
zaafların bütün özelliklerini tasıdıgını görüyorum simdi. Gençler, yaslıların neler düsündügünü ve
hissettigini bilemezler. Ama ihtiyar adamlar genç olmanın nasıl oldugunu unutmuslarsa,
suçludurlar... ve ben de unutmus görünüyorum son zamanlarda..."
Günes dogdu dogacaktı; dagların üstünde göz kamastırıcı bir turuncu çizgi belirmisti, üstündeki
gökyüzü ise renksiz ve parlaktı. Isık Dumbledore'a, onun gümüsi kaslarıyla sakalına, yüzüne iyice
kazınmıs çizgilere vurdu.
"On bes yıl önce," dedi Dumbledore, "alnındaki yara izini görünce, ne anlama gelebilecegini
tahmin ettim. Bunun, seninle Voldemort arasında kurulmus bir baglantının isareti olabilecegim
tahmin ettim."
"Bunu bana daha önce de söylemistiniz, Profesör,"
1059
dedi Harry dobra dobra. Kaba olup olmadıgına aldırmıyordu. Artık hiçbir seye pek aldırmıyordu.
"Evet," dedi Dumbledore, özür dilercesine. "Evet, ama anlayacaksın ki - yara izinle baslamak sart.
Çünkü sen sihir dünyasına katıldıktan kısa süre sonra, haklı oldugum anlasıldı, Voldemort
yakınındayken ya da güçlü duygulara kapılmısken yara izin seni uyarıyordu."
"Biliyorum," dedi Harry halsizce.
"Ve senin bu becerin -kılık degistirmis bile olsa Voldemort'un varlıgını tespit etmek ve duyguları
uyandırıldıgı zaman neler hissettigini bilmek- Voldemort kendi bedenine dönüp güçlerini tam
olarak yeniden elde edince daha da belirgin hale geldi."
Harry, evet anlamında basını sallamak zahmetine bile katlanmadı. Bütün bunları zaten biliyordu.
"Daha da yakınlarda," dedi Dumbledore, "Voldemort'un, aranızda böyle bir bag oldugunun farkına
varabileceginden kaygılanmaya basladım. Ve elbette, sen onun zihninin ve düsüncelerinin bu
kadar derinliklerine girince, senin varlıgını hissettigi bir an geldi. Tabii ki, Mr Weas-ley'ye yapılan
saldırıya tanık oldugun geceden bahsediyorum."
"Evet, Snape bana söyledi," diye mırıldandı Harry.
"Profesör Snape, Harry," diye yavasça düzeltti Dumbledore. "Ama sana bunu niçin benim
açıklamadıgımı merak etmedin mi? Niye ben sana Zihinbend dersi vermedim? Neden aylardır sana
bakmaktan bile kaçındım?"
Harry basını kaldırdı. Simdi Dumbledore'un üzgün ve yorgun göründügünü fark edebiliyordu.
1060
"Evet," diye mırıldandı Harry. "Evet, merak etmistim."
"Anlıyorsun ya/' diye devam etti Dumbledore, "Vol-demort'un zihnine zorla girmesi, düsüncelerini
kendi amaçları için kullanması ve yanlıs yönlendirmesi için aradan fazla vakit geçmeyecegine
inanıyordum; bunu yapması için de onu daha fazla yüreklendirmeye hiç hevesli degildim. Simdi ya
da daha önce iliskimizin müdür-ög-renci iliskisinden daha yakın oldugunu fark edecek olursa, seni
bana karsı casus olarak kullanma sansını kaçırmayacagından emindim. Senden yararlanma
sekillerinden, seni ele geçirmeye çalısma ihtimalinden korkuyordum. Harry, Voldemort'un seni o
sekilde kullanacagım düsünmekte haklı olduguma inanıyorum. Seninle yakın temas halinde
oldugumuz nadir anlarda, gözlerinin gerisinde onun gölgesinin kıpırdadıgını gördüm gibi geldi
bana..."
Harry, Dumbledore'la göz göze geldikleri anlarda, içinde uyuyan bir yılanın uyanıp sokmaya
hazırlandıgı duygusuna kapıldıgını hatırladı.
"Voldemort'un seni ele geçirme amacı, bu aksam da gösterdigi gibi, beni yok etmeye yönelik
olmayacaktı. Seni yok etmeye yönelik olacaktı. Az önce seni kısa süreyle ele geçirdiginde, onu
öldürme umuduyla seni feda edecegimi sandı. ste görüyorsun, kendimle senin arana mesafe
koyarak seni korumaya çalısıyordum, Harry. htiyar bir adamın hatası..."
Derin derin içini çekti. Harry bırakıyordu kelimeler üzerinden akıp geçsin... Birkaç ay önce bunları
Page 397
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
bilmek onu öyle ilgilendirirdi ki... ama simdi içindeki o dipsiz
1061
uçurumla, Sirius'un kaybıyla kıyaslanınca anlamsız kalıyordu, hiçbirinin önemi yoktu.
"Sirius bana, Arthur VVeasley'ye yönelik saldırının imgesini gördügün gece, içinde Voldemort'un
uyandıgını hissettigini söyledi. Hemen anladım ki, en büyük korkularım dogruymus: Voldemort
seni kullanabileceginin farkına varmıs. Voldemort'un zihnine yönelik saldırılarına karsı seni
silahlandırayım diye, Profesör Snape'ten Zihinbend dersi almanı ayarladım."
Durakladı. Harry, Dumbledore'un masasının cilalı yüzü üzerinde yavas yavas kayan gün ısıgının,
gümüs bir mürekkep hokkası ile güzel kırmızı bir tüy kalemi aydın-latısım izledi. Etraflarındaki
portrelerin uyanık olduklarının ve Dumbledore'un açıklamasını büyük bir dikkatle dinlediklerinin
farkındaydı; arada sırada bir cüppenin hısırdadıgını, bir bogazın hafifçe temizlendigini
duyabiliyordu. Phineas Nigellus hâlâ dönmemisti...
"Profesör Snape," diye devam etti Dumbledore, "senin aylardır, Esrar Dairesi'ne açılan kapının
rüyasını gördügünü kesfetti. Elbette Voldemort, bedenine kavustugundan beri kehaneti dinleme
olanagını aklına takmıstı; ve o bu kapıya odaklanırken, sen de odaklandın, ne anlama geldigini
bilmesen de.
"Sonra, tutuklanmadan önce Sihir Bakanlıgı'nda çalısan Rookwood'u, basından beri bildigimiz seyi
Volde-mort'a söylerken gördün - Sihir Bakanlıgındaki kehanetlerin çok sıkı korundugunu. Sadece
bu kehanetlerin ait oldugu kisiler, akıllarını kaçırmadan onları raflarından alabilirlerdi: Bu
durumda, ya Voldemort'un kendisi Sihir Ba-
1062
kanlıgı' na girecek ve nihayet ortaya çıkma tehlikesini göze alacaktı - ya da kehaneti onun için sen
alacaktın. Zihin-bend'e hâkim olman giderek daha büyük aciliyet kazanmıstı."
"Ama olmadı," diye mırıldandı Harry. çindeki suçun ezici yükünü hafifletme çabasıyla yüksek sesle
söylemisti bunu: Bir itiraf, kalbini sıkıstıran o korkunç baskıyı biraz olsun hafifletirdi mutlaka.
"Çalısmadım, aldırmadım, rüya görmenin önüne geçebilirdim, Hermione bana öyle yapmamı
söyleyip duruyordu, yapsaydım eger, bana nereye gitmem gerektigini asla gösteremezdi ve -
Sirius da -Sirius da -"
Harry'nin kafasının içinde bir sey kabarıyordu: kendini mazur gösterme, açıklama ihtiyacı -
"Onun Sirius'u sahiden yakalayıp yakalamadıgını kontrol etmeye çalıstım, Umbridge'in odasına
gittim, ateste Kreacher'la konustum, Sirius'un orada olmadıgını söyledi, gittigini söyledi!"
"Kreacher yalan söyledi," dedi Dumbledore sükûnetle. "Sen onun efendisi degilsin, kendini
cezalandırmasına gerek kalmadan sana yalan söyleyebilirdi. Kreacher senin Sihir Bakanlıgı'na
gitmeni istiyordu."
"O - o beni bile bile mi gönderdi?"
"Aa, evet. Korkarım, Kreacher aylardır birden fazla efendiye hizmet ediyor."
"Nasıl?" dedi Harry, anlayamayarak. "Yıllardır Grim-mauld Meydanı'ndaki evden çıkmıyor ki."
"Kreacher'in eline Noel'den hemen önce bir fırsat geçti," dedi Dumbledore. "Anlasılan Sirius ona
'çık dısarı' di-
1063
ye bagırmıs. O da Sirius'un dedigini kelime anlamıyla alıp, evden ayrılma yolunda bir emir olarak
yorumladı. Black ailesinden saygı duydugu tek bir üye kalmıstı artık, ona gitti... Black'in kuzini
Narcissa; Bellatrix'in kardesi ve Lucius Malfoy'un karısı."
"Bütün bunları nereden biliyorsunuz?" dedi Harry. Kalbi büyük bir hızla çarpıyordu. Midesi
bulanıyordu. Kreacher'in Noel'deki garip yoklugundan kaygılanısını ve onun yeniden tavan
arasında ortaya çıkısını hatırladı...
"Kreacher dün gece bana söyledi," dedi Dumbledore. "Sen Profesör Snape'i öyle üstü kapalı sekilde
uyarınca, Esrar Dairesi'nin içinde kapana kısılmıs bir Sirius imgesi gördügünü anladı. Senin gibi o
da hemen Sirius'la temasa geçmeye çalıstı. Zümrüdüanka Yoldaslıgı üyelerinin, Dolores
Umbridge'in söminesinden daha güvenilir iletisim yöntemleri oldugunu belirtmeliyim. Profesör
Snape, Sirius'un sag salim Grimmauld Meydam'nda oldugunu ögrendi.
"Ama sen Dolores Umbridge'le Orman'a yaptıgın geziden dönmeyince, Profesör Snape senin,
Page 398
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
Sirius'un hâlâ Lord Voldemort'un tutsagı olduguna inandıgından endiselendi. Bazı Yoldaslık
üyelerini hemen alarma geçirdi."
Dumbledore derin derin içini çekti ve devam etti: "O, temasa geçtiginde, Alastor Moody,
Nymphadora Tonks, Kingsley Shacklebolt ve Remus Lupin Karargâh'taydı. Hepsi derhal senin
yardımına kosmaya karar verdi. Profesör Snape, Sirius'un geride kalmasını istedi, neler oldugunu
bana söylemek için Karargâh'ta birinin kalması gerekiyordu, çünkü ben her an gelebilirdim. Bu
arada, Profesör Snape de Orman'da seni aramaya niyetliydi.
1064
"Ama Sirius, öbürleri seni aramaya giderken arkada kalmak istemiyordu. Neler oldugunu bana
söyleme görevini Kreacher'a verdi. Hepsi Bakanlık'a gittikten kısa süre sonra ben Grimmauld
Meydanı'na geldigimde, bana Siri-us'un nereye gittigini söyleyen -patlayacak gibi gülen-cin oldu."
"Gülüyor muydu?" dedi Harry boguk bir sesle.
"Aa, evet/' dedi Dumbledore "Anlıyorsun ya, Krea-cher bize tamamen ihanet edemezdi.
Yoldaslık'in Sır Tutucusu degil, Malfoy'lara bizim yerimizi bildiremezdi, açıklaması yasaklanmıs
olan gizli Yoldaslık planlarının hiçbirini de söyleyemezdi. Kendi türünün büyüleriyle baglanmıstı,
yani efendisi Sirius'un verdigi açık bir emre itaatsizlik edemezdi. Yine de Narcissa'ya, Voldemort
için çok degerli olacak, ama Sirius'un çok önemsiz bulup onun birine söylemesini yasaklamadıgı
bilgiler verdi."
"Ne gibi?" dedi Harry.
"Dünyada Sirius'un en fazla deger verdigi insanın sen oldugun gibi," dedi Dumbledore usulca.
"Sirius'u baba ile agabey arası biri olarak görmeye basladıgın gibi. Voldemort, Sirius'un
Yoldaslık'ta oldugunu biliyordu elbette, senin onun nerede oldugunu bildigini de - ama Kreacher'm
verdigi bilgiler sayesinde, senin kurtarmak için hiçbir seyi yapmaktan kaçınmayacagın tek kisinin
Sirius Black oldugunu anladı."
Harry'nin dudakları buz kesmis ve uyusmustu.
"Demek... dün gece Kreacher'a, Sirius'un orda olup olmadıgını sordugum zaman..."
"Malfoy'lar -süphe yok ki Voldemort'un emriyle- ona
1065
bir talimat vermislerdi: Sen Sirius'un iskence altında oldugu imgesini gördükten sonra, Sirius'u
uzakta tutmanın bir yolunu bulacaktı. Böyle olunca, sen Sirius'un evde olup olmadıgını kontrol
etmeye karar verirsen, Kreacher da Si-rius orada degilmis gibi davranabilecekti. Kreacher dün
Hipogrif Sahgaga'yı yaraladı, sen sömine atesinde göründügün sırada, Sirius yukarıda onu tedavi
ediyordu."
Harry'nin cigerlerinde pek az hava var gibiydi; solukları hızlıydı, zorla nefes alıyordu.
"Ve Kreacher size bütün bunları söyledi... sonra da güldü mü?" dedi çatlak bir sesle.
"Söylemek istemedi," dedi Dumbledore. "Ama ben de, bana yalan söylendigini anlayacak kadar
yetkin bir Zihne-fendar'ım ve - onu ikna ettim - bana bütün hikâyeyi anlatsın diye, sonra da Esrar
Dairesi'ne gitmek üzere yola çıktım."
"Bir de/' diye fısıldadı Harry, dizlerinin üstündeki elleri soguk yumruklar halinde sıkılmıstı, "bir de
Hermione bize, ona iyi davranmamızı söyleyip duruyordu -"
"Aslında haklıydı, Harry," dedi Dumbledore. "Grim-mauld Meydanı on iki numarayı Karargâh olarak
kabul ettigimiz zaman, Kreacher'a sefkat ve saygıyla muamele edilmesi gerektigi konusunda
Sirius'u uyarmıstım. Kreacher'in bizim için tehlikeli olabilecegini de söylemistim. Sirius beni pek
ciddiye almadı sanırım, Kreacher'ı da asla duygulan insanlar kadar keskin bir varlık olarak -"
"Onu suçlamayın - böyle - demeyin - Sirius hakkında sanki -" Harry'nin bogazı dügümlenmisti,
kelimeleri dogru dürüst telaffuz edemiyordu; kısa süreligine dinen
1066
çılgın öfkesi, içinde yeniden parladı: Dumbledore'un Siri-us'u elestirmesine izin vermeyecekti.
"Kreacher yalancı -igrenç - hak etti -"
"Kreacher, büyücüler onu ne hale getirdiyse odur, Harry," dedi Dumbledore. "Evet, ona acınması
gerekir. Onun hayatı da senin arkadasın Dobby'ninki kadar berbat geçti. Sirius'un buyruklarını
Page 399
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
yerine getirmek zorunda kaldı, çünkü Sirius onun kölesi oldugu ailenin son ferdiydi, ama Kreacher
ona karsı gerçek bir sadakat duymadı. Ve Kreacher'ın hataları ne olursa olsun, kabul edilmeli ki
Sirius da onun kaderini kolaylastırmak için hiçbir sey -"
"SIRIUS HAKKINDA BÖYLE KONUSMA!" diye haykırdı Harry.
Yeniden ayaga fırlamıstı, çok kızgındı; Sirius'u, onun ne kadar cesur oldugunu, neler çektigini belli
ki hiç anlamamıs olan Dumbledore'un üstüne atlamaya hazırdı...
"Peki ya Snape?" dedi Harry tükürürcesine. "Ondan söz etmiyorsun, degil mi? Sirius'un
Voldemort'un elinde oldugunu ona söyledigimde, her zamanki gibi alaycı alaycı güldü -"
"Harry, biliyorsun ki Profesör Snape'in, Dolores Umb-ridge'in önünde seni ciddiye almıyormus gibi
davranmaktan baska seçenegi yoktu/' dedi Dumbledore kararlılıkla. "Ama sana açıkladıgım gibi,
senin söylediklerini mümkün olan en kısa sürede Yoldaslık'a haber verdi. Orman'dan dönmedigin
zaman senin nereye gittigini tahmin eden oydu. Sana Sirius'un nerede oldugunu zorla söylet-meye
çalısan Profesör Umbridge'e sahte Veritaserum veren de oydu."
1067
Harry bunu dikkate bile almadı; Snape'i suçlamaktan vahsi bir zevk alıyordu, kendi korkunç
suçluluk duygusunu azaltıyordu sanki bu. Dumbledore'un da onunla aynı fikirde olmasını istiyordu.
"Snape - Snape, ev-evde kalıyor diye Sirius'a eziyet etti - sanki Sirius bir ödlekmis gibi davrandı -"
"Sirius böyle cılız satasmaların onu etkilemesine izin vermeyecek yastaydı, bunları ciddiye
almayacak kadar akıllıydı," dedi Dumbledore.
"Snape bana Zihinbend dersi vermeyi bıraktı!" dedi Harry hırlarcasına. "Beni odasından attı!"
"Farkındayım," dedi Dumbledore, büyük bir üzüntüyle. "Sana benim ders vermememin bir hata
oldugunu söyledim zaten, ama o sıralar, benim yanmadayken zihnini Voldemort'a karsı iyice
açmandan daha tehlikeli bir sey olamayacagından emindim -"
"Snape beni daha da kötü hale getirdi, onunla ders yaptıktan sonra yara izim hep acıdı -" Harry,
Ron'un bu konuda ne düsündügünü hatırladı ve saldırıyı sürdürdü "- beni Voldemort için
zayıflatmaya çalısmadıgını nereden biliyorsunuz, ya içime girmesini daha kolaylastır-"
"Severus Snape'e güveniyorum," dedi Dumbledore içtenlikle. "Ama -ihtiyar adamlara özgü
hatalardan bir baskası iste- bazı yaraların sifa bulmayacak kadar derin oldugunu unuttum.
Profesör Snape baban hakkındaki duygularını alt edebilir sandım - yanılmısım."
"Ama mesele yok, degil mi?" diye haykırdı Harry, duvardaki portrelerin kızgın yüzlerini ve
onaylamayan mırıldanmalarını dikkate almayarak. "Snape babamdan nef-
1068
ret edince mesele ,
yok, ama Sirrus Kreacheı'dan nefret
edince mesele çıkıy- „, • K- ı, w!
^fdan nefret etmiyordu," dedi Dumbledore. 'Dikkat etm^, , , . , „ ,
. ^ye ya da farkına varmaya degmez bir
hizmetkâr gözüyl^ , . T. ,. ., .
1 bakıyordu ona. Kayıtsızlık ve ihmal,
düpedüz sevmeme^ . _, u r ı u ~ ,
4<ten daha fazla hasar yaratır çogu kez...
bu gece yıktıgımız ..........
^esme yalan söylüyordu. Biz büyücüler fazlasıyla uzun sü^ ,. , , , , , ......
^"edır yol arkadaslarımıza kotu davrandık, onlan suiistirw . „... . ,. , .., „, . ,
Mal ettik, simdi de mükafatımızı alıyoruz."
"YANI SIRIU^ BAsINA GELEN HAK ETT, ÖYLE MI?" diye haykırd^ R
"Böyle bir se^.
y -** demedim, hiçbir zaman da dedigimi
duymayacaksın," _.. ,. ... , , ,
tiıye cevap verdi Dumbledore yavasça.
"Sirius zalim bir . , ,-.,,. ,, • ı •
^dam degildi, genelde ev cinlerine iyi
Page 400
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
davranırdı. Kreacl , . , .. , .. „ , c. .
Mer^ı sevmiyordu, çünkü Kreacher Sırıus'un
nefret ettigi ı u- ı. j />
. ^vın canlı bir hatırasıydı.
^ ^du, evet!" dedi Harry, sesi çatlak çatlak.
Sırtını Dumbledo^ ,,..,.• ,, rj j
^e a dondu ve uzaklastı. Odada günes
pırıl pırıldı ve o nt, .„ , , , , ,.
^ yaptıgının farkına varmadan, odayı hiç
görmeden yürürk;.. , , , . , . .. , .
7 ^n, duvardaki portrelerin gözleri onu izledi.
"Onu o evd ... ... .
^e kapalı kalmaya mecbur ettiniz, oysa
bundan nefret edk , ,.. . . . „
yordu, dun gece onun için çıktı-
^yatta kalmasına çalısıyordum," dedi
"Sirius'un h Dumbledore usu
öfkeyle, aniden o boyunca -"
Dumbledore
kalmaktan hoslanmaz!" dedi Harry
, .. , „_ dönerek. Bana da yaptınız, geçen yaz
gözlerim yumdu ve yüzünü uzun par-
1069
maklı ellerine gömdü. Harry onu gözledi, ama Dumble-dore'un bu sıradısı yorgunluk ya da hüzün
ifadesi, ya da her neyse, onu yumusatmadı. Tersine, Dumbledore'un zaaf alameti göstermesine
daha da fazla hiddetlendi. Harry ona bagırıp çagırmak isterken onun zaaf göstermeye hakkı yoktu.
Dumbledore ellerini indirdi ve yarım ay biçimi gözlügünün ardından Harry'yi süzdü.
"Artık vakti geldi," dedi, "sana aslında bes yıl önce söylemem gereken seyi simdi anlatabilirim,
Harry. Otur lütfen. Sana her seyi anlatacagım. Sadece biraz sabır istiyorum. Sözümü bitirince
bana bagırmak için fırsatın olacak - ne istersen yapacaksın. Sana engel olmayacagım."
Harry bir an gözlerinden atesler saçarak ona baktı, sonra kendini Dumbledore'un karsısındaki
sandalyeye attı ve bekledi.
Dumbledore bir an pencerenin dısında güneste uzanan araziyi süzdü, sonra Harry'ye baktı ve, "Bes
yıl önce Hogwarts'a geldin, Harry," dedi, "planladıgım ve niyetlendigim gibi sag salimdin,
yarasızdın. Eh - pek yarasız sayılmazdın. Istırap çekmistin. Seni teyzenle enistenin kapısına
bırakırken, ıstırap çekecegini biliyordum zaten. Seni on karanlık, zor yıla mahkûm ettigimi
biliyordum."
Durakladı. Harry hiçbir sey söylemedi.
"Niye böyle olması gerekiyordu diye sorabilirsin -haklı da olursun. Neden herhangi bir büyücü
ailesi seni alamadı? Çogu bunu büyük bir memnuniyetle yapardı, seni ogulları olarak
yetistirmekten onur duyar, mutlu olurlardı.
1070
"Cevabım su: Önceligim, senin hayatta kalmandı. Belki de benden baska kimsenin farkında
olmadıgı kadar büyük bir tehlike içindeydin. Voldemort saatler önce yenilmisti, ama müritleri -ki
çogu asagı yukarı onun kadar korkunçtur- hâlâ kaçaktı, kızgındı, umutsuzdu ve tehlikeliydi. Ve
önümüzdeki yıllara iliskin olarak da karar vermem gerekiyordu. Voldemort'un sonsuza dek
gittigine inanıyor muydum? Hayır. O dönmeden önce on yıl mı geçer, yirmi mi, elli mi,
bilmiyordum, ama döneceginden emindim ve onu iyi tanıdıgım için de, seni öldürmeden rahat
etmeyecegini biliyordum.
"Voldemort'un sihir bilgisinin, belki de yasayan her büyücününkinden engin oldugunu biliyordum.
Eger yeniden gücünün doruguna çıkarsa, benim en karmasık ve güçlü koruma büyülerimle
Page 401
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
tılsımlarımın bile alt edilebilecegini biliyordum.
"Ama Voldemort'un zaafını da biliyordum. Ve kararımı verdim. Sen onun bildigi, küçümsedigi ve
bu yüzden de daima hafife aldıgı -ki bunun zararını kendi çekti- kadim bir sihir tarafından
korunacaktın. Annenin seni korumak için öldügü gerçeginden söz ediyorum tabii. Sana, Voldemorf
un hiç beklemedigi, kalıcı bir koruma sagladı; bugün bile damarlarında akan bir koruma. Onun için
ben, annenin kanına güvendim. Seni, onun hayatta kalmıs tek akrabasına, kız kardesine
gönderdim."
"Beni sevmiyor," dedi Harry hemen. "Hiç umrunda degil-"
"Ama seni aldı," diye sözünü kesti Dumbledore. "Seni istemeye istemeye, kızgınlıkla, gönülsüzce,
acı duygu-
1071
larla almıs olabilir, ama yine de aldı ve böylece sana yaptıgım tılsımı mühürledi. Annenin
fedakârlıgı, kan bagını, sana verebilecegim en güçlü kalkan haline getirdi."
"Ama ben hâlâ anla-"
"Annenin kanının oldugu yere evim diyebildigin sürece, orada Voldemort sana dokunamaz, zarar
veremez. Onun kanını akıttı ama, o kan sende ve annenin kız kardesinde yasıyor. Onun kanı,
senin sıgmagın oldu. Oraya yılda sadece bir kez dönmen gerekse bile, oraya evim diyebilecegin
sürece, sen oradayken seni incitemez. Teyzen bunu biliyor. Ne yaptıgımı, seninle birlikte kapısının
esigine bıraktıgım mektupta açıklamıstım. Sana evinde yer vermenin son on bes yıl boyunca seni
hayatta tutmus olabilecegini biliyor."
"Durun," dedi Harry. "Durun bir dakika."
Sandalyesinde dogruldu, gözlerini Dumbledore'a dikmisti.
"O Çıgırtkan'ı siz gönderdiniz. Ona unutmamasını söylediniz - sizin sesinizdi -"
Dumbledore, basını hafifçe egerek, "Seni alarak imzaladıgı anlasmayı ona hatırlatmaya gerek
olabilir diye düsündüm," dedi. "Ruh Emici saldırısı, seni bir manevi ogul olarak yanında
bulundurmanın tehlikelerini fark etmesine yol açar diye süphelendim."
"Öyle oldu zaten," dedi Harry yavasça. "Sey - aslında ondan çok, enistem. Beni atmak istiyordu,
ama Çıgırtkan geldikten sonra teyzem - teyzem kalmam gerektigini söyledi."
Bir an gözlerim dikip dösemeye baktı, sonra, "Ama," dedi, "bunun ne ilgisi var ki -"
1072
Sirius'un adını söyleyemedi.
"Derken, bes yıl önce/' diye devam etti Dumbledore, sanki hikâyesine hiç ara vermemis gibi,
"Hogwarts'a geldin, belki istedigim kadar mutlu ve iyi beslenmis degildin, ama hayattaydın ve
saglıklıydın. Sımartılmıs küçük bir prens olmasan da, bu sartlar altında umut edebilecegim kadar
normal bir çocuktun. Buraya kadar, planım iyi islemisti.
"Ve sonra... eh, Hogwarts'taki ilk yılının olaylarını sen de benim kadar net hatırlayacaksın. Karsına
çıkan güçlügün altından harika bir sekilde kalktın ve bekledigimden önce -çok önce- kendini
Voldemort'la karsı karsıya buldun. Yine hayatta kaldın. Daha da fazlasını yaptın. Onun tam
gücüne, kuvvetine yeniden kavusmasını erteledin. Bir erkek gibi savastın. Ben... anlatamayacagım
kadar gurur duydum seninle.
"Ancak bu harikulade planımın bir kusuru vardı," dedi Dumbledore. "Daha o zamandan, her seyi
mahvedebilecegim bildigim bariz bir kusur. Yine de, planımın basarıya ulasmasının ne kadar
önemli oldugunu bildigim için, bu kusurun her seyi yıkmasına izin vermeyecegimi söyledim kendi
kendime. Bunu bir tek ben önleyebilirdim, öyleyse benim güçlü olmam gerekiyordu. Bu konuda ilk
sınavımı da o zaman verdim, sen Voldemort'la mücadelenden bitkin düsmüs halde hastane
kanadında yatarken."
"Ne dediginizi anlamıyorum," dedi Harry.
"Hastane kanadında yatarken, Voldemort'un neden bebekken seni öldürmeye çalıstıgını sormustun
bana, hatırlamıyor musun?"
1073
Harry basını evet anlamında salladı.
"O zaman sana söylemeli miydim?"
Page 402
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
Harry mavi gözlere baktı ve bir sey söylemedi, ama kalbi yine hızla atmaya baslamıstı.
"Plandaki kusuru hâlâ görmüyor musun? Hayır... görmüyorsun herhalde. Eh, bildigin gibi, sana
cevap vermeme kararı aldım. On bir, dedim, ögrenmek için çok küçük bir yas. On bir yasındayken
sana söylemeye asla ni-yetlenmemistim. Bu bilgi, böyle genç bir yasta fazla gelebilirdi.
"Aslında tehlike sinyallerini o zaman fark etmeliydim. Kendi kendime sormalıydım, bir gün korkunç
bir cevap vermem gerektigini bildigim o soruyu bana daha o zaman sormandan niye rahatsız
olmadım diye. Bunu ille de o gün yapmak zorunda olmadıgımı düsünmekten fazlasıyla mutluluk
duydugumun farkına varmalıydım... çok küçüktün, çok küçük.
"Böylece Hogwarts'taki ikinci yılına geldik. Bir kere daha, yetiskin büyücülerin bile yüz yüze
gelmedigi güçlüklerle karsılastın; bir kere daha, en çılgın rüyalarımı bile asacak sekilde, alnının
akıyla çıktın hepsinden. Ne var ki, Voldemort'un neden sende o isareti bıraktıgını tekrar sormadın
bana. Yara izini tartıstık, evet... konuya çok, çok yaklastık. Neden sana her seyi söylemedim?
"Eh, on iki yas, bu tür bir bilgi edinmek için, nereden baksan, on bir yastan daha iyi görünmedi
bana da ondan. Benim yanımdan kanlar içinde, bitkin ama coskun halde gitmene izin verdim, belki
her seyi sana oracıkta anlatmam gerekirdi diye küçük bir rahatsızlık sancısı duydum-
1074
sa da, bunu çabucak bastırdım. Anlıyorsun ya, hâlâ çok küçüktün ve o zafer geceni bozmaya içim
elvermemisti...
"Görüyor musun, Harry? Parlak planımın kusurunu simdi görüyor musun? Önceden sezdigim
tuzaga düsmüstüm, kendi kendime kaçınabilecegimi söyledigim, kaçınmam gereken tuzaga."
"Ama ben -"
"Senin fazla üstüne titriyordum," dedi Dumbledore dosdogru. "Hakikati bilmenden çok,
mutlulugunla ilgileniyordum; kendi planımdan çok, senin iç huzurunla ilgileniyordum; plan
basarısızlıga ugradıgı takdirde yitirile-cek hayatlardan çok, senin hayatınla ilgileniyordum. Baska
bir deyisle, Voldemort biz seven budalaların nasıl davranmasını bekliyorsa, tam o sekilde
davrandım.
"Savunulacak yanı var mı? Kim seni benim izledigim gibi izleyip de -ki seni hayal bile
edemeyecegin kadar yakından izledim- çektiginden daha fazla acıdan kurtarmak istemezdi ki?
Belirsiz bir gelecekte birçok isimsiz ve yüzsüz insan ve yaratıgın katledilmesi umrumda mıydı, eger
sen simdi burada sag, iyi ve mutluysan? Bana böyle birinin gelecegini hayal bile etmemistim.
"Üçüncü yılına geldik. Sen Ruh Emici'leri püskürtmeye çalısırken, Sirius'u buldugunda, kim
oldugunu ögrenip onu kurtardıgında, seni uzaktan izledim. Sana tam o anda, vaftiz babanı
Bakanlık'in pençesinden kurtararak zafer kazandıgında mı söyleyecektim? Ama artık on üç
ya-sındaydın ve bahanelerim tükeniyordu. Küçük olabilirdin ama, olaganüstü oldugunu
kanıtlamıstın. Vicdanım rahatsızdı, Harry. Biliyordum ki vakit geliyordu artık...
1075
"Ama geçen yıl labirentten çıktıgında, Cedric Dig-gory'nin ölümünü izlemis, kendin de ölümden
ucu ucuna kurtulmustun... ve ben sana söylemedim, hem de, Volde-mort döndügüne göre, artık
bunu kısa zamanda yapmam gerektigini bildigim halde. Ve simdi, bu gece, senden bunca zaman
gizli tuttugum bilgiye ne zamandır hazır oldugunu biliyorum. Çünkü sen bana, bu yükü omuzlarına
daha önce yüklemis olmam gerektigini kanıtladın. Tek savunmam su: Seni, bu okuldan geçmis
hiçbir çocugun üstlenmedigi kadar çok sayıda yükle mücadele ederken izledim ve bunlara bir tane
daha eklemeye içim elvermedi -hem de en büyügünü."
Harry bekledi, ama Dumbledore konusmadı.
"Hâlâ anlamıyorum."
"Voldemort çocukken seni, dogumundan kısa süre önce yapılmıs bir kehanet yüzünden öldürmeye
çalıstı. Kehanetin yapıldıgını biliyordu, ama tam içerigini bilmiyordu. Sen henüz bebekken,
kehanetin sartlarını yerine getirdigine inanarak seni öldürmeye kalkıstı. Seni öldürmeye yönelik
lanet geri tepince, yanıldıgını anladı, zararını da çekti. Bu yüzden de, bedenine döndü döneli,
özellikle de senin geçen yıl ondan olaganüstü bir biçimde kaçısından sonra, o kehanetin tümünü
dinlemeyi kafasına koydu. Dönüsünden beri hiç yılmadan aradıgı silah bu: seni nasıl yok
edeceginin bilgisi."
Page 403
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
Günes artık tamamen dogmustu: Dumbledore'un odası günes ısınlarıyla yıkanıyordu. Godric
Gryffindor'un kılıcının durdugu cam muhafaza, beyaz ve mat ısıldıyordu; Harry'nin yere fırlattıgı
aletlerin parçaları yagmur
1076
damlaları gibi pırıldıyordu ve Harry'nin arkasında yavru Fawkes, küllerden yuvasında hafiften
cıvıldıyordu.
"Kehanet parçalandı," dedi Harry dalgın dalgın. "Ne-ville'i o basamaklardan yukarı çekiyordum -
kemerin oldugu odada, cüppesini yırttım ve kehanet düstü..."
"Kırılan sey, Esrar Dairesi'nin tuttugu kehanet kay-dıydı sadece. Ama o kehanet birine yapıldı ve o
kisi de bunu mükemmelen hatırlama imkânına sahip."
"Kim duydu?" diye sordu Harry, ama cevabı zaten bildigini düsünüyordu.
"Ben," dedi Dumbledore. "On altı yıl önce, soguk, ıslak bir gecede, Domuz Kafası hanındaki barın
üstünde bir odada. Kehanet ögretmenligi için basvuran birini görmeye gitmistim oraya, dersin
sürmesi benim istegim dogrultusunda olmadıgı halde. Ama basvuran kisi, çok ünlü, çok yetenekli
bir Görücü'nün torununun torunuydu ve ben de nezaket icabı onunla bulusmam gerektigini
düsündüm. Hayal kırıklıgına ugradım. Onda bu yetenegin zerresi yokmus gibi göründü bana. Ona,
kibarca oldugunu umdugum bir biçimde, bu mevki için uygun olmadıgını düsündügümü söyledim.
Oradan çıkmak için arkamı döndüm."
Dumbledore ayaga kalktı ve Harry'nin yanından geçerek, Fawkes'un tüneginin yanında duran kara
dolaba yürüdü. Egildi, bir kilidin dilini itti ve içinden, Harry'nin, babasını Snape'e eziyet ederken
gördügü, kenarlarına eski yazılar oyulmus, tastan yapılma sıg çanagı aldı. Dumbledore masasına
döndü, Düsünseli'ni üstüne yerlestirdi ve asasını kendi sakagına götürdü. Oradan, asaya yapısan
1077
gümüsi renkte, örümcek ipligi kadar ince düsünce iplikleri çekti ve onları çanaga koydu. Yeniden
masasının basına oturdu, bir an düsüncelerinin Düsünseli'nde anafor gibi dönüp sürüklenmesini
izledi. Sonra içini çekerek asasını kaldırdı ve ucuyla gümüsi maddeyi dürttü.
çinden, sallara bürünmüs, gözleri gözlügünün arkasında muazzam sekilde büyümüs bir sekil çıktı
ve ayakları çanagın içinde, yavasça kendi etrafında döndü. Ama Sybül Trelawney konustugunda,
her zamanki hayalifener, mistik sesiyle konusmadı; Harry'nin onun agzından daha önce bir kez
duydugu sert, kısık bir tonla konustu:
"Karanlık Lora'u ali edecek güce sahip olan geliyor... ona üç kez karsı çıkmıs olanlardan dogacak,
yedinci ay ölürken dogacak. .. ve Karanlık Lora bu erkek çocugu kendi dengi olarak isaretleyecek,
ama o, Karanlık Lord'un bilmedigi bir güce sahip olacak. .. ve ikisinden biri digerinin elinde ölecek,
çünkü digeri varlıgım sürdürürken ikisi de yasayamaz... Karanlık Lord'u alt edecek güce sahip
olan, yedinci ay ölürken dogacak..."
Yavas yavas kendi etrafında dönen Profesör Trelaw-ney, yeniden asagıdaki gümüs kütleye
gömüldü ve gözden kayboldu.
Odada mutlak bir sessizlik vardı. Ne Dumbledore'un, ne Harry'nin, ne de portrelerden birinin sesi
çıktı. Fawkes bile susmustu.
"Profesör Dumbledore?" dedi Harry çok yavasça,, çünkü hâlâ Düsünseli'ne bakan Dumbledore
tamamen düsüncelerine dalmıs görünüyordu. "O... sey anlamına mı... ne anlama geliyor?"
"Su anlama geliyor," dedi Dumbledore, "Lord Volde-
1078
mort'u sonsuza dek yenme sansı olan tek kisi, yaklasık on altı yıl önce temmuz ayının sonunda
dogdu. Bu. oglan, o vakte kadar Voldemort'a üç kere karsı çıkmıs bir anneyle babanın çocugu
olacaktı."
Harry'ye, sanki bir sey onun üzerine dogru kapanıyormus gibi geldi. Nefes almakta yine zorluk
çekmeye basladı.
"Yani - beni mi kastediyor?"
"Tuhaf olan sey su ki, Harry," dedi Dumbledore usulca, "hiç de seni kastetmemis olabilir. Sybill'ın
kehaneti, o yıl temmuz sonunda dogmus, anne babalan Zürrvrüdüa-nka Yoldaslıgı üyesi olan ve
Voldemort'tan üç kez ucu ucuna kurtulan iki büyücü çocuk için de geçerli olabilirdi. Biri, elbette,
Page 404
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
sendin. Digeri ise, Neville Longbottom'dı."
"yi ama o zaman... o zaman neden kehanette benim adım var da Neville'inki yok?"
"Resmi kayıt, Voldemort'un sana çocukken saldırması üzerine yeniden etiketlendi," dedi
Dumbledore. "Ketıanet Salonu'nun bekçisi, Voldemort Sybill'ın söz ettigi kisinin sen oldugunu
biliyor olmalı ki seni öldürmeye çalısmıs seklinde bir sonuç çıkarmıstı."
"Öyleyse - ben olmayabilir miyim?" dedi Harry.
"Korkarım ki," dedi Dumbledore yavasça, sanki her kelimeyi söylemek için büyük çaba
harcıyörmüs gibi görünerek, "sen olduguna hiç süphe yok."
"Ama dediniz ki - Neville de temmuz sonunda dogmus - ve onun da annesiyle babası -"
"Kehanetin bir sonraki bölümünü unutuyorsun, Vol-demort'u yenilgiye ugratacak erkek çocugun
kimligini saptayan son özelligi... Voldemort'un kendisi onu kendi
1079
dengi olarak isaretleyecekti. Öyle de yaptı, Harry. Seni seçti, Neville'i degil. Hem nimet, hem de
lanet olan o yara izini verdi sana."
"Ama yanlıs seçmis olabilir!" dedi Harry. "Yanlıs kisiyi isaretlemis olabilir!"
"Kendisi için tehlikeli olma ihtimali en yüksek olan çocugu seçti," dedi Dumbledore. "Ve suna
dikkat et, Harry: Safkanı seçmedi (ki kendi inancına göre, olmaya ya da tanımaya deger tek
büyücü türü budur), kendi gibi melezi seçti. Daha seni görmeden önce sende kendini gördü ve
seni o yara iziyle isaretlerken, niyetlendigi gibi seni öldürmedi. Sana bazı güçler verdi, bir de
gelecek; ondan bir degil, dört kere kaçmanı saglayacak biçimde donattı seni - ne senin annenle
babanın, ne de Neville'in annesiyle babasının yapabildigi bir sey."
"Niye yaptı öyleyse?" dedi Harry, kendini hem uyusmus, hem üsümüs hissediyordu. "Niye beni
bebekken öldürmeye çalıstı? Bekleyip, daha büyüdügümüzde Neville'in mi, benim mi daha tehlikeli
olacagımızı görebilirdi ve o zaman hangimizse onu -"
"Bu gerçekten de daha pratik bir yöntem olabilirdi," dedi Dumbledore, "ama Voldemort'un kehanet
hakkındaki bilgisi tam degildi. Sybill'ın ucuz oldugu için seçtigi Domuz Kafası hanı uzun süredir Üç
Süpürge'ye kıyasla, nasıl desem, daha ilginç müsteriler çeker. Baskalarının sizi duymayacagından
asla emin olamayacagınız bir yerdir; tıpkı senin ve arkadaslarının, o aksam da benim, bir bedel
ödeyerek ögrendigimiz gibi. Tabii ben Sybill Trelaw-ney'yle bulusmaya giderken, baskalarının
kulak kabart-
1080
masına degecek bir seyler duyacagımı aklıma bile getirmemistim. Benim, yani bizim tek sansımız,
kulak misafiri olan kisinin kehanetin kısa bir kısmını duyduktan sonra yakalanması ve binadan
atılması oldu."
"O zaman yalnızca -?"
"Yalnızca basını duydu, yani Voldemort'a üç kez karsı gelmis ana babanın oglu olan bir çocugun
temmuz sonunda dogacagını. Bunun sonucunda da, sana saldırmanın sana güç geçirme riski
tasıdıgı ve seni dengi olarak isaretleyecegi konusunda efendisini uyaramadı. Bu yüzden de
Voldemort, sana saldırmanın tehlikeli oldugunu, bekleyip daha fazlasını ögrenmenin daha akıllıca
olacagını asla bilemedi. Senin, Karanlık Lord'un bilmedigi bir güce sahip -"
"Ama degilim!" dedi Harry, boguluyormus gibi bir sesle. "Bende onda olmayan güç yok, onun bu
gece dövüstügü gibi dövüsemem, insanları ele geçiremem ya da -ya da öldüremem -"
"Esrar Dairesi'nde bir oda var," diye sözünü kesti Dumbledore, "hep kilitli tutulur. çinde ölümden,
insan zekâsından, doganın güçlerinden hem daha harikulade hem de daha korkunç olan bir güç
var. Belki, aynı zamanda, oradaki pek çok inceleme konusunun en esrarengiz olanı. ste sen o
odada saklanan güce bol miktarda sahipsin, Voldemort'ta ise hiç yok. O güç bu aksam seni Sirius'u
kurtarmaya götürdü. O güç seni Voldemort tarafından ele geçirilmekten de kurtardı, çünkü
tiksindigi güçle bunca dolu olan bir bedende kalmaya dayanamadı. Sonuçta, zihnini kapatamıyor
olmanın önemi kalmadı. Seni kalbin kurtardı."
1081
Harry gözlerini yumdu. Eger Sirius'u kurtarmaya gitmeseydi, Sirius ölmeyecekti... Daha çok,
Page 405
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
yeniden Sirius'u düsünmek zorunda kalacagı anı ertelemek için, cevaba pek de aldırmadan sordu:
"Kehanetin sonu... bir sey diyordu. .. digeri varlıgını sürdürürken..."
"... ikisi de yasayamaz," dedi Dumbledore.
"Yani," dedi Harry, sanki içinde derin bir umutsuzluk kuyusu varmıs da, kelimeleri oradan çekip
çıkarıyormus gibi, "yani bu, birimizin... birimizin ötekini öldürecegi anlamına mı geliyor...
sonunda?"
"Evet," dedi Dumbledore.
Uzun süre ikisi de konusmadı. Odanın duvarlarının çok gerisinde bir yerlerde Harry sesler
duyuyordu, belki de erkenden kahvaltı etmek için Büyük Salon'a giden ögrencilerin sesleri.
Dünyada hâlâ yemek yemek isteyen, gülen, Sirius Black'in sonsuza dek gittigini bilmeyen ya da
buna aldırmayan insanların olması imkânsız geliyordu ona. Sirius simdiden milyonlarca kilometre
uzakta gibiydi; simdi bile Harry'nin bir parçası, o tülü çekmis olsa Sirius'u ona bakarken
görecegine, belki de havlama gibi kahkahasıyla onu karsılayacagına inanıyordu...
"Sana bir açıklama daha borcum var, Harry," dedi Dumbledore tereddütle. "Belki de neden seni hiç
sınıf baskanı seçmedim diye merak ediyorsundur. tiraf edeyim ki... senin zaten... yeterince
sorumlulugun oldugunu düsündüm."
Harry basını kaldırıp ona baktı ve Dumbledore'un yüzünden asagı, uzun gümüs rengi sakalına bir
damla yasın aktıgını gördü.
1082
OTUZ SEKZNC BÖLÜM
kinci Savas Baslıyor
ADI ANILMAMASl GEREKEN KS GER DÖNDÜ
"Sihir Bakanı Cornelius Fudge cuma aksamı kısa bir beyanatla, Adı Anılmaması Gereken Kisi'nin
ülkeye döndügünü ve bir kez daha faaliyete geçtigini açıkladı.
" 'Kendine Lord diyen büyücünün -eh, kimi kastettigimi biliyorsunuz- sag oldugunu ve yeniden
aramızda bulundugunu dogrulamaktan büyük bir üzüntü duyuyorum,' diyen Fudge, gazetecilere
hitap ederken yorgun ve telaslı görünüyordu. 'Bundan böyle Bakanlık emrinde çalısmaya karsı
olduklarını belli eden Azkaban Ruh Emici'lerinin toplu isyanını da aynı derecede üzüntüyle
bildiriyoruz. Ruh Emici'lerin su sıralarda Lord - Bilmemkim'den emir aldıklarına inanıyoruz.
" 'Sihirle ugrasan topluluga tetikte olmalarını tavsiye ederiz. Bakanlık halen temel ev savunması
ve kisisel savunma kılavuzları bastırmaktadır, bunlar önümüzdeki ay bütün büyücü evlerine
bedelsiz olarak teslim edilmis olacak.'
"Bakan'in açıklaması, geçen çarsamba gibi yakın bir tarihe kadar Bakanlık'ın
'Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen'in
1083
aramızda bir kez daha harekete geçmis olduguna iliskin bu ısrarlı rivayetlerin hiçbir dogru yanı
yok' seklinde temin ettigi sihirle ugrasan topluluk tarafından yılgınlık ve korkuyla karsılandı.
"Bakanhk'm tavır degistirmesine yol açan olayların ayrıntıları hâlâ belirsiz olmakla birlikte, Adı
Anılmaması Gereken Kisi ile (Ölüm Yiyen diye bilinen) seçkin bir mürit grubunun persembe aksamı
Sihir Bakanlıgı'na girdikleri sanılıyor.
"Hogıvarts Cadılık ve Büyücülük Okulu'nun eski görevine dönmüs Müdürü, Uluslararası Büyücüler
Konfederasyonunun eski görevine dönmüs üyesi ve Büyücesûra'nın eski görevine dönmüs
Basbüyücüsü Albus Dıımbledore'a, yorumlarını almak üzere henüz ulasılamadı. Dumbledore
geçtigimiz yıl boyunca Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen'in, yaygın biçimde umut edildigi ve inanıldıgı
gibi ölmüs olmadıgında ve güç elde etmeye yönelik yeni bir girisim için bir kez daha müritlerini
topladıgında ısrar etmisti. Bu arada, 'Sag Kalan Çocuk'-"
"Al bakalım, Harry, seni de bir sekilde isin içine çekeceklerini biliyordum," dedi Hermione,
gazetenin üstünden ona bakarak.
Hastane kanadındaydılar. Harry, Ron'un yatagının ucunda oturuyordu, ikisi de Pazar Postası'nm ön
Page 406
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
sayfasını okuyan Hermione'yi dinliyorlardı. Ayak bilegi Madam Pomfrey tarafından anında
düzeltilen Ginny, Hermi-one'nin yatagının ayak tarafına kıvrılmıstı. Burnu aynı hızla normal
boyuna ve biçimine döndürülmüs olan Ne-
1084
ville, iki yatak arasındaki bir sandalyedeydi; Dırdırcı'nm son sayısını kapıp onları ziyarete gelmis
olan Luna ise, dergiyi bas asagı tutmus okuyor, belli ki Hermione'nin söyledigi tek kelimeyi bile
duymuyordu.
"Yine 'sag kalan çocuk' oldu ama, degil mi?" dedi Ron, asık yüzle. "Artık hayallere kapılmıs bir
gösterisçi degil, ha?"
Komodinin üstündeki muazzam yıgından bir avuç dolusu Çikolatalı Kurbaga daha aldı, Harry,
Ginny ve Nevil-le'e birkaç tane attı ve kendininkinin ambalajını disleriyle sıyırdı. Kollarının
dirsekten asagı kısmında, beynin dokunaçlarının ona sarıldıgı yerlerde hâlâ derin izler vardı.
Madam Pomfrey'ye göre, düsünceler hemen hemen her seyden daha derin yara izleri bırakabilirdi,
ama Madam Pomfrey ona bol miktarda Dr Ubbh/nin Bihaber Merhemi'ni sürmeye basladıktan
sonra biraz iyilesme olmus gibiydi.
"Evet, sana pek iltifat ediyorlar, Harry," dedi Hermi-one, yazıyı gözleriyle tarayarak. " 'Hakikatin
yalnız sesi... dengesiz olarak görüldü, ama hikâyesinden hiç vazgeçmedi... alaylara ve iftiralara
gögüs germek zorunda kaldı...' Hımm," dedi, kaslarını çatarak, "bakıyorum da, bütün alaylarla
iftiraların yine onlardan çıktıgını hiç söylemiyorlar..."
Acıyla yüzünü hafifçe burusturdu, elini kaburgalarına götürdü. Dolohov'un onun üzerinde
kullandıgı lanet, büyülü sözleri yüksek sesle söyleyebilse belki daha etkili olacaktı ama, Madam
Pomfrey'nin deyisiyle yine de "hatırı sayılır bir hasar"a yol açmıstı. Hermione her gün on ayrı tür
iksir alıyor, süratle iyilesiyordu ve hastane kanadından sıkılmıstı bile.
1085
"Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen'in Yönetimi Ele Geçirme Yolunda Son Girisimi, sayfa ikiden dörde
kadar, Bakanhk Bize Ne Söylemis Olmalıydı, sayfa bes, Niye Kimse Albus Dumble-dore'u
dinlemedi, sayfa altıdan sekize kadar, Harry Potter'la Özel Söylesi, sayfa dokuz... Eh," dedi
Hermione, gazeteyi katlayıp bir kenara atarak, "onlara yazacak birçok sey çıkmıs, orası kesin. Ve
Harry'yle yapılan o söylesi de özel falan degil, aylar önce Dırdırcı'da çıkmıs olan söylesi..."
"Babam onlara sattı," dedi Luna dalgın dalgın, Dırdır-cı'nın sayfasını çevirerek. "Çok da iyi para
aldı, onun için bu yaz isveç'e bir kesif gezisi düzenleyecegiz, bir Buru-suk-Boynuzlu Hırgür
yakalayabilir miyiz diye."
Hermione bir an kendi kendisiyle mücadele eder gibi göründü, sonra, "Kulaga çok hos geliyor,"
dedi.
Ginny, Harry'yle göz göze geldi ve sırıtarak hemen gözlerini kaçırdı.
"Ee, neyse," dedi Hermione, oturdugu yerde biraz daha dogrulup yine yüzünü burusturarak,
"okulda neler oluyor?"
"Ne olsun, Flitwick, Fred'le George'un bataklıgını kaldırdı," dedi Ginny, "yaklasık üç saniyede. Ama
pencerenin altında minik bir parçasını bırakıp iplerle çevreledi -"
"Neden?" dedi Hermione, sasırmıs görünüyordu.
"Haa, gerçekten iyi bir sihir oldugunu söylüyor sadece," dedi Ginny, omuz silkti.
Ron, agzı çikolatayla dolu, "Sanırım onu Fred ve George'a bir anıt olarak bıraktı," dedi. "Bütün
bunları bana onlar yolladı, biliyor musun?" dedi Harr/ye, yanında-
1086
ki küçük Kurbaga dagını isaret ederek. "Saka dükkânından iyi para kazanıyorlar herhalde, degil
mi?"
Hermione'nin yüzünde onaylamaz bir ifade belirdi. Sonra, "Yani artık Dumbledore döndü diye
bütün dertler sona mı erdi?" diye sordu.
"Evet," dedi Neville, "her sey normale döndü."
"Filch de mutludur herhalde, degil mi?" diye sordu Ron, üzerinde Dumbledore'un oldugu bir
Çikolatalı Kurbaga Kartı'nı sürahisine dayayarak.
"Hiç de degil," dedi Ginny. "Aslında çok ama çok perisan..." Sesini iyice alçaltarak, "Umbridge'in,
Page 407
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
Hog-warts'ın basına gelmis en iyi sey oldugunu söyleyip duruyor," diye fısıldadı.
Altısı birden dönüp baktılar. Profesör Umbridge karsılarındaki yatakta yatmıs, tavana bakıyordu.
Dumbledore onu at-adamlardan kurtarmak için tek basına Or-man'a dalmıstı; nasıl yaptıgını -nasıl
olup da burnu bile kanamadan, agaçların arasından Umbridge'i yan tasıyarak çıktıgını- kimse
bilmiyordu; Umbridge biliyorsa eger, kesinlikle söylemiyordu. Satoya döndü döneli, onların bildigi
kadarıyla, tek kelime bile etmemisti. Üstelik kimse nesi oldugunu da bilmiyordu. Genelde çok
düzgün olan fare rengi saçları darmadagındı ve içlerinde hâlâ sürgünlerle yapraklar vardı ama,
onun dısında hayli yarasız be-resiz görünüyordu.
"Madam Pomfrey onun sadece sokta oldugunu söylüyor," diye fısıldadı Hermione.
"Surat asıyor demek daha dogru," dedi Ginny.
"Evet, söyle yaparsan yasam belirtisi gösteriyor," dedi
1087
Ron ve diliyle hafif dıgıdık dıgıdık sesleri çıkardı. Umb-ridge bir anda dimdik oturdu, deli gibi etrafa
bakındı.
"Bir sorun mu var, Profesör?" diye seslendi Madam Pomfrey, basını odasının kapısından uzatarak.
"Hayır... hayır..." dedi Umbridge, yeniden yastıklarına gömüldü. "Hayır, rüya gördüm herhalde..."
Hermione ve Ginny, kahkahaları duyulmasın diye yüzlerini yatak çarsaflarına gömdüler.
Hermione biraz kendine gelir gibi olunca, "At-adam dedik de, simdi Kehanet ögretmeni kim?
Firenze kalıyor mu?" diye sordu.
"Mecburen," dedi Harry, "öteki at-adamlar onu geri almaz, degil mi?"
"Anlasılan o da, Trelawney de ders verecek," dedi Ginny.
On dördüncü Kurbaga'sıru çigneyen Ron, "Bahse girerim ki Dumbledore, keske Trelawney'den
bütün bütüne kurtulmus olsaydım, diyordur," dedi. "Ha, bana sorarsanız ders tamamen gereksiz,
Firenze de daha iyi sayılmaz..."
"Bunu nasıl söylersin?" diye sordu Hermione. "Tam da gerçek kehanetlerin oldugunu
ögrenmisken?"
Harry'nin kalbi hızla çarpmaya basladı. Ron'a da, Hermione'ye de, baska hiç kimseye de kehanetin
ne içerdigini anlatmamıstı. Neville onlara, Ölüm Odası'nda Harry onu basamaklardan yukarı
çekerken kehanetin kırıldıgını söylemisti, Harry de henüz bu izlenimi düzelt-memisti. Onlara, ya
katil ya kurban olacagını, baska bir yolu olmadıgını söylediginde yüzlerindeki ifadeyi görmeye
hazır degildi...
1088
"Kırılması yazık," dedi Hermione yavasça, basını iki yana sallayarak.
"Evet, öyle," dedi Ron. "Ama hiç degilse, Kim-Oldu-gunu-Bilirsin-Sen de içinde ne oldugunu hiç
ögrenemedi - nereye gidiyorsun?" diye ekledi, Harry ayaga kalkınca hem sasırıp hem hayal
kırıklıgına ugrayarak.
"Sey - Hagrid'e," dedi Harry. "Biliyorsun, henüz döndü, ben de gidip onu görmeye ve sizin ikinizin
nasıl oldugunuzu söylemeye söz verdim."
"Ha, peki öyleyse," dedi Ron somurtarak; yatakhane penceresinden, ilerideki parlak mavi gökyüzü
parçasına baktı. "Keske biz de gelebilseydik."
Harry kogusun öbür ucuna dogru yürürken, Hermione, "Ona bizden selam söyle!" diye seslendi.
"Ve sor bakalım, ne haber varmıs... küçük dostundan!"
Harry yatakhaneden çıkarken, duydugunu ve anladıgını göstermek için elini salladı.
Sato bir pazar günü için bile çok sessiz görünüyordu. Besbelli herkes günes içindeki araziye
çıkmıs, sınavların sona ermesinin ve ders yılının son günlerini ders tekrarı ya da ev ödevi derdi
olmaksızın geçirmenin keyfini çıkarıyordu. Harry bos koridorda agır agır yürüdü, geçerken
pencerelerden dısarı baktı; Quidditch sahasının üzerinde avare avare uçan insanları görüyordu, bir
de gölde dev mürekkepbalıgı esliginde yüzen iki ögrenciyi.
nsanlarla birlikte olmayı isteyip istemedigine karar vermek ona zor geliyordu; birileriyle oldugu
zaman uzaklasmak istiyordu, yalnız oldugu zaman da yanında birile-
1089
rinin olmasını. Ama döndügünden beri onunla hiç dogru dürüst konusmadıgı için, gidip Hagrid'i
Page 408
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
sahiden ziyaret etmesi gerektigini düsünmüstü...
Harry tam Giris Salonu'nun son mermer basamagından inmisti ki, Malfoy, Crabbe ve Goyle
sagdan, Slytherin ortak salonuna giden bir kapıdan çıktılar. Harry oldugu yerde kalakaldı; Malfoy
ve digerleri de. Açık ön kapıdan geçerek araziden Salon'a gelen çıglıklar, kahkahalar ve
sı-pırtılardan baska ses yoktu içeride.
Malfoy etrafına bakındı -Harry onun ögretmen var mı diye kontrol ettigini biliyordu- sonra Harry'ye
baktı ve alçak sesle, "Sen öldün, Potter," dedi.
Harry kaslarını kaldırdı.
"Komik," dedi, "insan da artık ortada dolasamayacagımı sanır..."
Malfoy'u hiç bu kadar kızgın görmemisti; onun solgun, sivri yüzünün çılgın bir öfkeyle
kasılmasından bir tür kayıtsız tatmin hissi duydu.
"Ödeyeceksin," dedi Malfoy, fısıltıdan biraz daha yüksek bir sesle. "Babama yaptıklarının bedelini
sana ben ödetecegim..."
"Ay, bak simdi ödüm patladı," dedi Harry alaycı alaycı. "Herhalde sizin üçünüzle kıyaslanınca Lord
Voldemort ısınma idmanıydı sadece, ha - n'oldu?" diye ekledi, Malfoy, Crabbe ve Goyle'un bu adı
duyup eli ayagı tutmaz hale geldigini görünce. "Babanın arkadası degil mi yoksa? Ondan
korkmuyorsun, degil mi?"
"Kendini çok büyük bir adam sanıyorsun, Potter," dedi Malfoy, iki yanında Crabbe ve Goyle'la ona
yaklasır-
1090
ken. "Sen dur. Hakkından gelecegim. Babamı hapse koyamazsın -"
"Ben koydum sanıyordum," dedi Harry.
"Ruh Emici'ler Azkaban'ı terk etti," dedi Malfoy usulca. "Babamla digerleri göz açıp kapayana kadar
çıkar..."
"Evet, çıkacaklar sanırım," dedi Harry. "Yine de, hiç degilse herkes ne asagılık adamlar olduklarını
biliyor artık-"
Malfoy'un eli hızla asasına gitti, ama Harry ona göre çok çabuktu; Malfoy'un parmakları daha
cüppesinin cebine girmeden kendi asasını çekmisti bile.
"Potter!"
Ses, Giris Salonu'nda çınladı. Snape odasına inen merdivende belirmisti; Harry onu görünce,
Malfoy'a duydugunun çok ötesinde bir nefret dalgası hissetti içinde... Dumbledore ne derse desin,
Snape'i asla bagıslamayacak-tı... asla...
"Ne yapıyorsun, Potter?" dedi Snape, her zamanki gibi soguk bir edayla, dördüne dogru yürüyerek.
Harry atesli atesli, "Malfoy'a ne lanet yapsam diye karar vermeye çalısıyorum, efendim," dedi.
Snape gözlerini dikip ona baktı.
"O asayı hemen kaldır," dedi ters ters. "Gryffin-dor'dan on puan -"
Snape, duvardaki devasa kum saatlerine dogru baktı ve alayla gülümsedi.
"Aa. Görüyorum ki Gryffindor kum saatinde artık alacak puan kalmamıs. Bu durumda, Potter,
yapılacak tek sey -"
1091
"Eklemek mi?"
Profesör McGonagall az önce tas basamaklardan to-pallaya topallaya satoya girmisti; bir elinde
ekose bir heybe tasıyor, digeriyle de bir bastona bütün agırlıgını vererek dayanıyordu ama, bunun
dısında hayli iyi görünüyordu.
"Profesör McGonagall!" dedi Snape, ona dogru yürüdü. "St Mungo'dan çıktınız demek!"
"Evet, Profesör Snape," dedi Profesör McGonagall, seyahat pelerinini omuzlarından atarak. "Turp
gibiyim. Siz ikiniz - Crabbe - Goyle -"
Eliyle onları otoriter bir edayla çagırdı, onlar da koca ayaklarını sürüyerek hantal hantal geldiler.
"Alın," dedi Profesör McGonagall, heybesini Crab-be'nin, pelerinini de Goyle'un gögsüne dogru
fırlattı, "bunları benim için odama çıkarın."
Döndüler ve mermer merdivenden yukarı langır lungur uzaklastılar.
Page 409
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
"Pekâlâ," dedi Profesör McGonagall, duvardaki kum saatlerine bakarak. "Evet, bence Potter ve
arkadasları dünyayı Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen'in dönüsü konusunda uyardıkları için adam bası
elliser puan almalı! Ne dersiniz, Profesör Snape?"
"Ne?" dedi Snape hemen, oysa Harry onun söyleneni gayet iyi duydugunu biliyordu. "Ha - sey -
sanırım..."
"Yani Potter, iki Weasley, Longbottom ve Miss Gran-ger için elliser puan," dedi Profesör
McGonagall. O konusurken, Gryffindor'un kum saatinin alt bölümüne bir yakut saganagı yagdı. "Ah
- elli puan da Miss Lovegood
1092
için sanırım," diye ekledi, birkaç safir de Ravenclaw'vm saatine düstü. "Simdi, Mr Potter'dan on
puan almak istemistiniz sanırım, Profesör Snape - iste bu..."
Birkaç yakut üst bölüme kaymıs, asagıda yine de makul bir miktar bırakmıstı.
"Ee, Potter, Malfoy, sanırım böyle harika bir günde dısarıda olmanız gerek," diye devam etti
Profesör McGona-gall, canlı bir edayla.
Harry ona sözünü tekrarlatmadı; asasını cüppesinin içine tıkıp, Snape ile Malfoy'a tek bir bakıs
atmadan dosdogru ön kapıya yöneldi.
Çimenlikten Hagrid'in kulübesine yürürken, üzerinde günesin yakıcı sıcaklıgını hissetti. Çimenlerde
uzannus günes banyosu yapan, konusan, Pazar Postası'm okuyan ve tatlı yiyen ögrenciler, o
geçerken baslarını kaldırıp baktılar; kimi ona seslendi ya da el salladı, belli ki gazete gibi onlar da,
Harry'nin bir tür kahraman olduguna karar verdiklerini gösterme hevesindeydiler. Harry onlara bir
sey demedi. Üç gün önce olanların ne kadarını bildikleri hakkında hiçbir fikri yoktu, ama simdiye
kadar sorulardan kaçınmıstı, böyle kalmasını da tercih ediyordu.
Hagrid'in kulübesinin kapısına vurdugunda, örce onu dısarıda sandı, ama sonra Fang köseyi
dönüp kosarak geldi, coskulu karsılamasıyla az daha onu yere yıkıyordu. Anlasılan Hagrid arka
bahçesinde çalıfasulyesi topluyordu.
Harry çite yaklasınca, "Vay, Harry!" dedi, agzı kulaklarında. "Gel içeri, gel, bir fincan karahindiba
suyu içelim...
1093
"sler nasıl?" diye sordu Hagrid, birer bardak buzlu karahindiba suyuyla onun tahta masasına
yerlestikleri zaman. "Sen - sey - iyisin, ha?"
Harry, Hagrid'in yüzündeki kaygılı ifadeden, onun fiziksel iyilikten söz etmedigini anladı.
"yiyim," dedi çabucak, çünkü Hagrid'in aklında ne oldugunu biliyordu ve o konuyu tartısmaya
dayanamazdı. "Ee, neredeydin bakalım?"
"Daglarda saklanıyordum," dedi Hagrid. "Bir magarada, tıpkı Sirius'un yaptıgı gibi, hani -"
Hagrid sustu, gürültüyle bogazını temizledi, Harry'ye baktı ve koca bir yudum karahindiba suyu
içti.
"Neyse, döndüm iste," dedi dermansızca.
"Sen - sen daha iyi görünüyorsun," dedi Harry, konusmayı Sirius'tan uzak tutmaya kararlıydı.
"Ne?" dedi Hagrid, koca elini kaldırıp yüzünü yokladı. "Ha - ha evet. Eh, Grawpi simdi çok daha iyi
davranıyor, çok daha iyi. Geri gelince beni gördügüne bayagı memnun oldu, dogruyu söyleyecek
olursak. yi çocuk aslında... ona söyle bir hanım arkadas bakınsam diye düsünüyordum..."
Harry normalde hemen Hagrid'i bu fikirden vazgeçirmeye çalısırdı; Orman'a, büyük bir ihtimalle
Gravvp'tan daha vahsi ve daha gaddar ikinci bir devin yerlesme fikri resmen korkutucuydu, ama
bu konuyu tartısmak için gerekli enerjiyi toparlayamadı. Yine yalnız olmayı istemeye baslamıstı,
bir an önce kalkabilmek için karahindiba suyundan koca yudumlar alıp bardagının yarısını bosalttı.
"Artık herkes dogruyu söyledigini biliyor, Harry," de-
1094
di Hagrid usulca ve beklenmedik bir sekilde. "Bu daha iyi olmalı, degil mi?"
Harry omuz silkti.
"Bak..." Hagrid masanın üstünden ona dogru egildi. "Sirius'u senden daha uzun süredir tanırdım...
bir savasta öldü, böyle gitmek isterdi -"
"Hiçbir sekilde gitmek istemezdi!" dedi Harry kızgınlıkla.
Page 410
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
Hagrid uzun ve kabarık saçlı kocaman kafasını egdi.
"Hayır, sanırım istemezdi," dedi usulca. "Ama yine de, Harry... o hiçbir zaman evde oturup
dövüsmeyi baskalarına bırakan biri olmadı. Yardım etmeye gitmeseydi eger, buna dayanamazdı -"
Harry sıçrayıp ayaga kalktı.
"Hastane kanadında Ron ve Hermione'yi ziyaret etmem gerek," dedi mekanik bir sekilde.
"Aa," dedi Hagrid, hayli üzülmüs görünüyordu. "Ha... peki öyleyse, Harry... kendine iyi bak, yine
ugra, eger -'
"Tamam... olur..."
Harry son hızla kapıya gitti, çekip açtı; daha Hagrid vedalasmayı bitiremeden yeniden günese
çıkmıstı ve çimenlikte yürüyordu. O geçerken insanlar yine ona seslendiler. Birkaç saniye gözlerini
yumdu, hepsinin yok olmasını diledi, gözlerini açsa da kendini bombos arazide bul-saydı keske...
Birkaç gün önce, sınavları tamamlanmadan ve Volde-mort'un zihnine yerlestirdigi imgeyi
görmeden önce, büyücülük âleminin onun gerçegi söyledigini bilmesi için,
1095
Voldemort'un döndügüne inanması için ve yalancı ya da deli olmadıgını anlaması için hemen
hemen her seyini verirdi. Oysa simdi...
Gölün etrafında biraz yürüdü, sonra da sık çalıların arkasında, geçenlerin gözlerinden uzakta,
gölün kıyısına oturdu ve ısıldayan suya bakarak düsündü...
Belki de yalnız kalmak istemesinin nedeni, Dumble-dore'la konustugundan beri kendini herkesten
tecrit edilmis hissetmesiydi. Görünmez bir engel onu dünyanın geri kalanından ayırıyordu. O,
damgalı bir adamdı - hep öyle olmustu. Sadece, daha önce bunun ne anlama geldigini
anlamamıstı, o kadar...
Ama burada gölün kıyısında otururken, kederin korkunç yükü üzerine çökmüsken, Sirius'un kaybı
içinde böyle hassas ve tazeyken, büyük bir korku duyamıyordu. Hava günesliydi, çevresindeki
arazi gülen insanlarla doluydu... Kendini onlardan, farklı bir ırka aitmis gibi uzak hissettigi halde,
buracıkta otururken, hayatının ya cinayet içerecegine ya da cinayetle sonlanacagma inanmak yine
de çok zordu...
Uzun süre orada oturdu, suya baktı, vaftiz babasını düsünmemeye ya da Sirius'un bir seferinde
yüz Ruh Emi-ci'yi püskürtmeye çalısırken tam burada, karsı kıyıda yere yıgıldıgını hatırlamamaya
çalıstı...
Üsüdügünün farkına varmadan önce günes batmıstı. Ayaga kalktı ve yüzünü cüppesinin yenine
silerek satoya döndü.
*
Ron ve Hermione, ders yılının sona ermesinden üç
1096
gün önce hastaneden tamamen iyilesmis olarak çıktılar. Hermione, Sirius hakkında konusmak
isteme sinyalleri veriyordu, ama Ron, Hermione onun adını her agzına alısında "sisst" sesleri
çıkarma egilimi gösteriyordu. Harry vaftiz babası hakkında konusmak isteyip istemediginden hâlâ
emin degildi; istekleri ruh haline göre degisiyordu. Ama bir tek sey biliyordu: O anda kendini ne
kadar mutsuz hissetse de, birkaç gün sonra Privet Drive dört numaraya döndügü zaman
Hogwarts'ı çok özleyecekti. Neden her yaz oraya dönmesi gerektigini simdi anlamıstı, ama yine de
bu konuda kendini daha iyi hissetmiyordu. Hatta dönmekten hiç bu kadar korkmamıs-tı.
Profesör Umbridge ders yılının sona ermesinden bir gün önce Hogwarts'tan ayrıldı. Görülmemek
amacıyla, hastane kanadından aksam yemegi saatinde gizlice çıkmıstı anlasılan. Ama ne yazık ki
yolda Peeves'le karsılastı; Peeves de, Fred'in ona tembih ettigi gibi davranma konusundaki bu son
fırsaü kaçırmayıp Umbridge'i neseyle satodan kovaladı, sırasıyla bir baston, bir de tebesir dolu
çorapla onu patakladı. Umbridge'in patikadan asagı dogru kosarak gidisini izlemek için birçok
ögrenci Giris Salonu'na dolustu, Bina Baskanları da yarım agızla onları engellemeye çalıstılar.
Hatta Profesör McGonagall birkaç cılız azardan sonra ögretmenler masasındaki koltuguna yeniden
oturdu ve açık seçik duyulan bir sesle, bastonunu Peeves ödünç aldıgı için kendisinin de
Umbridge'in arkasından sevinç naralan atarak kosamadıgma üzüldügünü söyledi.
Okuldaki son aksamları geldi; çogu kisi sandıgını ha-
Page 411
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
I
1097
zırlamıstı, ders yılı sonu söleni için asagı iniyorlardı, ama Harry daha esyalarını toplamaya
baslamamıstı bile.
"Aman, yarın yaparsın!" dedi Ron, yatakhanenin kapısında beklerken. "Hadi ama, açlıktan
ölüyorum."
"Geç kalmam... bak, sen önden gitsene..."
Ama yatakhane kapısı Ron'un ardından kapanınca, Harry sandıgını hazırlama isini hızlandırmak
için en ufak çabada bulunmadı. Yapmak istedigi son sey, Yılsonu Söle-ni'ne katılmaktı.
Dumbledore'un, konusmasında ondan söz edeceginden endiseleniyordu. Voldemort'un dönüsünden
söz edecegi kesindi; ne de olsa, geçen yıl da bu konuda konusmustu...
Harry, sandıgının en dibindeki burus burus cüppeleri dısarı çıkarıp, katlanmıs olanlara yer açtı.
Bunu yaparken, sandıgın bir kösesinde duran, kötü ambalajlanmıs bir paket dikkatini çekti. Orada
ne isi oldugunu bilemiyordu. Egildi, onu spor ayakkabılarının altından çıkardı ve inceledi.
Ne oldugunu birkaç saniye içinde anladı. Sirius bunu ona, Grimmauld Meydanı on iki numaranın ön
kapısından çıkmadan önce vermisti. "Eger bana ihtiyacın olursa, bunu kullanmam istiyorum,
tamam mı?"
Harry yatagına çöktü ve paketi açtı. çinden küçük, kare seklinde bir ayna düstü. Eski
görünüyordu; kesinlikle pisti. Harry onu yüzüne tuttu ve kendi yansımasının ona baktıgını gördü.
Aynanın tersini çevirdi. Orada, arkada, Sirius'un elle yazdıgı bir not vardı.
1098
Bu, iki yönlü bir aynadır, digeri bende. Eger benimle konusman gerekirse, içine adımı söyle, yeter;
sen benim aynamda görünürsün, ben de seninkinde konusabilirim. James ve ben bunları, ayrı
yerlerde cezaya bırakıldıgımızda kullanırdık.
Harry'nin kalbi deli gibi çarpmaya basladı. Ölmüs annesiyle babasını dört yıl önce Kelid Aynası'nda
görüsünü hatırladı. Sirius'la yeniden konusabilecekti, hemen simdi, biliyordu bunu -
Orada baska kimse bulunmadıgından emin olmak için etrafına baktı, yatakhane bostu. Yeniden
aynaya baktı, onu titreyen ellerle yüzünün önüne getirdi, yüksek sesle ve net bir sekilde, "Sirius,"
dedi.
Nefesi, camın yüzeyini buguladı. Aynayı daha da yakma tuttu, içini bir heyecan kaplamıstı, ama
sisin arasından ona bakıp kırpısan gözler, kesinlikle kendi gözleriydi.
Aynayı silip temizledi ve, her hece odada açıkça çınlayacak sekilde, bir daha söyledi:
"Sirius Black!"
Hiçbir sey olmadı. Aynadan bakan, hayal kırıklıgına ugramıs yüz, hâlâ kesinlikle kendi yüzüydü...
Sirius kemerden geçerken aynası yanında yoktu, dedi Harry'nin basının içindeki küçük bir ses.
Onun için islemiyor...
Harry bir an hiç kımıldamadı, sonra aynayı sandıga fırlattı, ayna parçalandı. Pırıl pırıl, upuzun bir
dakika boyunca, Sirius'u görecegine, onunla yeniden konusacagına inanmıstı...
1099
Hayal kırıklıgı bogazını yakıyordu; ayaga kalkıp öteberisini sandıga, kırık aynanın üstüne
karmakarısık halde atmaya koyuldu -
Derken aklına bir fikir geldi... aynadan daha iyi bir fikir... çok daha büyük, daha önemli bir fikir...
nasıl olmustu da daha önce hiç düsünmemisti bunu - neden hiç sormamıstı?
Yatakhaneden dısarı ok gibi fırlamıs, sarmal merdivenden iniyor, kosarken duvarlara çarpıyor, ama
bunun farkına bile varmıyordu; bos ortak salondan ve portre deliginden hızla geçti, koridora çıktı;
arkasından seslenen Sisman Ha-nım'ı da duymazdan geldi: "Sölenin baslamak üzere oldugunu
biliyorsun, degil mi, acele etmezsen yetisemeyeceksin!"
Ama Harry'nin sölene gitmeye hiç niyeti yoktu...
Burası ihtiyacın olmadıgı zaman agzına kadar hayaletle doluyken, simdi nasıl oluyordu da...
Merdivenlerden asagı kostu, koridorları astı, sag ya da ölü kimseye rastlamadı. Belli ki hepsi Büyük
Salon' daydi. Tılsım sınıfının dısında durakladı, hızlı hızlı soluyarak, üzüntü içinde, sölenin sona
ermesini beklemek zorunda kalacagını düsündü...
Page 412
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
Ama tam umudunu kesmek üzereyken onu gördü -koridorun sonunda kayarcasma ilerleyen yarı
seffaf biri.
"Hey - hey, Nick! NICK!"
Hayalet basını duvardan çıkardı, Sir Nicholas de Mimsy-Porpington'ın sık, tüylü sapkası ve tehlikeli
bir sekilde sallanan kafası göründü.
"yi aksamlar," dedi, vücudunun geri kalanını da tas duvarın içinden çekip Harry'ye gülümseyerek.
"Arkada
1100
kalan tek kisi ben degilim demek ki. Ama/' içini çekti, "çok farklı bir anlamda tabii..."
"Nick, sana bir sey sorabilir miyim?"
Neredeyse Kafasız Nick, belli ki kendine düsünme vakti tanımak için bir parmagını boynundaki
kolalı farba-laya sokar ve çekip biraz daha düzeltirken, yüzünden çok tuhaf bir ifade geçti. Ancak,
kısmen kopmus boynu bütün bütün kopacakmıs gibi görününce, vazgeçti.
"Sey - simdi mi, Harry?" dedi Nick, rahatı kaçmıs gibi. "Sölenden sonraya kadar bekleyemez mi?"
"Hayır - Nick - lütfen," dedi Harry. "Gerçekten seninle konusmam gerek. Suraya girelim mi?"
Harry en yakındaki sınıfın kapısını açtı ve Neredeyse Kafasız Nick içini çekti.
"Ee, pekâlâ," dedi, boyun egmis görünerek. "Beklemiyordum diyemem."
Harry kapıyı onun için açık tutuyordu, ama Nick duvarın içinden süzüldü.
"Neyi bekliyordun?" diye sordu Harry, kapıyı kapatırken.
"Senin gelip beni bulmanı," dedi Nick, simdi pencereye dogru kaymıstı ve karanlıgın çöktügü
araziye bakıyordu. "Olur bazen... birisi bir... kayba ugrarsa."
"Eh," dedi Harry, caydırılmayı reddederek. "Haklısın, ben - ben seni bulmaya geldim."
Nick hiçbir sey demedi.
"Söyle -" dedi Harry, durumu umdugundan çok daha acayip buluyordu, "söyle ki - sen ölüsün.
Ama hâlâ buradasın, degil mi?"
1101
Nick içini çekti ve araziye bakmayı sürdürdü.
"Dogru ama, degil mi?" diye onu zorladı Harry. "Öldün ama, seninle konusuyorum... Hogvvarts'ta
yürüyüp dolasabiliyorsun falan, degil mi?"
"Evet," dedi Neredeyse Kafasız Nick usulca. "Yürüyorum ve konusuyorum, evet."
"Yani, geri geldin, degil mi?" dedi Harry ısrarla. "nsanlar geri gelebilir, ha? Hayalet olarak.
Tamamen yok olmaları gerekmez. Degil mi?" diye ekledi sabırsızlıkla, Nick hiçbir sey söylememeyi
sürdürünce.
Neredeyse Kafasız Nick durakladı, sonra, "Herkes hayalet olarak geri gelemez," dedi.
"Ne demek istiyorsun?" diye sordu Harry hemen.
"Sadece... sadece büyücüler."
"Ha," dedi Harry, içi rahatladıgı için az daha bir kahkaha atacaktı. "Eh, mesele yok demek,
sordugum kisi de bir büyücü. Geri gelebilir yani, degil mi?"
Nick, pencereye arkasını döndü ve yaslı bir sekilde Harry'ye baktı.
"Geri gelmeyecek."
"Kim?"
"Sirius Black," dedi Nick.
"Ama sen geldin!" dedi Harry hiddetle. "Sen geldin -ölmüstün, ama yok olmadın -"
"Büyücüler dünyada kendilerinin bir suretini bırakabilirler, bir zamanlar canlı olarak dolastıkları
yerlerde solgunca yürümek için," dedi Nick perisan halde. "Ama pek az büyücü bu yolu seçmistir."
"Neden olmasın?" dedi Harry. "Neyse - fark etmez -
1102
Sirius bunun sıradısı olmasına aldırmaz, geri gelir, biliyorum!"
Harry'nin inancı o kadar kuvvetliydi ki, kapıyı kontrol etmek için resmen basını çevirdi ve bir an
için Sirius'un, inci beyazı ve seffaf halde ama mutlulukla gülerek, kapıdan geçip ona dogru
yürüdügünü göreceginden emin oldu.
"Geri gelmeyecek," diye tekrarladı Nick. "O... devam etmis olacak."
Page 413
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
"Ne demek istiyorsun, 'devam etmis'?" dedi Harry hemen. "Nereye devam etmis? Dinle - öldügün
zaman ne oluyor ki zaten? Nereye gidiyorsun? Niye herkes geri gelmiyor? Niye burası hayaletle
dolu degil? Niye -?"
"Cevap veremem," dedi Nick.
"Sen ölüsün, degil mi?" dedi Harry kızgınlıkla. "Senden iyi kim cevap verebilir?"
"Ölmekten korkuyordum," dedi Nick usulca. "Arkada kalmayı seçtim. Bazen merak ederim,
yapmamalı mıydım diye... neyse, artık orası burası fark etmez... zaten, ben de ne buradayım, ne
orada..." Küçük, hüzünlü bir kahkaha attı. "Ölümün sırları hakkında hiçbir sey bilmiyorum, Harry,
çünkü ben onun yerine hayatın cılız bir taklidini seçtim. Sanırım okumus büyücüler bu konuyu
Esrar Dairesi'nde inceliyor -"
"Bana o yerden söz etme!" dedi Harry siddetle.
"Daha fazla yardımım dokunamadıgı için özür dilerim," dedi Nick, sevecen bir sekilde. "Simdi... eh,
kusuruma bakma... sölen, malum..."
Ve odadan çıktı, Harry'yi orada, bos bakısları Nick'in kayboldugu duvara çevrilmis halde, tek
basına bıraktı.
1103
Harry, vaftiz babasını yeniden görme ya da onunla bir kez daha konusma umudunu kaybetmekle,
onu sanki bir kez daha kaybetmis gibiydi. Bos satoda agır agır, keder içinde yürüdü, bir daha hiç
neselenebilecek miyim acaba, diye merak etti.
Sisman Hanım'ın koridoruna giden köseyi dönmüstü ki, ileride birinin duvardaki bir tahtaya bir not
tutturdugunu gördü. kinci bakısta, bunun Luna oldugunu anladı. Yakında saklanacak iyi bir yer
yoktu, Luna onun ayak seslerini duymus olmalıydı ve zaten Harry de o sırada birinden kaçınmak
için gereken enerjiyi toplayacak halde degildi.
"Selam," dedi Luna dalgın dalgın, duyurudan geriye adım atarak. Dönüp ona baktı.
"Nasıl oluyor da sölende degilsin?" diye sordu Harry.
"Eh, bir sürü esyamı kaybettim," dedi Luna sakin sakin. "nsanlar onları alıp saklıyorlar da. Ama
artık son gece, onları geri vermelerine ihtiyacım var cidden, ben de duyuru asıyorum."
lan tahtasını isaret etti, gerçekten de üstüne bütün kayıp kitaplarıyla giysilerinin listesini
ignelemis, geri getirilmelerini rica etmisti.
Harry'nin içinde tuhaf bir duygu uyandı; Sirius'un ölümünden beri içini doldurmus olan öfke ve
kederden hayli farklı bir duygu. Biraz sonra, Luna'ya acıdıgını anladı.
"Nasıl oluyor da insanlar öteberini saklıyor?" diye sordu ona, kaslarını çatarak.
"Aa... iste..." diye omuz silkti. "Benim biraz tuhaf ol-
1104
dügümü düsünüyorlar, biliyorsun. Hatta bazıları bana 'Laklak' Lovegood diyor."
Harry ona baktı ve duydugu bu yeni merhamet duygusu, hayli acı verici bir sekilde arttı.
"Ama bu, esyalarını almaları için neden degil," dedi kararlı bir edayla. "Onları bulmana yardım
etmemi ister misin?"
"Aa, hayır," dedi Luna, ona gülümseyerek. "Geri gelirler, sonunda hep gelirler. Sadece bu aksam
sandıgımı hazırlamak istiyordum, o kadar. Neyse... sen niye sölende degilsin?"
Harry omuz silkti. "çimden gelmedi."
"Evet," dedi Luna, ona o garip sekilde sisli, pörtlek gözlerle bakarak. "Geldigini sanmıyorum. Ölüm
Yiyenlerin öldürdügü o adam senin vaftiz babandı, degil mi? Ginny söyledi."
Harry basını evet anlamında hafifçe salladı, ama nedense Luna'nın Sirius'tan söz etmesinden
gocunmadıgını fark etti. Onun da Testral'leri görebildigini hatırlamıstı az önce.
"Senin..." diye basladı. "Yani, senin... tanıdıgın biri öldü mü hiç?"
"Evet," dedi Luna lafı dolandırmadan, "annem. Olaganüstü bir cadıydı aslında, ama deney yapmayı
severdi ve bir gün büyülerinden biri fena halde ters gitti. Dokuz yasındaydım."
"Çok üzüldüm," diye mırıldandı Harry.
"Evet, korkunçtu," dedi Luna, sıradan bir sohbetmis gibi. "Bu yüzden zaman zaman çok
hüzünlendigim olur
1105
Page 414
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
hâlâ. Ama babam yanımda. Hem zaten annemi de bir daha asla görmeyecek degilim, degil mi?"
"Sey - öyle mi?" dedi Harry, ne diyecegini bilemeyerek.
Luna inanmazlıkla basını iki yana salladı.
"Aa, hadi ama. Onları duydun, tülün hemen ardında, degil mi?"
"Yani sen..."
"O kemerli odada. Sadece gözden uzaklar, o kadar. Onları duydun."
Bakıstılar. Luna hafifçe gülümsüyordu. Harry ne diyecegini de, ne düsünecegini de bilmiyordu;
Luna öyle sıra-dısı seylere inanırdı ki... ama Harry de tülün ardından gelen sesleri duydugundan
emindi.
"Esyalarını aramana yardım etmemi istemediginden emin misin?" dedi.
"Aa, evet," dedi Luna. "Eminim, sanırım asagı gidip biraz puding yiyecegim ve gelmelerini
bekleyecegim... sonunda hep gelirler... eh, iyi tatiller, Harry."
"Evet... evet, sana da."
Luna uzaklastı ve Harry onun gidisini izlerken, içindeki korkunç agırlıgın biraz hafifledigini hissetti.
*
Ertesi gün eve giderken Hogwarts Ekspresi yolculukları pek olaylı geçti. Önce, belli ki bir hafta
boyunca ögretmenlerin görmedigi bir yerde saldırıya geçme fırsatı bekleyen Malfoy, Crabbe ve
Goyle, Harry tuvaletten dönerken trenin ortasında onu pusuya düsürmek istediler. Saldırı basarılı
da olabilirdi, eger bilmeden bu saldırıyı sah-
1106
nelemek için D.O. üyeleriyle dolu bir kompartımanın dısını seçmemis olsalardı; camdan neler
oldugunu görünce hepsi aynı anda yerinden kalkıp Harry'nin yardımına kostu. Ernie Macmillan,
Hannah Abbott, Susan Bones, Justin Finch-Fletchley, Anthony Goldstein ve Terry Boot, Harry'nin
onlara ögrettigi genis nazar ve ugursuzluk büyüsü yelpazesini kullanmayı bitirdikten sonra Malfoy,
Crabbe ve Goyle, Hogwarts üniforması giymis üç devasa salyangoza pek benziyorlardı. Harry,
Ernie ve Justin onları bagaj raflarına kaldırıp orada su sızdırmaya bıraktılar.
Tepesinde Malfoy'un kıvranmasını izleyen Ernie, kendinden hosnut bir ifadeyle, "Dogrusu," dedi,
"Malfoy trenden indiginde annesinin yüzünün alacagı sekli görmek istiyorum." Ernie, Malfoy'un,
kısa Teftis Mangası üyeligi döneminde Hufflepuff tan puan alma hakaretini hiç unutamamıstı.
Kargasanın kaynagını arastırmaya gelen Ron, "Ama Goyle'un annesi gerçekten memnun olur,"
dedi. "Su anda çok daha yakısıklı... neyse, Harry, eger bir seyler istiyorsan, yemek arabası az önce
durdu..."
Harry ötekilere tesekkür etti ve Ron'la birlikte kendi kompartımanlarına döndü. Orada bir yıgın
kazan pastası ve balkabagı pogaçası aldı. Hermione yine Gelecek Posta-sz'm okuyordu. Ginny
Dırdıra'daki bir bulmacayı çözüyordu, Neville ise bir yıl boyunca hayli büyüyen ve dokunuldugunda
garip memnuniyet mırıltıları çıkaran Mimbu-lus mimbletonia'smı oksuyordu.
Harry ve Ron yolculugun büyük bölümünü, Hermione Gelecek Postasz'ndan bölümler okurken
büyücü satran-
1107
a oynayarak geçirdiler. Gelecek Postası, Ruh Emici'lerîn nasıl püskürtülecegi bilgileri, Bakanlık'ın
Ölüm Yiyen'lerin izini bulma çabalarına iliskin yazılar ve daha o sabah Lord Voldemort'un evlerinin
önünden geçtigini iddia eden kisilerin taskın mektuplarıyla doluydu artık...
"Henüz tam olarak baslamadı," diye içini çekti Her-mione kasvetli kasvetli, gazeteyi katlayarak.
"Ama çok sürmez..."
"Hey, Harry," dedi Ron usulca, koridora açılan cam pencereyi basıyla isaret etti.
Harry dönüp baktı. Cho, kar baslıgı takmıs Marietta Edgecombe'la birlikte geçiyordu. Bir an göz
göze geldiler. Cho kızardı ve yürümeye devam etti. Harry tam zamanında satranç tahtasına döndü
ve piyonlarından birinin Ron'un atı tarafından karesinden kovalandıgını gördü.
"Ee - sey - aranızda neler oluyor?" diye sordu Ron usulca.
"Hiçbir sey," dedi Harry, gerçegi ifade ederek.
"Ben - sey - onun simdi baskasıyla çıktıgını duydum," dedi Hermione tereddütle.
Harry bu haberin onu hiç üzmedigini fark ederek sasırdı. Cho'yu etkilemeyi istemek, artık Harry'nin
Page 415
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
degilmis gibi görünen bir geçmise aitti sanki; Sirius'un ölümünden önce istedigi birçok sey ona bu
hissi veriyordu artık... Siri-us'u son gördügünden bu yana geçen hafta sanki çok, çok daha uzamıs
gibiydi, iki ayrı evren arasında uzanıyordu adeta: biri Sirius'lu, biri Sirius'suz.
"Kurtuldugun iyi oldu, abi," dedi Ron siddetle. "Yani, bayagı güzel falan ama, insan biraz daha
neseli birini ister."
1108
Harry omuz silkerek, "Belki de baska birisiyle birlikteyken neselidir," dedi.
Ron, "Peki, simdi kiminle beraber?" diye sordu Her-mione'ye, ama ona Ginny cevap verdi.
"Michael Corner."
"Michael - ama -" dedi Ron, yerinde dönüp boynunu uzatarak ona baktı. "Ama onunla sen
çıkıyordun!"
"Artık çıkmıyorum," dedi Ginny kararlılıkla. "Gryffin-dor*un Quidditch'te Ravenclav/u yenmesi hiç
hosuna gitmedi, bir karıs surat astı, ben de onu sepetledim. Hemen Cho'yu teselli etmeye kostu."
Burnunu tüy kaleminin ucuyla dalgın dalgın kasıdı, Dırdırcı 'yi bas asagı çevirip cevaplarını
isaretlemeye koyuldu. Ron çok sevinmis görünüyordu.
"Eh, zaten ben bastan beri onun biraz salak oldugunu düsünüyordum," dedi, vezirini Harry'nin tir
tir titreyen kalesine dogru kıskırtarak. "yi etmissin. Daha iyi birini seç - olur mu - bir dahaki
sefere."
Bunu söylerken Harry'ye garip sekilde kaçamak bir bakıs attı.
"Eh, Dean Thomas'ı seçtim, sence daha iyi midir?" diye sordu Ginny dalgın dalgın.
"NE?" diye haykırdı Ron, satranç tahtasını devirerek: Crookshanks tasların ardından atıldı, Hedwig
ile Pigwidgeon da yukarıdan hiddetle cıvıldayıp öttüler.
Hogvvarts Ekspresi, King's Cross'a yaklasıp yavaslarken, Harry trenden ayrılmamayı her
zamankinden de çok istedigini düsündü. Hatta bir an için, eger inmeyi reddedip trenin onu
gerisingeri Hogvvarts'a götürecegi zamana, yani bir Eylül'e kadar inatla orada otursa ne olur diye
me-
1109
rak bile etti. Ama sonunda tren dumanlar salarak durunca, Hedwig'in kafesini aldı ve her zamanki
gibi sandıgını trenden çeke çeke indirmeye hazırlandı.
Ancak kondüktör, Harry, Ron ve Hermione'ye peron dokuz ve on arasındaki sihirli bariyerden
emniyetle geçebileceklerini isaret ettiginde, öbür tarafta bir sürprizle karsılastı: orada onu
karsılamaya gelmis, hiç beklemedigi bir grup insan.
Deli-Göz Moody oradaydı; melon sapkası sihirli gözünün üstüne dogru çekilmis olarak da
neredeyse sapkasız hali kadar tekinsiz görünüyordu; bogum bogum elleri uzun bir bastonu
kavramıstı, vücudu kat kat bir seyahat pelerinine sarılmıstı. Tonks onun hemen arkasında
duruyordu, parlak çiklet pembesi saçı istasyon tavanının kirli camlarından süzülen günes ısıgında
ısıldıyordu; yama dolu kot pantolonla, üzerinde Acayip Kızkardesler yazan cart mor bir tisört
giymisti. Tonks'un yanında, solgun yüzü, kırlasmaya baslamıs saçları, eski püskü bir kazakla
pantolonu örten uzun ve pejmürde paltosuyla Lupin duruyordu. Grubun önünde, en iyi Muggle
giysilerine bürünmüs olan Mr ve Mrs VVeasley ile, her ikisi de pasparlak yesil, pullu bir maddeden
yepyeni ceketler giymis Fred ve George vardı.
"Ron, Ginny!" diye seslendi Mrs VVeasley, hızla ilerleyip çocuklarına sıkı sıkı sarılarak. "Aa, Harry,
canım - nasılsın?"
"yiyim," diye yalan söyledi Harry, Mrs VVeasley kendisine de sıkıca sarılırken. Onun omzunun
üstünden Ron'un, faltası gibi açılmıs gözlerle ikizlerin yeni giysilerine baktıgını gördü.
1110
"Bunlar da neymis böyle?" diye sordu, parmagıyla ceketleri isaret ederek.
"En iyisinden ejderha derisi, küçük kardes," dedi Fred, fermuarını çekistirerek. "sler yolunda, biz
de kendimize bir kıyak çekelim dedik."
"Merhaba, Harry," dedi Lupin, Mrs VVeasley Harry'yi bırakıp Hermione'yi selamlamak için dönünce.
"Merhaba," dedi Harry. "Hiç beklemiyordum... hepiniz burada ne yapıyorsunuz?"
"Eh," dedi Lupin hafif bir tebessümle, "teyzenle enisten seni eve götürmeden onlarla küçük bir
Page 416
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
sohbet edelim dedik."
"yi bir fikir mi, bilmem," dedi Harry hemen.
"Aa, bence iyi fikir," diye homurdandı Moody, topallayarak biraz daha yakına gelmisti. "Suradakiler
onlar herhalde, degil mi, Potter?"
Basparmagıyla omzunun üstünden isaret etti; belli ki sihirli gözü, basının ve melon sapkasının
arkasından etrafı süzüyordu. Harry, Deli-Göz'ün nereyi isaret ettigini görmek için dört bes santim
sola egildi. Dogruydu, Harry'nin karsılama komitesini görünce resmen afallamısa benzeyen üç
Dursley orada duruyorlardı.
"Aa, Harry!" dedi Mr VVeasley. Az önce Hermione'nin annesiyle babasını coskuyla selamlamıs,
onlar kızlarını kucaklarken Harry'ye dönmüstü. "Ee - yapalım mı öyleyse?"
"Evet, bence yapalım, Arthur," dedi Moody.
O ve Mr VVeasley öne düserek istasyonda, besbelli oldukları yere mıhlanıp kalmıs Dursley'lere
dogru yürüdü-
1111
ler. Hermione usulca kendisini annesinden kurtarıp gruba katıldı.
"yi günler," dedi Mr Weasley nezaketle, Vernon Eniste'nin önünde durarak. "Beni hatırlarsınız
belki, adım Art-hur VVeasley."
Mr YVeasley iki yıl önce tek basına Dursley'lerin oturma odasını darmaduman ettigi için, Harry,
Vernon Enis-te'nin onu unutmus olmasına hiç ihtimal vermiyordu. Gerçekten de Vernon Eniste'nin
yüzü daha da koyu bir mora döndü ve gözlerinden atesler saçarak Mr Weas-ley'ye baktı, ama bir
sey dememeyi tercih etti; belki biraz da, Dursley'ler ikiye bir azınlıkta oldukları için. Petunia Teyze
hem ürkmüs, hem de utanmıs görünüyordu; sanki tanıdıgı birisinin onu böyle insanlarla
görmesinden kor-kuyormus gibi etrafa bakınıp duruyordu. Bu arada Dud-ley, küçük ve dikkate
degmez biri gibi görünmeye çalısıyor, ama bu girisimde büyük bir basarısızlıga ugruyordu.
Mr VVeasley, hâlâ gülümseyerek, "Harry hakkında sizinle iki çift laf edelim dedik," dedi.
"Evet," diye homurdandı Moody. "Sizin evinizdeyken nasıl muamele gördügü konusunda."
Vernon Eniste'nin bıyıgı öfkeyle kabarmaya basladı. Belki de melon sapka ona, karsısında kardes
bir ruh oldugu yolunda tamamen yanıltıcı bir izlenim verdigi için, Moody'ye hitap etti.
"Evimde neler olup bittiginin sizi ilgilendirdigini bilmiyordum -"
"Senin bilmediklerin kitaplar doldurur herhalde, Dursley," diye homurdandı Moody.
1112
"Neyse, zaten mesele bu degil," diye araya girdi Tonks; her seyden çok onun pembe saçları
Petunia Teyze'nin sinirine dokunmus gibiydi, çünkü ona bakmaktan-sa gözlerini yummustu.
"Mesele su ki, eger Harry'ye berbat davrandıgınızı duyarsak -"
"- Ve hiç süpheniz olmasın, duyarız," diye ekledi Lu-pin nezaketle.
"Evet," dedi Mr VVeasley, "hatta Harry'nin feletonu kullanmasına izin vermeseniz bile -"
"Telefon," diye fısıldadı Hermione.
"- Evet, eger Potter'a su ya da bu sekilde kötü muamele edildigi yolunda en ufak bir sey sezersek,
bize hesap verirsin," dedi Moody.
Vernon Eniste hayra alamet olmayan bir sekilde sisti. Zedelenmis gururu, bu antikalar grubuna
karsı duydugu korkuya bile baskın çıkmıs görünüyordu.
"Beni tehdit mi ediyorsunuz, efendim?" dedi, hem de öyle yüksek sesle söyledi ki, oradan geçenler
dönüp baktılar.
"Evet, ediyorum," dedi Deli-Göz, Vernon Eniste'nin çabucak kavramıs olmasından hosnut
görünüyordu.
"Peki ya ben, gözü korkutulacak bir adama mı benziyorum?" dedi Vernon Eniste, havlar gibi.
"Eh..." dedi Moody, melon sapkasını geri çekerek, mesum bir sekilde dönüp duran sihirli gözünü
gösterdi. Vernon Eniste dehset içinde arkaya sıçradı ve bir bagaj arabasına acı verici bir sekilde
tosladı. "Evet, dogrusunu istersen öyle görünüyorsun, Dursley."
Vernon Eniste'yi bırakıp Harry'ye döndü.
1113
Page 417
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
"Evet, Potter... bize ihtiyacın olursa, seslen yeter. Art arda üç gün senden haber almazsak, birini
yollarız..."
Petunia Teyze hazin hazin inildedi. Bu insanların bahçe yolundan yürüdüklerini görseler
komsularının ne diyecegini düsündügü öylesine belliydi ki.
"Hosçakal öyleyse, Potter," dedi Moody, bogum bogum eliyle bir an Harry'nin omzunu kavradı.
"Kendine dikkat et, Harry," dedi Lupin usulca. "Teması kesme."
"Harry, mümkün olan en kısa zamanda seni oradan uzaklastıracagız," diye fısıldadı Mrs VVeasley,
ona yeniden sarılarak.
"Eh, yakında görüsürüz, abi," dedi Ron endiseyle, Harrry'nin elini sıktı.
"Çok yakında, Harry," dedi Hermione içtenlikle. "Söz veriyoruz."
Harry evet anlamında basını salladı. Hepsini burada böyle sıralanmıs halde, onun safında görmenin
kendisi için ne kadar çok sey ifade ettigini onlara anlatacak kelimeleri bulamıyordu. Onun yerine
gülümsedi, veda etmek için elini kaldırdı, arkasını döndü ve pesinden telasla yürüyen Vernon
Eniste, Petunia Teyze ve Dudley ile istasyondan günesin aydınlattıgı sokaga dogru ilerledi.
 
 
Sitenin tek amacı kendim yükleyip kendim okumamdır. Hiçbir ticari vs. Amacım yoktur.
 
Bugün 31 ziyaretçi (49 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol