―Harry? Ron?‖
―Luna?‖
"Evet, benim! Ah hayır, yakalanmanızı istemezdim!"
"Luna, bu iplerden kurtulmamıza yardım edebilir misin?" dedi Harry.
"Ah evet, sanırım... Bir Ģeyi kırmak gerektiğinde kullandığımız eski bir çivimiz vardı... Bir saniye...‖
Hermione tepelerinde tekrar haykırdı, Bellatrix'in de haykırdığını duyabiliyorlardı, ama sözleri
anlaĢılmazdı, Ron tekrar bağırmaya baĢladı, ―HERMIONE!
HERMIONE!‖
Harry Luna'nın ―Mr Ollivander?‖ dediğini duyabiliyordu. "Mr Ollivander, çivi sizde mi? Biraz daha
kayabilirseniz... sanırım su testisinin yanında.
Kız saniyeler içinde geri geldi.
"Biraz sabretmeniz gerekecek" dedi.
Harry düğümler açılsın diye kızın ipin ipliklerini deĢtiğini hissedebiliyordu. Üst kattan Bellatrix'in sesini
duydular.
"Tekrar soracağım! Bu kılıcı nereden aldınız? Nereden?"
"Bulduk—bulduk—LÜTFEN!" Hermione tekrar haykırdı; Ron her zamankinden fazla debeleniyordu ve
paslı çivi Harry'nin bileğine kaydı.
Ron, lütfen sabit kal!" diye fısıldadı Luna. "Ne yaptığımı göremiyorum-―
"Cebimde!" dedi Ron, "Cebimde bir Püfür var ve tamamen ıĢıkla dolu!"
Birkaç saniye sonra bir tıklama duyuldu ve Püfür'ün çadırdaki lambalardan emdiği ıĢıklar mahzeni
doldurdu: Büyük bir istek duymalarına rağmen kaynaklarına dönemiyorlar ve küçük güneĢler gibi
yeraltındaki odayı ıĢıkla dolduruyorlardı. Harry Luna'yı gördü, beyaz yüzü nazarlarla kaplıydı ve asa
yapımcısı Ollivander'ın Ģekli hareketsiz bir Ģekilde zeminde iki büklüm duruyordu. Kafasını döndürünce
dost tutsakları gördü: Dean ile neredeyse bilinçsiz görünen ve onu insanlara bağlayan ipler sayesinde
ayakta duran cincüce Griphook.
"Ah, bu iĢleri kolaylaĢtırır, teĢekkürler, Ron," dedi Luna ve tekrar onları bağlayan Ģeyi kesmeye
baĢladı. "Selam, Dean!"
Tepelerinden Bellatrix'in sesi geldi.
"Yalan söylüyorsun, pis bulanık ve ben bunu biliyorum! Gringotts'taki kasamdaydınız! Gerçeği söyle,
gerçeği söyle!"
BaĢka bir korkunç çığlık--
―HERMIONE!‖
"BaĢka ne aldınız? BaĢka ne var? Bana gerçeği söyle yoksa yemin ederim bu bıçakla seni deĢerim!―
―ĠĢte!‖
Harry iplerin düĢtüğünü hissetti, bileklerini ovuĢturarak döndü ve Ron'un mahzende koĢuĢunu, alçak
tavana bakıĢını, bir kapak arayıĢını seyretti. Dean, kanlı ve çürük suratıyla Luna'ya "TeĢekkürler," dedi
ve orada titreyerek durdu ancak Griphook mahzenin zeminine yığıldı, bitkin ve ĢaĢkın görünüyordu,
yüzünde bir sürü kırbaç izi mevcuttu.
Ron Ģimdi asasız BuharlaĢmaya çalıĢıyordu.
"ĠĢe yaramaz, Ron," dedi Luna kısır çabalarını izlerken. "Bu mahzen kesinlikle kaçıĢa karĢı dayanıklı.
Ben de denedim, ilk baĢta. Mr Ollivander uzun zamandır burada, o her Ģeyi denemiĢtir.―
Hermione tekrar çığlık atıyordu: Ses Harry'ye fiziksel acı yüzündenmiĢ gibi geldi. Yara izinin aĢırı
derecede karıncalandığını hissediyordu ve o da kalbinde bunun yararsız olduğunu bilerek mahzende
koĢmaya, duvarlara dokunmaya baĢladı.
"BaĢka ne aldınız, baĢka? CEVAP VER! CRUCIO!‖
Hermione'nin çığlığı üst katın duvarlarında yankılandı, Ron duvarları yumruklarken hıçkırıyordu, Harry
tamamen umutsuzca Hagrid'in kesesine uzandı ve elini daldırdı: Dumbledore'un Snitch'ini aldı ve ne
umduğunu bilmeden salladı – hiçbir Ģey olmadı – anka asasının kırık parçalarını salladı, ama
cansızdılar – ayna parçası gürültüyle yere düĢtü ve parlak mavi bir ıĢık gördü –
Dumbledore'un gözü aynadan ona bakıyordu.
"Bize yardım et!" diye umutsuz bir çılgınlıkla haykırdı. Malfoyların Malikânesi‘nin mahzenindeyiz,
yardım et!―
Göz kırpıldı ve gitti.
Harry onun gerçekten orada olduğundan dahi emin değildi. Ayna parçasını yana yatırdı ancak
mahzenin duvarlarının yansımasından baĢa bir Ģey göremedi, Hermione yukarıda her zamankinden
kötü haykırıyor ve yanında Ron bağırıyordu, ―HERMIONE! HERMIONE!‖
Bellatrix'in "Kasama nasıl girdiniz?" diye bağırdığını duydular. "Mahzendeki o pis küçük cincüce mi
yardım etti?"
"Onunla henüz bu gece karĢılaĢtık!" dedi Hermione hıçkırarak. "Asla kasana girmedik... Bu gerçek
kılıç değil! Sahtesi, sadece sahtesi!"
"Sahte?" diye çığlık attı Bellatrix. "Ah, martaval gibi!"
"Ama bunu kolayca öğrenebiliriz!" dedi Lucius'un sesi. "Draco, gidip cincüceyi getir, o bize kılıcın
gerçek olup olmadığını söyleyebilir!"
Harry doğrudan Griphook'un yayıldığı yere atıldı.
Cincücenin kulağına ―Griphook,‖ diye fısıldadı, onlara kılıcın sahte olduğunu söylemelisin, gerçek
olduğunu bilmemeliler, Griphook, lütfen –"
Birinin mahzenin merdivenlerine seğirttiğini duydu ve ardından Draco'nun titreyen sesi kapının
arkasından konuĢmaya baĢladı.
"Geride durun, Duvara yapıĢın. Bir Ģeye kalkıĢmayın yoksa sizi öldürürüm!"
Emir verilmiĢ gibi yaptılar; anahtar döndüğünde Ron Püfür'ü çaktı ve ıĢıklar mahzeni karanlıkta
bırakarak hemen cebine döndü. Kapı savrularak açıldı, Draco içeri girdi, asasını önünde tutuyordu,
solgun ve kararlıydı. Küçük cincüce'nin kolundan kavradı, Griphook'u sürükleyerek geri gitti. Kapı hızla
kapandı ve bir kırılma sesi mahzende yankılandı.
Ron Püfür'ü tekrar çaktı. Üç ıĢık topu az önce ortalarında Cisimlenen ev cini Dobby'yi ortaya çıkararak
cebinden çıktı.
―DOB—!‖
Harry bağırmasını engellemek için Ron'un koluna vurdu ve Ron hatasını dehĢetle fark etti. Tepelerinde
tavanda ayak sesleri geçti: Draco Griphook'u Bellatrix'e götürüyordu.
Dobby'nin kocaman, tenis topu büyüklüğündeki gözleri geniĢledi; tependen tırnağa ürperiyordu. Eski
efendilerinin evine dönmüĢtü ve besbelli bu onu Ģok ediyordu.
―Harry Potter,‖ diye cıvıldadı sesinde ufacık bir titremeyle, "Dobby sizi kurtarmaya geldi."
―Ama sen nasıl—?"
Ama çok kötü bir çığlık Harry‘nin kelimelerini bastırdı. Hermione tekrar iĢkenceye maruz kalıyordu.
―Bu kilerden buharlaĢabilirsin değil mi?‖ diye sordu kulakları sallanan ve baĢıyla onaylayan Dobby'e.
―Ve baĢka insanları da birlikte götürebilirsin?‖
Dobby tekrar baĢıyla onayladı.
―Tamam, o zaman Dobby. Senin Luna, Dean ve Bay Ollivander‘i Ģeye götürmeni istiyorum. ġeye—―
―Bill ve Fleur‘lara‖ dedi Ron. ―Tinworth civarındaki Kabuk Ev‘e ‖
Ev cini üçüncü kez baĢını öne eğdi.
―Ve sonra geri gel,‖ dedi Harry. ― Dobby, bunu yapabilir misin?‖
―Tabii ki, Harry Potter‖ diye fısıldadı küçük ev cini. O zar zor ayakta durabilen Olivander‘e doğru
aceleyle koĢtu. Bir eliyle asa ustasının elini tuttu, diğer elini de Luna ve Dean‘a uzattı. Ama ikisi de
kesinlikle hareket etmedi.
―Harry, sana yardım etmek istiyoruz!‖ diye fısıldadı Luna.
―Seni burada bırakamayız,‖ dedi Dean.
―Ġkiniz de gidin! Sizle Bill ve Fleur‘un evinde görüĢürüz.‖
Harry konuĢtuğu anda yara izi hiç acımadığı kadar acımaya baĢladı ve birkaç saniyeliğine Bay
Olivander‘e değil de onun kadar yaĢlı ve ince ama delicesine gülen baĢka bir adama bakıyordu.
―Madem öyle, öldür beni Voldemort, ölümü memnuniyetle karĢılıyorum. Ama benim ölümüm sana
aradığın Ģeyi getirmeyecek… Anlamadığın o kadar çok Ģey var ki…‖
Harry, Voldemort‘un korkunç öfkesini Hermione bağırana kadar hissetti ve kilere geri döndü.
―Hadi gidin!‖ diye yalvardı Harry, Dean ve Luna‘ya. ―Gidin! Biz sizi takip ederiz.‖
Ev cininin onlara uzanan elini tuttular ve tiz bir çatırdamayla yok oldular.
―O da neydi?‖ diye üst kattan bağırdı Lucius Malfoy. ―Siz de duydunuz mu kilerden gelen sesi?‖
Harry ve Ron birbirlerine korku ve heyecanla baktılar.
―Draco—hayır, Kılkuyruk‘u çağır! AĢağıya insin ve onları kontrol etsin!‖
Odayı boydan boya geçen ayak sesleri duyuldu ve bir sessizlik. Harry farkına vardı ki üst kattakiler
daha fazla ses duyabilmek için kileri dinliyorlardı.
―Onu yere yapıĢtırmaya çalıĢacağız‖ diye fısıldadı Ron‘a. BaĢka Ģansları yoktu: Herhangi biri kilere
girip de üç tane mahkûmun yok olduğunu gördüğü anda iĢleri bitmiĢti. ―IĢıkları açık bırak,‖ diye Harry
ekledi. AĢağıya doğru inen birinin ayak seslerini duydukları anda kiler kapısının iki tarafına doğru
çekildiler.
―Geri çekilin!‖ dedi Kılkuyruk kapının dıĢından. ―Kapıdan uzak durun, içeri geliyorum.‖ Kapı bir anda
açıldı. Kılkuyruk bir anlığına kimsenin olmadığını zannettiği ve üç tane minyatür güneĢin olduğu kilere
bakakaldı. Harry ve Ron kendilerini Kılkuyruk‘un üstüne attılar. Ron, elini yakaladı ve yukarı doğru itti.
Harry de ses çıkarmaması için elleriyle ağzını kapattı. Sessizce kavgaya devam ettiler. Kılkuyruk‘un
ıĢık saçan eli Harry‘nin boğazını sıkmaya baĢladı.
―Ne oluyor Kılkuyruk?‖ diye sordu Lucius Malfoy.
―Hiçbir Ģey!‖ diye cevap verdi Kılkuyruk‘un cırtlak sesini çok güzel bir Ģekilde taklit eden Ron. ―Her Ģey
yolunda!‖
Harry neredeyse nefes alamıyordu.
―Beni öldürecek misin?‖ dedi Harry, Kılkuyruk‘un parmaklarını açmaya çalıĢırken. ―Hem de hayatını
kurtardıktan sonra? Bana borçlusun Kılkuyruk!‖
GümüĢ parmakları gevĢedi. Harry bunu hiç de beklemiyordu. Kılkuyruk‘un ağzından elini çekmedi,
ama ona hayretler içinde bakıyordu. Tam o sırada gözlerinin içine baktı. Korku ve ĢaĢkınlık
gözlerinden okunabiliyordu: O da aynı Harry gibi ĢaĢkındı, elinin yaptıklarına. Elinin bu yaptığına karĢı
savaĢıyordu, ama hiçbir Ģey değiĢmedi.
―Bunu alalım biz,‖ dedi Ron usulca, Kılkuyruk‘un asasını diğer elinden alırken.
Asasız ve çaresiz bir Ģekilde kalan Pettigrew‘un gözleri korkudan daha da açıldı ve o gözleri Harry‘nin
suratından baĢka bir yere kaydı. Kendi gümüĢ parmakları acımasızca kendi boğazına doğru yöneldi.
―Hayır –―
Hiç durmadan ve düĢünmeden Kılkuyruk‘un elini durdurmaya çalıĢtı Harry. Voldemort‘un en korkak
kölesine armağan ettiği gümüĢ el çaresiz sahibine saldırıyordu. Pettigrew bir anlık tereddüdünün
cezasını çekiyordu
―Hayır!‖ Ron da Kılkuyruk‘u bırakmıĢ, Harry‘e yardım ediyordu. Ġkisi birlikte onu öldüren parmakları
durdurmaya çalıĢıyorlardı, ama hiçbir Ģey iĢe yaramıyordu. Pettigrew‘un suratı maviye dönmeye
baĢlamıĢtı.
―Relashio!‖ diye bağırdı Ron asasını Pettigrew‘un eline doğrultarak ama iĢe yaramadı; Pettigrew
dizlerinin üstüne çöktü ve aynı anda Hermione‘nin çığlığı duyuldu. Kılkuyruk‘un gözlerini devirdi, son
bir kez hareket etti ve durgunlaĢtı.
Harry ve Ron birbirlerine baktılar ve Kılkuyruk‘un ölü bedenini arkalarında bırakarak üst kata doğru
koĢtular. Sessizce ve dikkatlice oturma odasına gittiler. ġimdi, açık bir Ģekilde Griphook‘a bakan
Bellatrix‘i görebiliyorlardı. Griphook uzun parmaklarıyla Griffindor‘un kılıcını inceliyordu. Hermione de
Bellatrix‘in ayaklarının dibindeydi.
―Ee?‖ dedi Bellatrix Griphook‘a. ―Gerçek kılıç mı bu?‖
Harry nefesini tutmuĢ, yara izinin acısına katlanan bir Ģekilde bekliyordu.
―Hayır‖ dedi Griphook. ―Bu sahte.‖
―Emin misin‖ diye sordu Bellatrix. ―Kesinlikle emin misin?‖
―Evet‖ dedi cin.
Bir anda Bellatrix‘in yüzünü mutluluk ve rahatlık kapladı.
―Çok iyi‖ dedi ve asasının küçük bir hareketiyle cinin yüzünde derin bir kesik daha açtı. Cin acı içinde
Bellatrix‘in ayaklarına kapandı, ama o cine bir tekme attı. ―Ve Ģimdi,‖ dedi zafer edasıyla. ―Karanlık
Lord‘u çağıracağız.
Ve giysi kolunu kıvırıp parmağıyla karanlık iĢarete bastı.
Tam o anda Harry‘nin yara izi sanki tekrar açılmıĢçasına acımaya baĢladı. Etrafındaki her Ģey
kayboldu: Tekrar Voldemort olmuĢtu ve önündeki bir deri bir kemik kalmıĢ adam ona gülüyordu;
hissettiği çağrı onu son derece fazla kızdırmıĢtı—onları uyarmıĢtı, onları sadece Potter‘ı yakaladıkları
takdirde onu çağırmaları konuĢunda uyarmıĢtı. Eğer hata yapmıĢtılarsa—
―Öldür beni o zaman!‖ dedi yaĢlı adam. ―Kazanmayacaksın, kazanamayacaksın! O asa asla senin
olmayacak !‖
Ve Voldemort‘un korkunç öfkesi konuĢtu: Bir yeĢil ıĢık patlaması hapishane odasını doldurdu ve o
yaĢlı beden sert yatağından düĢüp cansız bir Ģekilde yere yuvarlandı. Voldemort cama geri döndü,
kızgınlığını zar zor kontrol edebiliyordu. Eğer onu sebepsiz bir yere çağırdılarsa intikamı çok acı
olacaktı…
―Ve Ģimdi,‖ dedi Bellatrix. ― Bulanıktan kurtulabiliriz. Greyback, istiyorsan onu alabilirsin.‖
―HAYIIIIRRRRR‖
Ron bir anda oturma odasına girdi; Bellatrix ona doğru baktı ve asasını ona doğrulttu.
―Expelliarmus!‖ diye bağırdı Ron, Kılkuyruk‘un asasını Bellatrix‘e karĢı kullanırken. Bellatrix‘in asası
havaya uçtu ve Harry onu yakaladı. Lucius, Narcissa, Draco ve Greyback ikisine de bakarken Harry
―Sersemlet!‖ diye bağırdı ve Lucius Malfoy yere yığıldı. Kocaman ıĢık huzmeleri Draco, Narcissa ve
Greyback‘in asalarından çıkarken Harry bir kanepenin arkasına kendini attı.
―DURUN YOKSA KIZ ÖLÜR!‖
Harry kanepenin köĢesinden Bellatrix‘e baktı. O, elindeki gümüĢ bıçağı Hermione‘nin boğazına
dayanmıĢtı.
―Asalarınızı atın, yoksa kanının ne kadar bulanık olduğunu anlarız!‖
Ron elinde Kılkuyruk‘un asasıyla kaskatı kesilmiĢti, Harry de saklandığı kanepenin arkasından ayağa
kalktı.
―Asalarınızı indirin dedim!‖ diye bağırdı elindeki bıçağı Hermione‘nin boğazına sıkıca bastıran Bellatrix.
Harry, Hermione‘nin boğazında birkaç damla kan görebiliyordu.
―Tamam‖ diye bağırdı Harry, Bellatrix‘in asasını yere atarken. Ron da aynısını yaptı ve ikisi de ellerini
kaldırdılar.
―Çok iyi!‖ dedi Bellatrix pis pis sırıtırken. ― Draco, al Ģu asaları! Karanlık Lord geliyor, Harry Potter.
Ölümün yaklaĢıyor.‖
Harry bu gerçeği zaten biliyordu. Yara izi çok acırken Voldemort‘un karanlık ve rüzgârlı bir denizin
üzerinde uçtuğunu ve birazdan cisimlenebilecek kadar yakına geleceğini hissetti.
―ġimdi‖ dedi Bellatrix sakince, Draco asalarla geri dönerken. ― Cissy, bence, Greyback Bayan
Bulanık‘la ilgilenirken biz de Ģu küçük kahramanları bağlamalıyız. Eminim ki Karanlık Lord bugün
yaptıklarından sonra kıza ne yaparsan yap kızamaz.‖
Bellatrix‘in son kelimesinden sonra yukarıdan bir gıcırdama sesi geldi. Hepsi birden yukarıdaki
sallanan kristal avizeye bakıyorlardı. Sonra, sert bir kırılma sesiyle avize düĢmeye baĢladı. Avizenin
tam altında olan Bellatrix, Hermione‘yi bırakarak kenara atladı. Avize, Hermione ve Griphook‘un
üstüne düĢtü ve kristal parçaları her yere dağıldı: Draco kanayan suratını elleriyle kapamaya çalıĢtı.
Ron, Hermione‘yi enkazın altından çekerken Harry bu kargaĢa ortamından yararlandı ve üç tane asayı
da Draco‘dan almayı baĢardı. Hepsini Greyback‘e doğru tutarken ―Sersemlet‖ diye bağırdı ve göğsüne
üç tane büyü birden çarpan kurt adamın ayakları yerden kesildi. Önce duvara, sonra da yere çarptı.
Narcissa biricik oğlu Draco‘yu daha fazla zarar görmesin diye kenara çekerken kardeĢi elinde gümüĢ
bıçakla ayağı kalktı, ama Narcissa asasını kapıya doğru tutuyordu.
―Dobby!‖ diye bağırdı. Bellatrix bile Ģoktan hareketsiz kaldı. ― Sen! Sen mi düĢürdün o –?‖
Minik ev cini parmağını eski sahibesine doğrultarak Harry‘nin yanına yürüdü.
―Harry Potter‘a zarar veremezsin‖ diye ciyakladı ev cini.
―Öldür onu Cissy!‖ diye bağırdı Bellatrix, ama yüksek bir çatırdamayla Narcissa‘nın asası da havaya
uçtu.
―Seni pis maymun!‖ diye haykırdı Bellatrix. ―Nasıl bir cadının asasına saldırırsın, nasıl da efendilerine
karĢı gelirsin!‖
―Dobby‘nin efendisi yoktur‖ diye ciyakladı elf. ― Dobby hür bir ev cini ve Dobby Harry Potter ve
arkadaĢlarını kurtarmaya geldi.
Harry‘nin yara izi acıdan onu neredeyse kör ediyordu ve farkına vardı ki Voldemort‘un gelmesine çok
az kalmıĢtı.
―Ron, yakala Ģunu ve git!‖ diye bağırdı Harry, asalardan bir tanesini ona doğru fırlatırken. Ondan
sonra, enkazın altındaki Griphook‘u kurtarmak için eğildi. Harry, neredeyse baygın olmasına rağmen
Gryffindor‘un kılıcını sıkıca kavramıĢ olan cini hızlıca taĢıdıktan sonra Dobby‘nin enini tuttu ve birlikte
cisimlendiler.
Harry, tam Sisimlendikleri anda ardında bıraktıkları odaya son bir kez daha göz attı. Narcissa ve
Draco‘nun suratları Ron‘un saçı kadar kırmızıydı ve Bellatrix de elinde tuttuğu bıçağı cisimlendikleri
yere doğru fırlatmıĢtı.
Bill ve Fleur‘un evi… Kabuk Ev… Bill ve Fleur‘un evi….
Harry sadece bilinmezliğe doğru CisimlenmiĢti. Tek yapabildiği Ģey gitmek istediği yeri tekrar etmek ve
oraya gideceklerini ummaktı. Yara izindeki acı onu kıvrandırırken Dobby‘nin elinin onun elini aniden
çektiğini hissetti.
Yere düĢtüler ve tuzlu havayı içlerine çektiler. Harry dizlerinin üstüne düĢmüĢtü. Dobby‘nin elini bıraktı
ve Griphook‘u yavaĢça ve nazikçe yere bıraktı.
―Ġyi misin?‖ diye sordu zar zor hareket eden cine.
Harry karanlığa gözlerini kısarak baktı. Birden, az ilersinde küçük bir kır evi v e evin çevresinde bir
hareket gördüğünü sandı.
―Dobby, burası Kabuk Ev mi?‖ diye fısıldadı, Malfoylardan aldığı iki asayı da hazır tutarak. ―Doğru yere
mi geldik? Dobby?
Etrafına baktı. Küçük ev cini ondan biraz uzakta duruyordu.
―DOBBY!‖
Ev cini kafasını biraz oynattı. Yıldızlar onun kocaman gözlerinden yansıyordu. O ve Harry göğsünden
kanların çıkmasına neden olan gümüĢ bıçağa bakakaldılar.
―Dobby—HAYIR—YARDIM EDĠN!‖ diye bağırdı Harry kır evine ve etrafındaki insanlara doğru.
―YARDIM EDĠN!‖
Harry gelen kiĢilerin büyücü mü değil mi, dost mu düĢman mı olduklarına dikkat etmiyordu. Dikkat
ettiği tek Ģey Dobby‘nin göğsündeki siyah lekeydi. Dobby kollarını yalvarırcasına açtı ve Harry onu
yakalayıp onu yerine yatırdı.
―Dobby ölme, lütfen ölme – ‖
Ev cininin gözleri Harry‘e doğru baktı ve dudakları titremeye baĢladı.
―Harry… Potter…‖
Ve küçük bir titremeyle ev cininin hareketsizleĢti ve o büyük gözleri birer cam küreden baĢka bir Ģey
değildi.
YİRMİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
ASA YAPIMCISI
Eski bir kabusa tekrardan batmak gibiydi; bir an Harry, Hogwarts‘ın en yüksek kulesinde
Dumbledore‘un cesedinin yanı baĢında diz çökmüĢtü, ancak gerçekte Bellatrix tarafından bıçaklanan,
çimin üzerine kıvrılmıĢ küçük vücuda bakıyordu. Her ne kadar gittiği yerde ona geri seslenemeyeceğini
biliyor olsa da, Harry, hala ―Dobby... Dobby...‖ diye sayıklıyordu.
Bir dakika sonra, evcininin yanına diz çökmüĢ Harry, Bill ve Fleur, Dean ve Luna‘nın etrafında
toplanmalarıyla, her Ģeyden sonra doğru yere gelmiĢ olduklarını anladı. ―Hermione,‖ dedi birden.
―Nerede o?‖ ―Ron onu içeri götürdü,‖ dedi Bill. ―ĠyileĢecek.‖ Harry, geri Dobby‘e baktı. Elini uzattı ve
evcinin cesedinden keskin bıçağı aldı sonra kendi montunu çıkartıp bir battaniyeymiĢçesine Dobby‘i
sardı.
Yakında bir yerlerde deniz kayalıklara çarpıyordu, Harry diğerleri konuĢup kararlar alırken bu sese
kulak verdi; Dean yaralı Griphook‘u eve taĢıdı, Fleur onlarla birlikte acele ediyordu; Bill ne söylediğini
gerçekten biliyordu. O sırada Harry, yerde yatan küçük bedene baktı, ve yara izi iğnelenip yandı ve
aklının bir köĢesinde sanki bir teleskopun yanlıĢ ucundan bakıyormuĢçasına Voldemort‘un Malfoy
Malikanesi‘nde geride bıraktıklarını cezalandırırken gördü. Öfkesi korkunç dereceydi ama sessiz geniĢ
bir okyanusta fırtına kopmuĢ gibi Dobby‘e duyduğu keder neredeyse öfkesini gölgelemiĢti.
―Normal yoldan yapmak istiyorum,‖ bu kelimeler Harry‘nin bilinçli olarak söylediği ilk kelimelerdi.
―Sihirle değil. Küreğiniz var mı?‖ ve kısa bir süre sonra, tek baĢına, çalılıkların arasında bahçenin
sonlarında bir yerde Bill‘in göstermiĢ olduğu alanda mezarı kazmaya koyuldu. El ile iĢ yapmanın
zevkine vararak, içinde sihirsizlik olmasının tadını çıkararak öfkeyle kazıyordu; toplanan her bir
damlacık, yere düĢen her bir ter damlası hayatlarını kurtaran ev cinine armağanmıĢ gibiydi.
Yara izi yandı, ama o acının efendisiydi, uzaktan bir kez daha hissetti. Sonunda öğrenmiĢti,
Dumbledore‘un onu Snape‘den öğrenmesini istediği Ģeyi, aklını Voldemort‘a kapamayı öğrenmiĢti.
Tıpkı Harry, Sirius için kederlere boğulmuĢken ona sahip olamadığı gibi Ģimdi de Dobby‘nin yasını
tutarken onun düĢünceleri Harry‘e ulaĢamazdı. Matem, görünüĢe göre Voldemort‘u dıĢarı etmiĢti... Her
ne kadar Dumbledore, bunun tabii ki sevgiden kaynaklandığını söyleyecekti.
Harry, soğuk toprakta derine ve daha derine kazarken, üzüntüsünü teriyle akıtırken, yara izindeki acıyı
görmezden geliyordu. Karanlıkta, kendi nefesinden ve ona eĢlik eden deniz sesinden baĢka bir ses
olmaksızın Malfoy Malikanesi‘nde olanlar geri döndü, duyduğu Ģeyler geri döndü ve karanlıkta o ıĢık
aklında yandı.
Kollarının tuttuğu devamlı ritim, düĢüncelerle birlikte zamanı yeniyordu. Kutsallar... Hortkuluklar...
Kutsallar... artık bu garip, takıntılı istek yoktu. Kaybetmek ve korku onu ortaya çıkarmıĢtı. Harry,
tokatlanarak uyandırılmıĢ gibi hissetti.
Mezarda derine ve daha derine kazarken, Voldemort‘un bu gece nerede olduğunu biliyordu ve
Nurmengard‘ın en yüksekteki hücresinde kimi ve ne için öldürdüğünü de...
Ve bilinçsizce yapılan bir küçük merhametin bedeliyle ölen Kılkuyruk‘u düĢündü... Dumbledore bunu
öngörmüĢtü... Daha ne kadarını biliyordu?
Harry saatin kaç olduğunu unuttu. Sadece Ron ve Dean‘in ona katıldığında karanlığın birkaç derece
daha aydınlandığını biliyordu. ―Hermione nasıl?‖
―Daha iyi,‖ dedi Ron. ―Fleur onunla ilgileniyor.‖ Harry, ona asasıyla neden daha düzgün bir mezar
yaratmadığını ve neden buna ihtiyaç duymadığını sorduklarında cevabını hazır tutuyordu. Diğerleri
Harry‘nin açtığı çukura atladılar ve çukur yeterince derinleĢene kadar beraberce sessizce çalıĢtılar.
Harry, evcinini montuyla iyice sardı. Ron mezarın kenarına oturup evcininin çoraplarını ve
ayakkabısını çıkardı ve evcininin çıplak ayaklarının üstüne yerleĢtirdi. Dean, Harry‘nin, yarasa gibi
kulaklarını örterek Dobby‘nin kafasına dikkatlice geçirdiği yünden bir Ģapka yarattı. ―Gözlerini
kapatmalıyız.‖
Harry karanlıktan gelen diğerlerini duymadı. Bill bir seyahat pelerini giyiyordu, Fleur cebinde Harry‘nin
iskele-büyü olduğunu sandığı bir ĢiĢe ve koca bir önlük içindeydi. Hermione, ödünç alınan gecelikler
içinde solgundu ve ayakları üstünde zor duruyordu; yaklaĢtığında, Ron kolunu omzuna doladı.
Fleur‘un paltolarından biriyle ortaya çıkan Luna eğildi ve ellerini nazikçe evcinin gözkapaklarına koydu,
sonra onları onun donuk bakıĢının üstünde kaydırdı. ―Tamamdır,‖ dedi yavaĢça. ―ġimdi uyuyabilir.‖
Harry, evcininin kollarını düzelterek onu mezara koydu, böylece huzur içinde yatabilirdi, sonra dıĢarı
çıkıp son kez o küçük bedene baktı. Dumbledore‘un cenazesini, dizi dizi altından sandalyeleri, ön
taraftaki Sihir Bakanı‘nın Dumbledore‘un baĢarılarını andığını ve beyaz mermer mezarın durgunluğunu
hatırladığında kendini patlamamak için zor tuttu. Dobby‘nin tam bir cenaze törenini hak ettiğini
düĢündü ama evcini, burada, çalılıkların arasında kabaca açılmıĢ bir çukurun içinde yatıyordu.
―Sanırım bir Ģeyler söylemeliyiz,‖ diye konuĢmaya baĢladı Luna. ―Ġlk ben, olur mu?‖
Ve herkes ona bakarken, o mezarın tabanında yatan evcinine döndü. ―Beni o hücreden kurtardığın için
çok teĢekkür ederim Dobby. Çok iyi ve cesurken bu Ģekilde ölmek zorunda olman hiç adil değil. Bizim
için ne yaptığını her zaman hatırlayacağım. Umarım Ģimdi mutlusundur.‖
Döndü ve beklentiyle Ron‘a baktı, Ron boğazını temizledi ve kalın bir sesle, ―evet... teĢekkürler
Dobby.‖ dedi. ―TeĢekkürler,‖ diye mırıldandı Dean. Harry yutkundu. ―Güle güle, Dobby,‖ dedi bu tüm
becerebildiğiydi, ama Luna onun için her Ģeyi söylemiĢti. Bill asasını kaldırdı ve mezarın yanı sıra bir
sürü toprak havaya yükseldi ve nazikçe ev cininin üzerine döküldü, küçük kızıl bir tümsek. ―Burada bir
dakika kalmama izin verir misiniz?‖ diye sordu diğerlerine.
Anlayamadığı kelimeler mırıldandılar; sırtına nazikçe vuruĢlarını hissetti ve sonra hepsi, Harry‘i geride
evciniyle yalnız bırakarak eve gitti.
Çevresine bakındı: çiçek tarhının sınırlarını belirleyen, denizin bilediği birkaç büyük beyaz taĢlar vardı.
En büyüklerinden birini aldı ve Ģimdi Doby‘nin baĢının dinlendiği yere yastıkmıĢ gibi yerleĢtirdi. Sonra
bir asa için cebini hissetti. Orada iki tane vardı. UnutmuĢtu, izlerini kaybetmiĢti; hangi asa kimindi Ģimdi
hatırlayamıyordu; kendini onları birinin elinden kaparken hatırladı. Eline daha hoĢ geleni, ikisinden
kısa olanı seçti ve kayaya yöneltti.
YavaĢça, mırıldadığı Ģekliyle, kayanın yüzeyinde derin kesikler belirdi. Hermione‘nin bunu daha düzeli
ve muhtemelen daha çabuk yapabileceğini biliyordu ama mezarı kendi kazarken, noktayı da kendi
belirlemek istemiĢti. Harry geri kalktığında taĢta Ģöyle yazılıydı.
BURADA, ÖZGÜR EVCĠNĠ DOBBY YATIYOR.
El çalıĢmasına birkaç saniye daha baktı sonra uzaklaĢtı, yara izi hafiften iğneleniyordu ve aklı
mezarda hatırladığı Ģeylerle, karanlıkta Ģekillenen hem etkileyici hem de korkunç fikirlerle doluydu.
Küçük hole girdiğinde hepsi oturma odasında oturuyorlardı, dikkatleri konuĢmakta olan Bill
üzerindeydi. Oda, Ģöminede canlı bir Ģekilde yanan çalı çırpının küçük aleviyle, hoĢ bir ateĢ rengiydi.
Harry halının üzerine çamur akıtmak istemediğinden kapı eĢiğinde dinleyerek durdu.
―...Ginny tatilde olduğu için Ģanslıyız. Eğer Hogwarts‘da olsaydı daha biz ona ulaĢamadan onu almıĢ
olacaklardı. ġimdi onun da güvende olduğunu biliyoruz.‖ Etrafa baktı ve orada duran Harry‘i gördü.
―Onları kovuktan alıyordum,‖ diye açıkladı. ―Onları Muriel‘in evine taĢıdık. Ölüm Yiyenler, Ron‘un
seninle olduğunu biliyorlar ve aileyi hedef almıĢ durumda –özür dileme,‖ diye ekledi Harry‘nin
ifadesinin görünüĢü nedeniyle. ―Her zaman bu söz konusu olmuĢtu, babam da aylardır söylüyordu. Biz
etraftaki en kanı bozuk aileyiz.‖
―Nasıl korunuyorlar?‖ diye sordu Harry. ―Fidelius Büyüsü. Babam sır tutucu. Ve aynısını bu ev için de
yaptık. Ben sır tutucuyum. Hiçbirimiz iĢe gidemiyoruz ama Ģimdi en önemli Ģeyimiz bu değil. Ollivander
ve Griphook yeterince iyileĢtiklerinde onları da Muriel‘e taĢıyacağız. Burada fazla oda yok ama onda
oda çok. Griphook‘un bacakları iyileĢmekte. Fleur ona iskele-büyü verdi, muhtemelen onları bir saat
içinde çıkaracağız yoksa-―
―Hayır,‖ dedi Harry ve Bill korkmuĢ göründü. ―Her ikisine de burada ihtiyacım var. Onlarla konuĢmam
gerek. Önemli.‖ Sesindeki otoriter havayı sezinledi, inanç, amaca dair o ses Dobby‘nin mezarını
kazarken gelmiĢti. Bütün yüzler ona döndü, hepsi ĢaĢkın görünüyordu.
―Yıkayacağım,‖ dedi Harry Bill‘e, hala Dobby‘nin kanı ve çamurla kaplı ellerine bakıyordu. ―Sonra,
onları görmem gerekecek, hemen sonra.‖ Mutfağa girdi ve denize nazır pencerenin altındaki lavaboya
yöneldi. ġafak yatay çizgide söküyordu, koyu pembe ve altınsı, ellerini yıkarken karanlık bahçede
aklına gelen düĢüncenin izine bir kez daha düĢtü.
Dobby, onu hücreye yollayanın kim olduğunu asla söyleyemeyecekti ama Harry ne gördüğünü
biliyordu. Cam parçacığından, delici bakıĢlı mavi bir göz ona bakmıĢtı ve sonra yardım gelmiĢti.
Hogwarts‘da onu dileyen herkese her zaman yardım edilecektir.
Harry, oturma odasındaki mırıltılara ve pencereden dıĢarıdaki manzaranın güzelliğine vurdum duymaz
bir halde ellerini kuruladı. Okyanus boyunca baktı ve hiç olmadığı kadar kendini bu Ģafağa, her Ģeyin
merkezine daha yakın hissetti.
Ve yara izi hala batıyordu ve Voldemort‘un da oraya gitmekte olduğunu biliyordu. Harry anlıyordu ve
anlamıyordu. Ġç benliği ayrı bir Ģeyi, beyni ise bambaĢka bir Ģeyi söylüyordu. Harry‘nin aklındaki
Dumbledore gülümsedi, dua edermiĢ gibi birleĢmiĢ ellerinin üstünden Harry‘i izliyordu.
Ron‘a püfürü verdin... Onu anlamıĢtın... Geri dönmesi için bir yol verdin...
Kılkuyruk‘u da anlamıĢtın... Küçük bir piĢmanlığın orada olduğunu, bir yerlerde olduğunu biliyordun...
Ve eğer onları anladıysan... Bende neyi anladın Dumbledore?
Aramamam ama bilmem mi gerekiyordu? Ne kadar zor durumda kalacağımı biliyor muydun? Bu
yüzden mi bunu bu derece zor kılmıĢtın? Böylece bunu açığa çıkarmak için zaman ayıracaktım?
Harry, gözleri donuk, hala orada duruyor, göz kamaĢtırıcı güneĢin altın ıĢınlarının ufuktan yükseliĢini
seyrediyordu. Sonra temiz ellerine baktı ve hala havluyu tuttuğuna bir an ĢaĢırdı. Gidip yerine koydu
ve hole geri döndü, dönmesiyle birlikte yara izinin kızgın bir Ģekilde attığını hissetti ve suda bir ejderha
uçuĢunun yansıması ve çok iyi bildiği bir binanın hatları aklında parladı.
Bill ve Fleur, merdivenlerin baĢında bekliyorlardı.
―Griphook ve Ollivander ile konuĢmam lazım,‖ dedi Harry.
―Hayır,‖ dedi Fleur. ―Beklemen gerekecek, Harry. Her ikisi de çok yorgunlar-―
―Üzgünüm,‖ dedi kızmadan, ―ama bekleyemez. ġimdi onlarla konuĢmam gerek. Özel bir Ģekilde –ve
ayrı ayrı. Acil.‖
―Harry, neler dönüyor?‖ diye sordu Bill. ―Burada ölü bir evcini ve yarı kendinde bir cincüce ile
beliriyorsun, Hermione iĢkence edilmiĢ gibi görünüyor ve Ron bana bir Ģey anlatmayı reddediyor-―
―Ne yaptığımızı söyleyemeyiz,‖ dedi Harry tek düze. ―YoldaĢlıktasın, Bill, Dumbledore‘un bize bir görev
bıraktığını biliyorsun. Bu konuda baĢkasıyla konuĢmamız gerekiyor.‖
Fleur sabırsız bir ses çıkardı, ama Bill ona bakmadı; Harry‘e gözlerini dikmiĢti. Yara izli yüzünden bir
Ģey okumak güçtü. Sonunda Bill, ―Tamam o zaman, ilk kiminle görüĢmek istiyorsun?‖ dedi.
Harry Tereddüt etti. Karar vermesi gerektiği Ģeyin ne olduğunu biliyordu. Neredeyse zaman
kalmamıĢtı, Ģimdi ise karar verme zamanıydı: Hortkuluklar mı yoksa Kutsallar mı?‖
―Griphook,‖ dedi Harry. ―Önce Griphook ile görüĢeceğim.‖
Kalbi sanki büyük bir engeli aĢmıĢ da koĢuyormuĢçasına deli gibi çarpıyordu.
―Yukarıda, o zaman,‖ dedi Bill, ona eĢlik ederek.
Harry durup geriye bakmadan önce birkaç adım yukarı tırmandı.
―Siz ikinize de ihtiyacım var!‖ diye seslendi Ron ve Hermione‘ye, oturma odasının kapısına sıvıĢmıĢ
yarı gizli orada bekliyorlardı.
Ġkisi de aydınlığa çıktılar, garip bir Ģekilde rahatlamıĢlardı.
―Nasılsın?‖ dedi Harry, Hermione‘ye. ―MuhteĢemdin- o hikayeyi uydurmak, tam da sana eziyet ederken
tıpkı Ģey gibi-―
Hermione cılız bir Ģekilde gülümsedi, Ron onu tek koluyla sıvazladı.
―ġimdi ne yapıyoruz, Harry?‖ diye sordu Ron.
―Göreceksiniz. Gelin.‖
Harry, Ron ve Hermione Bill‘i dik merdivenlerden küçük bir alana kadar takip etti. Üç kapı o alana
açılıyordu.
―Burada,‖ dedi Bill, onun ve Fleur‘un odasının kapısını açarak. O da deniz manzaralıydı ve Ģimdi
doğan güneĢ nedeniyle bir parça altın sarısıyla gölgelenmiĢti. Harry pencereye doğru gitti, sırtını
muhteĢem manzaraya döndü ve yara izi batar halde ellerini kenetleyip bekledi. Hermione, makyaj
masasının yanındaki sandalyeye, Ron da sandalye koluna oturdu.
Ufak cincüceyi taĢıyarak tekrar görünen Bill, onu yatağın üzerine yerleĢtirdi. Griphook teĢekkürlerini
homurdandı ve Bill hepsinin arkasından kapıyı kapayarak çıktı.
―Seni yataktan çıkarttığım için özür dilerim,‖ dedi Harry. ―Ayakların nasıl?‖
―Acı dolu,‖ diye cevapladı cincüce. ―Ama geliĢmekte.‖
Hala Gryffindor‘un kılıcını taĢıyordu ve garip bir görünüm takınmıĢtı: yarı meraklı, yarı saldırgan. Harry,
cincücenin solgun yüzünü fark etti, uzun ince parmaklarını, siyah gözlerini. Fleur ayakkabılarını
çıkartmıĢtı: uzun ayakları kirliydi. Bir evcininkinden daha büyüktü, ama çok da değildi. Kel, sivri kafası
bir insanınkinden çok daha büyüktü.
―Muhtemelen hatırlamıyorsunuzdur-― diye baĢladı Harry.
―-benim size sizin kasanızı gösteren cincüce olduğumu, Gringotts‘u ilk ziyaret ettiğinizde?‖ dedi
Griphook. ―Hatırlıyorum, Harry Potter. Cincüceler arasında bile çok ünlüsünüz.‖
Harry ve cincüce birbirlerini ölçerek bakıĢtılar. Harry‘nin yara izi hala batıyordu. Griphook ile bu
konuĢmasından çabuk sıyrılmak istiyordu ama aynı zamanda yanlıĢ bir hareket yapmaktan
korkuyordu. Ġsteğini dile getirmenin en uygun yolunu aramaya çalıĢırken, cincüce sessizliği bozdu.
―Cini gömdün,‖ dedi, beklenmedik Ģekilde kinli çıkıyordu sesi. ―Seni yan taraftaki yatak odasının
penceresinden izledim.‖
―Evet,‖ dedi Harry.
Griphook ona eğik gözlerinin ucundan baktı.
―Sen sıra dıĢı bir büyücüsün, Harry Potter.‖
―Ne açıdan?‖ diye sordu Harry, bilinçsizce yara izini ovuĢturuyordu.
―Mezarı kazdın.‖
―Ve?‖
Griphook cevap vermedi. Harry daha çok bir Muggle gibi davranmakla alay edildiğini düĢündü ama
Griphook‘un mezarını onaylayıp onaylamadığı çok da umurunda değildi. Atak için kendini topladı.
―Griphook, sormam gerek-―
―Ayrıca bir cincüceyi kurtardın.‖
―Ne?‖
―Beni buraya getirdin. Beni kurtardın.‖
―Ee, bunu halinden memnunsun diye algılıyorum?‖ dedi Harry biraz sabırsızca.
―Hayır, Harry Potter,‖ dedi Griphook ve bir parmağıyla yanağının üstündeki sakalını kıvırarak, ―ama
çok garip bir büyücüsün.‖
―Tamam,‖ dedi Harry. ―Ee, biraz yardıma ihtiyacım var, Griphook ve bunu bana sen verebilirsin.‖
Cincüce destek çıkarcasına bir Ģey yapmadı, ama daha önce onun gibi bir Ģey görmemiĢ gibi kaĢlarını
çatarak Harry‘e bakmaya devam etti.
―Bir Gringotts kasasına girmem gerek.‖
Harry bunu çok kötü söylememeye çalıĢmıĢtı: yıldırım Ģeklindeki yara izinde ağrı sancıdığında ve bir
kez daha Hogwarts‘ın dıĢını gördüğünde kelimeler ağzından fırlamıĢtı.
Aklını iyice mühürledi. Önce Griphook ile anlaĢmadı gerekiyordu. Ron ve Hermione, Harry‘e sanki
delirmiĢçesine bakıyorlardı.
―Harry-― dedi Hermione, ama sözü Griphook tarafından kesilmiĢti.
―Bir Gringotts kasasına girmek?‖ diye tekrar etti cincüce, yatakta pozisyonunu düzelterek, ürkmüĢtü.
―Bu imkansız.‖
―Hayır, değil,‖ dedi Ron onu yalanlayarak. ―Daha önce oldu.‖
―Evet,‖ dedi Harry. ―Seninle ilk tanıĢtığımızda Griphook. Doğum günümde, yedi yıl önce.‖
―Söz konusu kasa o zamanda boĢtu,‖ diye Ģakladı cincüce, Harry her ne kadar Griphook‘un,
Gringotts‘dan ayrılsa da onun korumalarının aĢılması fikrine alındığını anlamıĢtı. ―Koruması en az
seviyedeydi.‖
―Peki, bizim girmek istediğimiz kasa boĢ değil ve zannediyorum koruması oldukça güçlü olacak,‖ dedi
Harry. ―Lestrangelara ait.‖
Hermione ve Ron‘un ĢaĢkın birbirlerine baktığını gördü ama Griphook cevap verdikten sonra
açıklamak için yeterince zaman olacaktı.
―Hiç Ģansınız yok,‖ dedi Griphook keskin bir Ģekilde. ―Hiçbir Ģansınız yok. Senin olmayan bir Ģey
yürüteceksen unut. Aklını baĢına al-―
―Sonra da kendini tut, hırsızlığa kalkarsan, bir daha düĢün yine, baĢka Ģeyler bulursun çin altınlar
yerine.-evet hatırlıyorum,‖dedi Harry. ―Ama kendime bir Ģey yürütmeyeceğim, kendi kazancım için
hiçbir Ģey almayacağım. Ġnanıyor musun?‖
Cincüce Harry‘e pek inanmıĢ görünmedi ve Harry‘nin alnındaki yara izi battı, ama davetini ve acısını
kabul etmeyi reddederek görmezden geldi.
―Eğer kiĢisel amaçlar uğruna bir Ģey aramayan bir büyücü olsaydı,‖ dedi Griphook sonunda, ―o sen
olurdun, Harry Potter. Cincüceler ve evcinleri bu gece gösterdiğin korumaya ve saygıya alıĢık değiller.
Asa taĢıyıcılardan değil.‖
―Asa-taĢıyıcılar,‖ diye tekrar etti Harry: yara izi yandığında bu deyim ona yabancı gelmiĢti, Voldemort
düĢüncelerini kuzeye yönlendirmiĢti ve Harry yan kapıdaki Ollivander‘ı sorgulamak için yanıp
tutuĢuyordu.
―Asa taĢıma hakkı,‖ dedi cincüce sükunetle, ―uzun süre büyücüler ve cincüceler arasında rekabete
neden oldu.‖
―Ama, cincüceler asasız da büyü yapabilirler,‖ dedi Ron.
―Bir anlamı yok. Büyücüler diğer sihir varlıklarıyla asa ilminin sırlarını paylaĢmayı reddediyor.
Güçlerimizi geliĢtirebileceğimiz olasılığına karĢı çıkıyorlar.‖
―Öyle, cincüceler de kendi büyülerini paylaĢmıyorlar,‖ dedi Ron. ―Kılıçları ve zırhları bu Ģekilde nasıl
yaptığınızı anlatmıyorsunuz. Cincüeler büyücülerin daha önce hiç yapamadığı gibi metalleri iĢlemeyi
biliyorlar-―
―Fark etmez,‖ dedi Harry, Griphook‘un değiĢen rengini fark ederek. ―Bu büyücülere karĢı cincücülere
veya diğer sihirli yaratıklara karĢı durumu değil-―
Griphook gevrek bir kahkaha attı.
―Ama öyle, tamamen öyle! Karanlık Lord her zamankinden daha fazla güçlenirken, senin ırkın
benimkinden daha üstte. Gringotts büyücülük kuralları altında, evcinlerinin kanları dökülüyor ve asataĢıyıcılarından
kim tepki gösterdi ki?‖
―Biz gösteriyoruz!‖ dedi Hermione. Dik oturmuĢtu, gözleri parlıyordu. ―Biz karĢı çıkıyoruz! En az
cincüceler, evcinleri kadar ben de avlanıyorum, Griphook! Bir Bulanığım!‖
―Kendine öyle hitap etme-― diye mırıldandı Ron.
―Neden etmeyim?‖ dedi Hermione. ―Bulanık ve bundan gurur duyuyorum! Bu yeni düzende senden
daha iyi bir pozisyonda değilim, Griphook! ĠĢkence edilmek için seçilen bendim, Malfoyların evinde!‖
KonuĢtuğu sırada geceliğinin yakasını açarak Bellatrix‘in yaptığı kesiği, boğazındaki kırmızılığı
gösterdi.
―Dobby‘i özgür bırakanın Harry olduğunu biliyor muydunuz?‖ diye sordu. ―Yıllarca cinlerin özgür
bırakılmalarını istediğimizi biliyor muydunuz?‖ (Ron bu sırada Hermione‘nin sandalyesinin kolunda
huzursuzca kıpırdandı.) Kim-olduğunu-bilirsin-sen‘in yok edilmesini bizden daha çok isteyemezsin
Griphook!‖
Cincüce Harry‘e gösterdiği aynı merakla Hermione‘ye baktı.
―Lestrange‘lerin kasasında ne arıyorsunuz?‖ diye sordu aniden. ―Ġçerde yatan kılıç sahte. Gerçek olanı
bu.‖ Bir diğerinden bir diğerine baktı. ―Sanırım bunu siz de biliyorsunuz. Orada sizin için yalan
söylememi istediniz.‖
―Ama kasada duran tek Ģey sahte kılıç değil, öyle değil mi?‖ diye sordu Harry. ―Muhtemelen orada
baĢka Ģeyler de gördünüz?‖
Kalbi her zamankinden de hızlı çarpıyordu. Yanan yara izini dikkate almamak için iki kadı çaba sarf
etti.
―Gringotts‘un sırları hakkında konuĢmamız kurallarımıza karĢı. Bizler ünlü hazinelerin gardiyanlarıyız.
Sorumluluğumuzdaki eĢyalara karĢı bir sorumluluğumuz her ne kadar bunlar bizim elimizden çıkma
olsa da.‖
Cincüce kılıca hafiften vurdu ve siyah gözleri tekrar Harry‘den Hermione‘ye, oradan da Ron‘a kaydı.
―Çok gençsiniz,‖ dedi sonunda, ―bu kadar savaĢ için.‖
―Bize yardım edecek misin?‖ dedi Harry. ―Bir cincücenin yardımı olmadan içeri girebilme gibi bir
umudumuz tok. Sen bizim tek Ģansımızsın.‖
―Ben... düĢünmem gerek bu konuda,‖ dedi Griphook sinir bozucu bir Ģekilde.
―Ama-― dedi Ron sinirlenmeye baĢlamıĢtı, Hermione kaburgalarına bir tane indirdi.
―TeĢekkürler,‖ dedi Harry.
Cincüce büyük kel baĢını onaylarcasına salladı ve sonra kısa bacaklarını esnetti.
―Sanırım,‖ dedi gösteriĢli bir Ģekilde kendine Bill ve Fleur‘un yatağında yer ederek, ―Ģu iskele-büyü iĢini
bitirdi. Sonunda uyuyabileceğim. Kusura bakmayın...‖
―Evet, tabii‖ dedi Harry ama odadan çıkmadan önce ileri uzandı ve cincücenin yanından Gryffindor‘un
kılıcını aldı. Griphook karĢı çıkmadı ama Harry odanın kapısını arkasından kaparken gözlerinde
kızgınlık gördüğünü düĢündü.
―Küçük kaçık,‖ diye fısıldandı Ron. ―Bizi bekletmekten zevk alıyor.‖
―Harry,‖ diye fısıldadı Hermione, her ikisini de kapıdan hala karanlık aranın ortasına doğru
uzaklaĢtırarak. ―DüĢündüğüm Ģeyi mi söylüyorsun? Lestrangelerin kasasında bir Hortkuluk olduğunu
mu söylüyorsun?‖
―Evet,‖ dedi Harry. ―Bellatrix oraya gittiğimizi düĢündüğünde kokmuĢtu, kendi derdindeydi. Neden?
Neyi görmüĢ olabileceğimizi veya baĢka ne almıĢ olabileceğimizi düĢünmüĢtü? Kim-olduğunu-bilirsinsen‘
in fark etmesinden korkacağı bir Ģeyi.‖
―Ama Kim-olduğunu-bilirsin-sen‘in bulunduğu, önemli iĢler yaptığı yerleri arıyoruz sanmıĢtım?‖ dedi
Ron, afallamıĢtı. Hiç Lestrangelerin kasasına girmiĢ miydi ki?‖
―Hiç Gringotts‘a girdi mi bilmiyorum,‖ dedi Harry. ―Küçükken orada hiç altını almadı çünkü ona kimse
bir Ģey bırakmamıĢtı. Yine‘de Diagon Yolu‘na ilk gittiğinde bankayı dıĢarıdan görmüĢ olmalı.‖
Harry‘nin yara izi atmaya baĢladı ama görmezden geldi, Ron ve Hermione‘nin Ollivander ile
konuĢmadan önce Gringotts konusunu anlamalarını istiyordu.
―Sanırım Gringotts‘a anahtarı olan herkese imrenmiĢtir. Galiba orayı büyücülük dünyasına ait gerçek
bir sembol olarak görmüĢtür. Ve unutma ki Bellatrix ve kocasına güvenmiĢti. DüĢüĢünden önce onlar
en sadık hizmetkarlarıydı ve ortadan kaybolduktan sonra onu aramaya koyuldular. Geri döndüğü gece
söylemiĢti bunu, onu duydum.‖
Harry yara izini ovuĢturdu.
―Yine de Bellatrix‘e onun bir Hortkuluk olduğunu anlatmıĢ olacağını sanmıyorum. Lucis Malfoy‘a
günlük gerçeğini hiçbir zaman anlatmadı. Muhtemelen ona bunun değerli bir eĢya olduğunu ve
kasasında saklamasını emretmiĢti. Saklamak istediğin bir Ģey için dünyadaki en güvenli yer, diye
demiĢti Hagrid... Hogwarts hariç.‖
Harry konuĢmayı bitirdiğinde Ron kafasını salladı.
―Onu gerçekten anlıyorsun.‖
―Sadece küçük bir parçasını,‖ dedi Harry. ―Küçük parçasını... Dumbledore‘u da bu kadar anlayabilmeyi
arzulardım. Ama göreceğiz. Hadi- Ollivander Ģimdi.‖
Ron ve Hermione sersemlemiĢ gibiydiler ama küçük ara boyunca onu takip ederken oldukça
etkilenmiĢlerdi ve Bill ile Fleur‘un odasının karĢısındaki kapıyı çaldılar. Zayıf bir ―Ġçeri girin‖ onlara
cevap verdi.
Asa yapımcısı pencerenin en uzağında, ikiz bir yatakta yatıyordu. Hücrede bir yıldan fazla tutulmuĢ ve
iĢkence edilmiĢti, Harry bir olaydan ötürü hepsini biliyordu. ZayıflamıĢtı, yüzünün kemikleri solgun sarı
teninden dıĢarı fırlamıĢtı. Büyük gümüĢi gözleri yerlerinde çökmüĢler gibiydi. Battaniyenin üstünde
duran eller bir iskelete ait olabilirdi. Harry, Ron ve Hermione‘nin yanına boĢ bir yatağa oturdu. Doğan
güneĢ buradan görünmüyordu. Oda uçurumun tepesindeki bahçe ve yeni kazılmıĢ mezarla karĢı
karĢıyaydı.
―Mr Ollivander, sizi rahatsız ettiğim için özür dilerim,‖ dedi Harry.
―Sevgili çocuğum,‖ Ollivander‘ın sesi zayıftı. ―Bizi kurtardın, o yerde öleceğiz sanmıĢtım, sana asla
ama asla yeterince teĢekkür edemem...‖
―Yapabildiğimiz için çok muyluyuz.‖
Harry‘nin yara izi küt küt atıyordu. Biliyordu, emindi, Voldemort‘u amacı peĢindeyken yenmek veya
çabalarını engellemek için çok az zaman kalmıĢtı. Ġlk önce Griphook‘la konuĢmayı seçmekle kararını
vermiĢti. Yalandan bir memnuniyet takınarak el yordamıyla boynuna asılı keseden asanın ikiye
ayrılmıĢ parçalarını çıkardı.
―Mr Ollivander, biraz yardıma ihtiyacım var.‖
―Ne istersen. Ne istersen.‖ dedi asa-yapımcısı.
―Bunu tamir edebilir misin? Mümkün mü?‖
Ollivander titreyen elini uzattı ve Harry birbirine bağlı parçaları avucuna koydu.
―Çobanpüskülü ve ankakuĢu teli,‖ dedi Ollivander titrek bir sesle. Yirmi üç santim. Nazik ve kırılgan.‖
―Evet,‖ dedi Harry. ―Tami-?‖
―Hayır,‖ diye fısıldadı Ollivander. Üzgünüm, çok üzgünüm ama bu derecede bir hasar alan asa bildiğim
hiçbir yolla tamir edilemez.‖
Harry bunu duymaya hazırlıklıydı ama yine de bomba etkisi yapmıĢtı. Asa parçalarını geri aldı ve
boynundaki keseye koydu. Ollivander parçalanmıĢ asanın kaybolduğu noktaya gözlerini dikti ve Harry,
Malfoy‘lardan aldığı iki asayı cebinden çıkarana kadar baĢka yere bakmadı.
―Bunları tanımlayabilir misiniz?‖ diye sordu.
Asa yapımcısı asalardan birincisini aldı ve küçük yumru ellerinde çevirip doğrulttu, çökmüĢ gözlerine
doğru yaklaĢtırdı.
―Ceviz ağacı ve ejderha teli,‖ dedi. ―kırk iki nokta üç santim. Asi. Bu asa Bellatrix Lestrage‘in.‖
―Ya bu?‖
Ollivander aynı incelemeyi yaptı.
―Alıç ağacı ve tek boynuzlu at kılı. Tam olarak Yirmi bir santim. Önemli ölçüde esnek. Bu Draco
Malfoy‘un asasıydı.‖
―-sıydı?‖ diye tekrar etti. ―Hala onun değil mi?‖
―Muhtemelen değil. Eğer onu al-―
―-Öyle oldu-―
―-o zaman senin olabilir. Tabii ki alma Ģekline göre değiĢir. Çoğunluk asanın kendisine göre değiĢir.
Genelde yine de asanın kazanıldığı durumda asanın bağlılığı değiĢecektir.‖
Uzaktaki denizin sesi dıĢında odadan çıt çıkmıyordu.
―Asaların hisleri varmıĢ gibi konuĢuyorsunuz,‖ dedi Harry, ―sanki kendi baĢlarına düĢünebilirlermiĢ
gibi.‖
―Asa büyücüsünü seçer,‖ dedi Ollivander. ―bizim gibi asa ilmi üzerinde çalıĢanlar için bu her zaman
oldukça açıktır.‖
―Ama yine de, kendisini seçmediği bir asa hala bir kiĢi tarafından kullanılabilir, değil mi?‖diye sordu
Harry.
―Ah evet, her Ģeyden önce bir büyücüysen sihrini herhangi bir alet aracılığıyla aktarabilirsin. Ancak en
iyi sonuçlar her zaman asa ile büyücü arasında güçlü bir bağın olduğu o noktadan alındı. Bu bağlar
karıĢıktır. Ġlk etkileĢim ve sonra karĢılıklı değerlendirme, asa büyücüden öğrenir – büyücü asadan.‖
Deniz Ģiddetle ileri geri geldi gitti, ses keder doluydu.
―Bu asayı Draco Malfoy‘dan zorla aldım,‖ dedi Harry. ―Bunu güvenle kullanabilir miyim?‖
―Sanırım. Önemli yasalar asa sahipliğini korur ama kazanılmıĢ asa genellikle yeni efendisine boyun
eğecektir.‖
―O zaman bunu kullanabilir miyim?‖ dedi Ron, Kılkuyruk‘un asasını cebinden çıkarıp Ollivander‘a
uzatarak.
―Kestane ağacı ve ejderha teli. On sekiz santim. Kırılgan. Kaçırılmamamın hemen ardından bu asayı
yapmak için zorlanmıĢtım, Peter Pettigrew için. Evet, eğer onu kazandıysan iĢini görecektir ve bunu
baĢka bir asadan daha iyi yapacaktır.‖
―Ve bu bütün asalar için geçerli, değil mi?‖ diye sordu Harry.
―Sanırım,‖ dedi Ollivander, dıĢarı fırlamıĢ gözleri Harry‘nin yüzündeydi. ―Derin sorular soruyorsunuz,
Mr. Potter. Asa ilmi sihrin karıĢık ve gizemli bir dalıdır.‖
―O zaman bir asanın sahipliğini yapabilmek için bir önceki sahibini öldürmeye gerek yok?‖ dedi Harry.
Ollivander yutkundu.
―Gereklilik? Hayır, öldürmek gerektiğini söyleyemem.‖
―Yine de efsaneler var,‖ dedi Harry ve kalbi hızlandı, yara izindeki acı daha da hassaslaĢtı,
Voldemort‘un fikrini gerçekleĢtirmek üzere olduğundan emindi. ―Bir asa hakkında efsaneler- veya
asalar – cinayetle el değiĢtirenlerinden.‖
Olivander‘ın rengi attı. Kar beyazı yastığa karĢın açık griydi ve gözleri kocaman, kanlıydı ve korkuya
benzer bir nedenden ötürü irileĢmiĢti.
―Sadece tek bir asa, sanırım,‖ dedi fısıltıyla.
―Ve kim-olduğunu-bilirsin-sen onunla ilgileniyor, değil mi?‖ diye sordu Harry.
―Ben-Nasıl?‖ dedi Ollivander vıraklar gibi bir sesle ve yardım umarcasına Ron ve Hermione‘ye baktı.
―Bunu nasıl biliyorsun?‖
―Sizden asalarımız arasındaki bağı nasıl yenebileceğini anlatmanızı istedi,‖ dedi Harry.
Ollivander korkmuĢ görünüyordu.
―Bana iĢkence ediyordu, anlaman lazım! Cruciatus Laneti, Ben-benim bildiklerimi ona anlatmaktan
baĢka çarem yoktu!‖
―Anladım,‖ dedi Harry. ―Ona ikiz telleri anlattınız? Ona baĢka bir büyücünün asasını ödünç almasını
söylediniz?‖
Olivander Harry‘nin bildikleri nedeniyle dehĢete düĢmüĢtü, donup kalmıĢtı. YavaĢça baĢını salladı.
―Ama iĢe yaramadı,‖ diye devam etti Harry. ―Benimki hala ödünç alınmıĢ asayı yeniyordu. Neden
olduğunu biliyor musunuz?‖
BaĢıyla onaylarken aynı zamanda yavaĢça baĢını salladı.
―Ben... hiç böyle bir Ģey duymamıĢtım. Asanız o gece emsalsiz bir Ģey sergiledi. Ġkiz asaların
bağlantıları oldukça nadir, ancak asanız ödünç alınanı neden püskürttü, bilmiyorum...‖
―Diğer asa hakkında konuĢuyorduk. Cinayetle el değiĢtiren. Kim-olduğunu-bilirsin-sen asamın garip bir
Ģey yaptığını fark ettiğinde geri döndü ve bu baĢka asayı sordu,değil mi?‖
―Bunu nasıl biliyorsun?‖
Harry cevap vermedi.
―Evet, sordu,‖ diye fısıldadı Ollivander. ―Diğer adıyla Öldürücü Değnek, Kaderin Asası veya Yüce Asa
diye bilinen asa hakkında ona anlatabileceğim her Ģeyi öğrenmek istedi...‖
Harry yan yan Hermione‘ye baktı. Hayrete düĢmüĢ görünüyordu.
―Karanlık Lord,‖ dedi Ollivander derin ve korkmuĢ bir ses tonuyla, ―onun için yaptığım asadan her
zaman memnun olmuĢtur-evet ve anka kılı, yirmi dört santim- ta ki ikiz asaların bağlantısını keĢfedene
dek. ġimdi bir diğerini, daha güçlü olan asayı, seninkini yenilgiye uğratacak tek asayı arıyor.‖
―Ama yakında öğrenecek, eğer hala bilmiyorsa, asamın tamir edilemeyecek Ģekilde kırıldığını,‖ dedi
Harry sükunetle.
―Hayır!‖ dedi Hemrione, korkmuĢ bir sesle. ―Bunu bilemez Harry, nasıl bil-?‖
―Priori Incantatem,‖ dedi Harry. ―Asanı ve karadiken asayı Malfoy‘larda bıraktık, Hermione. Eğer
dikkatlice incelerlerse en son yapılan büyüleri tekrardan yaratmalarını sağlayabilirler ve seninkinin
benimkini kırdığını göreceklerdir, tamir etmeyi deneyip baĢarısız olduğunu görecekler ve fark
edecekler ki baĢtan beri karadiken asayı kullanıyorum.‖
Geldiklerinden beri yüzüne gelen küçük miktardaki renk de yüzünden gitmiĢti. Ron, Harry‘e sitem dolu
bir bakıĢ attı ve ―Ģimdi bunun hakkında endiĢelenmemeliyiz-― dedi.
Ancak Mr Ollivander araya girdi.
―Karanlık Lord Yüce Asa‘yı sadece seni yok etmek için aramıyor Mr Potter. Ona sahip olmaya kararlı
çünkü bunun onu tamamen yenilmez yapacağına inanıyor. ―ama Öldürücü Değnek‘e sahip bir Karanlık
Lord fikri de bana, kabul etmeliyim ki... ürkütücü geliyor.‖
Harry birden ilk tanıĢtıklarında Ollivander‘ı ne kadar çok sevdiğini hatırladı. ġimdi bile, Voldemort
tarafından hapsedilip iĢkence yapılsa dahi Karanlık Lord‘un bu asaya sahip oluĢunu hayal etmekten
ürktüğü kadar etkilenmiĢti de...
―Gerçekten bu- bu asanın var olduğunu mu düĢünüyorsunuz, Mr Ollivander?‖ diye sordu Hermione.
―Ah evet,‖ dedi Ollivander. ―Asanın izini tarih boyunca sürmeniz mümkün. Tabii ki arada uzun boĢluklar
var, görünürden kaybolduğu anlar, geçici olarak kaybolduğu ya da saklandığı ama her zaman geri
ortaya çıktı. Asa ilminde öğrenenler için asanın kesin tanımlayıcı karakteristik özellikleri var. Yazılıp
çizilenler var ama hala hepsi açık değil, ben ve diğer asa yapımcılar bu konuda çalıĢmayı görevimiz
haline getirdik. Güvenilir olduklarına dair yüzük taĢıyan asa yapımcıları.‖
―öyleyse- bir efsane ya da peri masalı olduğuna inanmıyorsunuz?‖ diye sordu Hermione umutluca.
―Hayır,‖ dedi Ollivander. ―Ġsterse cinayetle el değiĢtirir olsun, bilmiyorum. Tarihi kanlıdır ama belki de
bu derece arzulanan bir nesne olmasından veya büyücüler arasında tutkuya neden olduğundan
kaynaklanıyordur. YanlıĢ ellerde oldukça güçlü ve tehlikeli ve asaların güçleri hakkında çalıĢan bizler
için büyü dolu bir nesne.‖
―Mr Ollivander,‖ dedi Harry, ―Kim-olduğunu-bilirsin-sen‘e, Gregorovitch‘in the Yüce Asa‘ya sahip
olduğunu söylediniz değil mi?
Eğer mümkünse, Ollivander‘ın benzi daha da atmıĢtı. Yutkunduğunda bir hayalet gibi görünüyordu.
―Ama siz –nasıl-?‖
―Önemi yok, biliyorum,‖ dedi Harry, yara izi yandığında bir anlığına gözlerini kapamıĢ ve birkaç
saniyeliğine Hogsmeade‘de hala karanlık olan bir sokak görmüĢtü, kuzeyden çok uzaktaydı. ―Kimolduğunu-
bilirsin-sen‘e, asanın Gregorovitch‘de olduğunu söylediniz mi?‖
―Bir söylenti,‖ dedi Ollivander fısıldayarak. ―Siz doğmadan yıllar, yıllar önce, çok öncesine dair bir
söylenti, inanıyorum ki Gregorovitch‘in kendisi bunu baĢlattı. Yüce Asa‘nın üzerinde çalıĢıp güçlerini
kopyaladığına dair bir Ģeyin iĢi için ne kadar iyi olabileceğini düĢünün!‖
―Evet, anlıyorum bunu‖, dedi Harry. Ayağa kalktı. ―Mr Ollivander, son bir Ģey sonra dinlenmenize izin
vereceğim. Ölümcül Kutsallar hakkında ne biliyorsunuz?‖
―Öl- ne?‖ diye sordu asa yapımcısı, oldukça ĢaĢırmıĢ görünüyordu.
―Ölümcül Kutsallar.‖
―Korkarım ki neyden bahsettiğinizi bilmiyorum. Hala asalarla alakalı bir Ģey mi?‖
Harry çökmüĢ yüze baktı ve Ollivander‘ın numara yapmadığına inandı. Kutsallar hakkında bir Ģey
bilmiyordu.
―TeĢekkür ederim,‖ dedi Harry. ―Çok teĢekkür ederim. ġimdi dinlenmenize izin vereceğiz.‖
Ollivander bitkin düĢmüĢtü.
―Bana iĢkence ediyordu‖ dedi, güçlükle soluyarak. ―Cruciatus Laneti... Hiç bir fikriniz yok...‖
―Var,‖ dedi Harry. ―Gerçekten var. ġimdi lütfen biraz dinlenin. Bana bütün bunları anlattığınız için
teĢekkür ederim.‖
Ron ve Hermione‘ye merdiven boyunca eĢlik etti. Bill, Fleur, Luna ve Dean‘in önlerinde çay bardakları
mutfakta masada oturdukları gözüne iliĢti. Kapı eĢiğinde belirdiğinde hepsi Harry‘e baktılar ama Harry
onlara zayıf bir Ģekilde selam verdi ve Ron ile Hermione arkasında bahçeye doğru yoluna devam etti.
Dobby‘i sarmalayan kırmızı toprak birikintisi ilerde yatıyordu ve Harry oraya geri gitti, kafasındaki acı
daha ve daha fazla güçleniyordu. Üstüne çöken sahnelere kendini kapaması Ģimdi oldukça güçtü ama
biliyordu ki sadece biraz daha dayanmalıydı. Çok yakında izin verecekti çünkü varsayımının doğru
olup olmadığını bilmesi gerekecekti. Sadece küçük bir çaba daha göstermesi gerekiyordu böylece Ron
ve Hermione‘ye açıklayabilirdi.
―Gregorovitch, Yüce Asa‘yı çok uzun süre önce aldı,‖ dedi. ―Kim-olduğunu-bilirsin-sen‘in onu bulmaya
çalıĢırken gördüm. Onun izini sürdüğünde Gregorovitch‘in artık ona sahip olmadığını buldu:
Grindelwald onu ondan çalmıĢtı. Grindelwald‘ın Gregorovitch‘in ona sahip olduğunu nasıl bulduğunu
bilmiyorum –ama eğer Gregorovitch söylentiyi yayacak kadar aptalsa çok da zor olmamalı.‖
Voldemort, Hogwarts kapılarındaydı; Harry onun orada durduğunu görebiliyordu veĢafak öncesi
gittikçe daha yakına, sallana sallana gelen lambayı da.
―ve Grindelwald Yüce Asa‘yı daha güçlü olmak için kullandı. Ve gücünün doruğundayken,
Dumbledore onu durdurabilecek tek kiĢi olduğunu bildiğinde Grindelwald ile düeolloya girdi ve
kazandı, sonra Yüce Asa‘yı aldı.‖
―Dumbledore, Yüce Asa‘yı mı aldı?‖ dedi Ron. ―Ama, öyleyse Ģimdi nerede?‖
―Hogwarts‘da,‖ dedi Harry, uçurumun üstündeki bahçede onlarla birlikte kalmak için savaĢarak.
―Öyleyse, gidelim!‖ dedi Ron aceleyle. ―Harry, gidelim ve o almadan biz alalım!‖
―Artık bunun için çok geç,‖ dedi Harry. Kendine engel olamıyordu, direnmesine yardımcı olması için
baĢını kavradı. ―Nerede olduğunu biliyor. ġimdi orada.‖
―Harry!‖ dedi Ron sinirlice. ―Bunu ne zamandır biliyordun-neden zaman harcıyorduk ki? Neden önce
Griphook‘la konuĢtun? Çoktan gitmiĢ olabilirdik- hala da gidebiliriz-―
―Hayır,‖ dedi Harry ve çimlerin üstünde dizlerinin üzerine çöktü. ―Hermione haklı, Dumbledore ona
sahip olmamı istemedi. Onu almamı istemedi. O benden Hortkulukları almamı istedi.‖
―Yenilmez asa, Harry!‖ diye inledi Ron.
―Ġstenilen bu değil... Ġstenilen Hortkulukları almam...‖
Ve Ģimdi her Ģey karanlık ve soğuktu: Snape‘e göle doğru arazi üstünde doğru süzüldüğünde güneĢ
ancak ufuktan beliriyordu.
―Kısa bir süre sonra sana Ģatoda katılacağım,‖ dedi soğuk ve yüksek sesiyle. ―ġimdi beni yalnız bırak.‖
Snape baĢıyla selam vererek geri patikada yola koyuldu, siyah pelerini arkasından dalgalanıyordu.
Harry yavaĢça yürüdü ve Snape‘in figürünün kaybolmasını bekliyordu. Nereye gittiğini görmesi
Snape‘in ya da bir baĢkasının iĢi değildi. Ama Ģimdi Ģatoda hiç ıĢık yoktu ve kendini gizleyebilirdi... ve
bir saniye içinde kendini kendi gözlerinden bile sakıyan Hayalbozan Büyüsü‘nü yaptı.
Ve gölün kenarında, ilk krallığının, ilk göz ağrısının olduğu sevgili Ģatosunun izinden yürümeye devam
etti.
―Ve iĢte oradaydı, gölün tanında, karanlık sulara yansıyan. Beyaz mermer mezar, bildik arazide gerek
olmayan bir kirlilik. Tekrar içinde akan mutluluğu ve bir Ģeyleri yok etme arzusunu hissetti. Eski porsuk
ağacından yapılma asasını kaldırdı: bu, onun sergilediği ne kadar uyumlu son büyük iĢti.
Mezar baĢtan ayağa birden açıldı. Kefene sarılı cisim hayatta olduğu kadar uzun ve inceydi. Asasını
tekrar kaldırdı.
Sarmallar düĢtü. Yüz yarı saydam, solgun, çökmüĢ ama yine de mükemmel korunmuĢtu. Gözlüklerini
kancalı burnunun üstünde bırakmıĢlardı: eğlenceli bir hor görme hissetti içinde. Dumbledore‘un elleri
göğsünün üstünde katlanmıĢtı ve orada, onların altında tutturulmuĢ Ģey yatıyordu, beraber
gömülmüĢlerdi.
YaĢlı aptal mermerin veya ölümün asayı koruyacağını mı hayal etmiĢti? Karanlık Lord‘un kabrini
rahatsız etmekten korkacağını mı düĢünmüĢtü? Örümcekvari bir el uzandı ve Dumbledore‘un
kavradığı asayı ondan aldı ve aldığında ucundan kıvılcım yağmuru boĢaldı, son efendisinin üstünden
kıvılcımlar boĢalıyordu, sonunda yeni efendisine hizmet etmeye hazırdı.
YİRMİ BEŞİNCİ BÖLÜM
KABUK KULÜBE
Bill ve Fleur‘un evi bir uçurumun tepesinde yalnız baĢına denize nazır duruyordu, duvarları deniz
kabukları ve beyaz badanayla kaplanmıĢtı. Issız ve güzel bir yerdi. Harry ne zaman ufak eve ya da
bahçesine girse büyük, uyuyan bir yaratığın nefes alıĢları gibi dalgaların kıyıya vuruĢunu ve denizin
akımını duyabiliyordu. Sonraki birkaç günün çoğunu kalabalık evden kaçmak için bahane uydurarak
geçirdi, uçurumun tepesindeki alabildiğince açık gökyüzünü, boĢ deniz manzarasını görmek ve soğuk,
tuzlu rüzgârı suratında hissetmek için can atıyordu.
Voldemort‘la asa için savaĢmama yolundaki büyük kararı hala Harry‘i korkutuyordu. Daha önce
tepkisiz kalmayı seçtiğini hatırlamıyordu. KuĢkularla doluydu, ne zaman bir araya gelseler Ron‘un dile
getirmeden duramadığı kuĢkular…
―Peki ya Dumbledore asaya ulaĢıldığı sırada sembolü çözmemizi istediyse?‖ ―Ya sembolün ne anlama
geldiğini çözmek seni Kutsallar‘a ulaĢtıracaksa?‖ ―Harry, eğer o gerçekten Yüce Asa‘ysa, nasıl olacak
da Kim-Olduğunu-Bilirsin-Sen‘in iĢini bitireceğiz?‖
Harry‘nin verecek cevabı yoktu: Voldemort‘u, mezarı açmaktan alıkoymaya çalıĢmamanın delilik olup
olmadığını merak ettiği bazı anlar oluyordu. Neden böyle bir karar aldığını tatmin edici bir Ģekilde
açıklayamıyordu bile: Onu bu kararı almaya yönlendiren iç tartıĢmaları su yüzüne çıkarmaya çalıĢtığı
her defasında, ona saçma geliyorlardı.
Tuhaf olan Ģey, Hermione‘nin desteği, kendisini, Ron‘un kuĢkuları kadar kafası karıĢmıĢ hissetmesine
neden oluyordu. Hermione, Ģimdi zoraki olarak Yüce Asa‘nın gerçek olduğunu kabullenmesine karĢın,
onun Ģeytani bir proje olduğunu öne sürüyor ve Voldemort‘un onu ele geçirme yolunun iğrenç ve asla
göz önüne alınmayacak bir yol olduğunu söylüyordu.
―Bunu asla yapamazdın Harry,‖ dedi tekrar tekrar. ―Dumbledore‘un mezarına izinsiz giremezdin.‖
Ama Dumbledore‘un ölüsü fikri, Harry‘i, yaĢayan Dumbledore‘un niyetlerini yanlıĢ anlama olasılığından
daha az korkutuyordu. Hala karanlıkta el yordamıyla hareket ediyormuĢ gibi hissetti; yolunu seçmiĢti
ama, ya iĢaretleri yanlıĢ okumuĢ olmasından korkarak ya da diğer yolu seçmemesi gerektiğini
düĢünerek, geriye dönüp bakmaya devam ediyordu. Zaman zaman dalgaların kendilerini kulübenin
altındaki uçuruma vurdukları kadar Ģiddetli bir Ģekilde Dumbledore‘a olan öfkesi yeniden alevleniyordu,
ölmeden önce bütün bunları açıklamadı diye duyduğu öfke.
―Ama o ölü mü?‖ dedi Ron, eve ulaĢmalarının üçüncü günü. Harry Ron ve Hermione onu bulduğunda
evin bahçesini uçurumdan ayıran duvara boĢ boĢ bakıyordu; onu bulmamıĢ olmalarını diledi,
tartıĢmalarına katılmak istemiyordu.
―Evet, ölü, Ron, lütfen yeniden baĢlama!‖
―Olgulara bak Hermione,‖ dedi Ron, ufka doğru bakmaya devam eden Harry‘ye doğru. GümüĢ ceylan.
Kılıç. Harry‘nin aynada gördüğü göz—―
―Harry gözü hayal etmiĢ olabileceğini kabul ediyor! Değil mi, Harry?‖
―Hayal etmiĢ olabilirim,‖ dedi Harry kıza bakmaksızın.
―Ama hayal ettiğini düĢünmüyorsun, değil mi?‖ diye sordu Ron.
―Hayır, düĢünmüyorum,‖ dedi Harry.
―ĠĢte, gördün mü!‖ dedi Ron hızlıca, Hermione devam edemeden. ―Eğer Dumbledore söylemediyse,
Dobby‘nin mahzende olduğumuzu nasıl bildiğini açıkla, Hermione?‖
―Açıklayamam—ama sen Dumbledore‘un, eğer Hogwarts‘ta bir mezarda yatıyorsa Dobby‘i bize nasıl
göndermiĢ olabileceğini açıklayabilir misin?‖ ―Bilmiyorum, belki hayaleti göndermiĢti!‖
―Dumbledore hayalet olarak geri dönmezdi,‖ dedi Harry, Dumbledore hakkında emin olduğu az Ģey
vardı, ama bu kadarını biliyordu. ―O ardına devam ederdi.‖
―‘Devam ederdi‘den kastın ne?‖ diye sordu Ron, ama Harry cevap veremeden, arkalarından bir ses
―Harry?‖ dedi.
Fleur evden çıkmıĢtı, uzun gümüĢi saçları esintiyle dalgalanıyordu.
―Harry Griphook seninle konuĢmak istiyor. ġu anda en küçük odada, konuĢmalarınızı kimsenin
duymasını istemediğini söylüyor.‖
Cincücenin ona mesaj taĢıyıcılık yaptırmasından kaynaklanan hoĢnutsuzluğu açıkça belli oluyordu;
evin arkasına doğru dönerken kırılgan görünüyordu.
Fleur‘un söylediği gibi, Hermione ve Luna‘nın geceyi geçirdiği, üç yatak odalı evin en küçüğünde
Griphook onları bekliyordu. Parlak, bulutlu gökyüzüne karĢı kırmızı pamuklu perdeleri çekmiĢti, ateĢ
kırmızısı olan oda kulübenin diğer aydınlık ve havadar kısımlarına karĢın garip görünüyordu.
―Kararımı verdim, Harry Potter,‖ dedi cincüce, bağlaç kurmuĢ bir Ģekilde, alçak bir sandalyenin
üzerinde oturup, ince ve uzun parmaklarıyla kollarına ritimle vuruyordu. ―Gringotts cincücelerinin onu
ana ihanet olarak değerlendirecek olmalarına rağmen, sana yardım etmeye karar verdim—―
―Bu harika!‖ dedi Harry bir rahatlama dalgasıyla. ―Griphook, teĢekkürler, gerçekten—―
―—karĢılığında,‖ dedi cincüce sert bir Ģekilde, ―bir ödeme karĢılığında.‖
Harry hafifçe geri adım atarak tereddüt etti.
―Ne kadar istiyorsun? Altınım var.‖
―Altın değil,‖ dedi Griphook. ―Benim altınım var.‖
Siyah gözleri parladı; gözlerinde hiçbir beyazlık yoktu.
―Kılıcı istiyorum. Godric Gryffindor‘un kılıcını.‖
Harry‘nin hevesi kırıldı.
―Onu alamazsın,‖ dedi. ―Üzgünüm.‖
―Öyleyse,‖ dedi cin uysalca, ―bir problemimiz var demektir.‖
―Sana baĢka bir Ģey verebiliriz,‖ dedi Ron sabırsızca. ―Eminim ki Lestrangelerin bir ton eĢyası vardır,
istediğini seçersin ve biz de kasaya gireriz.‖
YanlıĢ bir Ģey söylemiĢti. Griphook‘un sinirden suratı kızardı.
―Ben hırsız değilim, çocuk! Hakkım olmayan hazineleri elde etmeye çalıĢmıyorum!‖
―Kılıç bizim—―
―değil,‖ dedi cincüce.
―Biz Gryffindorlarız ve o Godric Gryffindor‘undu—―
―Ve Gryffindorların olmadan önce kimindi?‖ diye sordu cincüce yerinde dik oturarak.
―Kimsenindi,‖ dedi Ron. ―Onun için yapıldı, değil mi?‖
―Hayır!‖ diye bağırdı cincüce, sinirden saçları diken diken olmuĢtu, uzunca bir parmağını Ron‘a
doğrulttu. ―Büyücülük kibiri yine! O kılıç Birinci Ragnuk‘undu. Godric Gryffindor ondan aldı! O kılıç
kayıp bir hazinedir, cincüce iĢçiliğinin bir baĢyapıtıdır! Cincücelere ait. Bana katılın ya da katılmayın,
kiralamanın bedeli o kılıç!‖
Griphook hepsine öfkeyle baktı. Harry ters ters diğer ikisine baktı ve, ―Bunu tartıĢmamız lazım
Griphook, eğer sakıncası yoksa. Bize birkaç dakika verebilir misin?‖
Cincüce huysuz görünerek onaylarcasına kafa salladı.
Alt kattaki boĢ oturma odasında, Harry Ģömineye yürüdü, kaĢlarını kırıĢtırarak ne yapması gerektiğine
karar vermeye çalıĢtı. Arkasında, Ron ―Bizimle eğleniyor. Kılıcı almasına izin veremeyiz,‖ dedi.
―Doğru mu?‖ diye sordu Harry Hermione‘ye. ―Kılıç Gryffindor tarafından çalınmıĢ mıydı?‖
―Bilmiyorum,‖ dedi kız umutsuzca. ―Büyücülük tarihi büyücülerin diğer türlere neler yaptıklarını ifade
etmekten sıkça kaçınır, ama Gryffindor‘un kılıcı çaldığını söyleyen bildiğim bir hikâye yok.‖
―Bu da o cincüce hikayelerinden biri olmalı,‖ dedi Ron, ―hani Ģu büyücülerin nasıl da sürekli onlara ait
olanı aldıklarını anlatan. Sanırım üçümüzden birinin asasını istemedi diye kendimizi Ģanslı saymamız
gerekiyor.‖
―Cincücelerin büyücülerden hoĢlanmamak için iyi nedenleri var Ron,‖ dedi Hermione. ―GeçmiĢte
acımasızca bir muamele gördüler.‖
―Yine de cincüceler ponpon küçük tavĢanlar sayılmazlar, değil mi?‖ dedi Ron. ―Bizden oldukça fazla
insanı öldürdüler. Onlar da alçakça savaĢıyor.‖
―Ama Griphook‘la kimin ırkının daha hileli ve vahĢi olduğunu tartıĢmak bize daha fazla yardım etmesini
sağlamayacak, değil mi?‖
Problemi çözmenin bir yolunu aradıkları sırada bir duraksama oldu. Harry pencereden dıĢarı,
Dobby‘nin mezarına baktı. Luna mezar taĢının yanına bir kavanoz içinde deniz lavantası koyuyordu.
―Tamam,‖ dedi Ron, Harry onun suratına bakmak için döndü, ―Ģuna ne dersiniz? Griphook‘a kasanın
içine girene kadar kılıca ihtiyacımız olduğunu ve onu sonra alabileceğini söyleriz. Bunların arasında bir
tane sahte olan var, değil mi? Onları değiĢtirir ve ona sahte olanını veririz.‖
―Ron, aralarındaki farkı bizim bildiğimizden daha iyi biliyordur!‖ dedi Hermione. ―Bir değiĢ tokuĢ
olduğunun ilk farkına varan oydu!‖
―Evet, ama o farkına varmadan toz olabiliriz—―
Hermione‘nin ona attığı bakıĢtan ötürü korkuyla titredi.
―Bu,‖ dedi kız kısık sesle, ―adilik olur. Yardımını iste ve sonra onu üçkağıda getir? Ve sonra cincüceler
neden büyücüleri sevmiyor diye merak ediyorsun Ron?‖
Ron‘un kulakları kızardı.
―Pekala, pekala! DüĢünebildiğim tek Ģey oydu! Senin çözümün ne o zaman?‖
―Ona baĢka bir Ģey teklif etmeliyiz, en az diğeri kadar değerli bir Ģey.‖
―Harika, ben gidip antika cincüce yapımı kılıçlarımızdan birini getireyim ve siz de hediye paketi yapın.‖
Aralarında tekrar sessizlik oldu. Harry, cincücenin ona teklif edecek kadar değerli bir Ģeyleri olsa bile
kılıç haricinde hiçbir Ģeyi kabul etmeyeceğinden emindi. Ama kılıç onların Hortkuluklar‘a karĢı tek,
vazgeçilmez silahıydı.
Gözlerini bir veya iki dakikalığın kapadı ve denizin telaĢlı sesini dinledi. Gryffindor‘un kılıcı çalmıĢ
olması fikri hiç hoĢuna gitmiyordu: Bir Gryffindor olmaktan dolayı hep gurur duymuĢtu; Gryffindor
Muggle-doğumluların Ģampiyonuydu, safkan sevicisi Slytherin‘le çarpıĢan büyücüydü…
―Belki yalan söylüyordur,‖ dedi Harry gözlerini yeniden açarak. ―Griphook. Belki Gryffindor, kılıcı
almadı. Tarihin cincüce versiyonunun doğru olup olmadığını nasıl bilebiliriz ki?‖
―Bu bir Ģeyi değiĢtirir mi?‖ diye sordu Hermione. ―Hakkında nasıl hissedeceğimi değiĢtirir,‖ dedi Harry.
Derin bir nefes aldı.
―Kasaya girmemize yardım ettikten sonra kılıcı alabileceğini söyleyeceğiz—ama onu tam olarak ne
zaman alacağını söylemekten kaçınacağız.‖
Ron‘un suratına yavaĢça bir sırıtma yerleĢti. Hermione, her nedense, dehĢete düĢtü.
―Harry, yapamayız—―
―Onu alabilir,‖ diye devam etti Harry, ―biz bütün Hortkuluklar‘ın iĢini bitirince. O zaman almasını
sağlayacağım, sözümü tutacağım.‖
―Ama bu seneler sürebilir!‖ dedi Hermione. ―Ona ihtiyacı olmadığını biliyorum. Yalan
söylemeyeceğim… gerçekten.‖
Harry‘nin gözleri kızın meydan okuma ve utanç karıĢımı bakıĢıyla kesiĢti. Nurmengard‘ın giriĢine
oyulmuĢ kelimeleri hatırladı: DAHA ÜSTÜN BĠR DOĞRULUK ĠÇĠN. DüĢünceyi kafasından
uzaklaĢtırdı. BaĢka ne seçenekleri vardı ki?
―Bu hoĢuma gitmiyor,‖ dedi Hermione.
―Benim de,‖ diye kabul etti Harry.
―Eh, bence çok zekice,‖ dedi Ron tekrar ayağa kalkarak. ―Hadi gidelim ve ona söyleyelim.‖
En küçük oturma odasına döndüler, kılıcın veriliĢi için belirli bir zaman vermemek için dikkatlice
ilerleyerek, Harry teklifi yaptı. O teklifi yaparken, Hermione kaĢlarını çatarak zemine baktı; oyunu
bozacağından korkarak, kıza sinirlendiğini hissetti. Her nasılsa, Griphook‘un gözleri Harry‘den
baĢkasını görmüyordu.
―Eğer sana yardım edersem Gryffindor‘un kılıcını bana vereceğine dair söz verdin Harry Potter?‖
―Evet,‖ dedi Harry.
―Öyleyse el sıkıĢalım,‖ dedi cincüce elini uzatarak.
Harry elini tutup sıktı. Acaba o siyah gözler, kendi gözlerinde bir kuĢku gördüler mi diye merak etti.
Sonra Griphook elini çekti, el çırparak, ―Öyleyse, baĢlayalım!‖ dedi.
Bakanlığa giriĢ planını baĢtan sonra tekrar yapmak gibiydi. ÇalıĢmak için, Griphook‘un tercihine göre
yarı karanlıkta tutulan en küçük yatak odasına yerleĢtiler.
―Lestragelerin kasasını yalnızca bir kez ziyaret ettim,‖ dedi Griphook, ―içeri sahte kılıcı koymam
söylendiği zaman. En eski odalardan biriydi. Köklü büyücü aileleri hazinelerini en derin seviyede,
kasaların en büyük ve en iyi korumalı olduğu yerlerde saklıyorlar…‖
Dolap gibi olan odada saatlerce kalıyorlardı. YavaĢça günler haftalara dönüĢtü. Bir problemi çözünce
diğeri patlak veriyordu, koca bir Çok Özlü Ġksir stokları tükenmek üzereydi.
―Yalnızca birimize yetecek kadar kaldı,‖ dedi Hermione, çamur yoğunluğunda olan sıvıyı lamba
ıĢığında eğerek.
―O kadarı yeterli olur,‖ dedi Harry Griphook‘un el yapımı, en derin geçiĢ yollarını gösteren haritasını
inceleyerek.
Kabuk evin diğer sakinleri bir Ģeylerin olduğunu fark etmekte güçlük çekmemiĢlerdi, çünkü artık Harry,
Ron ve Hermione yalnızca yemek zamanlarında ortaya çıkıyorlardı. Kimse soru sormadı, ama Harry
yemek masasında Bill‘in düĢünceli ve endiĢeli bakıĢlarını sıklıkla hissediyordu.
Birlikte ne kadar fazla vakit geçirdilerse, Harry cincüceden hiç hoĢlanmadığını o kadar fazla anladı.
Griphook beklenmedik bir Ģekilde kana susamıĢtı, daha aĢağı yaratıklara acı çektirme düĢüncesine
gülüyor ve Lestrangeler‘in kasasına ulaĢmak için diğer büyücülere zarar verme olasılığından haz alıyor
görünüyordu. Harry nefretinin diğer ikisi tarafından paylaĢıldığını söyleyebilirdi, ama bu konu hakkında
tartıĢmadılar. Griphook‘a ihtiyaçları vardı.
Cincüce diğerleriyle birlikte isteksizce yiyordu. Bacakları iyileĢtikten sonra bile odasına tepsiyle yemek
gelmesini talep etti, hala zayıf olan Olivander gibi, ta ki Bill (Fleur‘un kızgınca patlak vermesinden
sonra) üst kata çıkıp bu Ģekilde devam edemeyeceğini söyleyene dek. Ondan sonra, Griphook aynı
yemekleri yemeyi reddetmesine rağmen aĢırı kalabalık olan sofrada onlara katıldı, onun yerine çiğ et
parçası, kökler ve çok sayıda mantar yemekte ısrar ediyordu.
Harry kendini sorumlu hissetti: Ne de olsa, cincücenin Kabuk Ev‘de kalması için ısrar eden oydu,
böylelikle onu sorgulayabilecekti; tüm Weasley ailesinin saklanma yerlerine kaçmıĢ olması, Bill‘in,
Fred‘in, George‘un ve Mr Weasley‘in artık iĢsiz olması onun suçuydu.
―Üzgünüm,‖ dedi Fleur‘a, rüzgarlı bir Nisan akĢamı yemeği hazırlamasına yardımcı olurken. ―Bu tarz
Ģeylerle uğraĢmanı hiç istememiĢtim.‖
Kız Griphook‘a ve Greyback tarafından saldırıya uğradığından beri etini kanlı tercih eden Bill‘e et
doğramaları için birkaç bıçağın iĢe koyulmasını sağlamıĢtı. Bıçaklar arkasında doğrama iĢlemine
devam ederken, oldukça kırgın olan ifadesi yumuĢadı.
―Harry, sen benim kız kardeĢimin hayatını kurtardın, bunu unutamam.‖
Bu, dürüst olmak gerekirse tam anlamıyla doğru değildi, ama Harry ona Gabrielle‘in hiç gerçek bir
tehlike içinde olmadığını hatırlatmamaya karar verdi.
―Her neyse,‖ diye devam etti Fleur asasını ocağın üzerindeki sos kabına doğrulttu, sos bir anda
kaynamaya baĢladı, ―Mr Olivander bu akĢam Murieller‘e gidiyor. Bu iĢleri kolaylaĢtıracak. Cincüce,‖
ondan bahsederken kaĢlarını çattı, ―alt kata taĢınabilir ve sen, Ron ve Dean o odayı alabilirsiniz.‖
―Oturma odasında uyumaya aldırmıyoruz,‖ dedi Harry, Griphook‘un kanepede yatmaktan rahatsız
olacağını biliyordu; Griphook‘u hoĢ tutmak planları için zorunluydu. ―Bizi merak etme.‖ Kız itiraz
etmeye çalıĢtığında Harry devam etti, ―Yakında biz de buradan ayrılacağız, Ron, Hermione ve ben.
Burada daha fazla kalmamıza gerek yok.‖
―Ama ne demek istiyorsun?‖ dedi kaĢlarını çatarak, asası Ģimdi havada asılı olan güveç tabağına
doğrultulmuĢtu. ―Tabii ki de ayrılmamalısınız, burada güvendesiniz!‖
Bunu söylerken oldukça Mrs Weasley‘e benzemiĢti, Harry o sırada arka kapının açılmıĢ olmasına
memnun oldu. Luna ve Dean içeri girdiler, dıĢarıdaki yağmur yüzünden saçları ıslanmıĢtı, elleri
sürükledikleri odun parçalarıyla doluydu.
―…ve minik küçük kulaklar,‖ diyordu Luna, ―biraz su aygırınınkilere benziyor diyor babam, yalnızca mor
ve tüylü. Ve eğer onları çağırmak istersen, vızıldamak zorundasın; vals yapmanı tercih ediyorlar, çok
hızlı olmayan bir Ģey…‖
Dean, rahatsız görünüyordu, geçerken Harry‘e omuz silkti, oturma ve yemek odası olarak kullanılan,
Ron ve Hermione‘nin akĢam yemeği masasını hazırladığı odaya doğru Luna‘yı takip etti. Fleur‘un
sorularından kaçma fırsatı yakalayan Harry iki sürahi balkabağı suyu alarak onları takip etti.
―…ve eğer evimize gelirsen sana babamın bana mektubunda bahsettiği ama henüz göremediğim
boynuzu da gösterebilirim, göremedim çünkü Ölüm Yiyenler beni Hogwarts Ekspresinden aldılar ve
Noel için eve asla dönemedim,‖ diyordu Luna, o ve Dean ateĢi tekrar yakarlarken.
―Luna, sana söyledik,‖ dedi Hermione kızı çağırarak. ―O boynuz patladı. Patlar‘dan gelmiĢti BuruĢuk
Boynuzlu Hır Gül‘den değil—―
―Hayır, o kesinlikle bir Hır Gül boynuzuydu,‖ dedi Luna huzurla, ―Babam bana söyledi. Büyük ihtimalle
Ģimdiye dek düzelmiĢtir, kendilerini iyileĢtiriyorlar, biliyorsun.‖
Hermione kafasını iki yana salladı ve Mr Ollivander‘a alt kata doğru eĢlik eden Bill göründüğünde
çatalları masaya yerleĢtirmeye devam etti. Asa yapımcısı hala aĢırı derecede zayıf görünüyordu,
büyük bir bavul taĢıyan diğer kolu onu desteklerken Bill‘in koluna sıkıca tutunmuĢtu.
―Sizi özleyeceğim Mr Olivander,‖ dedi Luna ihtiyar adama yaklaĢarak.
―Ben de seni, sevgili kızım,‖ dedi Olivander kızın omzuna hafifçe vurarak. ―Bu korkunç yerde
sözcüklerle anlatılamayacak denli destek oldun bana.‖
―Öyleyse, görüĢmek üzere, Mr Olivander,‖ dedi Fleur onu iki yanağından da öperek. ―Ve merak
ediyorum acaba Bill‘in Teyzesi Muriel‘e bir paket ulaĢtırma lütfünde bulunur musunuz? Tacını geri
götüremedim.‖
―Benim için bir Ģeref olur,‖ dedi Olivander hafifçe eğilim selam vererek, ―cömert misafirperverliğiniz
karĢısında azıcık da olsa bir Ģey yapmıĢ olurum.‖
Fleur yıpranmıĢ kadife bir sandık çıkarıp, asa yapımcısına göstermek için açtı. Taç alçak lambanın
ıĢığında parıldayıp ıĢıldıyordu.
―Ay taĢları ve elmaslar,‖ dedi Griphook, odaya Harry farkına varmadan yanaĢmıĢtı. ―Benim
cincücelerim tarafından yapılmıĢ sanırım?‖
―Ve büyücüler tarafından satın alınmıĢ,‖ dedi Bill yavaĢça ve cincüce ona hem sinsi hem de meydan
okuyan bir bakıĢ attı.
Bill ve Olivander kararlı bir Ģekilde geceye karıĢırken güçlü bir rüzgar aniden esip evin pencerelerini
sarstı. Diğerleri masanın etrafına sıkıĢtılar; dirsek dirseğe ve neredeyse hareket edecek yer yokken
yemeğe baĢladılar. Yanlarındaki ızgaradaki ateĢ çatırdıyordu. Harry Fleur‘un yemeğiyle sadece
oynadığını gördü; her birkaç dakikada bir pencereye bakıyordu, her nasılsa, Bill yemeklerinin ilk
partisini bitirdiklerinde geldi, uzun saçları rüzgardan karmakarıĢık olmuĢtu.
―Her Ģey yolunda,‖ dedi Fleur‘a. ―Olivander rahat bir Ģekilde yerleĢti, annem ve babam selam
söylüyorlar. Ginny sevgilerini yolladı, Fred ve George Muriel‘i deliye çeviriyorlar, hala arka odasında
BaykuĢ SipariĢi alıyorlar. Yine de tacını geri almak neĢesini yerine getirdi. Onu çaldığımızı sandığını
söyledi.‖
―Ah, senin Ģu teyzen ne sevimli,‖ dedi Fleur huysuzca, asasını salladı ve kirli tabaklar yükselip havada
bir yığın oluĢturdular. Onları yakaladı ve odadan çıktı.
―Babam bir taç yapmıĢtı,‖ diye baĢladı Luna, ―Eh, daha çok kral tacına benziyordu, gerçekten.‖
Ron Harry‘nin bakıĢlarını yakaladı ve sırıttı; Harry onun Xenophilius‘a olan ziyaretleri sırasında
gördükleri aptalca baĢlığı hatırladığını biliyordu.
―Evet, Ravenclaw‘un kayıp tacını yeniden yaratmaya çalıĢıyor. Çoğu ana elementi belirlediğini
düĢünüyor. Cızkıpır kanatları eklemek gerçekten büyük bir değiĢiklik yarattı—―
Ön kapı vuruldu. Herkesin kafası o yöne çevrildi. Fleur mutfaktan koĢarcasına çıktı, korkmuĢ
görünüyordu; Bill ayağa sıçrayarak asasını kapıya doğrulttu; Harry, Ron ve Hermione de aynısını
yaptılar. Griphook masanın altına girerek görünürden kayboldu.
―Kim o?‖ diye seslendi Bill.
―Benim, Remus John Lupin!‖ dedi bir ses uğuldayan rüzgarın üzerinden. Harry güçlü bir korku hissetti;
ne olmuĢtu? ―Bir kurt adamım, Nymphadora Tonks‘la evliyim ve sen, Kabuk Evin sır tutucusu, adresi
bana verip acil bir durumda gelmemi söyledin!‖
―Lupin,‖ diye mırıldandı Bill, koĢup kapıyı açtı.
Lupin eĢikte yere yığıldı. Beyaz suratı seyahat pelerine sarılı, saçları dağınıktı. Ayağı kalktı, odada
kimlerin olduğunu görmek için etrafa bakındı, sonra yüksek sesle bağırdı, ―Erkek oldu! Ona Dora‘nın
babasının ismini verdik, Ted!‖
Hermione çığlık attı
―Ne-? Tonks- Tonks‘un bebeği mi oldu?‖
―Evet, evet bir bebeği oldu!‖ diye bağırdı Lupin. Masanın etrafındaki herkes sevinç çığlıkları, rahatlama
belirtileri gösterdi: Hermione ve Fleur ikisi de çığlıklar attılar, ―Tebrikler!‖ ve Ron ―Vay canına bir bebek‖
dedi sanki böyle bir kelimeyi hayatında ilk defa duymuĢ gibi.
―Evet-evet-bir erkek,‖ dedi Lupin tekrardan, kendi mutluluğuyla kendinden geçmiĢti. Masanın
etrafından dolanarak Harry‘e sarıldı, bu sahne Grimmauld Meydanı‘nın bodrumunda daha önce hiç
olmamıĢ olmalıydı.
―Vaftiz babası olur musun?‖ dedi Harry‘i bırakırken. ―B-Ben?‖ diye kekeledi Harry.
―Evet, sen, tabii ki- Dora da kesinlikle katılıyor- kimse daha iyi-―
―Ben-evet-vay‖
Harry etkilenmiĢ, ĢaĢırmıĢ ve memnun olmuĢtu; Ģimdi Bill Ģarap almaya gidiyordu aceleyle ve Fleur da
Lupin‘in içmek için onlara katılmasına ikna ediyordu.
―Uzun kalamam, geri dönmeliyim,‖ dedi Lupin, herkese gülümseyerek: Harry onu gördüğünden beri
yıllar kadar daha genç görünüyordu. ―TeĢekkür ederim, teĢekkür ederim Bill.‖
Bill sonunda herkesin kadehlerini doldurmuĢtu, ayağa kalktılar ve kadehlerini havaya kaldırıp
tokuĢturdular.
―Teddy Remus Lupin‘e,‖ dedi Lupin, ―gelecek en büyük büyücüye!‖
―Kime benziyor,‖ diye sordu Fleur.
―Sanırım Dora‘ya benziyor, ancak o bana benzediğini düĢünüyor. Saç olarak pek değil. Doğduğunda
siyah gibiydi ama bir saat içinde kızıla döndüğüne yemin edebilirim. Muhtemelen döndüğümde sarıĢın
olacak. Andromeda, Tonks doğduğunda saçının değiĢmeye baĢladığını söylerdi.‖ Kadehini bitirdi. ―Ah,
devam o zaman, bir tane daha,‖ diye ekledi, gülümseyerek, Bill bir kez daha doldurdu.
Rüzgar küçük evi dövdü ve Ģömine çıtırdadı, Bill baĢka bir ĢiĢe Ģarap açıyordu. Lupin‘in verdiği haber
onları kendielrinden almıĢtı, bir süreliğine hallerinden sıyrıldılar: Yeni bir hayat heyecan vericiydi. Ani
festival havasından sadece cincüce etkilenmemiĢe benziyordu ve bir süre sonra iĢgal ettiği yatak
odasına sıvıĢtı. Harry bunu fark edenin sadece kendisi olduğunu düĢündü, ta ki Bill‘in gözleri cincüceyi
merdivenlere kadar izlerken.
―Hayır... Hayır... Gerçekten geri dönmeliyim,‖ dedi Lupin en sonunda, baĢka bir kadeh Ģarabı
reddederek. Ayağa kalktı ve seyahat pelerinini üstüne geçirdi.
―Güle güle, güle güle-Birkaç gün birkaç resim getirmeye çalıĢacğaım- sizi gördüğüme çok
sevinecekler-― Pelerinini bağladı ve veda etti, kadınlara sarılıp, erkeklerin ellerini sıkarak ve sonra hala
gülümser vaziyette çılgın geceye geri döndü.
―Vaftiz babası, Harry!‖ dedi Bill beraber mutfaktan içeri girerlerken, masanın temizlenmesine yardım
ediyorlardı. ―Gerçek bir gurur! Tebrikler!‖
Harry taĢıdığı boĢ kadehleri yere koyduğunda, Bill, Lupin‘in yokluğunda bile kutlamaya devam eden
diğerlerinin gürültüsünü keserek kapıyı arkasından kapadı.
―Aslında seninle özel olarak konuĢmak istiyordum, Harry. Ev bu derece insanlarla doluyken bu Ģansı
yakalamak pek de kolay olmadı.‖
Bill tereddüt etti.
―Harry, Griphook ile birĢeyler planlıyorsun.‖
Bu bir sprudan çok durum değerlendirmesiydi ve Harry itiraz etmeye tenezzül etmedi. Sadece Bill‘e
bakıp beklemekle yetindi.
―Cüncüceleri tanırım,‖ dedi Bill. ―Hogwarts‘ı bıraktığımdan beri Gringotts‘da çalıĢıyorum. Tabii
büyücüler ve cincüceler arasında da arkadaĢlık olabilir, cincüce arkadaĢlarım var- veya en azından iyi
tanıdığım cincüceler diyelim.‖ Tekrar, Bill tereddüt etti.
―Harry, Griphook‘dan ne istiyorsun ve karĢılığında ona ne söz verdin?‖
―Sana bunu söyleyemem,‖ dedi Harry. ―Üzgünüm, Bill.‖
Mutfak kapısı arkalarından açıldı, Fleur daha fazla boĢ kadeh getiriyordu.
―Bekle,‖ dedi ona, ―Bir dakika sadece.‖
Geri gitti ve arkalarından kapıyı bir daha kapadı.
―O zaman Ģunu söylemeliyim,‖ diye devam etti Bill. ―Eğer Griphook ile herhangi bir konuda pazarlık
ettiysen ve eğer özellikle bu pazarlık bir tür hazine içeriyorsa oldukça dikkatli olmalısın. Cincücelerin
sahiplikleri, ödeme Ģekilleri ve iade Ģekilleri insanlarınkiyle aynı değildir.‖
Harry sanki içinde küçük bir yılan kıvrılıyormuĢçasına bir rahatsızlık hissetti.
―Ne demek istiyorsun?‖ diye sordu.
―BaĢka türlerden bahsediyoruz,‖ dedi Bill. ―Büyücüler ve cincüceler arasındaki anlaĢmazlıklar yüzyıllar
boyu çok tehlikeli oldu – ama bunların hepsini Sihir Tarihi‘nden biliyorsun. Her iki tarafında hataları
oldu, asla büyücülerin masum olduğunu söyleyemem. Ancak, bazı cincüceler arasında bir inanıĢ
vardır ve Gringotts‘takiler buna en bağlı olanlarıdır, büyücülerin altın ve hazine benzeri konularda
güvenilmemesi gerektiği ve cincücelerin sahipliğini hiçe saymaları konusunda.‖
―Ben hiçe saym-― diye baĢladı Harry ancak Bill baĢını salladı.
―Anlamıyorsun, Harry, birisi cincücelerle yaĢamadıysa asla bilemez. Bir cincüce için bir nesnenin en
haklı ve gerçek sahibi onu yapan kiĢidir, alıcısı değil. Bütün cincüce yapımı nesneler, onların
gözlerinde, haklı bir Ģekilde onlarındır.‖
―Ancak o satın alın-―
―-ve parasını ödeyen kiĢinin onu kiraladığı düĢünülür. Ancak cincüce yapımı eĢyaların büyücüden
büyücüye geçiĢi konusunda büyük problemler yaĢıyorlar. Gelin tacı gözleri önünde el değiĢirken
Griphook‘un yüz ifadesini gördün. Onaylamıyor. Ġnanıyorum ki kendi türünün öfkesi, gerçek alıcının
ölmesiyle eĢyanın cincücelere geri iade edilmesi gerektiğini düĢünüyor. Cincüce yapımı eĢyaları
tutmamızı, büyücüden büyücüye ekstradan bir ödeme yapmadan devretmemizi, hırsızlıktan daha
fazlası olarak görüyorlar.‖
Harry Ģimdi bir huzursuzluk hissediyordu, Bill‘in, belli ettiğinden daha fazlasını tahmin edebilir mi
merak ediyordu.
―Tüm söyleyeceğim,‖ dedi Bill, geri oturma odasının kapısına elini koyarak, ―cincücelere ne söz
verdiysen çok dikkatli olman gerektiği Harry. Bir cincüceye verilen bir sözden geri dönmektense
Gringotts‘a girmek daha az tehlikeli olurdu.‖
―Doğru,‖ dedi Harry, Bill kapıyı açarken, ―evet. TeĢekkürler. Bunu aklımda tutacağım.‖ Bill ile
diğerlerinin yanına dönerken içtiği Ģaraptan olmayan garip bir düĢünce aklına geldi. Sirius Black‘in ona
olduğu gibi o da Teddy Lupin‘e düĢüncesiz bir vaftiz baba olmak üzereydi.
YİRMİ ALTINCI BÖLÜM
GRINGOTTS
Planları yapılmıĢtı, hazırlıkları tamamdı; en küçük odada bir tek uzun, kalın siyah saç (Hermione‘nin
Malfoy Malikanesi‘nde giydiği kazaktan alınmıĢtı) Ģöminenin üzerindeki ufak cam ĢiĢede kıvrılmıĢ
halde duruyordu.
―Ve sen onun mevcut asasını kullanıyor olacaksın,‖ kafasını ceviz ağacından yapılma asaya
sallayarak, ―böylece oldukça inandırıcı olacağını zannediyorum.‖
Hermione, asayı aldığında sanki canını yakmıĢ gibi korkar bir bakıĢ attı.
―Bu Ģeyden nefret ediyorum,‖ dedi alçak bir sesle. ―Gerçekten nefret ediyorum. Kötü hissediyor,
gerektiği gibi iĢlemiyor... Sanki ondan bir parça.‖
Harry, kendisinin karaçalı yapımı asadan nefret etmesini Hermione‘nin nasıl bertaraf ettiğine, kendi
asası gibi çalıĢmadığı zaman hayaller gördüğünde ona sadece alıĢtırma yapması gerektiğini söylediği
düĢüncesine engel olamıyordu. Gringotts‘a saldırı teĢebbüsünün arifesi, husumet yaratmak için yanlıĢ
bir zaman gibi geliyordu bu yüzden ona kendi tavsiyesini tekrar etmemeyi tercih etti.
―Muhtemelen kiĢiliğine girmene yardımcı olacaktır, yine de,‖ dedi Ron, ―bu asanın ne yaptığını düĢün!‖
―Sorun da bu zaten!‖ dedi Hermione. ―Bu Neville‘in anne ve babasına iĢkence eden asa, ve kim bilir
baĢka kaç insana! Ve bu, Sirius‘u öldüren asa!‖
Harry bunu düĢünememiĢti: Asaya doğru baktı ve onu kırmak gibi gaddar bir dürtü belirdi, onu
yanındaki duvara dayanmıĢ Gryffindor‘un kılıcıyla ikiye bölmek istedi.
―Asamı özlüyorum,‖ dedi Hermione mutsuzca. ―Mr Ollivander‘ın bana baĢka bir tane yapmasını
isterdim.‖
Mr Ollivander o sabah Luna‘ya yeni bir asa yollamıĢtı. DıĢarıda arkada bahçede, akĢamüstü
güneĢinde gücünü test etmekteydi. Asasını Avcılar‘a kaptıran Dean bir hayli sıkıntılı halde izliyordu.
Harry, Draco Malfoy‘a ait olan alıçtan yapılmıĢ asaya göz gezdirdi. Hayrete düĢmüĢtü, ama
Hermione‘ninki kadar kendininkinin de çalıĢtığını keĢfetmekten zevk almıĢtı. Ollivander‘in asaların
sırları hakkında anlattıklarını hatırlayarak, Harry, Hermione‘nin problemini çözdüğünü düĢündü:
Cevizden yapılma asayı, Bellatrix‘in asasını bizzat kendisinden alarak sadakatini kazanamamıĢtı.
Yatak odasının kapısı açıldı ve Griphook girdi. Harry, içgüdüsel olarak kılcın kabzasına eriĢti ve ona
doğru uzattı ama birden bu hareketinden esef duydu. Cin cücenin farkına vardığını söyleyebilirdi.
Ayıbını örtmeye çalıĢarak geçen güç andan sonra, ―Az önce son dakika kontrolünü yaptık, Griphook.
Bill ve Fleur‘e yarın gideceğimizi ve bizi görmek için kalkmamaları gerektiğini söyledik.‖
Bu noktanın üzerinde durmuĢlardı, çünkü Hermione‘nin, gitmeden önce Bellatrix olarak biçim
değiĢtirmesi gerekiyordu ve Bill ve Fleur onların ne iĢler çevirdiğini ne kadar az bilirlerse o kadar iyiydi.
Aynı zamanda geri dönmeyeceklerini açıklamıĢlardı. Perkin‘in eski çadırını Avcılar‘ın onları yakaladığı
gece kaptırdıklarından Bill onlara baĢka bir tane ödünç vermiĢti. ġimdi Harry‘nin, Hermione‘nin nasıl
çorabının içine sokmak gibi kolayca bir çareyle Avcılar‘dan koruduğunu merak ettiği boncuklu çantanın
içindeydi
Her ne kadar Bill, Fleur, Luna ve Dean‘i, anlatılmaz yuva sıcaklığını özleyecek olsa da, Kabuk Ev‘in
hapisliğinden kaçmaya bakıyordu. Dinlenmediklerinden emin olmayı denemekten yorulmuĢtu,
yorulmuĢtu minicik, karanlık odaya kapanmaktan.
En önemlisi Griphook‘u baĢından savmaya bakıyordu. Aslında, Gryffindor‘un kılcını pazarlamadan cin
cüceden tam olarak nasıl ayrılacakları Harry‘nin cevabını bulamadığı bir soru olarak kalmıĢtı. Nasıl
yapacaklarına karar vermeleri imkânsız olmuĢtu çünkü cin cüce, Harry, Ron ve Hermione‘yi sadece bir
kere beĢ dakikadan fazla baĢ baĢa bırakmıĢtı: ―Anneme ders verebilir,‖ diye hırladı Ron, cin cüce uzun
parmaklarını kapının kenarlarında gösterip durdukça. Harry, Bill‘in uyarısı aklının bir köĢesinde,
Griphook‘un meydana gelebilecek bir dalavereyi kolladığından Ģüphelenmekten kendini alamıyordu.
Hermione, Harry‘nin ona, dikkatini en temiz nasıl halledeceklerine vermesi gerektiğini söylediği
planlanan dalavereyi fazlasıyla tenkit ediyordu: Ron, nadir fırsatlarda yakalayabildikleri Griphook‘suz
anlarda ‗Sadece yaralamamız gerekecek‘ten daha iyi bir fikirle gelmemiĢti.
Harry o gece kötü uyudu. Erken saatlerde uyanık halde yatarak Sihir Bakanlığı‘na sızdıklarından
önceki gece hissettiği duyguları tekrar düĢündü ve kararı ve neredeyse aynı heyecanı hatırladı.
EndiĢeyle baĢının etini yiyen kuĢkunun sarsıntılarını yaĢıyordu: Zaten kötü giden gidiĢatın
korkusundan titreyemiyordu. Kendi kendine planlarının iyi olduğunu, Griphook‘un ne ile karĢı karĢıya
olduklarını bildiğini, muhtemel mücadelelerin bütün zorluklarına karĢı hazır olduklarını söylüyordu, ama
hala tedirgin hissediyordu.
Bir ya da iki kez Ron‘un kımıldadığını duydu ve onun da uyanık olduğundan emindi, ama oturma
odasını Dean ile paylaĢıyorlardı bu yüzden Harry konuĢmadı.
Saat altıya gelmesi bir derman oldu ve uyku tulumlarından çıkabildiler, yarı karanlıkta giyindiler,
ardından Hermione ve Griphook‘la buluĢacakları bahçeye hareket ettiler. Gündoğumu serindi ama
mayıs olduğundan hafif rüzgâr vardı. Harry, karanlık gökyüzünde hala bembeyaz parlayan yıldızlara
baktı ve ileri geri sarp kayalığa vuran dalgaları dinledi: Bu sesi özleyecekti.
Küçük yeĢil filizler Dobby‘nin mezarındaki kızıl toprağa doğru giden yollarını engelliyordu, bir yıl içinde
tepesi çiçeklerle kaplanırdı.
Cinin adını barındıran beyaz taĢ havanın etkisine uğramıĢ bir görüntü kazanmıĢtı. Dobby‘yi daha güzel
bir yere güç bela yatırabileceklerini fark etti, ama Harry, onu arkada bırakmanın düĢüncesiyle üzüntü
dolu bir kırıklık hissetti. Mezara bakarak, bir kez daha cinin gelip onları kurtarmak için nerde olduklarını
nasıl bildiğini merak etti. Parmakları dalgın halde boynundaki küçük keseciğe gitti, orada, içinde
Dumbledore‘un gözlerini gördüğünden emin olduğu sivri uçlu ayna parçasını hissedebiliyordu.
Ardından kapı açılması sesi etrafına bakmasına sebep oldu.
Bellatrix Lestrange, Griphook‘un eĢliğinde bahçe boyunca uzun adımlarla onlara doğru yürüyordu.
Yürürken, boncuklu çantayı, Grimmauld Meydanı‘ndan aldıkları bir baĢka eski cüppe takımının iç
cebine tıkıĢtırıyordu. Harry, onun gerçekten Hermione olduğunu çok iyi bilmesine rağmen nefret
nöbetini bastıramıyordu. Ondan biraz daha uzundu, uzun siyah saçı sırtında dalgalanıyordu, ağır
gözkapaklı gözleri de onun üzerinde durduğunda kibirliydi, ama ardından konuĢtu ve Bellatrix‘in tiz
sesinde Hermione‘yi duydu.
―Ġğrenç bir tat verdi, Gurdyroots‘dan daha kötü! Tamam, Ron, buraya gel ki ben de seni…‖
―Tamam, ama unutma, çok uzun sakalı sevmiyorum.‖
―Oh, Allah aĢkına, bu yakıĢıklı görünme meselesi değil.‖
―O değil, kalabalık yapıyor! Ama burnum biraz daha kısa olmasını sevdim, dene ve son kez yaptığın
gibi yap.‖
Hermione iç çekti ve iĢe koyuldu, nefesinin altında mırıldanarak Ron‘un görünümünü çeĢitli Ģekillerde
değiĢtirdi. Tamamıyla sahte bir kimliğe büründürülmüĢtü ve onu koruması için Bellatrix‘in saçtığı sadist
atmosfere güveniyorlardı. Bu arada Harry ve Griphook Görünmezlik Pelerini‘nin altında gizlenmiĢlerdi.
―ĠĢte,‖ dedi Hermione, ―nasıl görünüyor, Harry?‖
Ron‘u sahte görünüĢünün altında ayırt etmek neredeyse imkânsızdı, ama yine de diye düĢündü Harry
onu çok iyi tanıdığı için. Ron‘un saçı uzun ve dalgalıydı; kalın kahverengi sakalı ve bıyığı vardı, çilleri
yoktu, kısa, geniĢ burnu ve kalın kaĢları vardı.
―Güzel, benim tipim değil ama idare eder,‖ dedi Harry. ―Gidelim mi, o zaman?‖
Üçü de solan yıldızların altında karanlık ve sessiz Ģekilde yatan Kabuk Ev‘e göz attılar, sonra
döndüler, Fidelius Büyüsü‘nin bittiği ve BuharlaĢabilecekleri, sınır duvarının ötesindeki noktaya doğru
yürümeye baĢladılar. Hemen kapıdan geçmiĢlerdi ki Griphook konuĢtu.
―DüĢünüyorum da, Harry Potter, tırmanayım mı?‖
Harry eğildi ve cin cüce elleri gırtlağının önünde bağlanmıĢ halde onun sırtına çıktı. Ağır değildi ama
Harry cin cücenin dokunuĢundan ve hayret verici tutunma kuvvetinden hoĢlanmadı. Hermione
Görünmezlik Pelerini‘ni boncuklu çantadan çıkarttı ve ikisinin üzerine attı.
―Çok güzel,‖ dedi, Harry‘nin ayağını kontrol etmek için eğildiğinde. ―Hiç bir Ģey göremiyorum. Gidelim.‖
Harry, Grhiphook omuzlarında var kuvvetiyle Diagon Yolu‘nun giriĢi olan Çatlak Kazan hanına
konsantre olarak döndü. Cin cüce, tazikli karanlığa girerlerken daha da sıkı sarıldı ve saniyeler sonra
Harry yolu hissetti ve Charing Cross Road‘da gözlerini açmıĢtı. Muggle‘lar sabahın mahmurluğu
üzerlerinde talaĢla geçiyorlardı, hala küçük hanın varlığından bihaberlerdi.
Çatlak Kazan‘ın barı neredeyse terkedilmiĢti. Kambur ve diĢsiz pansiyoncu Tom bardakları bar
tezgâhının ardında parlatıyordu; bir çift büyücü uzak bir köĢeden Hermione‘ye bakarak fısıltılı bir
tartıĢmaya koyuldular ve karanlığa çekildiler.
―Madam Lestrange,‖ diye mırıldandı Tom, ve Hermione durduğunda ona boynunu eğdi.
―Günaydın,‖ dedi Hermione, ve Harry hala Pelerinin altında sırtında Griphook‘u taĢıyarak sürünüp
geçtiğinde, Tom‘un hayret içinde baktığını gördü.
―Çok nazik,‖ diye fısıldadı Hermione‘nin kulağına, Han‘dan çıkıp arka bahçeye yöneldiklerinde.
―Ġnsanları o ayaktakımının yaptığı gibi korkutmalısın!‖
―Tamam, Tamam!‖
Hermione Bellatrix‘in asasını çıkardı ve önlerindeki sıradan duvardaki tuğlaya hafifçe vurdu. Birden
tuğlalar fırıl fırıl dönmeye ve çevrilmeye baĢladı: Ortalarında enlemesine gittikçe büyüyen bir delik
açıldı, sonunda dar, parke taĢı döĢeli sokak olan Diagon Yolu‘na kemer altı bir yol oluĢtu.
Ancak dükkânların açılması için hala zaman vardı ve tek tük yabancı esnaf vardı. Eğri büğrü, parke
taĢı döĢeli sokak, Harry‘nin yıllar önce Hogwarts‘a ilk gittiği zamanki hareketli yere kıyasla çok
değiĢmiĢti. Her zaman olduğundan daha çok dükkâna ilan tahtası asılmıĢtı, buna rağmen buraya son
geliĢinden bu yana Karanlık Sanatlar adına bir kaç yeni müessese açılmıĢtı. Harry‘nin kendi yüzü
birçok pencerenin üzerine yapıĢtırılmıĢ posterlerden kendisine ters ters baktı, Bir Numaralı Ġstenmeyen
KiĢi kelimeleri manĢetteydi.
Bir takım kılıksız kiĢiler kapı aralıklarında çömelmiĢlerdi. Gelip geçen çoğu insana zırlıyorlar, gerçek
büyücü olduklarını iddia ederek altın dileniyorlardı. Bir adamın gözünde kanlı bir sargı vardı.
Sokak boyunca ilerlediklerinde, dilenciler Hermione‘ye bakıĢ attılar, kapüĢonlarını yüzlerine çekerek ve
olabildiğince hızlı kaçarak ortadan kayboldular. Hermione meraklı bir Ģekilde arkalarından baktı, ta ki
kanlı sargılı adam tam yolun karĢısından sendeleyerek gelene kadar.
―Evlatlarım,‖ diye böğürdü, ona doğru iĢaret ederek. Sesi çatallaĢmıĢ, çok tizdi, sesi periĢan gibiydi.
―Evlatlarım nerede? Onlara ne yaptı. Sen biliyorsun, sen biliyorsun!‖
―Ben-ben gerçekten—― diye kekeledi Hermione.
Adam, gırtlağına yapıĢmak için ona doğru hamle etti. Sonra, bir patlama ve kırmızı ıĢık püskürmesiyle
geriye yere fırlatılmıĢtı, bilinçsizdi. Ron orada duruyordu, asası hala çekik ve Ģok etkisi sakalının
ardında belliydi. Bir kaç talihli yoldan geçen merakla olayı incelemek için cüppelerini toplayarak hafif
koĢar adım gelirken sokağın her iki tarafındaki dükkânlardan yüzler belirdi.
Diagon Yolu‘na giriĢleri bundan dikkat çekici olamazdı; bir an için Harry, en iyisi Ģimdi gidebileceklerini
ve baĢka bir plan yapabileceklerini düĢündü. Ama hareket edemeden ya da baĢka birine soramadan
her nasılsa arkalarında bir çığlık duydular.
―Neden Madam Lestrange!‖
Harry hızla döndü ve Griphook Harry‘nin boynuna sarılıĢını sağlama aldı: Uzun, ince gür gri saç
kümesi olan büyücü, sivri burnu onunla birlikte onlara doğru geliyordu.
―Bu Travers,‖ diye tısladı cin cüce Harry‘nin kulağına, ama o anda Harry Travers‘ın kim olduğunu
düĢünemiyordu. Hermione kendini tüm uzunluğuna eriĢtirdi ve olabildiğince küstahlaĢarak: ―ve sen ne
istiyorsun?‖ dedi.
Travers yürümeyi bıraktı, besbelli hakarete uğramıĢtı.
―BaĢka bir Ölüm Yiyen!‖ diye soludu Griphook, ve Harry bilgiyi Hermione‘nin kulağına tekrarlamak için
yana doğru yanaĢtı.
―Yalnızca seni selamlamak istemiĢtim,‖ dedi Travers serinkanlı, ―ama benim varlığım hoĢ
karĢılanmıyorsa…‖
Harry onun sesini tanımıĢtı: Travers, Xenophilius‘un evine gelen Ölüm Yiyenler‘den biriydi.
―Hayır, hayır, önemli değil, Travers,‖ dedi Hermione hemen, hatasını düzeltmeye çalıĢarak. ―Nasılsın?‖
―Aslında, itiraf etmeliyim ki seni iyi gördüğüme ĢaĢırdım, Bellatrix.‖
―Gerçekten mi? Neden?‖ diye sordu Hermione.
―Aslında,‖ diye öksürür gibi ses çıkardı, ―Malfoy Malikanesi‘nin Sakinleri‘nin ev hapsi aldığını duydum,
ee... kaçıĢtan sonra.‖
Harry Hermione‘nin uyanık kalmasını arzuluyordu. Eğer bu doğruysa ve Bellatrix‘in ortada gezmesi
yasaksa—
―Karanlık Lord, ona geçmiĢte en sadık hizmet edeni affeder,‖ dedi Hermione, Bellatrix‘in en
küçümseyici tavrının müthiĢ bir taklidiyle. ―Belki senin kredin benimki kadar iyi değildir, Travers‖
Ölüm Yiyen her ne kadar kızmıĢ görünse de, aynı zamanda biraz Ģüpheli görünüyordu. Ron‘un az
önce Sersemlettiği adama baktı.
―Seni neden kızdırdı?‖
―Önemli değil, bir daha olmayacak,‖ dedi Hermione serinkanlı halde.
―Bu asasızların bazıları baĢ belası olabiliyor,‖ dedi Travers. ―Dilenmekten baĢka bir Ģey
yapmadıklarında sakıncası olmuyor ama bir tanesi geçtiğimiz hafta Sihir Bakanlığı‘nda davasını
savunmamı istedi. ―‘Ben cadıyım, efendim, ben cadıyım, size kanıtlamama izin verin!‖‘ dedi tiz bir
taklitle. ―Sanki ona asamı verecekmiĢim gibi—Ģu anda‖ dedi meraklıca ―sen kimin asasını
kullanıyorsun, Bellatrix? Duydum ki kendikini—―
―Kendi asam var,‖ dedi Hermione soğuk bir Ģekilde, Bellatrix‘in asasını tutarak.
―Hangi dedikodulara kulak veriyorsun bilmiyorum ama, Travers, maalesef yanlıĢ bilgi almıĢ
görünüyorsun.‖
Travers buna biraz ĢaĢırmıĢ göründü ve onun yerine Ron‘a döndü.
―ArkadaĢın kim? Onu tanımıyorum.‖
―Bu Dragomir Despard,‖ dedi Hermione; hayali bir yabancının Ron‘a en iyi koruma olacağına karar
vermiĢlerdi. ―Çok az Ġngilizce konuĢabiliyor, ama Karanlık Lord‘un amaçlarıyla ilgileniyor. Yeni
rejimimizi görmek için Transilvanya‘dan buraya seyahat etti.‖
―Öyle mi? Nasılsın, Dragomir?‖
―Sen nasil?‖ dedi Ron, elini uzatarak.
Travers iki parmağını uzattı ve Ron‘un elini sanki kirleneceğinden korkarmıĢçasına sıktı.
―Peki, seni ve ah—sempatik arkadaĢını sabahın köründe Diagon Yolu‘na getiren nedir?‖ diye sordu
Travers.
―Gringotts‘u ziyatet etmem gerek,‖ dedi Hermione.
―Maalesef, ben de,‖ dedi Travers. ―Altın, kirli altın! Onsuz yaĢayamayız, itiraf etmeliyim ki uzun
parmaklı arkadaĢlarımızla ahenk içinde yaĢamamızın ehemmiyetini onaylıyorum.‖
Harry, Griphook‘un ellerinin boynunu sımsıkı kavradığını hissetti.
―Gidelim mi?‖ dedi Travers, Hermione‘ye buyur ederek.
Hermione‘nin onu takip etmekten ve öteki küçük dükkânların üzerinden kar beyazı Gringotts‘un
yükseldiği eğri büğrü, parke taĢı döĢeli sokakta ilerlemekten baĢka seçeneği yoktu. Ron da onlarla
birlikte bayır aĢağı yürüdü ve Harry ile Griphook onları takip ettiler.
Uyanık bir Ölüm Yiyen ihtiyaçları olabilecek son Ģeydi ve en kötüsü, Travers, Bellatrix‘in yanında
yürüdüğünü zannettikçe, Harry‘nin Hermione ve Ron‘la iletiĢim kurması da imkânsızdı. Çok geçmeden
büyük bronz kapılara giden mermer basamakların baĢına geldiler. Griphook‘un onları uyardığı gibi,
normalde üniformalı cin cücelerin yer aldığı giriĢe iki büyücü yerleĢtirilmiĢti, ikisinin de uzun ince altın
değnekleri vardı.
―Ah, Dürüstlük AraĢtırıcıları,‖ diye iĢaret etti Travers pek yapmacık, ―Öyle nezaketsiz—ama öyle etkili!‖
Ve merdivenleri çıktı, altın değnekleri vücudunun etrafında dolaĢtıran sağ ve solundaki büyücülere
baĢını salladı. AraĢtırıcılar, Harry‘nin bildiği kadarıyla, gizli büyüleri ve saklı sihirli nesneleri saptıyordu.
Sadece bir kaç saniyesi kaldığını bilerek, Harry, Draco‘nun asasını her iki koruma görevlisine
doğrultarak iki kez, ‗Kafa KarıĢtır,‘ diye mırıldandı. Bronz kapılardan içerideki giriĢe bakan Travers fark
etmezken, korumaların her biri büyü onları vurduğunda irkildiler.
Hermione‘nin uzun siyah saçı, merdivenlerden çıktığında dalgalandı.
―Bir saniye, madam,‖ dedi koruma, AraĢtırıcısını doğrultarak.
―Ama az önce yapmıĢtınız!‖ dedi Hermione, Bellatrix‘in otoritesiyle, küstah bir sesle. Travers kaĢları
kalkık etrafına baktı. Koruma ĢaĢırmıĢtı.
Uzun ince altın değneğe ardından arkadaĢına baktı. O da biraz ĢaĢkın bir ifadeyle, ―Evet, onları kontrol
ettin, Marius.‖ dedi.
Hermione, Ron yanında öne doğru ilerledi, Harry ile Griphook görünmez halde koĢar adım
arkalarından gittiler. EĢiği geçtiklerinde Harry, arkasına baktı. Büyücüler hala kafalarını kaĢıyorlardı.
Ġçerideki kapıların önünde gümüĢten yapılmıĢ ve olası hırsızlığın korkunç cezasının Ģiirsel bir uyarısını
taĢıyan iki cin cüce duruyordu. Harry ona baktı ve birdenbire bıçak gibi keskin bir anıyı hatırladı: tam
bu yerde, on bir yaĢına girdiği gün, hayatının en güzel doğum gününde, yanında Hagrid demiĢti ki
‗Bana sorarsan, soymayı denemek için deli olmalısın.‘ O gün Gringotts mucize bir yer gibi gelmiĢti,
sahip olduğunu hiç bilmediği altınla dolu büyülü bir depo, buraya hırsızlık için döneceğini rüyasında
bile göremezdi…
Ama saniyeler sonra bankanın geniĢ mermer giriĢinde duruyorlardı.
Uzun giĢeler yüksek sandalyelerde oturan ve günün ilk müĢterilerine hizmet eden cin cücelerle
doluydu. Hermione, Ron ve Travers kalın bir altın parayı büyüteçle inceleyen yaĢlı bir cin cüceye
doğru ilerlediler. Hermione, Ron‘a salonun özelliklerinden bahsetme bahanesiyle Travers‘ı öne sürdü.
Cin cüce, tuttuğu parayı bir kenara attı, kimseye kiĢisel olmayarak, ‗Leprechaun,‘ dedi ve ardından
altın bir anahtar uzatan Travers‘ı selamladı, anahtar incelenip ona geri uzatıldı.
Hermione ilerledi.
―Madam Lestrange!‖ dedi cin cüce, besbelli ürkmüĢtü. ―Azizim benim! Nasıl yardımcı olabilirim sana
bugün?‖
―Kasama gitmek istiyorum,‖ dedi Hermione.
Cin cüce biraz irkilmiĢ görünüyordu. Harry etrafına baktı. Sadece Travers değil diğer cin cüceler de
tereddüt etmiĢlerdi, iĢlerinin üzerinden Hermione‘yi izliyorlardı.
―Kimliğiniz... var mı?‖ diye sordu cin cüce.
―Kimlik? Daha-daha önce hiç kimlik sorulmamıĢtı!‖ dedi Hermione.
―Biliyorlar!‖ diye fısıldadı Griphook Harry‘nin kulağına, ―Sahtekâr olabileceğine dair uyarılmıĢ olmalılar!‖
―Asanız yeterli, madam,‖ dedi cin cüce. Hafif titreyen elini uzattı ve dehĢet verici idrak gücüyle Harry,
Gringotts‘un cin cücelerinin Bellatrix‘in asasının çalındığının farkında olduklarını biliyordu.
―Harekete geç, harekete geç,‖ diye fısıldadı Griphook, Harry‘nin kulağına, ―Ġmpreius Laneti!‖
Harry alıçtan yapılma asasını pelerinin altında kaldırdı, yaĢlı cin cüceye doğrulttu ve hayatında ilk defa,
―Ġmperio!‖ diye fısıldadı.
Tuhaf bir his Harry‘nin kolunu sarmıĢtı, karıncalanma hissi, zihninden akıp geliyormuĢ gibi gözüken
sıcaklık. Sinirleri ve damarları onu asaya ve az önce vuku bulan laneti asaya bağlıyordu. Cin cüce
Bellatrix‘in asasını aldı, daha yakından inceledi ve ardından, ―Ah, yeni bir asa yaptırmıĢsınız, Madam
Lestrange!‖ dedi.
―Yeni bir asa mı?‖ dedi Travers, tekrar giĢeye yaklaĢarak; etraftaki cin cüceler hala bakıyorlardı. ―Ama
nasıl yaptırırsın, hangi asa ustasını kullandın?‖
Harry düĢünmeden hareket etti. Asasını Travers‘a doğrultarak, bir kez daha ―Ġmprerio!‖ diye fısıldadı.
―Ah, anlıyorum,‖ dedi Travers, Bellatrix‘in asasına bakarak, ―evet, çok kullanıĢlı, iyi çalıĢıyor mu bari?
Her zaman asaların biraz dinlenmeye ihtiyaçları olduğunu düĢünmüĢümdür, öyle değil mi?‖
Hermione tamamen ĢaĢırmıĢ halde bakakaldı, ama Harry‘yi muazzam derecede rahatlatarak olayların
yüz seksen derece dönüĢünü yorumsuz kabul etti.
GiĢedeki yaĢlı cin cüce el çırptı ve daha genç bir cin cüce geldi.
―Çangırtı‘lara ihtiyacım var;‖ diye anlattı, cin cüce koĢar adım uzaklaĢtı ve bir saniye sonra çıngırdayan
metalle dolu gibi gözüken deri bir çantayla döndü ve amirine verdi. ―Güzel, güzel! Eğer beni takip
ederseniz Madam Lestrange,‖ dedi yaĢlı cin cüce, sandalyesinden atladı ve gözden kayboldu. ―Sizi
kasanıza götüreceğim.‖
GiĢenin sonunda tekrar belirdi, sevinçle hoplayarak, deri çantanın içeriği hala çıngırdıyordu. Travers
ağzı bir karıĢ açık halde duruyordu. Ron, Travers‘la aynı fikirde bu garip ve olağanüstü olaya dikkat
kesilmiĢti.
―Bekle—Bogrod!‖
BaĢka bir cin cüce aceleyle giĢenin arkasından çıkageldi.
―Talimatlar var,‖ dedi Hermione‘yi baĢıyla selamlayarak. ―Beni affedin, Madam, ama Lestrange‘lerin
kasasına girmek için özel talimatlar var.‖
Israrlıca Bogrod‘un kulağına fısıldadı, ama Ġmperius Laneti‘nin etkisi altındaki cin cüce onu baĢından
savdı.
―Talimatlardan haberdarım, Madam Lestrange kasasını ziyaret etmek istiyor… Çok eski sülale… eski
müĢteriler… Bu taraftan lütfen…‖
Ve, hala çıngırdayarak giriĢ salonunun çıkıĢına giden bir çok kapıdan birine doğru hızlandı. Harry,
gerideki olduğu yerde kalakalmıĢ hala anormal bir Ģekilde boĢ bakan Travers‘a baktı ve kararını verdi.
Asasının bir hareketiyle Travers‘ın kapı boyunca ve ateĢli meĢaleler tarafından aydınlatılan tırtıklı,
taĢtan geçit boyunca uysalca yürüyerek onlarla gelmesini sağladı.
―BaĢımız belada; bizden Ģüpheleniyorlar,‖ dedi Harry, arkalarındaki kapı çarparak kapandığında ve
Görünmezlik Pelerini‘ni çıkardı. Griphook omuzlarından atladı: Ne Travers ne de Bogrod, Harry
Potter‘ın ani ortaya çıkıĢına en hafif bir hayret belirtisi göstermedi. ―Ġmprerius Lanet‘i altındalar,‖ diye
ekledi, Hermione ve Ron‘un, ikisi de orada hala anlamsızca bakarak duran Travers ve Bogrod
hakkındaki ĢaĢırmıĢ kuĢkularını yanıtlarcasına. ―Gerektiği kadar iyi yaptığımı düĢünmüyorum,
bilmiyorum…‖
Ve gerçek Bellatrix Lestrange‘in olduğu bir baĢka hatıra zihnine ok gibi saplandı, ilk kez bir Affedilmez
Lanet denediğinde ona bağırmıĢtı: ―Kastetmelisin, Potter!‖
―Ne yapalım?‖ diye sordu Ron. ―Çıkalım mı, henüz imkânımız varken?‖
―Eğer imkânımız varsa,‖ dedi Hermione, arkadaki ana salona açılan kapıya bakarak, arkasında ne
yaĢandığını bildiği.
―Gittiği yere kadar, devam ediyoruz,‖
―Güzel!‖ dedi Griphook. ―O zaman Bogrod‘un vagonu kontrol etmesi lazım; benim artık yetkim yok.
Ama büyücü için yer olmayacak.‖
Harry, asasını Travers‘a yöneltti.
―Ġmperio!‖
Büyücü döndü ve karanlık bir ray yolu boyunca düzgün adım yürüdü.
―Ne yaptırıyorsun ona?‖
―Saklanıyor,‖ dedi Harry asasını Bogrod‘a doğrulttu, o da küçük bir vagonu ıslıkla çağırdı, arkalarındaki
raylardan karanlığın içinden yuvarlanarak geldi. Bogrod Griphook‘un önünde, Harry, Ron, Hermione
beraber olmak üzere arkaya tıkıĢtıklarında, Harry, arkadaki ana salondan bağrıĢlar duyduğuna emindi.
Sarsıntıyla araba hareket etti, hız kazanıyordu: TelaĢla duvardaki bir yarığın içine kıvrılmaya çalıĢan
Travers‘ın yanından geçtiler, ardından vagon, labirentvari koridorlar boyunca kıvrılmaya ve dönmeye
baĢladı, devamlı yokuĢ aĢağı iniyordu.
Harry, raylardaki vagonun tangırtısından bir Ģey duyamıyordu: Sarkıtların arasına doğru saptıklarında
saçı arkaya uçuyordu, yeryüzünün daha derinlerine iniyorlardı, ama arkasına bakmayı sürdürdü.
Arkalarında çok büyük ayak izleri bırakmıĢ olmalıydılar; hakkında ne kadar çok düĢünürse,
Hermione‘yi Bellatrix kılığına sokmak, Bellatrix‘in asasını, Ölüm Yiyenler‘in kimin çaldığını bildiği halde
yanlarında getirmiĢ olmak, o kadar aptalca geliyordu—
Gringotts‘da, Harry‘nin idrak edebileceğinden daha derinlerdeydiler; U Ģeklinde bir kıvrıma tüm hızla
girdiler ve saniyelerle yarıĢan, rayın üzerinden bir Ģelale hızla onlara çarptı. Harry, Griphook‘un
―Hayır!‖ diye bağırdığını duydu ama onu dinlemedi. Suyun içine daldılar. Su, Harry‘nin gözlerine ve
ağzına doldu: Göremiyor ve nefes alamıyordu. Sonra, müthiĢ bir sarsıntıyla vagon devrildi ve hepsi
atladı. Harry, vagonun geçit duvarına çarpıp parçalara ayrıldığını ve Hermione‘nin bir Ģeyler
bağırdığını duyabiliyordu ve kendinin ağırlıksızmıĢ gibi yere doğru kaydığını, acısızca kayalık koridor
tabanına indiğini hissetti.
―T-Tamponlama Tılsımı,‖ diye haykırdı Hermione, Ron ayaklarına temas ettiğinde, ama Harry, dehĢet
içinde onun artık Bellatrix olmadığını gördü; onun yerine kocaman cüppenin içinde, iyice ıslanmıĢ ve
bizzat kendisi olarak duruyordu; Ron da tekrar kızıl saçlı ve sakalsızdı. Birbirlerine bakıp, kendi
yüzlerini gördüklerini hisseciklerinde anladılar.
―Hırsızın SağanaklanıĢı!‖ dedi Griphook, ayağa kalkarak ve rayların üzerindeki su baskınına bakarak,
Harry, Ģimdi bunların sudan daha çok anlamı olduğunu biliyordu. ―Bütün sihri ve sihirli gizlilikleri
yıkayıp ortaya çıkarır! Gringotts‘a hilekârların girdiğini biliyorlar, bize karĢı bütün savunmayı
kurmuĢlar!‖
Harry, Hermione‘yi boncuklu çantayı hala duruyor mu diye kontrol ederken gördü ve aceleyle kendi
elini Görünmezlik Pelerini‘ni kaybetmediğinden emin olmak için ceketinin cebine götürdü. Ardından
Bogrod‘u hayretler içinde kafasını sallarken görmek için döndü: Hırsızın Sağanaklanması, Ġmpreius
Laneti‘ni kaldırmıĢ gözüküyordu.
―Ona ihtiyacımız var,‖ dedi Griphook, ―Gringotts‘un cin cücesi olmadan kasaya giremeyiz. Ve
Çangırtı‘lara ihtiyacımız var!‖
―Ġmperio!‖ dedi Harry tekrar; beyninden asasına geçen baĢ döndürücü kontrolü hissederken, sesi taĢ
geçitte yankılandı. Bogrod bir kez daha istemeyerek boyun eğdi, sersem ifadesi Ron metal aletlerin
olduğu deri çantayı teslim alırken nazik bir aldırıĢsızlığa dönüĢtü.
―Harry, insanların geldiğini duyabiliyorum!‖ dedi Hermione ve Bellatrix‘in asasını Ģelaleye yöneltti ve,
―Protego!‖ diye bağırdı. Kalkan Büyüsü‘nün, koridora yöneldiğinde büyülü su akıntısını kestiğini
gördüler.
―Ġyi fikir,‖ dedi Harry. ―Yolu göster, Griphook!‖
―Burdan geri nasıl çıkacağız?‖ diye sordu Ron cin cücenin arkasından telaĢla karanlığa
yürüdüklerinde. Bogrod onların himayesinde yaĢlı bir köpek gibi soluyordu.
―Bunu yapacağımız zaman kaygılanırız,‖ dedi Harry. Dinlemeye çalıĢıyordu: Bir Ģeyin yakınlarda
Ģıngırdadığını ve hareket ettiğini düĢündü.
―Griphook, ne kadar uzakta?‖
―Çok değil, Harry Potter, çok değil...‖
Bir köĢeyi döndüler ve Harry‘nin hazırlandığı Ģeyi gördüler, ama hala onları durduruyordu.
Muazzam büyüklükte bir ejderha önlerinde zincirle yere bağlanmıĢ, dört ya da beĢ en derin kasaya
eriĢimi engelliyordu. Hayvanın pulları yeraltındaki uzun süreli hapisliği sırasınca solmuĢ ve kat kat
olmuĢ, gözleri bulanık pembeydi; her iki arka ayağı da zincirlerini muazzam büyüklükteki çiviler
tarafından kayalık tabana çakılmıĢ olan ağır kelepçeler taĢıyordu. Eğer açılacak olsa odayı dolduracak
kadar büyük dikenli kanatları, vücuduna doğru kıvrılmıĢtı ve çirkin kafasını onlara çevirdiğinde kayayı
titreten bir gürleme estirdi, ağzını açtı ve püskürttüğü ateĢ onları koridora geri gönderdi.
―Kısmen kör,‖ dedi Griphook nefesi kesilerek, ―ama saldırganlığı aynı. Aslında onu kontrol etmemiz
gerekiyor. Çangırtılar gelince yapması gereken öğretilmiĢ. Bana ver onları.‖
Ron çantayı Griphook‘a verdi ve cin cüce, sallandıklarında örse vuran ufak çekiçler gibi uzun çınlar bir
ses çıkartan bir dolu küçük metal alet çıkarttı. Griphook onları dağıttı: Bogrod uysalca kabul etti.
―Ne yapmanız gerektiğini biliyorsunuz,‖ diye anlattı Griphook, Harry, Ron ve Hermione‘ye. ―Sesi
duyduğunda acı çekecektir. Geri çekilecektir ve Bogrod‘un avucunu kasanın kapısının üzerine
koyması gerekiyor.‖
Çangırtı‘ları sallayarak köĢeden tekrar ilerlediler ve ses kayalık duvarlarda fena halde büyüyerek
yankılandı, Harry‘nin kafatasının içi mağarayla birlikte titriyor gibiydi. Ejderha bir kez daha boğukça
gürledi, ardından geri çekildi. Harry onun titrediğini görebiliyordu, onlar yaklaĢtıkça yüzünde
acımasızca kesikler oluĢtu ve Çangırtı‘ların sesini duyunca sıcak kılıçlardan korkmanın öğretisinin
tahmini belirdi.
―Elini kapıya bastırmasını sağla!‖ diye teĢvik etti Griphook, asasını tekrar Bogrod‘a döndüren Harry‘yi.
YaĢlı cin cüce itaat etti, avucunu ahĢaba bastırdı ve kasanın kapısı, yerden tavana kadar altın
sikkelerle ve kadehlerle, gümüĢ zırhlarla, garip yaratıkların postlarıyla—bazısı uzun dikenlerle kaplı, bir
baĢkası sarkık kanatlarla— kıymetli taĢlarla süslenmiĢ ĢiĢelerdeki iksirlerle, ve hala bir taç takan
kafatasıyla dolu olan mağaramsı giriĢi açığa çıkarmak için kayboldu.
―Hızlı arayın!‖ dedi Harry aceleyle kasanın içine girdiklerine. Hufflepuff‘un kupasını Ron ve
Hermione‘ye tarif etmiĢti, ama eğer kasanın içinde bulunan baĢka bilinmeyen bir Hortkuluk ise, neye
benzediğini bilmiyordu. Arkalarından boğuk bir Ģakırtı gelene kadar etrafa bakınmak için zamanları
vardı: Kapı, onları kasanın içine kilitleyerek yeniden belirdi ve büsbütün karanlığa gömülmüĢlerdi.
―TelaĢlanmayın, Bogrod bizi serbest bırakacaktır!‖ dedi Griphook Ron hayretle bağırınca. ―Asalarınızı
aydınlatın, tamam mı? Ve çabuk olun, çok az zamanımız var!‖
―Lumos!‖
Harry, ıĢık saçan asasını kasanın içinde gezdirdi: IĢık demeti parlayan mücevherlerin üzerine düĢtü;
Sahte Gryffindor kılıcını karmakarıĢık zincirlerin arasındaki yüksek bir rafın üzerinde durduğunu gördü.
Ron ve Hermione‘de asalarını gezdiriyorlardı ve etraflarındaki nesne yığınlarını incelemekle
meĢguldüler.
―Harry, bu olabilir mi—? Aaah!‖
Hermione acıyla çığlık attı ve Harry, taĢlı bir kadehin onun elinden düĢmesini görebilmek için asasını
vaktinde ona yöneltti. Ama düĢtüğünde parçalanmıĢtı, bir dolu kadeh olmuĢtu, yer değiĢik yönlere
giden birbirinin aynı bardaklarla dolmuĢtu, orijinalini aralarından ayırt etmek çok güçtü.
―Beni yaktı!‖ diye sızladı Hermione, kabarmıĢ parmaklarını emerek.
―Germino ve Flagrante Lanet‘i de yapmıĢlar!‖ dedi Grihpook.
―Dokunduğunuz her Ģey yanacak ve çoğalacaktır, ama kopyalar daha bir Ģey değil—eğer hazineyle
uğraĢmaya devam ederseniz, sonunda geniĢlettiğiniz altınların ağırlığının altında ezilip öleceksiniz!‖
―Tamam, bir Ģeye ellemeyin!‖ dedi Harry hayal kırıklığıyla, ama söylemesiyle Ron‘un kazara düĢen
kadehlerden birine ayağını çarpması bir oldu. Ron oracıkta sıcak metalle temasa geçmiĢ
ayakkabısının bir bölümü yanmıĢ halde tek ayak üstünde sekerken, yirmi tane kadeh daha patlayarak
var oldu.
―Dur, hareket etme!‖ dedi Hermione, Ron‘u sıkıca kavrayarak.
―Sadece etrafa bakın!‖ dedi Harry. ―Hatırlayın, kupa küçük ve altın, üzerinde porsuk kabartması var, iki
kulpu—bunun dıĢında Rawenclaw‘ın iĢaretine de bakının, kartal—―
Asalarını, oldukları yerde ihtiyatla dönerek her köĢeye ve yarığa tuttular. Hiç bir Ģeye dokunmamak
imkansızdı; Harry büyük miktarda sahte galyonu kadehlere katıldıkları yere gönderdi, ve zaten
neredeyse hiç hareket alanları yoktu, ve kızaran altın hararetle kızgınlaĢtı ve kasa fırına döndü.
Harry‘nin asasının ıĢığı rafların üzerinde tavana değen zırhların ve cin cüce yapımı miğferlerin
üzerinde gezdi; ıĢığı yükseğe ve daha da yükseklere tuttu, ta ki aniden kalp çarpıntısına sebep olan ve
ellerini titreten bir nesne bulana dek.
―Orada, tam orada!‖
Ron‘la Hermione de asalarını oraya doğrulttular, böylece küçük altın kupa üç taraftan gelen spot ıĢığı
altında parıldadı: Helga Hufflepuff‘a ait olan ve sonradan Hepzibah Smith‘e geçen ve Tom Riddle
tarafından ondan çalınan kupa.
―Peki, kahrolası yerden nasıl hiç bir Ģeye dokunmadan çıkaracağız?‖ diye sordu Ron.
―Accio Kupa!‖ diye bağırdı, hayal kırıklığı içinde, planlama seansları sırasında cin cücenin anlattıklarını
besbelli unutmuĢ olan Hermione.
―ĠĢe yaramaz, iĢe yaramaz!‖ diye hırladı cin cüce.
―Ne yapacağız o zaman?‖ dedi Harry, cin cüceye kızgın bir bakıĢ atarak. ―Eğer kılıcı istiyorsan,
Griphook, o zaman bize daha çok yardım etmen gereke—bekle Nesnelere kılıçla dokunabilir miyim?
Hermione, buraya ver!‖
Hermione cüppesini yokladı, boncuklu bir çanta çıkarttı, bir kaç saniye altını üstüne getirerek aradı,
sonra parlak kılıcı çıkarttı. Harry, pürüzlü kabzasından tuttu ve kılıcın ucunu yanındaki gümüĢ bir
sürahiye deydirdi, sürahi bölünmedi.
―Eğer kılıcı kulpa sokabilirsem—ama buraya nasıl getireceğim?‖
Kupanın bulunduğu raf hepsine eriĢilmez uzaklıktaydı. En uzunları olan Ron‘a bile. Büyülü hazinenin
ısısı dalga dalga yükseliyordu, kupaya ulaĢmak için bir yol bulmaya çalıĢırken Harry‘nin yüzünden
sırtından terler boĢalıyordu; ve ardından kasa kapısının öteki tarafındaki ejderhanın gürlediğini duydu,
ve Ģakırtı sesi de gittikçe yükseliyordu.
Gerçekten kapana kıstırılmıĢlardı: Kapıdan baĢka yol yoktu ve bir sürü cin cüce öteki tarafta yaklaĢıyor
gibiydi. Harry, Ron‘a ve Hermione‘ye baktı ve yüzlerindeki dehĢeti gördü.
―Hermione,‖ dedi Harry, Ģakırtı sesleri yükseldiğinde, ―Oraya çıkmam lazım, onu kurtarıp almamız—―
Asasını Harry‘ye doğrulttu ve, ―Levicorpus,‖ diye fısıldadı.
Ayak bileklerinden tavana asılı halde, Harry, bir zırh takımına çarptı ve kopyaları beyaz sıcak bedenler
misali ortalığa yayıldılar ve zaten dar olan alanı doldurdular. Acı çığlıklarıyla Ron, Hermione ve diğer
iki cin cüce yandaki öteki nesnelere çarptılar, onlar da kopyalanmaya baĢladı. Kızıl kor halini almıĢ
hazinenin akınının arasında yarı yanmıĢ halde, can havliyle çabalayıp, çığlık atarlarken Harry kılıcı
Hufflepuff‘un kupasının kulpuna geçirip, kılıcın ucuyla çengelledi.
―Ġmpervius!‖ diye feryat etti Hermione kendini, Ron‘u ve cin cüceleri yanan metalden koruma
teĢebbüsü içinde.
En kötü çığlık Harry‘nin de bakmasına sebep oldu: Ron ve Hermione hazinenin derinliklerindeydiler,
Bogrod‘u artan gelgitin içine kaymasını engelliyorlardı ama Griphook gömülmüĢtü ve bir kaç uzun
parmağın ucu dıĢında bir Ģeyi gözükmüyordu.
Harry, Griphook‘un parmaklarını tuttu ve çekti. KabarmıĢ cin cüce uluyarak su yüzüne çıktı.
―Liberatocorpus!‖ diye haykırdı Harry ve patlamayla o ve Griphook kabarmıĢ hazinenin yüzeyine
çıktılar ve kılıç Harry‘nin elinden uçtu.
―Al onu!‖ diye haykırdı Harry, yüzündeki sıcak metalin acısıyla kıvranarak. Griphook tekrar omuzlarına
tırmandığında kabaran kızgın nesneler kitlesinden kaçmaya karar verdi. ―Kılıç nerede? Üzerinde kupa
vardı!‖
Kapının öteki tarafındaki Ģakırtılar kulağını sağır edecek düzeye geliyordu—artık çok geçti—
―Orada!‖
Onu gören Griphook‘tu ve hamle eden de Griphook‘tu. Bu dakika Harry, cin cücenin, sözlerini
tutacaklarını ummamıĢ olduğunu anlamıĢtı. Bir eli Harry‘nin avuç dolusu saçını tutarak ve yanan altın
denizine düĢmemeyi garantileyerek, Griphook kılıcın kabzasını kaldırdı ve Harry‘nin uzanabileceği
noktanın çok üstüne savurdu. Minicik altın kupa, kılıç tarafından kulpundan tutulmuĢ halde havada
uçtu. Cin cüce bacaklarını iki yana açtı ve Harry atlayıp yakaladı. Etinin haĢlandığını hissedebiliyordu
ama bırakmadı. Avucundan sayısız Hufflepuff kupası fırlayıp kasanın kapısı tekrar açıldığında dalga
dalga yağsa bile. Ve kendini onu delik deĢik eden ve oldukça kontrolsüz bir Ģekilde geniĢleyen alevli
altın ve gümüĢ çığının üzerinde odanın dıĢındaki zemine kayarken buldu.
Vücudunu saran yanıkların acısının güçbelâ farkına vararak ve hala kendi kendini kopyalayan
hazinenin kabarıklığında sürüklenerek, Harry kupayı cebine attı ve kılıcı bulmak için uzandı ama
Griphook gitmiĢti. Harry‘nin omzundan atlayabileceği bir anda kaymıĢ, gizlenmek için etraflarını
kuĢatan cin cücelerin arasına dalmıĢ, kılıcı savuruyor ve ―Hırsızlar! Hırsızlar! Yardım edin! Hırsızlar!‖
diye bağırıyordu. Giderek artan, hepsi birer kama taĢıyan ve sorgusuz sualsiz onu aralarına alan
kalabalığın ortasında kayboldu.
Harry, sıcak metalin üzerinde kayarak, ayağa kalkmaya uğraĢtı ve dıĢarıya çıkan tek yolun aralarından
geçmek olduğunu anladı.
―Sersemlet!‖ diye böğürdü ve Ron ile Hermione de ona katıldılar: Kırmızı ıĢık kümeleri cin cüce
kalabalığını vurdu, ve bir kaç tanesi sendeledi, ama diğerleri ilerlediler, ve Harry bir kaç büyücü
korumalarının da köĢeyi döndüğünü gördü.
Zincire bağlanmıĢ olan ejderha gürledi ve bir alev seli cin cücelerin üzerine yağdı; Büyücüler iki
büklüm halde geldikleri yoldan geri giderek gözden kayboldular ve Harry‘nin aklında parlak bir fikir ya
da çılgınlık geldi. Asasını hayvanı yere zincirleyen kalın çivilere yöneltti ve ―Relashio!‖ diye bağırdı.
Çiviler büyük bir patlamayla kırıldı.
―Bu taraftan!‖ diye haykırdı Harry ve toplanan cin cücelere Sersemletme Büyüleri yollayarak kör
ejderhaya doğru koĢtu.
―Harry—Harry—ne yapıyorsun?‖ diye çığlık attı Hermione.
―Hadi, tırmanın, çabuk—―
Ejderha özgür olduğunu fark etmedi: Harry‘nin ayağı ön ayağındaki kıvrımı buldu ve asılıp sırtına çıktı.
Pulları çelik gibi sertti; hayvan onları hissetmemiĢ gibiydi. Elini uzattı; Hermione kendini yukarı kaldırdı;
Ron onun arkasından tırmandı ve bir saniye sonra ejderha zincirsiz olduğunun farkına vardı.
Gürlemeyle Ģahlandı: Harry, kanatları feryat içindeki cin cüceleri kukla gibi devirerek açıldığında sivri
pullarını olabildiğince sıkı kavrayarak dizlerini yerleĢtirdi ve hayvan havaya yükseldi. Koridor giriĢine
dalınca, Harry, Ron ve Hermione, sırtında yassı bir biçimde, tavana sürttüler, peĢlerine düĢen cin
cüceler kamalarını fırlatıyorlardı ama hayvanın kanatlarını sıyırıyordu.
―Hiç bir Ģekilde çıkamayız, o çok büyük!‖ diye çığlık attı Hermione, ama ejderha ağzını açtı ve yine
alev püskürttü. Tünelin tavanı ve tabanında çatlaklar oluĢarak tahrip oldu. Ejderha güçle karĢılık
vererek pençeledi ve geri savaĢtı. Harry gözlerini ısıya ve toza karĢı kapattı: Ejderhanın kayalara
çarpmasından ve gürlemelerinden sağır olarak ve her an sarsılmayı bekleyerek sadece sırtına
sarılabiliyordu; ardından Hermione‘nin ―Defodio!‖ diye bağırdığını duydu.
Çığlık atan ve Ģakırdayan cin cücelerden uzaklaĢarak oksijeni bol havaya doğru gitmek için çabalarken
tavanı oyan ejderhaya, koridoru geniĢletmede yardımcı oluyordu: Harry ve Ron da tavanı oyma
büyüleriyle tahrip ederek onu taklit ettiler, Yeraltı gölünü geçtiler. Büyük, sürünen, hırlayan hayvan,
özgürlüğü ve getirdiği rahatlığı hissetmiĢ gibi görünüyordu ve arkalarındaki koridor ejderhanın tahrip
gücü yüksek çivili kuyruğuyla, büyük kaya kümeleriyle, dev yarıklar oluĢmuĢ sarkıtlarla kaplanmıĢtı ve
Ģakırdıyan cin cüce kümesinin de sesi daha boğuktu, yani ejderhanın ateĢi onların yola devam
etmesini sağlamıĢtı—
Ve sonunda, büyülerinin gücüyle ejderha‘nın zalim kuvveti karıĢtı, koridordan, mermer salona çıkan
yolu tahrip etmiĢlerdi.
Cin cüceler ve büyücüler feryat ediyor ve kendilerini korumak için kaçıyorlardı ve sonunda ejderhanın
kanatlarını açabilmesi için imkan doğmuĢtu: boynuzlu kafasını giriĢ salonunun dıĢındaki kokusunu
aldığı serin havaya döndürerek, kalkıĢa geçti ve Harry, Ron ve Hermione hala sımsıkı sırtına yapıĢık
halde, Diagon Yolu‘na sendelerken metal kapıları yamulmuĢ halde ve menteĢelerine asılı halde bıraktı
ve havalandı.
YİRMİ YEDİNCİ BÖLÜM
SON SAKLANMA YERİ
Yönlendirme diye bir Ģey yoktu, ejderha nereye gittiğini göremiyordu ve Harry eğer havada aniden
dönerse ya da yuvalanırsa geniĢ sırtına tutunmaları imkansız olurdu. Yine de daha da yükseğe
tırmandılar, Londra altlarında gri yeĢil bir haritaymıĢ gibi uzanıyordu, Harry‘nin kurtulduklarına iliĢkin
duyduğu minnettarlık Ģimdi yok olmuĢ gibiydi. Yaratığın boynunda iyice eğilerek, metalik pullarına iyice
yapıĢtı, soğuk esinti kabarmıĢ ve yanmıĢ tenini okĢuyordu, ejderhanın kanatları bir yel değirmeninin
uzantılarıymıĢçasına havayı dövüyordu. Ardında ya mutluluktan ya da korkudan bilmediği neden Ron
yüksek sesiyle küfretmeyi sürdürüyordu, Hermione ise hıçkırıyor gibiydi.
YaklaĢık beĢ dakika sonra Harry, ejderhanın onları atacağı yönündeki ani korkusundan sıyrılmıĢtı,
sanki yeraltı hapishanesinden olabildiğine uzağa kaçmaktan baĢka derdi yoktu; ancak ne zaman ve
nasıl inecekleri konusundaki soru daha korkutucuydu. Ejderhaların konmadan ne kadar süre
uçabilecekleri konusunda bir fikri yoktu veya bu durumdaki bir ejderhanın inmek için iyi bir yer
bulabileceği konusunda. Oturduğu yerin hafifçe battığını düĢünerek, sürekli etrafına bakınıyordu.
Lestrange‘ların kasasın girdiklerini Voldemort‘un öğrenmesi ne kadar sürecekti? Ne kadar sürede
Gringotts cincüceleri Bellatrix‘i bilgilendirecekti? Ne alındığını anlamaları ne kadar kısa sürecekti? Ve
sonra altın kupanın gittiğini keĢfettiklerinde Voldemort en sonunda Hortkulukları avladıklarını bilecekti.
Ejderha soğuk ve taze havaya aç gibiydi. Tutam tutam soğuk bulutlar arasından uçana kadar devamlı
yükseldi ve Harry baĢkentte girip çıkan arabaların renkli noktalarını artık seçemiyordu. YeĢil ve
kahverengi yeryüzünün mat ve parlak Ģeritleri üstünde uçtular ve uçtular.
―Ne arıyor sanıyorsun?‖ diye bağırdı Ron daha ve daha fazla kuzeye doğru uçarlarken.
―Fikrim yok,‖ diye bağırdı Harry gerisine. Elleri soğuktan hissizleĢmiĢti ancak elini kaydırmaya cesaret
edemiyordu. Altlarındaki sahili gördüklerinde ne zamandır ne yapacaklarını düĢünüyordu Harry,
üĢümüĢ ve hissizleĢmiĢti susuz ve oldukça aç olduğundan bahsetmeye bile gerek yoktu. Sonra diye
düĢündü en son ne zaman yaratık yemek yemiĢti? ġüphesiz çok yakında beslenmeye ihtiyacı olacaktı
değil mi? Ve o zaman sırtlarında gayet leziz üç insan olduğunu fark ettiğinde ne olacaktı?
GüneĢ havada aĢağı süzülmüĢtü Ģimdi çivit rengine dönüyordu ve ejderha hala uçuyordu, Ģehirler ve
kasabalar görüĢlerinin altında kayıp geçiyordu, devasa gölgesi toprakta büyük bir bulutmuĢ gibi
süzülüyordu. Harry‘nin her bir yanı ejderhanın sırtına tutunmaktan ağrıdı.
―Hayal mi ediyorum?‖ diye bağırdı Ron belli bir sessizlikten sonra, ―yoksa irtifa mı kaybediyoruz?‖
Harry aĢağı baktı ve koyu yeĢil dağları ve gölleri gördü, güneĢin batıĢıyla bakırımsı görünüyorlardı.
Ejderhanın kenarından gözlerini kısarak baktığında yeryüzü daha ve daha da büyüdü, güneĢ ıĢığının
taze sudaki yansımasıyla kutsanıp kutsanmadığını merak etti.
Ejderha büyük sarmallar halinde aĢağı ve daha aĢağı, küçük göllerden birinin üzerinde doğru uçtular.
―Yeterince aĢağı indiğinde atlayacağımızı söyleyeceğim!‖ diye seslendi Harry diğerlerine.
―Burada olduğumuzu fark etmeden direk suya!‖
Hermione biraz isteksizce kabul etti ve Ģimdi Harry ejderhanın geniĢ sarı karnının su yüzeyinde
dalgacıklar oluĢturduğunu görebiliyordu.
―ġĠMDĠ!‖
Ejderhanın yanından kayarak gölün yüzeyine doğru ayak üstü düĢtü; düĢüĢ umduğundan da büyüktü
ve suya sanki yeĢil, dondurucu bir dünyaya düĢen taĢ gibi daldı. Hızla soluyarak su yüzeyine çıktı ve
Ron ile Hermione‘nin düĢtüğü noktalardaki halkalı dalgalanmaları gördü. Ejderha hiçbir Ģey fark
etmemiĢ gibiydi; çoktan elli metre uzaklıktaydı, çizik burnuna su toplamak için alçaktan uçuyordu. Ron
ve Hermione gölün derinliklerinden zoraki soluyarak ve sular Ģapırdatarak çıkarken ejderha uçmaya
devam etti, kanatlarını döverek boĢ bir araziye kondu.
Harry, Ron ve Hermione karĢı kıyıya çıktılar. Göl çok derin değil gibiydi. Daha çok kamıĢlar ve
çamurlar arasında ilerlemeye dönüĢmüĢtü iĢ ve sonunda debelenerek sırılsıklam ve zor solur halde
oldukça yorgun çimlerin üzerine ulaĢtılar.
Hermione yere çöktü, öksürüyor ve titriyordu. Harry her ne kadar mutlu bir Ģekilde uzanıp
uyuyabilecekken ayağa kalktı ve asasını çıkardı sonra etraflarına bilindik koruma büyülerini yapmaya
baĢladı.Hepsi de yüzlerinde ve kollarının her yanında kırmızı yanıklarla doluydular ve elbiseleri yer yer
yırtılmıĢtı. Yaralarına geyikotu esansı sürerlerken irkilerek geri çekildiler. Hermione ĢiĢeyi Harry‘e
uzattı ve hepsi için Kabuk Evden getirdiği kuru ve temiz cüppeler ile üç ĢiĢe balkabağı suyunu çıkarttı.
Üstlerini değiĢtiler ve meyve suyunu yudumladılar.
―Ee, bir taraftan,‖ dedi Ron sonunda, ellerinin üstündeki iyileĢen deriyi izleyerek, ―Hortkuluku aldık.
Diğer taraftan-―
―-kılıç yok,‖ dedi Harry diĢlerini gıcırdatarak, kotunda açılmıĢ deliğin altındaki derin yaraya geyikotu
döküyordu.
―Kılıç yok,‖ diye tekrarladı Ron. ―ġu üç kağıtçı pislik...‖
Harry çıkardığı ıslak montundan Hortkuluku aldı ve önlerine çimin üstüne koydu. ġiĢelerini bitirirlerken
güneĢ altında parlayarak gözlerini aldı.
―En azından bu sefer bunu takamayız, boyunlarımızdan sallansa biraz garip görünürdü,‖ dedi Ron
ağzını elinin tersiyle silerek.
Hermione, ejderhanın hala su içtiği göl boyunca açıklıktaki araziye baktı.
―Ona ne olacak diye düĢünüyorsun?‖ diye sordu. ―ĠyileĢecek mi?‖
―Hagrid gibisin,‖ dedi Ron, ―O bir ejderha Hermione, kendi kendine bakabilir. EndiĢelenilmesi gereken
bizleriz.‖
Üçü de gülmeye baĢladı ve bir baĢladılar mı durmaları zor oldu. Harry‘nin kaburgaları ağrıyordu,
açlıktan baĢının döndüğünü hissetti ancak kızarmıĢ gökyüzünün altında çimenlere uzandı boğazı
kuruyana kadar güldü.
―Ne yapacağız o zaman?‖ dedi Hermione sonunda kendini ciddiyete döndürerek. ―Öğrenecek değil
mi? Kim-Olduğunu-Bilirsin-Sen Hortkuluklarını bildiğimizi öğrenecek!‖
―Belki ona anlatmak için çok korkmuĢ olurlar!‖ dedi Ron ümitle, ―Belki üstünü örterler-―
Gökyüzü, göl suyunun kokusu ve Ron‘un sesi kaybolmuĢtu. Acı sanki bir kılıç saplanmasıymıĢ gibi
Harry‘nin kafasını yardı. Yarı aydınlatılmıĢ bir odada duruyordu ve yarı daire büyücüler ona dönüktü ve
yerde ayaklarının dibinde diz çökmüĢ küçük titrek bir figür vardı.
―Bana ne dedin?‖ Sesi yüksek ve soğuktu ancak korku ve öfke içini yakıyordu. Sahip olduğu tek Ģey
gitmiĢti-ama doğru olamazdı, anlayamıyordu nasıl olur da...
Cincüce titriyordu, üstündeki kırmızı gözlere bakamıyordu.
―Tekrar söyle!‖ diye mırıldandı Voldemort. ―Tekrar söyle!‖
―L-Lordum,‖ diye kekeledi cincüce, siyah gözleri korkuyla açılmıĢtı, ―L-Lordum… onları d-durdurmaya
ç-çalıĢtık… s-sahtekarlar, Lordum… Lestrangelerin kasasına—kasasına girmiĢler…‖
―Sahtekarlar? Hangi sahtekarlar? Gringotts‘un sahtekarları açığa vurmak için kullandığı yöntemler var
sanıyordum? KimmiĢ onlar?‖
―Onlar… onlar… P-Potter çocuğu ve iki yardakçısı…‖
―Ve ne aldılar?‖ dedi, sesi yükseliyor, korkunç bir korku sarıyordu benliğini, ―Söyle bana! Ne aldılar?‖
―Küçük bir… küçük bir k-kupa L-Lordum…‖
Öfkeden ve kabullenememekten attığı çığlık sanki bir baĢkasınınmıĢ gibi onu terk etti. Çılgına
dönmüĢtü, deliriyordu, doğru olamazdı, imkansızdı, kimse bilmiyordu. Çocuğun, sırrını keĢfetmiĢ
olması nasıl olurdu da mümkün olurdu?
Yüce Asa havayı yardı ve yeĢil bir ıĢık odayı doldurdu; dizleri üzerindeki cincüce ölü olarak yuvarlandı;
izleyen büyücüler dehĢete düĢmüĢ bir Ģekilde dağıldılar. Bellatrix ve Lucius Malfoy kapıya koĢmaya
çalıĢırken diğerlerini geriye doğru fırlattılar, tekrar ve tekrar asası iniyordu, geride kalanların hepsi ona
kötü haberler getirmiĢ oldukları ve altın kupayı duyduklarından dolayı katledildiler—
Ölülerin arasında yalnız baĢına ağır ağır yürüdü, ve imgeleminde hepsi gözünün önünden geçti;
hazinesi, muhafızları, ölümsüzlüğüne olan güveni—günce yok edilmiĢti ve kupa çalınmıĢtı. Peki ya,
peki ya çocuk diğerlerini de biliyorsa? Acaba biliyor muydu, harekete geçip daha fazlasının izini
sürmüĢ olabilir miydi? Bunun arkasında Dumbledore mu vardı? Sürekli ondan kuĢkulanan
Dumbledore; emri sonucunda öldürülen Dumbledore; asası Ģimdi onun olan, ama yine de ölümün
rezilliğinden ona çocuk yoluyla ulaĢan Dumbledore, çocuk yoluyla—
Ama tabii ki eğer çocuk onun Hortkuluklar‘ından birini yok etmiĢ olsaydı, O, Lord Voldemort bunu
bilirdi, bunu hissederdi, değil mi? O ki, aralarındaki en büyük büyücüydü; O ki Dumbledore‘un ve daha
bir çok değersiz, isimsiz adamın katiliydi. Nasıl olur da eğer kendisi, en önemli ve değerli olan kendisi,
saldırıya uğrayıp sakat bırakılırsa Lord Voldemort bilmezdi.
Doğruydu, günce yok edildiğinde hissetmemiĢti, ama bunun nedeninin o zamanlar hissedecek bir
bedeni olmamasından kaynaklandığını düĢünüyordu, o zamanlar bir hayaletten farksızdı… Hayır,
kesinlikle geri kalanlar güvendeydi… Diğer Hortkuluklar bozulmamıĢ bir Ģekilde duruyor olmalılardı.
Ama bilmeliydi, emin olmalıydı… Odanın içinde yürümeye baĢladı, geçerken cincücenin cesedine bir
tekme savurdu ve kaynayan beynindeki resimler bulanıklaĢtı ve yandı: göl, kulübe ve Hogwarts—
Bir parça sakinlik öfkesini yatıĢtırdı. Yüzüğü Gaunt kulübesine sakladığını çocuk nereden bilecekti ki?
Kimse onun Gauntlar‘la akraba olduğunu bilmiyordu, bağlantıyı saklamıĢtı, cinayetlerin izi asla ona
kadar gelmemiĢti. Yüzük, kesinlikle güvendeydi.
Ve çocuk yada baĢka biri mağarayı ve içindeki güvenliği geçmeyi nasıl bilecekti ki? Madalyonun
çalınmıĢ olması fikri saçmaydı…
Okul içinse: Hortkuluk‘u Hogwarts içinde nereye yerleĢtirdiğini yalnızca o biliyordu, çünkü o yerin en
saklı sırlarını öğrenme Ģerefine tek baĢına eriĢmiĢti…
Ve hala, artık yanından ayrılmaması gereken Nagini vardı, daha fazla dıĢarı göndermeler yoktu,
yanında koruması altında kalmalıydı.
Ama emin olmak için, tamamen emin olmak için, her bir saklama yerine geri dönmeliydi, her bir
Hortkuluk‘un güvenlik önlemlerini iki katına artırmalıydı… Bu, tıpkı Yüce Asa arayıĢında olduğu gibi,
tek baĢına halletmesi gereken bir iĢti.
Önce hangisini ziyaret etmeliydi, en tehlikede olanı hangisiydi? Eski bir tedirginlik kapladı içini.
Dumbledore onun diğer ismini biliyordu… Dumbledore Gauntlar‘la bağlantıya geçmiĢ olabilirdi…
TerkedilmiĢ evleri, belki de saklama yerleri içinde en az koruma altında olanıydı, ilk önce gitmesi
gereken yer orasıydı…
Göl, kesinlikle imkansızdı… yine de yetimhanede kaldığı sıradaki yaptığı yanlıĢlıkları ufak bir olasılıkla
Dumbledore biliyor olabilirdi.
Ve Hogwarts… ama oradaki Hortkuluk‘unun güvende olduğunu biliyordu; fark ettirmeden
Hogsmeade‘e gitmek Potter için olanaksızdı, o yüzden okulu atlamalıydı. Bununla birlikte, çocuğun
kaleye girmeyi tekrar deneyebileceği konusunda Snape‘i alarma geçirmek mantıklı olurdu… Çocuğun
kaleye neden dönmek isteyeceğini Snape‘e söylemek aptallık olurdu, tabii ki; Bellatrix ve Malfoy‘a
güvenip söylemek büyük bir hata olmuĢtu. Aptallıkları ve dikkatsizlikleri birilerine güvenmenin ne kadar
mantıksız olduğunu kanıtlamamıĢ mıydı?
Ġlk önce Gaunt kulübesini ziyaret edecekti ve Nagini‘yi de yanına alacaktı. Artık yılandan ayrı kalmak
istemiyordu… uzun adımlarla odadan hole ve çeĢmenin aktığı karanlık bahçeye çıktı; Çatal dilinde
yılana seslendi ve yılan uzun bir gölgeymiĢçesine süzülerek ona doğru geldi…
Kendini Ģimdiki zamana çektiği sırada Harry‘nin gözleri açıldı. Batan güneĢin altında, göl kıyısında
uzanıyordu, Ron ve Hermione gözlerini ona dikmiĢlerdi. EndiĢeli bakıĢları ve yara izinin yanmasından
yola çıkarak Voldemort‘un zihnine olan kısa gezintisinin fark edildiğini anladı. Titreyerek ve ıslak
olduğuna hafifçe ĢaĢırarak ayağa kalkmaya çabaladı ve kupanın, önündeki çimende masumca
durduğunu gördü, batan güneĢin altın sarısı gölün koyu mavisi üzerine düĢüyordu.
―Biliyor.‖
Voldemort‘un yüksek sesli çığlıklarından sonra kendi sesi tuhaf ve kısık geldi. ―Biliyor ve diğerlerinin
olduğu yerleri kontrol edecek ve sonuncusu,‖ Ģimdi ayağa kalkmıĢtı,‖Hogwarts‘ta. Biliyordum.
Biliyordum.‖
―Ne?‖
Ron ona ağzı açık bakıyordu; Hermione endiĢeli görünerek dik oturdu.
―Ama ne gördün? Nasıl biliyorsun?
―Onun kupayı öğrendiğini gördüm, kafasının içindeydim, o,‖—cinayetleri hatırladı—―ciddi Ģekilde sinirli
ve korktu da, nasıl bildiğimizi anlayamıyor ve Ģimdi gidip diğerlerinin güvende olup olmadığını kontrol
edecek, önce yüzüğü. Hogwarts‘takinin en güvende olduğunu düĢünüyor, çünkü Snape orada, çünkü
görünmeden içeri girmek çok zor olacak. Sanırım onu en son kontrol edecek, ama birkaç saat içinde
orada olabilir—―
―Hogwarts‘ta nerede olduğunu gördün mü?‖ diye sordu Ron, Ģimdi o da ayağa kalkmıĢtı.
―Hayır, Snape‘i uyarmaya konsantre olmuĢtu, tam olarak nerede olduğunu düĢünmedi—―
―Bekle, bekle!‖ diye bağırdı Hermione Ron Hortkuluk‘u kapıp Harry görünmezlik pelerinini çıkardığı
sırada. ―Öyle hemen gidemeyiz, bir planımız yok, ihtiyacımız olan—―
―Yola koyulmamız lazım,‖ dedi Harry sertçe. Uyumayı umuyor, yeni çadıra gitmeyi dört gözle
bekliyordu, ama bu artık imkansızdı, ―Yüzük ve madalyonun kaybolduğunu anlayınca ne yapacağını
hayal edebiliyor musun? Ya yeterince güvende olmadığını düĢünüp Hogwarts‘taki Hortkuluk‘u baĢka
yere taĢırsa?‖
―Ama içeri nasıl gireceğiz?‖
―Hogsmeade‘e gideceğiz,‖ dedi Harry, ―ve okulun etrafındaki korumanın nasıl bir Ģey olduğunu
öğrenince bir Ģeyler düĢüneceğiz. Pelerinin altına gir Hermione, bu sefer ayrılmamızı istemiyorum.‖
―Ama gerçekten sığmayız—―
―Karanlık olacak, kimse ayaklarımızı fark etmez.‖
Çırpınan kocaman kanatlar siyah su üzerinde yankılandı. Ejderha doymuĢtu ve havaya yükseldi.
Hazırlıklarını durdurdular ve onun gittikçe yükseliĢini ve süratle kararan gökyüzüne doğru uçmasını ta
ki yakındaki dağlardan birinin yanında kayboluncaya dek izlediler. Sonra Hermione öne doğru yürüdü
ve diğer ikisinin arasındaki yerini aldı, Harry pelerini üstlerine geçirdi ve birlikte karanlığa karıĢtılar.
YİRMİ SEKİZİNCİ BÖLÜM
KAYIP AYNA
Harry‘nin ayakları sokağa değdi. Acı içinde tanıdık Hogsmeade High Street‘in karanlık mağaza
vitrinlerini, köyün arkasında kalan dağların sis içindeki siyah görüntüsünü, sokağın Hogwarts‘a doğru
kıvrılıĢını, Üç Süpürge‘nin camlarından süzülen ıĢığı gördü; ve bir anlık bir duyu kaybıyla yaklaĢık bir
yıl önce çok ciddi Ģekilde zayıf düĢmüĢ Dumbledore‘a destek olarak nasıl buraya indiğini içine iĢleyen
bir netlikle hatırladı, yalnızca birkaç saniye içinde, hemen yere inmelerinin ardından – ve hatta Ron ve
Hermione‘nin kollarını sımsıkı tutan elini yeni gevĢetmiĢken oldu.
Kupanın çalınmıĢ olduğunu fark ettiğinde, hava Voldemort‘unkine benzeyen bir çığlıkla yırtıldı:
Harry‘nin vücudundaki her bir sinir yırtılıyordu ve buna onların ortaya çıkmalarının sebep olduğunu
biliyordu. Tam Pelerin‘in ardından diğer ikisine bakmıĢtı ki Üç Süpürge‘nin kapısı ardına kadar açıldı
ve bir düzine pelerinli ve kukuletalı Ölüm Yiyen asaları yukarıda sokaklara doğru hızla dağıldı.
Harry Ron‘un asasını kaldıran bileğini yakaladı; koĢan çok fazla kiĢi vardı. Buna kalkıĢmak bile
yerlerini ele verirdi. Ölüm Yiyenlerden biri asasını kaldırdı ve hala uzaktaki dağlarda yankılanan çığlık
durdu.
―Accio Pelerin!‖ diye kükredi Ölüm Yiyenlerden biri. Harry kumaĢın kıvrımlarını yakaladı ancak
Pelerin‘in elinden kaçma gibi bir niyeti yoktu. Çağırma Büyüsü onun üzerinde iĢe yaramamıĢtı.
―Paketinde değilsin demek Potter?‖ diye haykırdı büyüyü deneyen Ölüm Yiyen ve sonra arkadaĢlarına
döndü: ―Dağılın, O burada.‖
Altı tane Ölüm Yiyen tam üzerlerine doğru koĢmaya baĢladı: Harry, Ron ve Hermione mümkün
olduğunca çabuk bir Ģekilde en yakın sokağa doğru geriledi ve Ölüm Yiyenler onları yalnızca birkaç
santimle ıskaladı. Etrafı arayan Ölüm Yiyenlerin asalarından çıkan ıĢıkların gezindiği sokaktaki yukarı
aĢağı koĢturan ayak seslerini dinleyerek karanlıkta beklediler.
―Hadi gidelim!‖ diye fısıldadı Hermione. ―BuharlaĢalım!‖
―Harika fikir‖ dedi Ron ancak daha Harry cevap veremeden bir Ölüm Yiyen bağırdı,
―Burada olduğunu biliyoruz Potter, ve buradan kaçıĢ yok! Seni bulacağız!‖
―Bizim için hazır bekliyorlardı,‖diye fısıldadı Harry. ―O büyüyü geldiğimizi söylemek için yapmıĢlardı.
Eminim bizi burada tutmak için de bir Ģeyler yapmıĢlardır, tuzağa düĢürmek için-‖
―Ruh Emicilere ne oldu?‖ dedi diğer bir Ölüm Yiyen. ―Onların dizginlerini çözelim, onu yeterince çabuk
bulurlar!‖
―Karanlık Lord Potter‘ın kendi ellerinde ölmesini istiyor, baĢkasının değil-‖
―Ama Ruh Emiciler onu öldürmez! Karanlık Lord Potter‘ın hayatını istiyor, ruhunu değil. Eğer önce
öpülürse onu öldürmesi daha kolay olur!‖
Onaylama sesleri yükseldi. DehĢet Harry‘i sardı: Ruh Emicileri püskürtmek için Patronus yapmaları
gerekirdi bu da yerlerini hemen belli ederdi.
―BuharlaĢmayı denemek zorundayız, Harry!‖diye fısıldadı Hermione.
O bunu söyler söylemez Harry sokağa yayılan anormal soğuğu hissetmeye baĢladı. IĢıklar
etraflarından yukarıdaki yıldızlara kadar emilip kaybolmuĢtu. Zifiri karanlıkta Hermione‘nin onun kolunu
tuttuğunu ve birlikte noktaya döndüklerini hissetti.
Ġçinden geçmeleri gereken hava katılaĢmıĢ gibi görünüyordu: BuharlaĢamıyorlardı; Ölüm Yiyenler
büyülerini iyi yapmıĢlardı. Soğuk hava Harry‘nin vücudunun giderek derinlerine iĢliyordu. O, Ron ve
Hermione el yordamıyla duvardan yollarını bularak ve ses yapmamaya çalıĢarak sokağın aĢağısına
doğru gerilediler.
Sonra köĢenin ilerisinde sessizce kayan on ya da daha fazla Ruh Emici belirdi, kara cüppeleri, yanmıĢ
ve kararmıĢ gibi görünen elleriyle etraflarındaki her Ģeyden daha koyu olduklarından karanlıkta bile
görülebiliyorlardı. Onların korkularını hissedebilirler miydi? Harry bundan emindi: ġimdi daha hızlı
geliyorlarmıĢ gibi görünüyorlardı, Harry havada onların her Ģeyi emermiĢ gibi hırıltılı nefeslerini
hissetmenin umutsuzluğunu yaĢıyordu, yaklaĢıyorlardı-
Asasını kaldırdı: Sonrasında ne olursa olsun, Ruh Emici‘lerin öpücüğüne katlanamazdı, bunu
yapamazdı.
Fısıldarken tek düĢündüğü Ron ve Hermione‘ydi. ―Expecto Patronum!‖
GümüĢ bir geyik asasından fırladı ve hücuma geçti: Ruh Emiciler dağıldı ve görüntüde olmayan bir
yerden bir zafer çığlığı koptu.
―Bu o, Ģurada aĢağıda, aĢağıda,onun Patronusunu gördüm, bir geyikti!‖
Ruh Emiciler geri çekilmiĢti, yıldızlar yeniden beliriyordu ve Ölüm Yiyenlerin ayak sesleri giderek
yaklaĢıyordu; ancak daha Harry panikten ne yapacağına karar verememiĢken menteĢelerin
gıcırdaması duyuldu ve dar sokağın sol tarafında bir kapı açılarak sert bir ses duyuldu: ―Potter, buraya,
çabuk!‖
Tereddüt etmeden denileni yaptı, üçü de aceleyle açık kapı eĢiğinden içeri girdi.
―Yukarı, Pelerini üzerinizde tutun, sessiz olun!‖ diye mırıldandı uzun boylu figür ve onları yolundan
çekip sokağa fırladı ve kapıyı arkasından çarparak kapattı.
Harry‘nin nerede olduklarına dair en ufak bir fikri yoktu, ancak tek bir mumun cılız ıĢığında Domuz
Burnu‘nun pis, talaĢlı barını gördü. Tezgahın arkasına doğru koĢtular ve gizli bir tahta merdivene
açılan ikinci bir kapıdan geçip mümkün olduğunca çabuk yukarı tırmandılar. Merdivenler içinde çok
eski bir halı ve üzerinde odaya boĢ bir tatlılıkla gözünü dikip bakan sarıĢın bir kızın yağlıboya resmi
duran küçük bir Ģömine olan bir oturma odasına açılıyordu. BağırıĢlar alttaki sokağa kadar ulaĢtı. Hala
Görünmezlik Pelerinini altında kirle kaplı pencereye koĢup aĢağıya baktılar. Harry‘nin Domuz
Kafası‘nın barmeni olduğunu anladığı kurtarıcıları kukuleta giymemiĢ olan tek kiĢiydi.
―Ne yani?‖ diye kukuletalı yüzlerden birine böğürüyordu. ―Ne yani? Benim sokağımdan aĢağı Ruh
Emicileri yolladınız, tabi ki onlara bir Patronus yollayacağım! Onları yakınımda istemiyorum, bunu size
söylemiĢtim. Onları istemiyorum‖
―O senin Patronusun değildi,‖dedi bir Ölüm Yiyen. ―Bir geyikti. Potter‘ınkiydi!‖
―Geyik!‖ diye kükredi barmen ve asasını çıkardı. ―Geyik! Seni aptal- Expecto Patronum!‖
Kocaman ve boynuzlu bir Ģey asanın ucundan fırladı. AĢağı doğru yol alıp High Street‘e doğru hücum
etti ve gözden kayboldu.
―Bu benim gördüğüm değildi‖ dedi Ölüm Yiyen, yine de daha az emin görünerek.
―Sokağa çıkma yasağı bozuldu, sesleri duydun.‖ arkadaĢlarından biri barmene. ―Birileri kuralları
bozarak sokağa çıktı-‖
―Eğer kedimi dıĢarı çıkarmak istersem, ben bozarım, sokağa çıkma yasağınıza lanet olsun!‖
―Ġğneleme Büyüsünü sen mi yaptın?‖
―Ben yaptıysam ne olmuĢ? Beni Azkaban‘a mı yollayacaksınız? Burnumu kendi ön kapımdan dıĢarı
çıkarttım diye öldürecek misiniz? Yapın o zaman, madem istiyorsunuz! Ama kendi hayrınıza
umuyorum ki küçük Karanlık ĠĢaretlerinize basmamıĢ ve onu buraya çağırmamıĢ olun. Buraya benim
ve yaĢlı kedin için çağırıldığını öğrenince bundan hiç hoĢlanmayacak, öyle değil mi?‖
―Bizim için endiĢelenme.‖dedi Ölüm Yiyenlerden biri. ―sokağa çıkma yasağını bozduğun için kendin
için endiĢelen!‖
―Peki barım kapandığında iksirleri ve zehirleri nerede alıp satacaksınız? Ek iĢlerinize ne olacak o
zaman?‖
―Tehdit mi ediyorsun-?‖
―Ben ağzımı kapalı tutuyorum, bu nedenle buradasınız değil mi?‖
―Hala bir geyik Patronus gördüğümü söylüyorum!‖ diye bağırdı ilk Ölüm Yiyen.
―Geyik?‖ diye kükredi barmen. ―O bir keçi, ahmak!‖
―Pekala, yanılmıĢız.‖ dedi ikinci Ölüm Yiyen. ―Bir kez daha sokağa çıkma yasağını bozarsan bu kadar
yumuĢak olmayacağız!‖
Ölüm Yiyenler uzun adımlarla High Street‘e doğru yola koyuldular. Hermione rahatlayarak inleyerek
Pelerin‘in altından çıktı ve sallanan ayakları olan bir sandalyeye oturdu. Harry perdeleri kapatarak
Pelerini Ron‘la ikisinin üzerinden çekti. Barmenin aĢağıda kapıyı yeniden sürgülemesini ve
merdivenleri çıkmasını duyabiliyorlardı. Harry‘nin dikkati birden Ģömine rafından duran bir Ģeye takıldı:
kızın portresinin hemen altında, küçük, dikdörtgen Ģeklinde üstünden desteklenmiĢ bir ayna.
Barmen odaya girdi.
―Sizi lanet olası aptallar,‖ dedi kaba bir Ģekilde birinden diğerine bakarken. ―Buraya gelirken ne
düĢünüyordunuz?‖
―TeĢekkür ederiz.‖ dedi Harry. ―Ne kadar teĢekkür etsek azdır. Hayatımızı kurtardınız!‖
Barmen homurdandı. Harry ona yaklaĢarak yüzüne baktı: uzun, cılız, metal grisi saç ve sakaldan
geçmiĢi görmeye çalıĢıyordu. Gözlük takıyordu. Kirli camların arkasında gözleri delici, pırıl pırıl bir
maviydi.
―Aynada gördüğüm gözler senin gözlerindi.‖
Odada sessizlik hakimdi. Harry ve barmen birbirlerine baktılar.
―Dobby‘i sen gönderdin.‖
Barmen baĢıyla onayladı ve etrafta ev cinine bakındı.
―Seninle kalabileceğini düĢünmüĢtüm. Onu nerede bıraktın?‖
―O öldü.‖ dedi Harry. ―Bellatrix Lestrange öldürdü.‖
Barmenin yüzü umursamazdı. Birkaç dakika sonra konuĢtu, ―Üzgünüm, o cini seviyordum.‖
Diğer tarafa döndü ve hiçbirine bakmadan asasıyla dürterek lambaları yaktı.
―Sen Aberforth‘sun‖,dedi Harry adamın sırtına bakarak.
Bunu ne onayladı ne de reddetti, sadece Ģömineyi yapmak için eğildi.
―Bunu nereden buldun?‖diye sordu Harry, kendisinde bulunan eĢini iki yıl önce kırdığı Sirius‘un
aynasına doğru yürürken.
―YaklaĢık bir yıl önce Dung‘dan aldım‖ dedi Aberforth. ―Albus bana onun ne olduğunu söylemiĢti. Sana
göz kulak olmaya çalıĢıyordum.‖
Ron güçlükle soludu.
―Ceylan,‖ dedi heyecanla, ―O da sen miydin?‖
―Sen neden bahsediyorsun?‖ diye sordu Aberforth.
―Birisi bize bir ceylan patronusu gönderdi!‖
―Böyle beyinlerle birer Ölüm Yiyen olabilirdiniz, oğlum. Daha az önce Patronusumun bir keçi olduğunu
kanıtlamadım mı?‖
―Oh,‖ dedi Ron, ―Evet…pekala, ben açım!‖ diye ekledi kendini savunurmuĢ gibi, midesinin yüksek
sesle guruldamasının ardından.
―Yiyecek aldım,‖ dedi Aberforth, ve odadan dıĢarı çıktı, dakikalar sonra ellerinde kocaman bir somun
ekmek, biraz peynir, ve metal bir sürahi dolusu içki ile yeniden belirip elindekileri ateĢin önündeki
küçük bir masaya yerleĢtirdi. Kurt gibi aç olarak yiyip içtiler, bir süre sadece çiğneme sesleri duyuldu.
―Madem öyle,‖ dedi Aberfdorth hepsi tıka basa doymuĢ ve Harry ile Ron yığıldıkları sandalyelerde
uyuklarlarken.
―Sizi buradan çıkarmanın en iyi yolunu düĢünmeliyiz. Bunu gece yapamayız, karanlıkta birileri dıĢarı
çıkarsa neler olduğunu duydunuz: Ġğneleme Büyüsü yapıldı, köpek gibi izinizi sürerler. Bir dahaki
sefere bir keçiyi bir geyik olarak yutturabileceğimi sanmıyorum. Sokağa çıkma yasağının kalktığı gün
doğumuna kadar bekleyelim, sonra da Pelerininizi üzerinize geçirir yola koyulursunuz. Çıkıp doğruca
Hogsmeade‘e gidin ve dağlara kadar devam edin, orada BuharlaĢabileceksiniz. Belki Hagrid‘i
görürsünüz. ―Onu tutuklamaya çalıĢtıklarından beri Grawp‘la birlikte bir mağarada saklanıyor.‖
―Gitmiyoruz,‖ dedi Harry. ―Hogwarts‘a girmek zorundayız.‖
―Aptal olma, oğlum,‖ dedi Aberforth.
―Yapmak zorundayız,‖ diye yanıtladı Harry.
―Yapmanız gereken Ģey,‖dedi Aberforth öne eğilerek, ―yapabildiğinizce hızlı bir Ģekilde buradan
uzaklaĢmak.‖
―Anlamıyorsun. Fazla zamanımız yok. ġatoya gitmeliyiz. Dumbledore-yani kardeĢin-bizi istedi-‖
ġöminenin ıĢığı Aberforth‘un gözlüğünün pis camlarını bir anda opak gibi bembeyaz ve ıĢık geçirmez
yaptı ve Harry‘nin aklına dev örümcek Aragog‘un kör gözleri geldi.
―Abim Albus pek çok Ģey isterdi.‖ dedi Aberforth, ―insanların o ulu planlarını gerçekleĢtirirken ölme gibi
bir alıĢkanlıkları var. Bu okuldan gideceksin Potter, hatta yapabiliyorsan ülkeden de. Abimi ve onun
zekice entrikalarını unut. O bunların hiç birinin onu incitemeyeceği bir yere gitti ve ona hiçbir Ģey borçlu
değiliz.‖
―Anlamıyorsun.‖ dedi Harry tekrar.
―Ah, öyle mi?‖d edi Aberforth alçak sesle. ―Kendi abimi anlamadığımı mı düĢünüyorsun? Albus‘u
benden daha iyi tanıdığını mı düĢünüyorsun?‖
―Bunu demek istemedim,‖ dedi aĢırı yorgunluk ve çok miktarda yiyecek ve Ģaraptan beyni uyuĢan
Harry. |