“Birçok kisi olabilir,” dedi Harry. “Dumbledore – Ölüm Yiyenler ondan kurtulduklarına çok sevinirlerdi, eminim onların
bir numaralı hedefidir. Veya Slughorn – Dumbledore onu Voldemort’un isteyecegini sanıyordu, ve Dumbledore’nin
tarafını seçince sevinmemislerdir, ya da –”
“Ya da sen,” dedi Hermione, tedirgin görünerek.
“Olamazdım,” dedi Harry, “yoksa Katie dar sokakta arkasına döner ve bana verirdi, degil mi? Üç Süpürge’den beri
bütün yol boyunca onun arkasındaydım. Filch her giren ve çıkanı ararken, bana Hogwarts dısında vermesi daha
garantili bir teslimat olurdu. Merak ediyorum acaba Malfoy niçin onu satoya getirmesini istedi?”
“Harry, Malfoy Hogsmeade’de degildi!” dedi Hermione, ayagını düs kırıklıgıyla yere vurarak.
“O zaman, bir suç ortagı kullandı,” dedi Harry, “Crabbe veya Goyle – veya, bir düsünün, baska bir Ölüm Yiyen, o da
katıldıgına göre simdi Crabbe ve Goyle’den daha iyi bir sürü arkadası vardır –”
Ron ve Hermione açıkça onunla tartısmanın bir anlamı olmadıgını demis gibi birbirlerine baktılar.
“Dilligrout,”dedi Hermione keskin bir sekilde Sisman Hanım’a geldiklerinde.
“Resim, onları ortak salona almak için savrularak açıldı. Oda tamamen doluydu ve nemli giysi kokuyordu. Birçok insan
kötü hava yüzünden Hogsmeade’den erken dönmek zorunda kalmıstı. Nasıl olduysa, ortalıkta ne korku ne de
spekülasyon ugultusu yoktu. Anlasılan Katie’nin akıbeti henüz yayılmamıstı.
“Durup tekrar düsündügümüzde gerçekten çok zekice bir saldırı degildi,” dedi Ron, kayıtsızca birinci sınıflardan birini
atesin yanındaki güzel koltuktan kovdu ve kendi oturdu. “Lanet, satonun içinde aynı seyi yapmazdı. Buna kusursuz bir
plan diyemezsiniz.”
“Haklısın,” dedi Hermione, Ron’u ayagıyla dürterek koltuktan kaldırdı ve tekrar birinci sınıfa verdi. “Sonuçta, iyi
düsünülmüs bir plan degildi.”
“Ama ne zamandan beri Malfoy, dünyanın en iyi düsünürlerinden biri oldu ki?” diye sordu Harry.
Ne Ron ne de Hermione cevap vermedi.
(robot_x08)
GZL RIDDLE
Katie ertesi gün St.Mungo Sihirsel Hastalıklar ve Sakatlıklar Hastanesi’ne kaldırıldıgında onun lanetlendigi haberi
detayların karmasıklıgına ragmen tüm okula yayılmıstı; ancak Harry, Ron, Hermione ve Leanne dısında hiç kimse
Katie’nin asıl hedef olmadıgını bilmiyor gibi görünüyordu.
“Oh, ve tabiî ki Malfoy bunu biliyor.” Dedi Harry, onun Ölüm-Yiyen-Malfoy teorisinden bahsederken ki yeni
duymazlıktan gelme tavırlarına devam eden Ron ve Hermione’ye.
Harry, Dumbledore’un pazartesi geceki dersten beri gittigi yerden dönüp dönmedigini merak etmisti ancak buna
karsın hiçbir bilgisi yoktu; yine de saat sekizde Dumbledore’un ofisinin önüne gelmisti, kapıya bir kez vurdu, içerden
girmesini söyleyen bir ses geldi. Dumbledore yerinde oturuyordu, hiç olmadıgı kadar yorgun görünüyordu, eli ise eskisi
gibi hala simsiyah ve yanıktı ama Harry’e nezaketle eliyle oturması için isaret ederken gülümsüyordu. Düsünseli yine
masanın üzerinde duruyor, gümüsi ısık ipliklerini tavanda oynatıyordu.
“Ben yokken bayagı yogun günler geçirmissin.” dedi Dumbledore. “Sanırım Katie’nin kazasına tanık oldun, degil mi?”
“Evet, efendim. Durumu nasıl?”
“Oldukça sanslı olmasına ragmen durumu hala ciddi. Kolye mümkün olabilecek en az derecede ve hafifçe cildine
temas etmis gibi görünüyor: Eldiveninde sadece küçücük bir delik vardı. Ancak eger onu takmıs ya da eldivensiz
elleriyle tutmus bile olsaydı muhtemelen o an ölmüs olurdu. Neyse ki, Profesör Snape lanetin hızla yayılmasını
engellemeyi basarabildi-“
“Neden o peki?” diye sordu çabucak Harry. “Neden Madam Pomfrey degil?”
“Saygısız” dedi duvardaki portelerden yumusak bir ses ve Phineas Nigellus Black, Sirius’un büyük-büyükbüyükbabası,
basını omuzlarından kaldırıp uyuma numarası yapmayı bırakarak: “Benim zamanımda bir ögrencinin
Hogwarts’ın isleyisi hakkında soru sorulmasına asla izin verilmezdi, ben vermezdim.”
“Tesekkürler, Phineas.” dedi Dumbledore sözünü keserek. “Profesör Snape’ in karanlık sanatlar hakkındaki bilgisi
Madam Pomfrey’den çok daha fazla, Harry. Her neyse, St.Mungo personeli bana saatlik raporlar gönderiyorlar ve ben
de Katie’nin zamanla saglıgına tamamen kavusacagına eminim.”
“Bu hafta sonu neredeydiniz, efendim?” diye sordu Harry sansını çok zorladıgı hakkındaki - belikli hafifçe tıslayan
Phineas Nigellus da aynı seyi düsünüyordu – içindeki kuvvetli hissi dikkate almayarak.
“Sanırım su an için bunu söylemeyi tercih etmiyorum” dedi Dumbledore. “Yine de, sana bunu uygun bir sekilde
anlatacagım”
“Anlatacak mısınız?” dedi Harry, yerinden sıçramıstı.
“Evet, öyle umuyorum” dedi Dumbledore, yeni gümüsi anıların bulundugu sisenin tıbasını cübbesinin içinden
çıkardıgı asasının bir dürtüsüyle açarken.
“Efendim” dedi Harry tereddütle. ”Hogsmeade’de Mundungus’la karsılastım.”
“A, evet bir süredir Mundungus’un senin mirasına düzenbazcı asagılamasıyla davrandıgının farkındayım.” Dedi
Dumbledore kaslarını çatarak. “Sen Üç Süpürge’nin önünde onunla görüsüp konustugundan beri hiç görünmüyor.
Sanırım benim karsıma çıkmaktan korkuyor. Yine de belli olan bir sey var; o da onun Sirius’ un o eski servetinden pek
uzak kalamıcagı.”
“O uyuz, ihtiyar melez Black mirasını mı çalmaya çalısıyor?” dedi çileden çıkmıs bir halde Phineas Nigellus;
çerçevesinden çıkıp gitmisti; süphesiz Grimmauld Meydanı 12 numaradaki portesine ziyaret etmek için.
“Profesör” dedi Harry, kısa bir sessizligin ardından. “Profesör McGonagall size Katie yaralandıktan sonra ona
anlattıgım seyleri size aktardı mı? Draco Malfoy hakkında olanları?”
“Evet, bana süphelerinden bahsetmisti.” dedi Dumbledore.
“Ve siz – ?”
“Katie’nin kazasında parmagı olabilecek bütün herkesi arastırmak için muhtemel olan tüm olasılıkları
degerlendirecegim” dedi Dumbledore. “Ancak beni su an ilgilendiren tek sey Harry, dersimiz.”
Harry buna biraz alınmıstı: Eger dersler o kadar önemli ise neden ilki il ikincisi arsında bu kadar ara vermislerdi ama
yine de Draco Malfoy hakkında bir kelime daha etmedi; Dumbledore’u düsünseline taze anılarını aktarırken izledi ve
tas çanak bir kez daha uzun parmaklı ellerinin arasında girdap gibi dönmeye basladı.
“Eminim hatırlayacaksın en son Lord Voldemort’un kökeninin yakısıklı bir Muggle’dan – Tom Riddle’dan yani –
geldiginden, onun bir cadı olan karısı Merope’yi terk edip ailesinin yanına Little Hangleton’ a döndügünden
bahsetmistik. Merope Londra’ta tamamen yalnız, bir basına bırakılmıstı ve karnında bir gün Lord Voldemort olucak
olan bebegini tasıyordu.
“Onun Londra’da oldugunu nerden biliyorsunuz efendim?”
“Caraktacus Burke’ ün tanıklıgı sayesinde” dedi Dumbledore.”Esi olmayan bir tesadüf sonucu sözünü ettigimiz
kolyenin geldigi dükkânı bulmada bizlere yardım etti.”
Harry’nin daha öncede gördügü gibi düsünselinin içindekileri bir madencinin altınları elemesi gibi çalkaladı. Girdabın
içinden gümüsi bir kütle seklinde küçük yaslı bir adam çıktı. Yavasça düsünselinin içinden dönerek yükseliyordu, bir
hayalet kadar saydam ancak çok daha yogundu, gür saçları gözlerini tamamen örtüyordu.
“Evet, onu çok garip bir olay sonucu alabildik. Bundan uzun yıllar evvel noelden hemen önce genç bir cadı
tarafından getirildi. Acil olarak altına ihtiyacı oldugunu söyledi, zaten bunu söylemesine gerek bile yoktu durum gayet
asikârdı; paçavralara sarılmıs bir halde, güzel görünmekten çok uzaktı… Bir bebegi de olacaktı görünüse bakılırsa.
Madalyonun Slytherin’e ait oldugunu söyledi. Ancak, bilirsiniz, bu tarz hikâyelerden hep duyuyorduk. “Bu Merlin’in,
evet bu onun en sevdigi demligi…” Ama madalyona baktıgımda, arması kusursuzdu ve birkaç küçük büyü bana
dogruları anlatması için yeterliydi. Tabii bunun neredeyse paha biçilmez oldugunu anlamamak imkânsızdı. Ancak
cadının bunun degeri hakkında en ufak bir fikri yokmus gibi görünüyordu. Bu yüzden ona sadece on Galleon verdik.
Bu hayatımızda yapmıs oldugumuz en karlı alısverisimizdi süphesiz.”
Dumbledore, düsünselini gereginden fazla bir kuvvetle sarstı ve Caractacus Burke geldigi diger hatıraların yanına
dönüp giderek kayboldu.
“Ona sadece on Galleon mu verdi yani?” dedi Harry hafiften kızgın bir sesle.
“Caractacus Burke hiçbir zaman cömertligiyle ün yapmadı.” dedi Dumbledore. “Bu sayede bizde Merope’nin
hamileliginin son zamanlarında Londra’da yalnız oldugunu, parasızlıktan ve sahip oldugu tek ve çok degerli hazinesini
sattıgından dolayı umutsuzluga düstügünü ve ayrıca madalyonun Marvolo ailesinin kusaktan kusaga geçen degerli bir
aile yadigârı oldugunu biliyoruz.”
“Ama, ama o sihir yapabilirdi.” dedi Harry sabırsızca. ”Kendisi için gerekli olan yemegi ya da istedigi her seyi sihirle
yapabilirdi, degil mi?”
“Ah, evet tabiî ki” dedi Dumbledore. “Benim kanaatime göre – yine tahmin yürütüyorum ancak haklı oldugumdan
eminim – Merope kocası onu terk ettiginde sihir yetenegini kullanmayı bıraktı. Sanırım artık yasamını bir cadı olarak
sürdürmek istemiyordu. Tabi, onun karsılıksız askı ve bunun beraberinde getirdigi hayal kırıklıgının da onun gücünü
önemli ölçüde zayıflatmıs olabilmesi de mümkün; bu gerçekten de muhtemel bir durum. Ne olursa olsun, seninde
gördügün gibi Merope kendi hayatını kurtarmak için bile asasını kaldırmayı reddetti- “
“Oglu için bile mi?”
Dumbledore kaslarını kaldırdı.
“Lord Voldemort için üzülüyor olamazsın, degil mi?”
“Hayır” dedi Harry çabucak. “Ama onun bir seçenegi vardı, degil mi, benim annemin durumunda degildi.”
“Senin annenin de bir seçenegi vardı” dedi Dumbledore kibarca. “Evet, Merope Riddle oglunun ona ihtiyacı oldugunu
bildigi halde ölümü seçti, ama onu sertçe yargılama Harry. Uzun zamandır çektigi acılar onu çok yıprattı ve asla o
annen gibi cesur bir kadın olmadı. Ve simdi, eger ayaga kalkacak olursan…”
“Nereye gidiyoruz?” dedi Harry, Dumbledore ona dogru yaklasırken.
“Bu sefer” dedi Dumbledore. “Benim anılarıma girecegiz. Bence orada tatmin edici gerçekler ve zengin detaylar
bulacaksın. Senden sonra, Harry…”
Harry düsünseline dogru egildi; anının serin yüzeyi yüzüne degdi ve sonra tekrar karanlıgın içersinden düsüyordu…
Birkaç saniye sonra ayakları sert zemine çarptı; gözlerini açtı, kendisini ve Dumbledore’u Londra’nın hareketli eski tarz
sokaklarının birinde duruyorken buldu.
“Bak, ben oradayım.” dedi Dumbledore canlılıkla; önlerindeki süt tasıyan bir at arabasının karsısındaki caddeden
geçen uzun bir silueti isaret ediyordu.
Daha genç görünen bu Albus Dumbledore’un uzun sakalı ve saçları kumraldı. Caddenin onların bulundugu kısmına
dogru ilerliyordu; giydigi erik rengi, kadife, gösterisli bir kesime sahip takım elbisenin çektigi tüm meraklı bakıslar
arasından uzun adımlarla ilerledi.
“Güzel takım, efendim.” dedi Harry kendini tutarak, ancak Dumbledore da aralarında kısa bir mesafe olan daha
genç halini takip ederken kıkırdıyordu. Sonunda birkaç demir kapıyı geçerek yüksek parmaklıklarla kusatılmıs oldukça
zevksiz, soguk görünümlü, kare biçiminde bir binayı çevreleyen bos bir avluya varmıslardı. Ana kapının önündeki
birkaç basamaktan çıktılar ve genç Dumbledore kapıya bir kez vurdu. Bir ya da iki dakika sonra önlüklü, oldukça
pasaklı görünen bir kız tarafından kapı açıldı.
“Dyi aksamlar. Mrs Cole ile bir randevum vardı, sanırım kendisi buranın yetkilisi oluyor.”
“Oh” dedi Dumbledore’un tuhaf görüntüsü karsısından sasırmıs görünen kız. “A…evet… Bir saniye… MRS COLE!”
diye bagırdı omzundan geriye dogru.
Harry uzaklardan yanıt veren birinin bagrısını duydu. Kız tekrar Dumbledore’a dönmüstü.
“Dçeri geçin, birazdan burada olur.”
Dumbledore siyahlı beyazlı kiremitlerle dösenmis koridora adımını attı. Her yer yıkık döküktü ama lekesiz ve
tertemizdi. Harry ve simdiki Dumbledore onları takip etti. Arkalarından kapı kapandıktan sonra bezgin görünümlü epey
sıska bir kadın onlara dogru geldi. Keskin yüz hatlarına sahipti bu da onu daha tedirgin gösteriyordu. Dumbledore’a
dogru ilerlerken önlüklü bir baska yardımcısına talimatlar yagdırıyordu. “… ve ayrıca iyotu al, onu yukarıya, Martha’ya
götür, Billy Stubbs yarasının kabugunu degisiyor ve Eric Whalley çarsaflarına kaçırmıs yine.” dedi ve sonra gözleri
Dumbledore’un üzerinde takıldı; orada öylece donakaldı, biraz önce önünden bir zürafa geçmis olsaydı bu kadar ancak
bu kadar sasırabilirdi.
“Dyi aksamlar” dedi Dumbledore elini uzatarak.
Mrs.Cole agzı açık kalmıs bir halde bos gözlerle ona bakıyordu.
“Benim adım Albus Dumbledore. Sizden bir randevu istedigime dair bir mektup yollamıstım ve sizde nazikçe bugün
beni kabul edebileceginizi söylemistiniz.”
Mrs. Cole gözlerini kırpıstırdı. Anlasılan Dumbledore’un bir halüsinasyon olup olmadıgına karar vermeye çalısıyordu.
“Evet. Tamam… sey… Sanırım odama geçsek iyi olucak.” Dumbledore’u bir tarafı ofis bir tarafı da oturma odası
görünümünde olan küçük bir odaya götürdü. Koridor gibi burası da yıkık döküktü, mobilyalar çok eski ve birbiriyle
uyumsuzdu. Dumbledore’u epey çürümüs görünen tahta bir sandalyeye oturttu ve kendisi de gözlerini
Dumbledore’dan ayırmadan karsısınadaki üzeri darmadagın sıranın birine çöktü.
“Mektubumda da belirttigim gibi buraya Tom Riddle’ı ve onun gelecegini kararlastırmamız gerektigi için geldim.”
dedi Dumbledore.
“Siz aileden biri misiniz?” diye sordu Mrs Cole.
“Hayır, ben bir ögretmenim.” dedi Dumbledore.
“Hangi okulda?”
“Adı Hogwarts.” dedi Dumbledore.
“Neden Tom’la bu kadar ilgileniyorsunuz?”
“Bizim aradıgımız özel yeteneklere sahip oldugunu düsünüyoruz.”
“Yani onun burs gibi bir sey mi kazandıgını söylüyorsunuz? Ama bunu nasıl yapmıs olabilir ki? Simdiye kadar hiçbir
sınava girmedi henüz.”
“Dsmi dogdugundan beri okulumuza kayıtlı”
“Kim kaydetti onu? Ailesi mi?”
Süphe yoktu ki Mrs Cole rahatsız edecek biçimde ani ve sert bir kadındı. Görünüse bakılırsa Dumbledore da aynı seyi
düsünüyordu. Simdiyse Harry onun kadife takımının cebinden asasını çıkardıgını gördü, aynı anda Mrs Cole’un sırasının
üzerinden tamamen bos bir parça kâgıdı kaldırdı.
“Bu.” dedi Dumbledore, kâgıdı ona uzatırken asasını bir kez sallayarak. “Sanırım her seyi daha net bir sekilde
anlamanıza yardımcı olur.”
Mrs Cole’un gözleri bir süre bos kâgıda öylece baktıktan sonra odaklandı.
“Bu bir emir gibi görünüyor.” dedi sakince elindekini geri vererek. Sonra gözleri birkaç saniye önce ikram
edilmeyecekmis gibi duran bir sise içkiyle iki bardaga takıldı.
“Bir bardak içki içmek ister miydiniz?” dedi gereginden kibar bir sesle.
“Tesekkür ederim.” diye içten bir gülümsemeyle karsılık verdi Dumbledore.
Kısa bir süre içersinde Mrs Cole’un içki içmede hiç de acemi olmadıgı anlasıldı. Dkisinin de bardaklarını cömertçe
doldurdu; bir dikiste kendi bardagını bosaltmıstı bile, dudaklarını sapırdatıp duruyordu. Dlk defa Dumbledore’a
gülümsedi; Dumbledore bu avantajı kullanmada hiç tereddüt etmedi.
“Acaba bana Tom Riddle’ın geçmisi hakkında bir seyler anlatıp anlatamıcagınızı merak ediyordum? Sanırım o burada,
bu yetimhanede dogdu degil mi?”
“Bu dogru” dedi Mrs Cole, kendine biraz daha içki koyarken.”Çok iyi hatırlıyorum, bu mevkide çalısmaya henüz
baslamıstım. Yeni yıl arifesiydi ve keskin bir soguk vardı, kar yagıyordu, bilirsiniz, berbat bir geceydi ve o kız, yası
benim o zaman oldugumdan pek fazla degildi, merdivenlerden sendeleyerek zar zor çıktı. Bize bu sekilde gelen ne ilkti
ne de son. Onu içeri aldık ve bir saat sonra bebegini dogurdu ve sonraki bir saat içersinde de öldü.”
Mrs Cole basını hafifçe salladı ve bardagından büyük bir yudum aldı.
“Ölmeden önce herhangi bir sey söyledi mi?” diye sordu Dumbledore. “Oglunun babası ya da herhangi baska bir sey
hakkında?”
“Evet, söyledi.” dedi Mrs Cole, bir elinde içkisi ve onun hikâyesini dinlemeye hevesli birilerinin olması onu oldukça
eglendiriyor gibiydi.
“Bana, ‘Umarım oglum babasına benzer’ dedigini hatırlıyorum. Size yalan söylemeyecegim, bence bunu istemekte
gayet haklıydı çünkü onda güzellige dair hiçbir sey yoktu açıkçası. Sonra bana ogluna babasının adı olan Tom ve kendi
babasının ismi olan Marvolo adlarının verilmesini istedigini söyledi – evet, biliyorum, komik isim degil mi? Onun bir
sirkten gelmis olabilcegi hakkında süphelerimiz olmustu – sonra da oglunun soyadının Riddle oldugunu söyledi ve
baska bir söylemesine fırsat kalmadan öldü.
Biz de onun istegi üzerine çocuga bu adı verdik, zavallı kız için bu çok önemliymis gibi görünüyordu, ama ne Tom ne
de Marvoldo isimlerinde ya da herhangi Riddle diye biri ona bakmak için gelmedi, ayrıca aileden herhangi biri de. Bu
yüzden dogdugundan beri hep yetimhanedeydi.”
Mrs Cole kafası bayagı düsünceli bir halde kendine yine bolca bir miktar içki doldurdu. Elmacık kemiklerinin üstü
pembelesmeye baslamıstı. Sonra birden bir sey söylemeyi unutmus gibi “O komik bir çocuk” dedi.
“Evet” dedi Dumbledore. “Öyle olacagını düsünmüstüm.”
“Ayrıca çok da komik, eglenceli bir bebekti. Hemen hemen hiç aglamazdı. Ve sonra, o biraz daha büyüyünce, o
biraz………garip olmaya basladı?”
“Garip mi? Nasıl yani?” diye sordu Dumbledore kibarca.
“Sey, o – “ ancak Mrs.Cole bir ufak bir yudum daha almıstı, içki bardagının üzerinden Dumbledore’a sorgulayıcı bir
bakıs attı.
“Simdi, sizin okulunuzda kesinlikle onun için bir yer oldugunu söylüyorsunuz degil mi?”
“Kesinlikle” dedi Dumbledore.
“Ve söyleyebilecegim hiçbir sey durumu degistirmeyecek öyle mi?”
“Hiçbirsey” dedi Dumbledore.
“Ne olursa olsun onu götüreceksiniz yani?”
“Evet, ne olursa” diye cevap verdi Dumbledore tüm ciddiyetiyle.
Mrs Cole gözlerini kıstı, ona güvenip güvenemiyecegine karar vermeye çalısıyor gibiydi. Görünüse bakılırsa,
güvenebilecegine karar vermisti çünkü birden “O diger çocukları korkutuyor.” dedi.
“Onun garip oldugunu söylemeye çalısıyorsunuz, sanırım?” diye sordu Dumbledore.
“Bana göre evet, öyle.” Dedi Mrs Cole, hafifçe kaslarını çatarak.”Ama bunu fark edebilmek hemen öyle kolay degil,
bazı olaylar oluyor, garip olaylar, berbat, kötü seyler.”
Harry, Dumbledore’un ilgilendigini fark etse de, kadının üzerine fazla gitmedi. Simdi bir kadeh daha almıstı, gül
rengine ulasmıs yanakları gittikçe kızarıyordu.
“Billy Stubbs’in tavsanı… Tom, bunu yapmadıgına yemin etti ve bende aslında onun bunu yapabilecegini
düsünmemistim ancak söyler misiniz bir tavsan kendini çatı kirisine asabilir mi?”
“Sanırım hayır.” Dedi Dumbledore sakin bir sekilde.
“Ama bunu onun yapmadıgını bilmeme ragmen yine de yapmıs olabilir mi diye düsünüyorum. Tek bildigim sey; ise
Billy ile önceki gün tartıstıklarıydı. Sonra – “ Mrs Cole içkisinden çenesinden akacak kadar büyük bir yudum daha aldı.
“Bir yaz gezisinde – bilirsiniz onları yılda bir kere piknige ya da deniz kenarına götürürüz – Amy Benson ve Dennis
Bishop hiçbir zaman akıllı degillerdi, ve onlarla ilgili bildigimiz sey Tom Riddle ile magaraya gittikleri. Tom, sadece
etrafı incelemeye çıktıklarına yemin etti ama orada bir seyler olmustu, bundan eminim. Ve bunun gibi birçok sey
oluyor, birçok saçma sey…”
Tekrar Dumbledore’a döndü, yanakları kızarmıs olmasına ragmen bakısları hala sabitti. “Birçok kisinin onu tekrar
göremeyecegi için üzülecegini sanmıyorum.”
“Eminim ki anladınız. Tom sürekli bizimle birlikte olmayacak.” dedi Dumbledore. “En azından her yaz buraya
dönmek zorunda.”
“Oh evet, bu paslı ocak demiriyle burnuma vurmanızdan daha iyi tabiî ki.” Dedi ve bir hısımla ayaga kalktı. Harry
onun üç bardak cini içtikten sonra onun tamamen düzgün durabilmesinden oldukça etkilenmisti. ” Sanırım onu görmek
istersiniz.”
“Hem de çok” dedi Dumbledore, o da ayaga kalkmıstı.
Birlikte ofisten çıkıp tas basamaklardan yukarıya dogru ilerlemeye basladılar. Mrs Cole önünden geçtigi tüm
çalısanlara ve çocuklara talimatlar yagdırıyor, uyarılarda bulunuyordu. Harry’nin gördügü kadarıyla yetimhanedeki
herkes aynı gri tuniklerden giyiyordu. Çocuklar gayet saglıklı ve bakımlı görünüyorlardı ancak büyüme çagındaki
herhangi bir çocuk için burasının oldukça korkutucu ve sevimsiz bir yer oldugu göz ardı edilemezdi.
“Dste, burada.” Dedi Mrs Cole ikinci kat sahanlıga vardıklarında. Uzun dar bir koridordaki ilk kapının önünde
durdular. Mrs. Cole kapıya iki kere vurdu ve birlikte içeri girdiler.
“Tom? Bir ziyaretçin var. Bu Mr Dumberton – özür dilerim Dunderbone. Sana buraya bir sey söylemeye gelmis –
sey.. En iyisi bırakayım o anlatsın.”
Harry ve iki Dumbledore da odaya girdi ve Mrs Cole onların ardından kapıyı kapatıp gözden kayboldu. Eski bir
gardırop ve demir bir karyola haricinde bir sey bulunmayan oldukça ufak bir odaydı. Bir oglan çocugu ayaklarını
uzatmıs bir halde gri bir battaniyenin üzerinde oturuyor, elinde ise bir kitap tutuyordu.
Tom Riddle’ın yüzünde çelimsizlige ya da çirkinlige dair hiçbir iz yoktu. Merope’nin son arzusu yerine gelmisti:
Yakısıklı babasının bir minyatürü gibiydi, 11 yasındaki bir çocuga göre oldukça uzundu, koyu renkte saçı ve açık renkte
teni vardı. Dumbledore’un tuhaf görüntüsü karsısında gözlerini hafifçe kısmıs, hayretle ona bakıyordu. Kısa bir sessizlik
olmustu.
“Nasılsın Tom?” dedi Dumbledore, ona dogru yürüdü ve elini uzattı. Çocuk bir an tereddüt etti ama sonra elini tuttu
ve tokalastılar. Dumbledore, Tom’un yanında duran hayli saglam görünen bir sandalyeye oturdu, bu sekilde tıpkı bir
hastanedeki hasta ve ziyaretçisi gibi görünüyorlardı.
“Ben Profesör Dumbledore.”
“Profesör?” diye tekrarladı Riddle. Tetikte duruyor gibiydi. ”Bu ‘doktor’ gibi bir sey mi? Neden buradasın? O seni
buraya beni muayene etmen için mi getirdi?” Mrs Cole’un az önce çıktıgı kapıyı isaret ediyordu.
“Hayır” dedi Dumbledore gülümseyerek.
“Sana inanmıyorum.” dedi Riddle. “O bana bakmanı istedi degil mi? Bana gerçegi söyle!”
Son üç kelimeyi sasırtıcı bir güçle söylemisti. Bu bir emirdi ve ses tonundan anlasıldıgı kadarıyla daha önce pek çok
kez bu sekilde konustugu belliydi. Gözleri yerinden fırlayacak gibiydi, simdiyse yüzüne içten bir gülümseme
yerlestirmek dısında hiçbir tepki vermeyen Dumbledore’a gözlerinden ates püskürerek bakıyordu. Birkaç saniye sonra
saldırganca bakmayı bıraktı ancak hala tetikteydi ve gözlerini bir an olsun Dumbledore’dan ayırmıyordu.
“Kimsin sen?”
“Sana söyledim. Benim adım Prof. Dumbledore ve Hogwarts adında bir okulda çalısıyorum. Buraya seni okula –
senin yeni okuluna - davet etmeye geldim. Tabi eger sende gelmek istersen.”
Riddle’ın bu sözlere karsı tepkisi çok sasırtıcıydı. Yatagından sıçradı ve geri geri Dumbledore’dan uzaklasa bildigi
kadar uzaklastı. “Beni kandıramazsın. Akıl Hastanesi, geldiginiz yer burası degil mi ‘Profesör’ ? Evet, tabi ki gördügünüz
gibi ben GELMDYORUM. Akıl hastanesinde olması gereken biri varsa o da o yaslı kedi. Ben Amy Benson’a ya da Dennis
Bishop’a elimi bile sürmedim, isterseniz onarla sorabilirsiniz, onlar size anlatıcaktır.”
“Ben Akıl Hastansei’nden gelmiyorum.” Dedi Dumbledore sakince. “Ben bir ögretmenim ve eger sen sakince yerine
oturursan, sana Hogwarts hakkında birkaç sey anlatabilirim. Tabi okula gelmek istemeye de bilirsin, kimse seni zorla
götürmeyecek.”
“Bunu denemeleriniz görmek isterdim!” dedi Riddle küçümseyici bir tavırla.
“Hogwarts” diye devam etti Dumbledore, Riddle’ın sözlerini duymazlıktan gelerek. “- özel yetenekleri olan insanlar
için bir okuldur.”
“Ben deli degilim!”
“Deli olmadıgını biliyorum. Hogwarts deli insanlar için olan bir okul degil. O bir sihir okulu.”
Sessizlik olustu, Riddle donakalmıstı, yüzünde herhangi bir ifade yoktu ama gözleri Dumbledore’un bir gözünden
digerine kayıyordu, sanki onların içinden yalanını yakalamaya çalısıyor gibiydi.
“Sihir mi?” diye tekrarladı fısıltıyla.
“Bu dogru.” dedi Dumbledore.
“Bu… bu sihir, neler yapabilirim?”
“Neler yapabilirsen.”
“Her seyi.” diye soludu Riddle. Bir heyecan dalgası boynundan yanaklarına dogru yükselmisti, atesi varmıs gibi
duruyordu. “Esyaları, onlara dokunmadan hareket ettirebiliyorum. Hayvanlara onları egitmeme ragmen ne istersem
yaptırabiliyorum. Beni kızdıranların basına kötü seyler gelmelerini saglayabiliyorum. Eger istersem onları
incitebiliyorum da.”
Bacakları titriyordu. Tökezleyerek ilerledi ve tekrar yatagına oturdu, ellerine bakıyordu. Dua edermis gibi basını öne
egmisti.
“Farklı oldugumu biliyordum.” Titreyen parmaklarına fısıldayarak “Özel oldugumu biliyordum. Her zaman bende
farklı bir gücün oldugunu biliyordum.”
“Tamamen haklısın.” Dedi Dumbledore, artık gülümsemiyordu ancak Riddle’ı daha dikkatle izliyordu. “Sen bir
büyücüsün.”
Riddle basını kaldırdı. Yüzündeki ifade degismisti: simdi vahsi bir mutluluk vardı, simdiye kadar hiçbirsey onun bu
kadar iyi olmasını saglamamıs gibiydi. Buna karsın nasıl olduysa onun çekici hatlara sahip yüzü daha da sertlesmisti ve
zalimce bir yüz ifadesine dönüsmüstü.
“Sen de bir büyücü müsün?”
“Evet, öyleyim.”
“Kanıtla” dedi Riddle daha önce de kullandıgı o emredici ses tonuyla.
Dumbledore kaslarını kaldırdı.”Anladıgıma göre Hogwarts’a gelmeyi kabul ediyorsun sanırım.”
“Tabiî ki ediyorum.”
“Öyleyse bana ‘Profesör’ ya da ‘Efendim’ diye hitap etmen gerektigini hatırlatmalıyım.”
Riddle’ın yüzündeki sert ifade bir anda degisiverdi ve tanınmayacak kadar kibar bir sesle “Özür dilerim, efendim.
Ben, yani – lütfen Profesör acaba bana biraz gösterebilir misiniz - ?”
Harry, Dumbledore’un bunu reddedeceginden emindi, ona Hogwarts’ta bunu göstermek için çok fazla zamanı
oldugunu söyleyecekti kesinlikle. Muggle’larla dolu bir binadaydılar ve bu yüzden çok dikkatli olmaları gerekiyordu.
Ama Harry’i hayrete düsürecek bir sekilde, Dumbledore ceketinin iç cebinden asasını çıkarttı, kösedeki eski gardıroba
dogrulttu ve asasını hafifçe salladı.
Gardırop birden alevler içersinde kaldı. Riddle oldugu yerde sıçradı. Harry, onu saskınlıkla ve öfkeyle inlemesinden
dolayı suçlayamazdı; onun dünyada sahip oldugu her sey orada olmalıydı; ama Riddle tam Dumbledore’un efrafından
dolanıp ilerlerken alevler ortadan kaybolmustu, dolap tamamen hasarsızdı.
Riddle önce dolaba sonra Dumbledore’a baktı ve simdi yüzünü açgözlü bir ifade bürümüstü, asayı gösteriyordu.
“Onlardan bir tane nereden alabilirim?”
“Zamanı gelince” dedi Dumbledore. “Sanırım dolabından çıkmaya çalısan bir seyler var.” Kuskuya yer bırakmayacak
ölçüde içeriden duyulabilir hafif tıkırtılar geliyordu. Riddle ilk defa korkmus görünüyordu.
“Kapıyı aç.” dedi Dumbledore.
Riddle tereddüt etti ancak odada ilerledi ve gardırobun kapısını açtı. Yırtık pırtık kıyafetlerinin oldugu askılıgın
üstündeki rafta birkaç küçük kapana kısılmıs çılgın farelerin dısında küçük kartondan bir kutu vardı, sallanıyor ve
tıkırdıyordu.
“Dısarı çıkar.” Dedi Dumbledore.
Riddle titresen kutuyu raftan indirdi. Sinirlerine hâkim olamıyor gibiydi.
“Orada sende olmaması gereken bir sey mi var?” diye sordu Dumbledore.
Riddle Dumbledore’a uzun açıkça kurnaz bir bakıs attı. “Evet, sanırım öyle, efendim.” Dedi ifadesiz bir sesle.
“Aç” dedi Dumbledore.
Riddle kapagı kaldırdı, içindekilere bakmadan hepsini yataga bosalttı. Çok daha ilginç bir seyle karsılasacagını uman
Harry küçük bir esya yıgını gördü; bir yo-yo, gümüs bir yüksük ve hepsinin üzerinde eski bir mızıka. Kutudan çıkınca
ince battaniyenin üzerinde titremeyi bırakıp durdular.
“Onları özür dileyerek sahiplerine geri vereceksin.” Dedi Dumbledore sakince, asasını tekrar cebine yerlestirmisti.
“Bunu yapıp yapmadıgını bilecegimden emin olabilirsin. Ve sana bir uyarı: hırsızlık Hogwarts’ta hos görülen bir sey
degildir.”
Riddle ufak da olsa utanmısa benzemiyordu; hala sogukkanlılıkla ve süzercesine Dumbledore’a bakıyordu. Sonunda
donuk bir sesle “Evet, efendim.” diyebildi.
“Hogwarts’ta” diye devam etti Dumbledore “sadece sihir kullanmayı ögretmiyoruz, onu kontrol etmeyi de
ögretiyoruz. Sen gücünü – eminimki, kasıtsızca – bizim okulumuzda ne ögretilen ne de hos görülen bir sekilde
kullanıyorsun. Dlk degilsin, son da olmayacaksın. Ancak sunu da bilmelisin ki Hogwarts ögrencilerini kovabilir ve Sihir
Bakanlıgı – evet, bir bakanımız var – kanunlara karsı gelenleri hala çok ciddi bir sekilde cezalandırıyor. Tüm yeni
büyücülerin bizim dünyamıza girerken bu kanunları kabul etmeleri gerekir, herkes bu kurallara katlanmak zorunda.”
“Evet, efendim.” Dedi yine Riddle.
Onun ne düsündügünü anlayabilmek imkânsızdı; çalıntı esyaları tekrar karton kutuya koyarken yüzünde hiçbir anlam
olusturacak bir ifade yoktu. Bitirdiginde Dumbledore’a döndü ve karamsar bir sekilde “Benim hiç param yok.” Dedi.
“Bu kolayca halledilebilinir.” Dedi Dumbledore; cebinden para kesesini çıkarmıstı.”Hogwarts’ta cübbe ve kitap almak
için yardıma ihtiyacı olanlar için bir fon var. Büyü kitaplarını almalısın ancak ikinci-el olanlara yeterli bu miktar sanırım
– “
“Büyü kitapları nereden alınıyor?” diye sözünü kesti Riddle, Dumbledore’a bir tesekkür etmeksizin para kesesini
alırken; simdi de eline aldıgı bir altın galeonu inceliyordu.
“Diagon Yolu’ndan” dedi.”Bende kitapların ve okul gereçlerinin bir listesi var. her seyi bulmana yardım edebilirim – “
“Benimle mi geliyorsun?” diye sordu Riddle.
“Tabi, eger sen de –“
“Sana ihtiyacım yok.” Dedi Riddle. “Bu tarz islere alıskınım, her zaman Londra’ya gider, kendi basıma dolanırım.
Diagon Yolu’na nasıl gidiliyor – efendim?” diye ilave etti, gözlerini Dumbledore’dan kaçırıyordu.
Harry, Dumbledore’un Riddle’a eslik etmek için ısrar edecegini düsündü, ama yine yanılmıstı. Dumbledore Riddle’a
araç-gereç listesinin bulundugu zarfı verdi ve yetimhaneden Çatlak Kazan’a nasıl gidebilecegini açık bir sekilde
anlattıktan sonra “Onu sen görebilirsin, Mugglelarla çevrili olmana ragmen – sihirle ilgisi olmayanlara böyle denir –
onlar göremezler. Orada barmen Tom’a Diagon Yolu’na nasıl geçebilecegini sorabilirsin – ismini hatırlaman kolay olur,
senin adasın – “
Riddle buna alınmısçasına kıpırdandı, sıkıntıyla o yerden gitmek istiyormus gibi bir izlenim veriyordu.
“ ‘Tom’ adından hoslanmıyor musun?”
“Bir sürü ‘Tom’ var.” Diye mırıldandı Riddle. Sonra, istemeden sanki içinden patlak vermis, içine bastıramamıs gibi
“Benim babamda bir büyücü müydü?” diye sordu. “Bana söylediklerine göre onun adı da ‘Tom Riddle’ mıs.”
“Maalesef, bilmiyorum.” Dedi Dumbledore kibarca.
“Annemin sihir yetenegi olamaz, öyle olsaydı ölmezdi.” Dedi Riddle, Dumbledore’dan çok kendine söylüyor gibiydi.
“Evet, babam olmalı. Öyleyse esyalarımı ne zaman alıyorum, Hogwarts’a ne zaman geliyorum?”
“Tüm detaylar zarfın içindeki ikinci bir parsömende yazılı.” Dedi Dumbledore. Eylül’ün 1’inde King’s Cross
istasyonundan ayrılacaksın: Orada ayrıca bir tren bileti de bulacaksın.
Riddle basını salladı. Dumbledore gitmek üzere ayaga kalktı ve tekrar elini uzattı. Elini sıkarken Riddle “Yılanlarla
konusabiliyorum. Bunu geçen sefer geziye çıktıgımızda fark ettim – onlar beni buldular, bana fısıldadılar. Bu bir büyücü
için normal mi?”
“Bu pek ender görünen bir özellik” dedi Dumbledore kısa bir duraksamanın ardından. “Ama duyulmamıs bir sey
degil.” Ses tonu oldukça normaldi ancak gözleri merakla Riddle’ın yüzüne odaklanmıstı. Bir süre öylece ayakta
durdular, bir adam ve bir çocuk, birbirlerine dikkatle bakıyorlardı. Sonra Dumbledore elini bıraktı ve kapıya yöneldi.
“Hosçakal Tom. Hogwarts’ta görüsürüz.”
“Sanırım, bu kadar.” Dedi Harry’nin yanındaki beyaz saçlı Dumbledore ve saniyeler sonra bir kez daha karanlık
içersindeki bosluktan yukarıya dogru süzülerek Dumbledore’un bu günkü ofisine geldiler.
“Otur” dedi Dumbledore, o da Harry’nin yanına inmisti. Harry dedigini yaptı, kafası biraz önce gördükleriyle doluydu.
“Benden çok daha önce inandı - yani demek istedigim siz onun bir büyücü oldugunu söylediginizde” dedi Harry.
“Hagrid bana söylediginde ben basta ona inanmamıstım.”
“Evet, Riddle kesinlikle – onun söyleyisiyle - özel olduguna inanmaya çok önceden hazırdı.” Dedi Dumbledore.
“Biliyor muydunuz? – o zaman - ?”
“Tüm zamanların en tehlikeli Karanlık Büyücüsüyle görüstügümü mü?” dedi Dumbledore. “Hayır, kesinlikle onun
büyüyüp de ne olacagı hakkında bir fikrim yoktu? Bununla birlikte onun ilgisini çekmistim. Gözümü onun üstünde
tutmak için, Hogwarts’a döndüm, ne olursa olsun bir seyler yapmalıydım. Güçleri - senin de duydugun gibi – onun
gibi genç bir büyücü için sasırtıcı derecede gelismisti ve – isin en ilginç ve en ürkütücü tarafı da bu - o bunu kendi
kontrol sınırları içersinde tutmayı basarmıs ve yeteneklerini bilinçli bir sekilde kullanmaya baslamıstı. Gördügün gibi,
bunlar genç büyücüler tarafından rasgele yapılmıs gelisigüzel denemeler degildi: Çok daha öncede sihir gücünü diger
insanlar üzerinde kullanmaya baslamıstı, onları korkutmak, cezalandırmak ya da kontrol etmek için. Bogazlanarak
öldürülen tavsan ve o kız ve oglan çocuklarını bir magaranın içine çekmesi hakkındaki bu kısa hikâyeler oldukça
açıktı… Dstersem onları incitebilirim.”
“Ve o bir Çatalagızdı.” Diye ekledi Harry.
“Evet, hakikatten de nadir bir özellik, Karanlık Sanatlarla dogrudan baglantılı oldugu düsünülüyor, ancak biz biliyoruz
ki çok büyük ve iyi olan Çatalagızlar da var. Aslında, onun apaçık ortada olan acımasızlık, gizlilik ve hâkimiyet
içgüdüsüne kıyasla onun yılanlarla konusabiliyor olması beni hemen hemen hiç rahatsız etmemisti.
“Zaman yine bizimle oyun oynuyor.” Dedi Dumbledore pencerelerin ötesindeki karanlık gökyüzünü göstererek.
“Ancak ayrılmadan biraz önce tanık oldugumuz sahnedeki göze çarpan bazı noktalara dikkatini çekmek istiyorum.
Çünkü onların olayların nedenleri üzerinde büyük etkileri var. Bunu da bir daha ki görüsmemizde tartısabiliriz –
Öncelikle, ben ona onunla aynı isimde olan Tom diye baska birinden bahsettigimde Riddle’ın tepkisini fark etmissindir
sanırım?”
Harry ‘evet’ anlamında basını salladı.
“Orada onu baska insanlara baglayacak, onu sıradan bir insan olarak gösterecek her seyi küçümsedigini ve herkesten
farklı olmak için tüm insanlardan uzak ve hatta kötü bir söhrete bile sahip olmayı yegleyecegini gösterdi. Biliyorsun bu
konusmadan kısa bir süre sonra bu ismi kullanmayı bıraktı ve uzun zaman boyunca ardında gizlendigi maske ‘Lord
Voldemort’u yarattı.
“Ayrıca inanıyorum ki Tom Riddle’ın oldukça kendine yeten, agzısıkı ve açıkça arkadassız oldugunu fark etmissindir.
Diagon Yolu’na yaptıgı gezi için yardım da arkadaslık da istemedi. Yalnız yapmayı tercih etti. Yetiskin Voldemort da
aynı.Bir çok Ölüm Yiyen’in onun güveni altında olduklarını, yalnız olarak ona yakın olduklarını ve hatta onu anladıklarını
iddia ettiklerini duyacaksın.Onların hepsi aldanıyor.Lord Voldemort simdiye kadar ne bir arkadasa sahip oldu ne de ben
onun bir tane istedigine inandım.
“Ve son olarak-umarım bunu dikkatten kaçıracak kadar uykulu degilsindir, Harry; genç Tom Riddle ganimet toplamayı
seviyordu. Odasında sakladıgı çalıntı esyalar kutusunu gördün. Bunlar onun zorbacı davranısının kurbanlarından
alınmıs, hatıralardı, bilecegin gibi büyünün hos olmayan yanıyla elde etti. Bu saksagan tarzı egilimi aklında tut,özellikle
de bu daha sonra önemli olacak.
"Bu sefer gerçekten yatma vakti"
Harry ayaga kalktı. Odayı geçerken, daha önce Marvolo Gaunt’un yüzügünün bulundugu masanın artık bos oldugunu
gördü.
"Evet, Harry?" dedi Dumbledore, Harry duraksamasına karsın.
"Yüzük yok." dedi Harry, etrafına bakarak."Ben sanmıstım ki mızıka veya öyle bir sey sizdeydi"
Yarım ay gözlüklerinin üstünden Dumbledore ona baktı.
"Çok akıllıca Harry, ama mızıka zaten bir mızıkaydı"
Harry ye yaptıgı bu hareketle Harry çıkması gerektigini anladı.
(keddy)
Felix Felicis
Ertesi sabah ilk olarak Harry’nin Bitkibilim dersi vardı. Kahvaltı sırasında duyulma korkusu sebebiyle Ron ve
Hermione’ye Dumbledore’la yaptıkları dersten bahsedememisti ancak seralara dogru giderken geçtikleri sebze
kısmında yürürlerken onları bilgilendirdi. Hafta sonunun acımasız rüzgarı sonunda dinmisti ancak tuhaf sis geri
dönmüstü ve bu da dogru serayı bulmak için harcadıkları zamanı biraz daha uzatıyordu.
“Vay, korkunç bir düsünce, Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen’in oglu,” dedi Ron sessizce, bu dönemin projesini sekillendiren
bogumlu Çekik Sürgü kütüklerinin etrafındaki yerlerini alıp koruyucu eldivenlerini giyerlerken. “Ama, hala
Dumbledore’un bütün bunları neden sana gösterdigini anlamıs degilim. Yani, her sey çok ilginç, ama amaç ne?”
“Bilmiyorum,” dedi Harry, yapıskan kalkana yerlesirken. “Ancak her seyin çok önemli oldugunu ve hayatta kalmama
yardım edecegini söylüyor.”
“Bence bu büyüleyici,” dedi Hermione kararlı bir sekilde. “Voldemort hakkında mümkün oldugunca sey ögrenmek
tamamıyla bir anlayısa sebep olacak. Yoksa baska türlü onun zayıf yönünü nasıl bulacaksın?”
“Slughorn’un son partisi nasıldı peki?” diye sordu Harry boguk bir sesle yapıskan kalkanın arasından.
“Oh, oldukça eglenceliydi, gerçekten,” dedi Hermione bu kez de koruyucu gözlüklerini takarken. “Yani, biraz tanınmıs
olaganüstü kisilerin üstünden geçiniyor birazcık ve oldukça iyi baglantıları oldugu için McLaggen’a kesinlikle yaltaklık
ediyor, ancak bize gerçekten güzel yiyecekler verdi ve bizi Gwenog Jones’la tanıstırdı.”
“Gwenog Jones?”dedi Ron gözleri kendi gözlüklerinin ardında büyürken. “Gwenog Jones? Holyhead Harpies’in
Kaptanı?”
“Bu dogru,” dedi Hermione. “Sahsen, o biraz kendini begenmisti,ama — ”
“Bu kadar sohbet yeter!” dedi ciddi bir tavırla çabucak oraya kosturan Profesör Sprout. “Çok yavas ilerliyorsunuz,
baska herkes basladı bile ve Neville çoktan ilk bezelyesini aldı!”
Etrafa baktılar; süphesiz ki, iste orda Neville kanayan dudagı ve yüzünde birçok kötü çizikle oturuyor ancak bir
greyfurt büyüklügündeki oldukça çirkin titreyen yesil bir seyi sıkıca tutuyordu.
“Tamam, Profesör, hemen baslıyoruz!” dedi Ron o tekrar baska yöne döndügünde sessizce ekleyerek. “Muffliato
kullanmalıydık, Harry.”
“Hayır, kullanmamalıydık!”dedi Hermione hemen Melez Prens’in ve onun büyülerinin düsüncesine her zamanki atesli
karsı çıkıslarında oldugu gibi bakıyordu. “Pekala, hadi... devam edelim...”
Diger ikisine endiseli bir bakıs attı; ikisi de derin bir nefes aldı ve aralarında durmakta olan bogumlu kütüge döndüler.
O anda bitki canlandı; uzun, dikenli, bögürtlen çalısı gibi sarmasıklarını havada uçusturup saklatmaya basladı.
Dallardan bir tanesi kendini Hermione’nin saçına doladı, ve Ron bahçıvan makasıyla onu kırptı; Harry bir çiftini tuzaga
düsürüp birbirine dügümlemeyi basardı; dokunaç benzeri dalların ortasında bir delik açıldı, Hermione kolunu cesurca
dirseginin üstüne bir tuzak gibi kapanan bu deligin içine soktu; Harry ve Ron deligin tekrar açılmasını saglamak için
sarmasıkları çekip büktüler ve Hermione elini kurtardıgında elinde sımsıkı aynı Neville’ninkine benzeyen bir bezelye
tutuyordu. O anda dikenli sarmasık dalları kendilerini içeri kapattılar ve bogumlu kütük masum ölü bir parça odunmus
gibi orda durmaya devam etti.
“Biliyorsunuz, kendi yerim oldugunda, bunlardan birini bahçeme koyacagımı düsünmüyorum,” dedi Ron gözlüklerinin
alnına ittirip yüzündeki terleri silerken.
“Bana bir kase ver,” dedi Hermione, titreyen bezelyeyi kollarının uzaklıgında tutarak, Harry ona bir tane uzattı ve
Hermione bezelyeyi yüzünde bir igrenme ifadesiyle onun içine attı.
“Dgrenmeyin, onları dısarıda tutun, en iyi tazeyken olurlar!” dedi Profesör Sprout.
“Her neyse,” dedi az önce bir parça odun kendilerini saldırıp sohbetlerini bölmemis gibi devam ederek. “Slughorn bir
Noel partisi verecek, Harry, ve bundan sıyrılmanın bir yolu yok çünkü benden özellikle senin bos aksam üzerlerini
ögrenmemi istedi, böylece partiyi senin gelebilecegin bir aksam yapacak.”
Harry inledi. Bu arada, ayaga kalkmıs iki elini üzerine koydugu bezelyeyi iyice sıkıp patlatmaya çalısan Ron kızgın bir
sesle “Bu da Slughorn’un favorileri için olan partilerden biri daha, degil mi?”dedi.
“Sadece Slughorn kulübü için, evet,” dedi Hermione.
Bezelye Ron’un parmaklarının arasından kayıp seranın camına çarptı, Prfesör Sprout’un kafasına sekti ve onun eski,
yamalı sapkasını basından uçurdu. Harry bezelyeyi geri almaya gitti, döndügünde Hermione, “Bak, ‘Sluh Kulübü’ adını
ben koymadım— ”diyordu.
“Slug Kulübü,” diye tekrar etti Ron Malfoy’unkine denk bir dudak bükmeyle. “Çok dokunaklı. Umarım partin iyi geçer.
Neden McLaggen’la takılmıyorsun, böylece Slughorn sizi Kral ve Kraliçe Slug— ”
“Misafir getirmemize izin var,” dedi bazı sebeplerden dolayı parlak bir koyu kırmızıya dönen Hermione. “ve ben de seni
davet edecektim, ancak bütün bunları aptalca oldugunu düsünüyorsun demek, o zaman canını sıkmam!”
Harry bezelye keske daha uzaga fırlasaydı diye düsünüyordu böylece su anda ikisinin yanında oturmak zorunda
kalmazdı. Dkisi tarafından da fark edilmeden kasenin içinde bezelyeyi aldı ve aklına gelen en sesli ve enerjik sekilde
onu açmaya çalıstı; ancak ne yazık ki, hala konusmanın her kelimesini duyuyordu.
“Beni mi çagıracaktın?” diye sordu Ron tamamen farklı bir sesle.
“Evet,” dedi Hermione sinirli bir sekilde. “Ancak açıkçası eger McLaggen’le takılmamı istiyorsan...”
Harry esnek bezelyeyi elindeki malayla vurmaya devam ederken bir sessizlik oldu.
“Hayır,istemiyorum,” dedi Ron alçak sesle.
Harry bezelyeyi ıskaladı ve kaseye vurarak onu kırdı.
“Reparo,” dedi aceleyle, parçaları asasıyla dürterken; kase yeniden eski haline geldi. Ancak kırılma sesi görünüse göre
Ron ve Hermione’ye Harry’nin varlıgını hatırlatmıstı. Hermione telaslı görünüyordu ve hemen Çekik Sürgü
bezelyelerinin suyunu çıkarmanın dogru yolunu bulmak için ‘Dünyadaki Et Yiyen Bitkiler’ adlı kitabı aceleyle
karıstırmaya basladı, diger tarafta Ron, utangaç ancak daha çok kendinden memnun görünüyordu.
“Ver onu bana Harry,” dedi Hermione aceleyle. “Kitabın dedigine göre onu keskin bir seyle patlatmamız
gerekiyormus...”
Harry kâsedeki bezelyeyi ona uzattı; Ron’la ikisi bir kez daha gözlüklerini takıp kütüge daldırlar. Aslında bu o kadar da
sasırtıcı degil diye düsündü Harry; onu bogmaya çalısan dikenli bir sarmasıkla güresirken, bunun er ya da geç
olacagına dair bir sezisi vardı. Ancak bu konuda nasıl hissettiginden emin degildi... Simdi o ve Cho birbirleriyle
konusmak bir yana birbirlerine bakamayacak kadar utangaçtılar; ya eger Hermione ve Ron’da çıkmaya baslayıp sonra
ayrılırlarsa? Arkadaslıkları devam edebilir mi? Harry üçüncü yıllarında birbirleriyle konusmadıkları o birkaç haftayı
hatırladı; ikisi arasındaki mesafeye köprü olmaya çalısmaktan hiç hoslanmamıstı. Peki ya eger ayrılmazlarsa? Eger Bill
ve Fleur gibi olurlarsa, o zaman yanlarında kalmak son derece rahatsız edici olurdu, ve daha iyi olsun diye bir kenara
mı atılırdı?”
“Yakaladım!” diye bagırdı Ron kütükten ikinci bezelyeyi çıkartarak, o sırada Hermione ilkini delmeyi basarmıs bu
nedenle de kasenin içi kurtlar gibi kıvrılıp duran soluk yesil yumrularla dolmustu.
Dersin geri kalanı bir daha Slughorn’un partisi anılmadan geçti. Harry’nin son bir kaç gündür iki yakın arkadasını
dikkatle inceliyor olmasına ragmen, Ron ve Hermione birbirlerine biraz daha kibar davranmaları dısında her
zamankinden degisik degillerdi. Harry Slughorn’un los bir sekilde aydınlatılmıs partisinin aksamında biraz kaymak
birasının etkisinde neler olacagını beklemenin iyi olacagını düsündü. Ancak o zamana kadar endiselenmesi gereken
daha acele seyler vardı.
Katie Bell hiçbir ayrılma ihtimali olmaksınız hala St. Mungo Hastanesi’ndeydi ki bu da Harry’nin Eylül’den beri dikkatle
çalıstırdıgı gelecegi parlak Griffindor takımının bir kovalayıcı eksigi oldugu anlamına geliyordu. Katie’nin dönmesi
umuduyla yerine baska birini alma isini erteleyip durmustu ancak açılıs maçının Slytherin’le yapılacak olması odlukça
korkutucuydu, bu nedenle de onun oynamak için zamanında dönemeyecegini kabul etmesi gerekiyordu.
Harry seçmeler için bütün binayı toplamaya gerek oldugunu düsünmüyordu, bu nedenle bir gün Quidditch’le pek
alakası olmayan iç kabartıcı bir duyguyla Biçim Degistirme dersi sonrası Dean Thomas’ı köseye sıkıstırdı. Sınıfın bir
çogu çıkmıstı, ancak hala tamamı Hermione’nin yaratısına ait olan bir çok cıvıldayan sarı kus hala odada dolasıyordu,
baska kimse havadaki bir kus tüyünden bu kadar çok çıkarmayı basaramamıstı.
“Hala kovalayıcılıkta oynamakla ilgileniyor musun?”
“Ne —? Evet, tabi ki!” dedi Dean heyecanlı bir sekilde. Harry Dean’ın omzunun üzerinden Seamus Finnegan’ın huysuz
bir ifadeyle kitaplarını çantasına tıkmakta oldugunu gördü. Harry’nin Dean’e oynamasını teklif etmeyi istememesinin
sebeplerinden biri de Seamus’un bundan hoslanmayacagını bilmesiydi. Diger taraftan, takım için en iyi olanı
yapmalıydı ve Dean seçmelerde Seamus’u ezip geçmisti.
“Peki öyleyse, takımdasın,” dedi Harry. “Bu aksam antrenman var, saat yedide.”
“Tamam,” dedi Dean. “Hosça kal, Harry! Vay canına! Ginny’e söylemek için sabırsızlanıyorum!”
Kosarak odadan çıktı ve Harry ve Seamus’u yalnız bıraktı, bu rahatsız an Hermione’nin kanaryalarından birinin
vınlayarak üstlerinden geçerken Seamus’un kafasına pislemesiyle daha da kötü hale geldi. Semaus Katie’nin yerine
gelen kisiden hosnutsuz olan tek kisi degildi. Aksam ortak salonda Harry’nin sınıf arkadaslarından ikisini takıma seçtigi
gerçegiyle ilgili homurtular yükseliyordu. Okul hayatı boyunca bundan çok daha kötü homurtulara tahammül etmek
zorunda kalan Harry için bu durum pek de dayanılmaz degildi ancak aynı zamanda bu baskı yaklasmakta olan
Slytherin maçında bir zafer gerektiriyordu. Eger Griffindor kazanırsa, Harry biliyordu ki bütün bina onu nasıl
elestirdiklerini unutup harika bir takım oldugunu bildiklerine yemin edeceklerdi. Ancak kaybederlerse... eh, diye
düsündü Harry hosnutsuzca, daha önce çok daha kötü homurtulara dayanmıstı... O aksam Dean’ı uçarken gören
Harry’nin pisman olmasına hiç gerek kalmamıstı, Ginny ve Demelza’ya oldukça iyi is çıkartıyordu. Vurucular, Peakes ve
Coote, da git gide daha iyi oluyorlardı. Tek sorun Ron’du. O gerginlikten ve güven eksikliginden çeken tutarsız bir
oyuncuydu, ve ne yazık ki sezonun açılıs maçının tehdit edici yönü de onun bütün güvensizligini geri getirmisti. Pek
çogu Ginny tarafından atılan yarım düzine gol yedikten sonra, yöntemi git gide daha vahsi bir hale geldi öyle ki
sonunda yaklasan Demelze Robins’in agzına bir yumruk patlattı.
“Bir kazaydı, özür dilerim, Demelza, gerçekten üzgünüm!” diye seslendi Ron her yerinden kan damlar bir halde yere
dogru zikzaklarla alçalan Demelza’nın arkasından. “Yalnızca—”
“Panikledi,” dedi Demelza’nın hemen yanına inip onun sismis dudagına bakan Ginny kızgın bir sekilde. “Seni aptal,
Ron, sunun haline bak!”
“Dyilestirebilirim,” diyen Harry, iki kızın önüne indi ve asasını Demelza’nın agzına tutup “Epiksey” dedi. “Ve Ginny,
Ron’a bir daha aptal deme, bu takımın kaptanı sen degilsin—”
“Sen ona aptal diyemeyecek kadar mesgul görünüyordun ve ben de birinin bunu yapması gerektigini —”
Harry gülmemek için kendini zor tuttu.
“Havaya, herkes, hadi...”
Genel olarak bu dönem yaptıkları bütün antrenmanlar içinde bu en kötüsü olsa da maça bu kadar yakınlarken
dürüstlügün dogru bir davranıs biçimi olmadıgını düsünüyordu.
“Dyi isti, millet, sanırım Slytherin’i dümdüz edecegiz,” dedi canlı bir sekilde, ve kovalayıcılar ve vurucular soyunma
odasını kendirinden mutlu bir sekilde terk ettiler.
“Bir çuval ejderha gübresi gibi oynadım,” dedi Ron yankılanan bir sesle kapı Ginny’nin arkasından kapandıgında.
“Hayır,öyle oynamadın,” dedi Harry ciddi bir sekilde. “Denedigim en iyi yakalayıcısın, Ron. Tek sorunun sinirlerine
hakim olamamak.”
Kaleye dogru yürüdükleri zaman içinde Harry cesaretlendirme sözlerine amansız bir sekilde devam etti, ve ikinci kata
vardıklarında Ron neseli olma sınırındaydı. Ancak tam Griffindor Kulesi’ne gitmek için her zaman kullandıkları kestirme
yol olan duvar halısını kaldırdıklarında kendilerini birbirlerine sıkıca sarılmıs ve sanki dudakları birbirine tutkallanmıs
gibi atesli bir sekilde öpüsen Dean ve Ginny’e bakarken buldular.
Sanki kocaman ve agır bir sey bir anda Harry’nin midesinde can bulmus ve onun içini pençeliyormus gibiydi: kan
beynine hücum etmisti, böylece bütün bu duygu sönmüstü, yerine Dean’i bir pelteye çevirecek sekilde lanetlemek için
acımasız bir dürtü dogmustu. Bu ani çılgınlıkla bogusurken, Ron’un sesini sanki çok uzak bir mesafeden geliyormus
gibi duydu.”
“Oha!”
Dean ve Ginny ayrılıp etrafa baktılar. “Ne var?”dedi Ginny.
“Kendi kız kardesimi halka açık bir yerde öpüsürken bulmak istemiyorum!”
“Szi müdahale etmeden önce burası ıssız bir koridordu!”dedi Ginny.
Dean utanmıs görünüyordu. Harry’e güvensiz bir ifadeyle gülümsedi, ancak Harry karsılık vermedi, çünkü içinde yeni
dogmus olan canavar Dean’ın bir an önce takımdan kovulması için kükrüyordu.
“Sey... hadi,Ginny,” dedi Dean, “hadi ortak salona dönelim...”
“Sen git!” dedi Ginny. “Sevgili erkek kardesimle birkaç sey konusacagım!” Dean o sahneyi öylece terk etmekten pek
de üzgün olmayan bir ifadeyle oradan ayrıldı.
“Evet,” dedi Ginny kızıl saçlarını geriye dogru atıp ters ters Ron’a bakarak. “Bunu ilk ve son kez konusalım. Kiminle
çıktıgım ya da çıktıgım kisiyle ne yaptıgım senin isin degil Ron,—” “Evet,benim isim!”dedi Ron,onun kadar sinirli bir
sekilde. “Sence insanların kız kardesimin bir—”
“Bir ne?” diye bagırdı Ginny asasını çıkartarak. “Tam olarak bir ne?”
“Bir sey demek istemedi Ginny—” dedi Harry otomatik bir sekilde ancak içindeki canavar Ron’un sözlerini
onaylarcasına kükrüyordu.
“Ah, evet, demek istedi!” dedi birden Harry’e patlayarak. “Sırf hayatı boyunca kimseyle öpüsmedigi için, sırf simdiye
kadar aldıgı en iyi öpücük Muriel Hala’dan oldugu için—”
“Kapat çeneni!”diye bögürdü kırmızıyı geçip artık kestane rengine dönüsen Ron.
Ron da asasını çıkardı, ve Harry çabucak aralarına geçip durdu.
“Sen ne dedigini bilmiyorsun!” diye kükredi Ron, kollarını açıp Ginny’nin önünde duran Harry’nin üzerinden Ginny’e en
iyi atısı yapmaya çalısırken. “Sırf bunu halka açık yerlerde yapmıyorum diye—!”
Ginny Harry’i önünden çekmeye çalısırken alaycı bir kahkaha attı.
“Pigwidgeon’u öpüyorsun, degil mi? Yoksa yastıgının altında sakladıgın bir Muriel Hala resmin mi var?”
“Seni—!”
Turuncu bir ısık demeti hızla Harry’nin sol kolunun altından geçip Ginny’i birkaç santimle ıskaladı; Harry’i Ron’u ittirip
duvara yapıstırdı.
“Aptallasma— ”
“Harry, Cho Chagn’i öptü!” diye bagırdı simdi sesi aglamak üzereymis gibi gelen Ginny. “Ve Hermione de Viktor
Krum’u, bu igrenç bir seymis gibi davranan tek sensin Ron, çünkü yalnızca on iki yasındaki bir çocuk kadar tecrüben
var!”
Bununla birlikte fırtına gibi uzaklastı. Harry hemen Ron’u serbest bıraktı; yüzündeki ifade öldürücüydü. Dkisi orada
öylece derin nefesler alarak durdular, ta ki Filch’in kedisi Mrs. Norris kösede belirip gerilimi bozana kadar.
“Hadi,” dedi Harry, Filch’in ayak sürüyen yürüyüsü kulaklarına gelmeye basladıgında.
Aceleyle merdivenlerden çıkıp yedinci kat koridoruna girdiler. “Hey, çekil önümden!”diye bagırdı Ron küçük bir kıza, kız
korkuyla sıçradı ve elindeki bir sise dolusu kurbaga yumurtasını düsürdü.
Harry sangırdama sesini duymadı bile, yönünü sasırmıs, bası dönüyormus gibiydi, bir yıldırım tarafından çarpılmak
böyle bir sey olurdu herhalde. Bu yalnızca o Ron’un kızkardesi oldugu için, dedi kendi kendine. Onu Dean’le öpüsürken
görmekten hoslanmadın, çünkü o Ron’un kardesi...
Ancak bunun yerine davetsiz bir sekilde kendisinin Ginny’le o ıssız koridorda öpüsürken ki görüntüsü geldi aklına...
Gögsündeki canavar mırıldandı... ancak sonra Ron’un duvar halısını kaldırması ve Harry’e asasını çekerek ‘güvenini
yıkmakla’ ilgili seyler söyledigini gördü... “bir de arkadasım olacaksın”...
“Sence gerçekten Hermione Krum’u öpmüs müdür?” diye aniden sordu Ron Sisman Hanım’a yaklasırlarken. Harry
suçlu bir baslangıç yaptı ve hayal gücüne asılıp Ron’un rahatsız etmedigi, Ginny’le yalnız oldukları bir koridor hayal
etti— “Ne?” dedi kafası karısmıs bir sekilde. “Ah...sey...” Dürüst olan cevap “evet”, ancak bunu söylemedi. Ancak yine
de Ron cevabı Harry’nin surat ifadesinden almıstı.
“Dilligrout,” dedi karanlık bir sekilde Sisman Hanım’a, ve ikisi portre deliginden tırmanıp ortak salona çıktılar.
Bir daha ikisi de ne Ginny ne de Hermione’den bahsetmediler; aslında birbirleriyle ‘iyi geceler’den baska hiçbir sey
konusmadan, ikisi de kendi düsünceleriyle mesgul bir sekilde sessizce yataga girdiler.
Harry uzun bir süre uyanık bir halde, dört direkli yatagının örtülerine bakarak ve kendini Ginny’e olan hislerinin
yalnızca agabeylik hisleri olduguna inandırmaya çalısarak öylece yattı. Dkisi birlikte, bütün yazı agabey kardes gibi
Qudditch oynayarak ,Ron’u kızdırarak, ve Bill ile Sümük’e gülerek geçirmemisler miydi? Ginny’i yıllardır tanıyordu...
Böyle koruyucu bir duyguyu hissetmesi dogaldı... ona göz kulak olmak istemesi dogaldı... Dean’ın onu öptügü için
kolunu bacagını parçalamak istemesi... Hayır... bu kısmi agabeylik duygularını kontrol etmeliydi...
Ron uykusunda hırıldayarak horladı.
O Ron’un kardesi, dedi Harry kendine ciddi bir sekilde. Ron’un kardesi. O sınırların dısında. Ron’la olan arkadaslıgını
hiçbir sey için tehlikeye atamazdı. Yastıgını daha rahat bir sekle getirdi ve düsüncelerinin Ginnu’nin yakınlarına bile
gitmesini engellemek için elinden geleni yaparak uykusunun gelmesini bekledi. Harry ertesi gün Ron’un elinde vurucu
sopasıyla kendisini kovaladıgı bir dizi rüyanın ardından biraz sersemlemis ve kafası karısmıs bir halde uyandı, ancak
gün ortasında rüyasındaki Ron hayalini mutlu bir sekilde Ginny ve Dean’e düsmanlık beslemekle kalmayıp, Hermione’yi
de igneleyici ve alaycı bir sekilde hor gören Ron’la degistirdi. Bunlara ek olarak, Ron önceki gecenin ardından daha
alıngan ve Patlar Uçlu Kelekerler kadar patlamaya hazır görünüyordu. Harry bütün gününü Hermione ve Ron arasında
barıs saglamaya çalısarak geçirdi, ancak basarısızdı; sonunda Hermione asırı derecede sinirli olarak yataga gitti, Ron’sa
korkmus bir sekilde kendisine bakan birinci sınıf Grifindor’lara kızgınca küfür ederek azametle erkekler
yatakhanesinden çıktı. Ve Harry’nin korkusuna ragmen, Ron’un bu yeni saldırgan hali sonraki birkaç gün de geçmedi.
Daha kötüsü, bu onun Yakalayıcılık yeteneklerini de batırdı ve onu daha da saldırgan bir hale getirdi, bu nedenle
Cumartesi günkü maçlarından önceki son antrenmanlarında Kovalayıcıların kaleye gönderdigi topların hiç birini
kurtaramadı ve herkese öylesine bögürdü ki sonunda Demelza Robins’i gözyaslarına bogdu.
“Kapat çeneni ve onu yalnız bırak!” diye bagırdı Ron’un ancak üçte ikisi kadar olan ancak elinde kuskusuz agır bir
vurucu sopası tasıyan Peakes.
“YETER!” diye bögürdü Ginny’nin Ron’a dogru ters ters baktıgını gören ve onun Yarasa Bulamacı Büyüsündeki
becerisini hatırlayan Harry ve isler yoldan çıkmadan önce onlara karısmak için yanlarına gitti.
“Peakes, git ve Bludgerları topla. Demelza, bu gün çok iyi oynadın, git ve kendini topla, Ron...” konusmaya
baslamadan önce herkesin gitmesini bekledi, “sen benim en iyi arkadasımsın, ancak digerlerine bu sekilde davranmaya
devam edersen seni takımdan atarım!”
Harry bir an Ron’un gerçekten bir tane vuracagını düsündü, ancak sonra daha kötü bir sey oldu: Ron süpürgesinin
üzerinde çökmüs gibi görünüyordu, üzerindeki bütün saldırganlık gitmis gibi görünüyordu ve dedi ki: “Ayrılıyorum. Bir
ise yaramazım.”
“Bir ise yaramaz degilsin ve ayrılmıyorsun!” dedi Harry atesli bir sekilde Ron’u cüppesinin önünden yakalayarak.
“Formundayken her seyi kurtarabiliyorsun, su andaki yalnızca zihinsel bir problem!”
“Sen bana kaçık mı diyorsun?”
“Evet, belki de!”
Bir an birbirlerine baktılar, sonra Ron bitkin bir sekilde kafasını salladı.
“Baska bir Yakalayıcı bulmak için zamanın olmadıgını biliyorum, bu nedenle yarın oynayacagım, ancak eger
kaybedersek, ki öyle olacak, takımdan ayrılacagım.”
Harry’nin söyledigi hiçbir sey fark etmedi. Aksam yemegi boyunca Ron’un kendine güvenini yükseltmeye çalıstı; Ron
bunu fark edemeyecek kadar Hermione’ye kızgın ve huysuzdu. O aksam ortak salonda Harry ısrar etti, Ron ayrılırsa
bütün takımın nasıl harap olacagına dair açıklamaları bir sekilde takımın geri kalanının uzak bir kösede birbirlerine
sokulmus bir sekilde oturmus ve belli ki Ron hakkında mırıldanıyor ve ona pis bakıslar atıyorlardı. Sonunda Harry Ron’a
meydan okuyarak kıskırtmak ve onun umutla gol kurtaran tavrına geri dönmesi için tekrar sinirlenmeyi denedi, ancak
bu strateji cesaretlendirmesi bir yana ise yaramadı bile; Ron yataga her zaman oldugu gibi üzgün ve umutsuz gitti.
Harry karanlıkta uzun bir süre uyanık yattı. Önlerindeki maçı kaçırmak istemiyordu; yalnızca bu onun ilk Kaptan’lıgı
oldugundan degil aynı zamanda hakkındaki süpheleri hala kanıtlayamadıgı Draco Malfoy’u Quidditch’te yenmek için.
Ancak eger Ron son birkaç antrenmandaki gibi oynarsa, kazanma sansları oldukça zayıf görünüyordu...
Keske Ron’u kendine getirmenin bir yolunu bulsaydı... onun formunun en üst seviyesinde oynamasını saglayacak bir
yol... Ron’u gerçekten güzel bir gün geçirdigine inandıracak bir sey...
Ve cevap Harry’e aniden parlak bir ilhamla geldi.
Ertesi sabah kahvaltı her zamanki gibi heyecan vericiydi; Slytherinler Griffindor takımından Büyük Salon’a giren her
oyuncuya yüksek sesle tıslayıp yuhluyorlardı. Harry kafasını kaldırıp tavana baktı ve iyiye isaret olan berrak, soluk mavi
bir gökyüzü gördü.
Aralıksız bir kırmızı ve altın rengi yıgını olan Griffindor masası Harry ve Ron yaklasırken alkısladı. Harry sırıtarak el
salladı, Ron’sa güçsüz bir sekilde yüzünü burusturup basını salladı.
“Neselen, Ron!” diye seslendi Lavender. “Biliyorum, harikasın!”
Ron onu görmezden geldi.
“Çay?” diye sordu Harry ona. “Kahve? Balkabagı suyu?”
“Ne olursa,” dedi Ron asık suratla ve tostundan huysuz bir ısırık aldı.
Bir kaç dakika sonra Ron’un son zamanlardaki kaba davranıslarından son derece yorgun görünen ve bu nedenle de
kahvaltıya onlarla birlikte inmeyen Hermione göründü, ancak masaya geldiginde durakladı.
“Dkiniz nasıl hissediyorsunuz?” diye sordu tartarmıs gibi Ron’un kafasının arkasına bakarak.
“Dyi,” dedi Ron’a bir bardak balkabagı suyu doldurmakta olan Harry. “Dste Ron, al, iç.”
Ron tam bardagı agzına kadar götürmüstü ki Hermione aniden araya girdi.
“Dçme onu Ron!”
Hem Harry hem de Ron ona baktılar.
“Neden?”dedi Ron.
Simdi Hermione gözlerine inanamıyormus gibi Harry’e bakıyordu.
“Dçecegine az önce bir sey kattın.”
“Affedersin?” dedi Harry.
“Beni duydun. Gördüm. Ron’un içecegine bir sey döktün. Hala sise elinde duruyor!”
“Neden bahsettigini bilmiyorum,” dedi Harry siseyi aceleyle cebine yerlestirerek.
“Ron, seni uyarıyorum, içme onu!” dedi telasla Hermione tekrar, ancak Ron bardagı aldı, bir dikiste içti ve dedi ki:
“Bana patronluk taslamayı kes,Hermione!”
Hermione rezil olmus gibi görünüyordu. Yalnızca Harry’nin duyabilecegi sekilde egilip onun kulagına tısladı, “Bunun
için okuldan atılabilirsin. Sana inanamıyorum, Harry!”
“Konusana bak,” diye geri fısıldadı Harry. “Son zamanlarda sasırtmaca büyüsü yapılan birilerini hatırlıyor musun?”
Hızla masadan, onlardan uzaga uzaklastı. Harry onun gitmesini pismanlık duymadan seyretti. Hermione Quidditch’in
ne kadar ciddi bir is oldugunu asla anlayamamıstı. Dönüp dudaklarını sapırdatmakta olan Ron’a baktı.
“Neredeyse zaman geldi,” dedi Harry neseli bir sekilde.
Stadyuma dogru büyük adımlarla ilerlerlerken donmus çimenler ayakları altında çatır çutur ediyordu.
“Hava bu kadar güzel oldugu için çok sanslıyız, degil mi?” diye sordu Harry Ron’a.
“Evet,” dedi oldukça solgun ve hasta görünen Ron.
Ginny ve Demelza çoktan Quidditch cüppelerini giymis soyunma odasında bekliyorlardı.
“Sartlar uygun görünüyor,” dedi Ginny, Ron’u görmezden gelerek. “Ve tahmin et ne oldu? Dünkü antrenmanlarında
kafasına bir Bludger yiyen Slytherin kovalayıcısı Vaisey oynayamayacak kadar sakat! Bundan da iyisi— Malfoy da
hasta!”
“Ne?” dedi Harry ona bakmak için aniden dönerek. “Hasta mı? Neyi varmıs?”
“Hiçbir fikrim yok, ancak bu bizim için harika,” dedi Ginny neseli bir sekilde. “Yerine Harper’i oynatıyorlar; benim
dönemimde ve aptalın teki!”
Harry belirsiz bir sekilde gülümsedi, kırmızı cüppesini giyerken aklı Quidditch’ten çok uzaklardaydı. Malfoy daha
önceden yaralandıgı için oynayamayacagını iddia etmisti, ancak o zaman maçın Slytherinlere daha uygun olan bir
zamana ertelendiginden de emin olmustu. Simdi neden yerine baka birinin geçmesinden mutlu olmustu? Gerçekten
hasta mıydı, yoksa numara mı yapıyordu?
“Süpheli, öyle degil mi?” diye sordu Ron’a alçak sesle. “Malfoy’un oynamaması?”
“Sanslı, diyelim,” dedi Ron biraz daha canlı görünerek. “Ve Vaisey’de yok, o en iyi golcüydü, sanmazdım— hey!” dedi
aniden, Yakalayıcı eldivenleri giyerken donup kalarak Harry’e baktı.
“Ne?”
“Ben... sen...” Ron sesini alçalttı, hem korkmus hem de heyecanlanmıs görünüyordu. “Dçecegim... balkabagı suyum...
yapmadın, degil mi?”
Harry kaslarını kaldırdı ve “Bes dakika içinde baslıyoruz, ayakkabılarını giysen iyi olur,”dan baska bir sey demedi.
Gürültülü kükremeler ve yuhalamalar arasında sahaya yürüdüler. Stadyumun bir kenarı altın sarısı ve kırmızı, diger
tarafı ise yesil ve gümüs seliydi. Bir çok Hufflepuff ve Ravenclaw da yerini almıstı; Bütün bu çıglıkların ve alkısların
arasında Harry Luna Lovegood’un ünlü aslan kafalı sapkasının kükremelerini duyabiliyordu.
Harry hakem olarak topları sandıktan serbest bırakmak için hazır bekleyen Madam Hooch’a dogru bir adım attı.
“Kaptanlar el sıkısın,” dedi Harry’nin eli yeni Slytherin Kaptanı Urquhart’ın eli içinde ezilirken. “Süpürgelerinize binin.
Düdükle birlikte... üç... iki... bir...”
Düdük çaldı, Harry ve digerleri aynı anda donmus çimenlere sertçe basıp yükseldiler.
Harry bir yandan Snitch’i arayıp bir yandan da oldukça altında zigzaglar çizen Harper’a bakarak yerin çevresinde
süzülüyordu.
Sonra her zamanki maç anlatıcısının sesine hiç benzemeyen kulak tırmalayıcı bir ses basladı.
“Evet, iste basladılar ve bu yıl Potter’ın kurdugu takımı görmek bizim için oldukça sasırtıcı. Bir çok kisi geçen yılki yarım
yamalak Yakalayıcılıgından dolayı Ron Weasley’in bu yıl takımdan atılacagını düsünüyordu, ancak elbette, Kaptan’la
yakın bir arkadaslık oldukça yardım etmis...”
Bu sözler sahanın diger ucundaki Slytherinler’ın alaylı gülmeleri ve alkıslarıyla karsılandı. Harry boynunu uzatarak maç
anlatıcının bulundugu bölmeye baktı. Önceden Lee Jordan’a ait olan sihirli megafona konusan bu kez uzun, kıvrık
burunlu zayıf kumral bir oglandı, Harry Hufflepuf oyuncusu olan ve hiç hoslanmadıgı Zacharias Smith’i tanıdı.
“Ah, iste Slytherin’in ilk gol girisimi, sahada hızla ilerleyen kisi Urquhart ve —”
Harry’nin midesi takla attı.
“—Weasley kurtardı, pekala,sanırım bazen sanslı oldugu kesin gibi...”
“Bu dogru Smith, sanslı,” diye mırıldandı kendi kendine sırıtan Harry ve Kovalayıcıların arasına dalarak yakalanması zor
Snitch’i aramaya koyuldu.
Oyun basladıgından yarım saat sonra, Gryffindor altmısa sıfır öndeydi, Ron gerçekten de bazıları yalnızca eldivenlerinin
ucuyla basardıgı birkaç olaganüstü kurtarıs yapmıstı ve Gryffindor’un altı golünden dördünü Ginny atmıstı. Bu durum
Zacharias’ın iki Weasley’in yalnızca Harry onları sevdigi için orada oldugu hakkında yaptıgı sesli fikir yürütmeleri
durdurmus ve yerine Peakes ve Coote’a baslamıstı.
“Elbette ki Coote bir Vurucu için normal yapıya sahip degil,”dedi Zacharias yüksek bir sekilde, “onların genelde daha
çok kası olur—”
“Ona bir Bludger fırlat!” diye Coote’a seslendi Harry yanından hızla geçerken, ancak Coote koca bir sırıtısla Bludger’ı
Harry’nin zıt yönünde geçmekte olan Harper’a göndermeyi yegledi. Harry memnun bir sekilde Bludger’ın boguk
tangırtısını duydu ve onun hedefine ulastıgını anladı.
Görünüse göre Griffindor yanlıs yapamıyordu. Tekrar tekrar gol attılar ve tekrar tekrar sahanın diger ucu Ron’un
kurtardıgı gollerle rahatladı. O da simdi gülümsüyordu ve gerçekten iyi bir kurtarıstan sonra kalabalık canlı bir koro
halinde eski favori sarkıları ‘Kralımızsın Weasley’ sarkısını söylemeye basladıgında yüksekten onları yönetiyormus gibi
yapmaya basladı.
“Bu gün özel biri oldugunu düsünüyor, degil mi?” dedi igneli bir ses ve Harper’ın kasten ve sert bir sekilde çarptıgı
Harry neredeyse süpürgesinden düsüyordu. “Seni kan haini…” Madam Hooch’un arkası dönüktü ve altta Griffindorlular
öfkeyle bagırdılar, döndügünde Harper çoktan hızla uzaklasmıstı. Harry omzu acır bir halde ve ona arkadan sertçe
çarpmaya kararlı bir sekilde arkasından hızlandı...
“Sanırım Slytherin’den Harper Snitch’i gördü!” dedi Zacharias Smith megafona dogru. “Evet, kesinlikle Potter’ın
görmedigi bir seyi gördü!”
Smith gerçekten bir aptal diye düsündü Harry, çarpıstıklarını görmemis miydi? Ancak bir an sonra midesi sanki
gökyüzünden asagı dogru düstü—Smith haklıydı ve Harry yanılıyordu: Sntich berrak gökyüzünde parlayarak oldukça
üstlerinden bir yerlerde hızla hareket ediyordu.
Harry hızlandı; rüzgâr kulaklarında öyle ugulduyordu ki ne Smith’in yorumlarını ne de kalabalıgı duyamıyordu, ancak
Harper hala ondan öndeydi ve Griffindor yalnızca yüz puan öndeydi; eger Harper oraya ondan önce varırsa Griffindor
kaybederdi... ve simdi Harper ondan bir adım uzaklıktaydı ve kolunu öne uzatmıstı...
“Hey,Harper!” diye bagırdı Harry umutsuzluk içinde. “Malfoy yerine geçmen için sana ne kadar ödedi?”
Ona bunu neyin söylettigini bilmiyordu, ancak Harper ikilemde kaldı; Snitch’i eliyle yokladı, onun parmaklarının
arasından kayıp gitmesine izin verdi ve onu ıskalayarak sagından geçti. Harry muhtesem bir kavrayısla o küçük, kanat
çırpan topu yakaladı.
“EVET!” diye haykırdı. Dönerek hızla yere indi, Snitch’i tutan eli havadaydı. Kalabalık ne oldugunu anlar anlamaz
neredeyse oyunun bittigini haber veren düdük sesini dahi bastıracak yükseklikte bir bagırıs koptu.
“Ginny, nereye gidiyorsun?” diye bagırdı Harry takımın geri kalanı tarafından havada kucaklanırken, ancak Ginny hızla
onların sagından geçip gitti ve müthis bir sesle maç anlatanlar kabinine çarptı. Kalabalık çıglıklar atıp gülerken,
Griffindor Zarcharias’ın altından güçsüz bir sekilde kımıldandıgı odun enkazının yanına indi; Ginny öfkeli görünen
Profesör McGonagall’a kayıtsız bir sekilde “Frenlemeyi unuttum, Profesçr, özür dilerim,”diyordu.
Kahkahalarla gülerek Harry takımın geri kalanından ayrıldı ve gidip Ginny’e sarıldı, ancak onu hemen bıraktı. Onun
bakıslarından kaçınarak yerine Ron’un arkasından neseyle el çırptı, bütün düsmanlık unutulmustu, Gryffindor takımı
sahayı taraftarlarına el sallayarak kol kola geçiyordu.
Soyunma odasındaki atmosfer nese doluydu. “Ortak Salon’da parti var, Seamus dedi!” diye bagırdı Dean taskın bir
sekilde. “Hadi, Ginny, Demelza!”
Harry ve Ron soyunma odasında kalan son iki kisiydi. Hermione içeri girdiginde ikisi tam odadan çıkmak üzereydi.
Gryffindor esarbını elinde bükerken üzgün ancak kararlı görünüyordu. “Seninle konusmam lazım, Harry,” Derin bir
nefes aldı. “Bunu yapmamalıydın. Slughorn’u duydun, bu yasadısı.”
“Ne yapacaksın, bizi ele mi vereceksin?” diye çıkıstı Ron. “Siz ikiniz neden bahsediyorsunuz?” diye sordu Harry
cüppesini asmak için arkasını onlara dönerek, böylece sırıttıgını görmediler. “Tamamen neden bahsettigimizi
biliyorsun!” dedi Hermione tiz bir sesle. “Kahvaltıda Ron’un bardagına sans iksiri kattın! Felix Felicis!”
“Hayır, katmadım,” dedi Harry ikisiyle yüzlesmek için dönerek.
“Evet, yaptın, Harry, ve bu da neden her seyin bu kadar iyi gittiginin sebebi, orda her seyi kaçıran Slytherin oyuncuları
ve her seyi kurtaran Ron vardı!”
“Ben bir sey katmadım,” dedi Harry kocaman bir sırıtmayla. Elini cebine soktu ve sabah kahvaltıda Hermione’nin
gördügü siseyi çıkardı. Sise altın rengi bir iksirle agzına kadar doluydu ve sisenin kapagı hala mumla mühürlüydü.
“Ron’un bunu yaptıgımı düsünmesini istedim, bu nedenle sen bakarken ekliyormus gibi yaptım,” Ron’a baktı.
“Kendini sanslı hissettigin için her seyi kurtardın. Bunu tamamen kendin yaptın.”
Dksiri tekrar cebine koydu.
“Balkabagı suyumda gerçekten bir sey yok muydu?” diye sordu Ron hayretler içinde.
“Ancak hava güzel... ve Vaisey oynayamadı... Gerçekten sans iksiri verilmedim mi?”
Harry kafasını salladı. Ron agzı açık bir süre ona baktı sonra Hermione’ye döndü ve onun sesini taklit ederek, “Bu
sabah Ron’un içecegine Felix Felicius ekledin, her seyi kurtarmasının sebebi bu! Gördün mü? Yardım olmadan da
golleri kurtarabiliyorum, Hermione!”
“Ben kurtaramadıgını hiçbir zaman söylemedim—Ron, sen de iksir verildigini sanıyordun!”
Ancak Ron çoktan süpürgesini omzuna atmıs ve uzun adımlarla onun yanından geçip kapıya gitmisti.
“Sey,” dedi Harry bu ani sessizlik içinde; planının bu sekilde geri tepebilecegini düsünmemisti. “Öyleyse... partiye
gidelim mi?”
“Sen git!” dedi Hermione yasla dolu gözlerini kırpıstırarak. “Su anda Ron beni hasta ediyor, bilmiyorum ki ne
yapmalıydım...”
Ve o da fırtına gibi soyunma odasından çıktı.
Harry bir çok kisinin ona tebrikler diledigi kalabalıgın içinden yürüyerek kaleye dogru gitti, büyük bir hayal kırıklıgı
yasıyordu; o Ron maçı kazanır kazanmaz Hermione’yle ikisinin hemen yine arkadas olacaklarını düsünüyordu.
Hermione’ye Ron’u asıl gücendiren seyin Krum’u öptügü oldugunu nasıl anlatabilecegini bilmiyordu, özellikle de bu çok
uzun bir zaman önce oldugu için. Harry içeri girdiginde hos bir ritmi olan ortak salondaki kutlama partisinde
Hermione’yi göremedi. Varlıgı yenilenen alkıslar ve tebriklerle kutlanmıstı ve onu tebrik eden bir grup insan hemen
etrafını sarmıstı. Ancak sıcagı sıcagına maç analizi yapmak isteyen Creevey kardeslerle el sıkısıp, etrafını sarıp yaptıgı
en ufak gülünç yoruma kahkahalarla gülen ve gözlerini kırpıstıran kızlardan kurtuldugunda Ron’u arama fırsatı
bulabildi. En azından, agır bir sekilde onunla Slughorn’un Noel partisine birlikte gitmek isteyen Romilda Vane’den
kurtulabilmisti.Tam içeceklerin durdugu masaya dogru kaçıyordu ki, omzunda Pygym Puff Arnold olan ve topuklarının
dibinde umutla miyavlayan Crookshanks olan Ginny’le karsı karsıya geldi.
“Ron’u mu arıyorsun?” diye sordu sırıtarak. “Dste surada, ikiyüzlü pislik.”
Harry onun isaret ettigi köseye baktı. Orda, bütün odanın tam görüs mesafesi içinde, Ron Lavender Brown’la öyle
yakın bir sekilde sarılmıs görünüyordu ki, kimin elinin nerede oldugunu söylemek zordu.
“Onun yüzünü yiyormus gibi görünüyor, degil mi?” dedi Ginny sakin bir tavırla. “Ancak sanırım, yordamını biraz
arıtmak zorunda. Dyi oyundu, Harry.”
Koluna hafifçe vurdu; Harry ani bir duygunun midesine çullandıgını hissetti, ancak sonra Ginny kendine daha fazla
kaymak birası almak için uzaklastı. Crookshanks de sarıgözleri Arnold’a kilitlenmis bir sekilde onun arkasından yavasça
ilerledi. Harry daha uzunca bir süre yüzeye çıkacaga benzemeyen Ron’dan baska bir yere döndü, tam o anda portre
deligi kapanıyordu. Dç bulandıran bir hisle, çalı yelesi gibi kahverengi bir tutam saçı görüs açısından kaybolurken
gördügünü sandı.
Hemen ileri atıldı, tekrar Romilda Vane’den kaçtı ve Sisman Hanım’ın portresini savurup açtı. Dısarıdaki koridor ıssız
görünüyordu.
“Hermione?”
Onu, ilk denedigi kilitli olmayan sınıfta buldu. Ögretmen masasında oturuyor ve az önce ortaya çıkarttıgı belli olan
cıvıldayarak basının üzerinde daireler çizen iki sarı kusun dısında yalnız görünüyordu. Harry onu böyle bir anda bile
büyü çalısabilmesine hayran kaldı.
“Ah, merhaba, Harry,” dedi kırılgan bir sesle. “Sadece alıstırma yapıyordum.”
“Evet... onlar—sey—gerçekten güzeller...” dedi Harry.
Ona ne söyleyecegi hakkında en ufak bir fikri yoktu. Onun Ron’u fark etmedigi, partiyi yalnızca çok fazla patırtılı
oldugu için terk ettigi konusunda hiçbir sans olup olmadıgını merak ediyordu ki, Hermione aniden hiç de dogal
olmayan yükseklikte bir sesle, “Ron kutlamalarda egleniyormus gibi görünüyordu,” dedi.
“Sey...öyle mi?” dedi Harry.
“Onu görmemis gibi davranma,” dedi Hermione. “Tam olarak saklandıgı söylenemezdi, degil—?”
Arkalarındaki kapı büyük bir gürültüyle açıldı. Harry’nin dehsetine ragmen Ron kahkahalar atarak ve Lavender’i elinden
çekerek içeri girdi.
“Ah,” dedi Harry ve Hermione’yi görünce.
“Oops!” dedi Lavender ve kıkırdayarak odadan çıktı. Kapı hızla arkasından kapandı.
Dçerde korkunç, sisen, kabaran bir sessizlik vardı. Hermione dik dik Ron’a bakıyordu; ancak ona dogru bakmayı kabul
etmeyen Ron kabadayılık ve dik baslılık karısımı garip bir duyguyla, “Merhaba, Harry! Nereye gittigini merak ettim!”
dedi.
Hermione masadan kaydı. Altın renkli kus sürüsü hala basının üzerinde cıvıldayarak daireler çizmeye devam ediyordu,
bu nedenle o bu garip ve tüylü günes sistemi modelinin bir parçası gibi görünüyordu.
“Lavender’ı dısarıda bekletmemelisin,” dedi alçak sesle. “Nereye kayboldugunu merak edecektir.”
Oldukça yavas ve dimdik bir sekilde kapıya dogru yürüdü. Harry daha kötü bir sey olmadıgı için rahatlamıs görünen
Ron’a bir bakıs attı.
“Oppugno!”kapı esiginden bir haykırıs geldi.
Harry dönüp vahsi bir yüz ifadesiyle asasını Ron’a dogrultmus olan Hermione’yi gördü: Altın kus sürüsü simdi mermi
gibi hızla Ron’a dogru gidiyordu. Ron bagırarak elleriyle yüzünü kapattı ancak kuslar erisebildikleri her deriyi gagalayıp
pençeleyerek ona saldırdılar.
“Gerremoffme!” diye haykırdı, ancak kindar bir hiddetle Hermione asılıp kapıyı açtı ve kayboldu. Harry kapı çarparak
kapanmadan önce bir hıçkırık duydugunu düsündü.
(okyanus)
Kırılmaz Yemin
Kar bir kez daha buzlanmıs camların karsısında girdap gibi uçusurken, Noel hızla yaklasıyordu. Hagrid ortak salona
çoktan her zaman ki on iki Noel agacını ortak salona tek basına yerlestirmis, merdiven korkuluklarına gümüsi
seritlerden olusan çobanpüskülleri dolanmıstı. Zırhlı heykellerin kasklarının altındaki mumlar kor düsmüsçesine
parlıyordu, koridor boyunca bütün açıklıklara ökseotu öbekleri asılmıstı. Her geçisinde Harry’i ökseotlarının ardından
izlemeye karar vermis gibi gözüken ve koridorda tıkanmalara neden olan büyük kız grupları vardı. En azından
Harry’nin yaptıgı gece gezileri ona kalenin gizli geçitleri hakkında umulmadık ama bir hayli de yararlı bilgi edinmesini
saglamıstı; sınıflar arasında ‘ökseotsuz’ yollar bulmakta zorlanmıyordu.
Ron ise bu tür çıkmazları bir kez daha neseden yoksun kıskançlık kaynayan kükremeye benzer bir kahkaha atmakla
yetinmisti. Harry her ne kadar bu yeni gülen saka yapan Ron’u, birkaç haftadır sinirli hareketlerine katlanmak zorunda
kaldıgı haline tercih etse de, bu gelismis Ron ona pahalıya mal olmustu. Öncelikle Ron’u öpmedigi her anı vakit kaybı
olarak görmeye baslamıs olan Lavender Brown’ın sık sık aniden ortaya çıkıslarına tahammül etmek zorundaydı, ikincisi
Harry bir kez daha kendini birbiriyle konusmamaya niyetli iki kisinin dostu olarak bulmustu. Kollarının üstü ve elleri
hala Hermione’nin kus saldırısından dolayı derin çizikler ve kesiklerle dolu olan Ron kızgın ve kendini savunan bir
tutum takınmıstı.
“Sikâyet edemez,” dedi Harry’e. “O da Krum’la çıktı. Ve simdi de aynı sekilde benimle çıkmak isteyen biri oldugunu
ögrendi.”
Harry cevap vermedi. Yarın sabahki Muska dersinden önce okumaları gereken “Essiz Dpuçları: Bir arastırma” kitabına
dalmıs taklidi yaptı. Zaten Ron ve Hermione ile arkadas olmaya kararlı oldugu için çogu zaman agzını kapalı tutmayı
yegliyordu.
“Hermione’ye hiç söz vermedim. Yani, tamam onunla Slughorn’un Noel partisine gidecektim, ama daha önce
söylemedi… Arkadasların yaptıgı gibi… Ben özgür…” Harry ‘Mükemmel Dpuçları’ kitabından bir sayfa daha çevirdi,
Ron’un onu izlediginin farkındaydı. Ron’un sesi mırıltılara döndü, atesin çıtırtıları Ron’un sesini gölgeliyordu, ama tekrar
‘Krum’ ve ‘sikâyet edemez’ kelimelerini yakaladı.
Hermione’nin ders planı o kadar doluydu ki, Ron Lavender’a yapısmıs sekilde onun ne yaptıgını görmedigi aksamlar
Hermione ile görüsebiliyordu. Ron ortak salondayken Harry ile oturmak istemiyordu, bu nedenle genellikle
kütüphanede görüsebiliyorlardı ki buda konusmalarının yalnızca fısıldama seklinde olacagı anlamına geliyordu.
Kütüphane baskanı Madam Pince raflar arasında sinsice gezinirken “Kimi isterse öpmekte özgür,” dedi Hermione.
“Gerçekten hiç aldırmıyorum.”
Tüy kalemini kaldırdı ve sinirli bir sekilde “i”nin noktasını yerlestirdi ve buda parsömende bir delik açmasına neden
oldu. Harry hiçbir sey söylemedi. Kullanmaya kullanmaya yakında sesini kaybedecegini düsündü. ‘Gelismis Büyü
Yapımı’ kitabına bir miktar daha gömüldü ve ‘Sonsuz Yasam Dksiri’ üzerine birkaç not daha düstü, bazen Libatius
Borage’ın yazısına Prens’in ekledigi yararlı dipnotları gözden geçirmek için duraklıyordu.
Birkaç dakika sonra “Ve aklıma gelmisken,” dedi Hermione “Dikkatli olman gerek.”
“Son kez diyorum,” dedi Harry. Kırk bes dakikalık sessizligin ardından ilk defa konusuyordu. “Bu kitabı geri
vermiyorum, Snape’ten ögrendigimden veya Slughorn’un ögrettiginin çok daha fazlasını Melez Prens’ten ögren—”
“Senin aptal Prens’inden bahsetmiyorum ben,” sanki Harry’nin kitabı ona kaba davranmısçasına gıcık bir bakıs attı.
“Daha öncesinden konusuyorum. Buraya gelmeden önce su Romilda Vane denen kızın da oldugu kızlar tuvaletine
gittim, sana nasıl ask iksiri verebilecegine karar vermeye çalısıyordu. Herkes onlardan birini Slughorn’un partisine
götürecegini umuyor, görünen oydu ki hepsi Fred ve George’un ask iksirlerinden almıs; korkarım ki büyük ihtimalle ise
yarıyorlar— ”
“O zaman neden hepsine el koymadın?” dedi Harry. Görünen suydu ki Hermione’nin kurallara olan düskünlügü bu
kadar kritik bir zamanda onu terk etmisti.
“Tuvaletteyken yanlarında iksirler yoktu.” dedi Hermione küçümseyen bir ses tonu vardı. “Sadece taktikleri
konusuyorlardı. Ve sanıyorum ki Melez Prens her neyse,” kitaba gene igrenç bir bakıs attı, “herhalde bu kadar çesit
ask iksirine karsı bir panzehir hayal etmistir, yerinde olsam seninle gidecek birini davet ederdim böylece digerleri hala
bir sansı oldugunu düsünmeyi keserler. Parti yarın gece, gittikçe daha da vahsilesiyorlar.”
“Davet etmek istedigim kimse yok,” diye geveledi Harry, her ne kadar gece rüyalarında Ginny birden belirse de –ki
Ron’un iyi bir zihnefendar olmadıgına sükrediyordu hala Ginny hakkında becerebildigince daha az düsünmeye
çalısıyordu.
“Her neyse, ne içtigine dikkat et, çünkü Romilda Vane bir seyleri basarmıs gibi gözüküyordu.” dedi Hermione sert bir
sekilde.
Daha sonra uzun Aritmansi ödevinin yazılı oldugu parsömeni yukarı çekerek bir seyler çiziktirmeye devam etti. Harry
bir süreligine onu süzdü.
“Bir dakika dur” dedi yavasça. “Filch’in Weasley Sakacı Dükkanı’ndan alınan her seyi yasakladıgını sanıyordum.”
“Pek simdiye kadar Fich’in neyi yasakladıgını kim taktı ki?” diye sordu Hermione, hala ödevine yogunlasmıs sekilde
duruyordu.
“Ama bütün baykusların arandıgını sanıyordum. O zaman bu kızlar nasıl oluyor da ask iksirlerini okula sokabiliyor?”
“Fred ve George onları bir çesit parfüm veya öksürük iksiriymis gibi yolluyor,” dedi Hermione “Baykus Siparis
Servisleri’nin birer parçası bu.”
“Bu konuda çok sey biliyorsun.”
Hermione daha önce ‘Gelismis Dksir Yapımı’ kitabına baktıgı haliyle Harry’e baktı.
“Bütün bunlar, yazın Ginny ve bana gösterdikleri siselerin arkasında yazılı,” dedi sogukça. “Etrafta dolasıp baskalarının
içeceklerine iksir katmıyorum… veya kötü bir seymis derken numara yapmıyorum…”
“Evet, tamam önemli degil,”dedi Harry çabukça. “Önemli olan Filch’in aptal yerine konması degil mi? Bu kızlar baska
bir sey gibi gözüken seyler sokuyorlar okula! Öyleyse Malfoy gerdanlıgı bu sekilde neden sokamasın—?”
“Yapma Harry… Gene mi…”
“Hadi Hermione neden olmasın?”diye üsteledi Harry.
Hermione içini çekerek “Bak” dedi, “Sır Seziciler ugursuzlukları, lanetleri ve gizli muskaları tespit edebilirler, degil mi?
Daha önce Karanlık büyüleri veya Karanlık objeleri bulmada kullanıldılar. Gerdanlıkta oldugu gibi bu kadar güçlü bir
laneti saniyeler içinde fark edebilirler degil mi? Fakat baska bir siseye konulmus seyler fark edilemeyebilir – en azından
ask iksirleri Karanlık degil veya tehlikeli—”
“Senin için demesi kolay tabi” diye mırıldandı Harry, Romilda Vane’i düsünerek.
“Gene de Filch’in onun bir öksürük surubu olmadıgını ayırt etmesi zor, sonuçta iyi bir büyücü degil, sanmıyorum ki bir
siseyi digerinden ayırt—”
Hermione bir anda sesini kesti, Harry de duymustu. Birisi karanlık kitap raflarının ardından onlara yaklasmıstı.
Beklediler ve bir dakika sonra Madam Pince’in akbaba görünüsü köseden belirmisti, yanakları içine çökmüstü, yüzü
parsömen gibiydi ve uzun kemerli burnu elinde tasıdıgı gaz lambasıyla aniden aydınlanmıstı.
“Kütüphane simdi kapalı” dedi. “Aldıgınız seyleri dogru yerlerine koy—bu kitaba ne yapıyorsun öyle seni terbiyesiz
çocuk? ”
“Bu kütüphanenin degil benim!” dedi Harry aceleyle, Madam Pince’in pençe-vari eli masaya uzandıgı anda Harry
kitabını kaptı.
“Zorba!” diye hırıldadı. “Pislik!, Ziyankar!”
“Dçindede yazıyor kitabın” dedi Harry, kitabı elinden zorla geri çekti.
Madam Pince kriz geçirecek gibi görünüyordu; hızla esyalarını toplayan Hermione, Harry’i omzundan yakalayarak
oradan uzaklastırdı.
“Dikkatli olmazsan kütüphaneye girmeni engelleyebilir. Neden bu aptal kitabı getirmek zorundaydın ki?”
“Benim suçum degil, azgın köpekler gibi bagırıyordu Hermione. Veya sanıyor musun ki Filch hakkında kaba konustuk
diye basımızda bitti? Her zaman aralarında bir seyler oldugunu düsündüm…”
“Ne, ha ha…”
Tekrardan eskisi gibi konusabilmelerinin tadını çıkararak, bombos mumlarla aydınlatılmıs koridorlardan ortak salona
gitmek için ilerlediler. Bu arada Filch ile Madam Pince’in gizlice ask yasayıp yasamadıgını tartıstılar.
“Dhtisamlı Noeller” dedi Harry Sisman Kadın’a. Bu onların yeni hos parolalarıydı.
“Sana da aynısından” dedi Sisman Kadın sımarık bir sırıtmayla ve onları kabul etmek için ileriye savruldu.
Harry portreden içeri tırmandıgı anda Romilda Vane “Merhaba Harry!” dedi “Biraz Solungaçsuyu istermisin?”
Hermione ona ‘Ne dedim ben sana’ bakısı attı omzunun üstünden.
“Hayır, tesekkür ederim,” dedi Harry çabukça. “Pek sevmem”
“Tamam, o zaman bunları al” dedi Romilda, ellerine bir kutu sıkıstırarak. “Çikolatalı Kanepeler, içlerinde Atesviskisi var.
Büyük annem yolladı ama ben sevmem onları.”
“Eh-peki-tesekkür ederim,” dedi Harry, ne söyleyecegini bilemeden. “Ee bende seye gidiyordum…”
Hermione’nin arkasından kosturdu, sesi gitmis gibiydi.
“Sana anlatmıstım,” dedi Hermione öz bir sekilde. “Ne kadar çabuk birisine teklif edersen, o kadar çabuk seni yalnız
bırakırlar ve sende—”
Ancak yüzü birden ifadesizlesti, aynı koltukta sarmas dolas oturan Lavender ile Ron’u görmüstü.
“Neyse, iyi geceler, Harry” dedi Hermione, saat daha aksam yediydi, basa bir sey demeden kızlar yatakhanesine
gitmek için ayrıldı.
Harry yataga giderken kendine yalnızca bir gün daha derslerle ugrasacagını üstelik Slughorn’un partisinin ardından
Ron ile Kovuk’a gitmek için yola çıkacaklarını hatırlatarak rahatlamaya çalıstı. Görünüse bakılırsa tatil baslamadan önce
Hermione ile Ron’un birlesmeleri imkansızdı, fakat muhtemelen bu ara onlara sakinlesmek ve daha iyi davranıslar
sergilemeleri için düsünme fırsatı verecekti.
Bu umutları çok da fazla gelmisti anlasılan, her ikisiyle bir Biçim Degistirme daha geçirmeye katlandıktan sonra bu
umutlar yok oldu. En zor konu olan insanlar üzerinde biçim degistirmeye baslamıslardı, aynaların karsısında
çalısıyorlardı ve kaslarının rengini degistirmeleri istenmisti. Hermione huysuzca Ron’un bu yoldaki berbat denemesine
güldü; ama her nasılsa kendine harikulade ince bir bıyık yaratmayı basarmıstı. Ron ise buna karsılık Hermione’nin,
Profesör Mcgonagall soru sordugunda yerinden asagı yukarı zıplamasının acımasız ama tamda yerine oturan bir
taklidini yapmıstı bu da Hermione’nin tekrar yaslara bogulmasına neden olan Lavender ve Parvati ikilisinin kahkahalara
bogulmasına neden olmustu. Zil çaldıgında esyalarının yarısını arkasında bırakarak sınıftan fırladı ve Hemione’nin ona
Ron’dan daha fazla ihtiyaç duyduguna karar vererek esyalarını toplayıp pesinden çıktı.
Sonunda alt katta kızlar tuvaletinden çıkan Hermione’ye rastladı. Arkasından onu belli belirsiz teselli etmeye çalısan
Luna Lovegood vardı.
“Ah, merhaba Harry,” dedi Luna. “Kaslarından birinin yesil oldugunu biliyor muydun?
“Selam, Luna. Hermione, esyalarını bırakmıssın…”
Kitapları verdi.
“Ah, evet,” dedi Hermione tıkanarak, esyalarını aldıktan sonra gözlerini kalem kutusuna sildigini gizlemek için aceleyle
arkasını döndü. “Tesekkür ederim Harry ben en iyisi gideyim…”
Ardından he ne kadar Harry onu teselli edecek bir sey düsünmese de ona bunları söyleyecek fırsat vermeden oradan
ayrıldı.
“Biraz üzgün,” dedi Luna. “Dlk basta Mızmız Myrtle içeride sandım ama bir anda Hermione çıktı. Su Ron Weasley
hakkında bir seyler dedi…”
“Evet, biraz tartıstılar,” dedi Harry.
“Bazen çok komik seyler söyleyen, degil mi?” dedi, beraber koridorda ilerlerken. Ama bazen biraz kırıcı olabiliyor,
geçen sene fark ettim bunu.”
“Sanırım,” dedi Harry. Luna gene her zamanki hos olmayan dogruları konusmadaki ustalıgını kanıtlıyordu; Harry daha
önce onun gibi biriyle hiç tanısmamıstı. “Peki, iyi bir dönem geçirdin mi?”
“Evet iyiydi,” dedi Luna. “D.O. olmadıgı için biraz yalnızdım. Tabi Ginny iyiydi. Geçenlerde Biçim Degistirme sınıfında
bana Loony diyen iki oglanı susturdu.”
“Benimle bu gece Slughorn’un partisine gelmeye ne dersin?”
Kelimeler Harry kendini tutamadan agzından çıkmıstı. Kendisini bir an baska biri konusuyormus gibi hissetti.
Luna saskınlıkla patlak gözlerini Harry’nin üzerine çevirdi.
“Slughorn’un partisi mi? Seninle mi?”
“Evet,” dedi Harry. “Yanımızda birilerini getirmemiz istendi, bende düsündüm ki sen isteyebilirsin… yani…” niyetini
açıga kavusturmaya özen gösteriyordu. “Yani bilirsin sadece arkadas olarak. Fakat istemiyorsan…”
Hala yarı yarıya gelmemesini umuyordu
“Arkadas olarak gelmeyi elbette istiyorum!” dedi Luna. Daha önce yüzünün mutlulukla bu kadar yayıldıgını hiç
görmemisti. “Daha önce hiç kimse bana bir partiye gelmemi teklif etmemisti, arkadas olarak! Kasını bu yüzden mi
boyadın yani parti için? Bende yapmalı mıyım?”
“Hayır” dedi Harry sertçe. “O bir hata. Düzeltmesi için Hermione’yi bulacagım. O zaman saat 8’de ortak salonda
bulusuruz.”
“Ahaa!” diye bir bagırtı duyuldu üstlerinde ve ikisi de bir anda irkildi. Fark etmeseler de az önce elinde bira avize olan
ve gaddarca gülen Peeves’in altından geçmislerdi.
“Potty, Loony’i partiye davet etti! Potty Loony’e abayı yakmıs! Potty Looooooony’i seviooooooor!”
“Potty Loony’e asık!” çıglıklar ve kahkahalar esliginde oradan uzaklastı.
“Bu tür seyleri özel olarak görmesi ne hos” dedi Harry. Ve tabi ki çok geçmeden bütün okul Harry Potter’ın Lune
Lovegood’u partiye götürecegini biliyor gibiydi.
Aksam yemeginde “Baska birini çagırabilirdin!” dedi Ron inanamayarak. “Herhangi biri! Ve sen Loony Lovegood’u mu
seçtin?”
“Ona bu sekilde hitap etme” dedi Ginny aniden parlayarak. Geçerken sohbete katılmak için Harry’nin arkasında
duraklamıstı. “Onu götürdügüne sevindim Harry. O kadar çok heyecanlı ki.”
Daha sonra Dean’le oturmak için devam etti. Harry, Ginny’nin bundan memnun olması nedeniyle kendini mutlu
hissetmeye çalıstı ama beceremedi. Masanın diger ucunda Hermione yalnız oturuyordu bir taraftan önündeki
türlüsüyle oynuyordu. Harry, Ron’un ona kaçamak bir sekilde baktıgını fark etti.
“Özür dileyebilirdin,” diye önerdi Harry açık bir sekilde.
“Ne, sonrada baska bir kus sürüsünün saldırısına mı ugrasaydım?” diye mırıldandı.
“Neden onun taklidini yapma geregi duydun?”
“Bıyıgıma güldü!”
“Ve bende güldüm. Gördügüm en aptal seydi.”
Fakat Ron pek duymusa benzemiyordu, Lavender çoktan Parvati ile gelmisti. Harry ile Ron’un arasına sıkısarak
kollarını Ron’un boynuna doladı.
“Merhaba Harry,” dedi Parvati; o da Harry gibi bu davranıslardan bıkmıs ve utanıyormus gibi duruyordu.
“Merhaba,” dedi Harry. “Nasılsın? Hogwarts’ta kalıyorsun degil mi? Ailenin okuldan ayrılmanı istediklerini duydum.”
“Onları ikna etmeye basardım bu sürece,” dedi Parvati. “Su Katie olayı onları gerçekten çılgına çevirdi, ama simdiye
kadar hiç böyle bir sey olmamıstı… ah merhaba Hermione!”
Parvati olumlu bir sekilde gülümsüyordu. Harry onun Biçim Degistirme’de Hermione’ye güldügü için kendisini suçlu
hissettigini söyleyebilirdi. Etrafına bakındı ve Hermione’nin de mümkün oldugu kadar sıcak bir sekilde güldügünü
gördü. Kızlar bazen gerçekten çok garip oluyorlardı.
“Merhaba, Parvati!” dedi Hermione, tamamen Ron ve Lavender’ı görmezden geliyordu. “Slughor’un partisine geliyor
musun be gece?”
“Davet eden olmadı,” dedi Parvati kasvetli bir sekilde. “Gelmeyi çok isterdim, yani çok iyi olacak gibi geliyor kulaga…
sende gideceksin degil mi?”
“Evet, Cormac ile saat 8’de bulusacagım ve biz—”
Bir anda tıkalı bir lavabo pompayla açılmısçasına bir ses çıktı ve Ron’un yüzü göründü. Hermione bir sey duymamıs
yada görmemis gibi davrandı.
“—biz de partiye beraber gidecegiz.”
“Cormac?” dedi Parvati. “Cormac McLaggen mı kastediyorsun?”
“Evet dogru,” dedi Hermione tatlı bir ses tonuyla. “Hani neredeyse su yeni,” neredeyseyi iyice vurgulayarak,
“Gryffindor tutucusu olan.”
“Yani onunla gidiyorsun,” dedi Parvati gözleri iyice açılmıstı.
“Ah-evet-bilmiyor muydun?” dedi; bir Hermione-ce kıkırdama koyuverdi.
“Hayır!” dedi Parvati, bu yeni dedikodu karsısında heyecanlanmıs gözüküyordu. “Vay be, Quidditch oyuncularını
seviyorsun, degil mi? Dlk Krum, sonra McLaggen…”
“Evet ben gerçekten iyi Quidditch oyuncularını seviyorum,” diye düzeltti Hermione, hala gülüyordu. “Neyse, sonra
görüsürüz… gitmeliyim ve partiye hazırlanmalıyım…”
Ve oradan ayrıldı. Bir kez daha Parvati ve Lavender bu yeni gelismeyi tartısmak için kafa kafaya verdi, McLaggen
hakkında duydukları seyler ve Hermione hakkında bütün tahmin yürütülecek konular. Ron tamamen bos ve ifadesiz
baktı, hiçbir sey söylemedi. Harry hangi kızın öç aldıgı konusunda derin bir düsünceye dalmıstı.
Saat 8’de ortak salona vardıgında aniden etrafta normal olmayan kız gruplarını fark etti, her biri o Luna’ya yaklasırken
onu ihtiyatla süzüyordu. Luna bir çok kızın gülmesine neden olan paletlerle islenmis gümüsimsi bir cüppe giyiyordu
ama aslında oldukça güzel gözüküyordu. En azından Harry onun turptan küpelerini, kaymak birası-tıpası kolyesini ve
hayalet-gözlügünü takmadıgı için mutluydu.
“Merhaba” dedi Harry. “Gidebilir miyiz?”
“Ah, tabiki,”dedi Luna mutlu bir sekilde. “Parti nerede?”
“Slughorn’un odasında,” dedi Harry, mırıltılar ve bakıslardan uzak mermer merdivenlere dogru yola çıktılar. “Bir
vampirin de davet edildigini duydun mu?”
“Rufus Scrimgeour?” diye sordu Luna.
“Ben – Ne?” dedi Harry saskın saskın. “Sihir Bakanı’ndan mı bahsediyorsun?
“Evet, o bir vampir,” dedi Luna, isin aslı bu der gibi. “Cornelius Fudge’un yerine geçtigi zaman babam onun hakkında
uzun bir makale yazdı ancak bakanlıktan biri onu yayımlamaması için zorladı. Açıkçası gerçegin açıga çıkmasını
istemiyorlar.”
Bunun imkansız oldugunu düsünen ve babasının sıra dısı görüslerini gerçek gibi anlatan Luna’ya alısan Harry cevap
vermedi; çoktan Slughorn’un odasına yaklasmıslardı. Attıkları her adımda kahkaha sesleri, müzik, gürültülü konusmalar
biraz daha yükseliyordu.
Ya bu sekilde yaptırılmıstı veya sihirli bir hileyle bu hali almıstı, Slughorn’un ofisi normal bir ögretmenin odasından çok
daha büyüktü. Tavan ve duvarlar zümrüt yesili, altın ve koyu kırmızı tonlarında asılmıs esyalarla bezenmisti, bu onlara
büyük bir çadırın içindeymis hissi veriyordu. Gerçek perilerin kanat çırptıgı oda, tavanın ortasından sarkan satafatlı
altın bir lamba nedeniyle kırmızıya boyanmıs gibiydi; her biri ısıgın altında ufak benekler gibiydi. Sarkıya köseden gelen
mandolin sesine benzer bir ses eslik ediyordu, ince sis görünümü veren dumanın altında derin bir sohbete dalan
yetiskin büyücüler vardı. Onca bacagın arasında vızır vızır dolasan ev cinleri içinde gümüsümsü yiyecekler olan servis
tabakları tasıyorlardı bu görünüm onları hareket eden gibi göstertiyordu.
Daha henüz Harry ve Luna kapıdan içeri sızmıstılar ki, Slughorn “Harry, evladım!” dedi gürleyerek. “Dçeri gir içeri gir
seninle tanıstırmak istedigim bir sürü kisi var.”
Slughorn duman rengi ceketine uysun diye püsküllü, kadife bir sapka takmıstı. Her an cisimlenmeyi umuyormusçasına
Harry’nin kolunu sıkıca kavramıstı. Slughorn bir nedenden dolayı partiye sürüklüyordu, Harry hemen Luna’nın elini
tutarak onu da çekti.
Harry, Eldred Worple ile tanısmanı istiyorum, benim eski ögrencimdir, Kanlı Kardesler: Vampirlerle Hayatım’ın yazarıdır
kendisi ve tabi ki arkadası Sanguini.”
Worple, kısa boylu akıllı görünüslü adam Harry’nin elini tutarak memnuniyetle sıktı, uzun boylu sıska ve gözlerinin
altında gölgeler olan Sanguini sadece kafasıyla selam verdi. Oldukça sıkılmıs görünüyordu. Ona yakın duran bir grup
kız meraklı ve heyecanlı görünüyordu.
“Harry Potter, ne büyük seref!” dedi Worple, Harry’nin yüzüne yarım bir bakıs atarak, bende daha geçenlerde Profesör
Slughorn’a Harry Potter’ın ne zamandır bekledigimiz biyografisi nerde kaldı diye sordum.
“Ee,”dedi Harry. “Öyle mi?”
“Horace’ında belirttigi gibi ufak bir sey!” dedi Worple. “Ama aslında—” birden sesi degiserek is görüsmesi tonunda,
“Hakkında yazmaktan çok memnun olurdum-herkes senin hakkında daha çok bilmek için deli oluyor, sevgili dostum
deli oluyorlar! Eger bana birkaç röportaj sözü verirsen, suna dört- veya 5 saatlik diyelim böylece kitabın birkaç ay
içerisinde hazır olur. Ve sadece çok az bir çabayla, seni garanti ederim, -emin degilsen Sanguini’ye sor- Sanguini
burada kal!” diye ekledi Worple, gizlerinde büyük bir açlıkla bir grup kıza yaklasan vampir nedeniyle aniden
sertlesmisti. “Al biraz kıymalı börek ye,” dedi Worple, dikkatini tekrar Harry’e çevirmeden önce aynı anda oradan
geçen cinden bir tane alarak Sanguini’nin eline tutusturdu.
“Evet dostum, kazanacagın altınlar, hiçbir fikrin—”
“Kesinlikle ilgilenmiyorum,” dedi Harry sertçe “ve bir arkadasımı gördüm, izninizle.”
Luna’yı kalabalıga dogru çekti; aslında Acayip Kızkardesler arasında aniden kaybolan kahverengi bir saç yumagı
görmüstü.
“Hermione! Hermione!”
“Harry! Çok sükür buradasın! Selam Luna!”
“Ne oldu sana? diye sordu Harry, Hermione’nin bu darmadagın görünüsüne bakılırsa sanki az önce bir Seytan
Kapanı’yla bogusmustu.
“Sey, ben kaçtım- yani, Cormac’i bırakıp,” dedi. “Ökseotunun altında” diye ekledi açıklama olarak; Harry hala onu
sorgular bir sekilde bakıyordu.
“Seninle gelirken amacına hizmet ediyordu” dedi ciddi bir sekilde.
“Ron’u en sinir edecek onu düsündüm,” dedi Hermione sogukkanlılıkla. “Bir ara Zacharias Smith’i düsündüm fakat
sonra—”
“Zacharias Smith’i mi düsündün ?” dedi Harry isyan edercesine.
“Evet, öyle, ve keske onu seçseydim diye düsünüyorum, McLaggen centilmenlikte Grawp ile yarısır. Bu yoldan gidelim,
onu gelirken görebiliriz, çok uzun…”
Üçü yollarındaki bal-içkisi dagıtan cini atlatarak odanın diger tarafına geçtiler, ancak Profesör Trelawney’nin orada
yalnız durdugunu anlamaları için artık çok geçti.
“Merhaba” dedi Luna kibarca Profesör Trelawney’e.
“Dyi aksamlar, canım” dedi Profesör Trelawney, çabayla Luna’ya odaklanarak. Harry gene yemek sarabı kokusunu
hissedebiliyordu. “Son zamanda sizi sınıflarımda göremedim…”
“Hayır, bu yıl ögretmenimiz Firenze,” dedi Luna.
Profesör Trelawney sinirli ve sarhos bir kıkırdama esliginde “Ah, tabi ki,” dedi. “Veya Dobbin, bu sekilde isimlendirmeyi
tercih ederim. Sizinde düsündügünüz gibi yani ben okula döndüm ve Profesör Dumbledore o atı basından savar diye
düsündüm degil mi? Ama hayır… sınıfları paylasıyoruz… bu resmen bir hakaret, açıkçası bir asagılama. Biliyor
musun…”
Profesör Trelawney Harry’i fark edemeyecek kadar sarhostu. O Firenze’yi suçlarken Harry, Hermione’nin yanına
sokularak “Sunu açıga kavusturalım. Ron’a Tutucu Antremanları’nda ise karıstıgını anlatacak mısın?”
Hermione kaslarını kaldırarak,
“Sence bunu yapmaya tenezzül eder miyim?”
Harry ona kurnazlıkla baktı.
“Hermione, eger McLaggen’a seyi sorarsan—”
“Arada fark var,” dedi Hermione ciddiyetle. “Ron’a Tutucu Antremanları’nda ne oldugunu veya olmadıgını anlatmayı
düsünmüyorum.”
“Dyi,”dedi Harry hararetle. “Çünkü gene her seyi batıracak ve sonraki maçı kaybede—”
“Quidditch!” dedi Hermione. “Bütün oglanların tek umursadıgı sey bu mu? Cormac benim hakkımda tek bir soru bile
sormadı, hayır, ben aralıksız McLaggen Tarafından Yapılan Yüz Kurtarıs’ı dinlemek zorunda kaldım, ah hayır iste
geliyor!”
Hermione bir anda öyle hızlı kaçtı ki sanki cisimlenmisti, bir dakika önce buradaydı ama simdi kahkahayla gülen iki
cadının arasından geçmis ve kaybolmustu.
“Hermione’yi gördün mü?” diye sordu McLaggen, aradan bir dakika geçmisti ki kalabalıgın arasından çıkıvermisti.
“Hayır, üzgünüm,” dedi Harry, ve aceleyle Luna’nin kiminle konustugunu unutarak sohbete katılmak için arkasını
döndü.
Dlk defa fark ederek derin, puslu bir sesle “Harry Potter!” dedi Trelawney.
“Ah, merhaba” dedi Harry isteksizce.
“Sevgili evladım!” dedi uzun ve histerik bir fısıltıyla. “Söylentiler! Hikâyeler! Seçilmis Kisi! Ve tabi ki ben bunu uzun
zamandır biliyordum… batıl inançlar hiçbir zaman iyi olmadı, Harry… Ama Kehanet dersini tekrar neden almadın?
Herkeste oldugu gibi senin içinde bu ders çok ama çok önemli!”
“Aa, Sybill, hepimiz bizim dersimizin en önemlisi oldugunu düsünüyor,” dedi yüksek bir ses, ve Profesör Trelawney’in
diger tarafında Slughorn belirdi; yüzü kıpkırmızıydı, kadife sapkası çarpık duruyordu, bir elinde bal-içkisi bir digerinde
de koca bir kıymalı börek vardı. “Fakat sanmıyorum ki daha önce iksirde bu kadar basarılı birini gördüm!” dedi
Slughorn, ilgiyle Harry’e baktı-kanlı gözleri dogruyu gösteriyorsa- “Dogustan yetenekli, bilirsin –aynı annesi gibi! Daha
önce bu tür yetenege sahip birkaç kisiyi yetistirdim, sana ancak bunu diyebilirim, Sybill-her ne kadar Severus-”
Ve Harry’nin korktugu basına geldi, Slughorn elini havaya kaldırdı ve havada buraya gelmesini isaret etti.
“Etrafta sinsice dolasacagına, bize katıl Severus!” dedi mutluca, hıçkırıyordu. “Ben de Harry’nin olaganüstü iksir
yeteneginden bahsediyordum! Tabi bazı emekleri sana ait olmalı, bes yıl ona ögretmenlik yaptın!”
Snape gözlerini kısarak kapana kısılmıs gibi görünen ve Slughorn’un kollarını boynuna doladıgı Harry’e baktı.
“Ne komik, simdiye kadar Harry’e bir sey ögretmeyi basarabildigime dair hiçbir izlenime sahip degildim.”
“Pekala bu dogustan gelen bir yetenek!”diye bagırdı Slughorn. “Dlk ders bana ne verdigini görmeliydin, bir sise
Yasayan Ölüm Dksiri –Severus sende dâhil olmak üzere ilk denemede daha iyisini yapabilen bir ögrenci görmedim— ”
“Gerçekten mi?”dedi yumusak bir ses touyla, hala gözleri kesin bir huzursuzluk duymaya baslayan Harry’i igneliyordu.
O anda isteyecegi son sey Snape’in onun Dksir’deki yeni mükemmeliyetinin kaynagını arastırması olacaktı.
“Aldıgın diger dersleri hatırlatır mısın bana Harry?”
“Karanlık Sanatlara Karsı Savunma, Muska, Biçim Degistirme, Bitkibilim…”
“Kısacası bütün dersler Seherbaz olmak için gerekli” dedi Snape, açıkçası dudagını bükerek.
“Evet, dogru, olmak istedigim sey bu” dedi Harry meydan okur bir sekilde.
“Ve senden de çok iyi bir Seherbaz olur!” diye ciyakladı Slughorn
Beklenmedik bir sekilde, “Bence sen bir Seherbaz olmamalısın” dedi Luna. Herkes ona baktı. Çünkü Seherbazlar
Çürükdis Tezgâh’ının birer parçası, herkesin bunu bildigini sanıyordum. Bakanlık içinde karanlık büyü ve dis eti
hastalıgının birlesimi bir seyle bogusuyorlar.
Harry gülmeye basladıgı anda burnunu dogrultup nefes alacak vakti anca bulabildi. Gerçekte Luna’yı partiye getirmesi
bunun için degerdi.
Kadehini öksürerek bıraktı, sırılsıklam olsa da hala kadehi sıkıyordu; yüregini daha da agzına getirecek bir sey: Argus
Filch, Draco Malfoy’un kulagından tutarak onlara dogru geliyordu.
“Profesör Slughorn,” dedi Filch hırıltıyla, çenesi heyecanla titriyordu, çökük gözleri uygun olmayan bir sey sezdiginde
ortaya çıkan çılgınlıkla parlıyordu.
“Bu çocugu üst kattaki koridorda sinsi sinsi dolasırken yakaladım. Partinize davet edildigini iddia ediyor ve yola
koyulmus bunun için. Ona bir davetiye yolladınız mı?”
Malfoy kendini Filch’in kıskacından kurtardı, sinirli görünüyordu.
“Tamam, Davet edilmemistim!” dedi sinirle. “Gizlice girmeye çalısıyordum, mutlu musun?”
“Hayır, degilim!” dedi Filch, sen sakrak bir görünüsüyle bir garip duruyordu. “Basın belada, belada! Müdür izin
olmadan gece gizlice dolasmayı yasaklamadı mı? Hııı?”
“Yeter, Argus, yeter,” dedi Slughorn elini kaldırarak. “Noeldeyiz, bir partiye girmek istemek suç olmamalı, sadece bu
an için cezayı unutalım; kalabilirsin, Draco.”
Filch’in olagan dısı hayal kırıklıgı kusursuzca fark edilebiliyordu, fakat nedense Harry Malfoy’a bakarak neden hala
mutsuz göründügünü merak etti ve neden Snape de sanki her ikisi kızgınmıs gibi Malfoy’a bakıyordu… acaba mümkün
müydü? …biraz korkmus?
Filch henüz mırıldanıp bir taraftan ayagını süre süre oradan uzaklasıyordu ki Harry ne gördügünü fark etmisti,
Malfoy’un yüzü gülümser halde Slughorn’a ne kadar misafirperver olduguna dair tesekkür ediyordu, Snape’in yüzü
gene anlasılmaz bir ifade takınmıstı.
“Önemli degil, önemli degil,” dedi Slughorn, Malfoy’un tesekkürlerini savusturuyordu. “Büyük babanı iyi biliyorum, her
neyse…”
“Her zaman sizden çok iyi bahsederdi efendim,” dedi Malfoy hemen. “Sizin bildigi en iyi iksir yapıcısı olugunu söylerdi.”
Harry gözlerini Malfoy’a dikti. Nedeni onun Slughorn’a yalakalanması degildi, üzün süre aynısını Snape’e yaparken
görmüstü. Bu bir Malfoy gerçegiydi, üstelik mesum bir görünümü vardı. Uzun zamandan beri bu Malfoy’a yakın oldugu
ilk andı, simdi Malfoy’un gözlerinin altında kara gölgeler vardı, yüzü daha bir dolgundu.
“Seninle bir sey konusmam gerek Draco,” dedi Snape birden.
“Oh, simdi mi, Severus,”dedi Slughorn, gene hıçkırdı, “Noldeyiz, bu kadar sert olma—”
“Ben onun bina baskanıyım ve ne kadar sert veya herhangi bir sekilde davranacagıma ben karar veririm,” dedi tersçe.
“Takip et beni, Draco”
Snape önde Malfoy bozulmus sekilde onu takip ederek ayrıldılar. Harry bir dakikalıgına kararsızca dikildi sonra “Biraz
sonra burada olurum Luna –sey- tuvalet.”
“Tamam” dedi Luna mutlulukla, kalabalıgın arasına girerken onu duydugunu düsündü, Luna’da konuyla oldukça
ilgilenmis görünen Profesör Trelawney ile Disçürügü Tezgâhı konusuna devam etti.
Partiden çıktıktan sonra bos koridorda görünmezlik pelerinini giymesi kolaydı, cebinden çıkararak üstüne geçirdi. Dsin
zor kısmı Snape ve Malfoy’u bulmaktı. Ayak seslerini, arkadan Slughorn’un patisinden gelen müzik ve konusma sesleri
gölgeliyordu. Belki Snape, Malfoy’u zindanlardaki odasına götürmüstü… Belki de Sytherin ortak salonuna dogru onunla
eslik ediyordu.
Harry büyük bir heyecan dalgasıyla koridordan asagı dogru kosmaya basladı ta ki son sınıfın kapı deliginin orada egilip
kulagını kapıya yaslayana dek ve sesler duydu.
“…Hata yapamazsın Draco, çünkü eger çıkarırsan—”
“Onunla yapacak bir seyim yok, tamam mı?”
“Umarım dogruyu söylüyorsundur Draco, çünkü sakat ve aptal bir isti. Ona sahip oldugundan zaten süphelisin.”
“Kim süphelenir benden?”dedi Malfoy sinirli bir sekilde. “Son kez söylüyorum onu yapmadım, tamam mı? Su Bell
denen kızın kimsenin bilmedigi bir düsmanı olmalı yani –bana bu sekilde bakma! Ne yaptıgını iyi biliyorum, aptal
degilim, ise yaramayacak –seni durdurabilirim!”
Bir ara sessizlik oldu ve Snape sessizce, “Ah… Bellatrix halan sana Zihnebend ögretiyor, görebiliyorum. Efendinden ne
gibi düsünceler gizlemeye çalısıyorsun Draco?
“Ondan bir sey gizlemeye çalıstıgım falan yok, sadece senin araya girmeni istemiyorum!”
Harry kulagını kapı deligine dogru biraz daha bastırdı… Her zaman saygıyla yaklastıgı Snape’e simdi Malfoy’un bu
tarzda konusmasına ne neden olmustu?
“Yani bu dönem benden uzak durmana bu mu neden oldu? Burnumu sokmamdan mı korktun? Fark emistirsin ki
simdiye kadar tekrar tekrar odama çagırmama ragmen gemlemezlik eden hiç kimse olmamıstı, Draco—”
“O zaman beni cezaya bırak! Beni Dumbledore’a sikâyet et!” dedi Malfoy alay ederek.
Tekrar bir duraksama oldu. Sonra Snape, “Seninde çok iyi bildigin gibi bunlardan herhangi birini yapmayı istemem.”
“Öyleyse bana odana gelmemi söylemeyi kessen iyi olur!”
“Beni dinle,” dedi Snape, simdi sesi o kadar alçaktı ki Harry duyabilmek için kafasını iyice anahtar deligine bastırdı.
“Sana yardım etmeye çalısıyorum. Seni koruyacagıma dair annene söz verdim. Kırılmaz Yemin kurduk, Draco—”
“Yeminini bozacaksın gibi gözüküyor çünkü senin korumana ihtiyacım yok, o bana verdi ve ben yerine getiriyorum. Bir
planım var ve ise yarayacak, sadece düsündügümden biraz daha uzun sürdü o kadar!”
“Planın nedir?”
“Seni ilgilendirmez!”
“Eger bana ne yapmaya çalıstıgını anlatırsan, sana yardım edebilirim—”
“Dhtiyacım olan bütün yardıma sahibim, tesekkür ederim, yalnız degilim!”
“Bu gece kesinlikle yalnızdın ve etrafta gözetleyen veya destek çıkacak biri yokken koridorlarda salınman kesinlikle
aptallıktı. Bunlar acemi hataları—”
“Eger Crabbe ve Goyle’u cezaya bırakmasaydın yapacaktım!”
Malfoy’un sesi aniden yükselince “Sesini yükseltme,” dedi Snape tükürürcesine. “Eger Crabbe ve Goyle Karanlık
Sanatlara Karsı Savunma SBD’lerini vermeyi düsünüyorlarsa, su anda yaptıklarından biraz daha fazla çalısmaları
gerekecek—”
“Ne fark eder ki?” dedi Malfoy. “Karanlık Sanatlara Karsı Savunma —sadece bir saka degil mi, bir tutum? Bizim gibi
birisi Karanlık Sanatlara karsı savunmaya ihtiyacı –”
“Bu basarıya ulasmak için önemli bir tutum, Draco!” dedi Snape. “Bunca yıl boyunca nasıl bir tutum izleyecegimi
bilmeseydim su anda nerede olacagımı sanıyorsun? Simdi dinle beni! Çok dikkatsizsin, geceleri etrafta salınman,
kendini ele vermen ve Crabbe ve Goyle gibilerine güvenmen—”
“Sadece onlar degil, kendi tarafımda baska insanlar da var! Daha iyileri!”
“Neyin pesinde oldugunu biliyorum, bu serefi benden çalmak istiyorsun!”
Ardından baska bir duraklama daha oldu ve Snape “Tıpkı küçük bir çocuk gibi konusuyorsun. Babanın yakalanısı ve
mahkum olması seni üzdü anlıyorum ama—” dedi sogukça.
Harry açıkça uyarıyı anlamıstı; kapının agzında Malfoy’un ayak seslerini duydu ve kapı agzına kadar açılırken kendini
hızla geriye savurdu, Malfoy açık kapıyı geçerek uzun adımlarla koridorda uzaklastı, ve önündeki köseyi dönerek
gözden kayboldu.
Anca nefes almaya dikkat ederek, Snape yavasça kapıdan çıkarken egildigi yerde kaldı. Partiye dönemeyecek kadar
duyguları karmakarısıktı; yerde pelerinin altında kaldı, aklı deli gibi çalısıyordu
(Shadow_Shooter)
Buz Gibi Bir Noel
“Demek Snape ona yardım öneriyordu? Kesinlikle yardım öneriyordu?”
“Eger bir kez daha sorarsan bu Brüksel lahanasını yapıstıracagım,” dedi Harry.
“Sadece kontrol ediyorum,” dedi Ron. Kovuk’un mutfagının lavabosunda uyakta durarak Mrs. Weasley için Brüksel
lahanasından bir dagın kabukların soyuyorlardı. Kar önlerindeki pencere ye dogru savruldu.
“Evet, Snape ona yardım öneriyordu.” dedi Harry “Malfoy'un annesine onu koruyacagına söz verdigini Kırılmaz Ant ya
da onun gibi bir sey yaptıgını söyledi.”
“Bir Kırılmaz Yemin,” dedi Ron sasırmıs görünüyordu. “Yoo, yapamaz… Emin misin?”
“Evet, eminim,” dedi Harry “Neden, ne demek istiyorsun?”
“Sey, Kırılmaz Yemin’i bozamazsın…”
“Kendim için uygulasam oldukça ise yarardı, yeterince tuhaf. Eger bozarsan sonra ne olur?”
“Ölürsün,” dedi basitçe Ron. “Fred ve George ben bes yasındayken bana bir tane yaptırmayı denemislerdi. Neredeyse
yaptım da, babam bizi buldugunda Fred’in ellerini tutuyordum. Babamın aklı basından gitti,” dedi Ron, gözlerinde
hatırlar bir bakısla. “Babamı annem kadar kızgın sadece o zaman gördüm. O zamandan beri Fred’in sol baldırı asla
aynı görünmedi.”
“Evet, sey Fred’in sol baldırını geçelim—"
“Efendim?” dedi Fred’in sesi ikizler mutfaga girdiginde.
“Ahhh George suna bak. Bıçakları ve her seyi kullanıyorlar. Çok yasasınlar.”
“Dki ay ve birkaç gün sonra 17 yasında olacagım,” dedi Ron aksice “ve ondan sonra sihirle yapabilecegim.”
“Ama bu sırada,” dedi George mutfak masasına oturup ayaklarını masansın üzerine koyarken “hangisinin dogru
oldugunu bize göstermeni izlemekten zevk alabiliriz – ahh iste bu fevkalade!”
“Bunu bana sen yaptırdın!” dedi kızgınca Ron, kesik basparmagını emerken. “Sen bekle, 17 yasıma geldigimde —"
“Eminim simdiye kadar var oldugu bilinmeyen sihirli yeteneklerinle gözlerimizi kamastıracaksın” dedi Fred esneyerek.
“Ve konusulan simdiye kadar var oldugu bilinmeyen yeteneklerinle, Ronald” dedi George. “Ginny’den duydugumuza
göre sen ve -eger aldıgımız bilgi yanlıs degilse- Lavender Brown isimli genç bayan hakkındakiler nedir?”
Ron biraz pembelesti ama Brüksel lahanalarına dönerken rahatsız olmus gözükmedi. “Kendi isinize bakın,”
“Ne harika bir cevap,” dedi Fred. “Onları nasıl düsünebildigini gerçekten bilmiyorum. Hayır. Bizim bilmek istedigimiz…
Nasıl oldu?”
“Ne demek istiyorsun?”
“Kızcagız kaza ya da baska bir sey mi geçirdi?”
“Ne?”
“Sey, nasıl bu kadar büyük bir beyin hasarı geçirdi? Dikkatli ol, simdi!”
Ron’un Brüksel lahanası bıçagını Fred’e fırlattıgını, ve Fred’in asasının tembel bir hareketi ile bıçagı kâgıt bir uçaga
dönüstürdügünü, o anda odaya giren Mrs. Weasley gördü.
Kızgınca “Ron” dedi. “Bıçakları tekrar etrafa fırlattıgını görmeyeyim!”
“Görmezsin,” dedi Ron, “senin görmene izin vermem” diye sessizce ekleyerek, lahana dagına geri döndü.
“Fred, George, üzgünüm canlarım fakat Remus bu aksam geliyor bu yüzden Bill ikinizle aynı odada sıkısarak kalacak.
“Sorun degil,” dedi George.
“Charlie eve gelmediginden, çatı sadece Harry ve Ron’a kalıyor ve Fleur Ginny’nin odasını paylastıgından —" "— bu
Ginny’nin Noel’ini —" diye homurdandı Fred. "— herkes rahat etmeli. Ve böylece herkesin bir yatagı olacak,” dedi Mrs.
Weasley biraz bezgince.
“Percy kesinlikle igrenç suratını göstermeyecek öyleyse?” diye sordu Fred. Mrs. Weasley cevap vermeden önce baska
tarafa dogru döndü. “Hayır, o mesgul, sanıyorum Bakanlıkta.”
“Ya da dünyanın en saçma konusmasında,” dedi Fred, Mrs. Weasley mutfaktan çıkarken. “Dkisinden birinde, hadi
gidelim George.”
“Siz ikiniz neyin pesindesiniz?” diye sordu Ron. “Bu lahanalar için bize yardım edemez misiniz? Sadece asalarınızı
kullanacaksınız biz de özgür kalacagız.”
“Hayır, bunu yapabilecegimizi sanmıyorum,” dedi Fred ciddi bir sekilde. “Bu karakter gelistirici bir is, sihir olmadan
Brüksel lahanası soymak Mugglelar ve Koftiler için ne kadar zor oldugunu takdir etmenizi saglar —" "— ve insanların
sana yardım etmesini istiyorsan Ron, “ diye ekledi George, kâgıt uçagı Ron’a fırlatırken, “Ben onlara bıçak fırlatmam.
Sadece küçük bir ögüt. Biz köyün dısında benim kart numaralarımın fevkalade, neredeyse gerçek sihir oldugunu
düsünen çok güzel bir kızın çalıstıgı gazete satan dükkânda olacagız.”
“Budalalar,” dedi Ron karanlık bir ifadeyle Fred ve George’un karlı avluyu geçislerini izlerken. “Sadece on saniyelerini
alırdı ve o zaman bizde gidebilirdik.”
“Yapamam,” dedi Harry. “Burada kalırken kendi basıma dolasmayacagıma Dumbledore’a söz verdim .”
“Ya evet,” dedi Ron. Birkaç lahana daha soyduktan soyduktan sonra dedi ki, “Dumbledore’a Snape ile Malfoy’un
birbirlerine söylerken duydugun seyleri söyleyecek misin?”
“Evet,” dedi Harry. “Buna bir dur demek için birilerine söyleyecegim ve Dumbledore listenin basında. Babana da birkaç
kelime edecegim.”
“Malfoy’un gerçekte ne yaptıgını duyamaman ne kötü.”
“Duyamazdım, degil mi? Bütün mesele Snape’e söylemeyi reddetmesi.”
Bir iki saniyelik bir sessizlik oldu sonra Ron “Tamam, onlara söyleyince ne olacagını biliyorsun. Babam ve Dumbledore
ve hepsi? Onlar Snape’in gerçekten Malfoy’a yardım etmeye çalısmadıgını, sadece Malfoy’un neler karıstırdıgını
ögrenmeye çalıstıgını söyleyecekler,” dedi.
“Onlar onu duymadılar,”dedi Harry sıkıntılı bir sekilde. “Hiç kimse o kadar iyi bir aktör olamaz, hatta Snape bile.”
“Evet… Ben yine de söylüyorum,” dedi Ron.
Harry kaslarını çatarak yüzüne dogru döndü. “Benim haklı oldugumu düsünüyorsun, degil mi?”
“Evet, tabii ki!” dedi Ron aceleyle. “Gerçekten öyle. Fakat onların tümü Snape’in yoldaslıkta olduguna inanıyorlar degil
mi?”
Harry hiçbir sey söylemedi. Bu yeni tanıklıgına en uygun seyin itiraz olabilecegini düsündü. Simdiden Hermione’yi
duyabiliyordu: Besbelli ki Snape yardım önererek rol yapıyordu böylece Malfoy’u kandırıp ne yaptıgını söyletecekti…
Bu tümüyle hayal gücüydü ne olursa olsun kulak misafiri olduklarını Hermione’ye söyleme sansı yoktu. Slughorn’un
partisinde Harry dönmeden önce kaybolmustu, öfkeli McLaggen’den yaklasık bir bilgi almıstı ve Harry ortak salona
dönmeden önce çoktan yatmaya gitmisti. Ron ve Harry Kovuk’a gitmek için ertesi sabah erkenden ayrılmak zorunda
kalmıslardı, Harry mutlu Noeller dilemek ve tatilden döndüklerinde anlatacagı bazı çok önemli haberleri oldugunu
söylemek için ancak vakit bulmustu. Yinede Harry onun kendisini tümüyle duydugundan emin degildi, tam o anda
arkasında Ron ve Lavender tamamıyla sözsüz hosça kal dediklerinden.
Hala Hermione’nun bile reddetmeyecegi bir sey vardı: Malfoy kesinlikle bir seyler karıstırıyordu ve Snape bunu
biliyordu, Harry böylece Ron’a pek çok kez dedigi gibi ‘ben sana demistim’ deme haklılıgı ile dolu hissetti.
Harry Mr. Weasley ile konusma sansını, Bakanlıkta geç saatlere kadar çalıstıgından Noel gecesine kadar bulamadı.
Weasley’ler ve diger misafirler Ginny’nin çok savurganca dekore ettigi hatta daha çok oturan bir kâgıt zincir
patlamasına benzeyen salonda oturuyorlardı. Agacın tepesindeki melegin gerçekte Noel yemegi için havuç sökerken
Fred’in ayak bilegini ısıran bir bahçe cücesi oldugunu sadece Fred, George, Harry ve Ron biliyordu. Sersemletilmis,
altın rengine boyanmıs, minyatür bir belerin elbisesi giymis ve küçük kanatlar sırtına yapıstırıcı ile yapıstırılmıs, hepsine
tepeden ters ters bakan kocaman kel bir kafalı ve oldukça tüylü ayaklarıyla Harry’nin gördügü en çirkin melekti.
Mrs. Weasley’in en sevdigi sarkıcı Celestina Warbeck’in büyük ahsap telsiz setten sakıyan sesini dinliyorlardı.
Celestina’yı çok sıkıcı bulmus gibi görünen Fleur kösede yüksek sesle konusuyordu, tehditkâr bir sekilde kaslarını çatan
Mrs. Weasley asasını ses dügmesine dogrultunca Celestina daha yüksek ve daha yüksek sesle söylemeye basladı.
Özellikle “Bir Kazan Dolusu Sıcak Güçlü Ask” isimli sarkıda. Fred ve George Ginny ile patlamalı pisti oynamaya
basladılar. Ron Bill ve Fleur’a gizli bakıslar atıyor, kimsenin bilmedigi bilgiler edinmeyi umut ediyordu. Bu arada Remus
Lupin her zaman oldugundan daha ince ve daha pejmürde atesin yanında oturuyordu sanki Celestina’nın sesini
duymuyormus gibi, atesin derinliklerine gözünü dikip bakıyordu.
Ah, gel ve karıstır kazanımı,
Ve eger dogru yaparsan,
Sıcak güçlü askında senle kaynarım
Bu gece seni sıcacık tutarım.
“Biz on sekiz yasındayken bu sarkıyla dans etmistik,” dedi Mrs. Weasley örgüsüyle gözlerini silerken “Hatırlıyor musun
Arthur?”
“Hıı ne?” dedi Mr. Weasley mandalinayı soyarken basını sallıyordu. “Ah evet… muhtesem nagme,”
Bir gayretle biraz dikleserek oturdu yanında oturan Harry’ye baktı.
“Bunun için özür dilerim,” dedi, kafasını kablosuza dogru sallarken, Celestina’nın sarkısının koro bölümü araya girdi.
“Yakında bitecek.”
“Sorun degil,” dedi Harry sırıtarak. “Bakanlıkta isler yogun mu?”
“Çok,” dedi Mr. Weasley. “Son birkaç ayda üç tutuklama yapmamıza ragmen hiçbir yere varmıyoruz, onlardan birinin
gerçek bir Ölüm Yiyen oldugundan süpheliyim — sakın bunu tekrar etme Harry,” diye çarçabuk ekledi, aniden çok
daha uyanık görünüyordu.
“Hala Stan Shunpike’ı ellerinde tutuyorlar degil mi?” diye sordu Harry.
“Korkarım öyle,” dedi Mr. Weasley. “Dumbledore’un Stan hakkında Scrimgeour’a dogrudan basvurmayı denedigini
biliyorum... Demek istiyorum ki onunla gerçekten görüsen herkes onun bu mandalina kadar Ölüm Yiyen oldugunda
hem fikir olur… Fakat yüksek makamlar bir seyler yapıyor görünmek istiyorlar ve ‘üç tutuklama’ lafı kulaga ‘üç yanlıs
tutuklama ve salıverme’den çok daha iyi geliyor… Fakat tekrar, bu çok çok gizli…”
“Ben hiçbir sey söylemem,” dedi Harry. Bir an tereddüt etti, nasıl en iyi sekilde teshis edilecegini söylemek istedi;
düsüncelerini sıraya dizerken.
Celestina Warbeck “Seni benim dısımda dogrudan kalbimi büyüledin,” isimli bir balada basladı.
“Mr. Weasley okula gitmek için yola çıkmadan önce istasyonda size söylemistim, biliyorsunuz.”
“Kontrol ettim Harry,” dedi hemen. “Malfoy’ların evine gittim ve arastırdım. Hiç bir sey yoktu, kırılmıs ya da bütün olan
sey orada degildi.”
“Evet, biliyorum, Gelecek Postasın’da gördüm sizin baktıgınızı… fakat bu farklı bir sey… Ee dahası…”
Ve Mr. Weasley’e Malfoy ve Snape’in konusmalarında kulak misafiri oldugu her seyi anlattı. Harry konusurken Lupin’in
kafasının pir parça ona dogru döndügünü gördü, her kelimeyi dinledigini. Bitirdiginde ortalık sessizdi, Celestina’nın
yumusak sesle sarkı söylemesi dısında.
Ah zavallı kalbim nereye gitti? Bana bir büyü bıraktı.
“Peki aklına geldi mi, Harry?” dedi Mr. Weasley.”Snape’in sadece rol yaptıgı—?"
“Malfoy’un ne yaptıgını bulmak için yardım önererek rol yaptıgı mı?” dedi Harry çabucak.”Evet bu söylediginizi
düsündüm. Fakat nasıl bilebiliriz ki?”
“Bilmek bizim isimiz degil,” dedi Lupin beklenmedik bir sekilde. Arkasını atese döndü ve simdi Harry ve Mr. Weasley ile
yüz yüzeydi. “Bu Dumbledore’un isi. Dumbledore Severus’a güveniyor ve bu hepimiz için yeterli olmalı.”
“Ama,” dedi Harry “diyelim ki — diyelim ki Dumbledore sadece Snape konusunda yanılıyorsa-”
“Dnsanlar bunu pek çok kez söylediler. Bu senin Dumbledore yargısına güvenip güvenmedigine dayanıyor. Ben
güveniyorum; Bu yüzdene Severus’a güveniyorum.”
“Fakat Dumbledore da hata yapabilir,” tartıstı Harry. “Bunu kendisi söylüyor. Ve siz” — Lupin’in gözünün içine dogru
baktı —"Gerçekten Snape’ten hoslanıyor musunuz?”
“ Severus’tan ne hoslanıyorum ne de hoslanmıyorum,” dedi Lupin. “Hayır, Harry, Ben gerçegi söylüyorum,” diye ilave
etti. Harry’nin kuskulu bir ifadeyle bakması üzerine. “Biz hiçbir zaman samimi arkadaslar olmadık, belki de James ve
Sirius ve Severus arasında olanlardan sonra, çok acı verici seylerdi. Fakat sadece bir seyi unutmuyorum, Hogwarts’ta
ögretmenlik yaptıgım yıl boyunca, Severus her ay bana Kurtbogan iksiri yaptı, hem de mükemmel yaptı, genelde
dolunayda acı çektigim gibi acı çekmedim.”
“Fakat senin kurt adam oldugunu ‘kazara’ agzından kaçırdı, böylece sende ayrılmak zorunda kaldın,” dedi Harry
kızgınca.
Lupin omzunu silkti. “Haberler herhangi bir yerden sızabilirdi. Dkimiz de benim isimi istedigini biliyoruz, bana en kötü
zararı iksiri bozarak verebilirdi. Benim saglıklı olmamı sagladı. Minnettar olmalıyım.”
“Belki de Dumbledore onu gözlerken iksirle oynamaya cesaret edememistir,”dedi Harry.
“Harry, Snape’ten nefret etmeye kosullandırıldın,”dedi Lupin cılız bir gülümseme ile. “Ve seni anlıyorum, James senin
babandı, Sirius vaftiz babandı eski bir ön yargı sana miras kaldı. Elbette bana ve Arthur’a anlattıklarını Dumbledore’a
anlat ama onun meseleye senin bakıs açını paylasmasını bekleme; hatta söylediginde sasırmasını da bekleme, bekli de
Severus Dumbledore’un emirleriyle Draco’yu sorguladı.”
…ve simdi sen kalbimi parçaladın kalbimi geri verdiginde sana tesekkür edecegim!
Celestina sarkısını çok uzun, yüksek perdeli notadan bitirdi ve Mrs. Weasley’inde hararetle katıldıgı çok yüksek alkıs
kablosuzdan yayıldı.
Fleur yüksek sesle “Bitti mi?” dedi. “Tanrıya Sükürler olzun, Ne korgunç bi —"
“Bir gece içkisi alalım mı?” diye sıçrayıp ayaga kalkarken Mr. Weasley yüksek sesle sordu. “Kim yumurtalı punç ister?”
“Neden geç geldiniz?” diye Harry Lupin’e sordu. Mr. Weasley aceleyle kosusturup punçları getirirken ve herkes uzanıp,
konusmayı böldü.
“Ah, ben yeraltındaydım,” dedi Lupin. “Hemen hemen. Bu nedenle sana yazamıyordum Harry, mektup yolacagım
mektuplar bir sırrı açıga vururdu.”
“Ne demek istiyorsun?”
“Ben arkadaslarımın ve esitlerimin arasında yasıyorum,” dedi Lupin. “Kurtadamlar,” diye ekledi Harry’nin
kavrayamamıs bakısı üzerine. “Neredeyse tümü Voldemort’un safında. Dumbledore bir casus istedi ve ben vardım...
Hazır yapılmıs.”
Sesi biraz acıydı ve beklide farkına vardı daha sıcak gülümseyerek devam etti. “Sikâyet etmiyorum; yapılması gerekli
bir is ve benden daha iyi kim yapabilir? Bununla beraber onların güvenini kazanmak zordu. Yanlıs anlasılması mümkün
olmayan isaretler tasıyordum büyücülerin arasında yasamayı denedim biliyorsun oysa onlar normal toplumdan uzak
durur ve yemek için çalarak — ve bazen öldürerek — kenarlarda yasar,”
“Voldemort’la nasıl anlastılar?”
“Onun kontrolü altında daha iyi bir yasamları olacagını düsünüyorlar,”dedi Lupin “ve Greyback’i tartısarak ikna etmek
zor…”
“Greyback kim?”
“Onu hiç duymadın mı?” Lupin’in ellerini bir birine çarparak birlesti.
“Fenrir Greyback, belki de bu gün hayatta olan en acımasız ve zalim kurt adamdır. Hayatında umursadıgı tek görevi
ısırarak mümkün oldugunca çok insana bulastırarak, büyücüleri yenecek kadar kurt adam yaratmak istiyor. Voldemort
hizmetleri karsılıgında avlayarak yasamasına söz verdi. Greyback’in uzmanlık alanı çocuklardır… Onları çocukken
ısırıyor dedi ve onları ebeveynlerinden uzakta, normal büyücülerden nefret ettirerek büyütüyor. Voldemort insanları
onu ogullarının ve kızlarının üzerine salıvermekle tehdit eder; bu tehditle de genellikle iyi sonuçlar elde eder.
Lupin durdu ve sonra “Beni ısıran Greyback’ti,” dedi. “Ne?” dedi Harry, sasırmıstı, “Yani—sen çocukken mi demek
istiyorsun?”
“Evet, babam kızdırmıstı. Bana saldıran kurt adamın kimligini uzun süre bilmedim; neredeyse ona acımıstım, kendini
kontrol edemedigini düsünmüstüm, dönüstükten sonra nasıl hissettigini düsündüm. Fakat Grayback öyle degildi.
Dolunayda kendisini kurbanlarına yakın bir yere konumlandırıyor, saldırmak için yeterince yakında olmayı garantiye
alıyor. Hepsini planlıyor. Ve Voldemort bu adamı kurtadamları denetlemek için kullanıyor. Kanı hak ettigimiz,, normal
insanlardan öç almamız konusundaki ısrarı karsısında durabilmek için çok bir ünüm varmıs gibi davranamam. “Ama
sen normalsin!” dedi Harry siddetle “Senin sadece bir — bir problemin var —"
Lupin bir kahkaha patlattı. “Bazen bana James’i çok fazla hatırlatıyorsun. O da bunu arkadaslıgımızda benim küçük
kürk sorunum olarak varsayardı. Pek çok insan kötü huylu bir tavsanım var sanardı.”
Bir bardak yumurtalı viskiyi Mr. Weasley’den tesekkür ederek aldı, biraz daha neseli görünüyordu, Bu arada Harry ani
bir heyecan hissetti: Bu babasından son bahsedisi ona Lupin’e sormak için dört gözle bekledigi bir seyi hatırlattı.
“Hiç birisinin Melez Prens diye adlandırıldıgını duydun mu?
“Melez ne?”
“Prens” dedi Harry, tanıma belirtisi için onu dikkatle izliyordu.
“Büyücü prensler yoktur” dedi Lupin, simdi gülümsüyordu. “Benimsemek için yeni bir unvan mı düsünüyorsun? Ben
“Seçilmis Kisi”nin yeterli olacagını düsünürdüm.”
“Benimle alakası yok” dedi Harry öfkeyle. “Melez Prens bir zamanlar Hogwarts’a giden biriydi. Onun eski Dksir Kitabı
bende. Her yerine icat ettigi büyüleri yazmıs, Onlardan biri Levicorpus‘tu —"
“Benim zamanımda Hogwarts’ta müthis modaydı.” dedi Lupin anımsayarak.”Besinci yılımızın bitmesine aylar vardı,
ayak bileginden havaya kaldırıldıgın zaman kıpırdayamıyordun.
“Babam kullandı” dedi Harry. “Düsünselinde gördüm, Snape’in üzerinde kullandı.”
Sanki basit bir replik hakkında yorum yapar gibi sesini dogal çıkarmaya çalısmıstı, ama becerebildiginden emin degildi.
Lupin gülümsemesi biraz anlayıslıydı.
“Evet” dedi. “Ama kullanan sadece o degildi, dedigim gibi çok popülerdi… Sende bilirsin büyülerin nasıl isledigini…”
“Fakat bu sanki siz okuldayken icat edilmis gibi geliyor,”diye üsteledi.
“Mutlaka degil” dedi Lupin. “Ugursuzluk büyüleri de her sey gibi moda ve demode olur.”
Harry’nin yüzüne baktı ve sessizce dedi ki “James safkandı, Harry ve Sana yemin ediyorum hiçbir zaman onu “Prens”
diye çagırmamızı istemedi.”
Harry numara yapmayı bırakarak “Ve o Sirius’ta degildi? Ya da sen?” dedi.
“Kesinlikle Hayır”
“Eh” Harry gözlerini atese çevirdi. “Ben sadece düsündüm ki — Sey Dksir dersinde Prens’in kitabı bana çok yardım
etti.”
“Kitap kaç yıllık Harry?”
“Bilmiyorum. Hiç kontrol etmedim.”
“Sey, belki Prens’in ne zaman Hogwarts’da olduguna dair bazı ipuçları verirdi.” dedi Lupin.
Bundan kısa bir süre sonra Fleur Celestina’nın herkes tarafından begenilen sarkısı “Bir Kazan Dolusu Sıcak Güçlü Ask”ı
taklit etmeye basladı, Mrs. Weasley’in ifadesine bakılırsa, yataga gitmeleri için bir ipucu veriyordu. Harry ve Ron, Harry
için bir kamp yatagı eklenen çatıdaki yatak odasına tırmandılar.
Ron hemen uykuya daldı fakat Harry yataga girmeden önce sandıgını iyice karıstırıp, Dleri Düzey Dksir Yapımı kitabını
çıkardı. Sayfalarıni çevirerek arıyordu, sonunda kitabın ön kapagında kitabın basıldıgı tarihi buldu. Kitap yaklasık elli
yıllıktı. Ne babası nede babasının arkadasları elli yıl önce Hogwarts’taydı. Hayal kırıklıgına ugramıs halde, kitabı
sandıgına geri attı, ısıgını söndürdü ve yan döndü kurtadamları ve Snape’i, Stan Shunpike ve Melez Prensi
düsünüyordu ve sonunda sürünen gölgeler ve ısırılan çocukların aglamaları ile dolu huzursuz bir uykuya daldı…
“Saka yapıyor olmalı…”
Harry, uyanmasıyla yatagının ucunda duran çorap yıgınını aramaya koyuldu. Gözlüklerini taktı ve etrafına baktı.
Küçücük pencere neredeyse tamamen karla örtülmüstü ve önünde Ron yatagının içinde dimdik oturmus kalın altın
zincir gibi görünen bir seyi inceliyordu.
“Konu ne” diye sordu Harry.
“Bu Lavender’dan” dedi Ron, sesi igrenmis gibiydi “Gerçekten bunu takacagımı düsündü mü?”
Harry daha yakından baktı ve zincirden sarkan büyük altın harflerin olusturdugu “Sevgilim” kelimelerini görünce bir
kahkaha koyuverdi.
“Hos” dedi Harry. “Sık, kesinlikle Fred ve George’un yanında takmalısın.”
“Eger onlara söylersen,” dedi Ron, zinciri ortalıktan kaldırmak için yastıgın altına iteledi “Be — Ben — Ben —"
“Beni kekeler miydin” dedi Harry sırıtarak “Hadi, hiç söylermiyim?”
“Böyle bir seyi nasıl düsünebildi?” dedi Ron havaya konusur gibi, oldukça sasırmıs gibiydi.
“Hımm, tekrar düsünelim.”dedi Harry “Herkesin içinde boynunda “Benim Sevgilim” yazısıyla çıkmak isteyecegini hiç
agzından kaçırdın mı?”
“Sey… Biz çok fazla konusmayız,”dedi Ron. “Aslında…”
“Dsi götürmek” dedi Harry.
“Sey, evet” dedi Ron. Bir an durakladı ve sonra dedi ki “Hermione gerçekten McLaggen ile çıkıyor mu?
“Bilmiyorum” dedi Harry. “Slughorn ‘un partisinde beraberdiler ama iyi gittigini sanmıyorum.”
Ron çorabın ucunu düzeltirken biraz daha güler yüzlü göründü.
Harry’nin hediyelerinin arasında Mrs Weasley’den önünde büyük bir Altın Snitch islenmis el örgüsü kazak, ikizlerden
Weasleys Büyücü Sakaları ürünlerinden büyük bir kutu ve hafif ıslak, küf kokan üzerinde Kreacher’dan sahibine yazan
bir etiketli paket.
Harry gözünü dikerek baktı. “Açmam için güvenli oldugunu düsünüyor musun?” diye sordu.
“Tehlikeli bir sey olamaz. Postalarımız hala Bakanlık tarafından aranıyor,” diye cevap verdi Ron, pakete süpheli
gözlerle bakarken.
“Kreacher’a bir sey vermeyi düsünmedim. Dnsanlar genelde ev cinlerine Noel hediyesi verirler mi? ihtiyatla paketi
dürterken.
“Hermione verir.” dedi Ron. “Ama kendini suçlu hissetmeden önce bekleyelim ve görelim”
Bir an sonra Harry yüksek sesle bir çıglık attı ve kamp yatagından dısarı sıçradı; paket çok sayıda kurtla doluydu.
“Hos” dedi Ron, kahkahaları gümbürderken “Çok düsünceli.” Harry’nin “Kolye yerine onları tercih ederim,” demesiyle
Ron bir kere daha kendine geldi.
Noel günü ögle yemegine oturuldugunda herkes yeni kazaklarını giyiyordu Fleur dısında herkes (Mrs.Weasley bir
tanesini ziyan etmeyi istememis görünüyordu.) ve Mrs.Weasley’in kendiside gösterisli özel gece mavisi bir Cadı Sapkası
minicik elmaslarla yıldız gibi parlıyordu ve muhtesem altın kolye takıyordu.
“Onları bana Fred ve George verdi! Güzeller degimli?”. “Sey, simdi kendi çoraplarımızı yıkarken, seni daha çok takdir
ediyoruz” dedi George, elini sallayarak. “Yabani havuç ister misin Remus?”
“Harry saçında bir kurt var” dedi Ginny gülerek, masanın üstünden egilip tutup attı. Harry bir kurtla ne yapabildigini
düsününce beyn,ne hızla kan hücum etti.
“Ohh, kokunç” dedi Fleur sahte bir ürperme ile.
“Evet, degil mi” dedi Ron “Sos, Fleur?”
Ona yardım heyecanıyla, sos kabına çarpınca kap uçtu; Bill asasını salladı ve sos havada süzülerek kaba usulca geri
döndü.
Tesekkür için Bill’i öpmeyi bitirdiginde, “Sende Tonks kadar sakarsın” dedi Fleur, Ron’a. “O da her zaman bir seylere
çarpıyor —"
“Sevgili Tonks’u bu günü bizimle geçirmesi için davet ettim” dedi Mrs.Weasley, havuçları gereksiz bir güçle düzeltir ve
Fleur’a kızgınlıkla bakarken “Fakat o gelmedi.Son günlerde onunla konustun mu Remus?”
“Hayır, son zamanlarda kimseyle irtibat kurmadım.” dedi Lupin. “Ama Tonks’un kendi ailesi var degimli?
“Hımm” dedi Mrs Weasley. “Belki. Bende gerçekten Noel’i tek basına geçirecegi izlenimi bıraktı.” |