251-290
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
Harry içinin oldugu gibi eridigi yolunda korkunç bir hisse kapıldı. Snape'le fazladan ders, ha - bunu
hak etmek için ne yapmıstı acaba? Destek bulma umuduyla hemen Sirius'a baktı.
"Dumbledore'un kendisi niye Harry'ye ders vermiyor?" diye sordu Sirius saldırganca. "Niye sen
veriyorsun?"
Snape, ipek gibi bir sesle, "Sanırım bir müdürün ayrıcalıkları arasında, bu tür nahos görevleri
baskalarına aktarmak da bulundugu için," dedi. "Seni temin ederim ki bu görevi bana versin diye
yalvarmadım." Ayaga kalktı. "Seni pazartesi aksamı saat altıda bekliyor olacagım, Pot-ter. Benim
odamda. Soran olursa, ek ksir dersi aldıgını söylersin. Seni benim sınıfımda gören hiç kimse buna
ihtiyacın oldugunu inkâr edemez nasılsa."
Gitmek üzere döndü, siyah seyahat pelerini ardında dalgalanıyordu.
"Bekle bir dakika," dedi Sirius, koltugunda daha da dogrularak.
Snape onlara döndü, alaylı alaylı gülüyordu.
670
"Biraz acelem var, Black. Senin aksine, benim keyifle geçirecek sınırsız vaktim yok."
"Öyleyse hemen sadede geleyim," dedi Sirius, ayaga kalkarak. Snape'ten biraz daha uzundu.
Harry, Snape'in yumrugunu cüppesinin cebine soktugunu ve hiç süphesiz asasının sapına
koydugunu gördü. "Eger Harry'ye hayatı zindan etmek için bu Zihinbend derslerini bahane ettigin
kulagıma çalınırsa, bana hesap verirsin."
"Ne kadar dokunaklı," diye dudagını büktü Snape. "Ama eminim ki Potter'ın babasına çok
benzedigini fark etmissindir, degil mi?"
"Evet, fark ettim," dedi Sirius gururla.
"yi öyleyse, o kadar kendini begenmis ki elestiriler üzerinden kayıp gidiyor, bunu da biliyorsundur
herhalde," dedi Snape.
Sirius koltugunu sertçe kenara itti ve masanın etrafından dönüp Snape'e dogru giderken asasını
çekti. Snape de tek hamlede kendininkini çıkardı. Kavga için pozisyon aldılar; Sirius hırsından
mosmor kesilmisti, Snape hesapçıydı, gözleri Sirius'un yüzü ile asasının ucu arasında gidip
geliyordu.
"Sirius!" dedi Harry yüksek sesle, ama Sirius onu duymamıs gibiydi.
"Seni uyarmıstım, Sümsükus," dedi Sirius, yüzü Snape'inkinden otuz santim uzaktaydı,
"Dumbledore'un senin düzeldigini düsünmesi umrumda bile degil, ben bunları yemem -"
"Ya, niye ona söylemiyorsun öyleyse?" diye fısıldadı Snape. "Yoksa onun altı aydır annesinin
evinde gizlenen
671
bir adamın tavsiyesini ciddiye almayacagından mı korkuyorsun?"
"Söylesene bana, Lucius Malfoy nasıl bugünlerde? Herhalde fino köpegi Hogvvarts'ta çalıstıgı için
pek memnundur, degil mi?"
"Köpek dedin de," dedi Snape yumusak bir sesle, "son kez dısarıda küçük bir gezinti riskini göze
aldıgında Lucius Malfoy'un seni tanıdıgını biliyor musun? Zekice bir fikir, Black, kendini güvenli bir
istasyon peronunda göstermek... saklandıgın delikten bir daha çıkmamak için çok saglam bir
bahane oldu, degil mi?"
Sirius asasını kaldırdı.
"HAYIR!" diye haykırdı Harry, masanın üstünden atladı ve aralarına girmeye çalıstı. "Sirius,
yapma!"
"Sen bana korkak mı diyorsun?" diye kükredi Sirius. Harry'yi itip yolunun üstünden çekmeye
çalıstı, ama Harry kıpırdamadı.
"Ya, evet, herhalde öyle diyorum," dedi Snape.
"Harry - çekil - aradan!" diye hırladı Sirius, bostaki eliyle onu kenara iterek.
Mutfak kapısı açıldı ve bütün VVeasley ailesi, Hermi-one'yle birlikte içeri girdi, hepsi çok mutlu
görünüyordu. Mr VVeasley, üzerine bir yagmurluk giydigi çizgili pijama-sıyla gururla ortalarında
yürüyordu.
"yilestim!" diye bütün mutfaga neseyle ilan etti. "Tamamen iyilestim!"
Ama hem o, hem de bütün diger VVeasley'ler kapının esiginde donup kaldı. Önlerindeki sahneye
Page 251
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
bakıyorlardı, sahne de aynı sekilde yarıda kalmıstı; Sirius da, Snape de
672
•s l
asaları birbirinin yüzüne dogrultulmus, kapıya bakıyorlardı. Harry ise, bir eli birine, bir eli ötekine
uzanmıs, onları ayırmaya çalısır halde, arada hareketsiz kalmıstı.
"Merlin'in sakalı," dedi Mr VVeasley, yüzündeki gülümseme silinip giderken, "neler oluyor burada?"
Hem Sirius, hem de Snape asalarını indirdiler. Harry bir birine, bir ötekine baktı, ikisinin yüzünde
de müthis bir küçümseme ifadesi vardı, ama bunca tanıgın beklenmedik bir sekilde mutfaga girisi
akıllarını baslarına toplamalarını saglamıs görünüyordu. Snape asasını cebine koydu, hızlı
adımlarla mutfagı astı, hiçbir sey söylemeden Weasley'lerin yanından geçti. Kapıya varınca dönüp
geriye baktı.
"Pazartesi aksamı, saat altıda, Potter."
Ve gitti. Sirius, asası yana sarkmıs, gözlerinden atesler saçarak onun arkasından baktı.
"Burada neler oluyor?" diye sordu Mr VVeasley yeniden.
"Hiçbir sey, Arthur," dedi Sirius, az önce uzun mesafe kosmus gibi derin derin nefes alıyordu. "Eski
iki okul arkadası arasında dostça bir sohbet, hepsi bu." Besbelli muazzam bir çaba sonucu
gülümsedi. "Demek... iyilestin, öyle mi? Bu harika bir haber, sahiden harika."
"Evet, öyle degil mi?" dedi Mrs VVeasley, kocasını bir koltuga götürerek. "Sifacı Smethwyck
sonunda sihrini konusturdu, o yılanın dislerinde her ne varsa ona panzehir buldu ve Arthur da
Muggle tıbbına bulasma konusunda dersini aldı, degil mi, canım?" diye ekledi, hayli tehditkâr
sekilde.
673
"Evet, Molly'çigim," dedi Mr VVeasley uysal uysal.
Mr VVeasley aralarına döndügü için o aksamki yemek aslında çok keyifli geçmeliydi. Harry,
Sirius'un yemegi keyifli hale getirmeye çalıstıgının da farkındaydı; ama vaftiz babası kendini Fred
ve George'un esprilerine gülmeye zorlarken ya da herkese biraz daha yemek almalarını söylerken,
bazen yüzü ansızın karamsar, düsünceli bir ifadeye bürünüyordu. Mr VVeasley'ye geçmis olsuna
gelen Mundungus ile Deli-Göz, Harry ile Sirius'un arasına oturmuslardı. Oysa Harry, Sirius'la
konusmak istiyordu, ona Snape'in söylediklerinin tek kelimesine bile aldırmaması gerektigini,
Snape'in onu tahrik ettigini ve Dumbledore'-un dedigini yapıp Grimmauld Meydanı'nda kaldıgı için
digerlerinin Sirius'a korkak gözüyle bakmadıklarını söylemek istiyordu. Ne var ki, bunu yapmaya
fırsatı olmadı, ayrıca Sirius'un yüzündeki çirkin ifade nedeniyle, fırsatı olsa bile bundan söz etmeye
cesaret edip edemeyecegini merak ediyordu bazen. Onun yerine Ron ve Hermione'ye alçak sesle,
Snape'ten Zihinbend dersleri alması gerektigini söyledi.
"Dumbledore, Voldemort hakkındaki o rüyaları artık görmemeni istiyor," dedi Hermione hemen.
"Eh, onları görmüyorsun diye üzülmezsin herhalde, degil mi?"
"Snape'le fazladan ders mi?" dedi Ron, afallamıs halde. "Bana kalsa, kâbus görürdüm daha iyi!"
Ertesi gün Hızır Otobüs'le Hogwarts'a döneceklerd onlara yine Tonks ve Lupin eslik edecekti.
Sabahleyi Harry, Ron ve Hermione asagı indiklerinde, ikisi mutfakta kahvaltı ediyordu. Harry
kapıyı açtıgı sırada büyükler fı-
674
sıltılı bir konusmanın tam ortasında gibiydiler, hepsi hemen dönüp ona baktı ve sustu.
Çabucak edilen bir kahvaltının ardından, hepsi soguk ve gri ocak sabahından korunmak için
paltolarını giyip atkılarını taktı. Harry'nin gögsünde bir daraltı vardı; Siri-us'la vedalasmak
istemiyordu. Ayrılmaları onda kötü bir duygu uyandırıyordu; birbirlerini bir daha ne zaman
göreceklerini bilmiyordu ve Sirius'un aptallık etmesini engelleyecek bir seyler söyleme görevinin
ona düstügünü hissediyordu - Harry, Snape tarafından korkaklıkla suçlanmaktan fena halde
incinen Sirius'un su anda bile fütursuzca Grimmauld Meydam'nın dısına bir gezi yapmayı
planlayabileceginden endiseleniyordu. Ne var ki, o daha ne söyleyecegini düsünemeden, Sirius
eliyle Harry'yi yanma çagırdı.
"Bunu almanı istiyorum," dedi yavasça, asagı yukarı karton kapaklı bir kitap boyunda olan, kötü
Page 252
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
ambalajlanmıs bir paketi onun eline tutusturarak.
"Ne bu?" diye sordu Harry.
"Snape sana hayatı zindan ederse bunu bana bildirmenin bir yolu. Hayır, onu burada açma!" dedi
Sirius, ikizleri el örgüsü eldiven giymeye ikna etmek için ugrasan Mrs Weasley'ye kaçamak bir
bakıs atarak. "Molly'nin onaylayacagını hiç sanmıyorum - ama eger bana ihtiyacın olursa bunu
kullanmanı istiyorum, tamam mı?"
"Tamam," dedi Harry, paketi paltosunun iç cebine yerlestirirken; ama o pakette ne olursa olsun
asla kullanmayacagını biliyordu. Sirius'u güvende oldugu yerden çıkartacak kisi Harry olmayacaktı;
önündeki Zihinbend
675
derslerinde Snape ona ne kadar kötü muamele ederse etsin.
"Gidelim öyleyse," dedi Sirius, Harry'nin omzuna bir saplak vurup nesesiz nesesiz gülümseyerek;
ve daha Harry'nin hiçbir sey söylemesine fırsat kalmadan merdivenden yukarı çıktılar, ciddi sekilde
zincirli ve sürgülü kapının önünde durdular, çevrelerini VVeasley'ler sarmıstı.
"Güle güle, Harry, kendine dikkat et," dedi Mrs Weas-ley, ona sarılarak.
"Görüsürüz, Harry, benim için yılanlara göz kulak ol!" dedi Mr VVeasley, güler yüzle onun elini
sıktı.
"Tamam - evet," dedi Harry, aklı baska yerdeydi: Siri-us'a dikkatli olmasını söylemek için son
sansıydı bu; döndü, vaftiz babasının yüzüne baktı, agzını açtı; ama daha o bir sey söyleyemeden
Sirius tek koluyla ona sıkıca sarılmıstı ve boguk bir sesle, "Kendine göz kulak ol, Harry," diyordu.
Bir an sonra Harry kendini buz gibi kıs havasının ortasında buldu, Tonks (bugün demir grisi saçlı,
uzun boylu, tüvit giysili bir kadın olmustu) merdivenden asagı çabuk insin diye onu sıkıstırıyordu.
On iki numaranın kapısı arkalarından vurulup kapandı. Lupin'in pesine düsüp ön merdivenden
indiler. Harry kaldırıma vardıgında dönüp arkaya baktı. ki taraftaki evler yanlamasına genislerken
on iki numara hızla çekip küçülüyor, gözden kayboluyordu. Göz açıp kapayana kadar yok olmustu.
"Hadi," dedi Tonks, "otobüse ne kadar çabuk binersek o kadar iyi." Harry onun meydanı tarayan
gözlerinde hafif bir tedirginlik sezdi. Lupin sag kolunu uzattı.
676
GÜM.
flah olmaz derecede mor, üç katlı bir otobüs peydahlandı önlerinde, en yakındaki sokak lambası
diregine çarpmaktan kıl payı kurtuldu, direk onun önünden çekilmek için geriye sıçradı.
Zayıf, sivilceli, iri kepçe kulaklı, mor üniformalı bir genç kaldırıma atladı. "Mahsur kalmıs cadıların
-"
"Tamam, tamam, biliyoruz, sagol," dedi Tonks hemen. "Binin, binin, hadi binin -"
Ve Harry'yi yukarı, basamaklara dogru itti. Harry yanından geçerken, biletçi ona gözleri
yuvalarından ugramıs gibi baktı.
"Hey - 'Arry bu -!"
Tonks tehditkâr biçimde, "Eger adını bagırarak söylersen, sana öyle bir lanet yaparım ki bir daha
kimse izine rastlamaz," diye mırıldandı; simdi de Ginny ile Hermi-one'yi öne itekliyordu.
"Hep buna binmek istemisimdir," dedi Ron mutlulukla. O da binmis, Harry'nin yanına gelmisti,
etrafa bakmıyordu.
Harry daha önce Hızır Otobüs'le seyahat ettiginde vakit aksamdı ve otobüsün üç katı da pirinç
somyalarla doluydu. Simdi, sabahın erken saatlerinde ise, pencerelerin çevresi rastgele gruplanmıs
birbirinden farklı çok sayıda sandalyeyle tıkıs tıkıs doluydu. Bunların kimi, otobüs Grimmauld
Meydanı'nda aniden durunca düsmüs gibi görünüyordu; birkaç cadıyla büyücü hâlâ homurdanarak
ayaga kalkmakla mesguldü; birinin pazar torbası otobüsün öbür ucuna kadar kaymıstı: Kurbaga
yumurtası, ha-
677
mamböcegi ve hardal kreminden olusan nahos bir karısım yere saçılmıstı.
Tonks bos yer bakmırken, "Anlasılan, ayrılmamız gerekiyor," dedi ciddi bir sesle. "Fred, George ve
Ginny, o arkadaki yerlere oturun lütfen... Remus sizinle kalabilir."
Page 253
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
Tonks, Harry, Ron ve Hermione ise en üst kata çıktılar, en önde iki bos yer, arkada da iki bos yer
vardı. Biletçi Stan Shunpike, Harry ile Ron'u arkaya kadar hevesle izledi. Harry geçerken baslar
ona çevrildi. Yerine oturdugunda da hepsinin tekrar önlerine döndügünü gördü.
Harry ve Ron, Stan'e adam bası on bir Sickle verirken, otobüs tekinsiz bir sekilde sallanarak
yeniden yola koyuldu. Kaldırıma çıkıp inerek Grimmauld Meydanı'nın etrafında langır lungur
ilerledi, sonra yeni bir gümlemeyle geriye dogru savruldular; Ron'un sandalyesi arkaya devrildi,
kucagındaki Pigwidgeon kafesinden fırladı, deli gibi cikleyerek otobüsün önüne uçtu ve bu sefer
Hermione'nin omzuna kondu. Bir kandil mesnedi yakalayarak düsmekten son anda kurtulan Harry,
pencereden dısarı baktı; simdi, otoyola benzeyen bir yerde hızla gidiyorlardı.
Ron yerden kalkmaya çalısırken, Stan, "Birmingham'ın hemen dısı burası," diyerek, Harry'nin
sorulmamıs sorusunu memnuniyetle cevapladı. "yisin ya, 'Arry? Adını yazın amma da çok gördüm
ha gastede, ama hiç de iyi seyler yazmamıslardı. Dedim ki Ern'e, biz gördügümüzde hiç de kaçıga
benzemiyodu, di mi dedim, nerden bilcen, di mi?"
Biletlerini verdi ve büyülenmis gibi Harry'ye bakmayı sürdürdü. Belli ki Stan, insan gazeteye
geçecek kadar mes-
678
hursa, ne kadar kaçık olduguna aldırmıyordu. Hızır Otobüs bir dizi arabayı iç taraftan geçerken,
korku verecek sekilde sallandı. Otobüsün önüne bakan Harry, Hermi-one'nin elleriyle gözlerini
kapadıgını gördü, Pigwidgeon ise omzunda keyifle sallanıyordu.
GÜM.
Hızır Otobüs, Birmingham otoyolundan, keskin virajlarla dolu sessiz bir kır yoluna zıplarken
sandalyeler yine geriye kaydı. Yolun iki tarafındaki çalılar, onlar kenara çıktıkça hoplayıp
önlerinden kaçıyorlardı. Buradan, kalabalık bir sehrin ortasındaki bir caddeye geldiler, sonra
yüksek tepelerle çevrili bir viyadüke, derken çok katlı binaların ortasındaki rüzgâra açık bir yola;
her seferinde de GÜM'lediler.
Altıncı kez yerden kalkan Ron, "Fikrimi degistirdim," diye homurdandı. "Bu seye bir daha hayatta
binmek istemiyorum."
Onlara dogru salınarak gelen Stan neseyle, "Bakın, bur-dan sooraki durak 'Ogwarts," dedi. "Hani o
öndeki sizle binen patron kılıklı kadın var ya, sizi kapıya kadar götürelim diye bahsis verdi bize.
Ama önce Madam Marsh'ı bırakçaz -" alt kattan önce bir ögürme sesi, sonra da korkunç bir kusma
sesi geldi "- kendini pek iyi hissetmiyo da."
Birkaç dakika sonra Hızır Otobüs, onunla çarpısmaktan kaçınmak için büzülüp yoldan çekilen
küçük bir birahanenin önünde durdu. Stan'in talihsiz Madam Marsh'ı otobüsten çıkarmasını ve
ikinci katta onunla seyahat eden yolcuların rahatlama mırıltılarını duydular. Otobüs yeniden
hareket etti, hız aldı, ve -
GÜM.
679
Karla kaplı Hogsmeade'den geçiyorlardı. Yan sokakta Domuz Kafası Harry'nin gözüne çarptı, kafası
kesilmis yabandomuzlu tabela kıs rüzgârında gıcırdıyordu. Kar taneleri otobüsün önündeki büyük
cama vuruyordu. Sonunda Hogwarts kapılarının dısında durdular.
Lupin ve Tonks, digerlerinin bagajlarını indirmelerine yardım etti, sonra vedalasmak için onlar da
indi. Harry, Hızır Otobüs'ün üç katına bakınca, bütün yolcuların, burunlarını cama yapıstırmıs,
onları seyrettigini gördü.
Tonks, ıssız yola ihtiyatla göz atarak, "Araziye girdiniz mi güvendesiniz demektir," dedi. "yi bir
sömestr geçirin, e mi?"
"Kendinize iyi bakın," dedi Lupin, sırayla hepsinin elini sıkıp en son Harry'ye gelerek. "Ve dinle..."
dedi sesini alçaltarak, digerleri giderayak Tonks'la vedalasırken, "Harry, Snape'i sevmedigini
biliyorum, ama o kusursuz bir Zihinbendar'dır ve hepimiz -Sirius da dahil- senin kendini korumayı
ögrenmeni istiyoruz; onun için çok çalıs, tamam mı?"
"Evet, tamam," dedi Harry ciddi ciddi, Lupin'in vaktinden önce kırısıklarla dolmus yüzüne bakarak.
"Görüsürüz, öyleyse."
Altısı, sandıklarını sürükleyerek kaygan yoldan satoya dogru güç bela tırmanmaya koyuldular.
Page 254
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
Hermione daha simdiden, yatmadan önce birkaç cin sapkası örmekten söz etmeye baslamıstı.
Mese ön kapılara geldikleri zaman, Harry dönüp geriye baktı; Hızır Otobüs gitmisti bile ve, ertesi
aksam olacakları düsününce, Harry hâlâ otobüste olmayı diler gibi oldu.
680
Harry ertesi günün büyük kısmını aksamı korkuyla bekleyerek geçirdi. Sabah girdigi üst üste iki
ders ksir, endiselerini hiç mi hiç gidermedi, çünkü Snape her zamanki kadar sevimsizdi. D.O.
üyelerinin dersler arasında koridorda ikide bir yanına gelerek, o gece toplantı olup olmayacagını
umutla sormaları da moralini büsbütün bozdu.
"Size bir sonraki toplantıyı her zamanki yöntemle haber veririm," dedi Harry defalarca. "Ama bu
aksam olmaz, benim - sey - ek ksir dersine gitmem gerek."
Ögle yemeginden sonra Giris Salonu'nda Harry'yi kıstıran Zacharias Smith, "Ek ksir mi alıyorsun?"
diye sordu, tepeden bakarak. "Hey Tanrım, berbat olmalısın. Snape genelde ek ders vermez, degil
mi?"
Smith sinir bozacak bir neseyle uzaklasırken, Ron onun arkasından dik dik baktı.
"Ugursuzluk büyüsü yapayım mı? Buradan hâlâ ulasabilirim," dedi, asasını kaldırıp Smith'in
kürekkemikleri arasına nisan alarak.
"Unut gitsin," dedi Harry üzgün üzgün. "Herkes böyle düsünecek, degil mi? Yani benim sahiden
ap-"
"Selam, Harry," dedi arkasında bir ses. Dönünce Cho'yu arkasında buldu.
"Aa," dedi Harry, midesi rahatsızlık verici bir sekilde zıplarken. "Selam."
"Biz kütüphanede olacagız, Harry," dedi Hermione. Ron'u dirseginin üstünden kararlı bir sekilde
tutup mermer merdivene dogru sürükledi.
"Noel'in iyi geçti mi?" diye sordu Cho.
681
"Eh, fena sayılmaz," dedi Harry.
Cho, "Benimki epey sakindi," dedi. Nedense hayli tedirgin görünüyordu. "Sey... önümüzdeki ay
yine bir Hogsmeade gezisi var, duyuruyu gördün mü?"
"Ne? Yo, hayır, döndükten sonra ilan tahtasına bakmadım hiç."
"Evet, Sevgililer Günü'nde..."
"Tamam," dedi Harry, bir yandan da Cho'nun bunu neden kendisine söyledigini merak ediyordu.
"Eh, sanırım senin istedigin de -"
"Sen de istiyorsan ama," dedi Cho hevesle.
Harry bakakaldı. Tam da, "Sanırım senin istedigin de D.O. toplantısının zamanını ögrenmek,"
demeye hazırlanıyordu ama, Cho'nun cevabı onun düsündügüne uymuyor gibiydi.
"Ben - sey -" dedi.
"Aa, istemiyorsan mesele yok," dedi Cho, fevkalade incinmis görünüyordu. "Üzülme. Ben -
görüsürüz yani."
Çekti gitti. Harry durup arkasından baktı, beyni deli gibi çalısıyordu. Derken birden kafasına dank
etti.
"Cho! Hey - CHO!"
Arkasından kostu, onu mermer merdivenin ortasında yakaladı.
"Sey - Sevgililer Günü'nde benimle Hogsmeade'e gelmek ister miydin?"
"Ah, evet!" dedi Cho, kıpkırmızı oldu ve agzı kulaklarında, Harry'ye baktı.
"Tamam... yani... oldu öyleyse," dedi Harry ve günün tamamen de bosa geçmis sayılmayacagı
duygusuy-
682
la, ögleden sonraki derslere gitmek için kütüphaneye, Ron ve Hermione'yi almaya resmen zıplaya
zıplaya gitti.
Ancak o aksam saat altıya gelirken, Cho Chang'a basarıyla çıkma teklif etmis olması bile Snape'in
ofisine dogru attıgı her adımla artan o tekinsiz duyguyu hafifletmedi.
Page 255
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
Odanın kapısına gelince dısarıda durakladı, baska herhangi bir yerde olmayı buna tercih ederdi.
Sonra derin bir nefes alıp kapıya vurdu ve içeri girdi.
Los oda, yüzlerce cam kavanozu tasıyan raflarla çevriliydi; kavanozların içinde çesitli renklerde
iksirler vardı, iksirlerin içinde de kaygan hayvan ve bitki parçaları yüzüyordu. Bir kösede, Snape'in
vaktiyle Harry'yi -pek de haksız olmayarak- çalmakla suçladıgı karısım maddeleriyle dolu dolap
duruyordu. Ancak Harry'nin ilgisini çeken sey, üzerine eski yazı ve semboller oyulmus, tastan
yapılma sıg bir çanagın, bir mum ısıgı gölü içinde yattıgı masa oldu. Hemen tanıdı bunu -
Dumble-dore'un Düsünseli. Onun burada ne isi oldugunu merak ederken, Snape'in gölgelerden
gelen sesiyle yerinden sıçradı.
"Arkandan kapıyı kapat, Potter."
Harry söyleneni yaparken, kendisini içeri hapsediyor-mus gibi korkunç bir duyguya kapıldı. Yüzünü
tekrar odaya döndügünde, Snape ısıga dogru ilerlemisti ve sessizce masanın karsısındaki
sandalyeyi isaret ediyordu. Harry oturdu, Snape de oturdu. Soguk kara gözlerini hiç kırpmadan
Harry'nin üzerine dikmisti, yüzünün her hattına nefret kazınmıstı.
683
"Evet, Potter, niye burada oldugunu biliyorsun/' dedi. "Müdür benden sana Zihinbend dersi
vermemi istedi. Umarım buna ksirden daha yatkın çıkarsın."
"Tamam," dedi Harry kısaca.
"Bu, sıradan bir ders olmayabilir, Potter," dedi Snape, gözleri hain hain kısıldı, "ama hâlâ senin
ögretmeninim ve bu yüzden de bana her zaman 'efendim' ya da 'Profesör' diye hitap edeceksin."
"Evet... efendim," dedi Harry.
"Simdi, Zihinbend. Sevgili vaftiz babanın mutfagında da söyledigim gibi, sihrin bu dalı zihni sihirli
müdahale ya da etkiye karsı mühürler."
"Peki, Profesör Dumbledore neden buna ihtiyacım oldugunu düsünüyor, efendim?" dedi Harry.
Dosdogru Snape'in gözlerinin içine bakıyor ve onun bu soruya cevap verip vermeyecegini merak
ediyordu.
Snape bir an ona baktı, sonra küçümseyen bir edayla, "Bunu simdiye kadar sen bile çözebilirdin,
degil mi, Potter?" dedi. "Karanlık Lord, Zihnefend'de son derece yeteneklidir -"
"O ne? Efendim?"
"Bir baska insanın zihninden duygu ve anıları bulup çıkarma yetenegi -"
Korktuguna ugrayan Harry, "Yani zihin mi okuyor?" dedi hemen.
"Sende inceligin zerresi yok, Potter," dedi Snape, kara gözleri parlayarak. "nce ayrımları
anlamıyorsun. Seni böylesine içler acısı bir iksir hazırlayıcısı yapan noksanlıklardan biri de bu."
684
Snape devam etmeden önce bir an durdu; besbelli Harry'ye hakaret etmenin tadını çıkarıyordu.
"Sadece Muggle'lar 'zihin okumak'tan söz eder. Zihin bir kitap degildir ki, istendigi zaman açılsın,
bos vakitlerde incelensin. Düsünceler kafatasının iç tarafına kazınmaz ki, herhangi bir müdahaleci
tarafından okunsun. Zihin karmasık ve çok katmanlı bir seydir, Potter - ya da en azından, çogu
zihin böyledir." Pis pis sırıttı. "Ancak, Zih-nefend'de usta olanların, belli kosullar altında
kurbanlarının zihnini destikleri ve bulduklarını dogru yorumladıkları olur. Örnegin, Karanlık Lord,
birinin ona yalan söyledigini hemen hemen her seferinde anlar. Söylenen yalanla çelisen duyguları
ve anıları, sadece Zihinbend becerisine sahip olanlar kapatabilir ve sadece onlar, onun huzurunda
yakalanmadan yanlıs seyler söyleyebilir."
Snape ne derse desin, Zihnefend Harry'ye zihin okumak gibi görünüyordu ve duydukları da hiç
hosuna gitmiyordu.
"Yani su anda ne düsündügümüzü bilebilir mi? Efendim?"
"Karanlık Lord hayli uzakta. Hogwarts'ın duvarlarıy-la arazisi de, burada yasayanların beden ve
zihin güvenligini saglamak için kadim büyüler ve tılsımlarla korunuyor," dedi Snape. "Sihirde
zamanın da, mesafenin de önemi vardır, Potter. Zihnefend için genellikle göz teması sarttır."
"Öyleyse niye Zihinbend ögrenmem gerekiyor?"
Snape, Harry'ye baktı, bir yandan da uzun, ince parmaklarından birini dudaklarında gezdiriyordu.
Page 256
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
685
"Sıradan kuralların sana uygulanmadıgı anlasılıyor, Potter. Seni öldüremeyen lanet, seninle
Karanlık Lord arasında bir tür bag kurmus anlasılan. Kanıtlar, bazen, zihnin en rahat ve etkiye açık
durumdayken -örnegin uyurken-Karanlık Lord'un düsüncelerini ve duygularını paylastıgına isaret
ediyor. Müdür bunun devam etmesini uygun bulmuyor. Benim sana, zihnini Karanlık Lord'a karsı
nasıl kapatacagını ögretmemi istiyor."
Harry'nin kalbi yeniden hızlı hızlı çarpmaya baslamıstı. Bütün bunlar bir anlam ifade etmiyordu.
"Peki ama Profesör Dumbledore neden bunun sona ermesini istiyor?" diye sordu birden. "Pek
hosuma gitmiyor ama, faydası oldu, degil mi? Yani... yılanın Mr Weas-ley'ye saldırdıgını gördüm,
hem görmeseydim Profesör Dumbledore da onu kurtaramayacaktı, degil mi? Efendim?"
Snape, hâlâ parmagını dudaklarında gezdirerek, kısa bir süre Harry'ye baktı. Sonra agır agır, tane
tane konustu, sanki her kelimesini tartıyor gibiydi.
"Karanlık Lord'un çok yakın zamana kadar seninle arasındaki bagdan habersiz oldugu anlasılıyor.
Görünen o ki, simdiye kadar onun haberi olmadan duygularını yasıyor, düsüncelerini
paylasıyormussun. Ancak, Noel'den az önce gördüklerin -"
"Yılan ve Mr Weasley mi?"
"Sözümü kesme, Potter," dedi Snape tehlikeli bir sesle. "Dedigim gibi, Noel'den az önce
gördüklerin, Karanlık Lord'un düsüncelerine öylesine güçlü bir sekilde nüfuz ettigini gösteriyordu ki
-"
686
"Ama ben yılanın basının içindeydim, onun degil!"
"Sana az önce sözümü kesme demedim mi, Potter?"
Ama Snape'in kızmıs olup olmaması Harry'nin um-runda bile degildi; sonunda meselenin özüne
iniyor gibiydi; sandalyesinde öne kaymıstı, farkına bile varmadan, sanki uçmaya hazırlanıyormus
gibi gergin halde, tam ucuna ilismisti.
"Nasıl oldu da yılanın gözleriyle gördüm, madem Voldemort'un düsüncelerini paylasıyormusum?"
"Karanlık Lor d'un adını söyleme!" dedi Snape tükürür-cesine.
Tatsız bir sessizlik oldu. Dünsünseli'nin üstünden, gözlerinden atesler saçarak birbirlerine baktılar.
"Profesör Dumbledore onun adını söylüyor," dedi Harry yavasça.
"Dumbledore son derece güçlü bir büyücüdür," diye mırıldandı Snape. "O kendini bu adı
kullanacak kadar güvencede hissedebilir... ama geri kalanımız..." Belli ki farkında olmadan, sol
kolunun dirsekten asagısını ovaladı, Harry orada Karanlık saret'in derisini dagladıgını biliyordu.
"Sadece bilmek istedim," diye basladı Harry yeniden, sesine tekrar kibar bir hava vermeye
çalısarak, "niye -"
"Anlasılan yılanın zihnini ziyaret ettin, Çünkü Karanlık Lord o sırada oradaydı," diye hırladı Snape.
"O sırada yılana hükmediyordu, bu yüzden sen de rüyanda yılanın basının içinde oldugunu
gördün."
"Peki, Vol- o - benim orada oldugumu fark etti mi?"
"Öyle anlasılıyor," dedi Snape soguk soguk.
687
"Nereden biliyorsunuz?" dedi Harry ısrarla. "Bu sadece Profesör Dumbledore'un tahmini mi, yoksa
-?"
"Bana 'efendim' diye hitap etmeni söyledim sana/' dedi Snape. skemlesinde kaskatı oturuyordu,
gözleri kısılıp çizgi halini almıstı.
"Evet, efendim," dedi Harry sabırsızca, "ama nereden biliyorsunuz -?"
Snape baskıcı bir edayla, "Biliyor olmamız yeter," dedi. "Önemli olan, Karanlık Lord'un artık senin
onun düsüncelerine ve duygularına girebildiginin farkında olması. Bu sürecin tersine
isleyebilecegini de çıkarmıs durumda; yani, kendisinin de senin düsüncelerine ve duygularına
girebilecegini biliyor -"
"Yani bana bir seyler yaptırmaya çalısabilir mi?" diye sordu Harry. "Efendim?" diye de ekledi
hemen.
Page 257
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
"Olabilir," dedi Snape, soguk ve aldırmaz bir havayla. "Böylece yine Zihinbend'e geliyoruz."
Cüppesinin iç cebinden asasını çıkardı, Harry sandalyesinde gerildi, ama Snape sadece asayı
sakagına götürüp ucunu saçının yaglı diplerine dayadı. Geri çektigi zaman, gümüsi renkte bir
madde de geldi, sakaktan asaya kalın bir örümcek ipligi gibi uzanıyordu; Snape asayı
uzaklastı-rmca, koptu ve zarif bir sekilde Düsünseli'ne düstü. Orada gümüsi-beyaz bir anafor gibi
dönmeye basladı, ne gazdı ne de sıvı. Snape asayı iki kere daha sakagına götürdü ve gümüsi
maddeyi tas çanaga koydu, sonra yaptıgını açıklamaya kalkısmadan Düsünseli'ni özenle aldı, ayak
altında olmayan bir rafa koydu ve asası hazır durumda, yeniden Harry'ye döndü.
688
"Ayaga kalk ve asam eline al, Potter."
Harry ayaga kalktı, kendini tedirgin hissediyordu. Masanın üstünden birbirlerine baktılar.
"Asanı beni silahsızlandırmak için ya da kendini aklına gelebilecek her sekilde savunmak için
kullanabilirsin," dedi Snape.
"Ya siz ne yapacaksınız?" diye sordu Harry, Snape'in asasına endiseyle bakarak.
"Ben zihnine girme girisiminde bulunmak üzereyim," dedi Snape, yumusak bir sesle. "Görecegiz
bakalım, ne kadar direnebileceksin. Imperius Laneti'ne direnmeye yatkınlık gösterdigin söylendi
bana. Bunun için de benzer güçler gerektigini göreceksin... sık disini bakalım. Zihne-fendet!"
Snape, Harry'yi o daha hazır olmadan, direnmek için gücünü toplamaya baslamadan vurmustu.
Oda gözlerinin önünde dalgalandı ve yok oldu; beyninde birbiri ardınca görüntüler yarısıyordu,
pırpır eden bir film gibiydiler. Öylesine canlıydılar ki, etrafını görememeye basladı.
Bes yasındaydı, Dudley'yi yeni, kırmızı bir bisiklete binerken izliyordu, kalbi kıskançlıktan
çatlayacak gibiydi... dokuz yasındaydı, buldog Ripper onu kovalayınca agaca tırmanmıstı,
Dursley'ler asagıda, çimende ona gülüyorlardı... Seçmen Sapka'yı basına giymis oturuyordu,
Sapka ona Slytherin'de basarılı olacagını söylüyordu... Hermione hastane kanadında yatıyordu,
yüzü kalın siyah kıllarla kaplıydı... karanlık gölün yanında yüz Ruh Emici etrafını sarıyordu... Cho
Chang ökseotunun altında ona sokuluyordu...
689
Hayır, dedi Harry'nin basının içinde bir ses, Cho'nun anısı daha da yaklasırken, bunu
seyretmeyeceksin, bunu seyretmeyeceksin, bu özel -
Dizinde keskin bir acı hissetti. Snape'in odası yeniden gözlerinin önünde belirmisti, yere
düstügünü fark etti; dizlerinden biri canını acıtacak sekilde Snape'in masasının bacagına çarpmıstı.
Basını kaldırıp ona baktı, Snape asasını indirmis, bilegini ovusturuyordu. Bileginde, bir daglama
isaretini andıran kabarık bir kızartı vardı.
"Bilerek mi bir Sokma Büyüsü yaptın?" diye sordu Snape sükûnetle.
"Hayır," dedi Harry acı acı, yerden kalkarak.
"Ben de öyle düsünmüstüm," dedi Snape, küçümseyen bir tavırla. "Çok fazla nüfuz etmeme izin
verdin. Kontrolünü yitirdin."
"Gördügüm her seyi gördünüz mü?" diye sordu Harry, ama cevabı duymak isteyip istemediginden
emin degildi.
"Bazı bölümlerini," dedi Snape, dudagı bükülerek. "Köpek kimindi?"
"Marge Halamın," diye mırıldandı Harry, Snape'ten nefret ederek.
"Eh, ilk deneme için pek de fena sayılmaz," dedi Snape, asasını bir kez daha kaldırarak. "Sonunda
beni durdurmayı basardın, ama bagırarak zaman ve enerji ziyan ettin. Dikkatini bir noktaya
toplamalısın. Beni beyninle itersen, asana basvurmana ihtiyaç kalmaz."
"Deniyorum," dedi Harry Öfkeyle, "ama bana nasıl yapacagımı söylemiyorsunuz!"
690
"Terbiyeni takın, Potter," dedi Snape tehditkâr bir sesle. "Simdi, gözlerini yummanı istiyorum."
Harry, kendisine söyleneni yapmadan önce ona pis bir bakıs attı. Snape elinde bir asayla
karsısında dururken gözlerini yumma fikri hosuna gitmiyordu.
"Zihnini temizle, Potter," dedi Snape'in soguk sesi. "Bütün duygulan bir yana bırak..."
Ama Harry'nin Snape'e duydugu öfke damarlarında zehir gibi akmayı sürdürdü. Öfkesini bir yana
bırakmak mı? Bacaklarım bırakırdı, daha iyi...
Page 258
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
"Yapmıyorsun, Potter... daha fazla disipline ihtiyacın var... simdi, dikkatini topla..."
Harry zihnini bosaltmaya çalıstı; düsünmemeye, hatırlamamaya, hissetmemeye çalıstı...
"Hadi yine deneyelim... üçe kadar sayacagım... bir -iki - üç - Zihnefendet!"
Büyük siyah bir ejderha önünde sahlanıyordu... babasıyla annesi büyülü bir aynadan ona el
sallıyorlardı... Ced-ric Diggory, bos gözlerini dikmis ona bakarak yerde yatıyordu...
"HAAAAYIIIR!"
Harry yeniden dizlerinin üstüne çökmüstü, yüzünü ellerine gömmüstü, beyni sanki birisi onu
kafatasından söküp almaya çalısıyormus gibi acıyordu.
"Kalk ayaga!" dedi Snape sert bir sesle. "Kalk! Denemiyorsun, çaba harcamıyorsun. Korktugun
anılara girmeme müsaade ediyorsun, elime silah veriyorsun!"
Harry yine ayaga kalktı, kalbi sanki Cedric'i az önce sahiden de mezarlıkta ölü yatarken görmüs
gibi çarpıyor-
691
du. Snape her zamankinden de solgun ve öfkeli görünüyordu ama, Harry'nin yarısı kadar bile
öfkeli degildi.
"Ben - çaba - harcıyorum," dedi Harry, sıkılı disler arasından.
"Sana bütün duygularını bosaltmanı söylemistim!"
"Öyle mi? Eh, su anda bunu yapmakta zorlanıyorum," diye hırladı Harry.
"Öyleyse bir bakarsın ki Karanlık Lord'a kolay yem olmussun!" dedi Snape acımasızca. "Hislerini
belli eden budalaların, duygularını kontrol edemeyenlerin, hüzünlü hatıralara dalanların ve kolayca
tahrik edilmelerine izin verenlerin -baska bir deyisle, zayıf insanların- onun güçleri karsısında hiç
sansı yoktur! Senin zihnine gülünç denecek bir rahatlıkla girecek, Potter!"
"Ben zayıf degilim," dedi Harry alçak sesle, simdi delice bir öfke damarlarında öyle bir akıyordu ki,
her an Snape'e saldırabilecegini düsündü.
"Kanıtla o zaman! Kendine hâkim ol!" dedi Snape tü-kürürcesine. "Hiddetini kontrol et, zihnini
disipline sok! Yeniden deniyoruz! Hazırlan, simdi! Zihnefendet!"
Vernon Eniste'nin posta kutusunu çivileyip kapatmasını gözlüyordu... yüz Ruh Emici arazideki
gölden geçip ona dogru kayıyordu... penceresiz bir geçitte Mr Weas-ley'yle birlikte kosuyordu...
koridorun sonundaki düz kara kapıya yaklasıyorlardı... Harry kapıdan geçmeyi bekliyordu... ama
Mr Weasley onu sola götürdü, tas basamaklardan asagı...
"BLYORUM! BLYORUM!"
Snape'in odasında, yine dizlerinin üstündeydi, yara
692
izi fena halde karıncalanıyordu, ama az önce agzından çıkan çıglık, muzaffer bir çıglıktı. Yerden
destek alarak bir kez daha ayaga kalktı. Snape, asası havada, gözlerini dikmis ona bakıyordu. Bu
sefer sanki Harry mücadele etmeye bile kalkısmadan Snape büyüyü kaldırmıs gibiydi.
"Ne oldu, Potter?" diye sordu, ona dikkatle bakarak.
"Gördüm - hatırladım," dedi Harry soluk soluga. "Az önce fark ettim..."
"Neyi fark ettin?" diye sordu Snape sertçe.
Harry hemen cevap vermedi. Alnını ovustururken, o göz kamastırıcı kavrama anının tadını
çıkarıyordu hâlâ...
Aylardır, buranın gerçek bir yer oldugunu bir kere bile fark etmeksizin, kilitli bir kapıyla sona eren
penceresiz bir koridor hakkında rüya görüyordu. Simdi, anıyı tekrar görünce, bastan beri on iki
Agustos'ta Mr Weasley'yle birlikte telasla Bakanlık'taki mahkeme salonuna dogru kostukları
koridorun rüyasını gördügünü anladı; bu, Esrar Dairesi'ne giden koridordu ve Mr VVeasley,
Voldemort'un yılanının saldırısına ugradıgı gece oradaydı.
Basını kaldırıp Snape'e baktı.
"Esrar Dairesi'nde ne var?"
"Ne dedin?" diye sordu Snape alçak sesle. Harry, büyük bir memnuniyetle, Snape'in sarsılmıs
oldugunu gördü.
Page 259
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
"Esrar Dairesi'nde ne var dedim, efendimi" dedi Harry.
"Peki niye," dedi Snape agır agır, "böyle bir sey soruyorsun?"
"Çünkü," dedi Harry, ne tepki verecegini görmek için Snape'e dikkatle bakarak, "az önce
gördügüm o koridor -
693
aylardır orayı rüyamda görüyorum - simdi tanıdım - Esrar Dairesi'ne gidiyor... ve sanırım
Voldemort'un istedigi de oradan -"
"Karanlık Lor d'un adını söyleme dedim sanal" Birbirlerine yiyecekmis gibi baktılar. Harry'nin yara
izi yine acıdı, ama o aldırmadı. Snape sinirlenmis görünüyordu; ancak yeniden konustugunda
sesinde serinkanlı ve aldırmaz görünmeye çalısan bir hava vardı.
"Esrar Dairesi'nde, Potter, pek azını anlayacagın ve çogu seni hiç ilgilendirmeyen birçok sey var,"
dedi. "Anlatabiliyor muyum?"
"Evet," dedi Harry, gittikçe daha fazla acıyan, karıncalanan yara izini ovusturuyordu hâlâ.
"Çarsamba günü aynı saatte seni burada istiyorum. Çalısmaya devam edecegiz."
"Peki," dedi Harry. Snape'in odasından çıkıp Ron ile Hermione'yi bulmak için içi gidiyordu.
"Geceleri uyumadan önce zihninden her türlü duyguyu çıkaracaksın; bosalt, temiz ve dingin hale
getir, anladın mı?"
"Evet," dedi Harry, dogru dürüst dinlemiyordu bile. "Ve haberin olsun, Potter... çalısmadıysan
anlarım..." "Tamam," diye mırıldandı Harry. Okul çantasını aldı, omzuna attı, hızlı hızlı odanın
kapısına yürüdü. Kapıyı açtıgında dönüp Snape'e baktı; sırtı Harry'ye dönüktü ve asasının ucuyla
Düsünseli'nden düsüncelerini alıp itinayla basına yerlestiriyordu. Harry tek kelime etmeden çıktı,
kapıyı arkasından dikkatle kapattı. Yara izi hâlâ acı verecek sekilde zonkluyordu.
694
Ron ve Hermione'yi kütüphanede, Umbridge'in son yıgdıgı ödevlere çalısır halde buldu. Hemen
hemen hepsi besinci sınıftan olan baska ögrenciler de yakınlardaki lambayla aydınlanmıs
masalarda oturuyorlardı; burunlarını kitaplara yapıstırmıslardı, tüy kalemler hummayla yazarken
cızırdıyor, tirizli pencerelerden görülen gökyüzü ise gittikçe daha da kararıyordu. Diger tek ses,
Madam Pince'in ayakkabılarından birinin hafifçe gıcırdamasıydı; kütüphaneci tehditkâr bir sekilde
masaların arasında dolasıyor, kıymetli kitaplarına dokunanların enselerinden ayrılmıyordu.
Harry içinin titredigini hissediyordu; yara izi hâlâ acıyordu, sanki atesi vardı. Ron ve Hermione'nin
karsısına oturdugunda, pencerede kendini gördü; bembeyazdı, yara izi de her zamankinden daha
net bir hal almıstı.
"Nasıl gitti?" diye fısıldadı Hermione. Sonra yüzünde kaygılı bir ifade belirdi. "yi misin, Harry?"
"Evet... iyiyim... bilmiyorum," dedi Harry sabırsızca, yara izi yeniden acıyınca yüzünü burusturdu.
"Dinleyin bakın... bir seyin farkına vardım..."
Ve onlara ne gördügünü, ne sonuca vardıgını anlattı.
"Yani... yani sen simdi diyorsun ki..." diye fısıldadı Ron, Madam Fince hafiften gıcırdayarak
yanlarından geçerken, "o silah -yani Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen'in pesine düstügü sey- Sihir
Bakanlıgı'nda, öyle mi?"
"Esrar Dairesi'nde, öyle olmalı," diye fısıldadı Harry. "O kapıyı baban beni durusmam için
mahkeme salonuna götürdügünde görmüstüm, yılan onu ısırdıgında önünde nöbet tuttugu kapının
o kapı oldugundan da kesinlikle eminim."
695
Hermione nefesim agır agır koyverdi.
"Elbette," diye soludu.
"Elbette ne?" dedi Ron, hayli sabırsızca.
"Ron, düsün bir... Sturgis Podmore, Sihir Bakanlı-gı'nda bir kapıdan geçmeye çalısıyordu... bu kapı
olmalı, böyle tesadüf olmaz!"
"Peki, madem Sturgis bizim tarafımızda, niye zorla girmeye çalısıyordu?" dedi Ron.
"ste onu bilmiyorum," diye kabul etti Hermione. "Biraz tuhaf ama..."
Harry, "Peki, ne var Esrar Dairesi'nde?" diye sordu Ron'a. "Baban bu konudan hiç söz etti mi?"
"Orada çalısan insanlara 'Adı-Agza-Alınmayanlar1 diyorlar," dedi Ron, kaslarım çatarak. "Çünkü
Page 260
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
kimse tam olarak ne yaptıklarını bilmiyor - bir silah için acayip bir yer."
"Hiç de acayip degil, çok mantıklı," dedi Hermione. "Sanırım, Bakanlık'm gelistirdigi çok gizli bir
sey olmalı... Harry, iyi oldugundan emin misin?"
Çünkü Harry az önce ellerini alnına bastırmıs, sanki ütülemek istermisçesine ovalamıstı.
"Evet... iyiyim..." dedi, titreyen ellerini indirerek. "Sadece kendimi biraz... Zihinbend'den pek
hoslanmıyorum."
Hermione, halden anlar bir tavırla, "Eminim kimin zihni ardı ardına saldırıya ugrasa, sinirden
titrer," dedi. "Bakın, ortak salona gidelim hadi, orada biraz daha rahat ederiz."
Ama ortak salon tıklım tıklımdı, kahkaha ve heyecan doluydu; Fred ve George saka dükkânı
mallarının en yenisini sunuyorlardı.
696
"Bassız Sapka'lar!" diye bagırdı George, Fred pofu-duk bir pembe tüyle süslenmis sivri tepeli bir
sapkayı kendilerini izleyen ögrencilerin önünde sallarken. "Tanesi iki Galleon, simdi Fred'i izleyin,
hadi!"
Fred, agzı kulaklarında, sapkayı basına taktı. Bir saniye öyle aptal gibi dikildi; sonra sapka ve bas
yok oldu.
Kızların birkaçı çıglık attı, ama baska herkes katıla katıla gülüyordu.
"Ve yeniden çıkartıyoruz!" diye haykırdı George. Fred'in eli bir süre omzunun üstündeki havayı el
yordamıyla kurcalar gibi oldu; sonra, pembe tüylü sapkayı çıkarınca, bası yeniden göründü.
Dikkati çelinen Hermione, ödevini bir yana bırakıp Fred ile George'u izleyerek, "Bu sapkaların sırrı
ne peki?" dedi. "Yani, besbelli bir tür Görünmezlik Büyüsü, ama gö-rünmezlik alanını büyülenen
nesnenin sınırları dısına tasımak hayli akıllıca... yine de sanırım ki büyünün ömrü pek uzun
degildir."
Harry cevap vermedi, hasta gibiydi.
"Bunu yarın yapacagım artık," diye mırıldandı, az önce çıkardıgı kitapları gerisingeri çantasına
tıkarak.
"Eh, ödev planlayıcına yaz öyleyse!" dedi Hermione yüreklendirircesine. "Ki unutmayasın!"
Harry elini çantasına sokarken Ron'la ikisi bakıstılar. Harry planlayıcıyı çıkardı ve tereddütle açtı.
Harry, Umbridge ödevini yazarken defter, "Sonraya bırakma, seni manfaka!" diye çıkıstı.
Hermione, yüzü ısıl ısıl, deftere baktı.
Harry ödev planlayıcıyı yeniden çantasına koydu ve,
697
"Ben en iyisi gidip yatayım," dedi, ilk fırsatta onu atese atmayı aklının bir kösesine yazarak.
Ortak salonu geçti, ona bir Bassız Sapka takmaya çalısan George'u atlattı, erkekler yatakhanesine
giden tas merdivenin huzuruna ve serinligine ulastı. Yine hasta gibiydi, tıpkı yılan imgesini
gördügü gece oldugu gibi, ama biraz uzanırsa düzelecegini düsündü.
Yatakhanenin kapısını açtı, daha bir adım atmıstı ki feci bir acı hissetti, sanki birisi basının tepesini
kesmisti. Nerede oldugunu bilmiyordu, ayakta mı duruyordu, yatıyor muydu, bilmiyordu, kendi
adını bile bilmiyordu.
Kulaklarında manyakça bir kahkaha çınlıyordu... uzun süredir oldugundan çok daha mutluydu...
sevinçli, coskulu, muzaffer... harika, harika bir sey olmustu...
"Harry? HARRY!"
Birisi yüzüne vurdu. Çılgınca kahkaha, bir acı çıglı-gıyla kesildi. Mutluluk Harry'nin içinden çekiliyor
gibiydi, ama kahkaha devam etti...
Gözlerini açtı, açarken de, o çılgın kahkahanın kendi agzından çıktıgının farkına vardı. Bunu
anladıgı anda kahkaha kesildi; Harry soluyarak yerde öylece yattı, tavana baktı, alnındaki yara izi
korkunç bir sekilde zonkluyor-du. Ron üzerine egilmisti, çok kaygılanmıs görünüyordu.
"Ne oldu?" diye sordu.
"Ben... bilmiyorum..." dedi Harry soluk soluga, dogrulup oturdu. "Gerçekten mutlu... gerçekten..."
"Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen mi?"
"yi bir sey oldu," diye mırıldandı Harry. Yılanın Mr VVeasley'ye saldırdıgını gördügünden sonra
Page 261
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
titredigi ka-
698
dar siddetle titriyordu ve kendini çok hasta hissediyordu. "Umdugu bir sey oldu."
Kelimeler agzına gelivermisti, tıpkı Gryffindor soyunma odasında oldugu gibi, sanki bunları
Harry'nin agzından bir yabancı söylüyormus gibi. Öte yandan, dogru olduklarını da biliyordu. Derin
derin soluk aldı, kendine hâkim olup Ron'un üstüne kusmamaya çalıstı. Dean ve Seamus'un bu
sefer orada olup onu gözleyemediklerine çok seviniyordu.
Ron alçak sesle, "Hermione gelip seni kontrol etmemi istedi," dedi, Harry'nin ayaga kalkmasına
yardım ederek. "Diyor ki, Snape zihnini kurcaladıktan sonra, su anda savunman zayıf olabilirmis...
yine de, uzun vadede ise yarayabilir, degil mi?"
Harry'nin yataga gitmesine yardım ederken, kuskuyla onu süzdü. Harry inanmadan, evet
anlamında basını salladı ve yastıklarının üzerine yıgıldı. O aksam boyuna yere düstügü için her
yanı agrıyordu, yara izi hâlâ acı verici sekilde karıncalanıyordu. ster istemez, bu ilk Zihinbend
girisiminin zihninin direncini güçlendirecegine zayıflattıgını hissediyordu; derinden ürpererek, Lord
Voldemort'a on dört yılda yasadıgı en büyük mutlulugu tattıracak olayın ne oldugunu merak etti.
699
nru:
YRM BESNC BÖLÜM
•$&&'',, • •ifeeiı;
Böcek Kapanı
Harry'nin sorusu hemen ertesi sabah cevaplandı. Gelecek Postası gelince Hermione onu düzeltip
açtı, birinci sayfaya söyle bir baktı ve etraftaki herkesin gözlerini ona dikmesine yol açan küçük bir
çıglık attı.
"Ne?" dedi Harry ve Ron bir agızdan.
Hermione cevap vermek yerine gazeteyi masaya, onların önüne serdi ve birinci sayfayı tamamen
kaplayan on siyah-beyaz fotografa isaret etti: Dokuzu büyücülerin, onuncusu da bir cadının
yüzüydü. Fotograflardaki insanlardan biri sessiz sessiz, alaycı bir sekilde gülüyordu; digerleri
küstah bir tavırla, parmaklarını resimlerinin çerçevesine vurup duruyorlardı. Her resmin altında bir
isim vardı ve o kisinin Azkaban'a hangi suçla gönderildigi yazılıydı.
Harry'ye dudak bükerek gülen uzun, solgun çarpık yüzlü bir büyücünün resminin altında, Antonin
Dolohov, yazıyordu; Gideon ve Fabian Preıvett'ı hunharca öldürmekten mahkûm oldu.
Canı sıkkın bir sekilde resminin kenarına yaslanmıs
700
olan yaglı saçlı, çopur yüzlü bir adamın resminin altında ise, Augustus Rookzvood, yazılıydı; Sihir
Bakanlıgı sırlarını Adı Anılmaması Gereken Kisi'ye sızdırmaktan mahkûm oldu.
Ama Harry'nin asıl dikkatini çelen, cadının resmi oldu. Daha sayfayı gördügü anda yüzü hemen
gözüne çarpmıstı. Resimde uzun, siyah saçları bakımsız ve dagınıktı; oysa Harry onların derli
toplu, gür ve parlak halini görmüstü. Kadın sis kapaklı gözleriyle ona dik dik baktı, ince agzının
çevresinde magrur, hor gören bir tebessüm vardı. Sirius gibi o da büyük bir güzelligin izlerini
tasıyordu, ama bir sey -belki de Azkaban- güzelliginin büyük kısmını alıp götürmüstü.
Bellatrix Lestrange, Frank ve Alice Longbottom'a iskence etmek ve ömürlerinin sonuna dek bakıma
muhtaç halde kalmalarına yol açmaktan mahkûm oldu.
Hermione, Harry'ye bir dirsek attı ve ona, dikkatini Bellatrix'e verdigi için henüz okumadıgı
resimlerin üstündeki manseti gösterdi.
AZKABAN'DAN TOPLU KAÇIS
BAKANLIK ESKi ÖLÜM YÎYEN'LERÎN
BLACK'N ETRAFINDA TOPLANACAGINDAN
KUSKULANIYOR
"Black?" mi dedi Harry yüksek sesle. "Yoksa -?" "Hisst!" diye fısıldadı Hermione telasla. "Yüksek
sesle degil-oku yeter!"
Page 262
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
Sihir Bakanlıgı dün aksam Azkaban'dan toplu bir kaçıs gerçeklestigini duyurdu.
Sihir Bakam Cornelius Fudge, özel bürosunda gazetecilerle konusarak, yüksek güvenlik altındaki
on mahkûmun dün aksam erken saatlerde kaçtıgını ve kendisinin hemen Muggle Basbakanı'm bu
kisilerin ne kadar tehlikeli oldugu konusunda bilgilendirdigini söyledi.
Fudge dün aksam, "Ne yazık ki kendimizi, iki buçuk yıl önce katil Sirius Black kaçtıgında ortaya
çıkanın esi bir durumda bulduk," dedi. "ki kaçısın birbiriyle ilgisiz oldugunu da sanmıyoruz. Bu
büyüklükte bir kaçıs, dısarıdan yardım alındıgını gösterir; Azkaban'dan kaçan ilk kisi olan Black'in,
baskalarının izinden gelmesine yardımcı olma açısından ideal bir konumda oldugunu
unutmamalıyız. Aralarında Black'in kuzini Bellatrix Lestrange'm da bulundugu bu kisilerin, liderleri
olarak Black'in etrafında toplanmalarının muhtemel oldugunu düsünüyoruz. Ancak suçluları ele
geçirmek için elimizden geleni yapıyoruz ve sihirle ugrasan toplulugun uyanık ve dikkatli olmasını
rica ediyoruz. Bu kisilerin hiçbirine, hiçbir kosul altında yaklasılmamalıdır."
"Demek bundanmıs, Harry," dedi Ron, iyice afallamıs görünüyordu. "Dün aksam bunun için
mutluymus."
"Buna inanmıyorum," dedi Harry hırlarcasına, "Fudge bu kaçıstan dolayı Sirius'u mu suçluyor?"
"Baska ne gibi bir seçenegi var ki?" dedi Hermione acı acı. " 'Millet, kusura bakmayın ama
Dumbledore beni bunun olabilecegi konusunda uyarmıstı, Azkaban muhafızları Lord Voldemort'a
katıldı,' - kes inildemeyi, Ron - 'sim-
702
di de Voldemort'un en berbat müritleri hapisten kaçtı/ diyemezdi ya. Yani, neredeyse altı aydır
herkese seninle Dumbledore'un yalancı oldugunuzu söylüyor, degil mi?"
Hermione gazeteyi yırtarcasma açıp içindeki yazıyı okurken, Harry de Büyük Salon'da etrafına
bakındı. Ögrenci arkadaslarının neden korkmus görünmediklerini ya da hiç degilse birinci sayfadaki
dehset verici haberi niye tartısmadıklarını merak ediyordu, ama içlerinden pek azı Hermione gibi
her gün gazete alıyordu. Onlar burada ev ödevlerinden, Quidditch'ten ve kim bilir baska ne
saçmalıktan söz ederken, bu duvarların dısında on Ölüm Yiyen daha Voldemort'un saflarını
güçlendiriyordu.
Ögretmenler masasına göz attı. Orada farklı bir durum vardı: Dumbledore ve Profesör McGonagall
koyu bir sohbete dalmıslardı, ikisi de fevkalade ciddi görünüyordu. Profesör Sprout Gelecek
Postası'ra bir ketçap sisesine dayamıstı ve birinci sayfayı öyle bir dikkatle okuyordu ki, öylece
duran kasıgındaki yumurta sarısının ince ince kucagına damladıgının farkında bile degildi. Bu
arada, masanın diger ucunda Profesör Umbridge bir kâse yulaf lapasını istahlı istahlı yiyordu.
Altları torba torba olmus kurbaga gözleri, bu seferlik yaramazlık eden ögrenci arayarak Büyük
Salon'u taramıyordu. Yemegini yutarken kaslarını çatıyor ve bazen de Dumbledore ile
McGona-gall'm hararetle konustukları noktaya hain bakıslar atıyordu.
"Aman Tanrım -" dedi Hermione hayretle, hâlâ gazeteye bakıyordu.
"Yine ne oldu?" dedi Harry hemen; epey tedirgindi.
703
"Bu... korkunç," dedi Hermione, sarsılmıs halde. Gazetenin onuncu sayfasını katladı ve Harry ile
Ron'a verdi.
SHR BAKANLIGI ÇALISANININ TRAJK VEFATI
Dün gece, Sihir Bakanlıgı çalısanı 49 yasındaki Brode-rick Bade bir saksı bitkisi tarafından
bogulmus olarak yatagında ölü bulunduktan sonra, St Mungo Hastanesi eksiksiz bir sorusturma
vaadinde bulundu. Olay yerine çagrılan Si-facı'lar, ölümünden birkaç hafta önce bir isyeri
kazasında yaralanan Mr Bode'u kurtarmayı basaramadılar.
Olay sırasında Mr Bode'un kogusundan sorumlu olan Sifacı Miriam Strout tam maasla açıga
alındıgı için dün görüslerini almak için kendisine ulasılamazken, hastane adına bir sözcübüyücü bir
demeç verdi:
"St Mungo, bu trajik kazadan önce saglıgı düzenli bir iyilesme gösteren Mr Bode'un ölümünden
büyük üzüntü duymaktadır.
"Koguslarımızın dekorasyonu konusunda katı kurallarımız vardır, ancak Noel döneminde çok
Page 263
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
mesgul olan Sifacı Strout'un, Mr Bode'un komodinindeki bitkinin yarattıgı tehlikeyi göz ardı ettigi
anlasılıyor. Mr Bode'un konusması ve hareketleri düzelme yoluna girdigi için, Sifacı Strout onu
bitkisine kendisi baksın diye tesvik etti. Söz konusu bitkinin masum bir Uçukçiçek degil, bir Seytan
Kapanı oldugunun farkında degildi ve nekahet dönemindeki Mr Bode bitkiye dokununca, Seytan
Kapanı onu bogdu.
"St Mungo, bitkinin kogusta bulunmasına henüz açıklama getirememektedir ve bu konuda bir
bilgisi olan bütün cadılarla büyücülerin ortaya çıkmasını rica eder."
704
"Bode..." dedi Ron. "Bode. Bir sey hatırlatıyor ama..."
"Onu görmüstük ya," diye fısıldadı Hermione. "St Mungo'da, hatırlamıyor musunuz? Lockhart'ın
karsısındaki yataktaydı, orada öyle yatıyor, tavana bakıyordu. Üstelik Seytan Kapanı'nın gelisini de
gördük. O -Sifacı- bunun Noel hediyesi oldugunu söylemisti."
Harry geriye dönerek olayı düsündü. Bogazında safra misali bir dehset duygusu yükseliyordu.
"Seytan Kapanı'nı nasıl tanımadık? Daha önce görmüstük... bunun olmasını engelleyebilirdik."
"Seytan Kapam'mn saksı bitkisi kılıgında bir hastanede ortaya çıkacagı kimin aklına gelir?" dedi
Ron sertçe. "Bizim kabahatimiz degil, suç onu herife yollayanda! Sahiden gıcıgın teki olmalı, niye
ne aldıgını kontrol etmemis ki?"
"Yapma, Ron!" dedi Hermione, sesi titreyerek. "Bence hiç kimse Seytan Kapanı'nı bir saksıya
koyup da, ona dokunan herkesi öldürecegini bilmiyor olamaz. Bu - bu cinayetti... hem de akıllıca
bir cinayet... eger bitkiyi kimin yolladıgı belli degilse, cinayeti kimin isledigini nereden bulacaklar?"
Harry, Seytan Kapanı'nı düsünmüyordu. O, durusma gününde asansörle Bakanlık'ın dokuzuncu
katına inisini ve Atriyum katında asansöre binen solgun yüzlü adamı hatırlıyordu.
"Bode'la karsılastım," dedi yavasça. "Bakanlık'ta babanla birlikteyken gördüm onu."
Ron'un agzı açık kaldı.
"Evde babamın ondan söz ettigini duydum! Adı-Ag-
705
za-Almmayan'lardan biriydi - Esrar Dairesi'nde çalısırdı!"
Bir an birbirlerine baktılar, sonra Hermione gazeteyi tekrar önüne çekti, katladı, birinci sayfadaki
on kaçak Ölüm Yiyen'in resimlerine kötü kötü baktı, sonra da fırlayıp ayaga kalktı.
"Nereye gidiyorsun?" dedi Ron, saskınlıkla.
"Bir mektup göndermeye," dedi Hermione, çantasını omzuna vurarak. "Bu... bilmiyorum ki
acaba... ama denemeye deger... zaten bir tek ben yapabilirim."
"Böyle yapmasından nefret ediyorum," dedi Ron, Harry ile ikisi masadan kalkıp Büyük Salon'dan
agır agır çıkarlarken. "Bir kerecik olsun ne yapacagını bize söylese ölür mü yani? Olsa olsa on
saniyesini alırdı - hey, Hag-rid!"
Hagrid, Giris Salonu'nün kapısının yanında duruyor, bir Ravenclaw kalabalıgının geçmesini
bekliyordu. Hâlâ devlerle ilgili görevinden döndügü günkü kadar feci çürükler içindeydi ve burun
kemigi üzerinde yeni bir kesik vardı.
"yi misiniz, siz ikiniz?" dedi, gülümsemeye çalısıp onun yerine yüzünü acıyla burusturdu.
"Sen iyi misin, Hagrid?" diye sordu Harry, Ravenclavv7-ların arkasından hantal hantal giden
Hagrid'in pesinden yürüyerek.
"yi, iyi," dedi Hagrid, cılız bir aldırmazlık girisimiyle; elini salladı, yanından geçen ve beyin
sarsıntısına ugratacak bir darbe yemenin kıyısından dönen Profesör Vec-tor'ın ödü koptu. "Sadece
isim var, iste, malum seyler -
706
hazırlanacak dersler - pul çürümesine tutulan iki semender - bir de, denemeye çekildim," diye
geveledi.
"Denemeye mi çekildin?" dedi Ron, olanca sesiyle. Geçen ögrencilerin çogu merakla dönüp baktı.
"Kusura bakma - yani - denemeye mi çekildin?" diye fısıldadı.
"Evet," dedi Hagrid. "Beklemiyor da degildim, dogrusunu isterseniz. Siz belki fark etmediniz ama,
o teftis hiç de iyi geçmedi yani... neyse," derin derin içini çekti. "yisi mi gideyim de o
Page 264
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
semenderlere biraz daha biber tozu süreyim, yoksa kuyrukları düsecek. Görüsürüz, Harry... Ron..."
Yorgun argın yürüdü, dıs kapıdan çıktı, tas merdivenden ıslak araziye indi. Harry onun gidisini
izlerken, kaç
kötü habere daha dayanabilirim acaba, diye merak etti.
*
Hagrid'in deneme süresine çekildigi haberi sonraki birkaç gün içinde bütün okulda duyuldu ama,
Harry kızsa da, buna pek üzülen olmadı sanki; hatta aralarında özellikle Draco Malfoy'un göze
çarptıgı kimileri, bayagı sevinmis gölündüler. Esrar Dairesi'nin adı duyulmamıs bir çalısanının St
Mungo Hastanesi'ndeki garip ölümüne gelince; bunu bilen ya da aldıranlar sadece Harry, Ron ve
Hermione'ymis gibiydi. Simdi koridorlarda bir tek sohbet konusu vardı: Gazete okuyan az sayıda
kisi sayesinde nihayet hikâyeleri okula sızmıs olan on kaçak Ölüm Yiyen. Mahkûmlardan bazılarının
Hogsmeade'de görüldügüne, kiminin sözde Bagıran Baraka'da saklandıgına ve tıpkı daha önce
Sirius Black'in yaptıgı gibi Hogwarts'a zorla gireceklerine dair rivayetler dolasıyordu.
707
Büyücü ailelerinden gelenler, bu Ölüm Yiyen'lerin adlarının neredeyse Voldemort'unki kadar
korkuyla söylendigine tanık olarak büyümüslerdi; Voldemort'un dehsete dayanan hâkimiyet
günlerinde islemis oldukları suçlar, efsaneviydi. Hogwarts ögrencileri arasında bu kurbanların
akrabaları da vardı ve onlar, simdi koridorlarda yürürken kendilerini tüyler ürpertici bir dolaylı
söhretin gönülsüz nesneleri konumunda buluyorlardı. Amcası, yengesi ve kuzenleri bu on kisiden
birinin elinde ölmüs olan Susan Bones, Bitkibilim'de, berbat bir halde, Harry olmanın nasıl bir sey
oldugunu artık daha iyi anladıgını söyledi.
"Nasıl dayanıyorsun bilmiyorum - korkunç bir sey," dedi açık kalplilikle. Ciyaksak fidelerinin
tepsisine öyle çok ejderha gübresi döktü ki, rahatsızlıkla kıvranıp çıglık attılar.
Harry'nin kendisinin de, bugünlerde koridorlarda yeniden baslayan mırıldanmaların ve parmakla
göstermelerin hedefi oldugu bir gerçekti ama, fısıldayanların ses tonlarında ufak bir degisiklik
saptamıstı. Artık sanki düsmanca degil de meraklı gibiydiler; hatta bir iki keresinde, konusanların,
on Ölüm Yiyen'in Azkaban kalesinden kaçısı konusunda Gelecek Postası'nda çıkan açıklamadan
tatmin olmadıgına isaret eden seyler duymustu. Bu kuskucular, kafa karısıklıgı ve korku içinde,
simdi ellerindeki yegâne diger açıklamadan medet umuyor gibiydiler, yani Harry ve
Dumbledore'un önceki yıldan beri öne sürdükleri açıklamadan.
Degisen yalnızca ögrencilerin ruh hali de degildi. Artık iki ya da üç ögretmenin koridorlarda alçak
sesle, ace-
708
leyle fısıldasmalarma hayli sık rastlanır olmustu, ögrencilerin yaklastıgını gördükleri anda
konusmalarını kesiyorlardı.
"Belli ki artık ögretmenler odasında rahat rahat konusamıyorlar," dedi Hermione alçak sesle. O,
Harry ve Ron, bir gün Tılsım sınıfının dısında Profesör McGonagall, Flit-wick ve Sprout'u kafa
kafaya vermis halde bulmuslardı. "Umbridge orada olursa konusamazlar tabii."
"Sizce yeni bir seyler biliyorlar mıdır?" diye sordu Ron, omzunun üstünden üç ögretmene bakarak.
"Biliyorlarsa da biz ögrenemeyiz, degil mi?" dedi Harry kızgınlıkla. "O Kararname'den sonra... kaç
numaraya geldik simdi?" Çünkü Azkaban kaçısının hemen ertesi sabahı, binaların ilan tahtalarında
yeni duyurular belirmisti:
HOGVVARTS YÜKSEK MÜFETTlS'NN EMRYLE
Ögretmenlerin bundan böyle ögrencilere, ögretmek için para
aldıkları derslerle dogrudan dogruya ilgisi olmayan herhangi
bir bilgi vermeleri yasaklanmıstır.
Yukarıdaki yasak, Yirmi Altı Numaralı Egitim Kararnamesi'ne uygundur.
imza: Dolores Jane Umbridge, Yüksek Müfettis
Bu son Kararname ögrenciler arasında epey espri konusu olmustu. Lee Jordan, Umbridge'e, yeni
kuralın ko-
709
sullarma göre, sınıfın arkasında Patlamalı Pisti oynadıkları için Fred ve George'u azarlama izni
Page 265
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
olmadıgını belirtmisti.
"Patlamalı Pisti'nin, Karanlık Sanatlara Karsı Savunma ile hiç ilgisi yok, Profesör! Bu sizin
dersinizle ilgili bir bilgi degil!"
Harry onu bir daha gördügünde, Lee'nin elinin üstü hayli kötü sekilde kanıyordu. Harry ona Laçan
özü tavsiye etti.
Harry, Azkaban kaçısı yüzünden Umbridge'in biraz olsun süngüsünün düsecegini, sevgili
Fudge'mm burnunun dibinde meydana gelen felaket karsısında birazcık utanıp sıkılacagım
düsünmüstü. Oysa tam tersine, bu olay onun, Hogwarts'taki hayatı her yönüyle kendi kontrolüne
alma yolundaki vahsi arzusunu yogunlastırmaktan baska ise yaramamısa benziyordu. En azından
vakit kaybetmeden birini okuldan atmakta kararlıydı; tek sorun, önce Profesör Trelawney'nin mi,
Hagrid'in mi atılacagıydı.
Artık Kehanet ve Sihirli Yaratıkların Bakımı derslerinin her biri, Umbridge ve yazı altlıgının
huzurunda yapılıyordu. Umbridge, iç kaldıran bir kokunun yayıldıgı kule odasında söminenin
yanına siniyor, Profesör Trelaw-ney'nin gittikçe isterik bir hal alan konusmalarını kusfah ve
yedibilimi hakkında zor sorularla kesiyor, ögrencilerin cevaplarını onlar bu cevapları vermeden
tahmin etmesi konusunda ısrar ediyor ve sırasıyla kristal küre, çay yaprakları ve eski yazılı taslar
konusundaki hünerlerini sergilemesini istiyordu. Harry, Profesör Trelawney'nin bu gerilim altında
çok geçmeden dagılacagını düsünüyordu. Bir-
710
kaç kez ona koridorlarda rastladıgında -ki genelde kuledeki odasında kaldıgı için, bu kendi basına
çok sıradısı bir olaydı- Trelawney kendi kendine deli gibi mırıldanıyor, ellerini ovusturuyor,
omzundan geriye dehset dolu bakıslar atıyor, bu arada da buram buram yemek sarabı kokuyordu.
Harry, Hagrid hakkında bu kadar kaygılanıyor olmasaydı, Profesör Trelawney için üzülürdü - ama
ikisinden biri isinden edilecekse eger, Harry kimin Hogwarts'ta kalmasını istediginden emindi.
Ne yazık ki Harry, Hagrid'in de Trelawney'den daha iyi bir performans göstermediginin farkındaydı.
Gerçi Hagrid, Hermione'nin tavsiyesini tutmus görünüyordu, Noel öncesinden beri onlara bir
Krup'tan -çatallı kuyrugu dısında Jack Russell cinsi teriyelerden ayırt edilemeyen bir yaratık- daha
korkutucu herhangi bir sey göstermemisti ama, o da metanetini yitiriyor gibiydi. Dersler sırasında
aklı tuhaf bir sekilde baska yerdeydi, sinirliydi, sınıfa anlattıklarının akısını kaçırıyor, sorulara
yanlıs cevaplar veriyor ve sürekli olarak Umbridge'e endiseli bakıslar atıyordu. Harry, Ron ve
Hermione ile arasına da simdiye dek olmadıgı kadar mesafe koymus ve onu karanlıktan sonra
ziyaret etmelerini kesinlikle yasaklamıstı.
"Eger sizi yakalarsa, hepimizin kellesi gider," dedi onlara, kararlı sekilde; Hagrid'in isini daha da
fazla tehlikeye atacak bir sey yapmak istemedikleri için, kendilerine engel olup aksamlan onun
kulübesine gitmekten vazgeçtiler.
Harry'ye sanki, Umbridge tutarlı bir sekilde onu, Hogwarts'taki hayatı yasanır kılan her seyden
yoksun bı-
711
rakıyor gibi geliyordu: Hagrid'in evini ziyaret, Sirius'tan mektup, Atesoku ve Quidditch. O da bildigi
tek yolla intikamını aldı - D.O.'ya eskisinin iki katı emek vermeye basladı.
Harry, on Ölüm Yiyen'in daha serbest kaldıgı duyulunca hepsinin, hatta Zacharias Smith'in bile,
daha sıkı çalısma istegi gösterdiklerini görmekten memnundu, ama kimsenin gelismesi Neville'inki
kadar belirgin degildi. Annesiyle babasına saldıranların kaçtıgı haberi Neville'de garip, hatta biraz
korkutucu bir degisiklige yol açmıstı. Harry, Ron ve Hermione ile St Mungo'nun kapalı kogusunda
karsılasması hakkında tek bir laf etmemis, onlar da mesajı almıs, bu konuda sessiz kalmıslardı.
Bellatrix ve diger iskencecilerin kaçısı hakkında da hiçbir sey söylememisti. Aslında Neville artık
D.O. toplantılarında hemen hemen hiç konusmuyor, Harr/nin onlara ögrettigi her yeni ugursuzluk
büyüsü ve karsı-lanete yorulmak bilmeden çalısıyordu; dikkatini var gücüyle toplamaktan tombul
yüzü burusmus halde, yaralanır ya da kazaya ugrar mı diye düsünmeden, odadaki herkesten fazla
çaba harcıyordu. Ürkütücü bir hızla gelisiyordu; Harry onlara Kalkan Büyüsü'nü -küçük ugursuzluk
büyülerinin yönünü degistirip saldırgana geri dönmelerini saglamaya yarayan bir yöntemögrettiginde,
bu büyüyü Neville'den daha çabuk ögrenen tek kisi Hermione oldu.
Page 266
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
Harry, kendisi de Zihinbend'de, Neville'in D.O. toplantılarında ilerledigi kadar ilerlemek için çok sey
verirdi. Snape'le zaten yeterince kötü baslayan dersleri, hiç düzel-miyordu. Tam tersine, Harry her
dersle birlikte kendini daha da kötü hissediyordu.
712
Zihinbend çalısmaya baslamadan önce yara izi zaman zaman kanncalamrdı; genellikle de geceleri,
ya da kafasında Voldemort'un düsüncelerinin veya ruh halinin çaktıgı anların ardından. Simdi ise,
yara izinin karıncalanmadıgı an yok gibiydi, o sırada basına gelenlerle hiç ilgisi olmayan hiddet ya
da nese sarsıntılarını da sıkça yasıyordu; ve bunlara her zaman, yara izinde duydugu berbat bir
sancı eslik ediyordu. Yavas yavas, Voldemort'un ruh halindeki en ufak dalgalanmayı bile alacak
sekilde ayarlanmıs bir tür antene dönüsmekte oldugu seklinde korkunç bir hisse kapılmaya
baslamıstı; bu artan duyarlılıgın baslangıcını da kesinlikle Snape'le yaptıgı ilk Zihinbend dersine
baglıyordu. Üstelik artık hemen hemen her gece, koridordan Esrar Dairesi'nin girisine yürüdügü o
rüyayı görüyordu, bu rüya daima onun düz siyah kapının önünde özlem içinde durmasıyla
noktalanıyordu.
Harry bu sırrını Ron ile Hermione'ye açtıgı zaman, "Belki de biraz hastalık gibidir," dedi Hermione,
kaygılı bir halde. "Atesli hastalık falan gibi. yilesmeden önce daha kötülersin hani."
Harry lafı hiç dolandırmadan, "Snape'le yaptıgım dersler daha beter hale getiriyor," dedi. "Yara
izimin acımasından içime fenalık geldi, her gece o koridoru geçmekten de bıktım." Öfkeyle alnını
ovusturdu. "Keske o kapı açılsa, öyle durup ona bakmaktan içime fenalık geldi -"
"Hiç de komik degil," dedi Hermione sert sert. "Dumbledore senin o koridoru rüyanda görmeni
istemiyor, yoksa Snape'ten sana Zihinbend dersi vermesini istemezdi. Biraz daha çok çalısman
gerekiyor, hepsi bu."
713
"Çalısıyorum!" dedi Harry, sabrı tasarak. "Bir de sen dene istersen - Snape kafanın içine girmeye
ugrassın - hiç de eglenceli bir sey degil, haberin olsun!"
"Belki de..." dedi Ron, agır agır.
"Belki de ne?" dedi Hermione, onu terslercesine.
Ron imalı imalı, "Belki de zihnini kapatamaması Harry'nin kabahati degildir," dedi.
"Ne demek istiyorsun?" diye sordu Hermione.
"Eh, belki de Snape aslında Harry'ye yardım etmeye çalısmıy ördür..."
Harry ve Hermione ona bakakaldılar. Ron ikisine de karanlık ve anlamlı bakıslar attı.
"Belki de," dedi yeniden, daha da alçak sesle, "aslında Harry'nin zihnini daha da açmaya
çalısıyördür... Kim-Ol-dugunu-Bilirsin-Sen'in isini kolaylastırmaya -"
"Kes sesini, Ron," dedi Hermione kızgınlıkla. "Sna-pe'ten kaç kere süphelendin, hiç haklı çıktıgın
oldu mu? Dumbledore ona güveniyor, Snape Yoldaslık için çalısıyor, yetmiyor mu?"
"Eskiden bir Ölüm Yiyen'di," dedi Ron inatla. "Ve onun gerçekten taraf degistirdigini gösteren bir
kanıt görmedik hiç."
"Dumbledore ona güveniyor," diye tekrarladı Hermi-noe. "Eger Dumbledore'a da güvenemezsek,
kimseye güvenemeyiz
demektir."
*
Kaygılanacak bu kadar çok sey ve yapacak bu kadar çok is varken -besinci sınıfları çogu zaman
gece yarısını geçene kadar ayakta tutan sasırtıcı miktarda ödev, gizli
714
D.O. toplantıları ve Snape'le düzenli olarak yapılan dersler- ocak korku verecek kadar hızla geçiyor
gibiydi. Harry daha neye ugradıgını anlayamadan subat gelmisti bile; beraberinde daha nemli,
daha sıcak bir hava getirmis ve yılın ikinci Hogsmeade ziyareti ufukta belirmisti. Köyü birlikte
ziyaret etmeye karar verdiklerinden beri Harry'nin Cho ile konusmaya ayıracak pek az vakti
olmustu ama, birden kendini sadece onunla birlikte geçirmesi gereken bir Sevgililer Günü'yle karsı
karsıya buldu.
Page 267
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
Ayın on dördüncü gününün sabahı itinayla giyindi. O ve Ron tam posta baykuslarının gelis
saatinde kahvaltıya indiler. Hedwig orada degildi -zaten Harry'nin de onu bekledigi yoktu- ama
onlar masaya otururken, Hermione yabancı bir boz baykusun gagasındaki mektubu çekistiriyordu.
"Nihayet!" dedi. "Eger bugün de gelmeseydi..." Zarfı hevesle açıp içinden küçük bir parsömen
parçası çıkardı. Mesajı okurken gözleri süratle bir saga bir sola gezindi ve yüzüne karanlık bir
memnuniyet ifadesi yayıldı.
"Dinle, Harry," dedi, basını kaldırıp ona bakarak, "bu sahiden önemli. Acaba öglen sıralarında Üç
Süpürge'de benimle bulusabilir misin?"
"Sey... bilmem ki," dedi Harry, kararsız bir sekilde, "Cho bütün günü onunla geçirmemi
bekleyebilir. Ne yapacagımızı hiç konusmadık."
"Eh, gerekiyorsa onu da getir," dedi Hermione ısrarla. "Ama gelirsin, degil mi?"
"Tamam da, niye?"
"Simdi sana anlatacak vaktim yok, buna hemen cevap vermeliyim."
715
Ve bir elinde sıkı sıkı tuttugu mektup, öbür elinde bir dilim kızarmıs ekmekle, telasla Büyük
Salon'dan çıktı.
Harry, "Geliyor musun?" diye sordu Ron'a, ama Ron üzgün bir ifadeyle basını iki yana salladı.
"Ne simdi, ne sonra gelebilirim Hogsmeade'e; Angelina bütün gün antrenman yapmamızı istiyor.
Sanki bir faydası olacakmıs gibi; ömrümde gördügüm en berbat takımız. Sloper ve Kirke'yi
görmelisin, acınacak haldeler, benden bile beterler." Derin derin içini çekti. "Angelina niye
takımdan ayrılmama izin vermiyor, bilmem ki."
"Formda oldugun zaman iyisin de ondan," dedi Harry kızgınlıkla.
Ron'un derdini anlayısla karsılamak ona zor geliyordu, önlerindeki Hufflepuff maçında
oynayabilmek için Harry'nin feda etmeyecegi sey yok sayılırdı. Ron da onun ses tonunu fark etmis
gibiydi, çünkü kahvaltı sırasında bir daha Quidditch lafı etmedi, kısa süre sonra da birbirleriyle
biraz sogukça vedalastılar. Ron, Quidditch sahasına gitti, Harry ise, bir çay kasıgının arkasındaki
yansımasına bakarak saçını düzeltmeye çalıstıktan sonra, Cho ile bulusmak için Giris Salonu'nün
yolunu tuttu. Çok endiseliydi, acaba konusacak ne bulacagız, diye merak ediyordu.
Cho, meseden yapılma ön kapının yanında durmus, onu bekliyordu, at kuyrugu yaptıgı uzun
saçlarıyla çok güzel görünüyordu. Harry ona dogru yürürken ayakları sanki vücuduna göre fazla
büyükmüs gibi geldi ve birden kolları ona fena halde batmaya basladı; iki yanında sallanırken kim
bilir ne kadar aptalca görünüyorlardı.
"Selam," dedi Cho, biraz soluk soluga.
716
"Selam," dedi Harry.
Bir an birbirlerinin yüzüne baktılar, sonra Harry, "Eh - sey -gidelim mi öyleyse?" dedi.
"Aa-evet..."
Filch'in, listesine bakıp tek tek kontrol ettigi insanlardan olusan kuyruga katıldılar, arada bir göz
göze geliyor ve sahte sahte sırıtıyorlardı, ama birbirleriyle konusmuyorlardı. Harry temiz havaya
çıkınca biraz rahatladı, elini ayagını nereye koyacagını bilemeden öyle ayakta dikil-mektense
sessizce yürümek ona daha kolay geldi. Taptaze, esintili bir gündü ve Quidditch stadyumunun
yanından geçerlerken, Harr/nin gözüne tribünlerin tepesinden hızla geçen Ron ile Ginny çarptı;
orada onlarla birlikte uçmuyor diye içinde korkunç bir burukluk hissetti.
"Çok özlüyorsun, degil mi?" dedi Cho.
Harry dönüp baktıgında, Cho'nün gözlerinin üstünde oldugunu gördü.
"Evet," diye içini çekti. "Özlüyorum."
"Üçüncü sınıfta ilk kez birbirimize karsı oynayısımızı hatırlıyor musun?" diye sordu Cho.
"Evet," dedi Harry, sırıtarak. "Beni boyuna bloke etmistin."
"Ve Wood da sana, centilmenlik etmenin sırası olmadıgını, gerekirse beni süpürgemden düsürmeni
söylemisti," dedi Cho, geçmisi yâd eden bir gülümsemeyle. "Onu Portree'nin Gururu'na almıslar
diye duydum, dogru mu?"
"Hayır, Puddlemere Birligi'ne; geçen yıl onu Dünya Kupası'nda gördüm."
Page 268
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
717
"Aa, ben de görmüstüm seni orada, hatırladın mı? Aynı kamptaydık. Çok iyiydi, degil mi?"
Quidditch Dünya Kupası konusu onları yoldan asagı inene ve kapılardan dısarı çıkana kadar idare
etti. Harry, Cho'yla konusmanın ne kadar kolay olduguna inanamı-yordu -aslında, Ron ve
Hermione ile konusmaktan hiç de daha zor degildi- ve tam kendine güven duyup neselenmeye
baslıyordu ki, aralarında Pansy Parkinson'ın da oldugu büyük bir Slytherin kızları çetesi
yanlarından geçti.
"Potter ve Chang!" diye cıyakladı Pansy, küçümseyici bir kıkırdama korosu esliginde. "Ögk, Chang,
sende de zevk yokmus... Diggory yakısıklıydı hiç degilse!"
Kızlar hızlandı, anlamlı anlamlı konusup çıglık atıyor, Harry ve Cho'ya abartılı bakıslar
fırlatıyorlardı; arkalarında huzursuz bir sessizlik bıraktılar. Harry, Quidditch hakkında söyleyecek
baska bir sey bulamadı, yüzü hafifçe kızaran Cho ise ayaklarına bakıyordu.
"Ee... nereye gitmek istersin?" diye sordu Harry, Hogsmeade'e girdiklerinde. High Street, bir asagı
bir yukarı turlayan, dükkânların vitrinlerine göz atan ve kaldırımlarda toplasan ögrencilerle
doluydu.
"Aa... fark etmez," dedi Cho, omuz silkerek. "Sey... dükkânlara falan bakalım mı?"
Dervish and Banges'e dogru yürüdüler. Vitrine büyük bir poster yapıstırılmıstı, birkaç Hogsmeade'li
ona bakıyordu. Harry ve Cho yaklasınca yana çekildiler ve Harry kendini bir kez daha on kaçak
Ölüm Yiyen'in resimlerine bakarken buldu. Poster, "Sihir Bakanlıgı'nın Emriyle", resimlerdeki
mahkûmların yeniden ele geçmesine yol aça-
718
çak bir bilgi veren herhangi bir cadı ya da büyücüye bin Galleon ödül vaat ediyordu.
"Tuhaf, degil mi?" dedi Cho alçak sesle, Ölüm Yiyen'lerin resimlerine bakarak, "Sirius Black'in
kaçısını hatırlıyor musun, o zaman Hogsmeade'de onu arayan Ruh Emici'lerin dolastıgını? Simdi on
tane Ölüm Yiyen kaçak durumda, oysa ortada hiç Ruh Emici yok..."
"Evet," dedi Harry, gözlerini Bellatrix Lestrange'm resminden ayırıp High Street'i tararken. "Evet,
acayip."
Etrafta Ruh Emici olmayısına üzülmüyordu ama, simdi düsünüyordu da, yoklukları çok anlamlıydı.
Sadece Ölüm Yiyen'lerin kaçmasına meydan vermekle kalmamıslardı, onları arama zahmetine de
girismiyorlardı... artık gerçekten de Bakanlık kontrolü dısında gibiydiler.
On kaçak Ölüm Yiyen, Harry ile Cho'nun önünden geçtikleri her dükkânın vitrininden onlara
bakıyordu. Scrivenshaft'ın önünden geçerlerken yagmur yagmaya basladı; soguk ve iri yagmur
damlaları Harry'nin yüzüne ve ensesine çarpıp duruyordu.
"Sey... kahve içmek ister miydin?" dedi Cho tereddütle. Yagmur hızlanmıstı.
"Evet, tamam," dedi Harry, etrafına bakarak. "Nerede?"
"Aa, surada sahiden çok hos bir yer var; Madam Pud-difoot'a hiç gitmedin mi?" dedi Cho neseyle,
önüne düsüp bir yan yoldan geçti ve Harry'nin daha önce hiç gözüne çarpmayan küçük bir
çayhaneye girdi. Tıkıs tıkıs, buharla dolu ufak bir yerdi, her sey fırfırlar ya da fiyonklarla süslenmis
gibiydi. Harry, Umbridge'in odasını hatırladı, içinde tatsız bir duygu kabardı.
719
"Çok seker, degil mi?" diye sordu Cho mutlu mutlu.
"Sey... evet," dedi Harry, aklındakini söylemeyerek.
"Bak, Sevgililer Günü için süslemis!" dedi Cho, küçük, daire seklindeki masaların üstünde süzülen
ve zaman zaman oturanların basından asagı pembe konfetiler atan birkaç altın melegi göstererek.
"Aaa..."
Bugulanmıs pencerenin yanındaki tek bos masaya oturdular. Ravenclaw Quidditch Kaptanı Roger
Davies, güzel, sarısın bir kızla yarım metre ötede oturuyordu. El ele tutusmuslardı. Bu görüntü
Harry'yi tedirgin etti, özellikle de çayhaneye bakıp tamamen çiftlerle dolu oldugunu, hepsinin de el
ele oturdugunu görünce. Belki Cho da onun elini tutmasını bekleyecekti.
"Size ne verebilirim, canlarım?" dedi Madam Puddi-foot, pırıl pırıl siyah bir topuzu olan pek dolgun
vücutlu bir hanımdı; onların masasıyla Roger Davies'lerin masasının arasından güçlükle, sıkısarak
geçti.
Page 269
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
"ki kahve lütfen," dedi Cho.
Kahveleri gelene kadar geçen süre içinde, Roger Davies ve kız arkadası sekerliklerinin üzerinden
uzanıp öpüsmeye baslamıslardı. Harry, keske yapmasalar, diye düsündü; Davies bir örnek
olusturuyordu, Cho çok geçmeden onunla rekabet etmesini bekleyebilirdi. Yüzünün gitgide
kızardıgını hissetti, pencereden dısarı bakmaya çalıstı, ama pencere öyle bir bugulanmıstı ki,
dısarıdaki sokagı göremiyordu. Cho'ya bakacagı anı ertelemek için, sanki boyalan inceli-yormus
gibi gözlerini tavana dikti, tepelerinde süzülen melek yüzüne avuç dolusu konfeti attı.
720
Sıkıntılı birkaç dakikanın ardından, Cho, Umbridge'den laf açtı. Harry bir ferahlama hissiyle bu
fırsatın üstüne atladı, onu çekistirerek bir süre hosça vakit geçirdiler. Ancak bu konu zaten D.O.
toplantılarında öyle derinden derine tartısılmıstı ki, fazla uzun sürmedi. Yine sessizlik çöktü. Harry
komsu masadan gelen sapırdamaların fena halde farkındaydı; söyleyecek baska bir sey bulmak
için beynini çılgınca zorladı.
"Sey... dinle, öglen vakti benimle Üç Süpürge'ye gelmek ister misin? Orada Hermione GrangerTa
bulusaca-gım."
Cho kaslarını kaldırdı.
"Hermione Granger'la mı bulusacaksın? Bugün mü?"
"Evet. Yani, bulusalım, dedi; ben de, bulusurum, diye düsündüm. Sen de benimle gelmek ister
misin? Gelmenin bir sakıncası olmadıgını söyledi."
"Ya... öyle demek... ne kibar davranmıs."
Ama Cho'nun bunu hiç de kibar buluyor gibi bir hali yoktu. Tam tersine, ses tonu soguktu ve
birden hayli ürkütücü görünmeye baslamıstı.
Tam bir sessizlik içinde birkaç dakika daha geçti, Harry kahvesini öyle hızla içiyordu ki, çok
geçmeden bir fincan daha istemesi gerekecekti. Yanlarında Roger Davies ve kız arkadası,
dudaklarından birbirlerine zamklanmıs gibi görünüyorlardı.
Cho'nun eli masada, kahvesinin yanında duruyordu ve Harry, o eli tutmak için üstünde giderek
artan bir baskı hissediyordu. Yap gitsin, dedi kendi kendine, gögsünde birbirine karısmıs bir panik
ve heyecan pınarı
721
yükselirken, uzan tut, olsun bitsin. Elini otuz santim öteye uzatıp onun eline dokunmanın, havada
hızlanan bir Snitch'i yakalamaktan çok daha zor olması hayret vericiydi...
Ama tam elini ileri uzatırken, Cho kendininkini masadan çekti. Simdi, hafiften ilgiyle, Roger
Davies'in kız arkadasını öpmesini gözlüyordu.
"Bana çıkma teklif etti, biliyor musun?" dedi sakin bir sesle. "ki hafta önce. Roger. Ama ben
reddettim."
Elini masada birden ileri uzatmasını mazur göstermek için sekerligi kavramıs olan Harry, Cho'nun
bunu ona niye söyledigini bilemiyordu. Eger komsu masada Roger Davies tarafından sapır supur
öpülmek istiyorduysa, niye Harry'yle çıkmayı kabul etmisti ki?
Bir sey demedi. Melekleri onlara bir avuç konfeti daha savurdu; bir kısmı, Harry'nin içmek üzere
oldugu, kahveden artakalan soguk telveye kondu.
"Geçen yıl buraya Cedric'le gelmistim," dedi Cho.
Onun ne dedigini kavraması için geçen bir iki saniyede Harry'nin içi buz tuttu. Su anda,
çevrelerinde öpüsen çiftler varken ve baslarının üstünde bir melek süzülürken, Cho'nun Cedric'ten
söz etmek istedigine inana-mıyordu.
Cho yeniden konustugunda sesi oldukça tizlesmisti.
"Ne zamandır sana sormak istiyordum... Cedric -benden s-söz - etti mi - ölmeden önce?"
ste bu, Harry'nin hayatta konusmak istedigi son konuydu, hele Cho'yla.
"Sey - hayır -" dedi yavasça. "Bir - bir sey söyleyecek
722
vakti yoktu. Sen... sey... yani... tatilde çok Quidditch izliyor musun? Hortumlar7! tutuyorsun, degil
mi?"
Page 270
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
Kendi sesi kulagına yapmacık bir sekilde canlı ve neseli geldi. Dehset içinde, Cho'nun gözlerine
yine yaslar doldugunu gördü, tıpkı Noel'den önceki son D.O. toplantısından sonra oldugu gibi.
"Bak," dedi çaresizce, baskaları duymasın diye öne egildi, "su anda Cedric'ten söz etmeyelim...
baska seylerden konusalım..."
Ama belli ki yanlıs bir sey söylemisti.
"Sanmıstım ki," dedi Cho, gözyasları masaya akarak, "sen an-anlarsın sanmıstım! Bu konuda
konusmaya ihtiyacım var! Senin de - senin de var her-herhalde! Yani, ne de olsa olanları gördün,
de-degil mi?"
Her sey bir kâbustaki kadar yanlıs gelisiyordu; Roger Davies'in kız arkadası, Cho'nun aglayısına
bakmak için kendini oglanın dudaklarından koparmıstı.
"Eh - konustum zaten," dedi Harry fısıltıyla, "Ron ve Hermione'yle, ama -"
"Ya, Hermione Grangerla konusuyorsun demek!" dedi Cho, kulagı rahatsız edecek kadar tiz bir
sesle. Simdi yüzü gözyaslarıyla parlıyordu. Öpüsen birkaç çift daha onlara bakmak için birbirinden
ayrıldı. "Ama benimle konusmuyorsun! Be-belki de en iyisi biz... simdi he-hesabı ödeyelim ve sen
git, Hermione G-Granger'la bulus, belli ki bunu istiyorsun!"
Harry ona bakakaldı, iyice afallamıstı. Cho fırfırlı bir peçete alıp, gözyasıyla parlayan yüzünü sildi.
Harry, "Cho?" dedi halsizce. Keske Roger kız arkada-
723
sına yeniden sarılıp öpmeye baslasa da, kız, gözleri faltası gibi açılmıs, onunla Cho'ya bakmaktan
vazgeçse, diye düsünüyordu.
"Hadi, git!" dedi Cho, simdi yüzünü peçeteye gömmüs, aglıyordu. "Bana niye çıkma teklif ettin
bilmem, madem hemen sonra baska kızlarla bulusma ayarlayacaktın. .. Hermione'den sonra kaç
kızla bulusuyorsun?"
"Öyle bir sey yok!" dedi Harry. Onun niye kızdıgını nihayet anladıgı için öyle rahatlamıstı ki, güldü.
Bunun da hata oldugunu anladı ama, bir saniye geç kalmıstı.
Cho fırlayıp ayaga kalktı. Bütün çayhane sessizlesmis-ti, simdi herkes onlara bakıyordu.
"Görüsürüz, Harry," dedi dramatik bir edayla ve hafiften hıçkırarak kosup kapıyı hınçla açtı, hızlı
adımlarla sakır sakır yagan yagmura çıktı.
"Cho!" diye seslendi Harry, ama kapı Cho'nün ardından melodik bir çınlamayla çarpıp kapanmıstı
bile.
Simdi çayhaneye tam bir sessizlik hâkimdi. Herkesin gözü Harry'nin üstündeydi. Masaya bir
Galleon attı, sa-çındaki pembe konfetileri silkeledi ve o da Cho'nün arkasından çıktı.
Artık bardaktan bosararcasına yagmur yagıyordu, Cho da meydanda yoktu. Harry neler oldugunu
bir türlü anlaya-mıyordu; yarım saat önce her sey yolunda gidiyordu oysa.
"Kadınlar!" diye mırıldandı öfkeyle, elleri ceplerinde, yagmurun yıkadıgı sokakta suların içinde
sapır supur yürürken. "Niye Cedric'ten söz etmek istedi ki sanki? Niye insan kılıgında bir su
hortumu gibi davranmasına yol açan konuları açıp duruyor ki?"
724
Saga döndü ve sulan etrafa sıçratarak kosmaya basladı, birkaç dakika sonra Üç Süpürge'nin
kapısına gelmisti. Hermione'yle bulusmak için saatin henüz çok erken oldugunu biliyordu, ama
belki aradaki süreyi geçirmek için burada birine rastlarım, diye düsünmüstü. Islak saçını
silkeleyerek gözlerinden çekti ve etrafa bakındı. Hagrid bir kösede tek basına oturmustu, çok
mutsuz görünüyordu.
"Selam, Hagrid!" dedi, tıklım tıkıs masaların arasından zorla geçip onun yanına bir iskemle
çekerken.
Hagrid yerinden zıpladı ve Harry'ye sanki onu tanımakta güçlük çekiyormus gibi baktı. Harry onun
yüzünde iki yeni kesikle birkaç çürük daha oldugunu gördü.
"Ha, sen misin, Harry," dedi Hagrid. "yi misin?"
"Evet, iyiyim," diye yalan söyledi Harry. Ama Hag-rid'in hırpalanmıs ve yaslı halinin yanında,
kendisinin aslında yakınacak pek fazla bir seyi olmadıgı hissine kapıldı. "Sey - sen iyi misin?"
"Ben mi?" dedi Hagrid. "Aa evet, harikayım, Harry, harika."
Büyük bir kova boyundaki masrapasının derinliklerine dogru baktı ve içini çekti. Harry ona ne
Page 271
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
diyecegini bilemedi. Bir an yan yana sessizlik içinde oturdular. Sonra Hagrid birden, "Aynı
teknedeyiz, sen ve ben, degil mi, 'Arry?" dedi.
"Ee -" dedi Harry.
"Evet... daha önce de söylemistim... ikimiz de top-lumdısıyız falan," dedi Hagrid, bilge bir edayla
kafasını sallayarak. "Ve ikimiz de öksüzüz. Evet... ikimiz de öksüz."
725
Masrapasından koca bir yudum aldı.
"Farklı bir sey tabii, insanın iyi bir ailesi olması," dedi. "Benim babam iyi adamdı. Senin annenle
baban da iyiydi. Eger yasasalar, hayat farklı olurdu, degil mi ha?"
"Evet... sanırım," dedi Harry ihtiyatla. Hagrid çok tuhaf bir ruh hali içinde gibiydi.
"Aile," dedi Hagrid, umutsuzluk içinde. "Sen ne dersen de, kan önemlidir..."
Ve gözünden bir damla kan sildi.
"Hagrid," dedi Harry, kendine hâkim olamayarak, "bu yaralar nasıl oluyor?"
"Ha?" dedi Hagrid, sasmıs göründü. "Ne yaraları?"
"Bütün bunlar!" dedi Harry, parmagıyla Hagrid'in yüzünü isaret ederek.
"Haa... onlar sadece her zamanki çarpma izleriyle çürükler, Harry," dedi Hagrid basından
atarcasına. "Çetin bir isim var."
Masrapasını kafasına dikti, masaya koydu ve ayaga kalktı.
"Görüsürüz, Harry... kendine dikkat et."
Ve perisan halde, hantal hantal yürüyerek birahaneden çıktı, selden farksız yagmurda gözden
kayboldu. Harry onun gidisini izlerken kendini berbat hissediyordu. Hagrid mutsuzdu ve bir sey
saklıyordu, ama yardım kabul etmemeye kararlı görünüyordu. Neler oluyordu? Ne var ki, Harry bu
konuda daha fazla düsünemeden, birinin ona seslendigini duydu.
"Harry! Harry, buradayız!"
Hermione, salonun karsı yanından ona el sallıyordu.
726
Harry ayaga kalkıp kalabalık birahane içinde ona dogru gitti. Aralarında birkaç masa kala,
Hermione'nin yalnız olmadıgını fark etti. Masasında, Harry'nin aklına bile gelmeyecek içki
arkadasları vardı: Luna Lovegood ve eskiden Gelecek Postası'nda çalısan gazeteci Rita Skeeter,
yani Hermione'nin dünyada en sevmedigi insanlardan biri.
"Erken geldin!" dedi Hermione, ona yanında yer açarak. "Cho'yla birliktesin sanıyordum, bir
saatten önce beklemiyordum seni!"
"Cho?" dedi Rita hemen, yerinde dönerek aç gözlerle Harry'ye baktı. "Bir kız mı?"
Timsah derisi çantasını kapıp içinde bir seyler arandı.
Hermione, Rita'ya sakin sakin, "Harry yüz kızla bile birlikte olsa, seni ilgilendirmez," dedi. "Bu
yüzden onu hemen ortadan kaldır."
Rita tam çantasından asit yesili bir tüy kalem çıkarmak üzereydi. Sanki zorla Kokanözsu içirilmis
gibi görünerek, çantasını çarpıp kapattı.
"Ne isler karıstırıyorsun?" diye sordu Harry, oturup sırasıyla Rita, Luna ve Hermione'ye bakarak.
"Mükemmel Küçükhanım sen gelmeden önce tam da bana onu söylemek üzereydi," dedi Rita.
çkisinden hö-pürdeterek koca bir yudum aldı. "Sanırım onunla konusmama izin var, degil mi?"
diye çıkıstı Hermione'ye.
"Evet, sanırım," dedi Hermione soguk soguk.
issizlik Rita'ya yaramamıstı. Daha önce özenli bukleler halinde yapılı olan saçı simdi dagınıktı,
yüzünün etrafında düz ve cansız sarkıyordu. Bes santimlik tırnakların-
727
daki koyu kırmızı oje yer yer dökülmüstü ve kanatlı göz-lügündeki sahte mücevherlerden ikisi
eksikti, içkisinden koca bir yudum daha alıp, çaktırmadan, "Güzel kız, öyle mi, Harry?" dedi.
"Harry'nin ask hayatı hakkında tek bir kelime daha edersen anlasma suya düser, ona göre," dedi
Hermione öfkeyle.
"Hangi anlasma?" dedi Rita, agzını elinin tersiyle silerek. "Henüz bir anlasmadan söz etmedin, Titiz
Küçükha-nım, bana sadece buraya gelmemi söyledin. Ah, gün gelecek..." Onu titreten, derin bir
Page 272
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
soluk aldı.
"Evet, evet, gün gelecek, Harry ve benim hakkımda daha baska korkunç yazılar da yazacaksın,"
dedi Hermione kayıtsızca. "Git de bundan korkacak birilerini bul, olur mu?"
Rita, bardagının üstünden Harry'ye yan yan bakarak, "Bu yıl Harry hakkında benim yardımım
olmadan da sürüyle korkunç yazı yazdılar," dedi ve hoyrat bir fısıltıyla ekledi: "Neler hissettin,
Harry? hanete ugramıs gibi mi? Yarı delirmis gibi mi? Yanlıs anlasılmıs gibi mi?"
"Öfke duyuyor tabii," dedi Hermione, sert ve net bir sesle. "Çünkü Sihir Bakanı'na gerçegi söyledi,
ama Bakan ona inanmayacak kadar budala."
"Demek sahiden bu hikâyede ısrarlısın, öyle mi, Adı Anılmaması Gereken Kisi'nin geri döndügü
konusunda?" dedi Rita. Bardagını indirdi, parmagı timsah derisi çantasının tokasına dogru özlemle
uzanırken, Harry'ye delici bir bakıs attı. "Dumbledore'un herkese Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen'in geri
döndügü ve senin de bunun yegâne ta-
728
nıgı olduguna dair anlattıgı o saçma sapan hikâyede hâlâ ısrarlısın, ha?"
"Ben yegâne tanıgı degildim," diye hırladı Harry. "Orada bir düzine Ölüm Yiyen de vardı, isimlerini
ister misin?"
"Bayılırım," dedi Rita soluk soluga. Simdi bir kez daha çantasını kurcalıyor ve Harry'ye sanki
hayatta gördügü en güzel seymis gibi bakıyordu. "Koca kapkalın bir manset: 'Potter Suçluyor...'
Bir alt-manset: 'Harry Potter, Hâlâ Aramızda Olan Ölüm Yiyen'lerin Adlarını Veriyor.' Ve sonra,
senin güzel bir fotografının altında, 'Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen'in saldırısından kurtulan 35
yasındaki sorunlu yeniyetme Harry Potter, dün büyücü toplulugunun saygın ve önde gelen
üyelerini Ölüm Yiyen olmakla suçlayarak agır tepkilere yol açtı...'"
Tez-Tekrar Tüyü simdi resmen elindeydi, hatta agzına yaklasıyordu ki, yüzündeki cosku dolu ifade
silindi.
"Ama tabii," dedi, tüyü indirip Hermione'ye yiyecek-mis gibi bakarken, "Mükemmel Küçükhanım
bu hikâyenin gazetede çıkmasını istemez, degil mi?
"Aslında," dedi Hermione tatlı tatlı, "Mükemmel Küçükhanım tam da bunu istiyor."
Rita ona bakakaldı. Harry de öyle. Luna ise pes perdeden, hulyalı hulyalı "Kralımızsın Weasley"yi
söyleyerek, bir çubuga takılmıs kokteyl sogamyla içkisini karıstırdı.
"Onun Adı Amlmaması Gereken Kisi hakkında söylediklerini haber yapmamı mı istiyorsun?" diye
sordu Rita Herimone'ye, alçak sesle.
"Evet, istiyorum," dedi Hermione. "Gerçek hikâyeyi. Her seyi. Virgülü virgülüne Harr/nin anlattıgı
gibi. Sana
729
bütün ayrıntıları verecek; orada gördügü, kimlikleri bilinmeyen Ölüm Yiyen'lerin adlarını
söyleyecek, Volde-mort'un simdi neye benzedigini anlatacak - öf, toparla kendini," dedi
küçümseyerek, masanın öbür yanına bir peçete fırlattı; çünkü Rita, Voldemort'un adını duyunca
yerinden öyle bir zıplamıstı ki, Atesviskisi bardagının yarısını üstüne dökmüstü.
Rita pis yagmurlugunun önünü sildi, hâlâ Hermi-one'ye bakıyordu. Sonra dobra dobra, "Gelecek
Postası bunu basmaz," dedi. "Belki farkında degilsindir ama, hiç kimse onun martavallarına
inanmıyor. Herkes onun hayal gördügünü düsünüyor. Simdi, eger hikâyeyi bu açıdan yazmama
izin verirsen -"
Hermione öfkeyle, "Harry'nin nasıl keçileri kaçırdıgına dair yeni bir yazıya ihtiyacımız yok!" dedi.
"Onlardan çok çıktı nasılsa, istemez! Ben ona gerçegi söyleme fırsatı verilsin istiyorum!"
"Böyle bir yazı için talep yok," dedi Rita soguk soguk.
"Yani, Gelecek Postası basmaz, çünkü Fudge onlara izin vermez demek istiyorsun," dedi Hermione
hiddetle.
Rita, Hermione'ye uzun uzun, sert sert baktı. Sonra masanın üstünden ona dogru egilerek, is bilir
bir tavırla, "Tamam," dedi, "Fudge, Gelecek Postası'na baskı yapıyor ama, aynı hesap. Harry'yi iyi
gösteren bir yazıyı basmazlar. Kimse bunu okumak istemez. Kamuoyu beklentilerine aykırı. Bu son
Azkaban firarı insanları yeterince kaygılandırdı zaten. nsanlar, Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen'in geri
döndügüne inanmak istemiyor, o kadar."
Page 273
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
"Demek Gelecek Postasz'nın varolma nedeni, insanlara
730
duymak istedikleri seyleri söylemek, öyle mi?" dedi Her-mione igneli igneli.
Rita yeniden dogruldu, kaslarını kaldırdı ve Atesvis-kisi bardagını kafasına dikti.
"Gelecek Postası'nm varolma nedeni, satmak, seni aptal kız!" dedi soguk bir edayla.
"Babam onun berbat bir gazete oldugunu düsünüyor," dedi Luna, beklenmedik sekilde konusmaya
katılarak. Kokteyl soganını emerek muazzam, patlak, hafifçe çılgın gözleriyle Rita'yı süzdü.
"Babam, halkın bilmeye ihtiyacı oldugunu düsündügü, önemli hikâyeler basar. Para kazanmaya
aldırmaz."
Rita, Luna'ya hor gören bir bakıs attı.
"Sakın baban aptal bir küçük köy bülteni yayımlıyor olmasın?" dedi. "Herhalde Muggle'larla çli
Dıslı Olmanın Yirmi Bes Yolu ve bir sonraki Getir/Uçur Satısı'nın tarihi falan vardır ha?"
"Hayır," dedi Luna, soganım Solungaçsuyu'na yeniden batırarak, "Dırdırcı'nm editörü."
Rita öyle yüksek sesle "hıh" dedi ki, yakındaki bir masada oturan insanlar korkuyla dönüp baktılar.
"Demek 'halkın bilmeye ihtiyacı oldugunu düsündügü önemli hikâyeler7, öyle mi?" dedi, onu yerin
dibine geçirmek istercesine. "O paçavranın içerigini bahçemde gübre niyetine kullanırım ben."
"Eh, öyleyse kaliteyi biraz yükseltmek için bu sanstan yararlanabilirsin, degil mi?" dedi Hermione
tatlı tatlı. "Luna babasının, Harry'nin söylesisini almaktan hayli rnemnun olacagını söylüyor. Orada
yayımlanacak."
731
Rita bir an ikisine de baktı, sonra çıglıktan farksız bir kahkahayla sarsıldı.
"Dırdırcı!" dedi, gıdaklarcasına gülerek. "Söylesisi Dırdırcı'da çıkarsa insanlar onu ciddiye alır mı
sanıyorsun?"
"Kimileri almaz," dedi Hermione, sakin bir ses tonuyla. "Ama Gelecek Postası'nm Azkaban firarı
hakkındaki yorumunda koskoca bosluklar var. Sanırım çogu kisi, neler olup bittiginin daha iyi bir
açıklaması yok mu diye merak ediyor ve eger alternatif bir hikâye olursa, hatta -" yan yan Luna'ya
baktı, "- sıradısı bir dergide bile yayımlanmıs olsa - bunu okumayı isteyeceklerdir."
Rita bir an hiçbir sey söylemedi; basını hafifçe yana egerek Hermione'yi kurnaz kurnaz süzdü.
"Pekâlâ, bir an için diyelim ki, bunu yaptım," dedi birden. "Ne kadar para alacagım?"
"Babamın insanlara dergiye yazı yazdılar diye para ödedigini sanmıyorum pek," dedi Luna hulyalı
hulyalı. "Bunu bir seref saydıkları için yaparlar, tabii bir de isimlerini basılı görmek için."
Rita Skeeter öfkeyle Hermione'ye dönerken, sanki agzına yine saglam bir Kokanözsu tadı gelmis
gibi görünüyordu.
"Yani bunu bedava yapacagım, öyle mi?"
"Ya, evet," dedi Hermione sakin sakin, içkisinden bir yudum aldı. "Yoksa, çok iyi bildigin gibi,
yetkililere senin kayıt dısı bir Animagus oldugunu bildirecegim. Gelecek Postası sana, birinci elden
Azkaban'da hayatın içyüzü yazısı için hayli para verir belki."
732
Rita, sanki dünyada hiçbir sey onu, Hermione'nin içkisinin içindeki kâgıt semsiyeyi alıp burnuna
tıkmaktan daha fazla memnun etmezmis gibi görünüyordu.
"Seçme sansım yok sanırım, ha?" dedi, sesi biraz titreyerek. Bir kez daha timsah derisi çantasını
açtı, bir parsömen parçası çıkardı ve Tez-Tekrar Tüyü'nü kaldırdı.
"Babam memnun olacak," dedi Luna neseyle. Rita'nın çenesinde bir adale segirdi.
"Tamam mı, Harry?" dedi Hermione, ona dönerek. "Herkese gerçekleri açıklamaya hazır mısın?"
"Sanırım," dedi Harry; Rita'nın Tez-Tekrar Tüyü'nü aralarındaki parsömen üzerinde, harekete hazır
halde dengelemesini seyretti.
"Öyleyse atese basla bakalım, Rita," dedi Hermione sakin sakin. Bardagının dibinden bir kiraz
yakaladı.
'j
Page 274
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
733
YRM ALTINCI BÖLÜM
Görülen ve Öngörülmeyen
Luna, o hulyalı sesiyle, Rita'nm Harry ile yaptıgı söylesinin Dırdırcı'da ne zaman yayımlanacagını
bilmedigini, babasının son zamanlarda Burusuk-Boynuzlu Hırgür görme vakaları üzerine uzun ve
çok hos bir makale bekledigini söyledi. "Tabii ki o çok önemli bir yazı olacak, o yüzden Harry'nin
söylesisi bir dahaki sayıya kalabilir," dedi.
Voldemort'un döndügü gece hakkında konusmak, Harry'ye hiç kolay gelmemisti. Rita, en
küçügüne varana kadar tüm ayrıntıları ögrenmek için bastırmıs, bunun dünyaya gerçekleri
anlatmak için çok önemli bir sans oldugunu bilen Harry de, hatırlayabildigi her seyi ona aktarmıstı.
nsanların söylesiye nasıl tepki verecegini merak ediyordu. Çogu insanın onun zırdeli oldugu
yönündeki kanısını daha da güçlendirecegini düsünüyordu ve bunun tek sebebi de, hikâyesinin
Burusuk-Boynuzlu Hırgürlerle ilgili zırvalıgın yanında çıkacak olması degildi. Öte yandan, Bellatrix
Lestrange ve diger Ölüm Yiyen'lerin kaçısının ardından, Harry bir seyler yapmak için yanıp
tutusuyordu, ise yarasın ya da yaramasın...
734
"Dergiye çıkman konusunda Umbridge ne düsünecek acaba, görmek için sabırsızlanıyorum," dedi
Dean husuy-la, pazartesi aksamki yemekte. Seamus, Dean'in öteki tarafında hatırı sayılır miktarda
tavuk ve jambonlu böregi mideye indirmekle mesguldü, ama Harry onun dinlediginden emindi.
"Dogru olanı yapıyorsun, Harry," dedi karsısında oturan Neville. Oldukça solgun görünüyordu, ama
alçak sesle devam etti: "Bu konuda... konusmak... zor olmustur herhalde... degil mi?"
"Evet," diye mırıldandı Harry, "ama insanlar Volde-mort'un neler yapabilecegini bilmeli, öyle degil
mi?"
"Dogru," dedi Neville, basıyla da onaylayarak, "Ölüm Yiyen'lerinin de tabii... insanlar bilmeli..."
Neville cümlesini yarıda bırakıp fırın patatesine döndü. Seamus basını kaldırıp baktı, ama Harry'nin
baktıgını görünce gözlerini hemen tabagına çevirdi yine. Bir süre sonra Dean, Seamus ve Neville
ortak salona gitmek için kalktılar, Harry ve Hermione ise masada kalıp, Quidditch antrenmanı
yüzünden henüz yemegini yememis olan Ron'u beklemeye basladılar.
çeri Cho Chang girdi, yanında arkadası Marietta vardı. Harry'nin midesi nahos bir sekilde
yalpaladı, ama Cho Gryffindor masasına hiç bakmadıgı gibi, bir de arkası ona dönük oturdu.
"Aa, sormayı unutmusum," dedi Hermione neseyle, Ravenclaw masasına bakarak, "Cho'yla
randevunuz ne oldu? Niye o kadar erken döndün?"
"Ee... sey, aslında..." dedi Harry, önüne bir ravent pas-
735
tası çekip ikinci tabagını yemeye baslayarak, "simdi sen sorunca bakıyorum da, tam bir
fiyaskoydu."
Ve ona Madam Puddifoot'un çayhanesinde olanları anlattı.
"... derken," diye hikâyenin finaline geldi birkaç dakika sonra, önündeki son pasta parçasını da
mideye indirirken, "ayaga fırladı, 'Görüsürüz, Harry/ dedi ve kosarak oradan çıktı!" Kasıgını
masaya bırakıp Hermione'ye baktı. "Yani, o da neydi ki öyle? Ne oldu simdi?"
Hermione, Cho'nun basının arkasına dogru bakıp içini çekti.
"Ah, Harry," dedi üzgün üzgün. "Kusura bakma ama, biraz patavatsızca davranmıssın."
"Ben, patavatsız, ha?" dedi Harry, öfkeyle. "Bir bakıyorum gayet iyi gidiyoruz, sonra bir de
bakıyorum bana Roger Davies'in ona çıkma teklif ettigini, eskiden o aptal çayhanede Cedric'le
öpüsüp koklastıgını anlatıyor - peki ben nasıl hissetseydim kendimi?"
"Simdi bak," dedi Hermione, fazlaca duygusal bir bebege bir artı birin iki ettigini anlatan birinin
sabırlı edasıyla, "randevunuzun tam ortasında ona benimle bulusmak istedigini söylememeliydin."
"Ama, ama," dedi Harry tükürükler saçarak, "ama -senle on ikide bulusmamı ve onu da yanımda
getirmemi sen söylemistin, ona hiç söylemeden bunu nasıl yapacaktım ki?"
"Farklı bir sekilde söylemeliydin," dedi Hermione, o çıldırtıcı sabırlı havayla. "Bunun gerçekten çok
can sıkıcı bir sey oldugunu, ama benim sana Üç Süpürge'ye gelme
Page 275
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
736
sözü verdirttigimi, aslında gitmeyi hiç istemedigini, bütün günü onunla geçirmeyi yegleyecegini,
ama ne yazık ki benimle bulusman gerektigini düsündügünü söyleyecektin; lütfen, lütfen gelir
misin, belki bu sayede daha çabuk kalkabilirim, diyecektin. Ayrıca benim ne kadar çirkin oldugumu
söylemek de iyi bir fikir olabilirdi," diye ekledi Hermione, aklına sonradan gelmis gibi.
"Ama senin çirkin oldugunu düsünmüyorum ki," dedi Harry, kafası karısmıs halde.
Hermione güldü.
"Harry, sen Ron'dan da betersin... sey, hayır, degilsin," diye içini çekti, tam da o anda Ron çamur
içinde ve huysuz bir halde Salon'a girmisti. "Bak - benimle bulusacagını söyleyerek Cho'yu
kızdırmıssın, o da seni kıskandırmaya çalısmıs. Onu ne kadar begendigini anlamak için böyle bir
yola basvurmus."
"Öyle mi yapmıs?" dedi Harry, Ron karsılarındaki sıraya oturup, uzanabildigi bütün tabakları önüne
çekerken. "Eh, onu senden daha çok begenip begenmedigimi sorsa daha kolay olmaz mıydı?"
"Kızlar genelde böyle sorular sormaz," dedi Hermione.
"Sorsunlar o zaman!" diye bastırdı Harry. "Sorsa, ondan hoslandıgımı söylerdim, o da yine
Cedric'in ölümüne takıp bu kadar üzülmek zorunda kalmazdı!"
"Aklı basında davranmıs demiyorum," dedi Hermione, Ginny de aynı Ron kadar çamurlu ve sıkkın
bir halde onlara katılırken. "Sadece o anda onun kendini nasıl hissettigini anlamanı saglamaya
çalısıyorum."
737
"Bir kitap yazsana," dedi Ron Hermione'ye, bir yandan patateslerini keserek, "kızların yaptıgı
saçma sapan seyleri erkeklerin anlayacagı dile çevir."
"Evet," dedi Harry hararetle. Ravenclaw masasına baktı. Cho o anda ayaga kalktı, yine ona hiç
bakmadan Büyük Salon'dan çıkıp gitti. Harry epey sıkkın halde dönüp Ron ile Ginny'ye baktı. "Ee,
Çjuidditch antrenmanı nasıldı?"
"Tam bir kâbustu," dedi Ron huysuz bir ses tonuyla.
"Hadi, yapma," dedi Hermione, Ginny'ye bakarak. "Eminim hiç de o kadar -"
"Evet, öyleydi," dedi Ginny. "Berbattı. Sonuna dogru Angelina aglamaklı oldu."
Ron ve Ginny yemekten sonra yıkanmaya gittiler; Harry ve Hermione kalabalık Gryffindor ortak
salonuna ve her zamanki gibi ödev yıgınlarına döndüler. Harry yarım saattir Astronomi için yeni bir
yıldız haritasıyla bogusuyordu ki, Fred ile George çıkageldi.
"Ron'la Ginny yok mu?" diye sordu Fred, etrafına bakarak. Bir sandalye çekti ve Harry basını iki
yana sallayınca, "yi," dedi. "Antrenmanı izliyorduk da. Dümdüz edilecekler. Bizsiz bes para
etmezler."
"Yapma, Ginny o kadar da kötü degil," dedi George dürüstçe. Fred'in yanına oturdu. "Aslında, nasıl
o kadar ögrenmis bilmiyorum, bizimle oynamasına hiç izin vermeyiz ki."
"Altı yasından beri gizlice süpürgelerinizin durdugu sundurmaya giriyor ve size çaktırmadan tek
tek hepinizin süpürgesini alıp biniyor," dedi Hermione, devrildi devrilecek Eski Yazılar kitapları
yıgınının arkasından.
738
"Haa," dedi George, biraz etkilenmis bir havayla. "Eh - simdi anlasıldı."
"Ron bir sey kurtarabildi mi hiç?" diye sordu Hermi-one, Sihirli Hiyeroglifler ve Söz Simgeleri'nin
üzerinden bakarak.
"Eh, kimse izlemiyor sandıgı zaman kurtarabiliyor," dedi Fred, gözlerini devirerek. "Yani tek
yapmamız gereken, bütün seyircilere, cumartesi günü Quaffle onun tarafına dogru gittiginde
arkalarını dönüp kendi aralarında konusmalarını söylemek."
Huzursuz bir halde kalkıp pencereye yürüdü ve karanlık araziye dogru baktı.
"Biliyor musunuz, Quidditch burayı kalmaya deger hale getiren tek seydi."
Hermione ona ters bir bakıs attı.
"Sınavların yaklasıyor!"
"Çoktan söyledik, F.Y.B.S.'leri o kadar takmıyoruz diye," dedi Fred. "Çerezkutulan hazır artık, o
çıbanlardan nasıl kurtulunacagını bulduk. ki damla Laçan özü o sorunu hallediyor, Lee çıtlattı
Page 276
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
bize."
George çenesi çıkacakmıs gibi esnedi ve bulutlu gece gögüne kederli kederli baktı.
"Bu maçı izlemek isteyip istemedigimden bile emin degilim. Zacharias Smith'in takımı bizi
yenerse, kendimi öldürmek zorunda kalabilirim."
"Daha büyük ihtimalle, onu öldürmek," dedi Fred sert bir sesle.
Eski Yazılar çevirisine gömülmüs olan Hermione, "Quidditch'in kötü tarafı da bu iste," dedi dalgın
dalgın.
739
"Binalar arasında böyle kötü duygular ve gerginlikler yaratıyor."
Hececinin Hece Listesi kitabını bulmak için basını kaldırdıgında, Fred, George ve Harry'nin
yüzlerinde tiksinti ve inanmazlık karısımı bir ifadeyle ona baktıklarını gördü.
"Ama öyle!" dedi sabırsızca. "Sadece bir oyun bu, degil mi?"
"Hermione/' dedi Harry, basını iki yana sallayarak, "duygular konusunda falan iyisin ama,
Quidditch'ten hiç anlamıyorsun."
"Belki anlamıyorum," dedi Hermione imalı imalı, çevirisine dönerek, "ama en azından benim
mutlulugum, Ron'un sayı kurtarma yetenegine baglı degil."
Harry, Hermione'ye böyle bir seyi itiraf edecegine Astronomi Kulesi'nden asagı atlardı ama,
cumartesi günkü maçı izledikten sonra o da Quidditch'i umursamıyor olmak için yıgınla Galleon
vermeye razıydı.
Maç hakkında söylenebilecek en iyi sey, kısa olduguydu; Gryffindor taraftarları sadece yirmi iki
dakikalık bir eziyete katlanmak zorunda kaldı. En kötü seyin ne oldugunu söylemek ise zordu:
Harry'ye göre bu konuda, Ron'un kurtaramadıgı on dördüncü top, Sloper'ın Blud-ger'ı ıskalayıp
sopasıyla Angelina'nın agzına vurusu ve Zacharias Smith elinde Quaffle'la hızla yanından geçerken
Kirke'nin çıglık atıp süpürgesinden arka üstü düsmesi arasında sıkı bir rekabet vardı. Ne mucize ki
Gryffindor yalnızca on sayıyla yenilmisti: Ginny, Huffle-puff Arayıcısı Summerby'nin burnunun
dibinden
740
Snitch'i kapmayı basarmıs, böylece maç iki yüz kırka iki yüz otuz bitmisti.
"yi yakalayıstı," dedi Harry Ginny'ye, hayli kasvetli bir cenaze havasının hâkim oldugu ortak
salonda.
"Sanslıydım," dedi Ginny, omuz silkerek. "Çok hızlı bir Snitch degildi. Summersby de soguk
algınlıgına yakalanmıs, en olmayacak anda hapsırıp gözlerini kapadı. Neyse, zaten sen takıma
dönünce -"
"Ginny, ömür boyu yasaklıyım."
"Umbridge okulda oldugu sürece yasaklısın," diye düzeltti Ginny. "Arada fark var. Neyse, sen
takıma dönünce, sanırım Kovalayıcılık'ta sansımı deneyecegim. An-gelina ile Alicia gelecek yıl
gidiyorlar ve ben sayı yapmayı Arayıcılık'a tercih ederim."
Harry dönüp, bir kösede oturmus, elinde bir sise Kay-makbirası'yla dizlerini seyreden Ron'a baktı.
"Angelina hâlâ ayrılmasına izin vermiyor," dedi Ginny, Harry'nin zihnini okumus gibi. "Sende
cevher var, biliyorum, diyor."
Angelina'nın Ron'a inanması Harry'nin hosuna gidiyordu, öte yandan onun takımdan ayrılmasına
izin vermenin daha merhametli bir hareket olacagını düsünüyordu. Ron sahadan ayrılırken
stadyum yine "Kralımızsın VVeasley" diye inliyor, simdi Quidditch Kupası'nın favorisi olan
Slytherin'ler sarkıyı büyük bir hazla söylüyorlardı.
Fred ve George yanlarına geldiler.
"Onunla dalga geçmeye içim elvermiyor," dedi Fred, çökmüs halde duran Ron'a bakarak. "Gerçi on
dördüncüyü kaçırdıgında -"
741
Dik durarak köpekleme yüzmeye çalısırmıs gibi kollarını çılgınca hareket ettirdi.
"- eh, partilere falan saklarım artık, ha?"
Ron kısa süre sonra kendini yatakhaneye attı. Harry onun duygularına gösterdigi saygıdan dolayı
Page 277
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
yukarı çıkmadan önce biraz bekledi, böylece o gittiginde Ron isterse uyuyormus numarası
yapabilirdi. Aynen de öyle oldu; sonunda Harry odaya girdiginde, Ron inandırıcı olamayacak kadar
yüksek sesle horluyordu.
Harry yataga girip maçı düsünmeye basladı. Kenardan izlemek müthis sinir bozucu gelmisti ona.
Ginny'nin performansından bayagı etkilenmisti, ama sahada kendi olsa Snitch'i daha kısa sürede
yakalayabilecegini biliyordu... Snitch'in Kirke'nin bileginin yakınında pırpır ettigi bir an vardı;
Ginny tereddüt etmese, Gryffindor adına maçı kurtarabilirdi.
Umbridge, Harry ve Hermione'den birkaç sıra önde oturmustu. Bir iki kere Harry'ye bakmak için
bodur bodur arkasına dönmüstü. Bir kurbaganınkine benzeyen o koca agzı kulaklarına varmıs,
Harry onun gülümsemesinde haince bir zevk görmüstü. Karanlıkta öylece yatarken, bu anı,
öfkeden kanın beynine hücum etmesine sebep oldu. Ancak birkaç dakika sonra, Snape'in her
Zihinbend dersinin sonunda söyledigi gibi, uyumadan önce zihninden bütün duyguları bosaltması
gerektigini hatırladı.
Biraz denedi bunu, ama Umbridge'le ilgili anının hemen üstüne bir de Snape'i düsünmesi,
kızgınlıgını artırmaktan baska bir ise yaramadı ve çok geçmeden bir de baktı ki, ikisinden de ne
kadar nefret ettigine odaklanmıs.
742
Yavas yavas Ron'un horlamaları dindi, yerini derin, agır soluklara bıraktı. Harry'nin uykuya dalması
çok daha uzun sürdü; bedeni yorgundu, ama beyninin kendini kapatması için epey beklemesi
gerekti.
Rüyasında Neville ve Profesör Sprout'un htiyaç Oda-sı'nda dans ettigini, Profesör McGonagall'm
ise gayda çaldıgını gördü. Bir süre mutlu mutlu onları izledikten sonra, gidip diger D.O. üyelerini
bulmaya karar verdi.
Ama odadan çıkınca kendini Boskafa Barnabas'ın gobleninin degil, bir tas duvardaki mesnedinde
yanan bir mesalenin karsısında buldu. Basını yavasça sola çevirdi. Orada, penceresiz geçidin
sonunda, düz siyah bir kapı vardı.
Giderek artan bir heyecanla kapıya dogru yürüdü. çinde, bu defa sansının yaver gidecegine, onu
açmanın bir yolunu bulacagına dair tuhaf bir his vardı... birkaç metre kaldıgında, sag kenarda
soluk mavi bir ısık seridinin parladıgmı gördü ve yüregi hop etti... kapı aralıktı... itip iyice açmak
için elini uzattı ve -
Ron kulak tırmalayıcı bir sesle gerçekten horladı ve Harry yüzlerce kilometre ötedeki bir kapıyı
açmak için sag elini karanlıkta ileri dogru uzatmıs halde uyandı. Hayal kırıklıgı ile suçluluk
duygusu karısımı bir hisle, elini indirdi. Kapıyı görmemesi gerektigini biliyordu, öte yandan ardında
ne oldugunu öyle merak ediyordu ki, elinde olmadan Ron'a kızdı... ah, horlamak için bir dakika
daha
bekleyebilseydi...
*
Pazartesi sabahı kahvaltıya indiklerinde Büyük Sa-lon'a posta baykuslarıyla aynı anda girdiler.
Gelecek Posta-
743
sz'nı hevesle bekleyen tek kisi Hermione degildi: Neredeyse herkes kaçan Ölüm Yiyenlerle ilgili
yeni haberleri merakla bekliyordu, onları gördügünü söyleyen birçok kisi olmasına karsın, henüz
yakalanmamıslardı. Hermione dagıtım baykusuna bir Knut verdi ve hevesli hevesli gazetesini açtı.
Bu arada Harry portakal suyunu içmekle mesguldü; yıl boyunca sadece bir tane mesaj almıs
oldugu için, ilk baykus pat diye önüne konunca Harry bir yanlıslık var sandı.
"Kimi arıyorsun?" diye sordu baykusa, portakal suyunu tembel tembel gagasının altından çekip,
gönderilen kisinin adını ve adresini görmek için öne egilerek.
Harry Potter
Büyük Salon
Hogıvarts Okulu
Kaslarını çatarak mektubu baykustan almaya hamle etti, ama bunu yapmasına fırsat kalmadan,
üç, dört, bes baykus daha kanat çırparak ilkinin yanına indi; her biri önce kendi mektubunu verme
Page 278
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
çabasıyla iyi bir pozisyon kapmaya çabalıyor, tereyagının içine basıyor, tuzlugu deviriyordu.
"Ne oluyor?" diye sordu Ron hayret içinde. Gryffin-dor masasındaki herkes olanları izlemek için
öne egildi. Yedi baykus daha çıglık atarak, öterek, kanatlarını çırparak öncekilerin arasına indi.
"Harry!" dedi Hermione, nefesi kesilmis halde. Ellerini hemen tüy karmasasının içine sokup,
bacagına uzuı
744
silindir biçiminde bir paket baglanmıs bir hüthüt kusu çekti. "Sanırım bunun ne anlama geldigini
biliyorum -önce bunu aç!"
Harry kahverengi paketi yırtıp açtı. çinden Dırdır-cz'nın mart sayısının iyice kıvrılmıs bir baskısı
çıktı. Dergiyi açınca kendi suratının ona kapaktan mahcup mahcup sırıttıgını gördü. Bu resmin
üzerinde büyük kırmızı harflerle söyle yazıyordu:
HARRY POTTER NÎHAYET KONUSUYOR: ADI ANILMAMASI GEREKEN KS
HAKKINDAK GERÇEKLER VE ONUN DÖNÜSÜNÜ GÖRDÜGÜM GECE
"Güzel, degil mi?" dedi Luna. Gryffindor masasına gelmis, Fred ile Ron'un arasına oturuyordu.
"Dün çıktı, babamdan sana bedava bir tane göndermesini istedim. Sanırım bütün bunlar," elini
Harry'nin önünde toplanmıs, hâlâ pençeleri masayı çizerek dolasan baykuslara dogru sallayarak,
"okuyuculardan gelen mektuplar."
"Ben de öyle düsünmüstüm," dedi Hermione hevesli hevesli. "Harry, sakıncası yoksa biz -?"
"Keyfinize bakın," dedi Harry, hafiften sersemlemis bir halde.
Ron ve Hermione zarfları yırtıp açmaya basladılar.
"Bu, senin keçileri kaçırdıgını düsünen bir heriften," dedi Ron, elindeki mektuba göz atarak. "Öf,
aman..."
"Bu kadın St Mungo'da Sok Büyüleri tedavisi görmeni tavsiye ediyor," dedi Hermione hayal
kırıklıgıyla, ikinci mektubu burusturarak.
745
"Bu fena degil ama," dedi Harry agır agır, Paisley'de-ki bir cadıdan gelen uzun mektuba göz
gezdirdi. "Hey, bana inandıgını söylüyor!"
"Bu, iki arada bir derede kalmıs," dedi mektup açma isine sevkle katılan Fred. "Pek deli birine
benzemiyormus-sun ama, Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen'in döndügüne inanmayı gerçekten
istemiyormus, o yüzden su anda ne düsünecegini bilemiyormus. Vay canına, amma parsömen
israfı."
"Bak, birini daha ikna etmissin, Harry!" dedi Hermi-one heyecanla. "Hikâyeyi sizin açınızdan
okuyunca, Gelecek Postası'nm size çok haksızlık ettigi sonucuna vardım... Adı Anümaması Gereken
Kisi'nin döndügünü düsünmeyi hiç istemememe ragmen, dogruyu söylediginizi kabul etmek
zorundayım... Ah, harika bu!"
"Ortalıgı velveleye verdigini düsünen biri daha," dedi Ron, burusturdugu mektubu omzunun
üstünden atarak. "... ama bu, ona saf degistirttigini söylüyor, gerçek bir kahraman olduguna
inanıyormus - bir fotograf da koymus - vay vay!"
"Neler oluyor burada?" dedi sahte bir tatlılıga sahip, kız sesi gibi bir ses.
Harry, elleri zarflarla dolu halde basını kaldırdı. Profesör Umbridge, Fred ile Luna'nın arkasında
duruyordu, pörtlek kurbaga gözleri masada, Harry'nin önünde duran baykus ve mektup
karmasasını tarıyordu. Harry onun arkasına dogru baktıgında, birçok ögrencinin onları merakla
izledigini gördü.
"Niçin bunca mektup aldınız, Mr Potter?" diye sordu Umbridge usulca.
746
"O da mı suç oldu?" dedi Fred yüksek sesle. "Mektup almak da mı yani?"
"Dikkatli olun, Mr VVeasley, yoksa sizi cezaya bırakmak zorunda kalırım," dedi Umbridge. "Evet,
Mr Potter?"
Harry tereddüt etti, ama yaptıgının duyulmamasını nasıl saglayabilirdi, bilmiyordu; Umbridge'in
gözüne bir Dırdırcı ilismesi çok sürmezdi zaten.
"nsanların bana yazmasının nedeni, verdigim söylesi," dedi Harry. "Geçen haziranda basıma
gelenler hakkında."
Page 279
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
Nedense bunu söylerken dönüp ögretmenler masasına baktı. Harry bir saniye önce Dumbledore'un
onu izledigi seklinde tuhaf bir hisse kapılmıstı, ama dönüp ona dogru baktıgında, Müdür, Profesör
Flitwick'le sohbete dalmıs gibi görünüyordu.
"Bir söylesi mi?" diye tekrarladı Profesör Umbridge, sesi her zamankinden de cılız ve tizdi. "Ne
demek istiyorsunuz?"
"Yani bir gazeteci bana sorular sordu, ben de cevapladım," dedi Harry. "ste -"
Dırdırcı''yi ona dogru fırlattı. Profesör Umbridge dergiyi yakaladı ve kapagına baktı. Soluk, solgun
suratı çirkin bir sekilde dalga dalga morardı.
"Bunu ne zaman yaptınız?" diye sordu. Sesi hafifçe titriyordu.
"Geçen Hogsmeade hafta sonunda," dedi Harry.
Umbridge basını kaldırıp ona baktı. Öfkeden kor gibi parlıyor, dergi güdük parmaklarında
titriyordu.
"Size artık Hogsmeade izni yok, Mr Potter," dedi fısıl-
747
tıyla. "Ne cüretle... nasıl böyle..." Derin bir soluk aldı. "Size yalan söylememeyi ögretmeyi tekrar
tekrar denedim. Belli ki vermek istedigim mesaj hâlâ içinize islememis. Gryffindor'dan elli puan ve
bir haftalık daha ceza."
Dırdırcı'yı gögsüne bastırarak uzaklastı, birçok ögrenci de bakıslarıyla onu izledi.
Ögle vakti gelmeden okulun her yanına koca koca levhalar konmustu; sadece ilan tahtalarına
degil, koridorlara ve sınıflara da.
HOGWARTS YÜKSEK MÜFETTS'NN EMRYLE
Dırdırcı adındaki dergiyi bulunduran bütün ögrenciler okuldan atılacaktır.
Bu uyan, Yirmi Yedi Numaralı Egitim Kararnamesi'ne uygundur.
imza: Dolores Jane Umbridge, Yüksek Müfettis
Nedense Hermione ne zaman bu uyarılardan birini görse yüzünde gülücükler açıyordu.
"Niye bu kadar mutlusun sen?" diye sordu Harry.
"Ah, Harry, anlamıyor musun?" dedi Hermione fısıl-darcasına. "Bu okuldaki herkesin söylesiyi
okuması için Umbridge'in yapabilecegi tek sey varsa, o da yasak koymaktı!"
Anlasılan Hermione son derece haklıydı. O günün sonunda, Harry okulda Dırdırcı'nm D'sini bile
görmemesine
748
ragmen, herkes birbirine söylesiden alıntılar yapıyor gibiydi. Harry ögrencilerin sınıfların önünde
sıraya girerken bu konuda fısıldastıklarma, ögle yemeklerinde ve ders aralarında bu konuyu
tartıstıklarına tanık oldu. Hatta Hermione, Eski Yazılar dersinden önce gittigi kızlar tuva-letindeki
bölmelerde bile herkesin söylesiyi konustugunu bildirdi.
"Sonra beni gördüler. Belli ki seni tanıdıgımı biliyorlarmıs, beni soru yagmuruna tuttular," dedi
Hermione Harry'ye, gözleri parlayarak. "Harry, bence sana inanıyorlar, gerçekten, bence sonunda
onları ikna ettin!"
Bu arada, Profesör Umbridge okulda dolasıyor, ögrencileri rastgele durdurup onlardan ceplerini ve
kitaplarını tersyüz etmelerini istiyordu: Harry onun Dırdırcı aradıgını biliyordu, ama ögrenciler
ondan birkaç adım öndeydi. Harry'nin söylesisinden alınmıs sayfalar büyülenmisti; ögrencinin
kendi dısında kim bakarsa ders kitaplarından alınmıs sayfalara benziyor, ya da bir daha okunana
kadar büyüyle silinip bombos hale geliyorlardı. Çok geçmeden, okuldaki herkes söylesiyi okumus
gibiydi.
Elbette Yirmi Altı Numaralı Egitim Kararnamesi nedeniyle ögretmenlerin söylesiden söz etmesi
yasaktı, yine de bu konudaki duygularım ifade etmenin yollarını buldular. Profesör Sprout, Harry
ona bir süzgeçli kova ilettiginde Gryffindor'a yirmi puan verdi; yüzü ısıl ısıl bir Profesör Flitvvick,
Tılsım'in sonunda eline bir kutu cikcik seker faresi tutusturup "Hisst!" dedi ve uzaklastı; Profesör
Trelawney, Kehanet'te taskın bir heyecanla aglamaya baslayarak, apısıp kalmıs olan sınıfa ve hiç
tasvip etmiyor-
749
Page 280
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
mus gibi görünen Umbridge'e, anlasılan Harry'nin vakitsiz ölmeyecegini, ihtiyarlayana kadar
yasayacagını, Sihir Bakanı makamına gelecegini ve on iki çocugu olacagını ilan etti.
Ama Harry'yi en çok mutlu eden, ertesi gün telasla Biçim Degistirme'ye yetismeye çalısırken
Cho'nun onu yakalamasıydı. Daha Harry neler oldugunu anlayamadan, Cho elini onun elinin içine
yerlestirmis, kulagına fısıldıyordu: "Çok, çok özür dilerim. Söylesi öyle cesurcay-dı ki... beni
aglattı."
Harry, bunun için yeniden gözyası dökmesine üzülmüstü, ama yine konustukları için çok
mutluydu. Aceleyle yanından ayrılmadan önce yanagına çabucak bir öpücük kondurması Harry'yi
daha da sevindirdi. Ve inanılmaz bir sekilde, Biçim Degistirme sınıfının kapısına varır varmaz
bunun kadar güzel bir sey daha oldu: Seamus kuyruktan çıkıp yanına geldi.
"Söylemek istedigim bir sey var," diye mırıldandı, Harry'nin sol dizine bakarak. "Sana inanıyorum.
Anneme de dergiyi gönderdim."
Harry'nin mutlulugunu eksiksiz hale getirecek tek bir sey kaldıysa, o da Malfoy, Crabbe ve
Goyle'dan aldıgı tepkiyle tamamlandı. Ögleden sonra onları kütüphanede, kafa kafaya vermis
halde gördü; Hermione'ye göre adı The-odore Nott olan, çelimsiz görünümlü bir çocukla
beraberlerdi. Harry Kısmi Kaybetme için gereken kitabı bulmak için raflara göz atarken, dönüp ona
baktılar: Goyle tehdit-kâr bir sekilde parmaklarını çıtlattı, Malfoy ise Crabbe'ye belli ki haince bir
seyler fısıldadı. Harry onların niye böyle
750
davrandıgını gayet iyi biliyordu: Söyleside Ölüm Yiyen'le-ri sayarken üçünün de babasının adını
vermisti.
Kütüphaneden çıkarlarken, Hermione, "En iyi tarafı da/' diye fısıldadı sen sakrak, "söylediklerine
karsı çıkamazlar, yoksa yazıyı okuduklarını itiraf etmis olurlar!"
Bütün bunların üzerine bir de Luna aksam yemeginde, Dzrdzrcz'nm simdiye kadarki hiçbir
sayısının bu kadar hızlı satmadıgını söyledi.
"Babam tekrar-baskı yapıyor!" dedi Harry'ye, gözleri heyecanla yerinden ugrayarak. "nanamıyor
buna, görünüse bakılırsa insanlar bununla Burusuk-Boynuzlu Hır-gür'den bile daha çok ilgilendi,
diyor!"
Harry o gece Gryffindor ortak salonunda kahraman muamelesi gördü. Fred ve George cüretkâr bir
hareketle Dırdırcı''mn kapagına Büyütme Büyüsü yapıp duvara asmıslardı, Harry'nin devasa bası
etrafı süzüyor, arada bir gürül gürül bir sesle "BAKANLIK'TAKLER MANKAFADIR" ve "TEZEK YE,
UMBRIDGE" gibi seyler söylüyordu. Hermione bunu pek eglenceli bulmadı; dikkatinin dagıldıgını
söyledi ve sinir olmus bir halde erkenden yatmaya gitti. Bir iki saat sonra, özellikle de üzerindeki
konusma büyüsü tükenmeye yüz tutup, giderek daha kısa aralıklarla ve daha tiz bir sesle "TEZEK"
ve "UMBRIDGE" gibi kesik kesik sözcüklerle bagırmaya baslayınca, Harry de posterin eskisi kadar
komik olmadıgını kabul etmek zorunda kaldı. Hatta, basının yine agrımaya ve yara izinin rahatsız
edici bir sekilde batmaya baslamasına neden oldu. Etrafında oturan ve bilmem kaçıncı kez
söylesiyi bir kez daha anlatmasını isteyen çok sayıda kisinin hayal kı-
751
rıklıgı belirten inlemelerine ragmen, kendisinin de erimenden yatması gerektigini ilan etti.
Yukarı çıktıgında yatakhane bostu. Bir süre alnına yatagının yanındaki pencerenin serin camına
dayadı; yara izinin yanmasını biraz yatıstırıyordu sanki. Sonra üstünü degistirip yataga girdi ve,
keske basımın agrısı dinse, diye düsündü. Ayrıca hafiften hasta gibi hissediyordu kendini. Yan
döndü, gözlerini kapadı ve neredeyse anında uyt^y3 daldı...
Tek bir mum öbegiyle aydınlatılmıs, adamakıllı los, perdeli bir odadaydı. Elleri, önündeki koltugun
arkalı gını sıkı sıkı kavramıstı. O eller uzun parmaklı ve yıllardır günes görmemis gibi
bembeyazdılar, koltugun siyah kadifesinin üstünde iri, solgun örümcekler gibi duruyorlardı-
Koltugun ardında, mumlardan yere vuran ısık Havuzunda, siyah cüppeli bir adam diz çökmüstü.
"Anlasılan, bana kötü bir tavsiyede bulunulmus," dedi Harry, öfke dolu, tiz, soguk bir sesle.
"Efendimiz, affınızı diliyorum," dedi diz çöKmüs adam, çatlak bir sesle. Mum ısıgında basının arkası
ısıldıyordu. Titriyormus gibi görünüyordu.
"Seni suçlamıyorum, Rookwood," dedi Harry, o soguk, zalim sesle.
Page 281
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
Koltugu sıkı sıkı kavrayan ellerini açtı ve etrafından dolasıp, yerde korkudan sinmis halde duran
adama dognJ yû~ rüdü, karardıkta onun hemen basında durdu. Her zaman oldugundan çok daha
yüksekten, asagı dogru bakıyordu.
"Bilgilerinden emin misin, Rookwood?" diye sordu Harry.
752
"Evet, Lord'um, evet... Daire'de çalısıyordum son-sı nuçta..."
"Avery bana Bode'un onu alabilecegini söylemisti."
"Bode bunu asla yapamazdı, Efendimiz... Bode yapamayacagını bilirdi... süphesiz, Malfoy'un
Imperius Lane-ti'ne böyle siddetle karsı koymasının nedeni de bu..."
"Ayaga kalk, Rookvvood," diye fısıldadı Harry.
Diz çökmüs adam, itaat etme telasıyla neredeyse yüzüstü kapaklanıyordu. Yüzü çiçekbozuguydu;
yaraları mum ısıgında açıga çıkıyordu. Ayaktayken de sanki yarı yarıya selam veriyormus gibi biraz
kambur duruyor, Harry'nin yüzüne dehset dolu gözlerle kaçamak bakıslar atıyordu.
"Bunu bana söylemekle iyi ettin," dedi Harry. "Hem de çok iyi... meyve vermeyen planlarla aylar
kaybetmisim anlasılan... ama fark etmez... bastan baslıyoruz, hemen simdi. Lord Voldemort sana
minnet duyuyor, Rookvvood..."
"Lord'um... evet, Lord'um," dedi Rookwood nefessiz kalarak. Duydugu rahatlamayla sesi
boguklasmıstı.
"Yardımına ihtiyacım olacak. Bana verebilecegin bütün bilgilere ihtiyacım olacak."
"Tabii, Lord'um, tabii... ne isterseniz..."
"Çok güzel... gidebilirsin. Bana Avery'yi gönder."
Rookvvood bir taraftan egilip selam vererek telasla geri geri gitti ve kapıdan çıkıp gözden
kayboldu.
Odada yalnız kalmıs olan Harry, duvara döndü. Gölgelerin içinde, çatlak, yasının izlerini tasıyan bir
ayna asılıydı duvarda. Harry oraya dogru yürüdü. Karanlıkta yansıması giderek büyüdü ve
netlesti... kurukafadan daha
753
beyaz bir surat... gözbebekleri yerine dikey çizgileri olan kırmızı gözler...
"YOOOOOOOOO!"
"Ne?" diye bagırdı bir ses yakından.
Harry deli gibi çırpındı ve perdelere dolanıp yatagından düstü. Birkaç saniye boyunca, nerede
oldugunu anlayamadı; o beyaz, kurukafa gibi suratın karanlıgın içinden yine belireceginden emin
gibiydi. Derken çok yakından bir yerden Ron'un sesi konustu.
"Manyak gibi davranmayı kes de seni suradan çıkarayım!"
Ron perdeleri çekip açtı ve Harry ay ısıgında sırtüstü yatmıs halde ona baktı, yara izi fena halde
yanıyordu. Ron az önce yatmaya hazırlanıyormus gibi görünüyordu; bir kolu cüppesinden çıkmıstı.
"Yine biri saldırıya mı ugradı?" diye sordu Ron, Harry'yi sert bir hareketle ayaga kaldırarak.
"Babam mı? O yılan mı yine?"
"Hayır - herkes iyi -" dedi Harry soluksuzca. Alnı alev içindeydi sanki. "Sey... Avery iyi degil ama...
bası dertte... ona yanlıs bilgi vermis... Voldemort çok kızgın..."
Harry inleyip yatagına gömüldü, tir tir titriyordu. Yara izini ovdu.
"Ama simdi Rookvvood ona yardım edecek... yine dogru yolda..."
"Neden bahsediyorsun sen?" dedi Ron, korkmus bir sesle. "Yani... az önce
Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen'i mi gördün?"
"Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen bendim," dedi Harry. Ka-
754
ranlıkta ellerini kaldırıp yüzünün önüne getirdi, ölüm beyazı ve uzun parmaklı olmadıklarım
görmek için. "Rook-wood'la birlikteydi, hani su Azkaban'dan kaçan Ölüm Yi-yen'lerden biri,
hatırladın mı? Rookwood az önce ona, Bode bunu yapamazdı, dedi."
"Neyi yapamazdı?"
"Bir seyi almayı... Bode bunu yapamayacagını bilirdi, dedi... Bode, Imperius Laneti'nin
etkisindeymis... sanırım laneti Malfoy'un babasının yaptıgını söyledi."
Page 282
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
"Bode'a bir seyi alması için büyü mü yapılmıs?" dedi Ron. "Ama - Harry, bu mutlaka -"
"Silahtır," diye bitirdi cümleyi Harry. "Biliyorum."
Yatakhane kapısı açıldı; Dean ile Seamus içeri girdiler. Harry yeniden bacaklarını yatagının üstüne
çekti. Az önce garip bir sey olmus gibi görünmek istemiyordu, ne de olsa Seamus yeni yeni
Harry'nin kafadan kontak olmadıgını düsünmeye baslamıstı.
Ron, komodinindeki sürahiden su alıyormus numarası yaparak basını Harry'nin basına yaklastırdı.
"Sen az önce," diye mırıldandı, "Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen bendim, mi dedin?"
"Evet," dedi Harry usulca.
Ron gereginden büyük bir yudum aldı; Harry suyun çenesinden gögsüne aktıgını gördü.
"Harry," dedi Ron. Dean ve Seamus gürültüyle odada dolasıyor, cüppelerini çıkarıyor,
konusuyorlardı. "Söylemek zorundasın -"
"Kimseye söylemek zorunda degilim," diye kestirip attı Harry. "Zihinbend yapabilsem hiçbirini
görmezdim.
755
Bunları dısarıda tutmayı ögrenmem gerekiyor. Onlar benden bunu istiyor."
"Onlar" la Dumbledore'u kastediyordu. Yeniden yatagına uzanıp Ron'a sırtını döndü. Bir süre sonra
Ron'un yatagının gıcırdadıgını duydu, o da yatmıstı. Harry'nin yara izi yanmaya basladı; ses
çıkarmamak için yastıgını kuvvetlice ısırdı. Bir yerlerde, Avery'nin cezalandırıldıgını
biliyordu.
*
Harry ve Ron, Hermione'ye her seyi anlatmak için ertesi sabahı beklediler; kimsenin
duymayacagından kesinlikle emin olmak istiyorlardı. Serin ve rüzgârlı bahçede her zamanki
köselerine çekildiler ve Harry ona rüyayı, hatırladıgı bütün ayrıntılarıyla anlattı. Bitirdiginde,
Hermi-one bir süre hiçbir sey demedi, bahçenin bir kenarında bassız halde pelerinlerinin altından
sihirli sapka satan Fred ile George'u öyle bir dikkatle izliyordu ki, yüzünde neredeyse acı
çekiyormus gibi bir ifade vardı.
"Demek bu yüzden onu öldürmüsler," dedi alçak sesle, sonunda gözlerini Fred ile George'dan
çevirerek. "Bode bu silahı çalmaya kalktıgında, basına tuhaf bir sey geldi. Bence silahın üstünde,
ya da etrafında, insanların ona dokunmasını engelleyecek savunma büyüleri olmalı. Bode o yüzden
St Mungo'daydı, beynine bir seyler oldu, konusa-mamaya basladı. Ama Sifacı'nın bize ne dedigini
hatırlıyor musunuz? yilesiyordu. Oysa onun iyilesmesini göze alamazlardı, degil mi? Yani,
herhalde o silaha dokundugunda yasadıgı sok, Imperius Laneti'nin kalkmasına neden olmustur.
Sesine kavustugunda, ne yaptıgını açıklar-
756
di, degil mi? Onun silahı çalmaya gönderildigini ögrenirlerdi. Öte yandan Lucius Malfoy'un ona
laneti yapması zor olmazdı tabii. Bakanlık'tan hiç çıkmıyor, degil mi?"
"Benim durusmamın oldugu gün bile orada dolasıyordu," dedi Harry. "Oradaki - durun bir
dakika..." dedi agır agır. "O gün Esrar Dairesi koridorundaydı! Baban, gizlice mahkeme salonuna
girip benim durusmamın sonucunu ögrenmeye çalıstıgını düsündü, ama ya -"
"Sturgis!" dedi Hermione, solugu kesilerek. Yıldırım çarpmıs gibi görünüyordu.
"Pardon?" dedi Ron, saskına dönmüs halde.
"Sturgis Podmore -" dedi Hermione nefes nefese, "bir kapıdan girmeye çalıstıgı için tutuklanmıstı!
Lucius Mal-foy onun da icabına bakmıs! Eminim onu orada gördügün gün yapmıstır bunu, Harry.
Sturgis'te Moody'nin Görün-mezlik Pelerini vardı, öyle degil mi? Yani, ya kapının yanında
görünmez halde nöbet tutuyorsa da Malfoy onun kıpırdadıgını duyduysa - ya da orada birinin
oldugunu tahmin ettiyse - ya da sırf orada nöbetçi olabilir diye sansını deneyip de Imperius
Laneti'ni yaptıysa? O zaman, Sturgis bir daha fırsatını buldugunda -büyük ihtimalle nöbet sırası
yine ona geldiginde- Daire'ye girip silahı Vol-demort için -Ron, sessiz ol- çalmaya çalıstı, ama
yakalanıp Azkaban'a gönderildi..."
Gözünü dikip Harry'ye baktı.
"Simdi de Rookwood, Voldemort'a silahı nasıl alacagını mı söyledi?"
"Konusmayı bastan sona duymadım, ama öyle anlasılıyordu," dedi Harry. "Rookvvood eskiden
Page 283
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
orada çalısıyor-
757
mus., ha?"
belki Voldemort bu is için Rookwood'u gönderir,
Düsüncelere dalmıs görünen Hermione bas salladı. Sonra aniden, "Ama bunları hiç görmemis
olman gerekiyordu, Harry," dedi.
"Ne?" dedi Harry, afallayarak.
"Zihnini bu tür seylere kapatmayı ögreniyor olmalıydın," dedi Hermione, birden sert sert.
"Biliyorum," dedi Harry, "Ama -"
"Eh, bence gördüklerini unutmaya çalısmalıyız," dedi Hermione kararlı bir ses tonuyla. "Senin de
bundan böyle Zihinbend'de daha çok gayret göstermen gerekiyor."
Haftanın geri kalanında da iyiye dogru bir gidis olmadı. Harry, ksir'den iki tane daha "F" aldı;
Hagrid'in atılabilecegi düsüncesiyle hâlâ diken üstündeydi; ve Voldemort oldugu rüyayı
düsünmekten kendini alıkoyamıyor-du - ama Ron ve Hermione'ye bu konuyu tekrar açmadı;
Hermione'den bir kez daha azar isitmek istemiyordu. Bu konuda Sirius'la konusabilmeyi çok
isterdi, ama böyle bir ihtimal olmadıgından, meseleyi zihninin gerisine itti.
Ne yazık ki, zihninin gerisi artık eskisi gibi güvenli bir yer degildi.
"Kalk, Potter."
Rookwood hakkındaki rüyasından iki hafta sonra, Harry bir kez daha Snape'in ofisinde, dizlerinin
üstünde, kafasını bosaltmaya çalısıyordu. Az önce bir kez daha, bir eski anılar selini yeniden
yasamak zorunda bırakılmıstı; hâlâ orada oldugunu bile bilmedigi bu anıların çogu, Dudley ve
çetesinin ilkokulda onu rezil etmeleriyle ilgiliydi.
758
"Son anı," dedi Snape. "Neydi o?"
"Bilmiyorum," dedi Harry, bıkkın bir halde ayaga kalkarak. Snape'in yüzeye çıkardıgı görüntü ve
ses furyasının içinde farklı farklı anılan birbirlerinden ayırt etmek giderek zorlasıyordu. "Kuzenimin
beni tuvalette ayakta durdurtmaya çalısmasını mı diyorsunuz?"
"Hayır," dedi Snape yumusak bir sesle. "Bir adamın karanlık bir odada diz çöktügü anıdan
bahsediyorum..."
"O... hiçbir sey degil," dedi Harry.
Snape'in karanlık gözleri Harry'ninkileri deliyordu sanki. Harry, Snape'in Zihnefend'de göz
temasının tasıdıgı büyük önemden söz ettigini hatırlayıp gözlerini kırpıstırdı ve bakıslarını baska
bir yöne çevirdi.
"Nasıl oluyor da o adam ve o oda kafanın içinde, Pot-ter?" dedi Snape.
"Sadece -" dedi Harry, Snape'ten baska her yere bakarak, "sadece - gördügüm bir rüyaydı."
"Bir rüya mı?" diye tekrar etti Snape.
Harry'nin, bir kavanoz mor sıvının içinde duran iri bir ölü kurbagaya gözlerini dikip bakarak
geçirdigi bir sessizlik oldu.
"Neden burada oldugumuzu biliyorsun, degil mi, Potter?" dedi Snape, alçak ve tehlikeli bir sesle.
"Aksamlarımı neden bu usandırıcı isle geçirdigimi biliyorsun, degil mi?"
"Evet," dedi Harry, gergin gergin.
"Bana niye burada oldugumuzu hatırlat, Potter."
"Ben Zihinbend ögrenebileyim diye," dedi Harry, bu defa kızgın gözlerle ölü bir yılanbalıgına
bakarak.
759
"Dogru, Potter. Ve her ne kadar kalın kafalı olsan da -" Harry dönüp Snape'e baktı, ondan nefret
ediyordu "- iki aylık dersten sonra biraz ilerleme kaydedebilirsin sanıyordum. Karanlık Lord
hakkında baska kaç tane rüya gördün?"
"Bir tek bunu," diye yalan söyledi Harry.
"Belki," dedi Snape, karanlık, soguk gözleri hafifçe kısılarak, "belki bu imgeleri ve rüyaları
görmekten hoslanı-yorsundur, Potter. Belki de kendini özel hissetmeni saglı-yordur - önemli
hissetmeni."
Page 284
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
"Hayır, saglamıyor," dedi Harry, çenesini sıkmıs, parmaklarıyla asasının sapım iyice kavramıstı.
"yi ki de öyle, Potter," dedi Snape soguk soguk, "çünkü ne özelsin ne de önemli; ayrıca Karanlık
Lord'un Ölüm Yiyen'lerine ne söyledigini bulmak senin isin degil."
"Hayır - o sizin isiniz, degil mi?" diye lafı yapıstırdı Harry.
Bunu söylemeyi istememisti; sinirle agzından kaçırı-vermisti. Bir süre birbirlerine baktılar, Harry
fazla ileri gittiginden emindi. Ama Snape cevap verdiginde yüzünde tuhaf, neredeyse memnun bir
ifade vardı.
"Evet, Potter," dedi, gözleri parlayarak. "O benim isim. Simdi, hazırsan, yemden baslayacagız."
Asasını kaldırdı: "Bir - iki - üç - Zihnefendet"
Yüz Ruh Emici, okul arazisindeki gölden onun üzerine dogru süzülüyordu... yogunlasma çabasıyla
yüzünü burusturdu... yaklasıyorlardı... kukuletalarının altındaki karanlık delikleri görebiliyordu...
öte yandan önünde Snape'in ayakta durdugunu da görebiliyordu, gözlerini Harry'nin yüzü-
760
ne odaklamıs, usulca mırıldanıyordu... ve bir sekilde, Snape giderek netlesiyor, Ruh Emici'ler ise
bulanıklasıyordu...
Harry kendi asasını kaldırdı.
"Protego!"
Snape sendeledi -asası havaya fırladı, Harry'den uzaga- ve birden Harry'nin zihni kendine ait
olmayan anılarla kaynamaya basladı: Kanca burunlu bir adam, büzülüp sinmis bir kadına
bagırıyor, siyah saçlı küçük bir çocuk da bir kösede aglıyordu... yaglı saçlı bir yeniyetme karanlık
bir yatak odasında tek basına oturmus, asasını tavana dogrultmus, sinek avlıyordu... cılız bir çocuk
sıçrayıp debelenen bir süpürgeye binmeye çalısırken, bir kız kahkahalarla gülüyordu -
"YETER!"
Harry gögsünden sertçe itilmis gibi hissetti kendini; sendeleyerek birkaç adım geri gitti, Snape'in
duvarlarını kaplayan raflardan birkaçına çarptı ve bir seyin kırıldıgını duydu. Snape hafifçe
titriyordu, yüzü de bembeyazdı.
Harry'nin cüppesinin sırtı ıslanmıstı. Düstügünde, arkasındaki kavanozlardan biri kırılmıstı; tursusu
kurulmus yapıskan sey, akıp tükenmekte olan iksirinin içinde girdaba kapılmıs dönüyordu.
"Reparo," diye tısladı Snape, kavanoz hemen kendini yeniden mühürledi. "Eh, Potter... bunun bir
ilerleme oldugu kesin..." Biraz soluk soluga, dersten önce yine bazı düsüncelerini depoladıgı
Düsünseli'ni düzeltti, sanki hâlâ orada olup olmadıklarını kontrol ediyor gibiydi. "Sana bir Kalkan
Büyüsü kullanmam söyledigimi hatırlamıyorum... ama ise yaradı, ona süphe yok..."
761
Harry konusmadı; herhangi bir sey söylemenin tehlikeli olabilecegi duygusuna kapılmıstı. Az önce
Snape'ir anılarına girdigine, Snape'in çocuklugundan sahneler gördügüne emindi. Annesiyle
babasının bagrıstıgını izlerken aglayan çocugun gerçekten karsısında, gözlerinde böyle bir nefretle
durduguna inanmak zordu.
"Yeniden deneyelim, olur mu?" dedi Snape.
Harry dehsete kapıldı; az önce olanların bedelini ödeyecekti, buna emindi. Masanın iki tarafında
konumlarını aldılar yeniden. Harry bu kez zihnini bosaltmanın çok daha zor olacagını hissediyordu.
"Üçe kadar sayınca öyleyse," dedi Snape, asasını bir kez daha kaldırarak. "Bir - iki -"
Daha Harry kendini toparlayıp zihnini bosaltmaya vakit bulamadan, Snape, "Zihnefendet!" diye
bagırdı.
Bombos tas duvarlarla mesaleler boyunca ilerliyor, koridorda hızla Esrar Dairesi'ne dogru gidiyordu
- düz siyah kapı giderek büyüyordu; Harry öyle hızlı hareket ediyordu ki, ona çarpacaktı, birkaç
metre kalmıstı ve yine soluk mavi ısıgın sızdıgı yarıgı görebiliyordu -
Kapı savrulup açılmıstı! Sonunda içerideydi, mavi alevli mumlarla aydınlatılmıs, siyah duvarlı,
siyah zeminli, daire biçiminde bir oda; etrafında baska kapılar da vardı - devam etmeliydi - ama
acaba hangi kapıdan girmesi gerekiyordu -?
"POTTER!"
Harry gözlerini açtı. Yine yerde sırtüstü yatıyordu, oraya nasıl geldigini hiç hatırlamıyordu; ayrıca
Esrar Dairesi koridoru boyunca kosmus, siyah kapıdan hızla içeri
Page 285
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
762
girmis ve daire biçimindeki odayı bulmus gibi soluk solu-gaydı.
"Açıkla bakalım!" dedi Snape. Harry'nin tepesinde durmus, ona hiddetle bakıyordu.
"Ben... ne oldugunu bilmiyorum/' dedi Harry dürüstçe. Ayaga kalktı. Basının arkasında, yere
çarptıgı noktada bir sislik vardı, ayrıca atesi çıkmıs gibiydi. "Orayı daha önce hiç görmemistim.
Yani, size söyledim, daha önce kapıyla ilgili rüya görmüstüm... ama hiç açılmamıstı..."
"Yeterince çalısmıyorsun!"
Nedense Snape iki dakika öncesinden, yani Harry ögretmeninin anılarına girdiginde oldugundan
daha kızgın görünüyordu.
"Tembel ve özensizsin, Potter, hiç sasmamalı Karanlık Lord'un -"
"Bir sey sorabilir miyim, efendim?" dedi Harry, bir kez daha parlayarak. "Niye Voldemort'tan
Karanlık Lord diye söz ediyorsunuz? Simdiye kadar sadece Ölüm Yiyen'lerin ona öyle dedigini
duydum."
Snape hırlayarak agzını açtı - ve odanın dısında bir yerde bir kadın çıglık attı.
Snape'in bası hızla yukarı kalktı; gözlerini tavana dikmisti.
"Ne -?" diye mırıldandı.
Harry'nin kulagına uzaklardan, Giris Salonu olabilecek bir yerden bir kosusturma sesi geliyordu.
Snape dönüp çatık kaslarla ona baktı.
"Buraya gelirken yolda olagandısı bir sey gördün mü, Potter?"
763
Harry basını iki yana salladı. Yukarıda bir yerde, kadın tekrar çıglık attı. Snape asasını hazır
tutarak odasının kapısına dogru yürüdü ve çabucak gözden kayboldu. Bir an için tereddüt ettikten
sonra Harry de onun pesinden çıktı.
Çıglıklar gerçekten de Giris Salonu'ndan geliyordu; Harry zindandan çıkan tas basamaklara dogru
kosarken, ses giderek yükseldi. En üst basamaga ulastıgında, Giris Salonu'nun tıklım tıklım
oldugunu gördü; ögrenciler ne oldugunu görmek için, hâlâ aksam yemeginin yendigi Büyük
Salon'dan dısarı akın etmislerdi; bazılarıys'a mermer merdivene dolusmuslardı. Harry küçük bir
Slytherin grubunun arasından itis kakıs ilerledi ve seyircilerin büyük bir çember olusturdugunu
gördü, kimi sok geçirmis, kimiyse basbayagı korkmus gibiydi. Profesör McGonagall, Salon'un öbür
tarafında, tam Harry'nin karsısında duruyordu; sanki izledikleri hafiften midesini bulandırıyormus
gibi bir hali vardı.
Profesör Trelawney, Giris Salonu'nun ortasında, bir elinde asası, öbüründeyse bos bir sarap
sisesiyle dikilmis duruyordu, hepten çıldırmıs gibi bir görünümü vardı. Saçları dikilmisti, gözlügü
çarpık duruyor, bir gözü öbüründen çok daha büyük görünüyordu; sayısız salı ve esarbı
omuzlarından dökülüyordu. Dikislerinden sökülüyormus gibiydi adeta. Önünde iki tane büyük
sandık duruyordu, bir tanesi bas asagıydı; düpedüz onun arkasından merdivenlerden asagı atılmıs
gibi görünüyordu. Profesör Trelawney, yüzünde apaçık bir dehset ifadesiyle, Harry'nin göremedigi
ama belli ki merdivenin dibinde duran bir seye bakıyordu.
764
"Yo!" diye ciyakladı. "YO! Olamaz bu... olamaz... böyle bir seyi kabul etmiyorum!"
"Bunun olacagım fark edemedin mi?" dedi kız sesi gibi bir ses, umursamazca sen bir edayla.
Hafifçe saga kayan Harry, Trelawney'yi dehsete sürükleyen görüntünün Profesör Umbridge'den
baska bir sey olmadıgını gördü. "Yarınki hava durumunu bile tahmin etmekten aciz olmana
ragmen, teftislerimdeki içler acısı performansının ve ondan sonra da hiç ilerleme kaydedememis
olmanın sonucunda, kovulmanın kaçınılmazlıgını fark etmis olmalısın."
"Ya-yapamazsm!" diye uludu Profesör Trelawney, kocaman gözlük camlarının arkasından yaslar
akıyordu, "beni ko-kovamazsm! On altı y-yıldır buradayım ben! H-Hogvvarts benim e-evim!"
"Evindi," dedi Profesör Umbridge. Profesör Trelavv-ney'nin kendine hâkim olamadan aglayarak
sandıklarından birinin üzerine çöküsünü izlerken Umbridge'in kur-bagamsı yüzüne yayılan keyfi
görünce, Harry içinde bir tiksinti duydu. "Bir saat öncesine, yani Sihir Bakanı, sten Çıkarma
Karan'na onay imzası atana kadar evindi. Simdi lütfen bu Salon'dan çek git. Canımızı sıkıyorsun."
Ama Profesör Trelawney titreyip inlerken, sandıgının üzerinde ıstırap nöbetleriyle bir öne bir
Page 286
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
arkaya sallanırken, orada durup yüzünde gaddar bir zevk ifadesiyle onu izlemeyi sürdürdü. Harry
sol tarafında birinin, hıçkırıgını bastırmaya çalıstıgını duyup döndü. Lavender ile Parvati birbirlerine
sarılmıs, sessizce aglıyorlardı. Sonra ayak sesleri duydu. Profesör McGonagall seyircilerin
arasından
765
öne çıkmıs, dogruca Profesör Trelavvney'nin yanına gidiyordu. Sırtını destek verircesine oksarken,
cüppesinin içinden büyük bir mendil çıkardı.
"Yapma, Sybill... sakin ol... burnunu sümkür suna... sandıgın kadar kötü degil durumun...
Hogwarts'tan ayrılmak zorunda kalmayacaksın..."
"Öyle mi, Profesör McGonagall?" dedi Umbridge aman vermez bir sesle, birkaç adım ileri geldi. "Ya
bu açıklama için yetkiniz...?"
"Benim yetkim," dedi derin bir ses.
Meseden yapılma ön kapı savrulup açılmıstı. Yanındaki ögrenciler yoldan kaçıstılar ve giriste
Dumbledore belirdi. Harry onun dısarıda, okul arazisinde ne yaptıgını hayal bile edemiyordu, ama
tuhaf bir sekilde sisli gecenin önünde, kapı aralıgıyla çerçevelenmis görünümünün etkileyici bir
tarafı vardı. Kapıyı açık bırakarak, seyircilerin olusturdugu çemberin içinden Profesör Trelavvney'ye
dogru yürüdü. Sandıgına çökmüs olan Trelawney titriyordu, yüzü gözyasından leke lekeydi,
Profesör McGonagall ise yanında duruyordu.
"Sizin yetkiniz mi, Profesör Dumbledore?" dedi Umbridge, fevkalade rahatsız edici bir sekilde
gülerek. "Korkarım ki durumu anlamıyorsunuz. Elimde -" cüppesinin içinden bir parsömen tomarı
çıkardı "- sahsım ve Sihir Bakanı tarafından imzalanmıs bir sten Çıkarma Kararı var. Yirmi Üç
Numaralı Egitim Kararnamesi uyarınca, Hog-warts Yüksek Müfettisi olarak ben, ögretmenleri teftis
etme, Sihir Bakanlıgı'nca sart kosulan düzeyde performans sergilemeyenleri deneme süresine
alma ve kovma yetkisi-
766
ne sahibim. Profesör Trelavvney'nin istenen düzeyde olmadıgına karar verdim. Onu isten
çıkardım."
Harry'yi sasırtan bir sey oldu; Dumbledore'un gülümsemesi silinmedi. Hâlâ sandıgının üzerinde
hıçkırıp tıksıran Profesör Trelawney'ye baktı ve, "Son derece haklısınız elbette, Profesör Umbridge,"
dedi. "Yüksek Müfettis olarak, ögretmenlerimi isten çıkarma hakkına sahipsiniz. Ancak, onları
satodan gönderme yetkisine sahip degilsiniz. Korkarım ki," diye devam etti, kibar bir sekilde
hafifçe egilip selam vererek, "bunu yapma yetkisi hâlâ Mü-dür'de, benim arzum da Profesör
Trelawney'nin Hog-warts'ta yasamaya devam etmesi yönünde."
Bunun üzerine Profesör Trelawney, çılgınca küçük bir kahkaha koyuverdi. Kahkahanın içinde, pek
de bastırıla-mamıs bir hıçkırık da duyuldu.
"Hayır - hayır, ben g-gidecegim, Dumbledore! Hog-warts'tan ay-ayrılacagım ve ka-kaderimi baska
bir ye-yer-de arayacagım -"
"Hayır," dedi Dumbledore sert bir sesle. "Benim arzum burada kalman, Sybill."
Profesör McGonagall'a döndü.
"Sybill'e yukarı çıkması için eslik etmenizi rica edebilir miyim, Profesör McGonagall?"
"Tabii," dedi McGonagall. "Kalk bakalım, Sybill..."
Profesör Sprout kalabalıgın içinden çıkıp çabucak yanlarına geldi, Profesör Trelavvney'nin öbür
kolunu tuttu. Beraberce onu Umbridge'in yanından geçirip mermer merdivenden yukarı çıkarmaya
koyuldular. Profesör Flitwick de, asası önünde, arkalarından kosusturdu; "Lo-
767
comotor sandıklar!" diye cikleyince, Profesör Trelaw-ney'nin bagajı havalanıp sahibinin pesinden
merdiveni çıkmaya basladı, Profesör Flitwick ise onları en arkadan izliyordu.
Profesör Umbridge yerine mıhlanmıs gibi duruyor, hâlâ sevecen bir sekilde gülümseyen
Dumbledore'a bakıyordu.
"Peki," dedi, bütün Giris Salonu'nda duyulan bir fısıltıyla, "onun kaldıgı yere ihtiyacı olacak yeni bir
Kehanet ögretmeni atadıgımda ne yapacaksınız?"
"Aa, o hiç sorun olmayacak," dedi Dumbledore keyifle. "Söyle ki, yeni bir Kehanet ögretmeni
Page 287
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
buldum bile, kendisi zemin katta kalmayı tercih edecek."
"Buldunuz mu -?" dedi Umbridge tiz bir sesle. "Siz mi buldunuz? Size bir sey hatırlatabilir miyim,
Dumbledore, Yirmi ki Numaralı Egitim Kararnamesi uyarınca -"
"Bakanlık, eger -ancak ve ancak- Müdür bir ögretmen bulamazsa, uygun bir aday tayin edebilir,"
dedi Dumbledore. "Ve ben, bu durumda yeni bir ögretmen bulmayı basardıgımı söylemekten
mutluyum. Kendisini sizinle tamstırabilir miyim?"
Arkasına dönüp, gece sisinin içeri süzüldügü açık giris kapısına baktı. Harry toynak sesleri duydu.
Salon'dan bir sok mırıltısı yükseldi ve kapıya en yakın duranlar çabucak geriye çekildiler, bazıları
yeni gelene yer açma telası içinde takılıp tökezledi.
Sisin içinden, Harry'nin daha önce Yasak Orman'da karanlık ve tehlikeli bir gecede gördügü bir yüz
belirdi: beyaz-sarı saçlar ve sasılacak derecede mavi gözler; bir
768
adamın bası ve gövdesiyle birlesen, bir atın beyaz kuyruklu altın bedeni.
"Bu, Firenze," dedi Dumbledore mutlu mutlu, yıldırım çarpmıs gibi görünen Umbridge'e. "Sanırım
kendisini uygun bulacaksınız."
769
YRM YEDNC BOLÜM
At-Adam ve Gammaz
"Her iddiasına varım ki, simdi Kehanet'i bıraktıgına pismansındır, degil mi, Hermione?" diye sordu
Parvati, sırıtarak.
Profesör Trelawney'nin kovulmasından iki gün sonra, kahvaltı ediyorlardı. Parvati kirpiklerini
asasının üzerinde kıvırıyor ve kasıgının arkasına bakıp, ortaya çıkan manzarayı izliyordu. O sabah
Firenze'yle ilk derslerine gireceklerdi.
"Pek degil," dedi Hermione umursamazca, Gelecek Postası'm okumaya devam ederek. "Atlardan
hiçbir zaman pek hoslanmamısımdır."
Gazetenin bir sayfasını çevirdi ve gözleriyle sütunları taradı.
"O bir at degil, bir at-adam!" dedi Lavender, sok geçirmis gibi.
"Muhtesem bir at-adam..." diye iç geçirdi Parvati.
"Öyle ya da böyle, dört ayagı var," dedi Hermione sakin sakin. "Neyse, siz ikiniz Trelawney'nin
gittigine üzüldünüz sanıyordum."
770
"Üzüldük!" diye onu temin etti Lavender. "Onu görmek için odasına çıktık; biraz nergis görürdük -
Sprout'un-kiler gibi kaz sesi çıkaranlardan degil, güzellerinden."
"Nasıl o?" diye sordu Harry.
"Pek iyi degil, zavallıcık," dedi Lavender sefkatle. "Aglıyordu, Umbridge varken burada kalacagına,
asla geri dönmemek üzere satodan ayrılmayı tercih edecegim söylüyordu. Onu suçlamıyorum,
Umbridge ona korkunç davrandı, degil mi?"
"içimden bir his, Umbridge'in korkunç davranmaya daha yeni yeni basladıgını söylüyor," dedi
Hermione kasvetle.
"mkânı yok," dedi Ron, koca bir tabak pastırmalı yumurtaya gömülmüs halde. "Simdikinden
kötülese-mez."
"Suraya yazıyorum, ona sormadan yeni bir ögretmen tayin ettigi için Dumbledore'dan intikam
almak isteyecektir," dedi Hermione, gazeteyi kapatarak. "Özellikle de bu ögretmen yine bir
yarı-insan oldugundan. Firenze'yle karsılasınca yüzünde beliren ifadeyi gördünüz."
Kahvaltıdan sonra Harry ve Ron, Parvati ile Lavender'in arkasından Giris Salonu'ndan geçip
Kehanet'in yolunu tutarken, Hermione Aritmansi dersine gitmek için onlardan ayrıldı.
Parvati mermer merdiveni geçince, Ron sasırarak, "Kuzey Kulesi'ne gitmiyor muyuz?" diye sordu.
Parvati omzunun üstünden ona küçümseyici bir bakıs attı.
"Firenze'nin o el merdivenine nasıl tırmanmasını bek-
Page 288
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
771
liyorsun? Artık on bir numaralı sınıftayız, dün ilan tahtasına astılar."
On bir numaralı sınıf zemin katta, Giris Salonu'na açılan ve Büyük Salon'un kapısının tam karsı
tarafından uzayan koridor üzerindeydi. Harry orasının hiçbir zaman düzenli olarak kullanılmayan,
bu yüzden de biraz dolapların ya da ardiyelerin bakımsız havasına sahip sınıflardan biri oldugunu
biliyordu. Onun için, Ron'un arkasından içeri girip kendini orman içinde bir açıklıkta buldugunda,
bir an kalakaldı.
"Ne -?"
Sınıfın zemini yumusak yosunlarla kaplıydı ve içinden agaçlar yükseliyordu; bu agaçların bol
yapraklı dalları tavana ve pencerelere sürtündügünden, sınıf egik, yumusak, alacalı yesil ısık
huzmeleriyle doluydu. Onlardan önce gelmis ögrenciler toprak zeminde oturmus, sırtlarını agaçlara
ya da iri kayalara yaslamıs, kollarını dizlerinin etrafına dolamıs ya da gögüslerinde
kavusturmuslardı. Hepsi de hayli tedirgin görünüyordu. Agaçsız açıklıgın ortasında Firenze
duruyordu.
"Harry Potter," dedi, Harry içeri girdiginde elini uzatarak.
"Ee - merhaba," dedi Harry, at-adamla el sıkıstı. At-adam sasırtıcı derecede mavi gözlerini hiç
kırpmaksızın onu süzdü, ama gülümsemedi. "Ee - seni görmek ne güzel."
"Seni de," dedi at-adam, beyaz-sarı basını hafifçe egerek. "Yine karsılasacagımız öngörülmüstü."
Harry, Firenze'nin gögsünde toynak biçiminde bir ezi-
772
gin gölgesini fark etti. Yerde oturan ögrencilere katılmak için arkasına döndügünde, hepsinin ona
hayranlıkla baktıgını gördü, gözlerini hayli korkutmus görünen Firen-ze'yle konusacak kadar yakın
olmasından belli ki çok etkilenmislerdi.
Kapı kapandıktan ve son ögrenci de çöp sepetinin yanında bir agaç kütügüne oturduktan sonra,
Firenze eliyle sınıfı isaret etti.
"Profesör Dumbledore bizim için bu sınıfı," dedi Firenze, herkes yerlestikten sonra, "dogal yasam
ortamıma benzeyecek sekilde düzenleme nezaketini gösterdi. Size dersi Yasak Onnan'da vermeyi
tercih ederdim, orası -pazartesine dek- benim evimdi... ama bu artık mümkün degil."
"Lütfen - ee - efendim -" dedi Parvati soluk soluga, elini kaldırarak, "- neden olmasın? Hagrid'le
gittik oraya, korkmuyoruz!"
"Bunun sizin cesaretinizle ilgisi yok," dedi Firenze, "benim konumumla ilgisi var. Orman'a
dönemem. Sürüm beni sürgün etti."
"Sürü mü?" dedi Lavender, kafası karısmıs bir halde. Harry onun aklına ineklerin geldigini anladı.
"Ne - aa!"
Yüzünde durumu kavradıgım gösteren bir ifade belirdi. "Sizden baskaları da mı var?" dedi,
saskınlıkla.
"Sizi de Testral'ler gibi Hagrid mi yetistirdi?" diye sordu Dean hevesle.
Firenze basını yavasça çevirip, büyük bir hakarette bulundugunu hemen anlamıs gibi görünen
Dean'e baktı.
"Ben - yani öyle demek - özür dilerim," diye tamamladı Dean alçak sesle.
;•''"
773
"At-adamlar insanların hizmetkârları ya da oyuncakları degildir," dedi Firenze usulca. Bir an
sessizlik oldu, sonra Parvati yine elini kaldırdı.
"Affedersiniz, efendim... diger at-adamlar sizi niçin sürgün etti?"
"Profesör Dumbledore'la çalısmayı kabul ettigim için," dedi Firenze. "Bunu türümüze ihanet olarak
görüyorlar."
Harry, dört yıl önce Bane adlı at-adamın Firenze'ye, Harry'yi güvenli bir yere götürmek amacıyla
sırtına aldıgı için nasıl bagırdıgını hatırladı; Bane ona, "Katır mısın sen?" demisti. Firenze'nin
gögsünü çifteleyenin Bane olup olmadıgını merak etti.
"Baslayalım," dedi Firenze. Uzun beyaz kuyrugunu salladı, elini basının üzerindeki yaprak örtüsüne
dogru kaldırdı, sonra da yavasça indirdi. Bunu yaparken, odadaki ısık azaldı; simdi alacakaranlık
Page 289
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
zamanı ormandaki bir açıklıkta oturuyormus gibiydiler, tavanda da yıldızlar belirmisti. Sınıftan ooo
sesleri yükseldi, Ron ise herkesin duyabilecegi bir sesle, "Vay canına!" dedi.
"Yere sırtüstü uzanın," dedi Firenze, o sakin sesiyle, "ve semaları gözleyin. ste burada,
görebilenler için, ırklarımızın kaderi yazılı."
Harry sırtüstü yatıp gözlerini tavana dikti. Kırpısan kırmızı bir yıldız yukarıdan ona göz kırptı.
"Astronomi'de gezegenleri ve aylarını ögrendiginizi biliyorum," dedi Firenze'nin sakin sesi,
"yıldızların sema-lardaki hareketlerinin haritalarını çıkardıgınızı da. At-adamlar yüzyıllar içinde bu
hareketlerin gizemim çöz-
774
mustur. Bulgularımız bize, tepemizdeki gökyüzünde gelecege dair isaretler görülebilecegini
ögretiyor -"
"Profesör Trelawney'yle astroloji görmüstük!" dedi Parvati heyecanla. Sırtüstü yattıgı yerden elini
önüne dogru uzatmıs, yani havaya kaldırmıstı. "Mars kazalara, yanıklara ve o tür seylere neden
olur; ve simdiki gibi Satürn'le açı yaptıgında -" havaya bir dik açı çizdi "- insanların sıcak seyleri
ellerken her zamankinden daha dikkatli olmaları gerekiyor anlamına gelir -"
"O dedigin," dedi Firenze sakin sakin, "insan saçmalı-
W
Parvati'nin eli gevsekçe yanına düstü.
"Önemsiz incinmeler, minik insan kazaları," dedi Firenze, toynakları yosunlu yerde tok sesler
çıkarırken. "Bunlar engin evren için karıncaların kosusturması kadar önemsizdir ve gezegenlerin
hareketlerinden etkilenmezler."
"Profesör Trelawney -" diye basladı Parvati, kırgın ve kızgın bir sesle.
"- bir insan," diye noktayı koydu Firenze. "O yüzden de türünüzün sınırlamalarıyla gözleri
kapanmıs ve eli ayagı baglanmıs."
Harry, Parvati'ye bakmak için basını hafifçe çevirdi. Parvati çok gücenmis görünüyordu, etrafındaki
birçok kisi de öyle.
"Sybill Trelawney Görmüs olabilir, bilmiyorum," diye devam etti Firenze. Harry onun önlerinde bir
asagı bir yukarı yürürken yine kuyrugunu salladıgını duydu. "Ama genelde, insanların falcılık
dedigi, yapanı yücelten saçma-
775
lıkla ugrasarak vakit kaybediyor. Öte yandan ben, kisisellikten uzak ve tarafsız bir seyi,
at-adamlarm ilmini açıklamak için buradayım. Biz gökleri, bazen orada isaretlenmis olan büyük
kötülük gelgitlerini ve degisiklikleri görmek için gözleriz. Ne gördügümüzden emin olmamız on yıl
alabilir."
Firenze, Harry'nin tam üstünde bulunan kırmızı yıldızı isaret etti.
"Geçen onyılda, belirtiler büyücü türünün sadece iki savas arasında kısa bir sessizlik yasadıgını
gösteriyordu. Savas getiren Mars, tepemizde parıl parıl parlıyor, kavganın yakında yeniden
baslaması gerektigini ima ediyor. At-adanılar bunun ne kadar yakın oldugunu tahmin etmeye
çalısmak için bazı bitkiler ve yaprakları yakıp dumanı ve alevi gözleyebilirler..."
Harry'nin girdigi en sıradısı dersti. Gerçekten de orada, sınıfın zemininde adaçayı ve sekerhatmi
yaktılar ve Firenze onlara koyu dumanda belli biçimler ve simgeler aramalarını söyledi, ne var ki
hiçbirinin onun tarif ettigi seyleri görememesinden de hiç tasalanmıyor gibiydi. Onlara insanların
bu iste hiçbir zaman pek iyi sayılmadıkları-nı, at-adamların bu konuda ehil olmak için yıllarını
verdiklerini söyledi ve böyle seylere çok da fazla inanmanın aptallık oldugunu, çünkü at-adamların
bile bazen bunları yanlıs okuduklarını söyleyerek lafını bitirdi. Harry'nin dersine girdigi insan
ögretmenlere hiç benzemiyordu. Önceligi, bildigi seyi ögretmek degil de, hiçbir seyin, at-adamların
bilgisinin bile kusursuz olmadıgını akıllarına sokmak gibiydi.
776
"Hiçbir konuda pek kesin konusmuyor, degil mi?" dedi Ron alçak sesle, sekerhatmi ateslerini
söndürürler-ken. "Yani, su gerçeklesecek savas hakkında biraz daha ayrıntıya bir itirazım olmazdı,
ya senin?"
Sınıf kapısının tam dısında zil çaldı ve herkes sıçradı; Harry hâlâ satonun içinde olduklarını
Page 290
 
Sitenin tek amacı kendim yükleyip kendim okumamdır. Hiçbir ticari vs. Amacım yoktur.
 
Bugün 17 ziyaretçi (20 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol