|
|
 |
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
iyice yayıldı.
Profesör McGonagall'm gözleri birden açıldı.
"Ama maalesef/' dedi, o da gülümsemeye çalısıp bunun sonucunda da çenesi kilitlenmis gibi
görünerek, "önemli olan benim ne düsündügüm, çünkü benim Bi-na'mdalar, Dolores."
"Aslına bakarsan, Minerva," diye sahte sahte gülümsedi Profesör Umbridge, "sanırım senin de
görecegin gibi, benim ne düsündügüm önemli. Neredeydi bu? Cornelius az önce gönderdi... daha
dogrusu," el çantasını karıstırırken sahte küçük bir kahkaha attı, "Bakan az önce gönderdi... hah,
evet..."
Çantasından bir parsömen parçası çıkardı, açtı, bogazını titizlikle temizledi ve okumaya basladı.
"Ehem, ehem... 'Yirmi Bes Numaralı Egitim Kararnamesi
"Ne, bir tane daha mı?!" diye patladı Profesör McGona-gali.
"Evet, öyle," dedi Umbridge, hâlâ gülümseyerek. "Aslında, Minerva, yeni bir eklemeye ihtiyacımız
oldugunu görmemi saglayan sen oldun... ben Gryffindor Quidditch takımının yeniden kurulmasına
izin vermek istemedigimde beni nasıl çignedigini hatırlıyor musun? Meseleyi nasıl Dumbledore'a
götürdügünü, onun da takımın oynamasına izin verilmesi konusunda ısrar ettigini? Eh, böyle bir
seye izin veremezdim. Hemen Bakan'la temas kurdum, kendisi de Yüksek Müfettis'in ögrencileri
ayrıcalıklardan
538
mahrum bırakma yetkisi olması gerektigi konusunda bana katıldı. Yoksa Müfettis -yani bensıradan
ögretmenlerden daha az yetkiye sahip olurdu! Ve simdi görüyorsun, degil mi, Minerva,
Gryffindor takımının yeniden kurulmasını önlemeye çalısmakta ne kadar da haklıymısım. Felaket
sinirliler... neyse, yeni kararnameyi okuyordum... ehem, ehem... Tüksek Müfettis bundan böyle
Hogwarts ögrencilerinin cezalandırılmaları, izinleri ve ayrıcalıklarının kaldırılması üzerinde en üst
düzeyde yetkiye ve diger ögretmenlerce verilmis cezaları, izinleri ve ayrıcalıkların kaldırılma emrini
degistirme gücüne sahiptir. mza, Cor-nelius Fudge, Sihir Bakanı, Birinci Sınıf Merlin Nisanı,
vesaire, vesaire.'"
Yüzünde yine o gülümsemeyle, parsömeni rulo yapıp el çantasına koydu.
"Evet... sanırım bu ikisine bir daha Quidditch oynamayı yasaklamak zorundayım," dedi, bir
Harry'ye, bir George'a bakarak.
Harry, Snitch'in avcunun içinde çılgınca kanat çırptıgını hissetti.
"Oynamamızı yasaklamak mı?" dedi, sesi tuhaf bir sekilde uzaktan geliyor gibiydi. "Bir daha...
hiç?"
"Evet, Mr Potter, ömür boyu yasak isimizi görür sanırım," dedi Umbridge. Harry'nin onun
dediklerini anlamaya çabalamasını izlerken agzı iyiden iyiye kulaklarına vardı. "Sizin de, buradaki
Mr Weasley'nin de. Ve sanırım isi saglama almak için, bu delikanlının ikizinin de durdurulması
gerekiyor - takım arkadasları onu engellemeseydi, eminim o da Mr Malfoy'a saldıracaktı.
Süpürgelerine de el
539
koyulmasını isteyecegim tabii; yasagımın delinmemesini garantiye almak için onları odamda
tutacagım. Ama insafsız da degilim, Profesör McGonagall," diye devam etti, buzdan oyulmus bir
heykel gibi kaskatı durmus, ona dik dik bakan Profesör McGonagall'a dönerek. "Takımın geri kalanı
oynamaya devam edebilir, onlarda siddet belirtisi görmedim. Eh... size iyi günler dilerim."
Ve yüzünde katıksız bir tatmin ifadesiyle odadan çıkıp, arkasında dehset dolu bir sessizlik bıraktı.
*
"Oynamanız yasaklandı demek," dedi Angelina o aksam ortak salonda, çökmüs halde. "Yasaklandı.
Arayıcı yok, Vurucu'lar yok... simdi ne yapacagız ki biz?"
Ortalıkta hiç de maç kazanılmıs gibi bir hava yoktu. Harry nereye baksa avutulamayacak kadar
kederli ve kızgın yüzler görüyordu; takımın oyuncularıysa söminenin etrafına çökmüslerdi. Ron
hariç. Maç bittiginden beri kimse onu görmemisti.
"O kadar büyük haksızlık ki," dedi Alicia uyusmus gibi. "Yani, Crabbe'ye ve düdükten sonra
gönderdigi Bludger'a ne oldu? Onun da oynamasını yasakladı mı?"
Page 201
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
"Hayır," dedi Ginny kederli kederli; o ve Hermione, Harry'nin iki yanında oturuyorlardı. "Sadece,
aynı satırı defalarca yazma cezası almıs, Montague aksam yemeginde bunu anlatıp kahkahalarla
gülüyordu."
"Ya hiçbir sey yapmamıs olmasına ragmen Fred'e de yasak koymasına ne demeli?!" dedi Alicia
hiddetle, yum-ruguyla dizini döverek.
"Bir sey yapmadımsa benim kabahatim degil," dedi
540
Fred, yüzünde tiksinti dolu bir ifadeyle, "siz üçünüz beni tutmasaydınız o küçük pisligi dayaktan
pelteye çevirirdim."
Harry perisan halde, karanlık pencereye baktı. Kar yagıyordu. Gündüz yakaladıgı Snitch simdi
ortak salonda uçup duruyordu; insanlar onu ipnotize olmus gibi izliyor, Crookshanks ise koltuktan
koltuga atlıyor, onu yakalamaya çalısıyordu.
"Ben yatmaya gidiyorum," dedi Angelina, agır agır ayaga kalkarak. "Belki sabah kalkınca bir
bakarım, bunların hepsi kötü bir rüyaymıs... belki kalkıp bir bakarım ki, daha maçı bile
oynamamısız..."
Az sonra Alicia ve Katie de onun arkasından gittiler. Fred ile George da bir süre sonra, yanlarından
geçtikleri herkese ates saçan gözlerle bakarak yatmaya gittiler, Ginny de onlardan sonra pek fazla
oturmadı. Atesin basında sadece Harry ile Hermione kalmıstı.
"Ron'u gördün mü?" diye sordu Hermione alçak sesle.
Harry basını iki yana salladı.
"Sanırım bizden kaçıyor," dedi Hermione. "Sence nerede -?"
Ama tam o anda arkalarındaki Sisman Hanım öne dogru savrularak bir gacırtı çıkardı ve Ron
emekleyerek portre deliginden içeri girdi. Fena halde solgun görünüyordu ve saçında kar vardı.
Harry ile Hermione'yi görünce, apısıp kaldı.
"Neredeydin?" dedi Hermione kaygıyla, ayaga fırlayarak.
"Yürüyordum," diye mırıldandı Ron. Quidditch kıyafeti hâlâ üzerindeydi.
541
"Donmus gibi görünüyorsun," dedi Hermione. "Gel, otur!"
Ron atesin basına yürüyüp Harry'den en uzaktaki koltuga gömüldü ve ona bakmadı. Çalıntı Snitch
baslarının üstünde vızır vızır uçuyordu.
"Özür dilerim," diye mırıldandı Ron, gözlerini ayaklarından ayırmadan.
"Neden?" dedi Harry.
"Quidditch oynayabilecegimi sandıgım için," dedi Ron. "Yarın ilk is takımdan ayrılacagım."
"Ayrılırsan," dedi Harry ters ters, "takım sadece üç kisi kalır." Ron sasırmıs görününce, ekledi:
"Ömür boyu Quid-ditch oynamama yasagına çarptırıldım. Fred'le George da öyle."
"Ne?" diye viyakladı Ron.
Hermione ona hikâyeyi bastan sona anlattı; bir daha anlatmayı Harry'nin yüregi kaldırmayacaktı.
Hermione bitirdiginde, Ron daha da üzüntülü bir hal almıstı.
"Hepsi benim suçum -"
"Malfoy'a yumruk atmama sen neden olmadın," dedi Harry kızgın kızgın.
"- ben Quidditch'te bu kadar berbat olmasaydım -"
"- onun bununla hiç ilgisi yok."
"- o sarkı sinirlerimi bozdu -"
"- kim olsa sinirleri bozulurdu."
Hermione kalkıp tartısmadan uzaga, pencereye yürüdü ve camın önünde uçusan kar tanelerini
izlemeye basladı.
"Bak, kes artık, tamam mı?" diye patladı Harry. "Za-
542
ten durum yeterince kötü, bir de sen kalkıp her sey için kendini suçlama!"
Ron hiçbir sey demedi, öylece oturup cüppesinin ıslak eteklerine baktı. Bir süre sonra cansız bir
sesle, "Bu, hayatımın en kötü günü," dedi.
"Aramıza hosgeldin," dedi Harry acı acı.
Page 202
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
"Eh," dedi Hermione, sesi biraz titreyerek. "Size ikinizin de nesesini yerine getirecek bir sey
söyleyebilirim."
"Öyle mi?" dedi Harry süphe dolu bir sesle.
"Evet," dedi Hermione. Kapkaranlık, üstü kar tutmus pencereden döndü, yüzünde kocaman bir
gülümseme vardı. "Hagrid dönmüs."
543
YRMNC BÖLÜM
. '
.
Hagrid'in Hikâyesi
Harry sandıgından Görünmezlik Pelerini'ni ve Çapulcu Haritası'nı almak için kosarak erkekler
yatakhanesine gitti; öyle çabuk davranmıstı ki, Hermione boynunda fular, ellerinde eldivenler ve
basında kendi ördügü yamru yumru cin sapkalarından biriyle kosarak kızlar yatakhanesinden
geldiginde, Ron'la ikisi bes dakikadır hazırdılar.
Ron sabırsızca "çık çık" derken, Hermione, "Eh, dısarısı soguk!" diye kendini savundu.
Portre deliginden emekleyerek çıktılar ve çabucak kendilerini Pelerin'le örttüler -Ron öyle boy
atmıstı ki, ayakları görünmesin diye artık çömelmek zorunda kalıyordu-, sonra, yavasça ve
ihtiyatla hareket ederek, pek çok merdivenden indiler, arada durup haritada Filch ya da Mrs
Norris'in isaretlerini kontrol ettiler. Sansları vardı; Neredeyse Kafasız Nick'ten baskasına
rastlamadılar. O da dalgın dalgın kayarak gidiyor ve "Kralımızsın Weasley"ye fena halde benzeyen
bir sey mırıldanıyordu. Giris Salonu'ndan çıt çıkarmadan geçerek, sessiz, karlı araziye çıktılar.
leride küçük, altın rengi ısıklı kareleri ve Hagrid'in
544
bacasından kıvrıla kıvrıla çıkan dumanı görünce, Harry'nin kalbi deli gibi çarptı. Hızla yürümeye
koyuldu, öbür ikisi de çarpa toslaya ardı sıra geliyordu. Kalınlasan karı katır kutur çigneyerek
heyecanla ilerleyip sonunda ahsap ön kapıya vardılar. Harry yumrugunu kaldırıp kapıya üç kez
vurunca, içeride bir köpek çılgınca havlamaya basladı.
"Hagrid, biziz!" diye seslendi Harry, anahtar deliginden.
"Tahmin etmeliydim!" dedi boguk bir ses.
Pelerin'in altında birbirlerine sevinçle gülümsediler; Hagrid'in sesinden onun da memnun oldugunu
anlayabi-liyorlardı. "Daha eve geleli üç saniye olmus... çekil yolumdan, Fang... çekil dedim, seni
uykucu köpek..."
Sürgü çekildi, kapı gıcırdayarak açıldı ve Hagrid'in bası aralıktan göründü.
Hermione çıglıgı bastı.
Hagrid hemen, "Merlin'in sakalı, bagırıp durma öyle!" dedi, baslarının üstünden telasla dısarı
bakıyordu. "O Pelerin'in altındasınız, ha? Hadi, girin içeri, girin!"
"Özür dilerim!" dedi Hermione soluk soluga, üçü Hagrid'in yanından zorla sıgısıp eve girdiler ve
Hagrid onları görsün diye Pelerin'i çıkardılar. "Ben sadece - ah, Hagridl"
"Yok bir sey, yok bir sey!" dedi Hagrid telasla, arkalarından kapıyı kapattı ve perdeleri çekmeye
kostu; ama Hermione dehset içinde ona bakmayı sürdürdü.
Hagrid'in saçı, pıhtılasmıs kandan keçelesmisti. Sol gözü, mor ve siyah bir çürük kitlesinin
ortasındaki siskin
545
bir çizgi halini almıstı. Yüzüyle ellerinde, bir kısmı halen kanayan birçok kesik vardı ve öyle dikkatli
yürüyordu ki, Harry hemen kaburgalarında kırık oldugundan süphelendi. Eve henüz geldigi
belliydi; kalın, siyah bir seyahat pelerini bir iskemlenin arkasında duruyordu, birkaç küçük çocugu
tasıyacak büyüklükte bir kumanya torbası kapının iç tarafındaki duvara dayanmıstı. Normal bir
adamın iki katı cüssede olan Hagrid topallayarak sömineye gitmis, atese bakır bir çaydanlık
koyuyordu.
"Ne oldu sana?" diye sordu Harry, Fang etraflarında dans edercesine dönüp hepsinin yüzünü
Page 203
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
yalamaya çalısırken.
"Dedim iste sana, yok bir sey," dedi Hagrid kararlı bir sekilde. "Bir fincan ister misiniz?"
"Bırak simdi," dedi Ron, "berbat haldesin!"
"Diyorum size, iyiyim ben," dedi Hagrid. Dogruldu, onlara dönüp gülmeye çalısınca da yüzünü
burusturdu. "Vay canına, sizin üçünüzü tekrar görmek ne güzel - yaz tatiliniz iyi geçti mi bari?"
"Hagrid, saldırıya ugramıssın sen!" dedi Ron.
Hagrid inatla, "Son kez söylüyorum, yok bir sey!" dedi.
Ron, "çimizden biri yüzü bir kilo kıymaya dönmü halde gelse, yok bir sey der miydin?" diye sordu.
"Gidip Madam Pomfrey'yi görmelisin, Hagrid," dedi Hermione endiseyle, "o kesiklerden bazıları çok
kötü görünüyor."
"Ben ilgileniyorum, tamam mı?" dedi Hagrid, konuyu kapatmak istercesine.
Kulübesinin ortasında duran muazzam tahta masaya
546
dogru yürüdü, üzerindeki kurulama bezini hızla çekti. Altında normal araba lastiginden biraz daha
büyük, çig, kanlı, yesilimsi bir biftek vardı.
"Onu yemeyeceksin, degil mi, Hagrid?" dedi Ron, yakından bakmak için egilerek. "Zehirli gibi
görünüyor."
"Öyle görünecek tabii, ejderha eti bu," dedi Hagrid. "Hem onu yemek için almadım."
Biftegi aldı, yüzünün sol tarafına yapıstırdı. Memnuniyet dolu hafif bir inilti çıkarırken, biftekten
sakalına dogru yesilimsi kan aktı.
"Hah söyle, bu daha iyi. Sızlamasını azaltıyor, anlarsınız ya."
"Pekâlâ, bize neler olup bittigini söyleyecek misin?" diye sordu Harry.
"Olmaz, Harry. Çok gizli. Size bunu söylersem, isimi kaybederim."
Hermione usulca, "Devler seni dövdü mü, Hagrid?" diye sordu.
Hagrid'in ejderha biftegini tutan parmakları kaydı, et de kayarak sap diye gögsüne indi.
"Devler mi?" dedi Hagrid, biftegi kemerine varmadan yakalayıp yine yüzüne yapıstırarak,
"devlerden söz eden kim? Siz kiminle konustunuz bakayım? Size kim benim -kim dedi ki ben -
ha?"
Hermione özür dilercesine, "Tahmin ettik," dedi.
"Tahmin ettiniz, öyle mi?" dedi Hagrid, biftegin arkasında saklanmıs olmayan gözüyle ona dik dik
bakarak.
"E yani... çok belliydi," dedi Ron. Harry de evet anlamında basını salladı.
547
Hagrid onlara gözlerinden ates saçarak baktı, sonra "hıh" dedi, biftegi yeniden masanın üstüne attı
ve artık fokurdamakta olan çaydanlıga yürüdü.
"Hiç sizin üçünüz gibi çok bilmis çocuklar görmedim," diye mırıldandı, kovadan farksız üç kupaya
kaynar su bosaltarak. "ltifat ediyorum sanmayın ha. Bazısı, baskasının isine burnunu sokmak der
buna. sgüzarlık der."
Ama sakalı hafifçe segiriyordu.
"Demek devlere bakmaya gittin?" dedi Harry, masaya otururken sırıtarak.
Hagrid hepsinin önüne çay koydu, oturdu, yeniden biftegini alıp yüzüne yapıstırdı.
"Evet, tamam," diye homurdandı. "Gittim."
"Peki, onları buldun mu?" dedi Hermione, alçak sesle.
"Eh, bulması o kadar da zor degil dogrusu," dedi Hagrid. "Bayagı büyükler hani."
"Neredeler?" dedi Ron.
Hagrid, hiç aydınlatıcı olmayan bir sekilde, "Daglarda," dedi.
"Peki öyleyse Muggle'lar niye -?"
"Görüyorlar," dedi Hagrid, karanlık bir edayla. "Ama görenlerin de ölümleri hep dag kazalarına
yoruluyor, degil mi?"
Çürügün büyük kısmını kaplayacak sekilde, biftegi biraz ayarladı.
"Hadi, Hagrid, bize ne isler çevirdigini anlat!" dedi Ron. "Sen devlerin saldırısına ugrayısını
anlatırsan, Harry de sana Ruh Emici'lerin saldırısına ugrayısını anlatır -"
Page 204
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
548
Kupasını agzına götürmüs olan Hagrid az kalsın tıkanıyordu, aynı zamanda biftegini de düsürdü. O
öksürür tıksırırken masanın üstüne bol miktarda tükürük, çay ve ejderha kanı püskürdü, biftek de
yumusak bir sap sesiyle yere kaydı.
"Ne demekmis Ruh Emici saldırısına ugramak?" diye bögürdü Hagrid.
"Haberin yok muydu?" dedi Hermione, kocaman açılmıs gözlerle.
"Ben gittim gideli ne oldu ne bitti, hiç bilmiyorum. Gizli görevdeydik herhalde. Baykuslar ardımdan
her yere gelsin istemedim - kahrolası Ruh Emici'ler! Ciddi degilsiniz, degil mi?"
"Ciddiyim, Little VVhinging'de ortaya çıktılar, kuzenimle bana saldırdılar, sonra Sihir Bakanlıgı beni
okuldan attı -"
"NE?"
"- ben de bir durusmaya gitmek zorunda kaldım falan, ama önce bize devleri anlat."
"Okuldan mı atıldın?"
"Sen bana yazı nasıl geçirdigini anlat, ben de sana ben ne yaptım, onu anlatayım."
Hagrid, açık olan tek gözüyle dik dik ona baktı. Harry de aynı sekilde karsılık verdi, yüzünde
masum bir kararlılık ifadesi vardı.
"Öf, tamam," dedi Hagrid, boyun egmis bir sesle.
Egildi ve ejderha biftegini Fang'in agzından çekistirdi.
"Ah, Hagrid, sakın, hiç hijyenik -" diye basladı Her-mione, ama Hagrid eti sismis gözüne
yapıstırmıstı bile.
549
Güçlenmek için bir yudum çay daha içti, sonra, "Eh iste, ders yılı sona erer ermez yola koyulduk -"
dedi.
"Demek Madam Maxime de seninle geldi, öyle mi?" diye araya sokusturdu Hermione.
"Ya, geldi," dedi Hagrid. Yüzünün sakalla ya da yesil biftekle kapanmamıs birkaç santimlik
bölümünde yumusak bir ifade belirdi. "Evet, sadece ikimiz. Bak, size sunu söyleyeyim: Zorluktan
hiç yunuyor, Olympe. Yani, güzel, sık bir kadın, ben de nereye gittigimizi bildigim için, acaba
dedim kayalara tırmanıp magaralarda uyumaya ne diyecek? Ama hiç yakınmadı, bir kere bile."
"Nereye gideceginizi biliyor muydunuz?" diye sordu Harry. "Devlerin nerede oldugunu biliyor
muydunuz?"
"Eh, Dumbledore biliyordu, bize de söyledi," dedi Hagrid.
"Saklanıyorlar mı?" diye sordu Ron. "Bulundukları yer bir sır mı?"
"Pek sayılmaz," dedi Hagrid, uzun ve kabarık saçlı basını sallayarak. "Aslında büyücülerin çogu
onların nerede olduguna aldırmaz, uzakta olsunlar yeter. Ama oldukları yere ulasmak çok zor, en
azından insanlar için, bu yüzden de Dumbledore'un talimatına ihtiyacımız vardı. Oraya gitmek bir
ay kadar vaktimizi aldı -"
"Bir ay mı?" dedi Ron, sanki böylesine gülünç uzunlukta bir seyahat hiç duymamıs gibi. "Ama -
niye bir Anahtar falan kullanmadınız?"
Gözlerini kısıp Ron'a bakarken Hagrid'in açıktaki gözünde tuhaf bir ifade belirdi; adeta ona acırmıs
gibiydi.
"Gözleniyorduk, Ron," dedi, boguk bir sesle.
550
"Ne demek istiyorsun?"
"Anlamıyorsun," dedi Hagrid. "Bakanlık'ın gözü Dumbledore'un üstünde ve onunla birlikte
oldugunu düsündükleri herkesin ve -"
"Bunu biliyoruz," dedi Harry hemen, Hagrid hikâyesinin geri kalanını bir an önce anlatsın istiyordu,
"Bakanlık'ın Dumbledore'u gözledigini biliyoruz -"
"Yani oraya gitmek için sihir kullanamadınız, öyle mi?" diye sordu Ron, hayret içinde, "bastan sona
Muggle gibi hareket etmek zorunda mı kaldınız?"
"Eh, bastan sona sayılmaz," dedi Hagrid, ser verip sır vermez bir edayla. "Dikkatli davranmak
zorunda kaldık, çünkü Olympe'yle ben, biraz göze batıyoruz -"
Ron, gülmemek için kendini zor tutarak telasla çayından bir yudum aldı.
Page 205
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
"- yani bizi izlemek zor is degildi. Birlikte tatile çıkmıs süsü veriyorduk, onun için Fransa'ya gittik,
Olym-pe'nin okulunun oldugu yere gidiyormus gibi yaptık, çünkü Bakanlık'tan birinin bizi izledigini
biliyorduk. Agırdan almamız gerekti, çünkü sihir kullanmamam gerekiyor ve Bakanlık'ın da bizi
enselemek için bahane aradıgını biliyorduk. Ama pesimizdeki salagı Dicon civarında ekmeyi
basardık ve -"
"Ooo, Dijon mu?" dedi Hermione heyecanla. "Ben de tatilde oraya gitmistim, peki seyi gördün mü
-?"
Ron'un yüzündeki bakısı görünce sustu.
"Ondan sonra biraz sihir kullanmayı göze alabildik, kötü bir yolculuk degildi. Polonya sınırında
kaçık iki ihtiyar ifrite rastladık, benim de Minsk'teki bir birahanede bir
551
vampirle ufak bir anlasmazlıgım oldu ama, bunları saymazsak, daha iyisi olamazdı yani.
"Sonra gidecegimiz yere vardık, daglarda yürümeye basladık, onların izini arıyorduk...
"Onlara yaklasınca sihir kullanmayı da bırakmak zorunda kaldık. Bir defa büyücüleri sevmiyorlar,
daha birinci dakkadan onları kızdırmak istemiyorduk; ayrıca Dumb-ledore bizi,
Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen devlerin falan pesini kesin bırakmaz diye uyarmıstı. Onlara çoktan bir
haberci yollamıs olması çok büyük ihtimal, dedi. Onlara yaklastıgınızda çok tedbirli olun, dikkati
üstünüze çekmemeye çalısın, dedi, yakınlarda Ölüm Yiyen'ler varsa diye,"
Hagrid koca bir yudum çay içmek için ara verdi.
"Devam etsene!" dedi Harry sabırsızlıkla.
"Bulduk onları," dedi Hagrid lafı dolastırmadan. "Bir gece bir tepeyi astık, baktık ordalar, altımızda
öyle yayılmıslar. Koskoca gölgelerin altında küçük atesler yanıyor... sanki gözümüzün önünde
dagın parçaları hareket ediyordu."
"Ne kadar büyükler?" diye sordu Ron, çok alçak sesle.
"Altı metre kadar," dedi Hagrid kayıtsızca. "yice iri olanları yedi buçuk metre vardır saglam."
"Peki, kaç tane vardı orada?" diye sordu Harry.
"Sanırım yetmis ya da seksen tane," dedi Hagrid.
"Hepsi o kadar mı?" dedi Hermione.
"Evet," dedi Hagrid hüzünle. "Seksen tane kalmıs, oysa bir zamanlar ne çoktular, dünyanın dört
yanından, yüzden fazla degisik kabile. Ama ne zamandır nesilleri tükenmeye yüz tutmustu.
Büyücüler de bir kısmını öldürdü
552
tabii, ama en çok birbirlerini öldürdüler ve simdi daha da hızla tükeniyorlar. Böyle bir arada
yasamak için yaratılmamıslar ki. Dumbledore, bizim kabahatimiz, diyor, onları gitmeye ve bizden
çok uzakta yasamaya zorlayan biz büyücülermisiz, onların da kendilerini korumak için birbirlerine
dört elle tutunmaktan baska çareleri kalmamıs."
"Ee," dedi Harry, "onları gördünüz, sonra n'oldu?"
"Eh, sabaha kadar bekledik, yani karanlıkta sinsi sinsi yaklasmayalım dedik, kendi güvenligimiz
için," dedi Hagrid. "Sabah üç gibi, oturdukları yerde uyuyakaldılar. Biz uyumaya cesaret edemedik.
Hem uyanır da oldugumuz yere gelebilirler diye, hem de acayip horluyorlardı. Sabaha karsı
horultuları bir çıga yol açtı.
"Neyse, sonunda gün ısıymca onları görmeye gittik."
"Yani, öylece mi?" dedi Ron, küçük dilini yutacakmıs gibi. "Öylece kalkıp bir dev kampına mı
yürüdünüz?"
"Eh, Dumbledore bize nasıl yapacagımızı söylediydi," dedi Hagrid. "Gurg'a armaganlar verin, saygı
gösterin, falan dedi."
"Neye armaganlar verin?" diye sordu Harry.
"Ha, Gurg'a - reis demek."
"Hangisinin Gurg oldugunu nereden anladınız?" diye sordu Ron.
Hagrid keyifli keyifli homurdandı.
"Zor bir tarafı yok," dedi. "En büyükleri, en çirkinleri, en tembelleri oydu. Orda oturmus, baskaları
yemek getirsin diye bekliyordu. Ölü keçi falan. Adı Karkus. Bana sorarsan yedi-yedi buçuk metre
Page 206
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
vardı, hem de iki erkek fil agırlıgında. Derisi de gergedan derisi gibi kalın."
553
"Ve siz öylece gidip ona çıktınız ha?" dedi Hermione, solugu kesilmis halde.
"Aslında... indik, çünkü asagıda vadide yatıyordu. Dört tane bayagı yüksek dagın ortasındaki
çukurdaydılar, anladınız mı, bir dag gölünün yanında; Karkus da gölün yanına yatmıs, ötekilere
kükreyip duruyordu, onu ve karısını beslesinler diye. Olympe'yle ben dagın yamacından indik -"
Kulaklarına inanamayan Ron, "Ama sizi görür görmez öldürmeye kalkmadılar mı?" diye sordu.
"Bazısının aklında bu vardı kesin," dedi Hagrid, omuz silkerek, "ama biz Dumbledore'un dedigini
yaptık; armaganınızı yukarı kaldırın, gözünüzü Gurg'a dikin, ötekileri görmezden gelin, demisti.
Biz de öyle yaptık. Geri kalanı sus pus oldu, biz geçerken seyrettiler, biz de dosdogru Karkus'un
ayaklarının dibine gittik, egilip selam verdik, armaganımızı onun önüne koyduk."
"Bir deve ne verilir ki?" diye sordu Ron hevesle. "Yiyecek mi?"
"Yoo, yiyecegini kendi pek güzel buluyor," dedi Hagrid. "Biz ona sihir götürdük. Devler sihri sever;
bizim onlara karsı kullanmamızı sevmezler bir tek. Neyse, o ilk gün ona bir dal Gubraithia atesi
verdik."
Hermione yavasça, "Ooo!" dedi, ama Harry ve Ron afal afal kaslarım çattılar.
"Ne dalı -?"
"Sönmeyen ates," dedi Hermione asabice, "bu vakte kadar ögrenmis olmanız gerekirdi. Profesör
Flitwick derste hiç degilse iki kez bahsetmistir!"
554
Ron'un cevap vermesine fırsat kalmadan, Hagrid hemen, "Eh, neyse," diye araya girdi.
"Dumbledore bu dalı sonsuza kadar yansın diye büyülemisti, ki her büyücü de yapamaz ha, ben de
onu karın üstüne, Karkus'un ayakları dibine koydum. Dedim ki: 'Devlerin Gurg'una, Albus
Dumbledore'dan bir armagan, saygı ve selamlarım gönderiyor.' "
Harry merakla, "Ya Karkus ne dedi?" diye sordu.
"Hiç," dedi Hagrid. "ngilizce bilmiyor."
"Saka ediyorsun!"
"Bir sey fark etmedi," dedi Hagrid, kılını kıpırdatmadan. "Dumbledore bizi buna karsı uyarmıstı.
Neyse ki Karkus'un biraz kafası çalısıyormus, seslenip bizim dili bilenlerden iki dev çagırdı, onlar
da bize çevirmenlik yaptı."
"Peki ya armaganı begendi mi?" diye sordu Ron.
"Tabii ya, ne oldugunu anladıklarında acayip sükse yaptı," dedi Hagrid. Ejderha biftegini ters
çevirip soguk tarafını sismis gözüne bastırdı. "Çok hosuna gitti. Sonra ben dedim ki: 'Albus
Dumbledore'un Gurg'dan bir ricası var: Habercisi yarın baska bir armaganla geldiginde, onunla
konusmasını istiyor.' "
"Niye onlarla o gün konusmuyormussun?" diye sordu Hermione.
"Dumbledore bize isi agırdan almamızı söyledi," dedi Hagrid. "Görsünler ki, sözlerimizi tutuyoruz.
Yarın baska bir armaganla gelecegiz; ve sonra sahiden baska armaganla geliyoruz - iyi izlenim
meselesi, anlarsınız ya. Hem onlara ilk armaganı deneyip sahiden iyi bir sey mi oldugunu an-
555
lasmlar diye zaman vermis oluyorsun. Anlasınlar ki, yenisi için heveslensinler. Zaten Karkus gibi
devler - onlara fazla bilgi verecek olursan seni öldürüverirler, hani sırf isi basitlestirmek için. Biz de
ayaklarının altından çekildik, gidip kendimize geceyi geçirecek güzel, küçük bir magara bulduk ve
ertesi sabah da geri döndük; bir baktık, Karkus bu sefer oturmus, hevesli hevesli bizi bekliyor."
"Onunla konustunuz mu?"
"Haa, tabii. Önce ona güzel bir savas migferi verdik -cincüce yapımı, asla bozulmaz ha - sonra da
oturup konustuk."
"Ne dedi?"
"Pek bir sey demedi," diye cevap verdi Hagrid. "Daha çok, dinledi. Ama iyi isaretler vardı.
Dumbledore'un adını duymus, Britanya'daki son devlerin öldürülmesine karsı çıktıgını duymus.
Karkus, Dumbledore'un söyleye-cekleriyle bayagı ilgileniyor gibiydi. Digerlerinden birkaçı da
Page 207
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
toplandı, dinlediler; özellikle biraz ngilizcesi olanlar. O gün ayrıldıgımızda umutluyduk. Ertesi
sabah bir baska armaganla gelme sözü verdik.
"Ama o gece isler çıgrından çıktı."
"Ne demek istiyorsun?" dedi Ron hemen.
"Eh, iste demistim ya, bu devler bir arada yasamak için yaratılmamıs," dedi Hagrid hüzünlü
hüzünlü. "Yani, en azından böyle büyük gruplar halinde. Kendilerine engel olamıyorlar. Birkaç
haftada bir, birbirlerini öldürmekten beter ediyorlar. Erkekler erkeklerle kavga ediyor, kadınlar
kadınlarla; eski kabilelerden kalanlar birbirleriyle kavga ediyor; bir de yemek için, en iyi atesler ve
uyuma
556
yerleri için didismeleri var. Oysa, ırklarının ortadan kalkmak üzere olduguna bakınca, birbirlerine
bulasmazlar herhalde dersin ama..."
Hagrid derin derin içini çekti.
"O gece bir kavga koptu. Biz magaramızın agzından gördük; asagı, vadiye bakıyorduk. Saatlerce
sürdü, ne kadar gürültü yaptıklarına inanamazsınız. Günes çıktıgında kar kıpkırmızı olmustu ve
onun bası gölün dibinde yatıyordu."
Hermione solugunu tuttu. "Kimin bası?"
"Karkus'un," dedi Hagrid, kederli kederli. "Yeni bir Gurg vardı, Golgomath." Derin derin içini çekti.
"Eh, ilkiyle dostça temas kurduktan iki gün sonra yeni bir Gurg hesapta yoktu tabii. Hem de
içimizde tuhaf bir his vardı, sanki Golgomath bizi dinlemeye pek hevesli olmayacakmıs gibi, ama
denemek zorundaydık."
Ron kulaklarına inanamayarak, "Onunla konusmaya gittiniz, ha?" diye sordu. "Baska bir devin
basını kopardıgını gördükten sonra mı?"
"Tabii ki gittik," dedi Hagrid, "onca yolu iki günde pes etmek için mi asmıstık yani?! ndik asagı,
elimizde de Karkus'a vermeye niyetlenmis oldugumuz yeni hediye.
"Daha agzımı açmadan bu isin yürümeyecegini anladım. Orda oturmus, basına Karkus'un migferini
takmıs, biz yaklasırken pis pis gülüyordu. Koskocaman bir seydi, oradakilerin en büyüklerinden
biri. Siyah saçlar, aynı renk disler, kemiklerden bir kolye. Bazıları da insan kemigine benziyordu,
ha. Eh, denedim yani - ona koca bir ejderha derisi rulosu uzattım - dedim ki: 'Devlerin Gurg'una
bir
557
armagan -' Daha neye ugradıgımı anlamadan havada bas asagı sarkıyordum, adamlarından ikisi
beni yakalamıstı."
Hermione ellerini agzına götürdü.
"Bundan nasıl kurtuldun, peki?" diye sordu Harry.
"Olympe orda olmasa biraz zor kurtulurdum," dedi Hagrid. "Asasını çıkardıgı gibi, gördügüm en
hızlı büyülerden birini yaptı. Muhtesemdi, ha. Beni tutan iki devin gözlerinin içine Conjunctivitus
Laneti yaptı, anında bıraktılar - ama basımız da belaya girmisti, çünkü onlara karsı sihir
kullanmıstık, devlerin büyücülerden nefret etmesinin sebebi de budur. Tabanları yagladık ve
anladık ki bir daha o kampa girmemizin yolu yok."
"Vay canına, Hagrid," dedi Ron usulca.
"Peki, madem orada sadece üç gün kaldınız, niye bu kadar geç döndün?" diye sordu Hermione.
Çok alınmıs görünen Hagrid, "Üç günde ordan ayrılmadık ki!" dedi. "Dumbledore bize
güveniyordu!"
"Ama az önce sen demedin mi, kampa dönmemizin yolu yoktu diye?"
"Gündüzleri dönemezdik, evet. Biraz düsünmemiz gerekiyordu yani. Bir iki gün o magarada
pusuya yattık, onları gözledik. Hiç de iyi seyler görmedik."
"Baska kafalar da mı kopardı?" diye sordu Hermione, daha fazlasını kaldıramayacakrms gibi bir
hali vardı.
"Hayır," dedi Hagrid, "keske koparsaydı."
"Ne demek istiyorsun?"
"Çok geçmeden anladık ki, bütün büyücülere itirazı yokmus - bir tek bize varmıs."
Page 208
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
"Ölüm Yiyen'ler mi?" dedi Harry hemen.
558
"Evet ya," dedi Hagrid, karanlık karanlık. "ki tanesi her gün onu ziyaret ediyordu, Gurg'a
armaganlar getiriyordu, o da onları bas asagı asmıyordu üstelik."
"Ölüm Yiyen olduklarını nereden biliyorsun?" dedi Ron.
"Çünkü birini tanıdım," diye homurdandı Hagrid. "Macnair,, hatırladınız mı? Hani su Sahgaga'yı
öldürmeye yolladıkları herif. Manyagın teki. O da öldürmekten Gol-gomath kadar hoslanıyor; iyi
anlasmalarına sasmamak gerek."
"Demek Macnair devleri Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen'e katılmaya ikna etti, öyle mi?" dedi Hermione
umutsuzluk içinde.
"Dur bakalım, Hipogrif leri salma hemen, daha hikâyemi bitirmedim!" dedi Hagrid öfkeyle. Basta
onlara hiçbir sey anlatmak istemedigi düsünülürse, hayli egleniyor-mus gibi bir hali vardı. "Benle
Olympe konustuk anlastık, dedik ki, Gurg Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen'i tercih ediyor diye hepsinin
de etmesi gerekmez. Baskalarını ikna etmeye çalısmalıydık, Golgomath'ı Gurg olarak
istemeyenleri."
"Onların hangileri oldugunu nereden anlıyordunuz?" diye sordu Ron.
"Eh, bir temiz dayak yiyip pelteye dönenleri bulmak gerekiyordu sadece, degil mi?" dedi Hagrid
sabırla. "Kele sürecek aklı olanlar Golgomath'tan uzak duruyordu, tıpkı bizim gibi o çukurun
çevresindeki magaralarda saklanıyorlardı. Biz de geceleri magaraları yoklayalım hele, birkaç
tanesini ikna edebilecek miyiz bakalım, dedik."
Ron, sesinde korku ve hayranlık karısımı bir saygıyla,
559
"Karanlık magaraları yoklayıp dev aradınız, ha?" dedi.
"Ona bakarsan, bizi asıl kaygılandıran devler degildi," dedi Hagrid. "Ölüm Yiyen'lerdi. Dumbledore
daha önce bize, mümkünse onlara bulasmamamızı söylemisti, asıl fenası, oralarda oldugumuzu
biliyorlardı - Golgo-math söylemis herhalde. Geceleri devler uyurken ve biz de magaralara
süzülmek isterken, Macnair'le digeri daglarda sinsi sinsi dolasıp bizi arıyorlardı. Üstlerine atlamasın
diye Olympe'yi zapt etmekte güçlük çektim," dedi Hagrid; agzının kenarları, karmakarısık sakalım
havaya kaldırdı. "Onlara saldırmak için can atıyordu... kızdırdın mı bambaska bir sey oluyor,
Olympe... atesli, biliyor musunuz.. . herhalde Fransız kanı var da ondan..."
Hagrid bugulu gözlerle atese baktı. Harry ona, bogazını gürültüyle temizlemeden önce hatıralara
dalsın diye otuz saniye verdi.
"Ee, sonra ne oldu? Öteki devlerden herhangi birine yanasabildiniz mi?"
"Ne? Ha... ha, evet, yanastık. Evet, Karkus öldürüldükten üç gece sonra, saklandıgımız magaradan
sürüne sürüne çıktık ve asagı, çukura dogru yola koyulduk; bir yandan da Ölüm Yiyen'ler için
gözlerimizi dört açıyorduk. Birkaç magaraya girdik, nafile - derken, galiba altıncıda, saklanan üç
dev bulduk."
"Magara tıkıs tıkıs olmalı," dedi Ron.
Hagrid, "Bir Mıncık savuracak yer bile yoktu," dedi.
"Sizi görünce saldırmadılar mı?" diye sordu Hermi-one.
"Saldıracak halleri olsa belki saldırırlardı," dedi Hag-
560
rid. "Ama berbat durumdaydılar, üçü de. Golgomath'm güruhu onları bayıltana kadar dövmüstü;
sonra kendilerine gelmis, bulabildikleri en yakın sıgınaga Bürünmüslerdi. Neyse, biri biraz ngilizce
biliyormus, ötekilere çevirmenlik etti; söylediklerimizi pek kötü karsılamadılar. Biz de oraya
gitmeye devam ettik, yaralıları ziyaret ettik... sanırım bir ara altı yedi tanesini ikna ettik."
"Altı yedi tanesini mi?" dedi Ron hevesle. "Eh, hiç de kötü sayılmaz - buraya gelip bizimle beraber
Kim-Oldu-gunu-Bilirsin-Sen'le mücadeleye baslıyorlar mı?"
Hermione ise, " 'Bir ara' derken ne demek istedin, Hagrid?" dedi.
Hagrid ona kederli kederli baktı.
"Golgomath'ın ekibi magaralara baskın yaptı. Sag kalanlar da bir daha bizle görüsmek istemedi."
"Yani... yani hiçbir dev gelmiyor mu?" dedi Ron; hayal kırıklıgına ugramıs görünüyordu.
Page 209
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
"Yok," dedi Hagrid. Biftegini çevirip daha serin tarafını yüzüne bastırırken derin derin gögüs
geçirdi. "Ama yapmamız gerekeni yaptık, onlara Dumbledore'un mesajını ilettik, sanırım bir kısmı
hatırlayacaktır. Belki de Golgomath'ın yakınında kalmak istemeyenler dagları terk eder, belki de
Dumbledore'un onların dostu oldugunu hatırlarlar, kim bilir... belki de gelirler."
Artık pencerenin önünde kar birikiyordu. Harry cüppesinin diz yerlerinin sırılsıklam oldugunu fark
etti: Fang basını Harry'nin kucagına koymus, salyalarını akıtıyordu.
Bir süre sonra Hermione usulca, "Hagrid?" dedi.
"Hımm?"
561
"Acaba... oradayken... hiç izine rastladın mı... bir sey duydun mu... annen hakkında?"
Hagrid'in açıktaki gözü üzerine dikilince Hermione hayli korkmus göründü.
"Özür dilerim... ben... unut gitsin -"
"Ölmüs," diye homurdandı Hagrid. "Yıllar önce. Öyle dediler."
"Ah... ben... gerçekten çok üzüldüm," dedi Hermione, küçücük bir sesle. Hagrid koca omuzlarını
silkti.
"Gerek yok," dedi kısaca. "Onu pek hatırlamıyorum zaten. Öyle matah bir anne degildi."
Yeniden sustular. Hermione tedirgin tedirgin Harry ile Ron'a baktı, belli ki onların konusmasını
istiyordu.
"Ama bu hale nasıl girdigini hâlâ açıklamadın, Hagrid," dedi Ron, eliyle onun kan içindeki yüzünü
isaret ederek.
"Ya da niye bu kadar geç kaldıgını," dedi Harry. "Siri-us diyor ki, Madam Maxime çok önce gelmis
-"
"Kim saldırdı sana?" dedi Ron.
"Kimse bana saldırmadı!" dedi Hagrid üstüne basa basa. "Ben -"
Ancak kapı birden hızla vurulmaya baslanınca, sözlerinin geri kalanı duyulmadı. Hermione'nin
nefesi kesildi; kupası parmaklarının arasından kayıp yerde parçalandı; Fang kesik kesik havladı.
Dördü de kapının yanındaki pencereye baktı. Küçük ve tıknaz birinin gölgesi ince perdeye
düsüyordu.
"Bu o!" diye fısıldadı Ron.
"Girin buraya!" dedi Harry hemen; Görünmezlik Pe-
562
lerini'ni kapıp kendisiyle Hermione'nin üstüne attı, Ron da masanın karsı tarafından fırladı,
Pelerin'in altına girdi. Hep bir arada arkaya, bir köseye çekildiler. Fang kapıya gitmis/ deli gibi
havlıyordu. Hagrid ne yapacagım bilmez haldeydi.
"Hagrid, kupalarımızı sakla!"
Hagrid, Harry ile Ron'un kupalarını yakalayıp Fang'in sepetindeki minderin altına tıktı. Fang simdi
kapının önünde sıçrayıp duruyordu. Hagrid onu ayagıyla itip kapıyı açtı.
Profesör Umbridge, yesil tüvit pelerini ve ona uygun kulaklıklı bir sapkayla kapının agzında
duruyordu. Dudaklarını büzmüstü, Hagrid'in yüzünü görmek için arkaya kaykıldı; onun anca
göbegine geliyordu.
"Demek sensin," dedi agır agır ve yüksek sesle, sanki bir sagırla konusuyormus gibi. "Sen
Hagrid'sin, degil mi?"
Cevap beklemeden odaya girdi, pörtlek gözleri her yanda geziniyordu.
Üstüne atlayan ve yüzünü yalamaya çalısan Fang'e çantasını sallayıp, "Çekil surdan," diye çıkıstı.
"Sey - kabalık etmek istemem ama," dedi Hagrid, gözlerini dikmis ona bakarak, "sen de kimsin,
ha?"
"Adım Dolores Umbridge."
Gözleri kulübeyi tanyordu. ki kez dosdogru, Harry'nin Ron ile Hermione arasında sıkısıp kaldıgı
köseye baktı.
Kafası tamamen karısmıs görünen Hagrid, "Dolores Umbridge mi?" dedi. "Ben senin o
Bakanlık'takilerden biri oldugunu sanıyordum - Fudge'la çalısmıyor musun?"
"Bakanlık Müstesarı'ydım, evet," dedi Umbridge;
Page 210
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
563
simdi kulübeyi adımlıyor, duvarın yanındaki kumanya torbasından, bir kenara bırakılmıs seyahat
pelerinine kadar en minik ayrıntıyı bile gözden kaçırmıyordu. "Simdi Karanlık Sanatlara Karsı
Savunma ögretmeniyim -"
"Çok cesurca bir hareket," dedi Hagrid, "artık bu isi kabul edecek pek kimse kalmadı."
"- ve Hogwarts Yüksek Müfettisi," dedi Umbridge, onu duyup duymadıgını hiç belli etmeden.
"O da neyin nesi?" dedi Hagrid, kaslarını çatarak.
"Ben de tam onu soracaktım," dedi Umbridge, Her-mione'nin kullandıgı porselen kupanın yerdeki
kırık parçalarını göstererek.
"Ha, o mu?" dedi Hagrid. Harry, Ron ve Hermi-one'nin gizlendikleri köseye bir bakıs atarak isleri
büsbütün zorlastırdı. "Ha, o seydi... Fang. Bir kupa kırdı. Ben de onun yerine bunu kullanıyorum."
Hagrid çay içtigi kupayı gösterdi. Bir eli hâlâ ejderha biftegim sıkı sıkı tutmus, gözüne bastırıyordu.
Umbridge ise simdi durmus, ona bakıyordu, kulübe yerine bu sefer de onun görünüsünü en ufak
ayrıntısına kadar kaydeder gibiydi.
Yavasça, "Bazı sesler duydum," dedi.
Hagrid yigitçe, "Fang'le konusuyordum," dedi.
"O da sana cevap mı veriyordu?"
"Eh... bir anlamda," dedi Hagrid, rahatsız olmus bir hali vardı. "Bazen derim zaten, Fang
neredeyse insan gibi -"
"Karda sato kapılarından senin kulübene gelen üç çift ayak izi var," dedi Umbridge, yumusak bir
sesle.
Hermione hızla solugunu içine çekti; Harry elini onun
564
agzına kapadı. Neyse ki Fang cüppesinin etegini gürültüyle kokladıgı için, Profesör Umbridge bu
sesi duymamısa benziyordu.
"Eh, yeni geldim daha," dedi Hagrid, muazzam büyüklükteki elini kumanya torbasına dogru
salladı. "Belki daha önce birileri gelmistir ama, ben kimseye rastlamadım."
"Kulübenden geriye giden ayak izi yok."
"Sey, ben... nasıl olmus bilmem ki..." dedi Hagrid, sinirli sinirli sakalını çekistiriyor ve Harry, Ron
ile Hermione'nin durdukları köseye, sanki yardım dilermis gibi bakıyordu. "Eee..."
Umbridge hızla döndü, dikkatle etrafa bakarak kulübeyi boydan boya astı. Egilip yatagın altına
baktı. Hag-rid'in dolaplarım açtı. Harry, Ron ve Hermione'nin duvara yapısmıs halde durdukları
yerin bes santim yakınından geçti; hatta o geçerken Harry karnını içeri çekmek zorunda kaldı.
Hagrid'in yemek yapmakta kullandıgı muazzam kazanın içine dikkatle baktıktan sonra, yeniden
hızla döndü ve, "Sana ne oldu böyle?" dedi. "Bu yaralar nasıl oldu?"
Hagrid ejderha biftegini telasla yüzünden çekti, ki Harry'nin fikrine göre bu bir hataydı, çünkü
gözünün çevresindeki siyah ve mor çürükler simdi ayan beyan ortadaydı; yüzündeki çok miktarda
taze ve pıhtılasmıs kan da. "Ha, ben... ufak bir kaza geçirdim," dedi, inandırıcı olmayan bir
sekilde.
"Ne kazasıymıs bu?"
"Düs-düstüm."
565
"Düstün," diye tekrarladı Umbridge sükûnetle.
"Evet, aynen öyle. Bir... bir arkadasın süpürgesinden. Ben kendim uçmam sahsen. Eh, cüsseme
baksana, beni tasıyacak süpürge yoktur herhalde. Bir arkadasım Abraksas atları yetistirir, bilmem
hiç gördün mü, koca hayvanlardır, kanatlı hani, onlardan birine binmistim ve -"
"Neredeydin?" diye sordu Umbridge, Hagrid'in ipe sapa gelmez laflarını sakin sakin keserek.
"Ben nerede -?"
"Neredeydin, evet," dedi. "Ders yılı iki ay önce basladı. Senin yerine derslerine bir baska ögretmen
girmek zorunda kaldı. Meslektaslarından hiçbiri bana senin nerede oldugun hakkında bilgi
veremedi. Adres bırakmamıssın. Neredeydin?"
Bir duraklama oldu. Bu sırada Hagrid yeni açtıgı gözünü ona dikip baktı. Harry, Hagrid'in beyninin
Page 211
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
deli gibi çalıstıgını neredeyse isitebiliyordu.
"Ben gittim - saglık nedenleriyle," dedi.
"Saglık nedenleriyle," diye tekrarladı Profesör Umbridge. Gözleri Hagrid'in rengi atmıs ve sismis
yüzünde gezindi; ejderha kanı usulca ve sessizce yelegine damlıyordu. "Anlıyorum."
"Evet," dedi Hagrid, "biraz - biraz temiz hava demistim-"
"Evet, arazinin bekçisi olarak temiz hava bulmakta zorlanmıssındır tabii," dedi Umbridge tatlı tatlı.
Hagrid'in yüzünün siyah ya da mor olmayan küçücük bölümü de kızardı.
"Eh, maksat - manzara degissin, falan -"
566
"Dag manzarası mı?" dedi Umbridge hemen.
Biliyor, diye düsündü Harry ümitsizce.
"Dag mı?" diye tekrarladı Hagrid, belli ki çabucak bir sey bulmaya çalısıyordu. "Yok, benim
tercihim Fransa'nın güneyi. Biraz günes ve ... ve deniz."
"Sahi mi?" dedi Umbridge. "Pek yanmıs görünmü-yorsun."
"Evet... sey... hassas cilt," dedi Hagrid, sokulgan bir gülümseme girisiminde bulundu. Harry onun
dislerinden ikisinin dökülmüs oldugunu gördü. Umbridge ona soguk soguk bakınca, tebessümü
silinir gibi oldu. Sonra Profesör Umbridge, çantasını kolunda biraz daha yukarı aldı ve, "Tabii, geç
geldigini Bakan'a bildirecegim," dedi.
"Tamam," dedi Hagrid, basıyla onaylayarak.
"Ayrıca bilmelisin ki, Yüksek Müfettis olarak, meslektasım ögretmenleri teftis etmek gibi talihsiz
ama gerekli bir görevim var. Bu yüzden de eminim yakında tekrar görüsecegiz."
Sertçe döndü, kapıya yürüdü.
"Bizi teftis mi ediyorsun?" diye saskın saskın tekrarladı Hagrid, onun arkasından bakarak.
"Ah, evet," dedi Umbridge usulca. Eli kapı kolunun üstünde, dönüp ona baktı. "Bakanlık, yetersiz
ögretmenleri ayıklamaya kararlı, Hagrid. yi geceler."
Çıktı, kapıyı arkasından hızla kapattı. Harry Görün-mezlik Pelerini'ni çıkarmaya hamle etti, ama
Hermione bilegini yakaladı.
"Henüz degil," diye fısıldadı kulagına. "Henüz gitmemis olabilir."
567
Hagrid de aynı seyi düsünüyor olmalıydı ki, odayı geçip perdeyi birkaç santim çekti.
"Satoya gidiyor," dedi alçak sesle. "Vay canına... insanları teftis ediyor, öyle mi?"
"Evet," dedi Harry, Pelerin'i çıkardı. "Trelawney'yi deneme süresine çekti bile..."
"Hımm... sen derslerde bizimle ne yapmayı planlıyordun, Hagrid?" diye sordu Hermione.
"Ha, sen onu hiç düsünme, bir sürü ders planladım ben," dedi Hagrid coskuyla. Ejderha biftegini
masadan alıp yeniden gözüne yapıstırdı. "S.B.D. yılınız için birkaç yaratık ayırmıstım; bekleyin
hele, çok özel bir sey olacak."
"Hımm... ne sekilde özel?" diye sordu Hermione, tereddütle.
"Söylemiyorum," dedi Hagrid mutlulukla. "Sürprizi berbat etmek istemem."
"Bak, Hagrid," dedi Hermione ısrarla, lafı dolastırma-maya karar vererek. "Sınıfa çok tehlikeli bir
sey getirirsen Profesör Umbridge hiç mutlu olmaz."
"Tehlikeli mi?" dedi Hagrid, hafiften egleniyor görünerek. "Aptallasma, ben size tehlikeli bir sey
verir miyim hiç? Yani, tamam, kendi baslarının çaresine bakabilirler -"
"Hagrid, Umbridge'in teftisinden geçmek zorundasın, bunun için de seni, Dombaz'lara nasıl
bakacagımızı, Hır-pı'larla kirpileri nasıl ayırt edecegimizi, böyle seyleri ögretirken görmesi
gerçekten iyi olur!" dedi Hermione içtenlikle.
"Ama bunlar pek ilginç degil, Hermione," dedi Hagrid. "Benim elimdekiler çok daha etkileyici.
Yıllardır onla-
568
rı yetistiriyorum, sanırım ngiltere'nin tek ehli sürüsü bende."
"Hagrid... lütfen..." dedi Hermione, sesinde gerçek bir umutsuzluk tınısı vardı. "Umbridge zaten
Dumbledo-re'a fazlaca yakın oldugunu düsündügü ögretmenlerden kurtulmak için ufacık bir
bahane arıyor. Lütfen, Hagrid, bize S.B.D.'mizde mutlaka çıkacak sıkıcı bir seyler ögret."
Page 212
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
Ama Hagrid agzım açarak esnemekle ve kösedeki muazzam yataga tek gözüyle özlem dolu bir
bakıs atmakla yetindi.
"Dinleyin, uzun bir gündü, saat de geç oldu," dedi. Sefkatle Hermione'nin omzuna vurdu;
Hermione'nin dizleri kesildi, gümbürtüyle yere çöktü. "Ah - kusura bakma -" Cüppesinin
ensesinden tutup onu ayaga kaldırdı. "Bak, benim için kaygılanıp durma, artık geri döndüm ya,
söz veriyorum ki dersleriniz için cidden iyi seyler tasarladım... simdi siz satoya dönseniz iyi olur,
arkanızdan ayak izlerinizi silmeyi de unutmayın ha!"
Az sonra, etrafta kimsenin olup olmadıgını kontrol etmis, lapa lapa yagan karda satoya
giderlerken, Ron, "Ona derdini anlatabildin mi, bilmiyorum," dedi. Arkalarında hiç iz
bırakmıyorlardı, çünkü yürürlerken Hermione bir yandan da Silme Büyüsü yapıyordu.
"O zaman yarın yine giderim," dedi Hermione azimle. "Gerekirse, derslerini onun için ben
planlarım. Umb-ridge'in Trelawney'yi sepetlemesi umrumda bile degil, ama Hagrid'i atamayacak!"
569
YRM BRNC BÖLÜM
|
Yılanın Gözü
.
Pazar sabahı Hermione yarım metre karın içinden güç bela yürüyerek Hagrid'in kulübesine döndü.
Harry ve Ron da onunla gitmek istiyorlardı, ama ev ödevleri yine dag gibi biriktiginden, gönülsüzce
de olsa ortak salonda kaldılar. Donmus gölün üzerinde paten yapan, kızak kayan, en kötüsü de
kartoplarmı büyüleyip Gryffindor Kulesi'nin pencerelerine çarptıran ögrencilerin neseli seslerini
duymazdan gelmeye çalısıyorlardı.
"Hey!" diye bögürdü Ron, sonunda sabrını kaybedip pencereden basını uzatarak, "ben sınıf
baskanıyım, eger bu pencereye bir tane daha kartopu gelirse - AHH!"
Kafasını hemen içeri çekti, yüzü kar içindeydi.
"Fred'le George," dedi acı acı, pencereyi çarparak. "Reziller..."
Hermione, ögle yemegine çok az kala Hagrid'in kulübesinden döndü. Hafifçe titriyordu, cüppesi
dizlerine kadar ıslanmıstı.
"Ee?" dedi Ron, o girince basını kaldırarak. "Bütün derslerini onun yerine planladın mı?"
570
"Eh, denedim," dedi Hermione sıkkın bir sesle. Harry'nin yanındaki bir koltuga gömüldü. Asasını
çıkarıp çaprasık bir hareketle çevirdi; ucundan sıcak hava püskürmeye baslayan asayı cüppesine
dogrulttu; kuruyan cüppeden buharlar yükselmeye basladı. "Gittigimde orada degildi bile, en az
yarım saat kapıyı vurmusumdur. Sonra Orman'ın içinden çıkıp geldi -"
Harry inledi. Yasak Orman, tam da Hagrid'in kovulmasına sebep olacak türden yaratıkla
kaynıyordu. "Orada ne besliyormus? Söyledi mi?" diye sordu.
"Hayır," dedi Hermione kederle. "Sürpriz olmasını istiyormus. Umbridge meselesini açıklamaya
çalıstım, ama anlamıyor. Aklı basında kimsenin Kimera'lar varken Hır-pı'ları islemek
istemeyecegini söyledi - yo, gerçekten Ki-mera'sı oldugunu sanmıyorum," diye ekledi, Harry ve
Ron'un apısıp kaldıgını görünce, "ama denemediginden degil hani. Söyledigi kadarıyla onların
yumurtalarından bulmak çok zormus. Kim bilir kaç kere söyledim Profesör Grubbly-Plank'in planını
izlesen daha iyi olur diye, ama dediklerimin yarısını bile dinledigini sanmıyorum dogrusu. Tuhaf bir
ruh halinde, yani. Hâlâ o yaraların nedenini söylemeye yanasmıyor."
Ertesi sabah kahvaltıda Hagrid'in ögretmenler masasında yeniden boy göstermesinin ögrencilerin
hepsinde cosku yarattıgı söylenemezdi. Bazıları, örnegin Fred, George ve Lee, sevinçle kükreyip
Gryffindor ve Huffle-puff masalarının arasından bir kosu kopararak Hagrid'in devasa elini sıkmaya
gittiler; digerleriyse, örnegin Parvati ve Lavender, birbirlerine kasvetli bakıslar atıp baslarını iki
571
yana salladılar. Harry onların çogunun Profesör Grubbly-Plank'in derslerini tercih ettiginin
farkındaydı; en kötüsü de, zihninin çok küçük, tarafsız bir kösesinde, onların bu konuda gayet
geçerli sebepleri oldugunu bilmesiydi: Grubbly-Plank'in ilginç dersten anladıgı sey, birinin
kafasının kopması riski degildi.
Page 213
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
Salı günü Harry, Ron ve Hermione kardan korunmak için sıkı sıkı giyinmis halde Hagrid'in
kulübesinin yolunu tutarken, üzerlerinde belli bir tedirginlik vardı. Harry sadece Hagrid'in onlara
ne ögretmeye karar vermis olabilecegi konusunda degil, Umbridge onları izlerse sınıfın geri
kalanının, özellikle de Malfoy ve tayfasının nasıl davranacagı konusunda da endiseleniyordu.
Ancak, karın içinde güç bela ilerleyerek, onları Or-man'ın kıyısında bekleyen Hagrid'e
yaklastıklarında, Yüksek Müfettis ortalarda görünmüyordu. Hagrid'in pek de güven verici bir hali
yoktu; cumartesi gecesi mor renkte olan çürüklerine simdi yer yer yesil ve sarı da karısmıstı,
kesiklerinden bazılarıysa hâlâ kanıyormus gibi görünüyordu. Harry buna bir anlam veremedi:
Acaba Hagrid, zehri yaraların iyilesmesini önleyen bir yaratıgın mı saldırısına ugramıstı? Bütün
bunlar yetmezmis gibi Hagrid, sanki sundugu tekinsiz tabloyu tamamlamak istercesine, omzunun
üzerinde ölü bir inegin yarısına benzeyen bir sey tasıyordu.
Basıyla arkasındaki karanlık agaçları isaret ederek, yaklasan ögrencilere mutlu mutlu, "Bugün
burda çalısıyoruz!" diye seslendi. "Biraz daha korunaklı! Karanlıgı tercih ediyorlar zaten."
572
Harry, Malfoy'un Crabbe ve Goyle'a telasla, "Neymis karanlıgı tercih eden?" diye sordugunu duydu,
sesi biraz panik kokuyordu. "Karanlıgı tercih eden neymis dedi -duydunuz mu?"
Harry, Malfoy'un bundan önce Orman'a sadece bir kez girdigini biliyordu; o zaman da pek cesurca
davranmamıstı. Kendi kendine gülümsedi; Quidditch maçından sonra, Malfoy'u rahatsız edebilecek
her seye sıcak bakıyordu.
"Hazır mısınız?" dedi Hagrid neseyle, etrafındaki ögrencilere bakarak. "Peki o zaman, Orman'a gezi
yapmayı besinci yılınıza saklıyordum. Gidip yaratıkları kendi dogal yasam ortamlarında görürüz
dediydim. Simdi, bugün görecegimiz seyler son derece nadidedir, sanırım bütün Britanya'da onları
ehlilestirmeyi basarmıs tek kisi benim."
"Ehlilestiklerinden eminsin, öyle mi?" dedi Malfoy, sesindeki panik iyice belirginlesmisti. "Hani
daha önce de derse vahsi bir seyler getirmistin, degil mi?"
Slytherin'lerden onaylayan mırıltılar yükseldi, hatta birkaç Gryffindor da Malfoy'un dediklerinde
dogruluk payı oldugunu düsünüyormus gibiydi.
"Tabii ki ehliler," dedi Hagrid, kaslarını çatıp ölü inegi omzunun biraz daha yukarısına kaydırarak.
"Peki yüzüne ne oldu o zaman?" diye sordu Malfoy.
"Sen kendi isine bak!" dedi Hagrid, kızgın kızgın. "Simdi, saçma sapan sorularınız bittiyse,
pesimden gelin!"
Dönüp dogruca Orman'a yürüdü. Kimse arkasından gitmeye çok hevesli görünmüyordu. Harry,
Ron'a ve Her-mione'ye baktı. Hermione içini çekip peki anlamına bas
573
salladı ve üçü Hagrid'in pesi sıra gittiler, sınıf da arkalarından geldi.
On dakika kadar yürüdükten sonra vardıkları yerde agaçlar birbirlerine o kadar yakın duruyordu ki,
etraf alacakaranlıktı ve yerde hiç kar yoktu, Hagrid bir homurtuyla omzundaki yarım inegi yere
bıraktı, bir adım geri çekildi ve dönüp sınıfa bakındı. Ögrencilerin büyük bir kısmı agaçtan agaca
ilerleyerek dikkatle ona yaklasıyor, her an saldırıya ugrayacakmıs gibi ürkek ürkek etrafı
gözetliyordu.
"Toplanın, toplanın," diye cesaret verdi Hagrid. "Simdi, zaten etin kokusuna geleceklerdir, ama
ben onları yine de çagıracagım, çünkü burdakinin ben oldugumu bilmek hoslarına gidiyor."
Döndü, saçını yüzünden çekmek için saçaklı basını salladı ve devasa bir kusun seslenisi gibi
karanlık agaçların arasında yankılanan garip, acı bir çıglık attı. Kimse gülmedi: Çogu çıt
çıkaramayacak kadar korkmus görünüyordu.
Hagrid yine acı bir çıglık attı. Bir dakika geçti. Ögrenciler, gelen neyse görmek için omuzlarının
üstünden ürkek ürkek bakıyor, agaçlara göz gezdiriyorlardı. Sonra, tam Hagrid bir kez daha saçını
atıp gepgenis gögsünü sisirirken, Harry Ron'u dürtüp yamru yumru iki porsuk agacının ortasındaki
karanlık bölgeyi gösterdi.
Bembeyaz, parlayan bir çift göz, loslugun içinde büyüdükçe büyüyordu. Hemen sonra karanlıktan
ortaya, ej-derhanınkine benzeyen bir yüz, bir boyun ve iskeletimsi bir beden çıktı. Kocaman,
siyah, kanatlı at birkaç saniye
Page 214
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
574
boyunca uzun siyah kuyrugunu sallayarak sınıfa göz gezdirdi, sonra basını egip sivri disleriyle ölü
inekten et parçalan koparmaya basladı.
Harr/nin içinde muazzam bir rahatlama dalgası kabardı. Nihayet, bu yaratıkları hayal etmediginin,
onların gerçek olduklarının kanıtı önlerinde duruyordu iste: Hag-rid de onları biliyordu. Dönüp
hevesle Ron'a baktı, ama Ron hâlâ agaçlara bakmıyordu. Birkaç saniye sonra, fısıldayarak, "Hagrid
niye bir daha seslenmiyor?" dedi.
Diger ögrencilerin çogu da, yüzlerinde Ron'unki gibi saskın ve tedirgin bir beklentiyle, hemen
burunlarının dibinde duran attan baska her yere bakıyorlardı. Anlasılan Harry'nin dısında onları
görebilen iki kisi vardı: Goyle'un hemen arkasında durmus, atın yemegini yiyisini yüzünde büyük
bir tiksintiyle seyreden Slytherin'li sicim gibi bir oglan; ve gözlerini uzun siyah kuyrugun bir o
yana bir bu yana sallanısından ayıramayan Neville.
"Hah, iste bir tane daha geliyor!" dedi Hagrid gururla. Karanlık agaçların arasından ikinci bir siyah
at çıktı, derimsi kanatlarını biraz kapatarak, ete yumulmak üzere basını egdi. "Pekâlâ...
görebilenler el kaldırsın bakalım."
Sonunda bu atların ardındaki gizemi anlayabilecegi için müthis bir sekilde rahatlayan Harry elini
kaldırdı. Hagrid ona bakıp bas salladı.
"Evet... evet, senin görebilecegini biliyordum, Harry," dedi ciddi bir ses tonuyla. "Sen de, ha,
Neville? Ve -"
"Pardon ama," dedi Malfoy küstah bir sesle, "tam olarak ne görmemiz gerekiyor?"
Hagrid cevap vermedi, sadece yerdeki inek lesini isa-
575
ret etti. Bütün sınıf birkaç saniye boyunca ete baktı, sonra birçok kisi "hii" dedi, Parvati ise
ciyakladı. Harry bu tepkilerin nedenini hemen anladı: Kendi kendilerine kemiklerinden kopup yok
olan et parçaları gerçekten de çok tuhaf görünüyor olmalıydı.
"Bunu yapan ne?" diye sordu Parvati korku dolu bir sesle, en yakındaki agaca dogru gerileyerek.
"Onu yiyen ne?"
"Testral'ler," dedi Hagrid gururla. Harry'nin yanı basındaki Hermione'den, durumu anladıgını
belirten minik bir "Aa!" nidası çıktı. "Hogwarts'ta bir Testral sürüsü var. Simdi, kim bana -"
"Ama çok feci sanssızlıga yol açarlar!" diye lafını kesti Parvati, korkmus görünüyordu. "Onları
gören kisilerin basına binbir türlü talihsizlik getirirler. Bir keresinde Profesör Trelawney demisti ki
-"
"Hayır, hayır, hayır," dedi Hagrid gülerek, "o dedigin batıl inanç; sanssızlık falan getirmezler,
müthis akıllı ve yararlıdırlar! Gerçi buradakiler pek bir is yapmıyor, okul arabalarını çekiyorlar
sadece - tabii Dumbledore uzun yola gidiyorsa da Cisimlenmek istemiyorsa, baska - bakın, iki tane
daha -"
Sessizce, agaçların arasından iki at daha çıktı. Bir tanesi Parvati'nin çok yakınından geçerken,
Parvati titreyerek agaca iyice yapıstı. "Galiba bir sey hissettim, galiba benim çok yakınımda!"
"Merak etme, sana zarar vermez," dedi Hagrid sabırla. "Peki, simdi kim söyleyecek, niye bazılarınız
onu görürken bazılarınız görmüyorsunuz?"
576
Hermione elini kaldırdı.
"Söyle bakalım," dedi Hagrid, ona gülümseyerek.
"Testral'leri görebilenler sadece," dedi Hermione, "ölüm görmüs insanlardır."
"Kesinlikle dogru," dedi Hagrid ciddi bir sesle, "Gryffindor'a on puan. Simdi, Testral'ler -"
"Ehem, ehem."
Profesör Umbridge gelmisti. Harry'den birkaç metre ötede duruyordu, yine yesil sapkasıyla
pelerinini giymisti ve yazı altlıgını hazırda tutuyordu. Umbridge'in yapmacık öksürügünü daha önce
hiç duymamıs olan Hagrid, en yakınındaki Testral'e endiseyle bakıyordu, belli ki sesin ondan
geldigini sanmıstı.
"Ehem, ehem."
Page 215
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
"Ha, merhaba!" dedi Hagrid, sesin geldigi yeri saptayıp gülümseyerek.
"Bu sabah kulübene gönderdigim pusulayı aldın mı?" dedi Umbridge, Hagrid'e karsı daha önce de
kullandıgı o yüksek, tane tane konusma biçimiyle. Sanki hem yabancı, hem de düpedüz mankafa
birine hitap ediyormus gibiydi. "Dersini teftis edecegimi belirten pusuladan bahsediyorum."
"Ha, evet," dedi Hagrid neseyle. "Yeri bulabilmene sevindim! Gördügün gibi - ya da, bilmiyorum -
görebiliyor musun? Bugün Testral'leri isliyoruz -"
Profesör Umbridge elini kulagına götürüp kaslarını çatarak yüksek sesle, "Affedersin?" dedi. "Ne
dedin?"
Hagrid biraz sasalamıs görünüyordu.
"Ee - Testral'lerl" dedi yüksek sesle. "Büyük - ee - kanatlı atlar hani!"
577
Ümit içinde, kocaman kollarını iki yana açıp salladı. Profesör Umbridge ona bakıp kaslarını kaldırdı
ve mırıldanarak yazı altlıgına not düstü: "lkel... isaret... diline... basvurmak... zorunda... kalıyor."
"Sey... neyse..." dedi Hagrid, hafiften bozulmus bir halde sınıfa dönerek, "eee... ne diyordum?"
"Kısa... vadeli... hafızası... kötü... gibi... görünüyor," diye mırıldandı Umbridge, herkesin
duyabilecegi kadar yüksek bir sesle. Draco Malfoy'un yüzünde sanki Noel bir ay erken gelmis gibi
bir ifade belirdi; öte yandan Hermione, öfkesini bastırmaya çalısmaktan kıpkırmızı kesilmisti.
"Ha, evet," dedi Hagrid. Tedirgin gözlerle Umbridge'in yazı altlıgına bir bakıs attı, ama yigitçe
dersine devam etti. "Evet, size nasıl olup da bir sürüye sahip oldugumuzu anlatacaktım. Evet, bir
erkek ve bes disiyle basladık. Su," dedi ilk gelen atı oksayarak, "adı Tenebrus, benim gözdem, bu
Orman'da dogan ilk -"
"Acaba," dedi Umbridge yüksek sesle, onun konusmasını bölerek, "Sihir Bakanlıgı'nın Testral'leri
'tehlikeli' olarak sınıflandırdıgının farkında mısın?"
Harry'nin içi cız etti, ama Hagrid sadece güldü.
"Testral'ler tehlikeli degildir! Tamam, tepelerinin tasını adamakıllı attırırsan bir yerinden bir ısırık
alabilirler -"
"Siddet... fikrinden... keyif... aldıgının... isaretlerini... gösteriyor," diye mırıldandı Umbridge, yine
yazı altlıgına çizik-tirerek.
"Hadi - yapma!" dedi Hagrid, simdi biraz kaygılı görünüyordu. "Yani, bir köpek bile, onu
kıskırtırsan seni ısırır, degil mi - ama Testral'ler sırf o ölüm hikâyesi yüzün-
578
den kötü söhrete sahipler - insanlar onların kötü alametler oldugunu düsünürdü eskiden, degil mi?
Anlamıyorlardı, degil mi?"
Umbridge cevap vermedi; son bir not daha düstü, basını kaldırıp Hagrid'e baktı ve, yine çok
yüksek sesle, tane tane konusarak, "Lütfen derse her zamanki gibi devam et. Ben biraz gezinip,"
dedi parmaklarıyla yürüme isareti yaparak (Malfoy ve Pansy Parkinson sessiz kahkahalarla
ka-tılırcasına gülüyorlardı) "ögrencilere" (smıftakileri isaret etti) "sorular soracagım." Konusmayı
anlatmak için agzını gösterdi.
Hagrid, niye kendisine normal ngilizceyi anlamıyor-mus muamelesi ettigine hiç anlam
veremeyerek, saskın gözlerle Umbridge'e baktı. Hiddetten Hermione'nin gözlerinde yas birikmisti.
"Cadaloz, kötü kalpli cadaloz!" diye fısıldadı, Umbridge Pansy Parkinson'ın yanına giderken. "Ne
yaptıgını biliyorum, seni korkunç, hasta, zalim -"
"Seyy... neyse," dedi Hagrid, dersinin akısını tekrar kontrol altına almada gözle görülür bir sekilde
zorlanarak, "evet - Testral'ler. Evet. Eh, bir sürü iyi tarafları var..."
"Zaman zaman," dedi Profesör Umbridge çınlayan bir sesle Pansy Parkinson'a, "Profesör Hagrid'in
konusmasını anlayamadıgınız oluyor mu?"
Hermione gibi Pansy'nin de gözünden yas gelmisti, ama kahkahadandı bunlar; öyle ki,
kıkırdamasını bastırmaya çabaladıgı için, verdigi cevap güçlükle anlasılıyordu.
"Evet... çünkü... sey... çogu zaman... hırıltıya benziyor..."
579
Umbridge not aldı. Hagrid'in yüzünün berelenmemis olan küçük bölümü de kızardı, ama Pansy'nin
Page 216
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
cevabını duymamıs gibi yapmaya çalıstı.
"Ee... evet... Testral'lerin iyi tarafları. Sey, bir kere ehli-lestirildiklerinde, yani buradakiler gibi, bir
daha hiç kaybolmazsınız. Müthis yön duyguları var, siz onlara nereye gitmek istediginizi söyleyin
yeter -"
"Tabii seni anlayabiliyorlarsa," dedi Malfoy yüksek sesle. Pansy Parkinson yine kahkaha krizine
kapılıp iki büklüm oldu. Profesör Umbridge onlara hosgörüyle gülümseyip Neville'e döndü.
"Siz Testral'leri görebiliyorsunuz, degil mi, Longbot-tom?" dedi.
Neville basını evet anlamında salladı.
"Kimin öldügünü gördünüz?" diye sordu Umbridge. Sesi kayıtsızdı.
"Büyük... büyükbabamın," dedi Neville.
"Peki onlar hakkında ne düsünüyorsunuz?" dedi Umbridge, güdük parmaklı ellerini artık lesi
kemiklerine kadar yemis olan atlara dogru sallayarak.
"Ee," dedi Neville çekingen çekingen, göz ucuyla Hagrid'e bakarak. "Sey... idare ederler..."
"Ögrencilerin... ürktüklerini... itiraf... edemeyecek... kadar... gözleri korkmus," diye mırıldandı
Umbridge, yazı altlıgına bir not daha düserek.
"Hayır!" dedi Neville, üzgün halde. "Hayır, onlardan korkmuyorum!"
"Bunda yanlıs bir sey yok," dedi Umbridge, Neville'in omzunu oksayarak. Belli ki yüzündeki
gülümsemenin an-
580
layıshymıs izlenimi verdigini düsünüyordu, ama Harry'ye daha çok alaycı görünüyordu. "Evet,
Hagrid," dedi dönüp ona bakarak. Yine yüksek sesle, tane tane konusuyordu. "Sanırım gerektigi
kadarını gördüm. Teftisinin sonuçlarını" (yazı altlıgını isaret etti) "on gün sonra" (on güdük
parmagını havaya kaldırdı) "alacaksın" (elini uzatıp havadan bir sey kapıyormus gibi yaptı). Sonra,
yüzüne iyice yayılmıs gülümsemesiyle, yesil sapkasının altında hepten kurbagaya benzer bir
görünümle, aralarından aceleyle geçip uzaklastı. Malfoy ve Pansy Parkinson gülmekten yerlerde
yuvarlanıyor, Hermione sinirinden titriyor, Neville ise kafası karısmıs ve üzgün görünüyordu.
Yarım saat sonra, daha önce karda açtıkları kanallardan satoya dönerlerken, "grenç, yalancı, her
seyi çarpıtan ihtiyar gudubet!" diye köpürüyordu Hermione. "Ne yapmaya çalısıyor, farkında
mısınız? Yine o melez takıntısı -sırf annesi dev diye Hagrid'i ahmak bir ifrit gibi göstermeye
çalısıyor - ve bu hiç adil bir sey degil, deminki hiç de kötü bir ders degildi - yani, tamam, yine
Patlar-Uçlu Kelekefler olsaydı baskaydı ama, Testral'ler gayet iyi -hatta, Hagrid için, çok çok iyi!"
"Umbridge onların tehlikeli oldugunu söyledi," dedi Ron.
"Eh, Hagrid'in dedigi gibi, kendi baslarının çaresine bakabiliyorlar," dedi Hermione sabırsızca, "ve
sanırım Grubbly-Plank gibi bir ögretmen bize onları F.Y.B.S. düzeyinden önce göstermezdi, ama,
yani, cidden ilginçler, degil rni? Bazılarının onları görebilmesi, bazılarının görememesi falan! Keske
ben de görebilseydim."
581
"Öyle mi?" diye sordu Harry usulca.
Hermione yıldırım çarpmısa döndü.
"Ah, Harry - çok özür dilerim - yo, tabii ki hayır -çok aptalca bir sey söyledim."
"Merak etme," dedi Harry hemen, "dert degil."
"O kadar insanın görebilmesine sasırdım," dedi Ron, "bir sınıfta üç kisi -"
"Evet, Weasley, biz de merak ediyorduk," dedi kötü niyetli bir ses. Karda ayak seslerini
duyamasalar da, Mal-foy, Crabbe ve Goyle tam arkalarında yürüyorlardı. "Acaba birinin nalları
diktigini görsen, Quaffle'ı daha iyi görür muydun?"
O, Crabbe ve Goyle ulurcasına gülerek yanlarından geçip satoya dogru yürüdüler ve birden koro
halinde "Kralımızsın Weasley"yi söylemeye basladılar. Ron'un kulakları kızardı.
"Aldırma, aldırma onlara," dedi Hermione durgun bir sesle. Asasını çıkarıp yine sıcak hava çıkarma
büyüsünü yaparak, seralarla aralarındaki taze karda onlara yol
açtı.
*
Aralık geldi, beraberinde de daha çok kar ve besinci sınıflar için ödevlerden olusan bir çıg getirdi.
Page 217
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
Ayrıca Noel yaklasırken, Ron ve Hermione'nin sınıf baskanlıgı görevleri giderek daha da zahmetli
bir hal aldı. Satonun süslenmesini yönetiyorlar ("Peeves öbür uçtan tutmus, seni bogmaya
çalısırken süs teli asmaya kalk da göreyim seni," dedi Ron), keskin soguk yüzünden teneffüslerini
içeride geçiren birinci ve ikinci sınıfları gözlüyorlar ("Saygısız kü-
582
çük sümüklüler^ biliyor musun, biz birinci sınıftayken kesinlikle oxkadar kaba degildik," dedi Ron)
ve tatil havasının bir büyücü düelloları furyasına yol açabileceginden süphelenen Argus Filch'le
birlikte vardiyalar halinde koridorlarda kol geziyorlardı ("Kafasının içinde beyin niyetine tezek var
onun," dedi Ron hiddetle). O kadar mesguldüler ki, Hermione cin sapkaları örmeyi bile bırakmıs,
sadece üç tane kaldı diye yakınıp duruyordu.
"Özgür bırakamadıgım bütün o cinleri düsünsenize, yeterli sapka yok diye Noel'de burada kalmak
zorundalar!"
Ördügü her seyi Dobby'nin aldıgını söylemeye içi el-vermeyen Harry, Sihir Tarihi ödevinin içine
gömüldü iyice. Söyle ya da böyle, Noel'i düsünmek istemiyordu. Okul hayatı boyunca ilk kez, tatili
Hogvvarts dısında bir yerde geçirmek için yanıp tutusuyordu. Quidditch oynama yasagı, Hagrid
deneme süresine çekilecek mi çekilmeyecek mi derken, su anda Hogwarts'a epey dargındı. ple
çektigi tek sey D.O. toplantılarıydı, ama tatilde neredeyse herkes ailesinin yanına gidecegi için
onlara da ara vermek zorunda kalacaklardı. Hermione ailesiyle kayak yapmaya gidiyordu, bu da,
Muggle'ların ayaklarına dar tahtalar takıp daglardan asagı kaydıklarını ilk kez duyan Ron'u bayagı
eglendirmisti. Ron, Kovuk'a gidiyordu. Harry günlerce kıskançlıktan çatladıktan sonra, ona Noel'de
eve nasıl gidecegini sordugunda, Ron söyle cevap verdi: "Ama sen de geliyorsun! Söylemedim mi?
Annem haftalar önce bana yazıp seni de davet etmemi söylemisti!"
Hermione gözlerini devirdi, ama Harry'nin morali
583
anında yükselmisti: Noel'i Kovuk'ta geçirme fikri, tatilde Sirius'un yanında olamayacagı için bir
parça vicdan azabına sebep olsa da, gerçekten harikaydı. Mrs VVeasley'yi, vaftiz babasını
kutlamalara davet etmek için kandırıp kandıramayacagını düsündü. Dumbledore'un Sirius'a
Grimm-auld Meydanı'ndan çıkma izni vermeyebilecegini bilmesine ragmen, Mrs VVeasley'nin onu
istemeyebilecegim düsünmeden edemedi; ikisi sık sık birbirlerine giriyorlardı. Sirius sömineyi son
ziyaretinden beri onunla baglantı kurmamıstı ve Hany her ne kadar Umbridge'in sıkı gözetimi
sürerken onunla temasa geçmeye çalısmanın akıllıca olmayacagını bilse de, Sirius'un, annesinin
eski evinde tek basına kaldıgı ve belki de Noel'i Kreacher'la kutlamak zorunda oldugu düsüncesi
hiç hosuna gitmiyordu.
Harry tatil baslamadan önceki son D.O. toplantısı için htiyaç Odası'na erkenden gitti. Erken
gittigine de memnun oldu, çünkü mesaleler yanar yanmaz, Dobby'nin odayı Noel için süsleme isini
ele almıs oldugunu gördü. Harry süslemelerin onun eseri oldugunu hemen anlamıstı, baska kim
tavana astıgı yüz tane altın süsün üzerine Harry'nin yüzünün resimlerini ve "NCE HARRY'L
NO-ELLER!" yazısını koyardı ki?
Harry tam süslerin sonuncusunu indirmisti ki, kapı aralandı ve içeri Luna Lovegood girdi. Her
zamanki gibi hulyalı bir hali vardı.
"Merhaba," dedi dalgın dalgın, süslemelerden artakalanlara bakarak. "Güzelmis, sen mi astın
bunları?"
"Hayır," dedi Harry, "ev cini Dobby asmıs."
"Ökseotu," dedi Luna hulyalı sesiyle, hemen hemen
584
Harry'nin kafasının üstünde duran koca bir beyaz yemis öbegini göstererek. Harry derhal
ökseotunun altından çekildi. "yi ettin/' dedi Luna son derece ciddi bir sesle. "Neredeyse her
zaman Hımhım'larla doludurlar."
Harry Hımhım'larm neyin nesi oldugunu sormaktan kurtuldu, çünkü tam o anda Angelina, Katie ve
Alicia içeri girmislerdi. Üçü de soluk solugaydı ve çok üsümüs görünüyorlardı.
"Eh," dedi Angelina nesesiz bir sesle, pelerinini çıkarıp bir köseye fırlatarak, "nihayet takımı
tamamladık."
Page 218
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
"Yerime birini mi buldunuz?" dedi Harry saskın saskın.
"Hem senin, hem de Fred'le George'un," dedi Angelina sabırsızca. "Baska bir Arayıcı'mız var artık!"
"Kim?" dedi Harry hemen.
"Ginny VVeasley," dedi Katie.
Harry'nin agzı bir karıs açıldı.
"Evet, biliyorum," dedi Angelina, asasını çıkarıp kolunu esneterek, "ama aslına bakarsan bayagı
iyi. Tabii senden iyi olmasın," dedi, ona çok kötü bir bakıs atarak, "ama sen olmadıgına göre..."
Harry kendine hâkim olup çenesini tuttu, oysa cevap vermeye can atıyordu: Takımdan atıldıgına
ondan yüz kat daha fazla üzüldügünü Angelina tahmin edemiyor muydu acaba?
"Peki ya Vurucu'lar?" diye sordu, elinden geldigince sakin bir sesle.
"Andrew Kirke," dedi Alicia coskusuz bir tavırla, "ve Jack Sloper. kisi de süper degil, ama seçmeye
katılan diger avanaklara bakınca..."
585
Ron, Hermione ve Neville'in gelisiyle, bu iç karartıcı konusma sona erdi. Bes dakika sonra ise oda,
Harry'nin Angelina'nın sitemkâr bakıslarını görmesini engelleyecek kadar dolmustu.
"Pekâlâ," dedi Harry, sessizligi saglamak için. "Düsündüm ki, bu aksam daha önce yaptıklarımızın
üzerinden geçsek iyi olur, çünkü bu, tatilden önceki son toplantımız ve araya üç hafta girecekken
yeni bir seylere baslamak anlamsız -"
"Yeni bir sey yapmayacak mıyız yani?" dedi Zachari-as Smith, bütün odada duyulan huysuz bir
fısıltıyla. "Bilsem gelmezdim."
"Harry sana söylemedigi için çok üzüldük o zaman," dedi Fred yüksek sesle.
Birkaç kisi kıs kıs güldü. Harry, Cho'nun da güldügünü gördü ve karnında o tamdık duyguyu
hissetti, sanki merdivenden inerken bir basamagı ıskalamıstı.
"- ikili gruplar halinde çalısabiliriz," dedi Harry. "Engelleme Büyüsü'yle baslayalım, on dakika onu
çalıstıktan sonra da minderleri çıkarıp Sersemletme'yi deneyebiliriz yine."
Hepsi itaatkâr bir sekilde gruplara ayrıldılar; Harry her zamanki gibi Neville'le eslesti. Az sonra oda
kesik kesik "Impedimenta!" haykırıslarıyla doldu, insanlar bir dakika kadar donuyor, bu arada
esleri odaya öylesine göz gezdirip diger grupları izliyor, donan kisi çözüldügündeyse büyü yapma
sırası ona geliyordu.
Neville tanınmayacak kadar ilerlemisti. Bir süre sonra, Harry üst üste üçüncü kez çözülmüstü ki,
Neville'i ye-
586
niden Ron ile Hermione'nin yanına gönderdi ve odada dolasıp digerlerini izlemeye basladı.
Yanından geçerken Cho ona gülümsedi; Harry birkaç kez daha yanından geçmemek için kendini
zor tuttu.
On dakika Engelleme Büyüsü yaptıktan sonra, minderleri yere serip yeniden Sersemletme
çalısmaya basladılar. Bu büyüyü hepsinin aynı anda çalısmasına yetecek kadar yer yoktu; yarısı
çalısırken digerleri izliyor, sonra yer degistiriyorlardı. Harry onları izlerken koltukları kabardı. Evet,
belki Neville nisan aldıgı Dean'i degil, Padma Patil'i Sersemletmisti, ama her zamankine kıyasla kıl
payıyla ıskalamıstı. Digerleri de büyük ilerleme kaydetmis gibi görünüyordu.
Bir saat geçtikten sonra, Harry durmalarını söyledi.
"Bayagı iyi olmaya basladınız," dedi, ısıl ısıl bir yüzle onlara bakarak. "Tatilden dönünce daha
büyük seyleri yapmaya baslayabiliriz - belki Patronus bile."
Heyecan dolu bir mırıltı yükseldi. Her zamanki gibi ikili üçlü gruplar halinde odadan çıkmaya
basladılar; çogu giderken Harry'ye "Mutlu Noeller" diledi. Nesesi yerinde olan Harry, Ron ve
Hermione ile birlikte minderleri toplayıp düzenli bir sekilde yerlerine koydu. Ron ve Hermione
ondan önce çıktılar; o arkada kaldı, çünkü Cho hâlâ odadaydı ve Harry ondan bir "Mutlu Noeller"
almayı umuyordu.
Cho'nun, arkadası Marietta'ya, "Yok, sen git," dedigini duydu ve kalbi yerinden fırlayıp
âdemelmasmın civarına bir yere gitti.
Minderleri düzeltmekle mesgulmüs gibi yaptı. Simdi
587
Page 219
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
yalnız olduklarından emindi, onun konusmasını bekledi. Konusma yerine, birinin kuvvetle burnunu
çektigini duydu.
Arkasına döndügünde, Cho'nun odanın ortasında durdugunu, gözünden yaslar süzüldügünü gördü.
"Ne -?"
Ne yapacagını bilmiyordu. Cho orada durmus, sessiz sessiz aglıyordu.
"Ne oldu?" dedi Harry, cılız bir sesle.
Cho basını iki yana salladı ve cüppesinin yeniyle gözlerini sildi.
"Özür - dilerim," dedi boguk bir sesle. "Sanırım... bütün bunları ögrenince... merak ettim... eger o
da... bunları bilse... hayatta olur muydu diye."
Harry'nin kalbi hızla eski konumuna dogru harekete geçip göbeginde bir yere oturdu. Bunu tahmin
etmeliydi. Cho, Cedric hakkında konusmak istiyordu.
"Bunları biliyordu zaten," dedi Harry agır agır. "Gayet de iyiydi, yoksa o labirentin merkezine asla
ulasamazdı. Ama Voldemort seni gerçekten öldürmek istiyorsa, hiç sansın yok demektir."
Cho, Voldemort'un adını duyunca hıçkırdı, ama gözlerini Harry'den kaçırmadı.
"Sen sag kaldın ama, hem de daha bebekken," dedi usulca.
"Sey, evet," dedi Harry bıkkınlıkla, kapıya dogru yürüyerek, "nedenini bilmiyorum, baska kimse de
bilmiyor, o yüzden pek övünülecek bir sey degil."
"Yo, gitme!" dedi Cho, yine aglamaklı bir sesle. "Böy-
588
le altüst oldugum için çok özür dilerim... hiç istemezdim böyle..."
Yine hıçkırdı. Kızanp sismis gözlerle bile çok güzeldi. Harry kendini hepten perisan hissediyordu.
Oysa sadece bir "Mutlu Noeller" dilegi onu o kadar memnun ederdi ki.
"Senin için korkunç olmalı, biliyorum," dedi Cho, yine gözlerini yenine silerek. "Kalkmıs Cedric'ten
söz ediyorum, sen onun ölümünü görmüsken... sanırım unutmak istiyorsun."
Harry buna cevap vermedi; dogruydu gerçi, ama bunu söylemek kalpsizlikmis gibi geliyordu ona.
"Biliyor musun, s-sen çok iyi bir ögretmensin," dedi Cho, ıslak bir gülümsemeyle. "Daha önce bir
seyi Sersemletmeyi hiç becerememistim."
"Sagol," dedi Harry, ne yapacagım bilemez halde.
Uzunca bir süre birbirlerine baktılar. Harry kosarak odadan çıkmaya yönelik siddetli bir arzu
duyuyordu, ama ayaklarını bir milim bile kıpırdatamıyordu.
"Ökseotu," dedi Cho usulca, Harry'nin basının üstündeki tavanı isaret ederek.
"Evet," dedi Harry. Agzı adamakıllı kurumustu. "Ama büyük ihtimalle Hımhım kaymyordur."
"Hımhım da nedir?"
"En ufak fikrim yok," dedi Harry. Cho ona yaklastı. Harry'nin beyni Sersemletilmis gibiydi.
"Laklak'la - yani Luna'ya sorman gerekiyor."
Cho'dan kahkahayla hıçkırık arası bir ses çıktı. Harry'ye daha da yaklasmıstı simdi. Harry onun
burnunun üzerindeki çilleri sayabilirdi.
589
"Senden çok hoslanıyorum, Harry."
Harry düsünemiyordu. Bir karıncalanma hissi her tarafını ele geçirmis, kollarını, bacaklarım,
beynini felç etmisti.
Cho fazla yakındı. Harry onun kirpiklerinin ucundaki
her bir gözyası damlasını görebiliyordu...
*
Yarım saat sonra ortak salona döndügünde, Ron ile Hermione söminenin yanındaki en iyi
koltuklara gömülmüslerdi; onların dısında hemen hemen herkes yatmaya gitmisti. Hermione çok
uzun bir mektup yazıyordu; masanın ucundan asagı dogru sarkan parsömen rulosunun yarısını
doldurmustu bile. Ron atesin önündeki halıya uzanmıs, Biçim Degistirme ödevini bitirmeye
çalısıyordu.
"Nerede kaldın?" diye sordu, Harry Hermione'nin yanındaki koltuga gömülürken.
Harry cevap vermedi. Soktaydı. Bir yarısı Ron ile Hermione'ye az önce olanları anlatmayı, öbür
yarısıysa bu sırrı mezara kadar saklamayı istiyordu.
Page 220
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
"yi misin, Harry?" diye sordu Hermione, tüy kaleminin üzerinden ona bakarak.
Harry biraz isteksizce omuz silkti. Aslında, iyi olup olmadıgını kendi de bilmiyordu. "Neyin var?"
dedi Ron, Harry'yi daha iyi görebilmek için dirseklerinin üzerinde hafifçe dogrularak. "Ne oldu?"
Harry anlatmaya nereden baslayacagını bilemiyordu, anlatmak isteyip istemediginden de hâlâ
emin degildi ayrıca. Tam hiçbir sey söylememeye karar vermisti ki, Hermione duruma el koydu.
590
"Cho mu?" diye sordu, is konusuyormus gibi bir ciddiyetle. "Toplantıdan sonra seni sıkıstırdı mı?"
Uyusmusluguna ragmen sasıran Harry, basını evet anlamında salladı. Ron kıs kıs gülmeye basladı,
ama Her-mione bakısını yakalayınca bundan vazgeçti.
"Peki - ee - ne istiyormus?" diye sordu Ron, yalandan ilgisiz bir sesle.
"O -" diye lafa basladı Harry, oldukça boguk bir sesle; bogazını temizleyip tekrar denedi. "O - ee -"
"Öpüstünüz mü?" diye sordu Hermione pat diye.
Ron öyle hızla dogruldu ki, mürekkep sisesine çarpıp halıya devirdi. Buna hiç aldırmadan, hevesle
Harry'ye baktı.
"Ee?" diye sordu.
Harry, önce Ron'un meraklı ve sen yüzüne, sonra Hermione'nin hafifçe çatık kaslarına baktı ve
basını evet anlamında salladı.
"OLEY!"
Ron yumruguyla zafer isareti yaptı ve kahkahayı koy-verip pencerenin yanındaki çekingen
görünümlü birkaç ikinci sınıf ögrencisinin korkudan sıçramasına neden oldu. Ron'un halının
üzerinde yuvarlanısını izleyen Harry, ister istemez sırıtmaya basladı. Hermione ise Ron'a tiksinti
dolu bir bakıs atıp mektubuna döndü.
"Ee?" dedi Ron sonunda, basını kaldırıp Harry'ye bakarak. "Nasıldı?"
Harry bir süre düsündü.
"Islaktı," dedi açıksözlülükle.
Ron öyle bir ses çıkardı ki, sevinme anlamına da gele-
591
bilirdi, igrenme anlamına da, hangisi oldugunu ayırt etmek zordu.
"Çünkü aglıyordu," diye devam etti Harry sıkıntıyla.
"Haa," dedi Ron. Gülümsemesi silinir gibi oldu. "O kadar kötü mü öpüsüyorsun?"
"Bilmem," dedi Harry. Bu hiç aklına gelmemisti, anında içini bir endise kapladı. "Belki de öyledir."
"Tabii ki degil," dedi Hermione, basım yazdıgı mektuptan kaldırmadan.
"Nereden biliyorsun ki?" dedi Ron çok sert bir sesle.
"Çünkü Cho su aralar günün yarısını aglayarak geçiriyor," dedi Hermione, dalgın dalgın.
"Yemeklerde aglıyor, tuvalette aglıyor, her yerde aglıyor."
"Biraz öpüsmek nesesini yerine getirirdi diyor insan," dedi Ron sırıtarak.
"Ron," dedi Hermione vakur bir sesle, tüy kalemini mürekkep hokkasına daldırarak, "sen hayatta
tanısma talihsizliginde bulundugum en duyarsız gıcıksın."
"O da ne demek öyle?" dedi Ron öfkeyle. "Bir insan nasıl kalkıp da biri onu öperken aglar ki?"
"Evet," dedi Harry, biraz çaresizce, "kim aglar?"
Hermione ikisine yüzünde acımaya benzer bir ifadeyle baktı.
"Cho'nun su anda neler hissettigini anlamıyor musunuz?" diye sordu.
"Hayır," dediler Harry ve Ron bir agızdan.
Hermione içini çekti ve tüy kalemini bıraktı.
"Eh, Cedric'in ölümü yüzünden ne kadar üzgün oldugu çok belli. Üstelik sanırım kafası karısmıs
durumda,
592
çünkü Cedric'ten hoslanıyordu, simdiyse Harry'den hoslanıyor, kimden daha çok hoslandıgına
karar veremiyor. Harry'yi öpmenin Cedric'in anısına bir hakaret oldugunu düsünüp suçluluk da
duyuyor olmalı, dahası Harry ile çıkarsa herkesin onun hakkında ne diyecegi konusunda da
endiseleniyordun Ayrıca zaten Harry'ye karsı neler hissettigini de kafasında tam oturtamıyordur,
Cedric öldügünde yanındaki kisi Harry'ydi, o yüzden bu mesele çok karısık ve acı verici. Ha, bir de
Page 221
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
son zamanlarda çok kötü uçtugundan Ravenclaw Quidditch takımından atılacagından korkuyor."
Bu konusmanın ardından saskınlık dolu bir sessizlik oldu. Sonra Ron, "Bir insan aynı anda bütün
bunları hisse-demez, patlar yoksa," dedi.
"Sırf sen bir çay kasıgının duygusal zenginligine sahipsin diye, sanma ki hepimiz öyleyiz," dedi
Hermione igneli igneli, tüy kalemini yeniden eline alarak.
"Ama o baslattı," dedi Harry. "Ben yapmazdım - yani o bana yaklastı - sonra bir baktım, omzumda
aglıyor - ne yapacagımı bilemedim -"
"Seni suçlamıyorum, abi," dedi Ron, bu düsünce karsısında endiseye kapılmıs bir halde.
"Sadece ona iyi davranman gerekiyordu," dedi Hermione, kaygıyla basını kaldırarak. "yi
davrandın, degil mi?"
"Sey," dedi Harry. Yüzüne nahos bir sıcaklık hücum etti. "Ben biraz - onun sırtını oksadım biraz."
Hermione gözlerini devirmemek için kendini çok zor tutuyor gibiydi.
593
"Eh, sanırım daha kötü olabilirdi," dedi. "Onu yeniden görecek misin?"
"Mecburum, degil mi?" dedi Harry. "D.O. toplantılarımız var, degil mi?"
"Ne demek istedigimi biliyorsun," dedi Hermione sabırsızca.
Harry hiçbir sey demedi. Hermione'nin söyledikleri, korkutucu olasılıklardan olusan yepyeni bir
manzarayı gözlerinin önüne sermisti. Cho ile birlikte bir yere gittigim -mesela Hogsmeade'e- ve
onunla saatlerce bas basa kaldıgını gözünde canlandırmaya çalıstı. Elbette, az önce olanlardan
sonra Cho ondan birlikte bir yere gitme teklifi bekleyecekti... bu düsünce midesinin acıyla
kasılmasına neden oldu.
"Aman, neyse," dedi Hermione, sanki uzaklardan bir yerden. Yine mektubuna gömülmüstü.
"Nasılsa ona sormak için çok fırsatın olacak."
Harry'yi yüzünde alısılmadık bir kurnazlıkla süzen Ron, "Ya sormak istemezse?" dedi,
"Saçmalama," dedi Hermione dalgın dalgın, "Harry ta ne zamandan beri ondan hoslanıyor, öyle
degil mi, Harry?"
Harry cevap vermedi. Evet, ne zamandır Cho'dan hoslanıyordu, ama daha önce kendini Cho ile
birlikte hayal ettigi sahnelerde iyi vakit geçiren bir Cho vardı, omzunda kendini koyvermis aglayan
bir Cho degil.
Ron, "O romanı kime yazıyorsun sen bakayım?" diye sordu Hermione'ye, artık yere degmek üzere
olan parsömeni okumaya çalısarak. Hermione hemen parsömeni toparladı.
594
"Viktor'a."
"Krummu?"
"Baska kaç tane Viktor tanıyoruz?"
Ron hiçbir sey söylemedi, ama kırgın bir hali vardı. Yirmi dakika kadar, hiç konusmadan, öylece
oturdular; Ron sabırsız sabırsız burun çekerek ve durmadan yazdıklarının üzerini çizerek Biçim
Degistirme ödevini yaptı; Hermione parsömenin sonuna kadar ara vermeden yazdı, sonra onu
dikkatle rulo yapıp mühürledi; Harry ise Siri-us'un kafası bir kez daha belirir ve ona kızlarla ilgili
ögüt verir ümidiyle atese dalıp gitti. Ama ates çıtır çıtır yanmaya devam etmekle yetindi, sonunda
da kıpkırmızı korlar ufalanıp küle döndü. Etrafına bakman Harry, ortak salonda yine sadece onların
kaldıgını gördü.
"Eh, iyi geceler," dedi Hermione, agzı yırtılacakmıs gibi esneyip kızların merdivenine dogru
giderken.
"Krum'da ne buluyor?" diye sordu Ron, o ve Harry oglanların merdivenini çıkarken.
"Sey," dedi Harry, meseleyi kafasında evirip çevirerek, "sanırım büyük oldugundan, degil mi...
ayrıca dünya çapında bir Quidditch oyuncusu..."
"Evet ama, bunların dısında," dedi Ron, kızgın bir ses tonuyla, "Yani, suratsız bir rezil, degil mi?"
"Biraz suratsız, evet," dedi Harry. Aklı hâlâ Cho'day-dı.
Sessizlik içinde cüppelerini çıkarıp pijamalarını üzerlerine geçirdiler; Dean, Seamus ve Neville
çoktan uyumuslardı. Harry gözlügünü basucu komodininin üstüne koydu ve yattı, ama dört direkli
yatagının perdelerini ka-
Page 222
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
595
pamadı; onun yerine, gözlerini Neville'in yatagının yanındaki pencereden görünen yıldızlı gökyüzü
parçasına dikti. Önceki gece bu saatte, yirmi dört saat içinde Cho Chang'ı öpecegini bilse...
"yi geceler," diye homurdandı Ron, sagından bir yerden.
"yi geceler," dedi Harry.
Belki bir dahaki sefere... tabii bir dahaki sefer olursa... Cho biraz daha mutlu olurdu. Harry onu bir
yere davet etmeliydi; büyük ihtimalle o böyle bir sey bekliyordu ve simdi Harry'ye çok kızgındı...
yoksa yatagına uzanmıs, hâlâ Cedric'e mi aglıyordu? Harry ne düsünecegini bilemiyordu.
Hermione'nin açıklaması her seyi anlamayı kolaylastıracagına, isleri daha da karmasık hale
getirmisti.
ste bize burada bunu ögretmeliler, diye düsündü, yan dönerek, kızların beyninin nasıl çalıstıgını...
en azından Keha-net'ten daha faydalı olurdu...
Neville uykusunda burnunu çekti. Dısarıdaki karanlıgın içinde bir yerde bir baykus öttü.
Harry rüyasında tekrar D.O. odasında oldugunu gördü. Cho, Harry'yi onu oraya numara yaparak
çekmekle suçladı; gelirsen yüz elli tane Çikolatalı Kurbaga Kartı veririm, dedigini söyledi... "Cedric
bana bir sürü Çikolatalı Kurbaga kartı verdi, bak!" diye bagırdı Cho. Cüppesinin içinden avuç
dolusu Kart çıkardı ve havaya saçtı. Sonra Hermione'ye dönüstü. Hermione de Harry'ye,
"Biliyorsun ki ona söz verdin, Harry... Bence ona bunun yerine baska bir sey vermelisin...
Atesoku'na ne dersin?" dedi. Harry de ona Cho'ya Atesoku'nu veremeyecegini, çünkü süpürgesini
596
Umbridge'in aldıgını, ayrıca bütün bunların bastan asagı saçma oldugunu ve D.O. odasına sadece
Dobby'nin kafası biçiminde süsler asmaya geldigini söyledi...
Rüya degisti...
Vücudunun yumusak, güçlü ve esnek oldugunu hissediyordu. Parlak metal çubuklar arasından,
karanlık, soguk tasların içinden süzülürcesine ilerliyordu... yere yapısıktı, karın üstü kayıyordu...
karanlıktı, ama etrafındaki nesnelerin garip, canlı renklerde pırıldadıgını görebiliyordu... basını
çeviriyordu... ilk bakısta koridor bos görünüyordu... ama hayır... ileride bir adam yere oturmustu,
bası önüne düsmüstü, silueti karanlıkta ısıldıyordu...
Harry dilini çıkardı... havadan adamın kokusunu tattı... adam hayattaydı ama mahmurdu...
koridorun sonunda bir kapının önünde oturuyordu...
Harry adamı ısırmak için can atıyordu... ama dürtüsüne hâkim olmalıydı... yapması gereken daha
önemli bir is vardı...
Ama adam kıpırdanıyordu... ayaga fırladı, bacaklarından gümüs bir Pelerin yere düstü; Harry onun
kendinden çok yüksek, rengârenk ve bulanık siluetini gördü, bir kemerden çıkan bir asa gördü...
baska sansı yoktu... yerden yükselip vurdu, bir kez, iki kez, üç kez; dislerini adamın etine daldırdı,
onun kaburgalarının dislerinin arasında dagılısını, kanın sıcak sıcak akısını hissetti...
Adam acıyla feryat ediyordu... sonra sustu... arkasına, duvara dogru yıgıldı... kan yere
fıskırıyordu...
Harry'nin alnı fena halde acıdı... patlayacakmıs gibiydi...
597
"Harry! HARRY!"
Gözlerini açtı. Vücudunun her yanı buz gibi terle kaplıydı; nevresimi burulup onu bir deli gömlegi
gibi sarmıstı; alnına akkor olmus demir bir çubuk bastırüıyormus gibiydi.
"Harry!"
Ron tepesinde dikilmis, ona yüzünde büyük bir korkuyla bakıyordu. Harry'nin yatagının ucunda
baska gölgeler de vardı. Basını ellerinin arasına aldı; acı adeta gözlerini kör etmisti... dönüp
yatagın kenarından kustu.
"Gerçekten hasta!" dedi korkmus bir ses. "Birini ça-gırmalı mıyız?"
"Harry! Harry!"
Ron'a anlatmalıydı, ona anlatmak çok önemliydi... derin derin nefes alıp kendini iterek yatakta
dogruldu, yine kusmamak için büyük bir gayret gösteriyor, acıdan gözleri dogru dürüst
Page 223
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
görmüyordu.
"Baban," dedi soluk soluga, gögsü sisip sisip iniyordu. "Baban... saldırıya ugradı..."
"Ne?" dedi Ron, anlamayarak.
"Baban! Isırıldı, durumu çok ciddi, her yer kan içinde kaldı..."
"Gidip yardım çagırıyorum," dedi o aynı korkmus ses ve Harry yatakhaneden dısarı dogru kosarak
uzaklasan ayak sesleri duydu.
"Harry..." dedi Ron tereddütle, "sen... rüya görüyordun sadece..."
"Hayır!" dedi Harry hiddetle; Ron'un anlaması çok önemliydi. "Rüya degildi... sıradan bir rüya
degildi... oradaydım, gördüm... ben yaptım..."
598
Seamus ile Dean'in fısıldastıklarmı duyabiliyordu, ama umrunda degildi. Alnındaki acı hafif hafif
azalıyordu, ama Harry hâlâ fena halde terliyor ve titriyordu. Yine ögürdü ve Ron sıçrayarak
önünden çekildi.
"Harry, iyi degilsin sen," dedi titrek titrek. "Neville yardım getirmeye gitti."
"yiyim!" dedi Harry tıkanırcasma, agzını pijamasına silip, kontrol edilemez bir sekilde titreyerek.
"Benim hiçbir seyim yok, asıl baban hakkında endiselenmen gerek -onun nerede oldugunu
ögrenmeliyiz - deli gibi kan kaybediyor - ben devasa bir - bunu yapan devasa bir yılandı."
Yataktan kalkmaya çalıstı, ama Ron iterek onu yeniden yatırdı; Dean ve Seamus hâlâ yakında bir
yerde fısıl-dasıyorlardı. Bir dakika mı geçmisti, on dakika mı, Harry bilmiyordu; orada titreyerek,
yara izinin acısının yavas yavas dindigini hissederek oturdu öylece... sonra merdivenden telaslı
ayak sesleri geldi ve yine Neville'in sesini duydu.
"Burada, Profesör."
Profesör McGonagall, üstünde ekose sabahlıgıyla yatakhaneden içeri girdi, kemikli burnunun
kemerinde gözlügü yamuk duruyordu.
"Nen var, Potter? Neren acıyor?"
Harry onu gördügüne hiç bu kadar sevinmemisti; simdi ihtiyaç duydugu tam da bir Zümrüdüanka
Yoldaslıgı üyesiydi, onun için kaygılanıp gereksiz iksirler yazacak biri degil.
"Ron'un babası," dedi, yine dogrularak. "Bir yılanın
599
saldırısına ugradı ve durumu ciddi, olanları gördüm."
" 'Olanları gördüm'le neyi kastediyorsun?" dedi Profesör McGonagall, siyah kasları çatıldı.
"Bilmiyorum... uyuyordum ve oraya gittim..."
"Yani bunu rüyanda mı gördün?"
"Hayır!" dedi Harry kızgın kızgın; kimse anlamayacak mıydı? "lk basta tamamen baska bir konuda
rüya görüyordum, aptalca bir konuda... sonra bu, rüyayı böldü. Gerçekti, ben hayal etmedim. Mr
VVeasley yerde uyuyakalmıstı ve dev bir yılanın saldırısına ugradı, çok kan aktı, yere yıgıldı,
birinin onun nerede oldugunu bulması gerekiyor..."
Profesör McGonagall yamuk duran gözlügünün arkasından ona, sanki gördüklerinden dolayı
dehsete ugramıs gibi bakıyordu.
"Yalan söylemiyorum, deli de degilim!" dedi Harry ona, artık bagırmaya baslayarak. "Diyorum size,
olanları gördüm!"
"Sana inanıyorum, Potter," dedi Profesör McGonagall ters ters. "Sabahlıgını giy - Müdür'ü görmeye
gidiyoruz."
600
Page 224
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
YRM KNC BÖLÜM
ıfâÂmfc
tttie
St Mungo Sihirsel Hastalıklar ve Sakatlıklar Hastanesi
Harry ciddiye alındıgı için öyle rahatladı ki, bir an bile tereddüt etmeden yatagından atladı,
sabahlıgını giydi ve gözlügünü yemden burnunun üstüne oturttu.
"VVeasley, sen de gelmelisin," dedi Profesör McGona-gall.
Sessiz duran Neville, Dean ve Seamus'un yanından geçip yatakhaneden çıktılar, döne döne inen
merdivenden ortak salona indiler, portre deliginden çıkıp, Sisman Ha-nım'm ay ısıgıyla
aydınlanmıs dar koridorundan geçtiler. Harry, içinde kabaran panik sanki tasmanın esigindeymis
gibi hissediyordu kendini; kosmak, Dumbledore'a seslenmek istiyordu; onlar böyle sakin sakin
yürürken Mr VVeasley'nin kanı akıyordu, hem ya o disler (Harry "benim dislerim" diye
düsünmemeye çalıstı) zehirliyse? Mrs Nor-ris'in yanından geçtiler, kedi lamba gibi gözlerini onlara
çevirip hafiften tısladı, ama Profesör McGonagall "Pist!" deyince gölgelere karıstı; birkaç dakika
sonra, Dumble-dore'un odasının girisini koruyan tas heykele gelmislerdi.
601
"Fısırdayan Vızvız/' dedi Profesör McGonagall.
Heykel canlanıp yana sıçradı; arkasındaki duvar ikiye bölündü ve sarmal bir yürüyen merdiven gibi
durmaksızın yukarı dogru hareket eden tas basamaklar göründü. Üçü, hareket eden merdivene
adım atınca, duvar tok bir sesle arkalarından kapandı; dar daireler çizerek yükselip, grifin seklinde
pirinç bir tokmagı olan pırıl pırıl cilalı mese bir kapıya geldiler.
Saat artık gece yarısını geçtigi halde odadan sesler geliyordu, birbirinin içine karısmıs sesler.
Dumbledore'un en azından bes altı konugu vardı sanki.
Profesör McGonagall grifin tokmagı üç kez vurdu ve sesler, sanki birisi bir dügmeye basmıs gibi
kesiliverdi. Kapı kendiliginden açıldı, Profesör McGonagall öne düstü, arkasında Harry ve Ron'la
içeri girdi.
Oda lostu; masalardaki tuhaf gümüs aletler sessizdi, her zaman yaptıkları gibi tekdüze bir ses
çıkarıp duman salacaklarına, hareketsiz halde, çıt çıkarmadan duruyorlardı; eski müdürlerle
müdirelerin duvarları kaplayan portreleri, çerçevelerinde sekerleme yapıyordu. Kapının arkasında,
kugu boyunda kırmızı ve altın rengi muhtesem bir kus, basını kanadının altına almıs, tüneginde
uyukluyordu.
"Oo, sizsiniz demek, Profesör McGonagall... ve... ah."
Masasının arkasındaki yüksek arkalıklı sandalyesinde oturan Dumbledore, önüne serilmis kâgıtları
aydınlatan mum ısıgına dogru egildi. Kar beyazı bir gecelik entarisinin üstüne, görkemli nakıslarla
süslü mor ve altın rengi bir sabahlık giymisti, ama tamamen uyanık görünüyordu.
602
Açık mavi gözlerinin delici bakıslarını dikkatle Profesör McGonagall'a dikmisti.
"Profesör Dumbledore, Potter bir... sey, bir kâbus görmüs," dedi Profesör McGonagall. "Diyor ki..."
"Kâbus degildi," dedi Harry hemen.
Profesör McGonagall dönüp Harry'ye baktı, kaslarını çatar gibi oldu.
"Peki öyleyse, Potter, Müdür7 e sen anlat."
"Ben... sey, ben uyuyordum aslında..." dedi Harry. Duydugu korku ve olanları Dumbledore'a
anlatabilme telası içinde bile, Müdür'ün ona hiç bakmayıp, kenetlenmis parmaklarını incelemesine
biraz bozuldu. "Ama sıradan bir rüya degildi... gerçekti... oldugunu gördüm..." Derin bir nefes aldı,
"Ron'un babasına -Mr VVeasley'ye- dev bir yılan saldırdı."
Kelimeler sanki o söyledikten sonra havada yankılandı, biraz saçma, hatta komik gölündüler. Bir
duraklama oldu, Dumbledore arkasına yaslanıp gözlerini düsünceli düsünceli tavana dikti. Ron ise,
geçirdigi soktan yüzü bembeyaz kesilmis halde bir Harry'ye bir Dumbledore'a baktı.
"Bunu nasıl gördün?" diye sordu Dumbledore usulca, hâlâ Harry'ye bakmıyordu.
"Sey... bilmiyorum," dedi Harry, kızgın kızgın - ne fark ederdi ki? "Kafamın içinde sanırım -"
Page 225
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
"Beni yanlıs anlıyorsun," dedi Dumbledore, hâlâ aynı sakin tonla. "Demek istiyorum ki... hatırlıyor
musun - ee ~ bu saldırıyı gözlerken konumun neydi? Kurbanın yanında mı duruyordun, yoksa bu
sahneye yukarıdan mı bakıyordun?"
603
Bu öyle acayip bir soruydu ki, Harry agzı açık, Dumbledore'a bakakaldı. Adeta biliyor gibiydi...
"Ben yılandım," dedi. "Hepsini yılanın bakıs açısından gördüm."
Bir an kimse konusmadı. Derken Dumbledore, yüzü hâlâ kesilmis süt renginde olan Ron'a bakarak,
"Arthur ciddi olarak mı yaralandı?" diye sordu daha sert bir sesle.
"Evet," dedi Harry, üzerine basa basa - niye böyle geç anlıyorlardı, upuzun disler bögrünü delince
insanın ne kadar kan kaybedeceginin farkında degiller miydi? Ve Dumbledore neden ona bakma
nezaketini göstermiyordu?
Ama Dumbledore ayaga kalktı -hem de öyle çabuk kalktı ki, Harry yerinde zıpladı- ve tavana çok
yakın asılmıs portrelerden birine hitap etti. "Everard!" dedi sert sert. "Ve sen, Dilys!"
Kısa siyah perçemli, soluk yüzlü bir büyücüyle, yanındaki çerçevede bulunan uzun gümüs rengi
lüleli yaslıca bir cadı, derin uykuda gibi görünmelerine ragmen hemen gözlerini açtılar.
"Dinliyor muydunuz?" dedi Dumbledore.
Büyücü onaylama anlamında basım salladı; cadı, "Dogal olarak," dedi.
"Adamın kızıl saçları ve gözlügü var," dedi Dumbledore. "Everard, alarm vermek zorundasın, onun
dogru kisiler tarafından bulunmasını sagla -"
Her ikisi de baslarını salladı ve çerçevelerinin yan tarafından çıktılar, ama (Hogwarts'ta genelde
oldugu sekilde) komsu tablolarda belireceklerine, ikisi de gözden kay-
604
boldu. Simdi çerçevelerden birinde sadece koyu renk perdeden olusan bir fon, ötekindeyse güzel
bir deri koltuk vardı. Harry duvarlardaki diger müdürlerle müdirelerin çogunun da, pek inandırıcı
bir sekilde agızları açık horlamalarına ragmen, gözkapaklarınm altından çaktırmadan ona
baktıklarını fark etti. Kapıya vurdukları sırada kimin konustugunu anlıyordu simdi.
"Everard ve Dilys, Hogwarts'm en ünlü Müdür ve Müdire'lerindendi," dedi Dumbledore; Harry, Ron
ve Profesör McGonagall'ın yanından hızla geçip, kapının yanındaki tüneginde uyumakta olan
görkemli kusa yaklastı. "Öyle bir söhretleri var ki, portreleri baska önemli büyücülük kurumlarında
da asılı. Kendi portreleri arasında serbestçe- hareket edebildikleri için, baska yerlerde neler
oldugunu da bize söyleyebilirler..."
"Ama Mr VVeasley her yerde olabilir!" dedi Harry.
"Lütfen oturun, üçünüz de," dedi Dumbledore, sanki Harry konusmamıs gibi. "Everard ve Dilys
birkaç dakikadan önce gelmez. Profesör McGonagall, birkaç iskemle daha çekerseniz."
Profesör McGonagall asasını sabahlıgının cebinden çekti ve salladı; arkası düz üç tahta iskemle
yoktan var oldu, Dumbledore'un Harry'nin durusmasında büyüyle yarattıgı rahat kreton koltuklara
pek benzemiyorlardı. Harry oturarak omzunun üstünden Dumbledore'u gözledi. Dumbledore simdi
tek parmagıyla Fawkes'un sorguçlu altın rengi basını oksuyordu. Anka hemen uyandı. Güzel basmı
yukarı dogru uzattı ve parlak, koyu renk gözleriyle Dumbledore'u süzdü.
605
Dumbledore kusa çok yavasça, "Bir uyarıya ihtiyacımız olacak," dedi.
Ani bir ates parlaması oldu. Anka gitmisti.
Dumbledore simdi, islevini Harry'nin asla bilmedigi narin gümüs aletlerden birinin yanına gitti ve
onu alıp masasına tasıdı. Yeniden yüzünü onlara dönüp oturdu ve asasının ucuyla hafifçe alete
dokundu.
Alet, ritmik sıngırtılarla birden can buldu. Üstündeki ufacık gümüs tüpten soluk yesil duman
bulutçukları çıktı. Dumbledore dumanı yakından gözledi, alnı kırısmıstı. Birkaç saniye sonra
havadaki minik bulutçuklar kalınlasıp düzenli bir buhar seli halini aldı... ucu bir yılanın basına
dönüsüp agzını ardına kadar açtı. Harry aletin, hikâyesini dogrulayıp dogrulamadıgını merak etti:
Haklı oldugu konusunda bir isaret verir diye hevesle Dumbledore'a bakıyordu, ama Dumbledore
basını kaldırmadı.
"Elbette, elbette," diye mırıldandı Dumbledore, besbelli kendi kendine; hâlâ en ufak bir sasırma
Page 226
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
belirtisi göstermeden duman selini gözlüyordu. "Ama özde bölünmüs mü?"
Harry bu sorudan da bir sey anlamadı. Ne var ki, duman yılan kendini derhal iki yılana böldü, her
ikisi de karanlık havada bir çörekleniyor bir açılıyordu. Dumbledore, ciddi yüzünde bir tatmin
ifadesiyle, alete bir kez daha asasıyla hafifçe dokundu: Sıngırtı dindi, duman yılanlar da soluklasıp
biçimsiz bir sis halini aldı ve sonunda kayboldu.
Dumbledore aleti ince bacaklı küçük masasına geri koydu. Harry portrelerdeki eski müdürlerin
çogunun onu
606
gözleriyle izlediklerini, sonra da Harry'nin onlara baktıgını fark edince telasla yeniden uyuyor
numarası yaptıklarını gördü. Harry tuhaf gümüs aletin ne oldugunu sormak istedi, ama daha
soramadan sag taraflarından, duvarın tepesinden biri seslendi; Everard denen büyücü, biraz nefes
nefese kalmıs halde, portresinde yeniden belirmisti.
"Dumbledore!"
"Durum nedir?" dedi Dumbledore hemen.
"Biri kosarak gelene kadar haykırdım," dedi alnının terini arkasındaki perdeye silen büyücü,
"asagıda bir seyin hareket ettigini duydum dedim - bana inanıp inanmayacaklarını bilemediler,
ama yine de kontrol etmek için asagı indiler - biliyorsun, asagıda içine girip etrafı gözleyebilecegim
portre yok. Neyse, birkaç dakika sonra onu yukarı tasıdılar. yi görünmüyor, kan revan içinde,
onlar çıkarken iyice göreyim diye Elfrida Cragg'in portresine kostum ama -"
"yi," dedi Dumbledore, Ron kasılıp kalırken. "Sanırım Dilys gelisini görmüstür öyleyse -"
Biraz sonra gümüs lüleli cadı da tablosunda yeniden belirmisti; öksürerek koltuguna çöktü ve,
"Evet," dedi, "onu St Mungo'ya götürdüler, Dumbledore... portremin yanından tasıyıp geçirdiler...
kötü görünüyor..."
"Tesekkürler," dedi Dumbledore. Dönüp Profesör McGonagall'a baktı.
"Minerva, gidip diger VVeasley çocuklarını da uyandırman gerekiyor."
"Tabii..."
Profesör McGonagall ayaga kalkıp çabucak kapıya
607
dogru gitti. Harry, dehsete düsmüs görünen Ron'a göz ucuyla bir bakıs attı.
"Dumbledore - Molly ne olacak peki?" dedi Profesör McGonagall, kapıda duraklayarak.
"Fawkes yaklasan biri olursa haber vermek için nöbet tutuyor simdi, isi bitince bu görevi o
gerçeklestirecek," dedi Dumbledore. "Ama Molly simdiden biliyor da olabilir... o mükemmel
saati..."
Harry onun, vakti degil, VVeasley aile üyelerinin nerede ve ne durumda olduklarını gösteren saati
kastettigini biliyordu. çinde bir sancıyla, Mr VVeasley'nin ibresinin simdi bile ölümcül tehlike''ye
isaret ediyor olması gerektigini düsündü. Ama saat çok geçti. Mrs VVeasley uyuyordu herhalde,
saati gözlemiyordu. Harry, Mrs VVeasley'nin Bö-cürt'ünün, gözlügü egri duran, yüzünden asagı
kan süzülen Mr VVeasley'nin cansız bedenine dönüsmesini hatırlayınca ürperdi... ama Mr VVeasley
ölmeyecekti... ölemez-di...
Dumbledore simdi Harry ile Ron'un arkasındaki bir dolapta bir seyler arıyordu. Elinde kararmıs eski
bir çaydanlıkla döndü, çaydanlıgı özenle masasına koydu. Asasını kaldırıp, "Portus!" diye
mırıldandı. Çaydanlık bir an sarsıldı, tuhaf bir mavi ısıkla parıldadı, sonra da titreyip durdu. Yine
eskisi kadar siyah ve hareketsizdi.
Dumbledore bir baska portreye yürüdü; bu seferki, Slytherin'in yesil ve gümüsi renklerini giyerken
resmedilmis, sivri sakallı, akıllı görünüslü bir büyücünün portre-siydi; öylesine derin uyuyormus
gibi bir hali vardı ki, onu uyandırmaya çalısan Dumbledore'un sesini duyamadı.
608
"Phineas. Phineas."
Odayı çevreleyen portrelerin sakinleri artık uyuyormus gibi yapmaktan vazgeçmislerdi; ne olup
bittigini daha iyi görebilmek için boyuna çerçevelerinde yer degistiriyorlardı. Akıllı görünüslü
büyücü hâlâ kendine uyuyor süsü vermeyi sürdürünce, portrelerdekilerin bir kısmı da
Page 227
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
Dumbledore'a katılıp seslenmeye basladı.
"Phineas! Phineas! PHNEAS!"
Artık büyücünün daha fazla numara yapmasına imkân yoktu; teatral bir silkinisle gözlerini
kocaman kocaman açtı.
"Biri beni mi çagırdı?"
"Öteki portreni yeniden ziyaret etmen gerekiyor, Phineas," dedi Dumbledore. "Bir mesajım daha
var."
"Öteki portremi ziyaret etmek mi?" dedi Phineas, ıslık gibi bir sesle; uzun uzun, sahte sahte esnedi
(odada gezinen gözleri Harry üzerinde odaklandı). "Yo, hayır, Dumbledore, bu gece çok
yorgunum."
Phineas'ın sesinde Harry'ye asina gelen bir sey vardı, acaba daha önce nerede duymustu? Ama
daha onun düsünmesine fırsat kalmadan, komsu duvarlardaki portrelerden bir itiraz fırtınası
koptu.
Çok sisman, kırmızı burunlu bir büyücü, yumruklarını sallayarak, "taatsizlik, beyefendi!" diye
haykırdı. "Sorumluluk ihmali!"
Zayıf, ihtiyar bir büyücü, "Hogwarts'ın simdiki Müdür'üne hizmet etmek bizim seref borcumuz!"
diye bagırdı. Harry onu tanıdı, Dumbledore'un selefi Armando Dip-Pet'tı bu. "Yazıklar olsun sana,
Phineas!"
609
Burgu gibi gözleri olan bir cadı, hus agacından yapılmıs bir sopaya benzeyen son derece kalın bir
asayı kaldırıp, "Onu ikna edeyim mi, Dumbledore?" diye sordu.
"Peki, tamam, tamam," dedi Phineas adlı büyücü; asaya hafif bir endiseyle baktı. "Ama, haberiniz
olsun, simdiye kadar resmimi yok etmis olabilir, evden çok sey attı -"
"Sirius senin portreni yok etmemesi gerektigini bilir," dedi Dumbledore. Harry o anda, Phineas'in
sesini daha önce nerede duydugunu hatırladı: Bu ses, Grimmauld Meydanı'ndaki yatak odasında,
görünürde bos olan çerçeveden gelmisti. "Ona Arthur VVeasley'nin ciddi bir sekilde yaralandıgı;
karısı, çocukları ve Harry Potter'ın çok geçmeden onun evine kalmaya gelecekleri mesajını
vereceksin. Anladın mı?"
"Arthur Weasley yaralandı; karısıyla çocukları ve Harry Potter kalmaya geliyorlar," diye tekrarladı
Phineas, sıkkın bir sesle. "Evet, evet... pekâlâ..."
Portrenin çerçevesinden çıkıp gitti. Tam o anda çalısma odasının kapısı açıldı. Profesör McGonagall,
pesinde Fred, George ve Ginny ile birlikte içeri girdi; üçü de hâlâ gece kılıklarmdaydılar, saçları
basları birbirine karısmıs ve sok geçirmis haldeydiler.
Korkmus görünen Ginny, "Harry - neler oluyor?" diye sordu. "Profesör McGonagall babamın
yaralandıgını görmüssün diyor -"
Daha Harry konusamadan, Dumbledore, "Babanız Zümrüdüanka Yoldaslıgı için üstlendigi görevi
yerine getirirken yaralandı," dedi. "St Mungo Sihirsel Hastalıklar ve Sakatlıklar Hastanesi'ne
götürüldü. Sizi, hastaneye Ko-
610
vuk'tan çok daha yakın olan Sirius'un evine gönderiyorum. Annenizle orada bulusacaksınız."
"Nasıl gidecegiz?" dedi sarsılmıs görünen Fred. "Uçuç tozuyla mı?"
"Hayır," dedi Dumbledore. "Uçuç tozu su sırada emniyetli degil, Sebeke gözleniyor. Anahtarla
gideceksiniz." Masanın üstünde masum masum duran eski çaydanlıgı gösterdi. "Phineas
Nigellus'un gelip haber vermesini bekliyoruz sadece... sizi göndermeden önce, yolun açık
oldugundan emin olmak istiyorum -"
Odanın ortasında bir alev parladı ve ardında, süzülerek yavas yavas yere inen tek bir altın tüy
bıraktı.
"Favvkes'un uyarısı," dedi Dumbledore, tüyü yere düsmeden yakalayarak. "Profesör Umbridge
yataklarınızda olmadıgınızı biliyor demek... Minerva, git ve onu baska yere götür - ne istersen
uydur -"
Profesör McGonagall, ekose sabahlıgının etekleri uçusarak odadan çıktı.
Page 228
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
"Memnun olacagını söylüyor," dedi Dumbledore'un ardında bezgin bir ses; Phineas adlı büyücü,
yeniden Slytherin flamasının önünde belirmisti. "Torunumun torunu, evine gelen konuklar
konusunda hep garip bir zevke sahip olmustur zaten."
"Hadi, gelin bakalım," dedi Dumbledore, Harry ile VVeasley'lere. "Çabuk olun, baska biri
gelmeden."
Harry ile digerleri, Dumbledore'un masasının etrafında toplandı.
"Daha önce Anahtar kullandınız mı?" diye sordu Dumbledore. Hepsi evet anlamında baslarım
salladı, ka-
611
rarmıs çaydanlıgın bir yanından tutmak için ellerini uzattılar. "yi. Öyleyse, üçe kadar sayıyorum...
bir... iki..."
Her sey bir saniyeden kısa bir sürede olup bitti: Dumbledore "üç" demeden önce bir an
duraklamıstı ki, Harry basını kaldırıp ona baktı -birbirlerine çok yakındılar- ve Dumbledore'un
berrak mavi bakısı Anahtardan Harry'nin yüzüne yöneldi.
Birden Harry'nin yara izi akkor gibi yandı, eski yara yeniden açılmıs gibiydi - ve bir anda Harry'nin
içinde beklenmeyen, istenmeyen ama korkutucu sekilde kuvvetli bir nefret yükseldi; o anda her
seyden çok karsısındaki adama saldırmak - onu ısırmak - dislerini ona gömmek isteyecek kadar
kuvvetli bir nefret -
"... üç."
Harry göbek çukurunun ardında siddetli bir sarsıntı hissetti, toprak ayaklarının altından çekildi, eli
çaydanlıga yapısmıstı; bir renk girdabı ve güçlü bir rüzgârla ileri atılırlarken, çaydanlık onları ileri
dogru çekerken, Harry digerlerine çarpıyordu... derken ayakları yere öyle hızla vurdu ki dizleri
kesildi, çaydanlık tangırdayarak yere düstü ve yakınlarında bir ses söyle dedi:
"Geri geldi, kanı bozuk veletler. Babalarının öldügü dogru mu?"
"DISARI!" diye kükredi ikinci bir ses.
Harry sendeleyerek ayaga kalktı ve etrafa baktı; Grimmauld Meydanı, on iki numaranın
bodrumundaki kasvetli mutfaga gelmislerdi. Tek ısık kaynaklan, ocaktaki ates ve titrek titrek
yanan, yalnız basına yenmis bir yemegin kalıntılarını aydınlatan mumdu. Kreacher hole çıkılan
612
kapıdan kaybolmak üzereydi, pestamalını çekistirirken onlara hain bakıslar atıyordu. Sirius hızla
yanlarına geldi, kaygılı görünüyordu. Tıras olmamıstı, sırtında hâlâ günlük kıyafeti vardı; ayrıca
üzerinden biraz Mundungus'un-ki gibi bayat bir içki kokusu geliyordu.
"Neler oluyor?" dedi, Ginny'yi ayaga kaldırmak için elini uzatarak. "Phineas Nigellus, Arthur'un
ciddi sekilde yaralandıgını söyledi -"
"Harry'ye sor," dedi Fred.
George, "Evet, bunu ben de kendi kulaklarımla duymak istiyorum," dedi.
kizler ve Ginny ona bakıyorlardı. Dısarıdaki merdivende Kreacher'm ayak sesleri kesilmisti.
"Bir -" diye basladı Harry; böylesi, McGonagall ve Dumbledore'a anlatmaktan da beterdi. "Bir - bir
tür - imge gördüm..."
Ve onlara gördüklerinin hepsini anlattı, ama hikâyeyi degistirdi; yılan saldırırken onun gözlerinden
degil de yandan seyrediyormus gibi anlattı. Hâlâ bembeyaz olan Ron, ona söyle bir baksa da bir
sey söylemedi. Harry anlatmayı bitirdikten sonra da Fred, George ve Ginny gözlerim dikip ona
bakmayı sürdürdüler. Harry bunu kendisinin hayal edip etmedigini bilmiyordu ama, bakıslarında
suçlayıcı bir sey varmıs gibi geldi ona. Eh, sadece saldırıyı gördügü için ona kabahat bulacaklarsa
eger, o sırada yılanın içinde oldugunu söylemedigine memnundu.
"Annem burda mı?" dedi Fred, Sirius'a dönerek. Belki de neler oldugunu henüz bilmiyordur," dedi
Siri-
613
us. "Önemli olan, Umbridge müdahale edemeden sizi oradan uzaklastırmaktı. Sanırım Dumbledore
simdi Molly'ye haber veriyordur."
Ginny kararlılıkla, "St Mungo'ya gitmemiz gerek," dedi. Dönüp hepsi henüz pijamalı olan
agabeylerine baktı. "Si-rius, bize pelerin ya da öyle bir sey verebilir misin?"
Page 229
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
"Durun bakalım, öyle çabucak St Mungo'ya gidemezsiniz!" dedi Sirius.
Fred, yüzünde keçi gibi inatçı bir ifadeyle, "Canımız istiyorsa, tabii ki gideriz St Mungo'ya," dedi.
"O bizim babamız!"
"Peki, hastane daha karısını haberdar etmeden Art-hur'un saldırıya ugradıgını bilmenizi nasıl
açıklayacaksınız?"
"Ne önemi var ki?" dedi George birden parlayarak.
"Önemi var, çünkü Harry'nin yüzlerce kilometre uzakta olan seyleri gördügüne dikkati çekmek
istemiyoruz!" dedi Sirius kızgınlıkla. "Bakanlık'ın böyle bir bilgiden neler çıkartacagı hakkında bir
fikrin var mı?"
Fred ve George, Bakanlık'ın herhangi bir seyden ne çıkartacagına hiç aldırmayacak gibi
duruyorlardı. Yüzü hâlâ kül gibi olan Ron ise susuyordu.
Ginny, "Baska birisi bize söylemis olabilirdi..." dedi, "... Harry'den baska birinden duymus
olabilirdik."
"Ne gibi?" dedi Sirius sabırsızca. "Dinleyin, babanız Yoldaslık adına görevdeyken yaralandı,
kosullar zaten yeterince kusku verici, bir de çocuklarının bu olaydan birkaç saniye içinde haberdar
olduklarını ögrenmesinler; ciddi sekilde zarar verebilirsiniz Yoldaslık -"
614
"Salak Yoldaslık umrumuzda büe degil!" diye haykırdı Fred.
"Babamızın ölmek üzere oldugundan söz ediyoruz burda!" diye feryat etti George.
"Babanız ne tür bir ise girdigini biliyordu, Yoldaslık'ın islerini bozdunuz diye size tesekkür etmez!"
dedi Sirius; onlar kadar kızmıstı. "Bu isler böyledir - bunun için siz Yoldaslık'ta degilsiniz -
anlamıyorsunuz - ölmeye deger seyler vardır!"
"Senin için söylemesi kolay tabii!" diye bögürdü Fred. "Buraya tıkılmıs kalmıssın. Gördügüm
kadarıyla canını tehlikeye atıyor falan degilsin!"
Sirius'un yüzünde zaten azıcık renk vardı, o da çekildi. Bir an için, sanki Fred'e vurmayı istermis
gibi göründü, ama konustugunda sesinde kararlı bir sükûnet vardı.
"Zor oldugunu biliyorum, ama hepimiz henüz bir sey bilmiyormus gibi davranmak zorundayız.
Yerimizden kımıldamamak zorundayız, en azından annenizden haber alana kadar, tamam mı?"
Fred ve George hâlâ isyankâr görünüyorlardı. Ancak Ginny birkaç adım ötedeki iskemleye gitti ve
oraya çöktü. Harry, Ron'a baktı. Ron bas sallama ile omuz silkme arası bir hareket yapınca, onlar
da oturdular, ikizler bir dakika daha gözlerinden ates saçarak Sirius'a baktılar. Sonra Ginny'nin iki
yanına oturdular.
"Simdi oldu," dedi Sirius cesaret verircesine, "hadi bakalım, simdi hep birlikte... hep birlikte bir
içki içelim, beklerken. Accio Kaymakbirası!"
Konusurken asasını kaldırdı, yarım düzine sise kiler-
615
den çıkıp onlara dogru geldi. Masada kaydılar, Sirius'un yemeginden kalanları etrafa saçarak
altısının da tam önünde durdular. Hepsi içti. Bir süre sadece mutfaktaki atesin çıtırtıları ile masaya
koyulan siselerin tok sesi duyuldu.
Harry sadece elini mesgul etsin diye içiyordu. Midesi korkunç bir suçluluk duygusuyla sıcak sıcak
kaynıyordu. Eger o olmasa, onlar da burada olmayacaktı; hâlâ yataklarında uyuyor olacaklardı.
Kendi kendine, alarm vererek Mr VVeasley'nin bulunmasını sagladıgını söylemesinin de faydası
olmuyordu, çünkü bir de en basta Mr VVeasley'ye saldıranın o oldugu seklinde, çözüm bekleyen bir
mesele vardı.
Aptallasma, senin sivri yılan dislerin yok, dedi kendi kendine, sakin kalmaya çalısarak, oysa
Kaymakbirası sisesini tutan eli titriyordu; yatagında yatıyordun, kimseye saldırmıyordun...
Peki öyleyse, Dumbledore un odasında ne oldu? diye sordu kendi kendine. Kendimi Dumbledore'a
da saldırmak istiyormus gibi hissettim...
Siseyi düsündügünden biraz daha hızla koydu, içindekiler masaya saçıldı. Kimse fark etmedi.
Sonra havadaki bir ates patlamasıyla önlerindeki kirli tabaklar aydınlandı. Onlar hayretle çıglık
atarken, altın renkli bir anka kuyrugu telegi esliginde, bir parsömen tomarı tok bir sesle masaya
düstü.
Page 230
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
"Fawkes!" dedi Sirius hemen, parsömeni kaparak. "Bu, Dumbledore'un yazısı degil - annenizden
bir mesaj olmalı - al -"
616
Mektubu George'un eline attı, o da parçalarcasına açtı ve yüksek sesle okudu: "Babanız hâlâ sag.
Ben simdi St Mungo'ya dogru yola çıkıyorum. Oldugunuz yerde kalın. Mümkün olur olmaz haber
gönderecegim. Anneniz."
George masadakilere baktı.
"Hâlâ sag..." dedi yavasça. "Ama böyle deyince sanki..."
Cümleyi bitirmesine gerek yoktu. Harry de sanki Mr VVeasley hayatla ölüm arasında gidip
geliyormus izlenimine kapılmıstı. Hâlâ son derece solgun olan Ron, sanki ona rahatlatıcı sözler
söyleyebilirmis gibi annesinin mektubunun arkasına bakıyordu. Fred parsömeni George'un elinden
çekip aldı, kendi de okudu, sonra Harry'ye baktı; Harry, Kaymakbirası sisesini tutan elinin yine
titredigini hissetti ve titremeyi durdurmak için onu daha sıkı kavradı.
Harry eger bundan daha uzun bir gece geçirdiyse bile, hatırlamıyordu. Sirius bir keresinde, hiç de
inandırıcı olmayan bir sesle, yatabileceklerini söyledi, ama Weas-ley'lerin tiksinti dolu bakısları
yeterli cevaptı. Mumun fitilinin sıvı balmumu içine gömüldükçe gömülüsünü izleyerek, arada bir
siselerinden bir yudum alarak masanın çevresinde sessizce oturdular. Sadece saatin kaç olduguna
bakmak için, neler oldugu konusundaki meraklarını dile getirmek için ve kötü haber olsaydı hemen
duyacakları konusunda birbirlerini temin etmek için konustular; ne de olsa Mrs VVeasley çoktan St
Mungo'ya gitmis olmalıydı.
Fred uyuklamaya basladı, bası yana, omzuna düstü. Ginny iskemlesine kedi gibi kıvrılmıstı, ama
gözleri açıktı; Harry o gözlerde atesin yansımasını görüyordu. Ron, bası
617
ellerinin arasında oturuyordu, uyuyup uyumadıgını anlamak imkânsızdı. Harry ve Sirius sık sık
birbirlerine bakıyorlardı, ailenin ıstırabının davetsiz misafirleri olarak bekliyorlardı. ..
bekliyorlardı...
Sabah Ron'un saatine göre besi on geçe, mutfak kapısı hızla açıldı ve Mrs VVeasley içeri girdi. Son
derece solgundu, ama hepsi ona bakmak için dönünce ve Fred, Ron ile Harry iskemlelerinden yarı
yarıya kalkınca, bitkin bitkin gülümsedi.
"Düzelecek," dedi, sesi yorgunluktan bitap çıkıyordu. "Uyuyor. Daha sonra hep birlikte gidip onu
görebiliriz. Simdi Bili onunla kalıyor; sabah isten izin alacak."
Fred, elleri yüzünde, yeniden iskemlesine çöktü. Ge-orge ve Ginny ayaga kalktılar, hızla
annelerinin yanına gidip ona sarıldılar. Ron titrek titrek güldü ve geri kalan Kaymakbirası'm bir
dikiste bitirdi.
"Kahvaltı!" dedi Sirius yüksek sesle ve neseyle. Ayaga fırladı. "O lanet olasıca ev cini nerede?
Kreacher! KREA-CHER!"
Ama Kreacher onun çagrısına cevap vermedi.
"Ee, unut gitsin," diye mırıldandı Sirius, oradakileri sayarak. "Öyleyse, kaç kisilik kahvaltı -
bakalım - yedi... pastırmalı yumurta, herhalde, çay ve kızarmıs ekmek -"
Harry ona yardım etmek için hemen ocaga gitti. Weasley'lerin mutluluguna müdahale etmek
istemiyordu, Mrs VVeasley'nin ondan gördüklerini anlatmasını isteyecegi ânı da korkuyla
bekliyordu. Ancak, tabakları büfeden henüz çıkarmıstı ki, Mrs VVeasley onları elinden aldı ve
Harry'ye sarıldı.
618
Boguk bir sesle, "Sen olmasan ne olurdu, bilemiyorum, Harry," dedi. "Arthur'u saatlerce
bulamayabilirlerdi, o vakit de çok geç olurdu; ama senin sayende, yasıyor. Dumbledore da
Arthur'un orada bulunmasına iyi bir kılıf uydurdu; yoksa basına ne dertler açılırdı, bilinmez. Zavallı
Sturgis'e baksana..."
Harry onun minnetine güçlükle dayanabiliyordu, neyse ki Mrs VVeasley onu çabuk bırakıp Sirius'a
döndü ve gece çocuklarıyla ilgilendigi için ona tesekkür etti. Siri-us yardım edebildigine çok
memnun oldugunu ve Mr VVeasley hastanede yattıgı sürece onunla kalacaklarını umdugunu
Page 231
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
söyledi.
"Ah, Sirius, öyle minnettarım ki... bir süre orada kalacagını sanıyorlar, ona daha yakın olmak
harika olurdu... ama tabii bu, Noel'de de burada olacagımız anlamına geliyor."
Sirius, "Ne kadar kalabalık olursak o kadar neseli olur!" dedi. Onun apaçık içtenligi, Mrs
VVeasley'nin de yüzünün ısıldamasına neden oldu. Bir önlük taktı ve kahvaltıya yardım etmeye
basladı.
Artık bir an daha dayanamayacagını hisseden Harry, "Sirius," diye mırıldandı. "Sana bir sey
söyleyebilir miyim? Sey - hemen simdi7."
Karanlık kilere gitti, Sirius da onu izledi. Harry giris yapma geregi duymaksızın, gördüklerini bütün
ayrıntısıyla vaftiz babasına nakletti, Mr VVeasley'ye saldıran yılanın kendisi oldugu gerçegi de
dahil.
O soluklanmak için durunca, Sirius, "Bunu Dumble-dore'a söyledin mi?" dedi.
619
"Evet," dedi Harry sabırsızca, "ama bana ne anlama geldigini söylemedi. Zaten artık bana hiçbir
sey söylemiyor."
"Kaygılanacak bir sey olsaydı, eminim söylerdi," dedi Sirius emin bir tavırla.
"Ama hepsi bu degil ki," dedi Harry, fısıldar gibi bir sesle. "Sirius, ben... ben aklımı kaçırıyorum
sanırım. Orada, Dumbledore'un odasında, Anahtar7! almadan önce... birkaç saniye orada yılan
oldugumu sandım, kendimi yılan gibi hissettim - Dumbledore'a bakarken yara izim gerçekten acıdı
- Sirius, ona saldırmak istedim!"
Sirius'un yüzünün sadece küçük bir bölümünü görüyordu; gerisi karanlıktaydı.
"Gördüklerinin olumsuz bir sonucu olmalı, hepsi bu," dedi Sirius. "Hâlâ o rüyayı -ya da her neyse
onu- düsünüyordun ve -"
"Ondan degil," dedi Harry, basını iki yana sallayarak, "içimde bir sey kabardı sanki, içimde bir
yılan varmıs gibi."
"Senin uyuman gerek," dedi Sirius, itiraz kabul etmez bir tavırla. "Kahvaltı edip dogruca yatmaya
gidiyorsun, ögle yemeginden sonra da ötekilerle birlikte Arthur'u ziyaret edebilirsin. Sok
geçirmissin, Harry, sadece tanık oldugun bir sey için kendini suçluyorsun. Hem iyi ki de tanık
olmussun, yoksa Arthur ölebilirdi. Bırak üzülmeyi."
Harry'nin omzuna bir saplak attı ve kilerden çıkarak onu arkasında, karanlıkta tek basına bıraktı.
Harry'den baska herkes sabahın geri kalanını uyuyarak geçirdi. O, Ron'la ikisinin yazın son birkaç
haftasında
620
paylastıkları yatak odasına gitti ama, Ron hemen yataga girip birkaç dakikada uyurken, Harry
tamamen giyinik halde, sırtını kamburlastırıp karyolanın soguk madeni çubuklarına yaslayarak
öylece oturdu. Rahat etmemeye çalısıyordu, uyuklamamaya kararlıydı, çünkü uykusunda yeniden
yılan olacagından ve uyanınca kendini Ron'a saldırmıs ya da kayarak ötekilerden birinin pesinde
gidiyor halde bulmaktan çok korkuyordu...
Ron uyanınca, Harry kendisi de dinlendirici bir uyku çekmis gibi davrandı. Ögle yemegindeyken
Hog-warts'tan sandıkları geldi, böylece St Mungo'ya gitmek için Muggle'lar gibi giyinebildiler.
Cüppelerini çıkarıp kot pantolonla svetsört giyerlerken, Harry dısında herkes taskın bir sekilde
mutlu ve konuskandı. Onlara Londra'da eslik etmek üzere gelen Tonks ve Deli-Göz'ü neseyle
karsıladılar. Deli-Göz'ün sihirli gözünü kapatacak bir açıyla taktıgı melon sapkaya gülerek, saçı
yine kısa ve parlak pembe olan Tonks'un metroda ondan çok daha az ilgi çekecegini söylediler - ki
dogruydu.
Tonks ise Harry'nin, Mr Weasley'ye yapılan saldırıya iliskin gördügü imgeyle çok ilgilenmisti, oysa
Harry bu konuyu konusmayı hiç istemiyordu.
Sehrin merkezine dogru onları tıngır tıngır götüren bir trende Harry'nin yanına oturdu ve merakla,
"Ailende Görücü kanı yok, degil mi?" diye sordu.
"Hayır," dedi Harry, Profesör Trelavvney'yi düsünüp kendini hakarete ugramıs hissederek.
Page 232
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
"Hayır," dedi Tonks bunu degerlendiriyormus gibi, 'hayır, sanırım yaptıgın tam anlamıyla kehanet
sayılmaz,
621
degil mi? Yani, gelecegi görmüyorsun, simdiyi görüyorsun.. . tuhaf, degil mi? Faydalı ama..."
Harry cevap vermedi; neyse ki bir sonraki istasyonda indiler, Londra'nın tam merkezinde bir
istasyondu; trenden inme telasında, Harry, Fred ile George'u, bası çeken Tonks'la kendisinin
arasına almayı basardı. Yürüyen merdivende hepsi Tonks'u izledi; melon sapkası asagı çekilmis,
bogum bogum ellerinden biri paltosunun dügmeleri arasına sokulmus, asasını sımsıkı kavramıs
olan Moody, grubun arkasından geliyordu. Harry onun saklı gözünün, üzerine dikilmis oldugunu
hissetti. Rüyası hakkında sorulardan kaçınmak için, Deli-Göz'e St Mungo'nun nerede saklı
oldugunu sordu.
"Uzak degil," diye homurdandı Moody. Noel alısverisine çıkanlarla tıklım tıkıs dolu, iki yanında
magazaların uzandıgı bir caddeye, kıs havasına çıktılar. Moody, Harry'yi biraz öne dogru itti ve
hemen arkasından topal-laya topallaya yürüdü. Harry onun gözünün, öne egilmis sapkanın altında
fıldır fıldır döndügünü biliyordu. "Bir hastane için iyi bir yer bulmak kolay degil. Diagon Yo-lu'nda
hiçbir yer yeterince büyük degildi, Bakanlık gibi yeraltında da yapamazdık - saglıklı olmazdı.
Sonunda burada bir bina bulmayı basardılar. Teoriye göre, hasta büyücüler gelip gidecek ve
kalabalıga karısacaktı."
Birbirilerinden ayrı düsmemek için Harry'nin omzunu yakaladı; etrafları, besbelli elektrikli aletlerle
dolu yakındaki bir dükkâna girmekten baska amaçları olmayan bir alısverisçi sürüsüyle çevriliydi.
Bir an sonra, "ste burası," dedi Moody.
622
Kırmızı tugladan, büyük, eski moda, adı Purge & Dowse Ltd olan bir magazanın önüne gelmislerdi.
Binanın külüstür, perisan bir havası vardı; vitrinlerde perugu kaymıs, orası burası çentik çentik
olmus birkaç manken duruyordu sadece; rastgele konmuslardı ve en azından on yıllık, modası
geçmis giysiler giymislerdi. Tozlu kapıların üstündeki kocaman tabelaların hepsinde "Tadilat için
Kapalıdır" yazıyordu. Harry, bir sürü plastik alısveris torbası yüklenmis iriyarı bir kadının,
yanlarından geçerken arkadasına, "Asla açık olmaz burası..." dedigini duydu.
"Tamam," dedi Tonks. Onları, içinde sadece çirkin mi çirkin bir kadın mankenin durdugu bir
vitrinin önüne çagırdı. Sahte kirpikleri asagı sarkmıs olan manken, yesil naylon bir askılı elbise
giymisti. "Herkes hazır mı?"
Baslarını evet anlamında sallayıp etrafına toplandılar. Moody, öne gitsin diye Harry'yi bu sefer
kürekkemikleri-nin ortasından dürttü. Tonks da vitrine iyice egilerek çirkin mankene baktı; nefesi
camı buguluyordu. "N'aber?" dedi, "Arthur Weasley/yi görmeye geldik."
Harry, arkasında otobüsler gümbürdeyerek geçerken ve alısverise çıkanlarla dolu bir sokagın
bütün samatası yükselirken, Tonks'un bir mankenin, hem de bir tabaka camın ardından, bunca
alçak sesle dediklerini anlar diye beklemesini gülünç buldu. Sonra, mankenlerin zaten
duyamadıgını hatırlattı kendine. Bir saniye sonra, manken basını hafifçe sallayıp eklemli
parmaklarıyla "gel" isareti yapınca, hayretten agzı açık kaldı; Tonks, Ginny ile Mrs Weasley'yi
dirseklerinden yakalayıp dosdogru camın içinden geçti. Ortadan kayboldular.
623
Fred, George ve Ron onların pesinden gittiler. Harry etrafa, itisip kakısan kalabalıga baktı;
hiçbirinin, Purge & Dowse Ltd'inkiler gibi çirkin vitrin mankenlerine bakarak vakit kaybetmeye
niyeti yok gibi görünüyordu; dahası hiçbiri, altı kisinin, gözleri önünde yok olup havaya
karısmasını fark etmemis gibiydi.
"Hadi," diye homurdandı Moody. Yine Harry'nin sırtını dürttü ve serin bir su tabakasını andıran bir
seyin içinden geçip öbür taraftan sıcak ve kuru halde çıktılar.
Çirkin mankenden de, durdugu yerden de eser yoktu. Sıra sıra cadıyla büyücünün, bacakları
sallanan tahta iskemlelerde oturdugu, kalabalık bir danısma bölümüne benzer bir yerdeydiler;
cadılarla büyücülerin kimi tamamen normal görünüyor ve Cadı Gündemi'mn eski sayılarını
okuyorlardı. Digerlerinde ise, fil hortumları ya da gögüslerinden çıkan ekstra eller gibi korkutucu
birtakım sekil bozuklukları vardı. Salonun da dısarıdaki sokaktan daha sessiz oldugu
Page 233
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
söylenemezdi, çünkü hastalardan bazıları çok tuhaf sesler çıkarıyordu: lk sıranm ortasında
durmus, bir Gelecek Postası ile kendini hani harıl yelpazeleyen, yüzü terli cadı, agzından buhar
çıktıkça tiz bir ıslık koyuveriyordu; kösedeki pis sihirbaz, her hareket edisinde çan gibi çalıyordu ve
her çınlamayla birlikte kafası öyle korkunç sekilde titresiyordu ki, durdurmak için kendi kulaklarına
yapısması gerekiyordu.
Limon yesili cüppeli cadılarla büyücüler, hastaların arasında bir asagı bir yukarı yürüyor, sorular
soruyor, Umbridge'inkine benzeyen yazı altlıklarına not alıyorlardı. Harry, gögüslerine islenmis
olan amblemi fark etti: çapraz bir asa ile bir kemik.
624
Ron'a yavasça, "Doktor mu onlar?" diye sordu.
"Doktor mu?" dedi Ron, saskın görünüyordu. "Hani su insanları kesen Muggle kaçıklardan mı?
Hayır, onlar Sifacı."
"Buraya gelin!" diye seslendi Mrs VVeasley, kösedeki sihirbazın yenilenen çınlamasını bastırarak.
Onun pesine düsüp, Danısma yazan bir masada oturan tombul sarısın bir cadının önündeki
kuyruga girdiler. Arkasındaki duvar posterlerle kaplıydı, üzerlerinde ise söyle seyler yazıyordu:
TEMZ BR KAZAN, KSRN ZEHRE DÖNÜSMESN ÖNLER; EHL BR SFACI TARAFINDAN
ONAYLANMADIKÇA, PANZEHR TAMZEHR SAYILIR. Uzun gümüsi renkte bukleleri olan bir cadının
büyük bir portresi de vardı, üzerinde sunlar yazılıydı:
Dilys Denuent
St Mungo'nun Sifacısı 1722-1741
Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu Müdiresi
1741-1768
Dilys, VVeasley ekibini sanki onları sayıyormusçasına inceliyordu: Harry ile göz göze gelince,
çaktırmadan göz kırptı ve yürüyüp portresinden çıkarak kayboldu.
Bu arada, kuyrugun basında genç bir büyücü, oldugu yerde garip bir dans gösterisi sunuyor ve
ıstırap çıglıkları arasında, derdini masanın arkasındaki cadıya anlatmaya Çalısıyordu.
"Bunlar yüzünden - ayy - kardesimin bana verdigi ayakkabılar - örf - yiyorlar iste - AMAN -
ayaklarımı - bak-
625
sanıza sunlara, üstlerinde bir sey var herhalde - AAAH -ugursuzluk büyüsü ve ben de - AAAAAHH -
ayakkabıları çıkaramıyorum." Yanan kömürler üzerinde dans edermis gibi sırayla bir ayagının,
sonra ötekinin üstünde zıpladı.
"Ayakkabılar okumana engel olmuyor, degil mi?" dedi sansın cadı asabi asabi, masasının sol
tarafındaki büyük bir tabelayı isaret ederek. "Büyü Hasarı'na gitmen gerekiyor, dördüncü kat. Kat
rehberinde dedigi gibi. Sıradaki!"
Büyücü yan yan, seke seke, hoplaya zıplaya yoldan çekilirken, YVeasley ekibi birkaç adım ilerledi
ve Harry kat rehberini okudu:
ESYA KAZALARI............................................Zemin kat
Kazan patlaması, asa geri tepmesi, süpürge çarpısmaları vs.
YARATIKLARIN YOL AÇTIGI
YARALANMALAR............................................Birinci kat
Isırıklar, sokmalar, yanıklar, gömük omurga vs.
SHRL BÖCEKLER........................................kinci kat
Bulasıcı hastalıklar, örnegin ejderhaçiçegi, kaybolma hastalıgı, sıramantarca vs.
KSR VE BTK ZEHRLENMELER........Üçüncü kat
Kızıllık ve lekeler, kusma, denetlenemez kıkırdama vs.
BÜYÜ HASARI.........................................Dördüncü kat
Kaldırılamayan ugursuzluk büyülen, nazar, yanlıs uygulanmıs büyüler vs.
626
ZYARETÇ ÇAYHANES /
Page 234
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
HASTANE MAGAZASI................................Besinci kat
EGER NEREYE GDECEGNZDEN EMN DEGLSENZ, NORMAL KONUSMA YETSNDEN
YOKSUN-SANIZ YA DA NYE BURADA OLDUGUNUZU HATIRLAMIYORSANIZ, HASTANEMZN
HOSGEL-DNCADISI SZE MEMNUNYETLE YARDIM EDECEKTR.
sitme borulu, çok yaslı, beli bükük bir büyücü, ayaklarını sürüyerek kuyrugun basına varmıstı
simdi. Hırıltılı bir sesle, "Broderick Bode'u görmeye geldim!" dedi.
"Kırk dokuzuncu kogus, ama korkarım vaktinizi ziyan ediyorsunuz," dedi cadı, basından
savarcasına. "Kafası tamamen karısık, anlıyorsunuz ya - kendini hâlâ çaydanlık sanıyor. Sıradaki!"
Canından bezmis gibi görünen bir büyücü, üstündeki bebek tulumunun hemen arkasından çıkmıs
gibi görünen koskoca, tüylü kanatlarım çırpan küçük kızını sıkı sıkı ayak bileginden tutuyordu.
Cadı, daha ona sormadan, "Dördüncü kat," dedi sıkkın bir sesle. Adam, kızını garip biçimli bir tür
balonmus-çasına tutarak, masanın yanındaki çift kanatlı kapıdan ge-Çip yok oldu. "Sıradaki!"
Mrs Weasley masaya ilerledi.
"Merhaba," dedi, "kocam Arthur Weasley'nin bu sabah baska bir kogusa tasınmıs olması
gerekiyordu, acaba bize söylemeniz -"
627
"Arthur VVeasley mi?" dedi cadı, parmagını önündeki uzun listeden asagı dogru kaydırarak. "Evet,
birinci kat, sagdan ikinci kapı, Dai Llewellyn Kogusu."
"Tesekkür ederim," dedi Mrs VVeasley. "Hadi, yürüyün bakalım."
Onun ardına düsüp çift kanatlı kapıdan ve gerisindeki dar koridordan geçtiler; yine ünlü Sifacı'lann
portrelerinin dizili oldugu koridor, tavanda süzülen ve dev sabun köpüklerine benzeyen, içleri mum
dolu kristal kabarcıklarla aydınlanıyordu. Onların geçtikleri kapıdan limon yesili cüppeli baska
cadılar ve büyücüler girip çıkıyordu; bir kapıyı geçerlerken, kötü kokan san bir gaz koridoru sardı,
arada bir de uzaklardan aglamalar duyuluyordu. Bir merdivenden çıkıp Yaratıkların Yol Açtıgı
Yaralanmalar koridoruna geldiler. Sagdan ikinci kapıda "Tehlikeli" Dai Lleıvellyn Kogusu: Ciddi
Isırıklar yazıyordu. Hemen altında ise pirinç bir çerçevenin içinde bir kart vardı, üzerinde
elyazısıyla Bas Sifacı: Hippoc-rates Smethun/ck. Stajyer Sifacı: Augustus Pye yazıyordu.
"Biz dısarıda bekleyelim, Molly," dedi Tonks. "Arthur bir seferde çok fazla ziyaretçi istemez... önce
yalnızca aile girmeli."
Deli-Göz homurdanarak bu fikri onayladıgını belirtti ve sırtım koridor duvarına verip yerlesti, sihirli
gözü her yöne dönüyordu. Harry de geri çekildi, ama Mrs Weasley elini uzatarak onu kapıdan içeri
itti; bir yandan da, "Aptallık etme, Harry, Arthur sana tesekkür etmek istiyor," diyordu.
Kogus küçüktü; tek penceresi daracık oldugundan ve kapının karsısındaki duvarın tepesine
yerlestirildiginden,
628
hayli kasvetliydi de. Isıgın çogu, tavanın ortasında bir öbek olusturmus olan, parlayan kristal
kabarcıklardan geliyordu. Duvarlar mese kaplıydı ve birinde hayli zalim görünüslü bir büyücünün
portresi vardı; altında Urc/uhart Rackharroıv, 1612-1697, Bagırsak-sökücü Lanet'in Mucidi
yazûıydi.
Sadece üç hasta vardı. Mr Weasley kogusun dibinde, minik pencerenin yanındaki yatakta
yatıyordu. Harry onun, birkaç yastıgı üst üste koyarak dogrulup oturmus, yatagına düsen tek ısık
huzmesinde Gelecek Postası okudugunu görünce hem memnun oldu, hem rahatladı. Mr VVeasley
onlar yaklasırken basını kaldırıp baktı ve kimlerin geldigini görünce yüzü sevinçle ısıldadı.
"Merhaba!" diye seslendi, Gelecek Postası'm bir kenara atarak. "Bili az önce ayrıldı, Molly, ise
gitmesi gerekiyormus, ama daha sonra sana ugrayacakmıs."
"Nasılsın, Arthur?" diye sordu Mrs Weasley; onun yanagını öpmek için egildi ve endiseyle yüzüne
baktı. "Hâlâ biraz süzgün görünüyorsun."
Mr VVeasley hosnutlukla, "Kendimi çok iyi hissediyorum," dedi, saglam koluyla Ginny'ye sarılarak.
"Bu sargıları çıkarsalar, eve gidecek hale gelirim."
"Niye çıkarmıyorlar, baba?" diye sordu Fred.
"Eh, her deneyislerinde sakır sakır kanamaya baslıyor da ondan," dedi Mr VVeasley neseyle;
komodinin üstünde duran asasına uzandı ve onu sallayarak, hepsi otursun diye yatagının yanında
Page 235
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
altı iskemle yarattı. "Anlasılan o yılanın dislerinde hayli sıradısı türde, yaraları açık tutan bir zehir
varmıs. Ama bir panzehir bulurlar mutlaka; benden çok daha berbat olaylar gördüklerini
629
söylüyorlar ve ben de bu arada saat bası bir Kan-Tazele-me ksiri almak zorundayım. Ama oradaki
adam," dedi, sesini alçaltarak; yesil ve hasta görünen ve gözlerini dikmis tavana bakan bir adamın
yattıgı karsıdaki yatagı basıyla isaret etti, "bir kurtadam tarafından ısırılmıs, zavallıcık. Hiç tedavisi
yok."
"Kurtadam mı?" diye fısıldadı Mrs Weasley, korkmus görünüyordu. "Herkese açık bir kogusta
güvenli mi yani? Özel bir odada olması gerekmez mi?"
"Dolunaya daha iki hafta var," diye hatırlattı Mr Weas-ley ona, usulca. "Bu sabah onunla
konusuyorlardı, Sifacı'lar yani, neredeyse normal bir hayat sürdürebilecegine onu ikna etmeye
çalısıyorlardı. Ona dedim - isim vermedim elbette - ama bir kurtadamı sahsen tanıyorum, dedim;
çok iyi adamdır, bu durumu hayli rahat idare ediyor, dedim."
"Peki o ne dedi?" diye sordu George.
"Eger çenemi kapamazsam beni ısıracagını söyledi," dedi Mr VVeasley hüzünle. "Ve suradaki
kadın," kapının hemen yanındaki, geriye kalan tek dolu yatagı gösterdi, "Sifacı'lara onu neyin
ısırdıgını söylemiyor, biz de bundan onun yasadısı bir sey bulundurdugunu sanıyoruz. Her ne
idiyse bacagından hayli büyük bir parça almıs, bandajı çıkardıklarında çok pis kokuyor."
"Simdi, neler oldugunu bize söyleyeceksin, degil mi, baba?" diye sordu Fred, iskemlesini yataga
yaklastırarak.
"Zaten biliyorsunuz, degil mi?" dedi Mr VVeasley, Harry'ye anlamlı bir sekilde gülümseyerek. "Çok
basit -uzun bir gündü, uyuyakalmısım, gafil avlandım ve ısırılclım.
630
"Gelecek Postasz'nda yazıyor mu saldırıya ugradıgın?" diye sordu Fred, Mr Weasley'nin bir kenara
bıraktıgı gazeteyi gösterdi.
"Hayır, elbette yazmıyor," dedi Mr VVeasley, hafiften acı bir tebessümle, "Bakanlık kimsenin
bilmesini ister mi, koca pis bir yılanın -"
"Arthur!" diye uyardı onu Mrs VVeasley.
"- yani - sey - beni soktugunu," dedi Mr Weasley çabucak, ama Harry onun aslında bunu söylemek
istemediginden emin gibiydi.
"Bu is oldugunda neredeydin, baba?" diye sordu George.
"O beni ilgilendirir," dedi Mr VVeasley, yine de hafifçe gülümsedi. Gelecek Postası'nı kaptı,
silkeleyip açtı ve, "Siz geldiginizde Willy VViddershins'in tutuklanmasını okuyordum," dedi.
"Yazmki o kusan tuvaletlerin VVilly'nin marifeti oldugu ortaya çıktı, biliyorsunuz, degil mi?
Ugursuzluk büyülerinden biri geri tepti, tuvalet patladı, onu enkaz içinde baygın, bastan asagı -"
" 'Görevdeydim' derken," diye alçak sesle onun sözünü kesti Fred, "ne yapıyordun yani?"
"Babanızı duydunuz," diye fısıldadı Mrs VVeasley, "bunu burada tartısmıyoruz! VVilly
VViddershins'i anlatmaya devam et, Arthur."
"Eh, bana nasıl oldugunu sormayın ama, tuvalet suçlamasından kurtulmus," dedi Mr VVeasley
sıkıntıyla. "Tah-minimce biraz altın el degistirmistir -"
"Onun basında nöbet tutuyordun, degil mi?" dedi George yavasça. "Silahın?
Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen'in Pesinde oldugu seyin?"
631
"Kes sesini, George!" diye onu payladı Mrs VVeasley.
"Neyse," dedi Mr VVeasley, sesini yükselterek, "Will) simdi de Muggle'lara ısıran kapı tokmakları
satarken yakalandı ve bu defa paçasını kurtarmayı becerecegini sanmıyorum, çünkü, bu yazıya
bakılırsa, Muggle'lardan il tanesi parmaklarını kaybetmis, acilen yeniden kemik büyütmek ve
hafıza degistirmek için simdi St Mungo'day-mıslar. Düsünün bir kere, St Mungo'da Muggle'lar!
Hangi kogusa koydular acaba?"
Ve bir tabela görmeyi umuyormusçasına hevesle etrafına bakındı.
Page 236
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
Fred, "Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen'in bir yılanı var dememis miydin, Harry?" diye sordu, bir yandan
da tepki gösterecek mi diye babasına bakıyordu. "Muazzam bir yılan? Döndügü gece görmüstün,
degil mi?"
"Bu kadarı yeter," dedi Mrs VVeasley hiddetle. "Deli-Göz ve Tonks dısarıdalar, Arthur, onlar da
içeri gelip seni görmek istiyor. Siz ise dısarıda bekleyebilirsiniz," diye ekledi çocuklarıyla Harry'ye.
"Sonra da gelip vedalasırsımz. Hadi bakalım."
Yeniden sürü halinde dısarı çıktılar. Deli-Göz ve Tonks içeri girdi, kogusun kapısını arkalarından
kapattılar. Fred kaslarını kaldırdı.
"yi," dedi sakin sakin, ceplerini karıstırarak, "tamam o zaman. Aman bize bir sey söylemeyin."
"Bunları mı arıyordun?" dedi George, ten rengi bir sicim yıgınına benzeyen bir seyi uzatarak.
"Zihnimi okudun," diye sırıttı Fred. "Bakalım St Mungo'da kogus kapılarına Sarsılmaz Büyüsü
yapıyorlar mı, ha?"
632
O ve George sicimin dügümünü çözdüler ve bes ayrı Uzayan Kulak'ı birbirinden ayırdılar. Fred ve
George onları dagıttı. Harry bir tane alsın mı almasın mı, tereddüt etti.
"Hadi, Harry, al sunu! Sen babamın hayatını kurtardın. Onu gizlice dinlemeyi hak eden biri varsa,
o da sensin."
Sırıtmasına engel olamayan Harry, sicimin ucunu aldı ve ikizlerin yaptıgı gibi kulagına soktu.
"Hadi, basla!" diye fısıldadı Fred.
Ten rengi sicimler uzun, sıska solucanlar gibi kıvrıldılar ve kapının altından yılan misali geçtiler.
Harry önce hiçbir sey duyamadı, sonra Tonks'un sanki yanı basında duruyormus gibi bir açıklıkla
fısıldadıgını isitince yerinden sıçradı.
"... bütün o bölgeyi aradılar, ama yılanı hiçbir yerde bulamadılar. Sana saldırdıktan sonra yok
olmusa benziyor, Arthur... ama Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen bir yılanın içeri girebilecegini
sanmıyordu herhalde, degil mi?"
"Sanırım onu gözcü olarak gönderdi," diye homurdandı Moody, "çünkü simdiye kadar sansı yaver
gitmedi, ha? Yok, bence neyle karsı karsıya oldugu hakkında daha iyi bir fikir edinmeye çalısıyor
ve eger Arthur orada olmasaydı, hayvanın etrafa bakınmak için çok daha fazla vakti olacaktı.
Demek Potter hepsini gördügünü söylüyor, öyle mi?"
"Evet," dedi Mrs Weasley. Sesinde hayli gergin bir ton vardı. "Biliyor musunuz, Dumbledore
Harry'nin böyle bir sey görmesini bekliyormus sanki."
633
"Eh, evet," dedi Moody. "O Potter denen çocukta tuhaf bir seyler var, hepimiz biliyoruz bunu."
"Bu sabah Dumbledore'la konustugumda, Harry için kaygılanıyor gibiydi," diye fısıldadı Mrs
Weasley.
"Tabii kaygılanacak," diye homurdandı Moody. "Oglan, Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen'in yılanının
içinden bir seyler görüyor. Besbelli Potter bunun ne anlama geldigini anlamıyor ama, eger
Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen onu ele geçiriyorsa -"
Harry, Uzayan Kulak'ı kulagından çıkardı, kalbi büyük bir hızla çarpıyordu, yüzünü ates basmıstı.
Ötekilere baktı. Hepsi gözlerini dikmis, ona bakıyorlardı, sicimler hâlâ kulaklarından sarkıyordu ve
korkuya kapılmıs bir halleri vardı.
•.
. •
634
YRM ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
• • • •
Kapalı Kogusta Noel
Dumbledore bu yüzden mi artık Harry ile göz göze gelmekten kaçınıyordu? O gözlerden
Voldemort'un ona baktıgını görmeyi mi bekliyordu, parlak yesilin birden kırmızıya, gözbebeklerinin
Page 237
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
ise bir kedininki gibi dikey çizgilere döneceginden mi korkuyordu? Harry bir zamanlar
Voldemort'un yılanımsı yüzünün nasıl zorla Profesör Quirrell'ın basının arkasından çıktıgını hatırladı
ve insanın kafatasmdan Voldemort'un bas vermesi nasıl bir his olurdu diye merak ederek eliyle
kendi kafasını yokladı.
Kendini pis, hastalıklı hissediyordu, ölümcül bir mikrop tasıyordu sanki; hastaneden dönerken
metroda, zihinlerine ve bedenlerine Voldemort'un lekesi islememis, masum, temiz insanlarla
birlikte oturmayı hak et-miyormus gibi geliyordu Harry'ye... o yılanı görmekle kalmamıstı, o yılan
olmustu, bunu biliyordu artık...
Sonra aklına gerçekten korkunç bir sey geldi, zihninde su yüzüne çıkan ve midesini yılan gibi
buran bir anı.
635
Mürit dısında neyin pesindeymis?
Sadece sinsice elde edebilecegi seyler... silah gibi bir sey. Geçen sefer sahip olmadıgı bir sey.
Silah benim, diye düsündü Harry. Sanki damarlarında zehir akıyordu; onu donduruyor, karanlık
tünelin içinde trenle birlikte sallanırken ter içinde bırakıyordu. Volde-mort'un kullanmaya çalıstıgı
benim, o yüzden nereye gitsem etrafımda korumalar var. Mesele benim korunmam degil, diger
insanların benden korunması, ama ise yaramıyor, Hogwarts'ta sürekli pesimde birini
bulunduramaz-lar... Dün gece Mr VVeasley'ye gerçekten saldırdım, bendim o. Bunu bana
Voldemort yaptırdı, simdi bile içimde olabilir, düsüncelerimi dinliyor olabilir -
"yi misin, Harry7çigim?" diye fısıldadı Mrs VVeasley, tren karanlık tünelin içinde hızla ve
gürültüyle ilerlerken, egilip Ginny'nin önünden basını uzatarak. "Pek iyi görün-müyorsun. Hasta
mısın?"
Hepsi ona bakıyordu. Basını çılgınca iki yana salladı ve gözlerini bir ev sigortası ilanına dikti.
"Harry, canım, iyi olduguna emin misin?" dedi Mrs VVeasley kaygılı bir sesle. Simdi Grimmauld
Meydanı'nm ortasındaki bakımsız çimin etrafından yürüyorlardı. "Öyle solgun görünüyorsun ki...
bu sabah uyuduguna emin misin? Simdi hemen yukarı çıkıp yat, böylece aksam yemeginden önce
bir iki saat uyuyabilirsin, oldu mu?"
Harry peki dercesine basını salladı; eline digerleriyle konusmamak için hazır bir mazeret geçmisti
iste, zaten istedigi tam da buydu. O yüzden Mrs VVeasley ön kapıyı açar açmaz aceleyle ifrit
bacagı semsiyeligin ya-
636
nından geçip yukarıya, Ron'la birlikte kaldıkları yatak
odasına çıktı.
Odada volta atmaya basladı. ki yatagın ve Phineas Nigellus'un bos resim çerçevesinin önünden
geçip duruyor, beyni sorularla ve gittikçe daha da korkunçlasan fikirlerle kaynıyor, köpürüyordu.
Nasıl yılan olmustu? Belki de bir Animagus'tu... hayır, olamazdı, olsaydı bilirdi... belki Voldemort
bir Animagus'tu... evet, diye düsündü Harry, bu uyuyordu iste, o olsa bir yılana dönüsürdü tabii...
ve beni ele geçirdiginde, ikimiz de biçim degistiriyoruz... yine de bu, bes dakika içinde nasıl
Londra'ya gidip geri döndügümü açıklamıyor... ama Voldemort, Dumbledore'dan sonra dünyanın
en güçlü büyücüsü sayılır, herhalde insanları öyle bir yerden bir yere tasımak onun için sorun
degildir.
Sonra, içinde aniden bir panik duygusu kabararak, ama bu delilik, diye düsündü, Voldemort beni
ele geçiriyorsa, su anda ona Zümrüdüanka Yoldaslıgı Karargâhı'nın nerede oldugunu açıkça
gösteriyorum! Yoldaslık'ta kimlerin bulundugunu ve Sirius'un nerede oldugunu ögrenecek... ayrıca
duymamam gereken bir sürü sey duydum, buraya ilk geldigim gece Sirius'un söyledikleri...
Tek seçenek vardı: Grimmauld Meydanı'ndan hemen ayrılması gerekiyordu. Noel'i digerlerinden
uzakta, Hog-warts'ta geçirecekti, böylece onlar hiç olmazsa tatilde güvende olurlardı... ama hayır,
bu da ise yaramazdı, çünkü Hogwarts'ta da sakatlayacak ve yaralayacak birçok insan olacaktı. Ya
bir dahaki sefere sıra Seamus, Dean ya da Ne-ville'e gelirse? Volta atmayı bıraktı ve gözlerini
Phineas
637
Nigellus'un içi bos çerçevesine dikti. Midesine kasvetli bir his çöreklenmisti. Baska seçenegi yoktu:
Page 238
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
Privet Drive'a dönecek, kendini diger büyücülerden tamamen koparacaktı.
Eh, madem böyle bir sey yapacaktı, oyalanmanın anlamı yoktu. Dursley'lerin onu, beklediklerinden
altı ay önce kapı esiginde bulunca nasıl bir tepki vereceklerini düsünmemek için kendini zorlayarak
sandıgına gitti, kapagını kapayıp kilitledi, sonra da alıskanlıkla dönüp Hedvvig'e bakındı. Oysa
Hedvvig tabii ki hâlâ Hogwarts'taydı - eh, en azından bir de onun kafesini tasımak zorunda
kalmayacaktı. Sandıgının bir ucundan tuttu. Tam kapıya dogru sürüklerken, kulagına küçümser bir
ses geldi: "Kaçıyoruz, öyle mi?"
Harry dönüp etrafına baktı. Portresinin tuvalinde belirmis olan Phineas Nigellus, çerçevesine
yaslanmıs, Harry'yi yüzünde pek eglenirmis gibi bir ifadeyle seyrediyordu.
"Hayır, kaçmıyorum," diye kestirip attı Harry, sandıgını bir iki metre daha sürükleyerek.
"Ben de sanıyordum ki," dedi Phineas Nigellus, sivri uçlu sakalını oksayarak, "Gryffindor
binasından olman için cesur olman gerekiyor. Bana öyle geliyor ki, benim binam sana daha çok
uyardı. Gerçi biz Slytherin'ler de cesu-ruzdur, ama aptal degilizdir. Mesela, öyle bir seçenegimiz
varsa, her zaman kendi kellemizi kurtarmayı seçeriz."
"Ben burada kendi kellemi kurtarmıyorum," dedi Harry aksi aksi, sandıgı kapının önündeki çarpık
çurpuk, güve yemis halının üstünden çekerek.
638
"Haa, anlıyorum," dedi Phineas Nigellus, hâlâ sakalını oksayarak, "bir ödlek gibi tüymüyorsun yani
- asilce davranıyorsun."
Harry onu duymazdan geldi. Tam uzanıp kapı tokmagını tutmustu ki, Phineas Nigellus tembel
tembel, "Sana Albus Dumbledore'dan bir mesajım var," dedi.
Harry hemen arkasına döndü.
"Ne diyor?"
" 'Oldugun yerde kal/ "
"Kıpırdamadım bile!" dedi Harry, eli hâlâ kapı tokmagında. "Ee, nedir mesaj?"
"Az önce ilettim ya, alık," dedi Phineas Nigellus yumusak bir sesle. "Dumbledore, 'Oldugun yerde
kal,' diyor."
"Niye?" dedi Harry hevesle, sandıgının ucunu bırakarak. "Niye benim kalmamı istiyor? Baska ne
dedi?"
"Hiçbir sey," dedi Phineas Nigellus, ince siyah kaslarından birini kaldırarak. Harry'yi münasebetsiz
buluyor gibi bir hali vardı.
Uzun otların arasından fırlayan bir yılan gibi, Harry'nin siniri birden burnuna sıçradı. Bitap
düsmüstü, kafası son derece karısıktı, son on iki saatte dehseti, rahatlamayı, sonra yine dehseti
yasamıstı ve Dumbledore hâlâ onunla konusmak istemiyordu!
"Bu kadar mı yani?" dedi yüksek sesle. " 'Oldugun yerde kal', ha? O Ruh Emici'lerin saldırısına
ugradıktan sonra söyledikleri tek sey de buydu zaten! Büyükler meseleyi çözüyor, sen yerinden
ayrılma, Harry! Ama zahmet edip de sana bir sey anlatmayacagız, çünkü o minnacık beynin
anlatılanı akmayabilir!"
639
"Biliyor musun/' dedi Phineas Nigellus, Harry'den de yüksek sesle, "iste tam da bu yüzden
ögretmenlikten nefret ediyorduml Gençler her konuda haklı olduklarından öyle iflah olmaz sekilde
eminler ki. Hogwarts Müdürü'nün sana planlarını en küçük ayrıntısına kadar anlatmamak için çok
iyi bir sebebi olabilecegi hiç aklına geldi mi, zavallı kurumlu züppem benim? Haksızlıga ugradıgını
düsünürken, söyle bir durup da simdiye kadar Dumbledo-re'un emirleri yüzünden asla zarara
ugramadıgını aklına getirdin mi? Hayır. Hayır, bütün gençler gibi, öylesine eminsin ki sadece senin
düsünebildiginden, sadece senin hissettiginden, sadece senin tehlikenin farkında oldugundan,
sadece senin Karanlık Lord'un neler planladıgını -"
"Benimle ilgili bir sey mi planlıyor yani?" dedi Harry çabucak.
"Öyle bir sey mi dedim?" dedi Phineas Nigellus, ipek eldivenlerini sakin sakin inceleyerek. "Simdi,
izninle, ergenlik açılarıyla ilgilenmekten daha önemli islerim var... sana iyi günler."
Ve agır agır çerçevesinin kenarına dogru yürüyüp gözden kayboldu.
"yi, git o zaman!" diye haykırdı Harry bos çerçeveye. "Dumbledore'a da de ki, hiçbir sey
Page 239
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
yapmadıgı için tesekkürler!"
Bos tuvalden ses gelmedi. Burnundan soluyan Harry, sandıgını tekrar yatagının ayakucuna çekti
ve kendini güve yemis nevresimlerin üzerine bıraktı. Gözleri kapalıydı, bedeni agır geliyor, her
yanı agrıyordu.
Sanki kilometrelerce yol gitmis gibiydi... çok degil,
640
yirmi dört saatten az bir süre önce Cho Chang'm ökseotu-nun altında ona yakınlasmıs olması
simdi gözüne imkânsız görünüyordu... o kadar yorgundu ki... uyumaya korkuyordu... ama ne
kadar dayanabilecegini bilmiyordu... Dumbledore ona burada kalmasını söylemisti... bu da
uyumaya izni var demekti... ama korkuyordu... ya yine öyle bir sey olursa?
Gölgelere gömülüyordu. . .
Sanki kafasının içinde bir film vardı da baslamayı bekliyordu. Düz siyah bir kapıya dogru giden bos
bir koridorda ilerliyordu, kaba tas duvarlar, mesaleler boyunca yürüyor, bir kapı aralıgından geçip
soldan asagı inen tas basamaklara varıyordu. . .
Siyah kapıya ulastı, ama açamadı... öylece durup baktı, girmek için yanıp tutusuyordu... tüm
kalbiyle istedigi bir sey vardı kapının ardında... düslerinin ötesinde bir ödül... yara izinin batması
bir geçse... o zaman daha berrak düsünebilirdi. . .
"Harry," dedi Ron'un sesi, çok uzaklardan, "annem aksam yemegi hazır diyor, ama daha yatmak
istiyorsan sana bir seyler ayıracakmıs."
Harry gözünü açtı, ama Ron odadan çıkmıstı bile.
Benimle tek basına kalmak istemiyor, diye düsündü Harry. Moody'nin dediklerini duydugu için.
içinde ne oldugunu ögrendiklerinden, artık kimsenin onu orada istemeyecegini düsünüyordu.
Yemege inmeyecekti; onları kendisiyle birlikte olmaya zorlamayacaktı. Öbür yanma döndü ve bir
süre sonra tekrar uykuya daldı. Çok sonra, sabahın erken saatlerinde
641
l
uyandı, açlıktan midesi kazmıyor, Ron yanındaki yatakta horluyordu. Kısık gözlerle odayı tararken,
Phineas Nigel-lus'un yine portresinde durdugunu gördü ve aklına Dumbledore'un onu kendisini
gözlemek için göndermis olabilecegi geldi, baska birine saldırırsa diye.
Temiz olmadıgı duygusu daha da güçlendi. Dumbledore'un sözünü dinledigine biraz pismandı...
artık Grim-mauld Meydanı'nda hayat böyle olacaksa, belki de Privet
Drive daha iyiydi.
*
Harry dısında herkes o sabahı Noel süslemelerini asmakla geçirdi. Harry, Sirius'un keyfinin bu
kadar yerinde oldugunu görmemisti hiç; resmen Noel sarkıları söylüyordu, belli ki Noel'de yanında
birileri olacagı için çok memnundu. Alt kattan gelen sesi, soguk misafir odasında yankılanıyordu.
Harry orada yalnız basına oturmus, pencereden dısarıdaki havanın giderek beyazlasmasını, kar
sinyalleri vermesini izliyor, bir taraftan da digerlerine onun hakkında konusma fırsatı vermekten
-ki mutlaka öyle yapıyorlardı- vahsice bir zevk alıyordu. Ögle yemegi vaktinde Mrs YVeasley'nin alt
kattan ona seslendigini duyunca, daha da yukarı çıktı ve onu duymazdan geldi.
Aksam saat altı sularında zil çaldı ve Mrs Black yine çıglık çıglıga bagırmaya basladı.
Mundungus'un ya da baska bir Yoldaslık üyesinin ugradıgını düsünen Harry, saklandıgı odanın,
yani Sahgaga'nın odasının duvarına sırtını iyice yaslayıp, Hipogrifi ölü sıçanlarla beslerken
kendisinin ne kadar aç oldugunu düsünmemeye çalıstı.
642
Birkaç dakika sonra birisi kapıya hızla vurunca küçük bir sok geçirdi.
"Orada oldugunu biliyorum," dedi Hermione'nin sesi. "Lütfen dısarı gelir misin? Seninle konusmak
istiyorum."
"Sen burada ne yapıyorsun?" diye sordu Harry, kapıyı açarken; o sırada Sahgaga, gözünden
kaçmıs sıçan parçası var mıdır diye, üzerine saman saçılmıs zemini tırmalamaya devam ediyordu.
"Annen ve babanla birlikte kayaktasın sanıyordum."
"Sey, dogrusunu istersen, kayaga öyle pek de bayılmam," dedi Hermione. "O yüzden Noel için
Page 240
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
buraya geldim." Saçında kar vardı, yüzüyse soguktan al al olmustu. "Ama Ron'a söyleme. Çok
gülüyor diye ona kayak yapmanın güzel bir sey oldugunu söyledim. Annemle babam biraz hayal
kırıklıgına ugradı, ama sınavlar konusuna ciddi bakan herkesin çalısmak için Hogwarts'ta kaldıgını
söyledim onlara. Benim basarılı olmamı istiyorlar, anlarlar. Neyse," dedi çabucak, "hadi odana
gidelim. Ron'un annesi orada bir ates yakmıs, sandviç de göndermis."
Harry onun arkasından ikinci kata indi. Yatak odasına girince, hem Ron'un hem de Ginny'nin onu
orada bekledigini görüp sasırdı. Ron'un yatagına oturmuslardı.
"Hızır Otobüs'le geldim," dedi Hermione havalı havalı, Harry daha bir sey demeye vakit bulamadan
montu-nu çıkararak. "Dumbledore bu sabah ilk is neler oldugunu anlattı bana, ama yola çıkmadan
önce dönemin resmen sona ermesini beklemek zorundaydım. Umbridge burnunun dibinden
kayboldunuz diye küplere binmis durum-
643
da, hem de Dumbledore'un ona Mr VVeasley'nin St Mun-go'da yattıgını ve hepinize onu ziyaret
etme izni verdigini söylemesine ragmen. Evet..."
Ginny'nin yanına oturdu. ki kız ve Ron, baslarını kaldırıp Harry'ye baktılar.
"Kendini nasıl hissediyorsun?" diye sordu Hermione.
"yi," dedi Harry gergin gergin.
"Ay, yalan söyleme, Harry," dedi Hermione sabırsızca. "Ron'la Ginny diyorlar ki, St Mungo'dan
döndügünüzden beri herkesten saklanıyormussun."
"Demek öyle diyorlar, ha?" dedi Harry, Ron'la Ginny'ye ates saçan gözlerle bakarak. Ron basını
öne egip ayaklarına baktı, ama Ginny pek utanmısa benzemiyordu.
"E öyle yaptın!" dedi. "Ayrıca hiçbirimizin yüzüne bakmıyorsun!"
"Asıl siz benim yüzüme bakmıyorsunuz!" dedi Harry kızgın bir sesle.
"Belki sırayla bakıyorsunuzdur da birbirinizin bakısını kaçırıyorsunuzdur," dedi Hermione, agzının
kenarları bir gülümsemenin esiginde titreyerek.
"Çok komik," diye çıkıstı Harry. Arkasını döndü.
"Ay, bırak su yanlıs anlasılıyorum hissini," dedi Hermione sert bir sesle. "Bak, bana dün gece
Uzayan Ku-lak'larda duyduklarını anlattılar -"
"Öyle mi?" diye homurdandı Harry. Elleri ceplerinde, dısarıda lapa lapa yagan karı seyrediyordu.
"Hepiniz benim hakkımda konusuyordunuz, ha? Eh, alısıyorum ufak ufak."
"Seninle konusmak istedik, Harry," dedi Ginny, "ama geri döndügümüzden beri saklandıgın için -"
644
"Kimsenin benimle konusmasını istemedim," dedi Harry, gittikçe daha da kızdıgını hissediyordu.
"Eh, biraz aptallık etmissin o zaman," dedi Ginny kızgın kızgın, "Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen
tarafından ele geçirilmis benden baska birini tanımadıgına göre. Ben sana bunun nasıl bir his
oldugunu söyleyebilirdim."
Bu sözlerin etkisi içine islediginde, Harry oldugu yerde donakaldı. Sonra dönüp ona baktı.
"Unutmustum," dedi.
"Ne sanslısın," dedi Ginny sakin sakin.
"Özür dilerim," dedi Harry, bunu gerçekten kastederek. "Yani... yani, sence ele mi geçiriliyorum o
zaman?"
"Yaptıgın her seyi hatırlayabiliyor musun?" diye sordu Ginny. "Hafızanda, ne yaptıgını hiç
bilmedigin büyük bosluklar var mı?"
Harry beynini zorladı.
"Hayır," dedi.
"O zaman Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen seni ele geçir-memis," diye noktayı koydu Ginny. "Beni ele
geçirdiginde, her seferinde saatler boyunca ne yaptıgımı hatırlaya-mıyordum. Kendimi bir yerde
buluyor, oraya nasıl gittigimi bilmiyordum."
Harry ona inanmaya neredeyse cesaret edemiyordu, ama yüregi ferahlamıstı bile.
"Ama babanla yılan hakkında gördügüm o rüya -"
"Harry böyle rüyaları daha önce de gördün," dedi Hermione. "Geçen yıl da Voldemort'un
yaptıklarından bazı anlar görünmüstü gözüne."
Page 241
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
"Bu farklıydı," dedi Harry, basını iki yana sallayarak.
645
"Yılanın içindeydim. Sanki yılan bendim... ya Voldemort beni bir sekilde Londra'ya göndermisse de
-?"
"Bir gün," dedi Hermione, iyiden iyiye kızgın bir halde, "Hogıvarts: Bir Tarih'i okuyacaksın, belki o
zaman Hog-warts'ta Cisimlenilemeyecegini ve Buharlasılamayacagını unutmazsın bir daha.
Voldemort bile yatakhanenden uçup gitmeni saglayamazdı, Harry."
"Yatagından hiç çıkmadın, abi," dedi Ron. "Seni uyandırmamızdan önce, en az bir dakika uykunda
dönüp durdugunu gördüm."
Harry düsünmeye ve yine odada bir asagı bir yukarı yürümeye basladı. Söyledikleri seyler yalnızca
rahatlatıcı degildi, mantıklıydı da... düsünmeden, yatagın üzerindeki tepsiden bir sandviç alıp
istahla agzına tıktı.
Demek silah ben degilim, diye düsündü. Yüregi mutluluk ve rahatlamayla doldu, kapılarının
önünden geçip Sahgaga'nın odasına dogru giden ve avaz avaz "Biz Sen Hipogrif leriz, Ne Hos
Gezeriz"i söyleyen Sirius'a eslik etmek istedi.
Noel için Privet Drive'a dönmeyi nasıl düsünebilmisti ki? Sirius'un evin yine dolmasından, özellikle
de Harry'nin orada olmasından duydugu sevinç bulasıcıydı. Yazın gördükleri o asık suratlı ev sahibi
gitmisti. Simdi herkesin, Hogwarts'takinden daha çok olmasa da bir o kadar eglenmesini
saglamaya kararlıydı. Noel arifesinde bıkmadan usanmadan çalısıp onların da yardımıyla etrafı
temizledi ve süsledi. Öyle ki o aksam yatmaya gittiklerinde, ev tanınmayacak hale gelmisti.
Kararmıs samdanlar
646
artık örümcek agıyla degil, çobanpüskülü, altın ve gümüs serpantinlerle kaplıydı; havı dökülmüs
halıların üzerinde sihirli kar yıgınları parlıyordu; Mundungus'un getirdigi, canlı perilerle süslü
kocaman bir Noel agacı, Sirius'un so-yagacının önünü tamamen kapatıyordu. Holün duvarındaki
doldurulmus cin kafalarına bile Noel Baba sapkaları ve sakallan takılmıstı.
Harry, Noel sabahı kalktıgında, ayakucunda hediyelerden olusan bir öbek buldu. Ron, daha büyük
olan kendi paket yıgınını açmaya koyulmustu bile.
"Bu yıl ganimet saglam," dedi Harry'ye, bir kâgıt bulutunun arasından. "Süpürge Pusulası için
sagol, harika; Hermione'ninkinden çok daha iyi -bana bir ödev planlayıcı almıs-"
Harry kendi hediyelerini karıstırıp Hermione'nin el-yazısını tasıyanını buldu. Ona da, günceye
benzeyen, ama herhangi bir sayfasını açtıgında "Simdi yapmazsan sonra bedelini ödersin!" gibi
seyler söyleyen bir defter vermisti.
Sirius ve Lupin, Harry'ye Pratik Savunma Sihri ve Karanlık Sanatlara Karsı Kullanımı adında harika
bir kitap seti vermislerdi. çinde anlatılan her tür karsı-büyü ve nazarın nefis, hareket eden renkli
çizimleri vardı. Harry hevesle ilk cildi karıstırdı; D.O. planlarında kitabın çok ise yarayacagını
hemen anladı. Hagrid tüylü bir kahverengi cüzdan göndermisti. Üzerindeki köpek disleri hırsızlıga
karsı bir tür önlem olmalıydı, ama ne yazık ki Harry'nin parmaklarını kaptırmadan içine para
koymasını da imkânsız hale getiriyordu. Tonks'un hediyesi küçük, gerçegi gibi çalısan bir Atesoku
maketiydi. Harry onun odada uçusunu izle-
647
yip, keske gerçegi bende olsa, diye düsündü; Ron ona koca bir kutu Binbir Çesit Fasulye
Sekerlemesi vermisti, Mr ve Mrs Weasley her zamanki gibi el isi bir kazak ve biraz kıymalı börek,
Dobby ise, gerçekten felaket bir tablo vermisti - Harry onu bizzat cinin yaptıgından süphelendi.
Daha iyi görünür mü acaba diye tabloyu bas asagı çevirmisti ki, sak diye bir sesle Fred ve George
yatagının dibinde Cisimlendiler.
"Mutlu Noeller," dedi George. "Asagı inmeyin bir süre."
"Niye?" dedi Ron.
"Annem yine aglıyor," dedi Fred sıkıntılı bir halde. "Percy, Noel kazagını geri göndermis."
"Hem de hiçbir sey yazmadan," diye ekledi George. "Babamın nasıl oldugunu sormamıs, ziyaret
falan da etmemis."
"Onu teselli etmeye çalıstık," dedi Fred, yatagın etrafından dolasıp Harry'nin portresine bakarak.
Page 242
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
"Percy'nin koca bir sıçan pisligi yıgınından baska bir sey olmadıgını söyledik."
"se yaramadı," dedi George, agzına bir Çikolatalı Kurbaga atarak. "O yüzden isi Lupin devraldı.
Asagı inmeden önce ona annemi neselendirmek için biraz zaman versek iyi olur sanırım."
"O da ne, bu arada?" diye sordu Fred, Dobby'nin tablosuna kısık gözlerle bakarak. "ki siyah gözü
olan bir sebege benziyor."
"Harry bu!" dedi George, resmin arka tarafını isaret ederek. "Arkada öyle yazıyor!"
648
"Bayagı benzemis/' dedi Fred sırıtarak. Harry ona yeni ödev güncesini fırlattı; günce karsı duvara
çarpıp yere düstü ve, "Hiçbir ayrıntıyı ihmal etmediyseniz, simdi istediginizi yapabilirsiniz!" dedi
mutlu mutlu.
Kalkıp giyindiler. Evin sakinlerinin birbirlerine "Mutlu Noeller" diye seslendiklerini duyabiliyorlardı.
Asagı inerken Hermione'ye rastladılar.
"Kitap için tesekkürler, Harry," dedi mutlulukla. "Yeni Numeroloji Kuramı'nı ne zamandır
istiyordum! O parfüm de bayagı sıradısı, Ron."
"Sorun degil/' dedi Ron. "Kimin için o, bu arada?" diye ekledi, Hermione'nin elindeki güzelce
paketlenmis hediyeyi basıyla isaret ederek.
"Kreacher," dedi Hermione neseyle.
"Umarım giysi degildir!" diye uyardı onu Ron. "Siri-us ne dedi, unuttun mu? Kreacher çok sey
biliyor, onu özgür bırakamayız!"
"Giysi degil," dedi Hermione, "gerçi bana kalsa, giymesi için o üzerindeki paçavradan baska bir sey
verirdim kesin. Hayır, yama isi yorgan bu. Yatak odasına renk getirir diye düsündüm."
"Hangi yatak odası?" dedi Harry, Sirius'un annesinin portresinin önünden geçerlerken sesini iyice
alçaltıp fısıldayarak.
"Sey, Sirius oranın pek de yatak odası sayılmayacagını, daha çok bir... in oldugunu söylüyor," dedi
Hermione. "Anlasılan mutfagın yanındaki o yüklügün içinde, kazanın altında uyuyor."
Bodruma vardıklarında, orada bir tek Mrs VVeasley
649
vardı. Ocagın basında duruyordu. Onlara "Mutlu Noel-ler" dilediginde sesi nezleli gibi çıktı, hepsi
gözlerini ondan kaçırdılar.
"Ee, Kreacher'ın yatak odası bu mu?" dedi Ron, kilerin karsısında bulunan, kir içindeki kapıya
giderek. Harry o kapıyı hiç açık görmemisti.
"Evet," dedi Hermione, sesi biraz ürkek çıkıyordu simdi. "Seyy... sanırım kapıya vursak iyi olacak."
Ron parmaklarının bogumlarıyla kapıya birkaç kez vurdu, ama içeriden cevap gelmedi.
"Üst katta sinsi sinsi dolasıyordur," deyip kapıyı açıverdi. "Ögk!"
Harry içeri baktı. Yüklügün büyük bölümünü kocaman, eski moda bir kazan kaplıyordu, ama
boruların altındaki yarım metreden az boslukta, Kreacher kendine yuvaya benzeyen bir köse
yapmıstı. Yere türlü türlü paçavra ve kokmus eski battaniyeler yıgılmıstı; ortasındaki göçük,
Kreacher'ın her gece kıvrılıp yattıgı yeri gösteriyordu. Orada burada, esyaların arasında bayat
ekmek kabukları ve küflenmis peynir parçaları vardı. Bir kösede küçük nesneler ve madeni paralar
ısıldıyordu. Harry bunların, Sirius evi arındırırken Kreacher'ın bir hırsız gibi sinsice kurtardıgı seyler
olması gerektigini düsündü. Sirius'un yazın attıgı gümüs çerçeveli aile fotograflarını da bulup geri
getirmeyi basarmıstı. Camları kırık olabilirdi ama, içlerindeki küçük siyah-beyaz insanlar hâlâ ona
azametle bakıyorlardı. Aralarında Dumbledore'un Düsünseli'nde mahkemesini izledigi esmer, sis
gözka-paklı Bellatrix Lestrange'ın da oldugunu görünce, Harry
650
midesinde bir kasılma hissetti. Görünüse göre onunki, Kreacher'ın en sevdigi fotograftı; onu
digerlerinin önüne koymus, hatta Büyülü Seloteyp'le camı beceriksizce onarmıstı.
"Ben en iyisi hediyesini buraya bırakayım," dedi Her-mione. Paketi paçavraların ve battaniyelerin
ortasındaki göçüge özenle koydu ve kapıyı usulca kapadı. "yi, geldiginde bulur nasıl olsa."
"Düsünüyorum da," dedi Sirius, onlar yüklük kapısını kapatırken kilerden elinde koca bir hindiyle
çıkarak, "aranızda son zamanlarda Kreacher'ı gören oldu mu?"
"Buraya geldigimiz geceden beri görmedim," dedi Harry. "Ona mutfaktan çıkmasını söylüyordun."
Page 243
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
"Evet..." dedi Sirius, kaslaıını çatarak. "Biliyor musun, galiba ben de en son o zaman gördüm...
yukarıda bir yerde saklanıyor olmalı."
"Gitmis olamaz, degil mi?" dedi Harry. "Yani, belki sen 'dısarı' deyince, evden dısarı diyorsun
sanmıstır."
"Yo, yo, ev cinleri giysi verilmedikçe evden çıkamazlar. Ailenin evine baglıdırlar," dedi Sirius.
"Gerçekten isterlerse evden çıkarlar," diye karsı çıktı Harry. "Dobby yapmıstı bunu, iki yıl önce
beni uyarmak için Malfoy'ların evinden çıkmıstı. Daha sonra kendini cezalandırması gerekti, ama
yine de çıkmayı basardı."
Sirius bir an canı biraz sıkılmıs gibi göründü. Ardından, "Sonra ararım," dedi, "büyük ihtimalle
annemin eski moda pantolonlarının falan basında hüngür hüngür aglıyor bulacagım onu. Tabii
çamasır kurutma dolabına girip
651
oracıkta ölmüs de olabilir... ama simdiden ümitlenmeyeyim."
Fred, George ve Ron güldüler; Hermione'nin yüzünde ise hayli sitemkâr bir ifade vardı.
VVeasley'ler, Harry ve Hermione, Noel ögle yemeklerim yedikten sonra, yanlarında Deli-Göz ve
Lupin'le birlikte Mr VVeasley'ye bir ziyaret daha yapmayı düsünüyorlardı. Mundungus puding ve
keklere yetisti. Noel günü metro çalısmadıgından bir araba "ödünç almayı" basarmıstı. Harry'nin,
sahibinin rızasıyla alındıgından hiç de emin olmadıgı bu araba, büyü yoluyla genisletilmisti, tıpkı
Weasley'lerin eski Ford Anglia'sı gibi. Dısarıdan bakınca normal boyda görünmesine ragmen,
arabayı kullanan Mundungus dısında on kisiyi rahat rahat aldı. Mrs Weasley binmeden önce epey
bir tereddüt etti -Harry, onun, Mundungus'u hiç onaylamadıgı gerçegi ile sihir-siz seyahat etmeye
karsı duydugu nefret arasında bocaladıgını biliyordu- ama sonunda dısarının soguguyla
çocuklarının yalvarısları galip geldi ve memnuniyetsizligini gizleyerek arka koltuga, ogulları Fred'le
Bill'in arasına oturdu.
St Mungo'ya çabucak vardılar, yollarda pek az trafik vardı. Hastaneyi ziyaret etmeye gelmis az
sayıda büyücü ve cadı, onlar dısında bos olan caddede usul usul, dikkati çekmemeye çalısarak
ilerliyorlardı. Harry ve digerleri arabadan indiler, Mundungus ise onları bekleyecegi yere gitmek
için ilerideki köseden döndü. Yesil naylonlu mankenin durdugu vitrine dogru renk vermeden
yürüdüler, sonra da birer birer camın içinden geçtiler.
652
Danısma bölümü çok hos bir sekilde senlikli görünüyordu: St Mungo'yu aydınlatan kristal
kürecikler kırmızıya ve altın rengine boyanmıs, kocaman, ısıldayan süsler haline gelmislerdi; her
kapı aralıgında çobanpüskülü asılıydı; her kösede sihirli karla ve buz saçaklarıyla kaplı Noel
agaçları vardı, hepsinin tepesine ısıl ısıl birer altın yıldız yerlestirilmisti. Geçen geldiklerinden daha
tenhaydı ortalık, ama bu, sol burun deligine bir mandalina tıkılmıs bir cadının salonun ortasında
Harry'ye çarpıp geçmesini engellemedi.
"Aile tartısması, ha?" diye sırıttı masanın arkasındaki sarısın cadı. "Bugün gördügüm üçüncü bu...
Büyü Hasarı, dördüncü kat."
Yanma gittiklerinde Mr VVeasley yatagında dogrul-mustu, kucagındaki tepside hindisinin artıkları,
yüzün-deyse çekingen bir ifade vardı.
"Her sey yolunda mı, Arthur?" diye sordu Mrs VVeasley, hepsi Mr VVeasley ile selamlastıktan ve
hediyelerini verdikten sonra.
"yi, iyi," dedi Mr VVeasley, fazlaca candan bir sesle. "Ee - Sifacı Smethwyck'i görmemissinizdir,
degil mi?"
"Hayır," dedi Mrs VVeasley süpheci bir sesle, "niye?"
"Hiç, hiç," dedi Mr VVeasley sen bir sesle, hediye paketlerini açmaya baslayarak. "Ee, herkesin
günü iyi geçti mi bakalım? Noel'de ne hediye aldınız? Ah, Harry - iste bu harikal" Harry'nin sigorta
teli ve tornavidalardan olusan hediyesini açmıstı.
Mr VVeasley'nin cevabı Mrs VVeasley'yi pek tatmin etmise benzemiyordu. Kocası uzanıp Harry'nin
elini
653
sıktıgında, gecelik entarisinin altındaki sargılara gözü ilisti.
Page 244
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
"Arthur/' dedi, kapanan fare kapanı gibi sert bir sesle, "sargıların degistirilmis. Niye sargıların bir
gün önceden degistirildi, Arthur? Yarına kadar gerekmez demislerdi bana."
"Ne?" dedi Mr Weasley, hayli korkmus bir halde nevresimini gögsüne kadar çekerek. "Yo, yo - bir
sey yok -yani - ben -"
Mrs VVeasley'nin delici bakıslarının altında bir balon gibi söndü adeta.
"Sey - sakın kızma, Molly, ama Augustus Pye'ın aklına bir fikir geldi... Stajyer Sifacı hani, çok
sevimli bir delikanlı, bir de... hmm... tamamlayıcı tıpla çok ilgileniyor... hani su eski Muggle
tedavileri... bunlardan bir tanesi var, Molly, dikis deniyor ve - ve Muggle yaralarında bayagı ise
yarıyorlar -"
Mrs VVeasley'den, çıglıkla hırıltı arası, hayra alamet olmayan bir ses çıktı. Lupin yataktan
uzaklasıp, hiç ziyaretçisi olmayan ve Mr VVeasley'nin çevresindeki kalabalıga özlemle bakan
kurtadamın basucuna gitti; Bili kendine bir fincan çay almakla ilgili bir seyler mırıldandı, Fred ile
George da sırıtarak hemen onunla birlikte uzaklastılar.
"Yani simdi sen," dedi Mrs VVeasley, her kelimeyle sesi daha da yükseliyordu ve belli ki
beraberindekilerin çil yavrusu gibi dagıldıklarının farkında degildi, "bana Muggle tedavilerine
bulastıgını mı söylüyorsun?"
"Bulasmadım, Molly'çigim," dedi Mr VVeasley yalva-
654
rırcasına, "sadece - sadece, Pye ve ben bir deneyelim dedik - ama maalesef - sey, bu tür yaralarda
- umdugumuz kadar ise yaramıyor anlasılan -"
"Yani?"
"Sey... sey, bilmem seyin - dikisin ne oldugunu biliyor musun?"
"Adına bakılırsa, derini yırtık kuması diker gibi dikmeye çalısmıssın," dedi Mrs VVeasley,
burnundan nesesiz bir kahkaha koyvererek, "ama sen bile o kadar aptal olamazsın, Arthur -"
"Ben de bir fincan çay istiyorum," dedi Harry, ayaga fırlayarak.
Hermione, Ron ve Ginny de onunla birlikte neredeyse kosarak odadan çıktılar. Kapı arkalarından
kapanırken, Mrs VVeasley'nin tiz çıglıgı kulaklarına geldi: "NASIL YAN, ASAGI YUKARI ÖYLE?"
"Tam babamlık is," dedi Ginny, koridorda giderlerken basım iki yana sallayarak. "Dikismis... daha
neler..."
"Eh, aslına bakarsan sihirli olmayan yaralarda bayagı ise yarıyorlar," dedi Hermione adil bir tavırla.
"O yılanın zehrinde dikisi eriten falan bir sey olmalı. Çayhane nerede acaba?"
"Besinci katta," dedi Harry, hosgeldincadısının masasının üzerindeki tabelayı hatırlayarak.
Koridorda ilerleyip bir dizi çift kanatlı kapıdan geçtiler ve yan duvarında zalim görünümlü
Sifacı'larm portreleri asılı, basamakları sallanan bir merdivene geldiler. Merdivenden çıkarlarken,
Sifacı'lar onlara seslenerek tuhaf sikâyetler teshis etti ve korkunç tedaviler önerdi. Bir
655
ortaçag büyücüsü, Ron'da çok fena sıvaserpil oldugunu söyleyince, oglan hayli kızdı.
"O da ne demek öyle?" diye sordu kızgın kızgın, Sifa-cı onu sonraki altı portre boyunca takip edip
aceleden bu portrelerin sakinlerini itelerken.
"Deride olusan son derece vahim bir bela, küçükbey, sonunda çopur olmana ve simdiki halinden
de dehset verici görünmene neden olur -"
"Kime dehset verici dedigine dikkat et!" dedi Ron, kulakları kızararak.
"- tek çaresi, bir kurbaganın cigerini alıp gırtlagına sıkıca baglamak ve dolunay vaktinde yılanbalıgı
dolu bir fıçının içinde çırılçıplak durmak -"
"Sıvaserpil falan yok bende!"
"Ama, küçükbey, ya yüzünüzdeki o çirkin lekeler -"
"Çil onlar!" dedi Ron hiddetle. "Simdi kendi resmine dön de beni rahat bırak!"
Sonra da dönüp, ellerinden geldigince ciddi bir ifade takınmaya çalısan digerlerine çıkıstı.
"Kaçıncı kattayız?"
"Sanırım besinci," dedi Hermione.
"Hayır, dördüncü," dedi Harry, "bir kat daha -"
Ama sahanlıga adım atınca birden durup, tabelasında BÜYÜ HASARI yazan koridorun basındaki
Page 245
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
çifte kapının penceresine bakakaldı. Bir adam burnunu cama dayamıs, onlara bakıyordu. Dalgalı
sarı saçları, parlak mavi gözleri ve parlak beyaz dislerini sergileyen genis, ifadeden yoksun bir
gülümsemesi vardı.
Vay canına!" dedi Ron, o da adama bakıyordu.
656
"Aman Tanrım," dedi Hermione birden, nefesi kesilmis gibiydi. "Profesör Lockhart!"
Eski Karanlık Sanatlara Karsı Savunma ögretmenleri kapıyı açıp onlara dogru yürümeye basladı,
üzerinde eflatun bir sabahlık vardı.
"Merhabalar!" dedi. "Sanırım imzalı fotografımı isti-yorsunuzdur, ha?"
Harry, Ginn/ye, "Pek degismemis, degil mi?" diye fısıldadı. Ginny sırıttı.
"Ee - nasılsınız, Profesör?" dedi Ron, sesinde hafif bir suçluluk duygusuyla. Profesör Lockhart'm,
hafızasının fena halde zarar görüp St Mungo'ya yatmasına neden olan sey, Ron'un bozuk asasıydı.
Ama Lockhart o sırada o asayla Harry ve Ron'un hafızalarını geri dönülmez bir sekilde silmeye
çalıstıgı için, Harry ancak bir yere kadar merhamet duyabiliyordu.
"Çok iyiyim gerçekten, tesekkür ederim!" dedi Lockhart coskuyla, cebinden hayli hırpalanmıs bir
tavuskusu tüyü çıkararak. "Pekâlâ, kaç tane imzalı resim istiyorsunuz? Artık elyazısı
yazabiliyorum!"
"Sey - su anda hiç istemiyoruz, tesekkürler," dedi Ron, Harry'ye kaslarını kaldırarak. Harry ise,
"Profesör, koridorlarda dolasmanıza izin var mı?" diye sordu. "Kogusta olmanız gerekmiyor mu?"
Lockhart'in yüzündeki gülümseme yavas yavas silindi- Bir süre Harry'ye büyük bir dikkatle baktı,
sonra da, 'Daha önce karsılasmamıs mıydık?" dedi.
"Ee... evet, karsılasmıstık," dedi Harry. "Hogwarts'ta bize ögretmenlik yaptınız, hatırlıyor
musunuz?"
657
"Ögretmenlik mi?" diye tekrarladı Lockhart, biraz tedirgin bir halde. "Ben mi? Öyle mi?"
Sonra gülümsemesi yüzüne öyle ani döndü ki, korkutucu bir manzaraydı.
"Bildiginiz her seyi ben ögrettim size herhalde, ha? Ee, o imzalı fotograflara ne dersiniz bakalım?
Yuvarlak hesap bir düzine yapalım mı, böylece bütün küçük arkadaslarınıza verebilirsiniz, kimse
açıkta kalmaz!"
Ama tam o sırada koridorun öteki ucundan bir kafa göründü ve, "Gilderoy, seni yaramaz çocuk,
yine nereye gittin?" diye seslendi.
Saçına simli kumastan bir çelenk takmıs epey anaç görünümlü bir Sifacı, koridorda onlara dogru
yürüyor, Harry ve digerlerine içtenlikle gülümsüyordu.
"Ah, Gilderoy, ziyaretçilerin var demek! Ne kadar güzel, hem de Noel'de! Biliyor musunuz, hiç
ziyaretçisi olmuyor, zavallıcık, niye oldugunu hiç bilmiyorum, öyle tatlı bir sey ki, öyle degil misin
bakayım?"
"mzalı fotograf veriyorum!" dedi Gilderoy Sifacı'ya, yüzünde yine parıldayan bir gülümsemeyle.
"Yıgınla istiyorlar, hayır cevabını da kabul etmiyorlar! Umarım yeterli fotografımız vardır!"
"Sunu dinlesenize bir," dedi Sifacı, Lockharf m koluna girip, büyümüs de küçülmüs iki yasında bir
çocuga gülümser gibi gülümsedi ona. "Birkaç sene önce hayli meshurdu; bu imzalı fotograf verme
hevesi, hafızasının geri dönmeye basladıgına isarettir diye umuyoruz. Buradan gelir misiniz?
Kapalı bir kogusta kalıyor, ben Noel hediyelerini getirirken sıvısmıs olmalı, yoksa kapı genellikle ki-
658
litli tutuluyor... gerçi tehlikeli falan oldugundan degil! Ama," diye devam etti fısıltıyla, "kendisi için
biraz tehlikeli, sagolsun... kim oldugunu bilmiyor ya, gidiyor, sonra da nasıl geri dönecegini
hatırlayamıyor... onu görmeye gelmeniz çok güzel."
"Sey," dedi Ron, el kol hareketleriyle anlamsızca üst katı isaret ederek, "biz aslında, sadece - ee -"
Ama Sifacı onlara beklentiyle gülümsüyordu, o yüzden Ron'un zaten cılız bir sesle mırıldandıgı
"çay içecektik" sözleri havaya karıstı gitti. Birbirlerine çaresizce baktıktan sonra, Lockhart ve
Sifacı'sının pesinden koridorda yürümeye koyuldular.
"Fazla kalmayalım," dedi Ron usulca.
Page 246
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
Sifacı asasını Janus Thickey Kogusu'na dogrultup, "Alohomom," diye mırıldandı. Kapı açıldı ve içeri
girdiler. Önden giden Sifacı, Gilderoy'u kolundan sıkı sıkı tutarak yatagının yanma götürüp oradaki
koltuga oturttu.
Sifacı alçak sesle, "Bu, uzun süreli hastalarımızın kaldıgı kogus," diye bilgilendirdi Harry, Ron,
Hermione ve Ginny'yi. "Kalıcı büyü hasarı yani. Yogun iksir ve tılsım tedavisi ve azıcık da sansla,
biraz ilerleme kaydedebiliyoruz tabii. Gilderoy, kimligine dair bir seyler hatırlamaya baslamısa
benziyor; Mr Bode'da da hayli ilerleme gördük, konusma kabiliyetini hızla kazanıyormus gibi
görünüyor, gerçi henüz bildigimiz bir dilde konusmuyor ama. Eh, benim gidip Noel hediyelerini
dagıtmam lazım, sizi bas basa bırakayım da sohbet edin."
Harry sagına soluna baktı. Etrafta bu kogusun hastalar için kalıcı bir ev oldugunu süpheye yer
bırakmaya-
659
çak sekilde gösteren isaretler vardı. Mr VVeasley'nin kogusuna kıyasla yatakların çevresinde çok
daha fazla kisisel esya bulunuyordu; örnegin, Gilderoy'un karyola baslıgı tarafındaki duvar, kendi
resimleriyle doluydu. Hepsi otuz iki disini göstererek gülümsüyor, yeni gelenlere el sallıyordu.
Çogunu ayrık ayrık, çocuksu bir yazıyla kendine imzalamıstı. Sifacı tarafından koltuguna oturtulur
oturtulmaz, Gilderoy bir yıgın yeni fotografı önüne çekti, eline bir tüy kalem aldı ve hararetle
imzalamaya koyuldu.
"Zarflara koyabilirsin," dedi Ginny'ye, fotografları imzaladıkça birer birer onun kucagına atarak.
"Unutulmus degilim, hayır efendim, hâlâ sürüyle hayran mektubu alıyorum... Gladys Gudgeon her
hafta yazıyor... keske niye oldugunu bilsem..." Yüzünde hafif saskın bir ifadeyle durakladı, sonra
yeniden gülümsedi ve tazelenmis bir enerjiyle imzalama isine döndü. "Sanırım sırf
yakısıklılıgımdan..."
Karsı yatakta solgun benizli, kederli görünen bir büyücü uzanmıs, tavana bakıyordu; kendi
kendine mırıldanıyor, etrafının hiç farkında degilmis gibi görünüyordu. ki yatak ötede bütün kafası
kürkle kaplı bir kadın vardı; Harry ikinci sınıfta Hermione'nin de basına buna benzer bir sey
geldigini hatırlıyordu, ama çok sükür onun hasarı kalıcı olmamıstı. Kogusun en uzak tarafındaki iki
yatak ise, yatanlara ve ziyaretçilere biraz mahremiyet vermek için, çiçekli perdelerle çevrilmisti.
Sifacı, kürklü kafalı kadına Noel hediyelerinden olusan küçük bir yıgın vererek, "Al bakalım,
Agnes," dedi
660
neseli bir sesle. "Unutulmamıssın, gördün mü? Oglun da baykus gönderdi, bu gece ziyarete
gelecegini söylüyor, güzel, degil mi?"
Agnes yüksek sesle birkaç kez havladı.
"Bak, Broderick, sana da bir saksı bitkisi ve her ay için farklı farklı güzel birer Hipogrif in oldugu
çok hos bir takvim gönderilmis; burayı senlendirir, degil mi?" dedi Sifa-cı. Mırıldanan adamın
yanına gitti ve bir oraya bir buraya salınan uzun dokunaçlara sahip hayli çirkin görünümlü bir
bitkiyi komodinin üzerine koydu, asasını kullanarak takvimi duvara astı. "Ve - aa, Mrs Longbottom,
gidiyor musunuz hemen?"
Harry hızla basını çevirdi. Kogusun sonundaki iki yatagı çevreleyen perdeler açılmıstı ve iki
ziyaretçi yatakların arasından kapıya dogru yürüyordu: uzun yesil bir elbise, güve yenikli bir tilki
kürkü ve besbelli doldurulmus bir akbabayla süslü, sivri tepeli bir sapka giymis ürkütücü
görünümlü ihtiyar bir cadıyla, hemen arkasında yürüyen ve canı feci sekilde sıkkın görünen -
Neville.
Birden bütün parçalar yerine oturdu ve Harry uçtaki iki yatakta kimlerin oldugunu anladı. Neville
fark edilmeden ve soru sorulmadan kogustan çıkabilsin diye Harry panik içinde etrafına bakıp
digerlerinin dikkatini baska bir yere çekmenin yolunu aradı, ama "Longbottom" ismini duyan Ron
da basını kaldırmıstı. Harry onu durdura-madan, "Neville!" diye seslendi.
Neville sıçradı ve sanki bir kursun onu kıl payı ıskalamıs gibi sindi.
"Biziz, Neville!" dedi Ron neseyle, ayaga kalkarak.
661
Page 247
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
"Gördün mü -? Lockhart burda! Sen kimi ziyaret ediyordun?"
"Arkadasların mı, Neville' çigim?" dedi Neville'in büyükannesi nazik bir sesle, heybetle üstlerine
gelerek.
Neville'in, dünyada olmak istedigi son yer burasıymıs gibi bir hali vardı. Tombul yüzüne sönük bir
mor renk hücum etti, hiçbiriyle göz göze gelmemeye çalısıyordu.
"Aa, evet," dedi Mrs Longbottom, Harry'ye dik dik bakıp, sıkması için burusuk, pençe gibi bir el
uzatarak. "Evet, evet, senin kim oldugunu biliyorum elbette. Neville senden övgüyle bahsediyor."
"Sey - tesekkürler," dedi Harry, el sıkısarak. Neville ona bakmıyor, kendi ayaklarını süzüyordu,
yüzü giderek daha da morarıyordu.
"Ve belli ki siz ikiniz VVeasley'lerdensiniz," diye devam etti Mrs Longbottom, elini sırayla Ron'a ve
Ginny'ye sunarak. "Evet, annenizle babanızı tanıyorum - çok yakından degil tabii - ama iyi
insanlar, iyi insanlar... sen de Hermione Granger olmalısın."
Hermione, Mrs Longbottom'ın adını biliyor olmasına hayli sasırmıs görünse de, el sıkıstı.
"Evet, Neville bana senden epey bahsetti. Onu birkaç zor durumdan kurtarmıssın, degil mi? yi bir
çocuk," dedi, kemikli burnundan asagı Neville'e, deger biçermis gibi, ciddi bir ifadeyle bakarak,
"ama korkarım ki babasının yetenegi yok onda." Basıyla kogusun sonundaki iki yatagı isaret etti,
sapkasındaki doldurulmus akbaba endise verici bir sekilde sallandı.
"Ne?" dedi Ron, hayretle. (Harry, Ron'un ayagına
662
basmak istiyordu, ama cüppe degil de kot pantolon giydiginde böyle seyleri fark ettirmeden
yapmak çok daha zordu.) "Ordaki senin baban mı, Neville?"
"Bu da ne demek oluyor?" dedi Mrs Longbottom sert bir sesle. "Arkadaslarına annenle babanı
anlatmadın mı, Neville?"
Neville derin bir nefes aldı, gözlerini tavana dikti ve basını iki yana salladı. Harry ömründe kimse
için daha çok üzüldügünü hatırlamıyordu, ama Neville'i bu durumdan kurtarmak için aklına da
hiçbir sey gelmiyordu.
"Bu utanılacak bir sey degil!" dedi Mrs Longbottom kızgın kızgın. "Gurur duymalısın, Neville, gururl
Sıhhatlerini ve akıl saglıklarını tek ogulları onlardan utansın diye feda etmediler!"
"Utanmıyorum," dedi Neville, zar zor duyulan bir sesle, hâlâ Harry ve digerleri dısında her yere
bakarak. Ron o iki yatakta yatanları görmek için parmak ucuna kalkmıstı.
"Eh, o zaman bunu gösterme biçimin çok garip!" dedi Mrs Longbottom. "Oglum ve karısı," dedi
magrur magrur, Harry, Ron, Hermione ve Ginny'ye dönerek, "Kim-Ol-dugunu-Bilirsin-Sen'in
müritleri tarafından iskenceyle delirtildiler."
Hermione ve Ginny ellerini hızla agızlarına kapadılar. Ron, Neville'in annesiyle babasını görebilmek
için boynunu uzatmayı bıraktı, yüzünde yerin dibine geçmis gibi bir ifade vardı.
"kisi de Seherbaz'dı, büyücü toplumunda çok saygı duyulan kisilerdi," diye devam etti Mrs
Longbottom.
663
"Çok kabiliyetliydi ikisi de. Ben - evet, Alice'cigim, ne ol-du?"
Neville'in annesi, sırtında geceligiyle kogusun öbür ucundan gelmisti. Yüzü, Moody'nin ilk
Zümrüdüanka Yoldaslıgı'm gösteren eski fotografındaki o tombul, mutlu yüz degildi artık. ncelmis
ve yıpranmıstı, gözleri fazla büyük, beyazlamıs saçlarıysa tel tel ve cansız görünüyordu. Konusmak
istemiyormus gibiydi, belki de konusamı-yordu, ama Neville'e dogru mahcup hareketler yapıp,
elinde tuttugu bir seyi uzatıyordu.
"Yine mi?" dedi Mrs Longbottom, biraz bıkkın bir sesle. "Pekâlâ, Alice'cigim, pekâlâ - Neville, al
sunu, neyse artık."
Neville çoktan elini uzatmıstı. Annesi onun avcuna bos bir Drooble'ın En yi Balonlu Sakızı ambalajı
bıraktı.
"Çok güzel, tatlım," dedi Neville'in büyükannesi sahte bir neseyle, Neville'in annesinin omzunu
oksayarak.
Neville ise usulca, "Tesekkürler, anne," dedi.
Annesi kendi kendine mırıldanarak, sallana sallana kogusun öteki ucuna yürüdü. Neville döndü ve
Page 248
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
yüzünde meydan okuyan, adeta "cesaretiniz varsa gülün" diyen bir ifadeyle onlara baktı, ama
Harry hayatında hiçbir seyi komiklikten bu kadar uzak buldugunu hatırlamıyordu.
"Eh, dönsek iyi olur," dedi Mrs Longbottom, içini çekip uzun yesil eldivenlerini eline geçirerek.
"Hepinizle tanıstıgıma çok sevindim. Neville, o ambalajı çöp kutusuna at, herhalde odanın duvarını
kaplayacak kadar vermistir simdiye dek."
664
Ama Harry, Neville'in çıkarlarken sakız ambalajını cebine
attıgını gördügünden emindi.
Kapı arkalarından kapandı.
"Hiç bilmiyordum," dedi Hermione, aglamaklı görünüyordu.
"Ben de," dedi Ron boguk bir sesle.
"Ben de," diye fısıldadı Ginny.
Hepsi dönüp Harry'ye baktı.
"Ben biliyordum," dedi üzgün üzgün. "Dumbledore anlatmıstı, ama kimseye söylemeyecegime söz
vermistim... Bellatrix Lestrange, Azkaban'a bunun için gönderildi, Neville'in annesiyle babasına
onları delirtinceye kadar Cruciatus Laneti'ni uyguladıgı için."
"Bellatrix Lestrange mı yapmıs bunu?" diye fısıldadı Hermione, dehset içinde. "Kreacher'ın ininde
fotografını sakladıgı kadın mı?"
Uzun bir sessizlik oldu. Derken Lockhart'ın kızgın sesi duyuldu.
"Hey, elyazısmı bosuna ögrenmedim herhalde!"
.
665
YRM DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Zihinbend
Kreacher'in tavan arasında saklandıgı anlasıldı. Sirius onu orada tozlar içinde buldugunu, kuskusuz
ev cininin, yüklügünde saklayacak baska Black ailesi yadigârları aradıgını söyledi. Sirius bu
hikâyeden tatmin olmus görünse de, Harry tedirgin olmustu. Kreacher yeniden ortaya çıktıgında
eskisinden daha keyifli görünüyordu, acı acı mırıldanmaları biraz azalmıstı ve emirlere daha
uysalca boyun egiyordu; Harry bir iki kez ev cinini ona merakla bakarken yakaladı, ama Kreacher
ne zaman Harry'nin bunu fark ettigini görse hemen baska tarafa bakıyordu.
Harry, Noel geçtigi için nesesi hızla buharlasan Siri-us'a belli belirsiz süphelerinden söz etmedi.
Hogwarts'a dönüs tarihleri yaklastıkça, Sirius, Mrs Weasley'nin "suratsızlık nöbeti" dedigi seye
daha sık yakalanmaya baslamıstı; bu durumlarda sessizlesiyor, suratsızlasıyor ve bazen saatlerce
Sahgaga'nm odasına çekiliyordu. Onun kederi eve de yayılıyor, zararlı bir gaz gibi kapı aralarından
sızıyor, hepsine bulasıyordu.
Harry, Sirius'u bir kez daha Kreacher'la bas basa bı-
666
rakmak istemiyordu; aslında hayatında ilk kez Hog-warts'a gitmeyi hevesle beklemiyordu. Okula
geri dönmek, onun yoklugunda kuskusuz bir düzine yeni kararname çıkarmıs olan Dolores
Umbridge'in boyunduruguna dönmek demekti; oynaması yasaklandıgından, heyecanla beklenecek
Quidditch de yoktu artık; büyük ihtimalle, sınavlar yaklastıkça ev ödevleri iyice yıgılacaktı;
Dumbledore da hâlâ eskisi kadar mesafeliydi. Harry aslında, eger D.O. olmasa Hogvvarts'tan
ayrılıp Grimm-auld Meydanı'nda kalmak için Sirius'a yalvarabilecegini düsündü.
Sonra, tatilin son gününde, Harry'nin okula dönmekten resmen korkmasına yol açan bir sey oldu.
"Harry, canım," dedi Mrs Weasley, Ron'la ikisinin büyücü satrancı oynadıgı, Hermione, Ginny ve
Crookshanks'in de onları izledikleri yatak odasının kapısından basını uzatarak, "mutfaga gelebilir
misin? Profesör Snape sana bir sey söylemek istiyor."
Harry onun ne dedigini hemen kavrayamadı; kalelerinden biri, Ron'un piyonlarından biriyle vahsi
bir mücadele içindeydi, o da kalesini coskuyla tesvik ediyordu.
"Ez onu - ez onu, o sadece bir piyon, seni budala. Özür dilerim, Mrs Weasley, ne dediniz?"
"Profesör Snape, canım. Mutfakta. Seninle konusmak istiyor."
Korkudan Harry'nin agzı ardına kadar açıldı. Ron, Hermione ve Ginny'ye döndü, üçü de agızlan
Page 249
Harry Potter Zümrüdüanka Yoldaslıgı
açık, ona bakıyorlardı. Son çeyrek saattir Hermione'nin güçlükle zaptettigi Crookshanks, neseyle
satranç tahtasına atlayın-
667
ca, satranç taslan ciyak ciyak bagırarak canlarını kurtarmak için kaçmaya basladılar.
"Snape mi?" dedi Harry saskın saskın.
"Profesör Snape, canım," dedi Mrs Weasley ayıplarca-sına. "Simdi gel, çabuk ol, fazla
kalamayacagını söylüyor."
Mrs VVeasley odadan çıkınca, Ron, "Senden ne istiyor?" diye sordu, sarsılmıs görünüyordu. "Bir
sey karıstırmadın, degil mi?"
"Hayır!" dedi Harry kızgınlıkla. Snape'in onun pesinden Grimmauld Meydanı'na gelmesine yol
açacak ne yapmıs olabilir diye beynini zorluyordu. Yoksa son ödevinden "" mi almıstı?
Bir iki dakika sonra mutfak kapısını itip açınca, Sirius ve Snape'in, ters yönlere dik dik bakarak
uzun mutfak masasında oturduklarını gördü. Aralarındaki sessizlik karsılıklı nefretle agırlasmıstı.
Masada, Sirius'un önünde açık bir mektup duruyordu.
"Seyy," dedi Harry, varlıgını ilan etmek için.
Snape dönüp ona baktı, yaglı siyah saçları yüzünü perdeliyordu.
"Otur, Potter."
"Biliyor musun," dedi Sirius yüksek sesle, koltugunun arka bacakları üzerinde yaylanıp tavana
hitap ederek, "sanırım burada emir vermesen memnun olurum, Snape. Burası benim evim,
anlıyorsun ya."
Snape'in solgun yüzüne çirkin bir kırmızılık hücum etti. Harry, Sirius'un yanındaki koltuga,
Snape'in karsısına oturdu.
668
"Seninle bas basa görüsmem gerekiyordu, Potter," dedi Snape, dudagı o tanıdık alaycı gülüsle
bükülerek, "ama Black-"
"Ben onun vaftiz babasıyım," dedi Sirius, her zamankinden yüksek sesle.
"Ben buraya Dumbledore'un emri üzerine geldim," dedi Snape; onun sesi ise, tam tersine, gittikçe
daha da alçalıyor ve kinle doluyordu, "ama elbette kal, Black, biliyorum ki kendini... olayların
içindeymis gibi hissetmek istiyorsun."
"Bu da ne demek simdi?" diye sordu Sirius, öne kay-kılıp koltugunu güm diye dört bacagı üzerine
indirerek.
"Sadece senin - hmm - hayal kırıklıgı duydugundan emin oldugumu söylemek istiyorum, yararlı bir
sey yapamadıgın için," dedi Snape, "yararlı"yı incelikli sekilde vurgulayarak, "yani, Yoldaslık için."
Simdi kızarma sırası Sirius'taydı. Harry'ye dönen Snape'in dudagı zaferle kıvrıldı.
"Potter, Müdür beni sana, bu sömestr Zihinbend dersi almanı istedigini söylemek üzere gönderdi."
"Ne dersi?" dedi Harry saskın saskın.
Snape'in dudagı adamakıllı kıvrıldı.
"Zihinbend, Potter. Zihnin dıstan nüfuz edilmeye karsı sihirle savunulması. Sihrin gözden uzak
kalmıs bir dalı, ama son derece yararlıdır."
Harry'nin kalbi gerçekten de büyük bir hızla çarpmaya basladı. Dısardan nüfuz edilmeye karsı
savunma mı? Ama ele geçirilmis degildi ki, hepsi aynı fikirdeydi...
669
"Niye Zihin- bilmem neyi çalısmak zorundayım ki?" dedi düsünmeden.
"Çünkü Müdür bunun iyi bir fikir oldugunu düsünüyor," dedi Snape yatıstırıcı bir edayla. "Haftada
bir kez özel ders alacaksın, ama ne yaptıgını kimseye söylemeyeceksin, hele Dolores Umbridge'e
hiç. Anlıyor musun?"
"Evet," dedi Harry. "Bana kim ders verecek?"
Snape kasını kaldırdı.
"Ben," dedi.
Page 250
|
|
 |
|
|
|
Sitenin tek amacı kendim yükleyip kendim okumamdır. Hiçbir ticari vs. Amacım yoktur. |
|
|
 |
|
|
|
|