131-180
ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
HIRSIZ
Harry gözlerini açtı ve altın sarısı ile yeĢillerden dolayı gözleri kamaĢtı; ne olduğu hakkında hiçbir fikri
yoktu, tek bildiği yaprak ve ince dal yığınının üzerinde uzanıyor olduğuydu. Zorlanarak ciğerlerine hava
doldurmaya çalıĢtı, gözlerini kırpıĢtırdı ve tepesini baĢtan baĢa kaplayan yapraklar arasından süzülen
göz kamaĢtırıcı güneĢ ıĢığını fark etti. Ve aniden yüzünün yakınına bir Ģey geldi. Elleri ve dirsekleri
üzerinde doğruldu, küçük ve çirkin bir yaratıkla karĢılaĢmaya hazırlandı, ama gördüğü Ģey Ron'un
ayağıydı. Çevresine bakınan Harry onların ve Hermione'nin orman zemininde yalnız Ģekilde yattığını
gördü.
Harry'nin ilk düĢüncesi Yasak Orman'dı, ve bir anlığına, Hogwarts arazisinde ortaya çıkmanın ne
kadar aptalca ve tehlikeli olduğunu bildiği halde, ağaçlar arasından gizlice Hagrid'in kulübesine gitme
düĢüncesi yüreğini hoplattı. Ama bir an sonra Ron hafifçe inledi ve Harry ona doğru emeklemeye
baĢladı; orasının Yasak Orman olmadığını fark etti: Ağaçlar daha genç görünüyordu, daha geniĢ yer
kaplıyordu ve zemini daha temizdi.
Hermione'yle karĢılaĢtı, onun elleri ve dizleri de Ron'un baĢındaydı. Gözlerini Ron'a çevirince aklındaki
her Ģey uçup gitti, Ron'un bütün sol tarafı kandan sırılsıklam olmuĢtu ve grimsi beyaz yüzü de yaprak
kaplı yerde göze çarpıyordu. Çok Özlü Ġksir'in etkisi geçiyordu: görünüĢünün yarısı Cattermole yarısı
kendisiydi, yüzünde kalan azıcık renkte kaybolurken saçları gittikçe kırmızılaĢıyordu.
"Ona ne oldu?"
"Kendini septirdi," dedi Hermione, parmakları Ron'un kanının en ıslak ve koyu olduğu kol kısmıyla
meĢguldü.
Harry izledi ve Hermione Ron'un gömleğini çıkarırken dehĢete düĢtü. Septirmeyi hep gülünç bir Ģey
olarak düĢünmüĢtü; ama bu... Hermione, bıçakla temiz bir Ģekilde içi oyulmuĢ gibi büyük bir parçası
eksik olan Ron'un kolunun üst kısmını açık bir Ģekilde ortaya yatırınca tüyleri ürperdi.
"Harry, çabuk, çantada 'Geyikotu Esansı' diye isimlendirilmiĢ küçük bir ĢiĢe var.-"
"Çanta- doğru- "
Harry çabucak Hermione'nin indiği yere gitti, boncuklarla süslü minik çantayı tuttu ve elini içine soktu.
Hemen, nesneler birbiri ardına eline gelmeye baĢladı: bir kitabın deri sırtını hissetti, bir kazağın yünlü
yenini, bir ayakkabının topuğunu-
"Acele et!"
Yerden asasını aldı ve sihirli çantanın derinliklerine çevirdi.
"Accio Geyikotu!"
Küçük kahverengi bir ĢiĢe çantadan fırladı; onu yakaladı ve aceleyle Hermione ve Ģimdi gözleri yarı
yarıya kapalı, göz küresinin akı gözkapağının ardından görünen Ron'a geri götürdü.
"Bayıldı," dedi solgun görünen Hermione; artık Mafalda gibi görünmüyordu, yine de saçlarının bazı
yerleri griydi. "Kapağını benim için çıkar Harry, ellerim titriyor."
Harry küçük ĢiĢenin tıkacını çevirerek çıkardı, Hermione onu aldı ve kanayan yaranın üstüne iksirden
üç damla damlattı. YeĢilimsi bir duman dalgalanarak yükseldi ve dumanlar gittiğinde Harry kanamanın
durduğunu gördü.
Yara Ģimdi birkaç günlük gibiydi; teninin açık yerine yeni bir deri gerilmiĢti.
"Vay canına," dedi Harry.
"Bu daha güvenilir bir yöntem," dedi Hermione titreyerek. "Onu tamamen iyileĢtirecek sihirler var; ama
yanlıĢ yaparak daha fazla hasar meydana getirme tehlikesi varken onları denemeye cesaretim yoktu...
Zaten çok fazla kan kaybetti..."
"Ama nasıl yaralandı? Yani " -Harry meydana gelen Ģeylerin ne anlam ifade ettiğini kafasından atmak
için baĢını salladı- "neden buradayız? Grimmauld Meydanı'na döneceğimizi sanıyordum."
Hermione derin bir nefes aldı. Neredeyse ağlayacaktı.
"Harry, oraya dönebileceğimizi sanmıyorum."
"Ne demek-?"
"Cisimlenirken Yaxley beni yakaladı ve ondan kurtulamadım, çok güçlüydü ve biz Grimmauld
Meydanı'na vardığımızda hala beni tutuyordu, sonra- eh, kapıyı görmüĢ ve bizim orada durduğumuzu
düĢünmüĢ olmalı, böylece o elini gevĢetti ben de ondan kurtuldum ve onun yerine bizi buraya
getirdim!"
"Ama o zaman, o nerede? Bekle... Grimmauld Meydanı'nda diyor olamazsın? Oraya giremez ki!"
Hermione baĢını öne eğerken gözleri yaĢlardan dolayı parlıyordu.
"Harry. Sanırım girebilir. Ben- ben onu Tiksinti Uğursuzluk Büyüsü ile gitmeye zorladım, ama onu
çoktan Fidelius sihrinin koruması altına almıĢtım. Dumbledore öldüğünden beri, biz Sır-Tutucuyduk,
yani ona böylece sırrı vermiĢ oldum, değil mi?"
Kendini kandırmanın bir anlamı yoktu; Harry onun haklı olduğuna emindi. Bu ciddi bir felaketti. Eğer
Yaxley artık eve girebiliyorsa, onların geri dönmelerinin imkanı yoktu. ġimdi bile, diğer Ölüm Yiyenleri
BuharlaĢmayla oraya getiriyor olabilirdi. Ümitsiz ve kasvetli bir Ģekilde evin onların tek güvenli
sığınakları olduğunu düĢündü: neredeyse, Kreacher daha mutlu ve arkadaĢ canlısıydı, orası evleri gibi
olmuĢtu. Yiyecek hakkında bir Ģey yapamamanın verdiği üzüntüyle; Kreacher'ın, Harry, Ron ve
Hermione'nin asla yemeyeceği bir çeĢit biftek ve böbrekli tart ile uğraĢtığını hayal etti.
"Harry, özür dilerim, çok üzgünüm!"
"Saçmalama, bu senin hatan değildi! Eğer suçlanacak biri varsa,o da benim..."
Harry elini cebine sokarak Deli-Göz'ün sihirli gözünü çıkardı. Hermione irkildi, dehĢete düĢmüĢ gibiydi.
"Umbridge bunu ofis kapısının üstüne insanları gözetlemek için yapıĢtırmıĢtı. Bunu orada
bırakamazdım... ama bu orada davetsiz misafirlerin olduğunu nasıl bildiklerini açıklıyor."
Hermione cevaplayamadan Ron inledi ve gözlerini açtı. Yüzü hala griydi ve terden parlıyordu.
"Kendini nasıl hissediyorsun?" diye fısıldadı Hermione.
"Berbat," dedi Ron çatlak bir sesle, yaralı kolunu hissedince irkildi. "Neredeyiz?"
"Quidditch Dünya Kupası'nın olduğu ağaçlığın oradayız," dedi Hermione. "Gizlice saklanabileceğimiz
bir yer diye düĢünmüĢtüm,hem burası-"
"-ilk düĢündüğün yerdi." Harry onun için cümlesini tamamladı boĢ olan orman arazisine göz
gezdirerek. Harry en son Hermione'nin ilk düĢündüğü yere Cisimlendikleri zamanı -Ölüm Yiyenlerin
onları nasıl dakikalar içinde bulduklarını- hatırlamaktan kendini alıkoyamadı. Bu Zihnefend miydi?
Voldemort ve müritleri Ģu anda da Hermione'nin onları getirdiği yeri biliyorlar mıydı?
"Sence hareket etmeli miyiz?" diye sordu Ron Harry'e; ve Harry, Ron'un yüzündeki ifadeden onunla
aynı Ģeyi düĢündüğünü anladı.
"Bilmiyorum."
Ron hala solgun ve ıslak görünüyordu. Kalkarak dik oturma giriĢiminde bulunamayacak kadar zayıf
gibiydi. Onu hareket ettirme düĢüncesi gözünü korkuttu.
"ġimdilik burada kalalım," dedi Harry.
Hermione rahatlamıĢ görünerek ayağa fırladı.
"Nereye?" diye sordu Ron.
"Eğer burada kalacaksak etrafa koruma sihri yapmam gerekiyor," diye yanıtladı ve asasını kaldırarak,
Ron ve Harry'nin etrafında, sihirli sözleri mırıldanırken, geniĢ bir daire çizerek dolandı. Harry
çevrelerindeki havadan biraz rahatsızlık duydu: Hermione sihirle çevrelerine sıcak bir sis bulutu
yapmıĢ gibiydi.
"Salvio Hexia... Protego Totalum... Repello Muggletum... Muffliato... Çadırı çıkarabilirsin, Harry..."
"Çadır?"
"Çantanın içinde!"
"Çanta... tabii," dedi Harry.
Bir kez daha elini içine daldırma zahmetine girmedi, baĢka bir Çağırma Büyüsü kullandı. Çadır; çadır
bezi, ip ve kazıklardan oluĢan bir yumağın içinden fırladı. Harry onun, biraz da kedi kokusundan
dolayı, onların Quidditch Dünya Kupası'nın olduğu gece uyudukları çadır olduğunu fark etti.
"Ben bunun Bakanlıktaki Perkins denilen adama ait olduğunu sanıyordum?" diye sordu, çadırın
çivilerini çıkarmaya baĢlayarak.
"AnlaĢılan geri istemedi, bel ağrısı çok kötüydü," dedi Hermione, Ģimdi asasıyla birkaç sekiz-rakamı
çiziyordu, "böylece Ron'un babası bizim alabileceğimizi söyledi. Erecto!" diye ekledi, asasını Ģekilsiz
çadır yığınına doğrultarak, bir anda ağır çekimde, elleri çadır kancasında olan Harry'den sıyrılarak
havada tamamen kuruldu, ardına son bir patırtıyla, kalın bir halatın ucundan yere kondu.
"Cave Imunicium," diye bitirdi Hermione, elini gökyüzüne doğru sallayarak. "Yapabildiğimin en iyisi bu.
En azından onların geldiğini bilmeliyiz. Yalnız bunun bizi Vol-"
"O ismi söyleme!" diye sert bir sesle sözünü kesti Ron.
Harry ve Hermione birbirlerine baktılar.
"Özür dilerim," dedi, inleyerek onlara bakmak için kendini yukarı çekti, "ama sanki bir- bir uğursuzluk
varmıĢ gibi. O'nu Kim-Olduğunu-Bilirsin-Sen diye çağıramaz mıyız- lütfen?"
"Dumbledore isimden korkmanın-" diye baĢladı Harry.
"Dostum, belki fark etmedin ama Dumbledore'un Kim-Olduğunu-Bilirsin-Sen'i ismiyle çağırması
sonunda onu daha iyi yapmadı," diye geriye döndü Ron. "Yalnızca- yalnızca Kim-Olduğunu-Bilirsin-
Sen'e biraz saygı göster, tamam mı?"
"Saygı?" diye tekrarladı Harry ama Hermione ona uyaran bir bakıĢ attı; anlaĢılan Ron ile o zayıf bir
haldeyken kavga etmeyecekti.
Harry ve Hermione Ron'u çadırın giriĢine yarı taĢıyarak yarı sürükleyerek getirdi. Ġçerisi aynı Harry'nin
hatırladığı gibiydi: banyosu ve ufak mutfağıyla küçük bir daire. Eski bir koltuğa doğru seğirtti ve Ron'u
dikkatlice ranzanın alt katındaki yatağın üstüne bıraktı. Bu kısa yolculuk Ron'u daha da
beyazlaĢtırmıĢtı ve onu yatağa yerleĢtirirken gözlerini yeniden kapadı ve bir süre konuĢmadı.
"Ben çay yapayım," dedi Hermione nefes nefese, çantasının derinliklerinden kupa ve çaydanlığı
çıkarıp mutfağa yönelirken. Harry sıcak içkiyi Deli-Göz'ün öldüğü gece içtiği içki kadar rahatlatıcı
buldu; göğsündeki korkuyu azaltıyor gibiydi. Birkaç dakika sonra Ron sessizliği bozdu.
"Cattermolelar'a ne oldu dersiniz?"
"ġansları varsa kaçabilmiĢlerdir," dedi Hermione, kupasını sıkıca kavrayarak. "Mr Cattermole onun
hakkında bir Ģeylerden endiĢelenseydi, Mrs Cattermole'u Yanı-Sıra-Cisimlenme ile taĢıyabilir ve
çocuklarıyla Ģu anda Ģehri terkediyor olurlardı. Harry'nin ona yapmasını söylediği Ģey buydu."
"Vay canına, umarım kaçmıĢlardır," dedi Ron arkasındaki yastıklara yaslanarak. Çay iyi gelmiĢ gibiydi;
rengi geri dönüyordu. "Reg Cattermole, ben onun kılığındayken herkesin benimle konuĢma biçiminden
bana o kadar zeki gelmemiĢti. Tanrım, umarım baĢarmıĢlardır... Eğer bizim yüzümüzden Azkaban'a
girerlerse..."
Harry Hermione'ye baktı ve sormak istediği soru- Mrs Cattermoe'un asasının olmayıĢının, kocasının
yanında Cisimlenmesini engelleyip engellemeyeceği- boğazına takıldı. Hermione Ron‘un
Cattermolelarla ilgili kaygılanmasını izliyordu ve öyle bir ifadesi vardı ki, Harry kızın Ronu‘u öpecekmiĢ
gibi durduğu izlenimine kapılarak ĢaĢırdı.
"Pekala, onu aldın mı?" diye sordu Harry, kendisinin de orada olduğunu anımsatırcasına.
"Ne- neyi aldım mı?" diyerek yavaĢça baĢladı.
"Biz bütün bunları ne için yaptık? Madalyon! Madalyon nerede?"
"Aldın mı yani?" diye bağırdı Ron, Yastığının üstünde biraz daha doğrularak. "Hiç kimse bana bir Ģey
söylemedi! En azından bahsedebilirdiniz!"
"Ölüm Yiyenler bizi öldürmesin diye kaçıyorduk, değil mi?" dedi Hermione. "ĠĢte."
Ve elbisesinin cebinden madalyonu çıkarıp Ron'a verdi.
Bir tavuk yumurtası büyüklüğündeydi. GösteriĢli bir S harfi, bir çok küçük yeĢil taĢla iĢlenmiĢti, çadırın
tepesinden yayılarak gelen ıĢıktan dolayı donuk bir Ģekilde parıldıyordu.
"Kreacher alana kadar birisinin onu yok etmiĢ olabileceği ihtimali yok mu?" dedi Ron umutla. "Yani,
hala Hortkuluk olduğuna emin miyiz?"
"Öyle olmalı," dedi Hermione, madalyonu geri alıp yakından bakarak. "sihirsel olarak yok edilseydi
hasara dair bir iz olurdu."
Madalyonu Harry'e verdi, Harry de onu parmaklarının arasında döndürdü. Mükemmel görünüyordu,
hiç bozulmamıĢtı. Günlüğün ezilmiĢ kalıntısını ve Dumbledore'un yok ettiği yüzüğün içindeki taĢın
nasıl yarılarak açıldığını hatırladı.
"Sanırım Kreacher haklı," dedi Harry. "Bu Ģeyi yok etmeden önce nasıl açacağımızı bulmamız gerek."
Harry konuĢurken aniden elinde tuttuğu Ģeyin, altın kapıların arkasında neler yaĢandığı, farkına vardı.
Bunu bulmak için harcadıkları tüm çabaya rağmen, onu elinden fırlatıp atmaya dair kuvvetli bir dürtü
hissetti. Kendine gelerek, madalyonu parmaklarıyla aralamaya çalıĢtı, sonra Hermione Regulus'un
yatak odasının kapısında kullandığı büyüyü yaptı. Ġkisi de iĢe yaramadı. Madalyonu, ellerinden gelenin
en iyisini yapan Ron ve Hermione'ye geri verdi; ama madalyonu açmada onun baĢardığından daha
fazlasını baĢaramadılar.
"Siz de hissedebiliyor musunuz?" diye sordu Ron sessizce, madalyonu parmakları arasında sıkıca
tutarken.
"Ne demek istiyorsun?"
Ron Hortkuluk'u Harry'e verdi. Bir kaç saniye sonra, Harry Ron'un ne demek istediğini anladığını
düĢündü. Bu hissettiği kendi damarlarında atan nabzı mıydı; yoksa madalyonun içinde atan, küçük
metal bir kalp gibi, bir Ģey miydi?
"Bunu ne yapacağız?" diye sordu Hermione.
"Nasıl yok edeceğimizi bulana kadar güvenli bir yerde tutmalıyız." diye yanıtladı Harry ve zinciri kendi
boynuna asmak, madalyonu Hagrid'in verdiği göğsünde duran kesenin yanına, bluzunun içine koymak
için küçük bir istek duydu.
"Bence çadırın dıĢında nöbetleĢe bir Ģekilde saklayabiliriz," diye ekledi Hermione'ye, kalkıp gerinerek.
"Ayrıca yiyecek hakkında da düĢünmemiz gerek. Sen burada kalıyorsun," diye ekledi sertçe, Ron
doğrulmaya yeltenip berbat bir yeĢil renge dönünce.
Hermione'nin Harry'e doğum gününde verdiği, çadırdaki masanın üzerine dikkatlice kurulmuĢ,
Sinsioskop ile birlikte Harry ve Hermione günlerinin geri kalanını etrafı gözetleyerek geçirdiler. Ama
Sinsioskop bütün bir gün boyunca hiç kımıldamadan sessizliğini korudu ve tek tük görülen kuĢ ve
sincapların dıĢında; Hermione'nin çevrelerine yaptığı koruma ve muggle-karĢıtı büyülerinden ya da
insanların çok nadir bu yola girmeye cesaret ettiklerinden, ormandaki kendi alanları ıssız kaldı. AkĢam
da bir Ģey değiĢmedi; Harry saat 10'da Hermione'yle yerlerini değiĢtirirken asasının ıĢığını yaktı ve
ıssız alana baktı; koruma alanının dıĢında, yıldızlı gökyüzünden görülen parçada, çok yükseklerde
kanat çırpan yarasalar dıĢında görünür hiçbir Ģeyle karĢılaĢmadı.
ġimdi kendisini aç ve sersemlemiĢ hissediyordu. Hermione bu gece Grimmauld Meydanı'na
döneceklerini varsayarak sihirli çantaya hiç yiyecek koymamıĢtı, yani Hermione'nin en yakındaki
ağaçlar arasında toplayıp çaydanlıkta piĢireceği yabani mantarlardan baĢka yiyecek bir Ģeyleri yoktu.
Ron birkaç tane ağzına attıktan sonra midesi bulanarak kendi porsiyonunu öne itti, Harry ise yalnızca
Hermione'nin duygularını incitmemek için onun gibi yapmadı.
Etraftaki sessizliği çerçöpün parçalanmasına benzeyen garip bir hıĢırtı böldü: Harry bunun insanlardan
çok hayvanların yapmıĢ olabileceğini düĢündü, yine de asasını sıkıca kavradı. Ġçinde bir yerler,
lastiğimsi mantarların da yardımıyla çok rahatsızdı, tedirginlikle sızlıyordu.
Eğer Hortkuluk'u çalmayı baĢarabilirlerse mutlu hissedeceğini sanmıĢtı, ama öyle olmamıĢtı; asasının
ufak bir kısmı yanarken, oturup kanalığa baktığında tüm hissettiği daha sonra ne olacağıyla ilgili
endiĢelerdi. Bu noktaya varabilmek için haftalardır, aylardır, hatta belki yıllardır çabalamasına rağmen,
Ģimdi anca bu yolun yarısına zorlukla gelmiĢ, Ģimdi bu çabanın arkası kesilmiĢti.
DıĢarıda bir yerlerde baĢka Hortkuluklar vardı; ama nerede olabileceklerine dair en ufak bir fikri bile
yoktu. Tam olarak ne olduklarını bile bilmiyordu. Bu arada buldukları bir tanesini de nasıl yok
edecekleri konusunda yenilgiye uğramıĢ gibiydi, Hortkuluk Ģu anda göğsünün bir parçası üstünde
duruyordu. Ġlginç olanı, onun vücudunun ısısını emmiyordu, cildinin üstünde buzlu suya batırılmıĢ gibi
soğuk bir Ģekilde duruyordu. Harry düĢündüğünde, ya da belki hayaldi, kendisininkinin yanı sıra;
küçük, düzensiz kalp seslerini duyuyordu.
Karanlıkta öylece otururken tanımlayamayacağı bir önsezi hissetti. Ona direnmeye, uzaklaĢtırmaya
çalıĢtı, ama o acımasızca gelmiĢti bile; Diğeri varlığını sürdürürken ikisi de yaĢayamaz. Ron ve
Hermione, arkasında çadırın içinde sessizce konuĢuyorlardı, isterlerse çekip gidebilirlerdi: Ama o
gidemezdi. Ve Harry orada oturup kendi korkusunun ve bitkinliğinin üstesinden gelmeye çalıĢırken,
Hortkuluk göğsünün üstünde geride bıraktığı zamanı gösterir gibi tik-taklıyordu... Bu çok aptalca, dedi
kendi kendine, düĢünme bunu....
Yara izi yine karıncalanmaya baĢlamıĢtı. Harry'nin korkusu, böyle Ģeyler düĢünürek onları baĢka
kanala yönlendirmeye çalıĢıyor olabileceğiydi. Onların eve dönmesini umarken Yaxley'i bulan zavallı
Kreacher'ı düĢündü. Acaba cin sessiz kalacak mıydı yoksa Ölüm Yiyenlere bildiği her Ģeyi anlatacak
mıydı? Geçen ay içinde ona karĢı gerçekten değiĢmiĢ olduğuna inanmak istedi, daha vefakar
olduğuna; ama ne olacağını kim bilebilirdi? Ya Ölüm Yiyenler cine eziyet ederlerse? Hastalıklı
derecede görüntüler Harry'nin kafasından geçti ve o, bunları da uzaklaĢtırmaya çalıĢtı, Kreacher için
yapabileceği bir Ģey yoktu. O ve Hermione onu çağırmama konusunda anlaĢmıĢlardı; ya Bakanlık'tan
biri de gelirse? Yaxley'i Hermione'nin elbisesinin kenarıyla Grimmauld Meydanı'na götürüĢleri gibi
onlarda cinlerin yaptığı BuharlaĢmada da sayılmıyor olabilirlerdi.
Harry'nin yara izi Ģimdi yanıyordu. Bilmedikleri çok fazla Ģey olduğunu düĢündü: Lupin
karĢılaĢmadıkları ve hayal edemeyecekleri sihirler konusunda haklıydı. Neden Dumbledore daha
fazlasını açıklamamıĢtı? Zamanları olacağını, yıllarca, hatta arkadaĢı Nicolas Flamel gibi yüzyıllarca
yaĢayacağını mı düĢünmüĢtü? Eğer öyleyse, yanılmıĢtı... Snape... Snape, kulenin tepesinde onu
vuran, uyuyan yılandı...
Ve Dumbledore düĢtü... düĢtü...
"Onu bana ver, Gregorovitch."
Harry'nin sesi yüksek, temiz ve soğuktu, asası uzun beyaz parmakları tarafından tutuluyordu. Asa ona
doğrultulmuĢ olan adam, onu tutan ipler olmadığı halde baĢ aĢağı havadaydı, öylece sallanıyordu,
Harry'le aynı yükseklikte görünmez ve esrarengiz bir biçimde bağlanmıĢtı, kolları ve bacakları
kendisine yapıĢık, baĢına hücum eden kandan dolayı kıpkırmızıydı. Bembeyaz saçları ve kalın, gür bir
sakalı vardı: iple bağlı bir Noel Baba.
"Ona sahip değilim, artık bende değil! Uzun yıllar önce benden çalındı!"
"Lord Voldemort'a yalan söyleme, Gregorovitch. O bilir... O her Ģeyi bilir."
Asılı adamın gözbebekleri korkuyla büyüdü, ve daha da büyüyor gibiydiler, daha ve daha büyük, ta ki
karanlığı Harry'i yutana dek—
Ve Ģimdi Harry daha ĢiĢman bir Gregorovitch‘in uyanmasıyla yukarı tuttuğu fenerin izinde karanlık bir
koridorda hızla ilerliyordu: Gregorovitch aceleyle yolun sonundaki odaya girdi ve feneri atölyeye
benzeyen bir yeri aydınlattı; zımparalanmıĢ odunlar ve sallanan ıĢığın altında parıldayan altınlar, ve
orada koca bir kuĢ gibi pencere çıkıntısına tünemiĢ, altın saçlı genç bir adam vardı. Yarım saniye
sonra fenerin ıĢığı onu aydınlattı, Harry keyifli bir yakıĢıklı surat gördü, sonra ziyaretçi asasıyla
Sersemletme Büyüsü yaptı ve çığlık atar gibi gülerek arkasındaki pencereden atladı.
Ve Harry bu koca, tünel misali gözbebeğinden çıktı ve Gregorovitch'in yüzü dehĢetten çarpıldı.
"Hırsız kimdi, Gregorovitch? dedi yüksek soğuk ses.
"Bilmiyorum, hiç bilmiyorum, genç bir adam- hayır- lütfen- LÜTFEN!"
Çığlık sürdü ve sürdü ve sonra yeĢil bir ıĢık-
"Harry!"
Gözlerini açtı, nefes nefeseydi, yara izi zonkluyordu. Çadırın yanında kendinden geçmiĢti, aĢağı doğru
kaymıĢtı ve yere uzanmıĢtı. Kafasını kaldırıp, dalların arasından azıcık görünen gökyüzünü gür
saçlarıyla kapatan Hermione'ye baktı.
"Rüya," dedi, çabucak doğrularak ve çabucak Hermione'nin ters bakıĢlarına masum bakıĢlarla karĢılık
verme giriĢiminde bulundu. "Ġçim geçmiĢ olmalı, özür dilerim."
"Yara izin olduğunu biliyorum! Bunu yüzündeki bakıĢtan söyleyebilirim! Sen Vol-"
"Onun ismini söyleme!" çadırın derinliklerinden Ron'un kızgın sesi duyuldu.
"Peki," diye karĢılık verdi Hermione. "Kim-Olduğunu-Bilirsin-Sen'in zihnine bakıyordun, o zaman!"
"Olmasını ben istemedim!" dedi Harry. "Yalnızca rüyaydı! Ne hakkında rüya gördüğünü kontrol edebilir
misin, Hermione?"
"Zihindendi öğrenmeyi kabul edersen!"
Ama Harry söylenenlerle ilgilenmiyordu; ne gördüğü hakkında tartıĢmak istiyordu.
"Gregorovitch'i bulmuĢtu, Hermione, ve sanırım onu öldürdü; ama onu öldürmeden önce
Gregorovitch'in zihnini okudu ve ben-"
"Eğer uyuyup kalacak kadar yorgunsan bence nöbeti ben devralmalıyım," dedi Hermione soğukça.
"Nöbetimi bitirebilirim!"
"Hayır, sen yorgunsun. Git ve uzan."
Ġnatçı bir biçimde çadırın giriĢine çöktü. Harry, kızgındı ama kavgadan uzak durmak için içeri daldı.
Ron'un hala solgun olan yüzü alçak yataktan uzanıyordu; Harry üst katına tırmandı ve karanlık çadırın
tavanına baktı. Birkaç dakika sonra, Ron Hermione'nin holde belirip duyamayacağı kadar alçak sesle
konuĢtu.
"Kim-Olduğunu-Bilirsin-Sen ne yapıyor?
Harry her ayrıntıyı hatırlamak için büyük bir çaba sarf ederek gözlerini sıkıca kapattı, sonra karanlığın
içine fısıldadı.
"Gregorovitch'i buldu. Onu bağlamıĢtı, ona iĢkence ediyordu."
"Peki Gregorovitch bağlıysa nasıl ona yeni bir asa yapacak?"
"Bilmiyorum... Garip, değil mi?"
Harry gözlerini kapattı, tüm gördükleri ve duyduklarını düĢündü. Ne kadar çok anımsamaya çalıĢırsa o
kadar az Ģeyin farkına varıyordu... Voldemort Harry'nin asasıyla ilgili bir Ģey söylememiĢti, asaların
bağlanmasıyla ilgili de, Harry'i yenebileceği kadar güçlü bir asayı Gregorovitch'in yapmasıyla ilgili bir
Ģey de...
"Gregorovitch'ten bir Ģey istiyordu," dedi Harry, gözleri hala sıkıca kapalı. "Nerede olduğunu sordu;
ama Gregorovitch ondan çalındığını söyledi... ve sonra... sonra..."
Nasıl, Voldemort olarak, Gregorovitch'in gözlerinin içine bakarak anılarına girebildiğini hatırladı...
"Gregorovitch'in zihnini okudu, ve ben pencere kenarına tüneyen genç adamı gördüm ve
Gregorovitch'e bir büyü gönderip pencereden dıĢarı atladı. Onu çaldı, Kim-Olduğunu-Bilirsin-Sen her
neyin peĢindeyse onu çaldı. Ve... sanırım onu bir yerlerde görmüĢtüm..."
Harry gülen gencin yüzündeki o ifadeyi bir kez daha görebilmeyi diledi. Hırsızlık Gregorovitch'e göre
yıllar önce yapılmıĢtı. Neden genç hırsız bu kadar tanıdık geliyordu?
Çevredeki odunların sesi çadırın içini doldurdu; Harry Ron'un nefes alıĢını duyabiliyordu. Biraz sonra,
Ron fısıldadı, "Hırsızın neyi tuttuğunu göremedin mi?"
"Hayır... küçük bir Ģey olmalı."
"Harry?"
Ron'un yatağının suntası, yatağına yeniden yerleĢince gıcırdadı.
"Harry, Kim-Olduğunu-Bilirsin-Sen, Hortkuluk'a dönüĢtüreceği baĢka bir Ģeyin peĢinde mi dersin?"
"Bilmiyorum," dedi Harry yavaĢça, "Belki. Ama yeni bir tane yapması tehlikeli olmaz mı? Hermione
ruhunun sınıra geldiğini söylememiĢ miydi?"
"Evet, ama belki o bunu bilmiyordur."
"Evet... belki," dedi Harry.
Asaların bağlanmasıyla ilgili probleme çözüm bulmak için arandığından emindi, Voldemort'un yaĢlı asa
yapıcısında bir çözüm gördüğünden de emindi... ve asayla ilgili basit bir soru sormak dıĢında hiçbir
Ģey yapmaksızın onu öldürmüĢtü.
Voldemort neyi bulmaya çalıĢıyordu? Neden Sihir Bakanlığı ile birlikte Büyücülük dünyası ayaklarının
altındayken, uzaklarda, Gregorovitch'in bir zamanlar sahip olduğu ve sonradan çalınan bir nesne için
bu kadar hevesleniyordu?
Harry hala sarı saçlı delikanlının yüzünü görebiliyordu; keyifliydi, vahĢiydi; onda Fred ve George-umsu
bir baĢarılı düzenbazlık havası vardı. Pencereden kuĢ gibi süzülmüĢtü ve Harry onu daha önce
görmüĢtü, ama nerede olduğunu hatırlamıyordu...
Gregorovitch'in ölümüyle keyifli-yüzlü hırsız Ģu anda tehlikeye girmiĢti, Ron'un bir kez daha kendini
uykuya sürükleyip horlaması alçak yataktan gelmeye baĢladığında, Harry'nin bütün düĢüncesi
hırsızdaydı.
ON BEŞİNCİ BÖLÜM
CİNCÜCE’NİN İNTİKAMI
Ertesi sabahın erken saatlerinde, öteki ikisi uyanmadan, Harry çadırı terk edip -bulabildiği ağaçlarda
en yaĢlı, en eğri büğrü ve esnek dalları aramaya koyuldu. Orada, gölgesinde Deli-Göz'ün gözünü
gömdü ve o noktayı ağaç parçalarıyla bir haç Ģeklinde asasıyla iĢaretledi. Çok bir Ģey değildi ama Deli-
Göz'ün Dolores Umbridge'in kapısına yapıĢtırılmaktansa bunu tercih edeceğini hissediyordu. Sonra
ötekilerin uyanmasını beklemek, bir sonraki hamlelerini tartıĢmak için çadıra döndü.
Harry ve Hermione hiçbir yerde fazla kalmamalarının en iyisi olduğunu hissediyorlardı, ve Ron onları
onayladı; ama sonraki duraklarının sandviç yiyebilecekleri bir yer olması koĢuluyla. Ron ve Harry
orada kamp kurduklarına dair izleri silerken, Hermione çevreye yaptığı büyüleri geri aldı. Sonra pazar
kurulan bir kasabanın dolaylarına Cisimlendiler.
Bir çalı öbeğinin ortasına çadırı kurup çevreye koruma büyülerini yerleĢtirdikten sonra Harry
Görünmezlik Pelerini'nin altından yiyecek bulmak için çıkmaya cesaret edebildi. Ama planladığı gibi
olmadı. Açıkça doğal olmayan bir soğuk, azalan sis ve gökyüzünün aniden kararması olduğu yerde
çakılıp kalmasına neden oldu.
"Ama sen mükemmel Patronus yapabiliyorsun!" diye protesto etti Ron, Harry ruh emiciler diyerek
çadıra boĢ elle dönünce.
"Ben... yapamadım," diye soludu, vücudunun sancıyan yerini kavrayarak. "Olmadı."
Yüzlerindeki ĢaĢkınlık ve hayal kırıklığı ifadeleri Harry'nin utanmıĢ hissetmesine yol açtı. Kabusumsu
bir deneyimdi, uzaktan sisleri gözüken ruh emicilerin süzülüĢünü fark ediĢi, felç edici soğuğun
ciğerlerini bastırması ve uzaktan gelen bir çığlığın kulaklarını doldurması, bu durumda kendini
koruyamayacak durumda olması. Onların havada süzülüĢünü görmeleri imkansız ama nereye
giderlerse gitsinler onların getirdiği ümitsizliği mutlaka hissetmiĢ olan Muggleların orada gözleri
olmayan ruh emicileri bırakarak, Harry istediği tüm güçleri yok etmiĢti.
"Yani hala hiç yiyeceğimiz yok."
"Kapa çeneni, Ron," dedi Hermione aniden. "Harry, ne oldu? Neden Patronus yapamadığını
düĢünüyorsun? Dün mükemmel yapmıĢtın."
"Bilmiyorum."
Perkins'in eski sandalyelerinden birine çöktü, kendini daha da utanmıĢ hissederek. içinde bir Ģeylerin
yanlıĢ gittiğinden korkuyordu. Dün, çok uzun zaman önceymiĢ gibiydi. Bugün Hogwarts Ekspresi'nde
cesaretini yitirmiĢ ve yeniden on üç yaĢında olabilirdi.
Ron sandalyenin ayağını tekmeledi.
"Ne?" dedi kızgınlıkla Hermione'ye. "Açlıktan ölüyorum! Neredeyse beni öldürecek kadar kolum
kanadığından beri yediğim tek Ģey birkaç mantar!"
"Git ve yolundaki ruh emicilerle savaĢ öyleyse," dedi Harry, iğneleyici Ģekilde.
"Belki fark etmedin ama kolum bandajlı!"
"Bu çok mantıklı."
"Bu da ne demek-"
"Tabii ki!" diye haykırdı Hermione, elini alnına vurarak ve ikisini de sessizlik içinde bırakarak. "Harry,
bana madalyonu ver! Hadi," dedi sabırsızca, parmağını ona Ģaklatarak, tepki vermeyince, "Hortkuluk,
Harry, hala onu takıyorsun!"
Ellerini öne uzattı ve Harry altın zinciri baĢından geçirdi. Onunla bağlantısının koptuğu anda cildini
özgür ve hafif hissetti. Baskıları kalkana kadar terlediğinin ya da karnının üstünde ağırlık varmıĢ gibi
hissettiğinin farkına varmamıĢtı.
"Daha iyi mi?" diye sordu Hermione.
"Evet, çok daha iyi!"
"Harry, " dedi, önünde diz çökmüĢtü ve kendisini hasta hissetmesine sebep olan bir sesle
konuĢuyordu, "Ele geçirilmediğini düĢünüyorsun, değil mi?"
"Ne? Hayır!" diye kendini savundu. "Bunu taktığımdan beri yaptığım her Ģeyi hatırlıyorum. Eğer ele
geçirilseydim ne yaptığımı hatırlamazdım, değil mi? Ginny bana hiçbir Ģeyi hatırlayamadığı zamanlar
olduğunu söylemiĢti."
"Hmm," dedi Hermione, ağır altın madalyona bakarak.
"O zaman, belki de bunu takmamalıyız. Yalnızca çadırın içinde saklayabiliriz."
"Hortkuluk‘u etrafta bırakmıyoruz," diye belirtti Harry kesinkes. "Eğer kaybedersek, eğer çalınırsa-"
"Tamam, tamam," dedi Hermione ve kendi boynuna yerleĢtirdi ve gömleğinin ön kısmından içeri soktu.
"Ama nöbetleĢe takacağız, böylece kimsede çok uzun süre kalmayacak."
"Harika," dedi Ron rahatsızca, "Ve Ģimdi bu konuyu da hallettik, lütfen artık biraz yiyecek bulabilir
miyiz?"
"Pekala, ama bulmak için farklı bir yere gitmeliyiz," dedi Hermione yarım bakıĢla Harry'e bakarak. "Ruh
emicilerin gezindiği bir yerde kalmamızın bir anlamı yok."
Sonunda gece, kullanılmayan, yumurta ve ekmek edinebilecekleri bir çiftlik alanına yerleĢtiler.
"Bu çalmak değil ,değil mi?" diye sordu Hermione tedirgin bir sesle yumurtaları ısıtıp bir çırpıda
bitirirken. "Kümesin altına biraz para koysa mıydım?"
Ron gözlerini devirdi ve yanakları ĢiĢmiĢ vaziyette konuĢtu, "Ör- may- nii, Ģog enniĢenenme. Raatla!"
Ve, gerçekten, rahatça iyi beslenmiĢken rahatlamak daha kolaydı. Ruh emiciler hakkındaki tartıĢma
gülüĢmeler arasında unutulmuĢtu bu gece ve Harry kendini keyifli hissediyordu, üç gecenin ilkinde
gece nöbetini o aldığı için de iyimserdi.
Fark ettikleri Ģeyse dolu mideyle ruh hallerinin daha iyi olduğu, boĢ olanla ise münakaĢa ve kasvetin
arttığıydı. Harry bundan dolayı biraz ĢaĢırdı çünkü Dursleyler'de periyodik olarak açlık krizlerine
girmenin acısını yaĢıyordu. Hermione dut ve bayat bisküvilerin dıĢında baĢka bir Ģey bulamadıkları
böyle gecelerde epey tahammüllüydü, belki sabrı normalden biraz daha azdı ve sessizliklerde daha
aksiydi. Ron, ne yazık ki, günde üç öğün lezzetli yemek yemeye alıĢmıĢtı, Hogwarts'taki ev -cinlerine
ve annesine saygı duyuyordu ve açlık onu hem mantıksız hem huysuz yapıyordu. Ne zaman Ron
Hortkuluk'u giyeceği zaman yiyecek sıkıntısı çekseler, büsbütün çekilmez hale geliyordu.
"Sırada neresi var?" onun değiĢmez sözüydü. Kendinin hemen hemen hiçbir fikri olmuyordu, o oturup
düĢük yemek stokları hakkında kara kara düĢünürken Harry ve Hermione'nin plan bulmalarını
umuyordu. Harry ve Hermione diğer Hortkuluklar‘ı nerede bulabileceklerine kafa patlattılar ve bulmuĢ
oldukları bu bir taneyi de nasıl yok edeceklerine dair konuĢurlarken meyvesiz saatler geçirdiler,
konuĢmaları yeni bir bilgi olmadığından giderek kendini tekrarlıyordu.
Dumbledore'un Harry‘e söylediği üzere, Voldemort'un Hortkuluklar'ı onun için önemli olan yerlere
sakladığına inanıyorlardı, Voldemort'un yaĢadığı ya da ziyaret ettiğini bildikleri tüm yerleri sıkıcı bir
tekrar Ģeklinde ezberlerinden saydılar. Doğduğu ve büyüdüğü yetimhane; eğitim gördüğü Hogwarts;
okulu bitirdiğinde çalıĢtığı Burgin ve Burkes; sonra yıllarını sürgünde geçirdiği Arnavutluk: ĠĢte bunlar
tahminlerinin temellerini oluĢturuyordu.
"Evet, hadi Arnavutluk'a gidelim. Bütün Ģehri aramamız öğleye kadar bile sürmez," dedi Ron alay
ederek.
"Orada bir Ģey olamaz. Sürgüne gitmeden zaten beĢ tane Hortkuluk yapmıĢtı ve Dumbledore yılanın
altıncı olduğuna emin," dedi Hermione. "Yılanın Arnavutluk'ta olmadığını biliyoruz. Çoğunlukla Vol-"
"O ismi söylemeyi kesmenizi söylememiĢ miydim?"
"Pekala! Yılan çoğunlukla Kim-Olduğunu-Bilirsin-Sen'le, mutlu oldun mu?"
"Pek değil."
"Burgin ve Burkes'e bir Ģey saklamıĢ olacağını sanmıyorum," dedi bunu daha önce defalarca söylemiĢ
olan Harry; ama bu ağır sessizliği bozmak için tekrar söyledi. "Burgin ve Burke Karanlık nesnelerin
uzmanı Hortkuluk'u hemen fark edemezlerdi."
Ron anlamlı bir biçimde esnedi. Harry ona bir Ģeyler atma yolundaki kuvvetli arzusunu bastırarak
konuĢmasını sürdürdü, "Ben Hogwarts'a bir Ģeyler saklamıĢ olabileceğini düĢünüyorum."
Hermione iç çekti.
"Ama Dumbledore onu bulurdu, Harry!"
Harry teorisini beğenerek bu tartıĢmayı tekrarladı.
"Dumbledore benim önümde tüm Hogwarts'ın sırlarını bilmediğini söylemiĢti. Size söylüyorum, eğer bir
yer varsa Vol-"
"Hey!"
"KĠM-OLDUĞUNU-BĠLĠRSĠN-SEN!" diye bağırdı Harry, sabrını geride bırakarak. "Kim-Olduğunu-
Bilirsin-Sen için gerçekten önemli bir yer varsa orası Hogwarts'tır!"
"Ah, hadi," diye dalga geçti Ron. "Kendi okulu mu?"
"Evet, kendi okulu! Orası onun ilk gerçek eviydi, orası onun özel olduğunu gösteriyordu: bu onun için
her Ģey demekti, oradan ayrıldıktan sonra bile-" diye sordu Ron'a. Boynundaki Hortkuluk'un zincirini
çekiĢtiriyordu: Harry onu alıp boğazına sarılmak istedi.
"Kim-Olduğunu-Bilirsin-Sen'in gittikten sonra Dumbledore'dan iĢ istediğini söylemiĢtin," dedi Hermione.
"Doğru," dedi Harry.
"Ve Dumbledore onun tek geliĢ sebebinin baĢka bir Ģey bulmak, belki baĢka bir kurucu eĢyası ve
Hortkuluk'a dönüĢtürmek olduğunu söylemiĢti?"
"Evet," dedi Harry.
"Ama iĢi alamadı, değil mi?" dedi Hermione. "Yani hiçbir zaman okulda kurucuların eĢyalarını bulup
onu Hortkuluk'a dönüĢtürecek fırsatı olmadı!"
"Peki, o zaman," dedi Harry, bozguna uğrayarak. "Hogwarts'ı unutun."
BaĢka ipucu bulamadan, Londra'ya yolculuk yaptılar ve Görünmezlik Pelerini'nin altına saklandılar,
Voldemort'un büyüdüğü yetimhaneyi aradılar. Hermione kütüphaneye girdi ve onların yıllar önce yok
edilmiĢ kayıtlarının yerini buldu.
"Zemini kazmayı deneyecek miyiz?" diye önerdi Hermione isteksizce.
"Hortkuluk'u buraya saklamıĢ olamaz," dedi Harry. Tüm bildiği buydu: Yetimhane Voldemort'un
kaçmayı planladığı yerdi, buraya ruhunun parçasını koymuĢ olamazdı. Dumbledore Harry'e
Voldemort'un saklama yerlerinde görkem ve gizem aradığını söylemiĢti; Londra'nın bu kasvetli gri
köĢesi, Hogwarts ya da Bakanlık ya da altın kapılı ve mermer döĢemeli Büyücü bankası Gringotts'tan
çok farklıydı.
Yeni bir fikirleri olmadan kırsal alana geri döndüler, güvenlik için çadırı farklı alana kurdular. Her sabah
orada bulunduklarına dair izleri sildiklerine emin oluyorlardı, sonra hazırlanıp bir baĢka ıssız ve tenha
yere yolculuk ediyorlar, daha çok ağaçlığa, daha gölgeli dağ yarıklarına, mor fundalığa, karaçalı kaplı
dağ yamaçlarına ve sıkı korunan çakıllı koya Cisimlenerek yolculuk ediyorlardı.
YaklaĢık on iki saatte bir, sanki ağır çekim Paket Sende oyunu oynuyorlarmıĢ gibi Hortkuluk‘u
birbirlerine verdiler, ancak ‗müziğin‘ durmasından korkuyorlardı -ki ödül korku ve endiĢenin arttığı on iki
saatti.
Harry'nin yara izi karıncalanmaya devam etti. Hortkuluk'u giydiğinde daha sık olduğunu fark etti. Bazen
acıya tepki vermekten kendini alamıyordu.
"Ne? Ne gördün?" diye sordu Ron, ne zaman Harry'nin irkildiğini ne zaman fark etse.
"Bir yüz," diye mırıldandı Harry, her seferinde. "Aynı yüz, Gregorovitch'ten çalan hırsız."
Ron hayal kırıklığını gizlemeyerek döndü. Harry Ron'un ailesiyle ya da Zümrüdüanka YoldaĢlığı'ndan
haberler umduğunu biliyordu, ama sonuçta, o, Harry, televizyon anteni değildi; yalnızca Voldemort'un
ne düĢündüğünü görebiliyordu, hayal ettiği istasyona ayarlayamıyordu ki. GörünüĢe göre, Harry'e göre
adı ve nerede olduğu konusunda Harry'den daha fazla Ģey bilmeyen Voldemort, kim olduğu
bilinmeyen neĢeli yüzlü gençte takılı kalmıĢtı. NeĢeli, sarı saçlı anıları arasında ortaya çıkarken
Harry‘nin yara izi yanmaya devam etti, ötekiler hırsıza karĢı tahammülsüzlükten baĢka bir Ģey
göstermediklerinden acısını ve rahatsızlığını bastırmayı öğrenmiĢti. Çaresizce bir Hortkuluk ipucuna
muhtaç oldukları bu durumda onları suçlayamıyordu.
Günler haftalara döndükçe Harry Ron ve Hermione‘nin arkasından ve onun hakkında konuĢmalar
yaptığından Ģüphelenmeye baĢladı. Birkaç kez Harry çadıra girince aniden sustular ve iki kere onlarla
biraz uzaktan karĢılaĢtığında, kafa kafaya ve hızlıca konuĢuyorlardı; ikisi de onun yaklaĢtığını fark
edince sessizleĢip odun toplamak yada su almakla meĢgulmüĢ gibi göründüler.
Harry Ron ve Hermione‘nin, Ģimdi gereksiz ve saçma gelen bu geziye gelmeyi kabul etmelerinin onun
gizli bir planı olması ve bunu yolculuk sırasında öğreneceklerini düĢünmelerinden kaynaklandığını
düĢünmeden edemiyordu. Ron kötü ruh halini gizlemek için çaba sarf etmiyordu ve Harry
Hermione'nin de onun zayıf liderliğinden hayal kırıklığı duymaya baĢladığını düĢünerek korkmaya
baĢladı. Ümitsizlik içinde baĢka Hortkuluklar‘ın yerlerini düĢünmeye çalıĢtı ama mantığa en yakın
gelen Hogwarts'tı ve diğer ikisi de onun gibi düĢünmediğinden fikir öne sürmeyi kesmiĢti.
Onlar kırsan alanda ilerlerken sonbahar gelmiĢti. ġimdi çadırlarını kurumuĢ otların ve dökülmüĢ
yaprakların üstüne kuruyorlardı. Doğal sis ruh emicilerin oluĢturduğuna karıĢıyordu: rüzgar ve yağmur
sıkıntılarına eklenmiĢti. Hermione yenebilir mantarları belirlemekte giderek daha iyi oluyordu ama bu,
diğer insanların arkadaĢlığına duydukları ihtiyacı ya da Voldemort'a karĢı yapılan bu savaĢta neler
olup bittiğine dair hiçbir Ģey bilmeyiĢlerinden doğan yalnızlıklarını tamamıyla telafi etmiyordu.
"Annem," dedi Ron bir gece, Galler'deki bir ırmak kenarındaki çadırlarında otururlarken, "havadan çok
güzel yemekler yapabiliyor."
Tabağındaki kavrulmuĢ gri balık kümesini huysuzca dürttü. Harry otomatikman Ron'un boynuna baktı
ve beklediği gibi Hortkuluk'un altın zincirinin parıldadığını gördü. Madalyonu çıkarma zamanı
geldiğinde tavırları biraz artan Ron'a karĢı aniden lanet okuma isteğini kontrol altına almaya çalıĢtı.
"Annen havadan yemek yapamaz," dedi Hermione. "Kimse yapamaz. Yiyecek; Gamp'ın 5 Temel Biçim
DeğiĢtirme Yasası‘nın baĢlıca istisnasından ilki-"
"Ah, dilimizi konuĢ, tamam mı?" dedi Ron, diĢlerinin arasındaki balık kılçığını çıkararak.
―Hiçbir Ģeyden iyi yiyecek yapmak imkansızdır! Nerede olduğunu biliyorsan çağırabilirsin, yiyeceğe
dönüĢtürebilirsin, eğer elinde biraz varsa kalitesini arttırabilirsin-"
"Kalitesini arttırmaya zahmet etme, bu iğrenç," dedi Ron.
"Harry balığı yakaladı ve bende elimden gelenin en iyisini yaptım! Ve sonuçta yiyeceği hazırlayan hep
ben oluyorum, kız olduğun için sanırım!"
―Hayır, sen sihirde en iyisi olmak zorunda olduğun için!" diye karĢılık verdi Ron. Hermione aniden
fırladı ve teneke tabağındaki kavrulmuĢ balıkları yere savurdu.
"Yarın yemeği sen yapabilirsin, Ron, malzemeleri sen bulursun ve yememize değecek baĢka bir Ģeye
dönüĢtürürsün ve ben de burada otururum ve surat asarım ve inilderim ve gör bakalım nasıl-"
"Sus!" dedi Harry, ayağa fırlayıp iki elini de havaya kaldırarak. "Hemen sus!"
Hermione çok sinirlenmiĢti.
"Nasıl onun tarafını tutarsın, neredeyse hiç yemek yapmadı-"
"Hermione, sessiz ol, birilerini duyabiliyorum!"
Dikkatle dinledi, elleri onların konuĢmamaları için uyarmak adına hala havadaydı. Sonra, yanlarındaki
karanlık nehrin akıĢı ve gürlemesi arasında sesleri yine duydu. Sinsioskop'a baktı. Sabit duruyordu.
"Muffliato sihrini yaptın, değil mi?" diye fısıldadı Hermione'ye.
"Her Ģeyi yaptım," diye geri fısıldadı, "Muffliato, Muggle-KarĢıtı ve Hayalbozan büyüsü, hepsini. Her
kimlerse bizi duymaları ya da görmeleri mümkün değil."
ĠtiĢip kakıĢma ve boğuĢma sesleri, ayrıca yerinden oynatılan taĢların ve dalların sesinden anlaĢıldığı
kadarıyla birkaç insan onların çadırı kurduğu küçük parka, ağaçlık yamaçtan aĢağı iniyordu. Asalarını
kaldırıp beklediler. Çevrelerine yaptıkları büyüler, bütün o karanlığın yükü, Muggle'ların ve normal
sihirbazların onları fark etmemesi için yeterli olmalıydı. Eğer bunlar Ölüm Yiyenlerse, korumaları ilk
defa Karanlık Büyüler tarafından test edilmek üzereydi.
Sesler daha da yükseldi ama gruptaki erkekler banka varana kadar anlaĢılır değillerdi. Harry
ziyaretçilerinin onlara beĢ metreden daha yakın olduğunu hesapladı ama çağıldayan nehir emin
olmalarını imkansız kılıyordu. Hermione boncuklarla süslü çantayı kaptı ve alt üst etmeye baĢladı; bir
an sonra üç tane Uzayan Kulak çıkarıp Harry ve Ron'a attı, aceleyle et rengi uçlarını kulaklarına sokup
ve öbür ucunu çadırın giriĢine doğru attılar.
Aynı saniye içinde Harry bezgin bir erkek sesi duydu.
"Burada birkaç somon balığı olacaktı, ya da sezon için erken mi dersin? Accio Somon Balığı!"
Açıkça duyulan su sesleri ve balıkların çırpınırken çıkardığı sesler vardı. Birisi memnuniyetle
homurdandı. Harry Uzayan Kulakları daha derine itti: Nehrin çağıltısından daha çok gürültü
çıkarıyorlardı ama Ġngilizce ya da duyduğu hiç bir insan dilinde konuĢmuyorlardı. Kaba ve ahenksiz bir
dildi, bir dizi takırdama, gırtlak sesleri ve görünüĢe göre iki konuĢmacı vardı, birisinin sesi diğerinden
daha alçak ve yavaĢtı.
Çadır bezinin diğer tarafında alevler dans etmeye baĢladı; kocaman gölgeler çadır ve alevler
arasından geçti. Somon balığının piĢerkenki lezzetli kokusu onlara doğru geldi. Sonra tabağın
üstündeki çatal bıçak sesleri geldi ve ilk adam yeniden konuĢtu.
"ĠĢte, Griphook, Gornuk."
Cincüceler! diye geveledi Hermione baĢını onaylarcasına sallayan Harry'e.
"TeĢekkürler," dedi cincüceler Ġngilizce.
"Peki, siz üçünüz ne zamandır yoldasınız?" diye sordu yeni, yumuĢak ve güzel bir ses; yuvarlak
göbekli güler yüzlü bir adam düĢünen Harry'ye sesi belli belirsiz tanıdık geldi.
"Altı hafta... Yedi... Unuttum," dedi yorgun adam. ―Ġlk günlerde Griphook'la buluĢtum ve zorlukla
Gornuk'un katılması çok sürmedi. Bir grubumuz olması iyi." Bıçakların tabakları sıyırdığı ve teneke
bardakların alınıp yerine konduğu bir duraksama oldu. "Senin terk etmene sebep neydi, Ted?"
"Biliyorsunuz benim için geliyorlar," diye yanıtladı yumuĢak sesli Ted ve Harry aniden kim olduğunu
anladı: Tonks'un babası. "Ölüm Yiyenlerin dolandığını duydum ve kaçmanın en iyisi olduğuna karar
verdim. Prensip olarak Mugglelardan doğma olarak kayda geçirilmeyi reddettim, bilirsiniz, bunun bir
zaman meselesi olduğunu biliyordum, sonunda terk etmek zorunda olduğumu biliyordum. Karım iyi
olmalı, o safkandır. Ve sonra Dean'le nerede, ne, birkaç gün önce demek istedim, evlat?"
"Evet," dedi diğer ses, ve Harry, Ron ve Hermione birbirlerine sessizce ama heyecanla baktılar,
Gryffindor'dan arkadaĢları Dean Thomas'ın sesinin farkına varmıĢlardı.
"Mugglelardan doğma, ha?" diye sordu ilk adam.
"Emin değilim," dedi Dean. "Babam annemi ben çocukken terk etmiĢ. Onun da sihirbaz olup
olmadığına dair kanıtım yok."
Bir anlık sessizlik oldu, hapır hupur yenen yiyeceklerin dıĢında; sonra Ted tekrar konuĢtu.
"Söylemek zorundayım, Dirk. Seninle karĢılaĢtığıma ĢaĢırdım. Memnunum, ama ĢaĢırdım.
Yakalandığını söylemiĢlerdi."
"YakalanmıĢtım," dedi Dirk. "Kaçmadan önce Azkaban'a yolu yarılamıĢtım. Dawlish‘i Sersemlettim ve
süpürgesini uçurdum. DüĢündüğünüzden daha basitti; Ģu anda güvende olduğunu düĢünmüyorum.
Kafası KarıĢtırılmıĢ olmalı. Eğer öyleyse, bunu yapan büyücü ya da cadının elini sıkmak isterim,
muhtemelen hayatımı kurtardı."
AteĢin çıtırdadığı ve nehrin hızla aktığı bir sessizlik daha oldu. Sonra Ted konuĢtu, "Ve siz kimin
tarafındasınız? Ben, Ģey, tüm bu hengamede, cincücelerin Kim-Olduğunu-Bilirsin-Sen'in tarafında
olduğu izlenimini edinmiĢtim."
"YanlıĢ izlenim edinmiĢsin," dedi en yüksek sesi cincüce. "Biz taraf tutmayız. Bu büyücülerin savaĢı."
"Neden saklanıyorsunuz öyleyse?"
"Tedbirli davrandım," dedi derin sesli cincüce. "Yersiz bir ricayı göze almayı reddederek kiĢisel
güvenliğimin ne kadar tehlikede olduğunu gördüm."
"Size ne sordular?" diye sordu Ted.
"Asil soyumun uygunsuz görevleri," diye yanıtladı cincüce, bunu söylerken sesi daha az insancıl ve
kabaydı. "Ben evcini değilim."
"Ya sen, Griphook?"
"Benzer sebepler," dedi yüksek sesli cincüce. "Gringotts artık yalnızca soyumun kontrolü altında değil.
Büyücü baĢkanı göremedim hiç."
Bıyık altından Gobbledegook'a bir Ģeyler ekledi ve Gornuk güldü.
"Espri nedir?" diye sordu Dean.
"Dedi ki," diye yanıtladı Dirk, "büyücülerin de fark edemediği Ģeyler var."
Kısa bir sessizlik oldu.
"Anlayamadım," dedi Dean.
"Gitmeden önce ufak bir intikam aldım," dedi Griphook Ġngilizce.
"Ġyi adam- cincüce, söylemeliyim," diye değiĢtirdi Ted aceleyle. "Sanırım, Ölüm Yiyen'i Ģu eski sıkıkorunan-
kasalardan birine kilitlemeyi baĢaramadın?"
"Eğer yapmıĢ olsaydım, kılıç dıĢarı çıkmasına yardım edemezdi," diye yanıtladı Griphook.
Gornuk tekrar güldü ve Dirk kuru bir kahkaha attı.
"Dean ve ben hala bazı Ģeyleri kavrayamıyoruz," dedi Ted.
"Bunu bilmediği halde Severus Snape'te öyle," dedi Griphook ve iki cincüce kötücül kahkahalarla
kükredi. Çadırın içinde Harry heyecanla solumaya baĢlamıĢtı: Hermione ile bakıĢtılar, en dikkatli
Ģekilde dinliyorlardı.
"Snape'in Hogwarts'taki ofisinden," diye sordu Dirk. "Gryffindor'un kılıcını çalmaya çalıĢan çocuğu
duymuĢ muydun, Ted?"
Harry elektrik çarpılmıĢa döndü, mıhlanmıĢ gibi ortada ayakta durdukça sinirleri çatırdamaya
baĢlamıĢtı.
"Tek bir kelime bile duymadım," dedi Ted. "Gelecek‘te değildi, değil mi?"
"Orada olması zor," diye kıkırdadı Dirk. "Griphook bunu bana banka için çalıĢan Bill Weasley'den
duyduğunu söylemiĢti. Kılıcı almaya çalıĢan Bill'in küçük kız kardeĢiymiĢ."
Harry, Hermione ve Ron'a bir bakıĢ attı, ikisi de Uzayan Kulakları, cankurtaran halatına yapıĢmıĢ gibi
sıkıca tutuyorlardı.
"Kız ve birkaç arkadaĢı Snape'in ofisine girmiĢ ve kılıcın saklandığı cam muhafazayı kırarak açmıĢlar.
Snape onları merdivenden aĢağı kaçırırlarken yakalamıĢ."
"Ah, Tanrım," dedi Ted. "Ne düĢünüyorlardı acaba, kılıcı kim-Olduğunu-Bilirsin-Sen'e karĢı
kullanabileceklerini mi? Ya da Snape'in kendisine karĢı?"
"Onunla ilgili ne düĢünmüĢ olurlarsa olsunlar, Snape kılıcın durduğu yerde güvende olmadığına karar
verdi," dedi Dirk. "Birkaç gün sonra, sanıyorum ki, Kim-Olduğunu-Bilirsin-Sen'in izniyle, onu Londra'ya
Gringotts'ta saklanması için yolladı.
Cincüceler yine gülmeye baĢladı.
"Ben hala espriyi göremedim," dedi Ted.
"O sahteydi," dedi Griphook rahatsız edici bir sesle.
"Gryffindor'un kılıcı!"
"Ah, evet. Taklitti- mükemmel bir taklit, bu doğru, ama Seherbaz-yapımıydı. Orijinalin sahtesi yüzyıllar
önce cincüceler tarafından yapılmıĢtı ve yalnızca cincüce-yapımı zırhların sahip olduğu özelliklere
sahipti. Gryffindor'un kılıcı nerede bilmem ama Gringotts bankasının mahzeninde değil."
"Anladım," dedi Ted. " Ve bunu Ölüm Yiyenlere anlatmaktan çekinmedin diye algıladım?‖
"Bu bilgiyle baĢlarını belaya sokmak için bir sebep göremedim," dedi Griphook kendini beğenmiĢçe ve
Ģimdi Ted ve Dean Gornuk ve Dirk'in kahkahasına katılmıĢtı.
Çadırın içinde, Harry dilediği sorunun yanıtlanmasını dileyerek gözlerini kapadı ve on dakika gibi gelen
bir dakikadan sonra Dean yardım etti: o da (Harry sarsılarak hatırladı) Ginny'nin eski erkek
arkadaĢlarından biriydi.
"Ginny ve diğerlerine ne oldu? Kılıcı çalmaya çalıĢanlara?"
"Ah, onlar cezalandırıldı ve acımasızca," dedi Griphook kayıtsızca.
"Ġyiler, değil mi?" diye sordu Ted çabucak. "Yani, Weasley'in daha fazla çocuğunun yaralanmasına
gerek yok, değil mi?"
"Ciddi biçimde yaralanmalarına izin verilmedi, bildiğim kadarıyla," dedi Griphook.
"ġanslılarmıĢ," dedi Ted. "Snape'in takip rekorundan sonra hala yaĢadıkları için memnun olmalıyız."
"Yani hikayeye inandın, değil mi, Ted?" diye sordu Dirk. "Snape'in Dumbledore'u öldürdüğüne
inanıyorsun?"
"Tabii ki inanıyorum," dedi Ted. "Orada oturup bana Potter'ın bununla ilgili yapacak bir Ģeyi olmadığını
söylemeyeceksiniz herhalde?"
"Bu günlerde neye inanacağına karar vermek zor," diye homurdandı Dirk.
"Ben Harry Potter'ı tanıyorum," dedi Dean. "Ve onun gerçekten o olduğuna inanıyorum- SeçilmiĢ KiĢi,
ya da her nasıl tanımlamak isterseniz."
"Evet, onunla ilgili inanmak istediğimiz çok Ģey var, evlat," dedi Dirk "bende isterim. Ama nerede?
GörünüĢe göre kaçaklar. Bizim bilmediğimiz bir Ģeyi bilseydi ya da ona ait özel bir Ģeyi olsaydı,
saklanmak yerine, dövüĢmek için burada olur, direniĢ toplardı diye düĢünebilirsin. Ve biliyorsun,
Gelecek Postası ona karĢı iyi bir-"
"Gelecek Postası?" diye alay etti Ted. "Bu pislik yığınını okuyorsan sana yalan söylenmesini hak
etmiĢsin demektir, Dirk. Gerçekleri istiyorsan Dırdırcı'yı dene."
Tıkanma ve öğürtü içeren bir patlama yaĢandı, ayrıca bir sürü sırta vuruĢ; seslerden anlaĢıldığı
kadarıyla, Dirk kılçık yutmuĢtu. sonunda tükürür gibi, "Dırdırcı? ġu Xeno Lovegood'un Ģarlatan dergi
bozuntusu mu?"
"Bu günlerde pek Ģarlatan değil," dedi Ted. "Bakacak mısın? Xeno Gelecek‘in görmezden geldiği her
Ģeyi basıyor, yalnızca son sayılarındaki BuruĢuk Boynuzlu Hırgür değil. Daha ne kadar böyle
gitmesine izin verecekler, bilmiyorum. Ama Xeno diyor ki, her sayının ön kapağı, Kim-Olduğunu-
Bilirsin-Sen karĢıtı herhangi bir büyücünün Harry'ye yardım etmesini birincil amaç olması gerektiğini
gösteriyor."
"Bu dünyada kayıplara karıĢan bir çocuğa yardım etmek zor olsa gerek," dedi Dirk.
"Dinleyin, önemli olan onu yakalamıĢ olmak gibi lanet olasıca bir baĢarı göstermemiĢ olmaları," dedi
Ted. "Ondan bir tüyo almaktan memnun olurdum; Bizim yapmaya çalıĢtığımız da bu, özgür kalmak,
değil mi?"
"Evet, burada haklısın iĢte," dedi Dirk ağırca. "Bütün Bakanlık'ın ve gammazların onu aradığını
düĢünürsek ben onun çoktan yakalanmıĢ olacağını sanıyordum. DüĢünün, onların çoktan öldürülüp
halka açıklanmadığını kim söyleyebilir?"
"Ah, böyle söyleme, Dirk," diye mırıldandı Ted.
Bıçak ve çatalların tıkırdayıĢıyla dolu uzun bir sessizlik duraksama oldu. Yeniden konuĢtuklarında bu
bankın üstünde uyuyup uyumayacaklarına ya da ağaçlık yamaca tırmanmalarına karar vermek içindi.
Ağaçların daha uygun olduğuna kadar verdiler, ateĢlerini söndürdüler, sonra eğimli yüzeye geri
tırmanmaya baĢladılar, sesleri uzaklaĢtı.
Harry, Ron ve Hermione Uzayan Kulaklarla ĢaĢkın haldeydi. Harry, bu uzun konuĢmanın ardından
gittikçe zorlaĢan bir Ģekilde sessizliği kaldırmak istedi, kendini bundan fazla bir Ģey söyleyemez halde
buldu, "Ginny- kılıç-"
"Biliyorum!" dedi Hermione.
Boncuklu çantaya atıldı, bu sefer kolunu koltukaltına kadar daldırdı.
"ĠĢte... burada.." dedi Hermione gıcırdayan diĢlerinin arasından ve çantanın derinlerinde olduğu belli
olan bir Ģeyi çekmeye baĢladı.YavaĢça süslü bir çerçevenin köĢesi görüĢ alanına girdi. Harry yardım
etmek için koĢtu. Phineas Nigellus'un boĢ çerçevesini Hermione'nin çantasından çektiklerinde,
Hermione her an sihir yapmaya hazır biçimde asasını ona doğrulttu.
"Eğer birisi kılıcı Dumbledore'un ofisindeyken yürüttüyse," diye soludu, resmi çadırın yanına dayarken,
"Phineas Nigellus görmüĢ olmalı, muhafazanın hemen yanında asılı!"
"Uyumuyorsa," dedi Harry ama Hermione boĢ çadırda diz çökerken, hala nefesini tutuyordu; asası tam
ortasını gösteriyordu, boğazını temizledi ve sonra:
"Ee- Phineas? Phineas Nigellus?"
Hiçbir Ģey olmadı.
"Phineas Nigellus?" dedi Hermione tekrar. "Professor Black? Lütfen sizinle konuĢabilir miyiz? Lütfen?"
"'Lütfen' hep iĢe yarar," dedi soğuk, küçümseyen bir ses ve Phineas Nigellus portresine girdi.
Hermione aniden haykırdı:
"Obscura!"
Siyah bir gözbağı, çerçeveye çarpmasına ve acıyla haykırmasına sebep olup zeki bakıĢlı, koyu renk
gözlerinin üzerinde belirdi.
"Ne- ne hakla- sen ne yap-?"
"Çok özür dilerim Professor Black," dedi Hermione, "ama bu gerekli bir tedbirdi!"
"Derhal Ģu çirkin Ģeyi kaldırın! Kaldırın, size söylüyorum! Mükemmel bir sanat eserini
mahvediyorsunuz! Neredeyim? Neler oluyor?"
"Nerede olduğumuzun bir önemi yok," dedi Harry ve Phineas Nigellus gözbağını çıkarma çabalarını
terk ederek donup kaldı.
"Bu ele geçirilemez Mr Potter'ın sesi olabilir mi?"
"Belki," dedi Harry, bunun Phineas Nigellus'un ilgisini koruyacağını bildiğinden.
"Size sormak istediğimiz birkaç soru var- Gryffindor'un kılıcı hakkında."
"Ah," dedi, Ģimdi kafasını onun yönüne çeviren ve Harry'i görme yönünde çaba içinde olan Phineas
Nigellus. "Weasley denen kız üzerinde ne hak talep edebilir ki? Cezasını hak etti, aptal Longbottom ve
garip Lovegood'ta tabii!"
"Neville aptal değil ve Luna da garip değil!" dedi Hermione.
"Neredeyim?" diye tekrarladı Phineas Nigellus, gözbağıyla yeniden boğuĢmaya baĢlayarak. "Beni
nereye getirdiniz? Neden beni ceddimin evinden sildiniz?"
"Bunu boĢ ver! Snape Ginny, Neville ve Luna'yı nasıl cezalandırdı?" diye sordu Harry ısrarla.
"Professor Snape onları Yasak Orman'a gönderdi, Hagrid sersemiyle iĢ yapmaya."
"Hagrid sersem değil!" dedi Hermione cırtlak bir sesle.
"Ve Snape bunun ceza olduğunu düĢünmüĢ olmalı," dedi Harry. "Ama Ginny, Neville ve Luna
muhtemelen Hagrid'le iyi eğlenmiĢlerdir. Yasak Orman... Yasak Orman'dan daha kötüleriyle de
karĢılaĢtılar, sorun değil!"
Harry rahatlamıĢ hissetti: dehĢet ve en sonunda Criciatus Laneti'ni düĢünmüĢtü.
"Gerçekten bilmek istediğimiz, Professor Black, daha önce baĢkası kılıcı çıkarmıĢ mıydı? Belki
temizlenmek ya da baĢka bir Ģey için götürülmüĢtür?"
Phineas Nigellus yine gözlerini açmak için boğuĢmasından vazgeçti ve kiĢner gibi güldü.
"Mugglelardan doğmalar," dedi. "Cincüce yapımı zırh temizlik istemez, ahmak kız. Cincücelerin
gümüĢü dünyevi kirleri püskürtür, emmesi ise onu güçlendirir."
"Hermione'ye ahmak deme," dedi Harry.
"Yalanlanmaktan usandım," dedi Phineas Nigellus, "Belki müdürün ofisine dönme vaktim gelmiĢtir?"
Hala gözleri bağlıydı, el yordamıyla resimden çıkmak ve Hogwarts'takine dönmek için çerçevesinin
kenarına doğru gitmeye baĢladı. Harry'e birden ilham geldi.
"Dumbledore! Bize Dumbledore'u getirebilir misin?"
"Afedersin?" diye sordu Phineas Nigellus.
"Profesör Dumbledore'un portresi- onu buraya getiremez misin- seninkinin içine?"
Phineas Nigellus yüzünü Harry'nin sesini geldiği yere döndü.
"GörünüĢe bakılırsa yalnızca mugglelardan doğmalar cahil değil, Potter. Hogwarts'ın portreleri
birbiriyle konuĢabilir ama baĢka bir yerde asılı olan portreleri dıĢında gezinemezler. Dumbledore
buraya benimle gelemez ve sizden gördüğüm bu muameleden sonra, sizi tekrar ziyarette
bulunmayacağımı temin ederim!"
Harry Phineas'ın çerçeveyi terk etme yolundaki çabalarını tekrar izlerken biraz yenilgiye uğramıĢ
gibiydi.
"Professor Black," dedi Hermione, "bize söyler misiniz, lütfen, kılıcın en son ne zaman muhafazadan
çıkarıldığını? Ginny almadan önce demek istiyorum?"
Phineas sabırsızca soludu.
"Sanıyorum ki Gryffindor'un kılıcını en son Professor Dumbledore'u bir yüzüğü zorla kırmaya
çalıĢırken gördüm."
Hermione Harry'e bakmak için hızla döndü. Ġkisinden biri, sonunda çıkıĢa gelmiĢ olan Phineas
Nigellus'un önünde daha fazla bir Ģey söyleyemezdi.
"Pekala, iyi geceler diliyorum," dedi biraz huysuzca ve görüĢ alanından çıkmaya baĢladı. Görünürde
yalnızca Ģapkasının ucu kalınca Harry aniden bağırdı.
"Bekle! Snape'in bunu gördüğünü söylemiĢ miydin?"
Phineas Nigellus gözleri bağlı kafasını resme yeniden soktu.
"Profesör Snape'in aklında Albus Dumbledore'un tuhaflıklarından düĢünecek çok daha önemli Ģeyleri
vardı. HoĢça kal, Potter!"
Bununla birlikte; arkasında karanlık bir zeminden baĢka hiçbir Ģey bırakmayarak tamamen gözden
kayboldu.
"Harry!" diye haykırdı Hermione.
"Biliyorum!" diye bağırdı Harry. Kendisini kontrol edemeyerek havayı yumrukladı: Ummaya cesaret
edebileceğinden de fazlaydı bu. Çadırda, kilometrelerce koĢabilirmiĢ gibi hissederek, bir aĢağı bir
yukarı yürümeye baĢladı: Artık kendisini aç hissetmiyordu. Hermione Phineas Nigellus'un portresini
boncuklu çantaya geri tıkıĢtırıyordu, tokasını kenetlediğinde çantayı kenara fırlattı ve pırıl pırıl bir yüzle
Harry'e baktı.
"Kılıç Hortkuluklar‘ı yok ediyor! Cincüce yapımı bıçaklar yalnız onları güçlendiren Ģeyleri emer- Harry,
bu kılıç basilisk zehri kaplı!"
"Ve Dumbledore onu bana vermedi çünkü ona hala ihtiyacı vardı, onu madalyon üzerinde kullanmak
istiyordu-"
"-ve vasiyetine koyarsa sana vermeyeceklerini de fark etti-"
"-ve taklidini yaptı-"
"-ve sahtesini cam muhafazaya koydu-"
"-ve gerçeğini- nereye koydu?"
Birbirlerine baktılar: Harry cevabın heyecan uyandıracak kadar yakın önlerinde görünmez Ģekilde
havada asılı durduğunu hissediyordu. Dumbledore ona neden söylememiĢti? Ya da, gerçekten,
Harry'e söylemiĢti de Harry mi fark etmemiĢti?
"DüĢün!" diye fısıldadı Hermione. "DüĢün! Nereye bırakmıĢ olabilir?"
"Hogwarts'a değil," dedi Harry, dolaĢmayı sürdürerek.
"Hogsmeade'de bir yer?" diye önerdi Hermione.
"Bağıran Baraka?" dedi Harry. "Hiç kimse oraya girmiyor."
"Ama Snape nasıl girileceğini biliyor, riskli olmaz mıydı?"
"Dumbledore Snape'e güvenmiĢti," diye hatırlattı Harry.
"Kılıçları değiĢ tokuĢ ettiğini söyleyecek kadar değil," dedi Hermione.
"Evet, haklısın!" dedi Harry, Dumbledore'un da, ne yazık ki, Snape'in güvenilirliğinden kuĢkuları
olduğunu düĢününce neĢesi arttı. "Yani, kılıcı Hogsmeade'den uzağa saklamıĢ olabilir mi? Sen ne
dersin Ron? Ron?"
Harry çevresine bakındı. ġaĢkınlaĢtığı anda Ron'un çadırı terk etmiĢ olduğunu düĢündü, sonra Ron'un
alçak yatakta taĢlaĢmıĢ gibi uzandığını gördü.
"Beni hatırladınız, öyle mi?" dedi.
"Ne?"
Üst kattaki ranzaya çıkmak için kalkarken soludu.
"Siz ikiniz devam edin. Eğlencenizi bölmeme izin vermeyin."
Aklı karıĢarak Harry Hermonie'ye baktı ama o kafasını salladı, görünüĢe göre onun kadar ĢaĢkındı.
"Problem nedir?" diye sordu Harry.
"Problem? Problem falan yok," dedi Ron, hala Harry'e bakmayı reddederek.
"Sana göre yok yani."
BaĢlarının üstüne birkaç damla düĢtü. Yağmur baĢlıyordu.
"Belli ki bir problemin var," dedi Harry. "Ağzından baklayı çıkar." Ron bacaklarını yataktan sallandırdı
ve kalktı. Kaba görünüyordu, kendi gibi değildi.
"Pekala, baklayı çıkarıyorum. Benim aĢağı yukarı yürümemi bekleme; çünkü bulunması gerek lanet
olası baĢka bir Ģey daha var. Bilmediklerin listesine ekle."
"Bilmediklerim?" diye tekrar etti Harry. "Bilmediklerim?"
ġıp Ģıp Ģıp. Yağmur daha hızlı ve çoğalmıĢtı; çevrelerindeki dağılmıĢ yaprakların üstüne düĢerken ve
karanlıkta nehre düĢerken pıtırdadı. Harry'nin coĢkusunun üzerine dehĢet çöktü. Ron tam olarak
sakındığı ve düĢünmeye korktuğu Ģeyi söylüyordu.
"Burada hayatımın günlerini geçirmiyor değilim," dedi Ron, "biliyorsunuz, kolum yaralandı ve yiyecek
hiçbir Ģey yok ve her gece sırtım donuyor. Yalnızca, birkaç haftadan sonra bir Ģeyler elde edeceğimizi
ummuĢtum."
"Ron," dedi Hermione, ama Ron'un çadırın üstüne vuran yağmurun vuruĢunun üstünden duyup
duymadığı anlaĢılamayacak kadar alçak bir sesle.
"Neye bulaĢtığını bildiğini sanıyordum," dedi Harry.
"Evet, ben de öyle."
"Yani hayatının hangi kısmı beklediklerinle uyuĢmuyor?" diye sordu Harry. Savunmanın ardından öfke
geliyordu. "BeĢ yıldızlı otellerde kalacağımızı mı düĢündün? Her gün baĢka Hortkuluklar bulacağımızı?
YılbaĢına kadar Anneciğinin yanına dönmüĢ olacağını mı?
"Biz senin ne yaptığını bildiğini sanıyorduk!" diye bağırdı Ron, kalkarak, sözleri Harry'i kızgın bıçaklar
gibi deliyordu. "Dumbledore'un yapmanı istediği Ģeyi yaptığını, bir planın olduğunu düĢündük!"
"Ron!" dedi Hermione, bu sefer yağmurun gürültüsünden yüksek, ama yine, onu görmezden geldi.
"Sizi hayal kırıklığına uğrattığım için üzgünüm," dedi Harry, çökmüĢ ve eksik hissettiğinden sesi daha
sakin çıkıyordu, "BaĢından beri size karĢı dürüsttüm, Dumbledore'un bana dediklerini size anlattım. Ve
fark etmedin belki ama bir Hortkuluk bul-"
"Ve gerisini bulmak üzereyken neredeyse bundan bıkmak üzereyiz, lanet olası yakınımızda hiç bir yer
değil-―
"Madalyonu çıkar, Ron," dedi Hermione, sesi beklenmedik Ģekilde yüksek çıkarak. "Lütfen çıkar onu.
Bütün gün takmasaydın böyle konuĢmuyor olurdun."
"Hayır, olurdu," dedi Ron için bahane istemeyen Harry.
"Arkamdan fısıldaĢtığınızı duymuyor muyum sanıyorsunuz? Bu Ģeyleri düĢünemiyorum mu sandınız?"
"Harry, biz hiç-"
"Yalan söyleme!" diye atıldı Ron. "Sen de söyledin, hayal kırıklığına uğradım dedin, bundan daha
fazlasına sahip olduğunu düĢündüğünü-"
"Böyle bir Ģey söylemedim- Harry, söylemedim!" diye haykırdı.
Yağmur çadırı dövüyordu, Hermione'nin yüzünden yaĢlar süzülüyordu ve Ģimdi hiç olmamıĢ gibi, kısa
ömürlü bir havai fiĢek her Ģeyi karanlığa gömerek yanıp sönmüĢ, her tarafı koyu, karanlık ve soğuk
bırakmıĢ gibi, birkaç dakikalık heyecanı ortadan kaybolmuĢtu. Gryffindor'un kılıcı bilmediği bir yerde
saklıydı ve baĢarıları, henüz, ölmemiĢ olan bu üç genç çadırda duruyorlardı.
"Peki niye hala buradasın?" diye sordu Harry Ron'a.
"Bilmiyorum," dedi Ron.
"Evine git öyleyse," dedi Harry.
"Evet, belki giderim!" diye bağırdı Ron ve geriye kaçmayan Harry'e doğru birkaç adım attı. "Kız
kardeĢim hakkında ne söylediklerini duymadın mı? Ama umurunda değil, değil mi, yalnızca Yasak
Orman, daha-kötüsünü-gördüm Harry Potter orada ona ne olacağını umursamaz- pekala,ben
umursarım, dev örümcekler ve kaçık zımbırtılar-"
"Yalnızca- diğerleriyle, Hagrid'le birlikteler dedim-"
"Evet, anladım, umurunda değil! Peki ya ailemin geri kalanı, Weasleyler'in baĢka bir çocuğunun daha
incinmesine gerek yok, bunu duydun mu?"
"Evet, ben-"
"Ne demek istediğiyle ilgilenmedin, değil mi?"
"Ron!" dedi Hermione, aralarına girerek. "Bu yeni bir Ģey meydana geldi anlamına gelmiyor,
bilmediğimiz hiçbir Ģey: düĢün, Ron, Bill çoktan yaralandı; birçok insan George'un kulağını kaybettiğini
görmüĢ olmalı, seni sıvaserpille ölüm döĢeğinde sanıyorlar, eminim onların tüm demek istediği-"
"Eminsin, öyle mi? Peki öyleyse, kendi canımı sıkmayacağım. Sizin için sorun yok, değil mi, sizin
aileleriniz güvenlice-"
"Benim ailem öldü!" diye böğürdü Harry.
"Ve benimkiler de aynı yola gidebilir!" diye haykırdı Ron.
"O zaman GĠT!" diye kükredi Harry. "Onlara geri dön, sıvaserpil‘i atlattığını söyle ve Anneciğin seni
besleyebilsin-"
Ron aniden hareket etti: Harry tepki verdi ama ikisinin de asası cebindeyken Hermione kendi asasını
kaldırdı.
"Protego!" diye haykırdı ve görünmez kalkanlar Harry'i bir tarafa Ron'u bir tarafa ayıracak Ģekilde
yerleĢti; Ġlk kez birbirlerine güç uyguluyorlardı. Harry Ron'a karĢı yıkıcı bir kin duydu: Aralarındaki bir
Ģey kırılmıĢtı.
"Hortkuluk'u bırak," dedi Harry.
Ron zinciri boynundan çıkarıp madalyonu en yakın sandalyeye fırlattı. Hermione'ye döndü.
"Ne yapıyorsun?"
"Ne demek istiyorsun?"
"Kalıyor musun yoksa?"
"Ben..." Acı çeker gibiydi. "Evet- evet, kalıyorum, Ron, Harry'le gideceğimizi söylemiĢtik, yardım
edeceğimizi-"
"Anladım. Onu seçiyorsun."
"Ron, hayır- lütfen- geri dön, geri dön!"
Kendi Kalkan büyüsüne çarpıp geri sekti; kaldırdığı anda Ron çoktan geceye karıĢmıĢtı. Harry; onun
hıçkırarak ağlayıĢını ve Ron'u ağaçlar arasında çağırıĢını dinleyerek sessizce dikilip kaldı.
Birkaç dakika sonra geri döndü, sırılsıklam saçları yüzüne yapıĢmıĢtı.
"O g-g-gitti! Cisimlendi'"
Kendini sandalyeye fırlattı, kıvrıldı ve ağlamaya baĢladı.
Harry kendini afallamıĢ hissediyordu. Eğildi, Hortkuluk'u aldı ve kendi boynuna yerleĢtirdi. Ron'un
yatağındaki çarĢafları toplayıp Hermione'ye attı. Sonra kendi yatağına tırmandı ve yağmurun
düĢüĢünü dinleyerek çadırın karanlık tavana gözlerini dikti.
ON ALTINCI BÖLÜM
GODRIC’S HOLLOW
Ertesi gün Harry uyandığında ne olduğunu hatırlaması için birkaç saniye geçmesi gerekti. Sonra
çocukça bir Ģekilde, bunun bir rüya olduğunu, Ron‘un hâlâ orada olduğunu ve hiç ayrılmadığını umdu.
Ta ki baĢını yastığının üzerinde çevirip Ron‘un ıssız ranzasını görene kadar. Ölü bir beden görmüĢ
gibi gözlerini kaçırdı. Harry Ron‘unkine bakmaya cesaret edemeden kendi yatağından atladı. Çoktan
kalkmıĢ ve mutfakta meĢgul olan Hermione, Harry‘ye günaydın demedi ve Harry geçerken yüzünü
kaçırdı.
O gitti. Dedi kendi kendine Harry. O gitti. Sanki tekrar etmesi Ģokunu azaltacakmıĢ gibi, yıkanırken ve
giyinirken, durmadan bunları düĢünmek zorunda kaldı. O gitti ve geri dönmeyecek. Ve bu basit bir
gerçekti. Harry bundan emindi, çünkü Koruyucu Büyüleri, onlar bir kere bölgeyi terk ettiler mi, Ron‘un
onları tekrar bulmasını imkânsızlaĢtırıyordu.
O ve Hermione sessizce kahvaltılarını ettiler. Hermione‘nin gözleri ĢiĢmiĢ ve kızarmıĢtı; hiç
uyumamıĢa benziyordu. EĢyalarını toplarken, Hermione ağırdan alıyordu. Harry onun nehir kıyısında
geçirdikleri zamanı neden olabildiğine uzatmak istediğini biliyordu; Harry onun birçok kez hararetle
etrafına bakındığını, sağanak yağmur altında ayak sesleri duyduğunu, fakat ağaçlar arasından kızıl
saçlı Ģeklin ortaya çıkmadığını fark edince de kendi kendini kandırdığını düĢündüğünü anladı. Harry
onun yaptığını yapıp, her etrafa baktığında (biraz da olsa kendini ümit etmekten alamadığı için) ve
yağmurla yıkanmıĢ ormandan baĢka bir Ģey görmeyince, içinde baĢka bir öfke balonu patladı. Ron‘un
söylediklerini duyabiliyordu, ―Ne yaptığını bildiğini sanıyorduk!‖ ve midesi sertçe düğümlenmiĢ halde
toplanmaya devam etti.
Yanlarındaki çamurlu nehir hızla yükseliyordu ve yakında bulundukları kıyıya ulaĢacaktı. Normalde
kamp alanlarında kaldıklarından bir saat daha fazla kaldılar. En sonunda tamı tamına üç kere
boncuklu çantayı boĢaltıp, yeniden doldurmuĢlardı. Hermione oyalanmak için artık sebep bulamıyor
gibi görünüyordu: O ve Harry birbirlerinin ellerini kavrayıp buharlaĢtılar ve rüzgârlı, süpürge otuyla
kaplı bir yamaca cisimlendiler.
Oraya vardıkları anda, Hermione Harry‘nin elini bıraktı ve ondan uzaklaĢtı, en sonunda geniĢ bir
kayaya oturdu; yüzü dizlerinde, Harry‘nin anladığı kadarıyla hıçkırıklara boğuĢmuĢ bir halde
sarsılıyordu. Harry onu izledi, gidip onu rahatlatması gerektiğinin farkındaydı, fakat bir Ģey onun
olduğu yere kök salmasına sebep oluyordu. Ġçindeki her Ģey ona soğuk ve sıkıĢmıĢlık hissi veriyordu:
Yine Ron‘un yüzündeki hor gören ifadeyi gördü. Harry süpürge otlarının arasından geçip, çılgına
dönmüĢ olan Hermione‘nin etrafından yürüyerek geniĢ bir çember çizdi ve genelde Hermione‘nin
yaptığı onları koruyacağından emin olduğu büyüleri uyguladı.
Geçen birkaç gün boyunca Ron hakkında tartıĢmadılar. Harry onun adından bir daha bahsetmemeye
kararlıydı ve Hermione de ısrar etmenin bir manası olmadığını biliyordu, yine de gecenin bir yarısı,
Harry‘nin uyuduğunu sandığı zamanlarda, Harry onun ağladığını duyabiliyordu. Bu arada da Harry
Çapulcu Haritasını çıkarıp asasının ıĢığıyla incelemeye baĢlamıĢtı. Safkan oluĢunun getirdiği
korumayla o güvenli Ģatoya döndüğü ve üstünde Ron yazan noktanın Hogwarts koridorlarında yeniden
belireceği anı bekliyordu. Ancak, Ron haritada belirmedi ve bir süre sonra Harry kendini, Ginny‘nin
isminin yazılı olduğu kızlar yatakhanesine gözünü dikerken buldu, Ginny‘nin bakıĢlarını uykusunda
hissedip uyanacağını ve bir Ģekilde kendisinin onu düĢündüğünü hissedebileceğini düĢündü, iyi
olduğunu umuyordu.
Gündüz vakitlerinde kendilerini Gryffindor‘un kılıcının bulunduğu olası yerleri belirlemeye çalıĢmaya
adadılar, fakat Dumbledore‘un saklamıĢ olabileceği yerler hakkında ne kadar konuĢtularsa, fikirleri
daha çok ihtimal dıĢı ve umutsuz görünmeye baĢladı. Beynini olabildiğince zorlamasına karĢın
Dumbledore‘un bir Ģey saklamak için herhangi bir yerden bahsettiğini hatırlayamadı. Bazen Ron‘a mı
yoksa Dumbledore‘a mı daha kızgın olduğunu bilemediği anlar oluyordu. Ne yaptığını bildiğini
sanıyorduk… Dumbledore‘un ne yapman gerektiğini sana anlattığını sanıyorduk… Gerçekten bir
planın olduğunu düĢünmüĢtük!
Harry gerçeği kendinden saklayamıyordu: Ron haklıydı: Dumbledore ona neredeyse hiçbir Ģey
bırakmamıĢtı. Bir tane hortkuluk‘u ele geçirmiĢlerdi, fakat onu yok etmek için gerekli olan Ģey ellerinde
değildi: Diğer hortkuluklar da her zaman oldukları kadar ulaĢılamaz konumdaydılar. Harry
çaresizliğinin onu tamamen ele geçirmesinden korktu. ArkadaĢlarının ona bu dolambaçlı, amaçsız
yolculukta eĢlik etme isteklerini hangı akılla kabul ettiğini düĢünerek hayrete düĢtü. Hiçbir Ģey
bilmiyordu, hiçbir fikri de yoktu ve Harry sürekli, ona acı vermesine rağmen, Hermione‘nin de yakında
yeteri kadar dayandığını ve ayrılacağını söylemek üzere olduğunu söyleyeceği ana karĢı tetikteydi.
Çoğu akĢamlarını neredeyse tamamen sessizlik içinde geçiriyorlardı ve Hermione, Phineas
Nigellus‘un portresini bir sandalyenin üstüne sanki Ron‘un ayrılıĢından sonra oluĢan o büyük boĢluğu
dolduracakmıĢ gibi yerleĢtirmiĢti. Daha önce, onları ziyaret etmeyeceği iddiasına rağmen, Phineas
Nigellus Harry‘nin ne iĢ peĢinde olduğu konusunda bilgi edinme Ģansına karĢı koyabilmiĢ
görünmüyordu ve gözü bağlı da olsa yeniden görünmeye razı olup, her birkaç günde bir onları ziyaret
ediyordu. Harry onu gördüğüne bile seviniyordu, çünkü Ģakacı ve alaycı da olsa hâlâ onların
yanındaydı. Phineas Nigellus mükemmel bir bilgilendirici olmasa da, Hogwarts‘ta ne olduğu
konusunda yeni haberler almaya can atıyorlardı. Okulu kendi yönettiğinden bu yana ilk Slyterin
binasından gelme okul müdürü olduğu için Snape‘e saygı besliyordu; bu yüzden onların da Snape‘i
eleĢtirmemeye ya da onun hakkında küstahça sorular sormamaya dikkat etmeleri gerekiyordu yoksa
Phineas Nigellus tablosunu anında terk ediyordu.
Ancak bazı ufak haberler bırakıyordu. Snape zorlu bir öğrencisinin, düĢük düzeydeki ayaklanmalarıyla
yüzleĢiyordu. Ginny‘nin Hogsmade‘e gitmesi yasaklanmıĢtı. Snape Umbridge‘in üç ya da daha fazla
öğrencinin bir araya gelmesini ve resmi olmayan toplulukların oluĢturulmasını yasaklayan eski
kararnamesini tekrar yürürlüğe sokmuĢtu.
Tüm bunlardan Harry, Ginny‘nin ve büyük bir olasılıkla Neville ve Luna‘nın da yardımıyla,
Dumbledore‘un Ordusu‘nu devam ettirmek için elinden gelenin en iyisini yapmaya çalıĢtığı sonucunu
çıkardı. Bu az bilgilendirici haber, Harry‘nin karnı ağrıyormuĢ gibi hissetmesine neden olarak Ginny‘i
görmek istemesine sebep oldu; fakat bu Ron hakkında ve daha sonra da Dumbledore hakkında
düĢünmesine sebep oldu ve Hogwarts‘ın kendisini, neredeyse eski sevgilisi kadar çok özlediğini
hissetti. Gerçekten de Phineas Nigellus, Snape‘in disiplin ile ilgili yaptığı yaptırımlar hakkında
konuĢuyorken, Harry anlık bir delilikle sırf Snape yönetimine karĢı ayaklanmaya katılmak için okula
geri dönmek istediğini hayal etti. Beslenmek, yumuĢak bir yatağa sahip olmak ve sorumlulukların
baĢka insanların üstünde olması, ona o an dünyadaki en mükemmel ihtimal gibi göründü. Fakat sonra
Bir Numaralı Ġstenmeyen olduğunu, baĢına on bin Galleon paha biçildiğini ve bugünlerde Hogwarts‘a
öylece yürüyerek gitmenin, Sihir Bakanlığı‘na sallana salana girmek kadar tehlikeli olacağını hatırladı.
Phineas Nigellus, Harry ve Hermione‘nin nerede olduğu hakkında üstü sorarken kazara bu gerçeği
vurgulamıĢtı. Hermione bunu her yaptığında tabloyu boncuklu çantasına geri tıkıyordu ve Phineas
Nigellus da bu kaba vedalardan sonra birkaç gün boyunca görünmeyi katiyen reddediyordu.
Hava soğudukça soğudu. Hiçbir yerde uzun süre kalmaya cesaret edemediler, bu yüzden en kötü
endiĢeleri olan Ġngiltere‘nin sert buz zeminli güneylerinde kalmaktansa, kırsal bölgelerde amaçsızca bir
oraya bir buraya dolanıp durdular. Bir gece çadıra pat pat vuran sulusepken karın yağdığı ve
çadırlarının buz gibi suyla dolduğu geniĢ, düz bir bataklığın olduğu bir dağ eteğinde kalma hatta bir
gece de karın kaldıkları çadırı yuttuğu, Ġskoç gölünün ortasında küçük bir adada kalma cesareti
göstermiĢlerdi.
Henüz oturma odası penecerelerinden Noel ağaçlarının parıldayıĢını görmüĢlerdi ki denemedikleri tek
yer gibi görünen o yere gitmeyi bir kez daha önermek için Harry cesaretini topladı. Daha az önce
alıĢılmıĢın dıĢında iyi bir yemek yemiĢlerdi: Hermione Görünmezlik Pelerini‘nin altında bir
süpermarkete uğramıĢtı (ayrılırken açık bir kasaya dikkatle para koymuĢtu), Harry onun, midesi
bolonez soslu spagetti ve konserve armut ile doluyken daha ikna edilebilir olduğunu düĢündü. Ayrıca
yanındaki ranzanın ucuna asılmıĢ olan Hortkuluk‘u takmaya ara vermeyi önerdiğinden bu yana birkaç
saat feçmiĢti.
―Hermione?‖
―Hıı?‖ Elinde Ozan Beedle‘ın Masalları, eğik koltuklardan birine kıvrılmıĢtı. Harry onun çok da uzun
olmayan bir kitapla daha fazla ne kadar cebelleĢebileceğini merak ediyordu, ancak hâlâ kitapta bazı
Ģeyleri çözüyor gibiydi, çünkü koltuğun kolunda Hececinin Hece Listesi adlı kitap açık bir Ģekilde
duruyordu. Harry boğazını temizledi. Kendini birkaç yıl önce Dursleylerin izin belgesini imzalamaya
ikna edememesine rağmen Profesör McGonagall‘a Hogsmade‘e gidip gidemeyeceğini sorduğu
zamanki gibi hissetti.
―Hermione, ben düĢünüyordum da—‖
―Harry, bana bir konuda yardım edebilir misin?
GörünüĢe göre Hermione onu dinlemiyordu. Ġleri uzandı ve Ozan Beedle‘ın Masalları‘nı Harry‘ye
uzattı.
―ġu sembole bak.‖ dedi, sayfanın baĢını göstererek. Harry, hikâyenin baĢlığı olduğunu farz ettiği Ģeyin
üstünde (antik yazıları okuyamadığı için, emin olamıyordu), üçgen bir göz bebeğinin dikey bir çizgiyle
bölündüğü bir sembol gördü.
―Ben hiç Antik Yazılar almadım, Hermione.‖
―Biliyorum, fakat bu bir antik yazı değil ve hececide de yok. Bunun bir göz resmi olduğunu
düĢünmüĢtüm, fakat sanırım bir göz resmi değil! Sonradan mürekkep ile çizilmiĢ, birisi bunu sonradan
eklemiĢ kitabın gerçekte bir parçası değil. DüĢünsene, daha önce hiç böyle bir Ģey gördün mü?
―Hayır… Hayır, bekle bir dakika.‖ Harry daha yakından baktı. ―Luna‘nın babasının boynuna taktığı
sembolün aynısı değil mi?‖
―Aynen, bende öyle düĢünmüĢtüm!‖
―Öyleyse bu Grindelwald‘ın iĢareti.‖
Hermione ağzı açık ona baktı.
―Ne?‖
―Krum dedi…‖
Viktor Krum‘un düğünde ona anlattığı hikâyeyi tekrar anlattı. Hermione ĢaĢırmıĢ görünüyordu,
―Grindelwald‘ın iĢareti?
Hermione Harry‘den gözlerini ayırıp garip sembole baktı ve tekrar Harry‘ye döndü. ―Grindelwald‘ın bir
iĢaretinin olduğunu hiç duymamıĢtım. Onun hakkında okuduğum hiçbir yerde bir iĢaretten söz
edilmiyordu.‖
―ee, dediğim gibi, Krum‘un tahminine göre bu sembol Durmstrang duvarlarına kazınmıĢ ve bunu
kazıyan da Grindelwald‘mıĢ.‖
Hermione kaĢlarını çatarak, kendini eski koltuğa bıraktı.
―Bu çok garip. Eğer bu bir Kara Büyü sembolüyse, bir çocuk masalları kitabına ne amaçla çizildi?‖
―Evet garip.‖ dedi Harry. ―Ve senin düĢüncene göre Scrimgeour‘un tanıması gerekirdi. O bakandı,
Karanlık Ģeylerin uzmanı olması gerekiyordu.‖
―Biliyorum… Belki de bizim de düĢündüğümüz gibi bunu sadece bir göz sanmıĢtır. Diğer tüm
hikayelerin baĢlığının üstünde de küçük resimler var.‖
Hermione konuĢmayı bıraktı, fakat tuhaf iĢareti incelemeye devam etti. Harry tekrar yeltendi.
―Hermione?‖
―Hımm hımm?‖
―DüĢünüyordum da. Ben—ben Godric‘s Hollow‘a gitmek istiyorum.‖
Hermione ona baktı, fakat gözleri baĢka bir yere odaklanmıĢtı ve Harry onun hâlâ kitaptaki gizemli
iĢareti düĢündüğüne emindi.
―Evet.‖ dedi. ―Evet, bunu ben de düĢünüyordum. Sanırım yapmalıyız.‖
―Beni doğru duydun mu?‖ diye sordu Harry.
―Tabi ki duydum. Godric‘s Hollow‘a gitmek istiyorsun. Kabul ediyorum. Bence gitmeliyiz. Yani demeye
çalıĢtığım, ben de onun olabileceği baĢka bir yeri düĢünemiyorum. Tehlikeli olacak, fakat iyice
düĢününce, büyük bir ihtimalle oradaymıĢ gibi görünüyor.‖
―ee—ney oradaymıĢ gibi görünüyor?‖ diye sordu Harry.
Bunun üzerine, Hermione Harry‘nin hissettiği kadar ĢaĢırmıĢ göründü.
―Eh, kılıç, Harry! Dumbledore senin oraya geri döneceğini biliyor olmalıydı, demeye çalıĢtığım,
Godric‘s Hollow, Godric Gryffindor‘un doğum yeri—‖
―Gerçekten mi? Gryffindor, Godric‘s Hollow‘dan mı gelme yani?‖
―Harry, senin Sihir Tarihi‘nın kapağını hiç açtığın oldu mu?‖
―ġey,‖ dedi Harry aylardır ilk defa gülümsediğini fark ederek. Yüzündeki kasların tuhaf bir Ģekilde
kasılıp kaldığını hissetti. ―AçmıĢımdır herhalde, bilirsin, aldığım zaman… Sadece bir kereliğine…‖
―Pekâlâ, köy onun adıyla adlandırıldığına göre, bağlantıyı fark etmiĢsindir diye düĢünmüĢtüm.‖ Dedi
Hermione. Sesi eskiden olduğu gibi, onun bir Ģeyleri yapmayı geç akıl ettiğini belirtircesine çıkıyordu;
Harry‘nin bir yarısı onun kütüphaneye gitmesi gerektiğini söylemesini bekliyordu. ―Sihir Tarihi‘nde köy
hakkında çok az Ģey yazıyor, bir saniye…‖
Boncuklu çantasını açtı ve bir süre çantayı altüst edip aradı, en sonunda kendi eski ders kitabını
çıkarttı. Bathilda Bagshot‘un Sihir Tarihi‘ni aradığı sayfaları bulana kadar karıĢtırdı.
―1689‘da Uluslararası Gizlilik Kararnamesi‘nin imzalanmasından sonra, büyücüler resmen gizlenmeye
baĢladılar. Bir toplumun içinde kendi küçük toplumlarını Ģekillendirmeleri, muhtemelen, oldukça
doğaldı. Birçok köy ve mezra, karĢılıklı destek ve koruma için bir araya gelen birkaç Büyücü ailesini
cezbediyordu. Tinworthin Cornwald, Yorkshire‘daki Upper Flagley ve Ġngiltere‘nin güney sahilindeki
Ottery St. Catchpole köyleri etraflarında hoĢgörülü bir Ģekilde ve bazen de Muggleların Hafızalarını
değiĢtirerek Büyücü Ailelerin yaĢadığı önemli yerleĢkeler olmuĢtur. Bu yarısı-büyücü olan
yerleĢkelerin en ünlüsü, muhtemelen, muhteĢem büyücü Godric Gryfinndor‘un doğduğu ve Büyücüdemircisi
Bowman Wright‘ın ilk Altın Snitch‘i dövdüğü Ġngiltere‘nin güney Batı bölgesindeki köylerden
Godric‘s Hollow‘dur. Köy mezarlığı baĢtan aĢağı eski büyücü aileleriyle doludur ve bu da, hiç Ģüphe
yok ki mezarlığın yanındaki küçük kilisenin yüzyıllardır perili olduğu hikâyelerinin tek sorumlusudur.‖
―Senden veya ailenden bahsetmiyor.‖ dedi kitabı kapayan Hermione, ―çünkü Profesör Bagshot on
dokuzuncu yüzyıl sonrasını dahil etmemiĢ. Fakat görüyor musun? Godric‘s Hollow, Godric Gryffindor.
Gryffindor‘un kılıcı: Dumbledore‘un senin aradaki bağlantıyı kurmanı umduğunu düĢünmüyor musun?‖
―Ah evet…‖
Oraya gitmeyi önerdiğinde kılıcı düĢünmediğini kabul etmek istemiyordu. Ona göre, anne ve babasının
mezarının ve ölümden ucu ucuna kaçmayı baĢardığı evin olduğu ayrıca Bathilda Bagshot‘un yaĢadığı
köy olması onu çekmek için yeterliydi.
―Muriel‘in dediğini hatırlıyor musun?‖ diye sordu en sonunda.
―Kimin?‖
―Biliyorsun,‖ tereddüt etti. Ron‘un adını söylemek istemiyordu. ―Ginny‘nin büyük-teyzesi. Düğünde.
Sana cılız ayak bileklerinin olduğunu söyleyen.‖
―Ah.‖ dedi Hermione. Hassas bir andı: Harry onun ağzından Ron ismini çıkarmak üzere olduğunu
biliyordu. Aceleyle devam etti:
―Bathilda Bagshot‘un hâlâ Godric‘s Hollow‘da yaĢadığını söyledi.‖
―Bathilda Bagshot,‖ diye mırıldandı Hermione, iĢaret parmağını Sihir Tarihi‘nin ön kapağındaki
Bathilda‘nın kabartmayla yazılmıĢ adı üstünde gezdirdi. ―evet, sanırım—‖
Hermione‘nin nefesi öyle bir Ģekilde kesildi ki Harry‘nin içi altüst oldu, asasını çıkarıp giriĢe baktı, yarı
bir halde birisinin içeri girmeye çalıĢırken görmeyi bekliyordu, fakat görünürde hiçbir Ģey yoktu.
―Ne?‖ dedi Harry, yarı kızgın, yarı rahatlamıĢ bir Ģekilde. ―Neden böyle bir Ģey yaptın? Bir Ölüm
Yiyen‘in çadırın fermuarını indirirken gördüğünü sandım, en azından—‖
―Harry, ya eğer kılıç Bathilda‘da ise? Ya Dumbledore ona güvendiyse?‖
Harry bu olasılık üzerinde düĢünmeye baĢladı. Bathilda son derece yaĢlı bir kadın olmalıydı ve
Muriel‘e göre, o ―bunaktı.‖ Dumbledore‘un Gryffindor‘un kılıcını onda saklamıĢ olması olası bir Ģey
miydi? Harry, eğer öyleyse, Dumbledore‘un iĢin büyük bir kısmını Ģansa bıraktığını hissetti:
Dumbledore kılıcı sahtesiyle değiĢtirdiğini hiç açığa vurmamıĢtı, ya da Bathilda ile bir arkadaĢlığı
olduğundan bahsetmemiĢti. Ancak, hazır Hermione onun en büyük dileğini kabul etmiĢken, onun
teorisine karĢı çıkmanın zamanı değildi.
―Evet, güvenmiĢ olabilir! Öyleyse, Godric‘s Hollow‘a mı gidiyoruz?
―Evet, fakat oldukça dikkatli bir Ģekilde düĢünmek zorundayız, Harry.‖ ġimdi olduğu yerde dikleĢmiĢti
ve Harry, kendisi gibi onun da plan yapmaya koyulmasından ruh halinin iyileĢtiğini söyleyebilirdi.
―BaĢlangıç olarak Görünmezlik Pelerini‘nin altında ve birlikte BuharlaĢmayı çalıĢmamız gerek ve belki
Hayalbozan büyüleri de mantıklı olabilir, tabi iĢi garanti yoldan yaypıp Çok Özlü Ġksir
kullanmayacaksak? Eğer kullanacaksak birilerinin saçlarına ihtiyacımız olacak. Aslında bunu yaparsak
daha iyi olur, Harry, ne kadar güçlü bir Ģekilde kılık değiĢtirirsek, o kadar iyi…‖
Harry, o her sustuğunda kafasını sallayarak ve onaylayarak, konuĢmaya devam etmesini sağladı,
fakat aklı sohbetten çıkmıĢtı. Gringotts‘taki kılıcın sahte olduğunu öğrendiklerinden beri ilk defa kendini
heyecanlanmıĢ hissetti.
Evine gitmek üzereydi, bir aileye sahip olduğu o yere geri dönmek üzereydi. Eğer Voldemort
olmasaydı, büyüyeceği, her okul tatilini geçireceği yer, Godric‘s Hollow olacaktı. ArkadaĢlarını evine
davet edebilecekti… Hatta belki de erkek ve kız kardeĢleri olacaktı… On yedinci doğum günü
pastasını yapan annesi olacaktı. Bu yaĢam olanaklarının elinden alındığı yeri görmek üzere olduğunu
bildiği için, Ģu an bunların gerçekleĢmesi daha olası görünmüĢtü. Hermione o gece yatmaya gittikten
sonra, Harry sessizce sırt çantasını Hermione‘nin boncuklu çantasından çıkardı ve içinden Hagrid‘in
ona çok uzun süre önce verdiği fotoğraf albümünü çıkardı. Aylardır ilk defa eski resimlerini çıkarmıĢ,
ona ailesinden kalan son Ģeyi, anne ve babasının resimlerden gülümseyip, el sallamalarını izledi.
Harry ertesi gün memnun bir Ģekilde Godric‘s Hollow‘a gitmek için toparlandı, fakat Hermione‘nin
baĢka fikirleri vardı. Voldemort‘un Harry‘nin anne ve babasının öldüğü yere geri döneceğini umduğuna
inanıyordu ancak kılık değiĢtirerdiklerinde en iyi Ģartlarda olduklarına emin olduktan sonra yola
çıkmaya kararlıydı. Bu yüzden, Hermione‘nin yola çıkmayı kabul etmesi için—Noel alıĢ verisi yapan
masum Mugglelardan gizlice saçlarını almıĢ ve Görünmezlik Pelerini‘nin altında, ikisi birlikte Cisimlenip
BuharlaĢmaya çalıĢmıĢlardı--tam bir hafta geçmesi gerekti. Öğleden sonra geç vakitlerde, köye
karanlık çöktükten sonra Çok Özlü Ġksirlerini içtiler sonunda cisimlenmek üzereydiler, Harry
kelleĢmeye baĢlayan, orta-yaĢlı bir Muggle‘a, Hermione de onun küçük ve ürkek eĢine dönüĢmüĢtü.
Tüm eĢyaları(Hortkuluk hariç tüm eĢyaları, Harry onu boynuna asmıĢtı.), Hermione‘nin paltosunun
düğmelerine iliĢtirilmiĢ boncuklu çantasına tıkıĢtırılmıĢtı. Harry üstlerine Görünmezlik Pelerinini örttü,
sonra da bir kez daha boğucu karanlığa daldılar.
Kalp atıĢlarını boğazında hisseden Harry, gözlerini açtı. Gecenin ilk yıldızlarının çoktan zayıfça
parıldamaya baĢladığı koyu mavi bir gökyüzünün altında, karlı bir dar yolda el ele tutuĢur vaziyette
duruyorlardı. Dar yolun iki yanında da evler vardı ve pencerelerinde Noel süsleri parıldıyordu.
Önlerindeki kısa yol, altın renkli sokak ıĢıklarının parıltısıyla köyün merkezine doğru uzanıyordu.
―Kar yağıyor!‖ diye fısıldadı Hermione pelerinin altında. ―Niye kar yağabileceğini düĢünmedik? Bu
kadar tedbirden sonra, ayak izlerimizi bırakacağız! Ġzlerin icabına bakmamız lazım—sen önden git,
ben hallederim—―
Harry köye, izlerini silerek kendilerini gizlemeye çalıĢırken, pantomim atı gibi girmek istemiyordu.
―Pelerini çıkaralım.‖ Dedi Harry ve Hermione‘nin korktuğunu görünce devam etti, ―Ah, hadi, kendimize
benzemiyoruz ve etrafımızda da kimse yok.‖
Pelerini ceketinin altına düzgünce yerleĢtirdi ve gizlenmemiĢ bir Ģekilde, daha çok evi geçerek buz gibi
havada yüzleri yanarken yollarında ilerlediler.
Evlerden herhangi biri, bir aralar James ve Lily‘nin bir aralar yaĢadığı ve belki de Bathilda‘nın Ģuan
yaĢadığı ev olabilirdi. Harry giriĢ kapılarına, çatılarına ve buz tutmuĢ verandalarına bakıyordu, oradan
sonsuza dek ayrıldığında daha bir yaĢından biraz büyük olduğunu bilmesine rağmen, onlardan birini
hatırlayabilip hatırlayamayacağını merak ederek göz attı. Eski evini görüp göremeyeceğinden bile
emin değildi; Fidelius Büyüsü‘nün koruduğu kiĢiler öldükten sonra ne olduğunu bilmiyordu. O sırada
yürümekte oldukları küçük, dar sokaktan sola, köyün kalbine döndü, küçük bir meydan onlara
göründü.
Meydanın her tarafında renkli ıĢıkların süzüldüğü, Ģiddetli rüzgârlardan dolayı hafif yan yatmıĢ Noel
ağacı ağacından bir kısmı anca görünen savaĢ anıtına benzeyen bir Ģey vardı. Meydanda birkaç
dükkân, bir postane, bir bar ve meydana mücevher parlaklığında ıĢık yayan vitray camları olan küçük
bir kilise vardı.
Burada kar çok azdı, yer bütün gün insanlar üstünden geçtiği için sert ve kaygandı. Hemen önlerinde,
köy halkı oraya buraya gidiyordu, Ģekilleri sokak lambalarıyla az bir Ģekilde aydınlanıyordu. Barın
kapısı açılıp, kapanana kadar ki kısa sürede gülüĢme ve pop müzik seslerini sonra da küçük kilisenin
içinde bir Noel ilahisinin baĢladığını duydular.
―Harry, sanırım bugün Noel arifesi!‖ dedi Hermione.
―Öyle mi?‖
Tarihin izini kaybetmiĢti; haftalardır gazete bulamamıĢlardı.
―Eminim öyle.‖ dedi Hermione, gözlerini kiliseye dikmiĢti. ―Onlar… Onlar da ordadırlar, değil mi? Annen
ve baban? Kilisenin arkasında mezarlığı görebiliyorum.‖
Harry heyecanının da ötesinde, daha çok korkuya benzeyen bir Ģey hissetti. ġimdi öyle yakındı ki,
ama buna rağmen görmek isteyip istemediğinden emin değildi. Muhtemelen, Hermione onun ne
hissettiğini biliyordu, çünkü Harry‘nin elinin tutup ona yol göstermek için ilk defa onu ileri doğru
çekiyordu. Meydanın ortasındayken, her nasılsa, hareketsiz kaldı.
―Harry, bak!‖
Hermione savaĢ anıtını gösteriyordu. Önünden geçtikleri sırada, savaĢ anıtı dönüĢmüĢtü. Adlarla
bezenmiĢ bir dikilitaĢın yerine, önlerinde üç insanın bulunduğu bir heykel duruyordu: Dağınık saçlı ve
gözlüklü bir adam, uzun saçlı, nazik ve güzel bir yüzü olan bir kadın ve annesinin kolları arasında bir
bebek. Hepsinin kafasına, baĢlarında tüylü beyaz Ģapkalar varmıĢ gibi kar yağmıĢtı.
Harry gözlerini anne ve babasının yüzüne dikerek, yaklaĢtı. Burada böyle bir heykel olacağını hiçbir
zaman hayal etmemiĢti… Kendini bir taĢta anlında yara izi olmayan mutlu bir bebek olarak sunmaları
ona çok garip görünmüĢtü…
―Hadi‖ dedi Harry, kendi heykeline baktıktan sonra yine kiliseye döndüler. Meydanın karĢı tarafına
vardıktan sonra, Harry omzunun ardından arkaya bakındı; heykel tekrar savaĢ anıtına dönüĢmüĢtü.
Onlar kiliseye yaklaĢtıkça ilahilerin sesi de yükseldi. Bu Harry‘nin boğazını düğümlemiĢti. Ona güçlü bir
Ģekilde Hogwarts‘ı, zırhların içinden Noel ilahilerinin kaba versiyonlarını yüksek sesle söyleyen
Peeves‘i, Büyük Salon‘daki on iki Noel ağacını, büyücü krakerlerinden birinin içinden çıkan boneyi
giyen Dumbledore‘u, elde örülmüĢ kazağını giyen Ron‘u hatırlattı…
Mezarlığın giriĢinde çit kapısı vardı. Hermione onu açabildiği kadar sessizce itip açtı ve kapının diğer
yüzüne geçtiler. Kilise kapısına giden kaygan yolun her iki yanındaki kar yüksek ve hiç bozulmamıĢ bir
Ģekilde duruyordu. Kimsenin geçmemiĢ olduğu karın üstünden, parlak pencerelerin altındaki
gölgelerden geçerek binanın etrafından yürürlerken, arkalarında derin çukurlara bıraktılar.
Kilisenin arkasında, vitrayların kırmızı, altın sarısı ve yeĢil yansımalarının kara vurmasıyla renklenmiĢ
solgun mavi ile örtülenmiĢ, peĢ peĢe sıralanmıĢ karlı mezar taĢları yerde çıkıntı yapıyordu. Ceketinin
cebindeki asasını elinde sertçe tutarak, Harry en yakın mezara doğru ilerledi.
―Buraya bak, bu Abott, Hannah‘ın uzaktan akrabası falan olabilir!‖
―Alçak sesle konuĢ.‖ dedi Hermione yalvarırcasına.
Arkalarında karda derin izler oluĢturarak, eski mezar taĢlarında yazan kelimeleri okuyabilmek için
durarak, arada bir yalnız olduklarından kesin olarak emin olmak için kısık gözlerle etraflarındaki
karanlığa bakarak mezarlıkta güç bela gittikçe daha da derine gittiler.
―Harry, buraya gel!‖
Hermione iki sıra mezar taĢı kadar uzaktaydı: Harry‘nin Kalbi göğsünde olumlu bir Ģekilde atarak, güç
bela Hermione‘nin yanına geri döndü.
―Onlarınki mi--?‖
―Hayır, ama bak!‖
Koyu renkli bir taĢı iĢaret ediyordu. Harry aĢağı eğilip, benek benek donmuĢ likenlerin olduğu graniti,
KENDRA DUMBLEDORE yazısını, doğum ve ölüm tarihinin biraz aĢağısında yazan yazıyı, VE KIZI
ARIANA yazısını gördü. Ayrıca bir de alıntı vardı:
Hazinen neredeyse, kalbin de oradadır.
Öyleyse Rita Skeeter ve Muriel‘in söylediklerinin bazıları doğruydu. Dumbledore ailesi gerçekten de
burada yaĢamıĢ ve ailenin bir kısmı burada ölmüĢtü.
Mezarı görmek, olanlar hakkında söylenenleri duymaktan daha kötüydü. Harry kendisiyle ve
Dumbledore‘un ikisinin birden, bu mezarlıkta derin köklerinin olduğunu ve Dumbledore‘un bu
bağlantıyı paylaĢtıklarını hiç anlatmamasına rağmen bunun böyle olduğunu ona anlatması gerektiğini
düĢünmekten kendini alamadı. Burayı ikisinin birlikte ziyaret etmesi gerekiyordu; Harry bir an için
buraya Dumbledore ile birlikte geldiğini hayal etti ve ne tür bir bağlarının olduğunu, bu bağın ona ne
kadar çok anlam ifade edeceğini düĢündü. Fakat ailelerinin aynı mezarlıkta yan yana yattıkları
gerçeğinin Dumbledore‘a göre önemsiz bir tesadüf, belki de, Harry‘den yapmasını istediği iĢle alakası
olmayan bir mesele gibi görünüyordu.
Hermione Harry‘ye bakıyordu ve bu yüzden de Harry yüzünün gölgeler içinde gizli olduğuna sevindi.
Mezar taĢının üstündeki yazıları bir kez daha okudu. Hazinen neredeyse, kalbin de oradadır. Bu
kelimelerin ne manaya geldiğini anlamıyordu. Kesinlikle anneleri öldükten sonra, ailenin en büyük
üyesi olan Dumbledore kelimeleri seçmiĢti.
―Bundan hiç bahsetmediğine emin misin--?‖ diye baĢladı Hermione.
―Hayır,‖ dedi Harry kısaca, sonrada, ―Haydi bakmaya devam edelim,‖ ve mezar taĢını görmemiĢ
olmayı dileyerek, arkasını döndü. Seviyesi yükselmiĢ olan endiĢesinin kızgınlığıyla lekelenmesini
istemiyordu.
―ĠĢte burada!‖ Hermione bir süre sonra karanlığın içinden bir kez daha bağırdı. ―Ah hayır, üzgünüm!
Potter yazdığını sandım.‖ BuruĢuk, yosunlu bir taĢı ovalamıĢ, yüzünde kaĢları hafif çatık bir ifadeyle
taĢa bakıyordu.
―Harry, buraya geri gel.‖
Mezar taĢlarını arayıĢından tekrar alıkonmak istemiyordu ve karın üstünden istemeye istemeye
Hermione‘nin bulunduğu yere geri döndü.
―Ne var?‖
―Buna baksana!‖
Mezar son derece eskiydi ve aĢınmıĢtı ki Harry kimin adının yazdığını zar zor çıkartabildi. Hermione
adın altındaki sembolü gösterdi.
―Harry, bu kitaptaki iĢaret!‖
Harry, Hermione‘nin gösterdiği yere baktı: TaĢ öyle yıpranmıĢtı ki üzerine ne kazındığını çıkarmak çok
zordu, yine de neredeyse okunaksız adın altında üçgene benzeyen bir iĢaret görünüyordu.
―Evet… Olabilir…‖
Hermione asasının ucunu yaktı ve mezar taĢının üstündeki isime doğru tuttu.
―Ig—Ignotus yazıyor, sanırım…‖
―Anne ve babama bakmaya devam edeceğim, tamam mı?‖ dedi Harry boğuk bir sesle ve tekrar yola
çıkıp, Hermione‘yi eski mezarın yanında diz çökmüĢ bir Ģekilde yalnız bıraktı.
Arada bir Abbott gibi, Hogwarts‘ta tanıĢtıklarının soyadlarını tanıdı. Bazen de mezarlıkta aynı Büyücü
ailesinin birkaç neslinin bulunduğunu farketti. Harry tarihlere bakarak o soyun yok olduğunu ya da
Ģuan ki üyelerinin Godric‘s Hollow‘dan taĢındığını söyleyebilirdi. Mezarların içinden geçtikçe geçip
mezarlığın iyice derinlerine gittikçe ve her yeni mezar taĢına ulaĢtığında endiĢe ve umut ile
sallandığını hissediyordu.
Karanlık ve sessizlik birdenbire, daha da derinleĢti. Harry endiĢeli bir Ģekilde Ruh Emicileri düĢünerek
etrafına bakındı ve sonra Noel ilahilerinin bittiğini fark etti, geveze ve telaĢlı bir Ģekilde kiliseden çıkan
insanlar meydana doğru yol alırken gözden kayboluyorlardı. Kilisenin içindeki biri daha demin ıĢıkları
kapatmıĢtı.
Sonra Hermione‘nin tiz ve berrak sesi karanlığın içinde bir iki metre uzaktan, üçüncü kez geldi.
―Harry, buradalar… Tam buradalar.‖
Ve Harry onun ses tonundan bu seferkinin gerçektende anne ve babası olduğunu anladı. Ona doğru
giderken, Dumbledore öldükten hemen sonraki hissettikleri gibi, aslında kederinden dolayı kalbi ve
ciğerleri arasında hissettiği, sanki göğsünün üstünde Ģiddetli bir Ģey baskı varmıĢ gibi hissediyordu.
Mezar taĢı Kendra ve Ariana‘nınkinin sadece iki sıra gerisindeydi. Tıpkı Dumbledore‘un mezarı gibi
beyaz mermerden yapılmaydı ve bu karanlıkta parlıyormuĢ gibi görünen mezar taĢının üstünün
okunmasını oldukça kolaylaĢtırıyordu. TaĢın üstüne kazınmıĢ olan kelimeleri okuması için diz
çökmesine, hatta çok yaklaĢmasına bile gerek yoktu.
JAMES POTTER LILY POTTER
27 Mart 1960‘da doğdu. 30 Ocak 1960‘da doğdu.
31 Ekim 1981‘de öldü. 31 Ekim 1981‘de öldü.
Yok edilmesi gereken son düĢman ölümdür.
Harry sanki ne anlama geldiğini anlamak için tek bir Ģansı varmıĢ gibi kelimeleri yavaĢça okudu ve son
kelimeleri yüksek sesle okudu.
―‗Yok edilmesi gereken son düĢman ölümdür‘…‖ Harry‘nin aklına oldukça panik edici ve korkunç bir
Ģey gelmiĢti. ―Bu bir Ölüm Yiyen fikri değil mi? Bu niye burada?‖
―Ġlla ki ölümü, Ölüm Yiyen anlayıĢıyla alt etmek manasına gelmiyor, Harry,‖ dedi Hermione, nazik bir
sesle. ― ġu anlama geliyor… Biliyorsun… Ölümün ötesinde yaĢama. Öldükten sonra yaĢama.‖
Fakat onlar yaĢamıyorlar, diye düĢündü Harry: Onlar öldüler. BoĢ laflar, Anne ve babasının
umursanmayan, bilinmeyen bir Ģekilde kar ve taĢın altında çürümeye bırakılmıĢ cesetlerinin yattığı
gerçeğini gizlemiyordu. Ve Harry kendine hâkim olamadan, kaynıyormuĢ gibi sıcaklık hissi verdikten
sonra anında yüzünü donduran gözyaĢlarına boğuldu, onları silmenin ya da ağlamıyormuĢ gibi
yapmanın ne anlamı vardı ki? Harry gözyaĢlarının düĢmesine izin verdi. Dudaklarını sert bir Ģekilde
birbirine bastırıyordu. Onlar kendilerini feda ettikleri için yaĢayan, kalbi hâlâ atan, Ģu anda onlarla
birlikte karın altında yatması gereken oğullarının, bu kadar yakınlarında olduklarını bilmeyen,
aldırmayan Lily ve James‘in Ģimdi kesinlikle kemiklerinin veya tozlarının sonsuza dek yattıkları yeri
gözlerden saklayan kalın kar tabakasına bakıyordu.
Hermione onun elini tekrar tuttu ve sıkıca kavradı. Harry ona bakamıyordu, fakat aynı Ģekilde oda
onun elini sıkıca kavradı, Ģimdi gece havasını derin, ani lokmalar halinde alıyor, sabit durmaya,
kontrolünü yeniden kazanmaya çalıĢıyordu. Onlara bırakmak için bir Ģey getirmesi gerekiyordu, bunu
düĢünememiĢti ve mezarlıktaki her bitki yapraksız ve donmuĢtu. Fakat Hermione asasını kaldırdı,
havada bir çember çizdi ve önlerinde çöpleme bitkisinden oluĢmuĢ bir çelenk yarattı. Harry çelengi
yakalayıp, anne ve babasının mezarının üstüne koydu.
En sonunda ayrılmak istediğinde ayağa kalktı. Artık burada bir an bile kalabileceğini sanmıyordu.
Kolunu Hermione‘nin omzuna attı, o da kendi kolunu Harry‘nin beline doladı ve sessizde dönüp karın
üstünden, Dumbledore‘un anne ve kardeĢini geçerek, karanlık kiliseye ve henüz göremedikleri çit
kapısına doğru yürümeye koyuldular.
ON YEDİNCİ BÖLÜM
BATHILDA’NIN SIRRI
"Harry, Dur."
"Sorun nedir?"
Bilinmeyen Abboth‘un mezarına henüz ulaĢmıĢlardı.
"Orada birisi var. Birisi bizi izliyor. Orada, çalılıkların orada."
"Birbirlerine tutunarak sabit kaldılar, mezarlığın koyu siyah sınırına bakıyorlardı. Harry hiçbirĢey
göremiyordu.
"Emin misin?"
"Bir Ģey gördüm, gördüğüme yemin edebilirim..."
Hermione, asa kolunu serbest bırakmak için ondan ayrıldı.
"Muggle gibi görünüyoruz," diye belirtti Harry.
"Ailenin mezarına çiçekler koyan Mugglelar gibi! Harry, eminim orada biri var!"
Harry, Sihir Tarihi'ni düĢündü, mezarlığın sık sık ziyaret edildiği düĢünülüyordu, ama ya-? Ama sonra
bir hıĢırtı duydu ve Hermione'nin gösterdiği çalılıkların orada karın püskürdüğünü gördü. Hayaletler
karı hareket ettiremezlerdi.
"Bir kedi," dedi Harry, bir veya iki saniye sonra, "veya bir kuĢ. Eğer bir Ölüm Yiyen olsaydı Ģimdiye
ölmüĢtük. Ama hadi buradan çıkalım ve görünmezlik pelerinini geri giyelim."
Mezarlıktan çıkarlarken devamlı arkalarına baktılar. Hermione'yi telkin ederken davrandığı gibi iyimser
olamayan Harry, kapıya ve kaygan kaldırıma ulaĢtıkları için memnundu. Görünmezlik pelerinini
üstlerine geri çektiler. Bar öncekinden daha doluydu: kiliseye yaklaĢırlarken duydukları noel Ģarkısı,
Ģimdi içerideki bir çok ses tarafından seslendiriliyordu. Bir an Harry içeriye sığınmalarını önermeyi
düĢündü ama bir Ģey söyleyemeden Hermione, ―Buradan gidelim,‖ diye mırıldandı ve Harry‘i köye
girerlerken kullandıkları yolun tersine, köyden çıkarak, karanlık bir sokağa doğru çekti. Harry evlerin ne
ara tükenip tekrar açık araziye döndüğünü anlayamadı. Cesaret edebildiklerince hızlı yürüdüler, noel
ağacının perdelerde yansıttığı hatlarıyla, daha da parıldayan renkli pencerelerin yanından geçtiler.
―Bathilda‘nın evini nasıl bulacağız?‖ diye sordu Hermione, hafiften titriyordu ve omzundan geriye
bakmayı sürdürüyordu. ―Harry? Ne düĢünüyorsun? Harry?‖
Kolunu çekiĢtirdi, ancak Harry dikkatini vermiyordu. Evlerin en sonunda duran siyah bir kütleye doğru
bakıyordu. Hermione‘yi beraberinde çekip hızlandı, bu sırada Hermione buzda biraz kaydı.
―Harry-‖,
―Bak... ġuna bak Hermione...‖
―Ben... ah!‖
Harry görebiliyordu, Fidelius Büyüsü, James ve Lily ile birlikte ölmüĢ olmalıydı. Hagrid, Harry‘i bel
boyundaki çimenlere serpilen enkazın altından çıkardığından beri, çalıdan çitler vahĢi bir Ģekilde
büyümüĢlerdi. Her ne kadar tamamen kara sarmaĢıklar ve karla kaplı olsa da evin çoğunluğu hala
ayaktaydı, ama üst katın sağ tarafı havaya uçmuĢtu; bu, Harry emindi ki lanetin geri teptiği yerdi. O ve
Hermione kapıda durmuĢ, bir zamanlar yanındaki evler gibi olan o enkaza bakıyorlardı.
―Acaba neden kimse yeniden inĢa etmedi, merak ediyorum?‖ diye fısıldadı Hermione.
―Belki yeniden inĢa edemiyordursun?‖ diye cevapladı Harry. ―Belki Karanlık Büyü‘nün neden olduğu
yaralanmalar gibidir ve zararı tamir edemiyordursun?‖
Pelerinin altından elini çıkardı ve açmak için değil de daha çok evin bir parçasını tutmak için paslanmıĢ
kalın kapıyı kavradı.
―Ġçeri girmeyeceksin ya? Güvensiz görünüyor, belki – ah, Harry, bak!‖
Kapıdaki dokunuĢu buna neden olmuĢ gibiydi. KarĢılarındaki zeminden, ısırgan otları ve yabani otların
arasından yukarı bir iĢaret yükseldi, sanki garip hızla büyüyen bir çiçek gibiydi ve tahtasında altın
harflerle, Ģunlar görünüyordu:
Bu noktada, 31 Ekim 1981 gecesinde,
Lily ve James Potter hayatlarını kaybetti.
Oğulları Harry, Ölüm Laneti‘nden kurtulan tek büyücü
olarak hayatta kalmıĢtır.
Muggle‘lara görünmeyen bu ev
Potterlar‘ın anıtı ve ailelerini parçalayan bu Ģiddetin hatırlatıcısı
olarak harabe haliyle bırakılmıĢtır.
Ve bu, düzenle yazılmıĢ harflerin etrafına, Hayatta Kalan Çocuk‘un kaçtığı yeri görmeye gelmiĢ
büyücü ve cadılar karalamalar eklemiĢti. Bazıları adlarını açıkça çıkmaz mürekkeple imzalamıĢlardı,
diğerleri baĢ harflerini tahtaya iĢlemiĢlerdi ve diğerleri de mesajlar bırakmıĢlardı. Bunların en son
yazılanları, on altı yılın hatrına parlakça parıldıyorlardı; hepsi benzer Ģeyler söylüyordu:
BaĢarılar Harry, her nerdeysen.
Eğer bunu okuyorsan Harry, arkandayız!
Çok yaĢa Harry Potter!
―Tabelanın üstüne yazmamalıydılar!‖ dedi Hermione, kızgın bir halde. Ama Harry ona gülümsedi.
―Bu harika. Böyle yaptıkları için mutluyum. Ben...‖
Sustu. Ağırca, sarılı bir figür topallayarak onlara doğru geliyordu, uzaktaki meydanın parlak ıĢıkları
gölgesini oluĢturuyordu. Hüküm vermek zor olsa da Harry bu figürün bir kadına ait olduğunu düĢündü.
Muhtemelen karlı zeminde kaymaktan korkarak yavaĢça hareket ediyordu. Zoraki ayaklarını yere
sürüyerek kambur yürümesi, oldukça ileri bir yaĢın belirtileriydi. Daha da yaklaĢırken sessizce onu
izlediler. Harry, onun geçtiği evlerden birine dönüp dönmeyeceğini görmeyi bekliyordu, ama içgüdüsel
olarak öyle olmayacağını biliyordu. Sonunda, onlardan birkaç metre uzaklığa kadar geldi ve onlarla
yüz yüze gelerek donmuĢ yolun ortasında duraksadı.
Harry‘nin kolunda Hermione‘nin cimciklemesini hissetmesine gerek yoktu. Bu kadının bir muggle
olabilmesinin mümkünatı yoktu: orada durmuĢ, cadı olmasaydı ona tamamen görünmez olacak eve
bakıyordu. Bir cadı olduğu düĢünülse bile, gece bu soğukta sadece eski bir yıkıntıya bakmak için çıkıp
gelmesi garip bir davranıĢtı. Normal sihir kuramlarına göre bu sırada Hermione‘yi ve Harry‘i hiç
göremiyor olması gerekirdi. Ancak Harry, kadının onların orada olduklarını ve kim olduklarını bildiğine
dair garip bir hisse kapıldı. Bu kolay olmayan yargıya varmıĢken, kadın eldivenli elini kaldırarak gel
iĢareti yaptı.
Hermione, pelerin alrından Harry‘e daha da sokuldu, kolu Harry‘ninkine baskı yapıyordu.
―Nasıl biliyor?‖
Harry kafasını salladı. Kadın daha kuvvetli bir Ģekilde gel iĢareti yaptı. Harry, çağrılara uymama
konusunda dolu neden düĢünebilirdi ve boĢ sokakta yüzyüze durdukları kadının kimliği konusundaki
Ģüpheleri her dakika daha da artıyordu.
Kadının bunca uzun aylar boyunca onları beklediği mümkün olabilir miydi? Dumbledore ona
beklemesini ve Harry‘nin en sonunda geleceğini mi söylemiĢti? Mezarlıkta gölgelerde hareket edip
onları bu noktaya kadar takip eden bu kadınmıĢ gibi değil miydi? Kadının onları hissetmesi bile
Dumbledore‘un bu iĢin içinde olmadığına dair Dumbledore‘umsu bir his yaratmıĢtı.
Sonunda Harry, Hermione‘nin aniden zıplayıp nefes almasına neden olarak konuĢtu.
―Sen Bathilda mısın?‖
Sarılı figür baĢını salladı ve tekrar gel iĢareti yaptı.
Pelerin altından Harry ve Hermione birbirleirne baktılar. Harry kaĢlarını kaldırdı, Hermione küçük,
tedirgin bir onay verdi.
Harry ve Hermione kadına doğru adım atmalarıyla beraber, kadın geldikleri yöne doğru dönerek
topallamaya baĢladı. Onlara liderlik ederek birkaç evi geçtiler ve kadın bir kapıdan içeri döndü. Az
önce bıraktıklarınınki kadar fazlaca yetiĢmiĢ bir bahçenin içinden ön patikada onu takip ettiler. Bir
dakika ön kapıda anahtarla aradıktan sonra kapıyı açtı ve içeri girmeleri için geri çekildi.
Kadın kötü kokuyordu veya kötü kokan eviydi. Tereddütle yanından geçip pelerini çıkardıklarında
Harry burnunu buruĢturdu. ġimdi kadının arkasındaydı ve kadının ne kadar ince olduğunu fark etti,
yaĢla birlikte bükülmüĢtü ve neredeyse Harry‘nin göğsüne geliyordu. Arkalarından kapıyı kapattı,
eklemleri kabarmıĢ derisine karĢı mavi ve benek benekti, sonra dönüp dikkatlice Harry‘nin yüzüne
baktı. Gözleri katarakttan kalınlaĢmıĢtı ve görünmez deri katları arasında kaybolmuĢtu, tüm yüzü
çatlamıĢ damarlar ve kahverenegi lekelerle doluydu. Harry, kadının onu fark edip etmediğini merak
etti, eğer ettiyse de görebildiği kimliğini çaldığı kel Muggledı.
Güve yemiĢ Ģalını çıkarıp, kafa derisini açığa çıkaran seyrekleĢmiĢ beyaz saçlarını açığa çıkarırken
yaĢlılığın, tozun, yıkanmamıĢ kıyafetlerin ve bayatlamıĢ yiyeceklerin verdiği koku orataya çıktı.
―Bathilda?‖ dedi Harry tekrar ederek.
Kadın tekrar baĢını salladı. Harry derisinin üstündeki madalyonun farkına vardı, bazen tıkırdayan
bezaen de atan içindeki o Ģey uyanmıĢtı, soğuk altın içinde atıĢını hissedebiliyordu. Onu yok edecek
Ģeyin yakında olduğunu biliyor muydu, hissedebiliyor muydu?
Bathilda, sanki Hermione‘yi görmemiĢ gibi iteleyip, ayaklarını sürüyerek onların yanından geçti ve
oturma odasına benzer bir Ģeyin içine doğru yok oldu.
―Harry, bundan emin değilim,‖ diye fısıldadı Hermione.
―Kadının cüssesine bak, eğer yapmak zorunda kalırsak onu etkisizleĢtirebiliriz,‖ dedi Harry, ―dinle,
sana anlatmıĢ olmalıydı, onun hep orada olmadığını biliyordum. Muriel ona bunak diyor.‖
―Gel!‖ diye çağırdı Bathilda yandaki odadan.
Hermione zıpladı ve Harry‘nin koluna sarıldı.
―Bir Ģey yok,‖ dedi Harry temin edercesine ve oturma odasına gitti.
Bathilda sendeleyerek bir mumu yakıyordu ama çok kirli olduğundan bahsetmeksizin yine de çok
karanlıktı. Ayaklarının altındaki kalın toz tabakası çıtırdadı, Harry‘nin burnu nem ve küf kokusu altında
daha kötüsünü, bayatlamıĢ et kokusu gibi bir Ģeyi fark etti. En son Bathilda‘nın ne yaptığını kontrol
etmek için eve en son ne zaman gelindiğini merak etti. Acemice mumları eliyle yakan kadın, sanki
büyü yapabileceğini de unutmuĢ gibiydi, kolunun dantel yakası alev alma tehlikesi altındaydı.
―Benim yapmama izin verin,‖ diye önerdi Harry ve kibritleri ondan aldı. Odada, kitap yığınının üzerine
tehlikeli bir Ģekilde yerleĢtirilmiĢ ve küflü kırık kupalarla dolu vitrinin üstündeki fincan altlıklarına
konmuĢ mumları yakmayı bitirdiğinde, kadın durmuĢ Harry'i izliyordu.
Harry‘nin üstünde mum olduğunu fark ettiği son yer, kavisli bir Ģekli olan içi birçok resimle dolu
çekmeceydi. Alevler hayat bulduğunda, resimler tozlu gümüĢi camlarına yansıdı. Harry resimlerde
birkaç küçük kıpırdama gördü. Harry, ―Tergeo‖ diye mırıldandı, fotoğraflardaki toz yok oldu, en süslü
ve büyük çerçevelerden bazıları eksikti.
Bathilda‘nın veya bir baĢkasının onları çıkarıp çıkarmadığını merak etti. Daha sonra kolleksiyonun
arkasındaki bir fotoğraf gözüne çalındı ve onu aldı.
Bu Gregotovitch‘in penceresinin eĢiğinden kaçan o altın saçlı, güleç yüzlü hırsızdı; gümüç çerçeveden
Harry‘e tembelce gülümsüyordu. Daha sonra birden Harry‘e bu çocuğu daha önce nerede gördüğü
geldi: Albus Dumbledore‘un Hayatı ve Yalanları‘nda, genç Dumbledore ile kol kola ve bütün bu kayıp
fotoğraflar da Rita Skeeter‘ın kitabında olmalıydı.
―Mrs – Miss- Bagshot?‖ dedi Harry, sesi hafiften titredi. ―Bu kim?‖
Bathilda odanın ortasında durmuĢ onun için ateĢi yakan Hermione‘yi izliyordu.
―Miss Bagshot‖ diye tekrarladı Harry ve Ģöminedeki alevler hayat bulurken elindeki resimle ilerledi.
Bathilda sesine dönüp baktı ve göğsünün üzerindeki hortkuluk daha hızlı çarptı.
―Bu kiĢi kim?‖ diye sordu Harry, resmi ileriye uzatarak.
Resme yavaĢça baktı daha sonra Harry‘e döndü.
―Bu kim biliyor musunuz?‖ diye tekrarladı, normalden daha yavaĢ ve yüksek bir sesle. ―Bu adam? Onu
tanıyor musnuz? Ġsmi nedir?‖
Bathilda açıkça dalgın göründü. Harry korkunç bir öfke hissetti. Nasıl oldu da Rita Skeeter,
Bathilda‘nın sırlarını açığa çıkarmıĢtı?
―Bu adam kim?‖ diye tekrarladı yüksek sesle.
―Harry, ne yapıyorsun?‖ diye sordu Hermione.
―Bu resim, Hermione, bu hırsız, Gregorovitch‘i soyan hırsız! Lütfen!‖ dedi Bathilda‘ya. ―Bu kim?‖
Ama kadın sadece ona bakındı.
―Neden bize sizinle gelmemizi istediniz, Mrs – Miss Bagshot?‖ diye sordu Hermione, sesini
yükselterek. ―Bize anlatmak istediğiniz bir Ģey mi vardı?‖
Hermione‘yi duyduğuna dair hiçbir iĢaret vermeksizin Bathilda Ģimdi Harry‘e birkaç adım yaklaĢmıĢtı.
Kafasının küçük bir hareketiyle geriye koridora baktı.
―Gitmemizi mi istiyorsunuz?‖ dedi Harry.
Kadın hareketini tekrarladı, bu sefer ilk önce Harry‘i iĢaret etti, sonra kendisini ve sonra da tavanı.
―Ah, tamam... Hermione, Sanırım benim onunla yukarı çıkmamı istiyor.‖
―Tamam,‖ dedi Hermione, ―hadi gidelim.‖
Ama Hermione hareket ettiğinde Bathilda baĢını ĢaĢırtıcı bir dinçlikle salladı, bir kez daha önce Harry‘i
sonra kendisini iĢaret ediyordu.
―Benim onunla yalnız gitmemi istiyor.‖
―Neden?‖ diye sordu Hermione, sesi mumla aydınlatılmıĢ odada keskin ve açık Ģekilde çınladı; yüksek
sesle yaĢlı kadın kafasını biraz daha salladı.
―Belki Dumbledore ona kılıcı bana vermesini söylemiĢtir, yalnız bana?‖
―Gerçekten onun senin kim olduğunu bildiğini mi sanıyorsun?‖
―Evet,‖ dedi Harry, ona dikilmiĢ beyazımsı gözlere bakarak, ―Sanırım, biliyor.‖
―Peki, tamam o zaman, ama çabuk ol Harry.‖
―Yolu göster,‖ dedi Harry Bathilda‘ya.
AnlamıĢ gibi gözüktü çünkü ayaklarını sürerek atrafından kapıya doğru gitti. Harry, Hermione‘ye telkin
eder bir gülüĢle baktı; ama onun bunu gördüğünden emin değildi, orada mumla aydınlatılmıĢ
bakımsızlıkta ellerini kavuĢturup kitaplığa baktı. Harry, odadan dıĢarı çıktığında, Hermione ve Bathilda
görmeksizin hırısızın güçüĢ çerçeveli fotoğrafını montunun iç çebine soktu.
Basamaklar dik ve dardı, neredeyse üzerine devrilecekmiĢ gibi duran Bathilda‘nın devrilmemesi için
ellerini arkasına dayamak için yarı istek duydu. YavaĢça, hafif hırıltılı, kadın üst kata tırmandı ve
hemen sağ tarafa döndü, onu alçak tavanlı bir yatak odasına götürdü.
Kör karanlığındaydı ve korkunç kokuyordu. Bathilda kapıyı arkasından kapatırken, yatak altından
dıĢarı çıkmıĢ dairesel bir kavanoz karanlığa gömüldü.
―Lumos,‖ dedi Harry ve asası yandı. Harry, yaklaĢtığını duymamıĢken birkaç saniyelik karanlıkta
Bathilda ona doğru gelmiĢti.
―Sen Potter mısın?‖ diye fısıldadı.
―Evet, benim.‖
YavaĢça ve ağır baĢlı bir Ģekilde kafasını salladı. Harry Hortkuluk‘un kalbinden daha hızlı ve daha hızlı
attığını hissetti. Bu hoĢ olmayan sinir bozucu bir histi.
―Benim için bir Ģeyiniz var mı?‖ diye sordu Harry, ama kadın asasının yanan ucundan rahatsız
görünmüĢtü.
―Sizde benim için bir Ģey mi var?‖ diye tekrarladı.
Sonra kadın gözlerini kapadı ve bir anda birkaç Ģey oldu: Harry‘nin yara izi acıyla iğnelendi; Hortkuluk
yerinden hopladı ve kazağının önü açıkça hareket etti; karanlık pis kokulu oda geçici olarak yok oldu.
Bir zevk dalgalanması hissetti ve oğuk yüksek sesle konuĢtu:
Yakala onu!
Harry olduğu yerde sallandı, karanlık pis kokulu oda tekrar ona çok yakın göründü, ne olmuĢtu
bilmiyordu.
―Sizde benim için bir Ģey mi var?‖ diye sordu üçüncü kez, daha yüksek.
―Orada,‖ diye fısıldadı kadın, köĢeyi iĢaret ederek. Harry asasını kaldırdı ve perdeli pencerenin altında
makyaj masasının hatlarını gördü.
Bu sefer kadın ona eĢlik etmedi. Harry onun ve dağınık yatağın arasından geçti, asasını kaldırdı.
Ondan baĢka bir yere bakmak istemiyordu.
―Bu nedir?‖ diye sordu makyaj masasına vardığında, kirli çamaĢır gibi kokan birĢeylerle kubbe
yapmıĢtı.
―Orada,‖ dedi kadın, Ģekilsiz kütleyi iĢaret ederek.
Ve bakıĢını çevirdiğinde gözleri karıĢık pisliğin içinde bir kılıç kabzası aradı, kadın garip davrandı:
gözünün kenarından gördüğüyle panik sardı ve korku bedenini felç etti; yaĢlı bedenin çöktüğünü ve
boynun olduğu yerden büyük bir yılanın aktığını gördü.
Asasını kaldırdığında yılan vurdu. Alnındaki acı asayı tavana spin atarak yolladı, ıĢığı odada baĢ
döndürürcesine sallandı ve söndü. Daha sonra yılanın kuyruğundan göğsüne doğru güçlü bir patlama
nefesini kesti. Makyaj masasının üstüne, kirli çamaĢır yığının üstüne arka üstü düĢtü.
Bir saniye önce olduğu yerdeki vuruĢtan zoraki yana yuvarlanarak kuyruktan kaçtı. Zemine çarptığında
cam tabanın parçaları üzerine yağdı. AĢağıdan Hermione‘nin sesleniĢini duydu, ―Harry?‖
Geri seslenebilmek için akciğerlerine yeterince hava toplayamadı. Sonra ağır yumuĢak bir kütle onu
zemine devirdi ve güçlü, kaslı bir Ģeyin üstünden geçtiğini hissetti.
―Hayır!‖ diye güçlükle soludu, zemine yapıĢmıĢtı.
―Evet,‖ diye fısıldadı bir ses. ―Evettt... seni tut... seni tut...‖
―Accio...Accio asa...‖
Ama hiçbir Ģey olmadı ve bedenini sararken yılandan kurtulmak için ellerine ihtiyacı vardı, içindeki
havayı ezerek, Hortkuluk‘u sertçe göğsüne bastırarak,çılgın kalbinin birkaç santim aĢağısında buzdan
halkalar gibi zonklatıyordu ve beyni soğuk beyaz ıĢıkla doluyordu, kendi nefesi durmuĢtu, uzakta ayak
sesleri, herĢey gidiyordu...
Metal kalp göğsünün dıĢında gürültüyle patırdıyordu ve Ģimdi uçuyordu, bir süpürge veya testral
olmaksızın kalbindeki zaferle uçuyordu...
Birdenbire ekĢi kokulu odada uyanıktı, Nagini onu serbest bırakmıĢtı. Aniden kalktı ve yerdeki ıĢıkta
konuĢlanmıĢ yılanın hatlarını gördü. Hermione içeri feryatla daldı; ıskaladığı laneti paramparça olan
perdeli cama isabet etti. Harry baĢka bir kırık cam sağınağından korunmak için dalmıĢtı ki soğuk hava
odayı doldurdu ve ayağı kalem gibi bir Ģey-asası- üzerinde kaydı.
Eğildi ve asayı aldı ama Ģimdi oda yılanla doluydu, kuyruğu kırbaç gibiydi; Hermione'nin görünmediği
bir kaç dakika boyunca Harry en kötüsünü düşündü, ama sonra orada yüksek bir patlama oldu ve
kırmızı bir ıĢık çaktı ve Harry‘nin yüzüne sertçe çarparak yılan büklüm büklüm tavana uçtu. Harry
asasını kaldırdı, ama tam da kaldırmasıyla yara izi kor halinde yandı, yıllardır olduğundan daha güçlü,
daha acı verici...
―Geliyor! Hermione, o geliyor!‖
Bağırdığında yılan vahĢice tıslayarak yere düĢtü. HerĢey kaosa döndü, Harry yatağa atlayıp Hermione
olduğunu bildiği karanlık Ģekile uzanırken duvardaki raflar havaya uçtu, porselenler tuzla buz oldu.
Hermione‘yi gerisin geri yatakta çekerken, Hermione acıyla haykırdı. Yılan tekrar ayaklanmıĢtı ama
Harry biliyordu ki gelen yılandan daha kötüsü belki çoktan kapıdaydı, kafası yara izindeki acı nedeniyle
ortadan ikiye yarılacaktı.
Hermione‘yi yanında çekerek koĢarken, yılan arkalarından uzadı ve sıkıĢtığı anda Hermione
―Confringo!‖ diye haykırdı, büyüsü odanın etrafında uçarak gardıropun aynasını kırdı ve geri sekerek
zeminden tavana doğru sıçradı; elini sıyırırken Harry sıcaklığını hissetti. Bir elinde Hermione‘yi çekip,
yataktan kırılmıĢ makyaj masasına atlarken cam yanağını kesti, oradan da doğruca kırık camdan
boĢluğa atladı, havada dönerken Hermione‘nin çığlığı gecenin içinde yankılandı.
Ve sonra yara izi yarıldı ve Voldemort‘du, pis kokulu yatak odasında koĢuyordu, uzun beyaz elleri cam
eĢiğini tutuyordu, o sırada kel bir adam ve küçük bir kadının dönerek kaybolduğu gözüne iliĢti. Çığlığı
kızın çığlığıyla karıĢarak Noel Günü çalan kilise çanlarıyla birlikte yankılandı.
Onun çığlığı, Harry‘nin çığlığıydı; onun acısı Harry‘nin acısıydı... o burada olabilirdi, daha önce olduğu
yerde... burada, daha önce ölmek nedir tatmaya ramak kaldığı o evin görünüründe... ölmek... Acı çok
korkutucuydu... vücudundan yarılarak dıĢarı... Ama eğer vücudu olmasaydı neden bu kadar kötü acırdı
ki; eğer ölmüĢ olsaydı nasıl bu derece acı çekebilirdi ki, acı ölümle birlikte sona ermez miydi, bitmez
miydi-
Islak ve rüzgarlı gecede, balkabağı Ģeklinde giyinmiĢ iki çocuk meydanda badi badi yürüyorlardı ve
kağıt örümceklerle süslü dükkan penceresi, inanmadıkları bir dünyanın esiri zevksiz Mugglelar...Ve bu
tür olaylarda her zaman duyduğu içindeki doğruluk ve güç ve amaç duygusu ile doluydu... Öfke yok...
bu ondan daha zayıf ruhlar içindi... ama zafer, evet... Bunun için beklemiĢti, bunu ummuĢtu...
―Güzel kıyafet, bayım!‖
Pelerinin kukuletasının altındakini görünceye kadar yakına gelen çocuğun, gülümsemesinin duruĢunu
gördü, boyalı yüzünü dolduran korkuyu gördü. Sonra çocuk döndü ve kaçtı... Cüppesinin altında
asasına sarılı parmakları... Bir hareket ve çocuk asla annesine kavuĢamayacaktı... ama gereksiz,
cidden gereksiz...
Ve yeni bir karanlık sokak daha boyunca hareket etti ve Ģimdi hedefi sonunda görüĢ alanındaydı,
henüz bilmedikleri Fidelius Büyüsü‘nün bozulmuĢ olduğuydu... Kaldırımda kayan yapraklardan bile
daha az ses yaparak karanlık çitlere yaklaĢtı ve üzerinden izledi... Perdeleri çekmemiĢlerdi; onları
rahatlıkla oturma odalarında otururken görebiliyordu, uzun, gözlüklü, siyah saçlı adam mavi
pijamalarındaki küçük siyah saçlı çocuğu eğlendirmek için asasından renkli dumanlar çıkarıyordu.
Çocuk gülüyordu ve dumanı yakalamaya… küçük yumruklarıyla yakalamaya çalıĢıyordu.
Bir kapı açıldı ve duyamadığı kelimeleri söyleyerek anne içeri girdi, uzun koyu kızıl saçları baĢından
dökülüyordu. ġimdi baba oğlunu kucakladı ve annesine verdi. Asasını koltuğun üzerine attı ve
gerneĢti, esniyordu...
Ġteklediğinde kapı gıcırdadı ama James Potter duymadı. Beyaz elleri pelerinin altından asasını çekti ve
birden açılan kapıya doğrulttu.
James koĢarak koridora geldiğinde, o kapı eĢiğindeydi. Kolaydı, çok kolaydı, asasını bile alamamıĢtı...
―Lily, Harry‘i al ve kaç! Bu o! KoĢ! Onu oyalayacağım!‖
Oyalamak, elinde bir asası bile olmadan?... Laneti yapmadan önce kahkha attı...
―Avada Kedavra!‖
YeĢil ıĢık dar koridoru doldurdu, duvara itilmiĢ bebek arabasını aydınlattı, ıĢıldayan halatlarmıĢcasına
korkulukları parlattı ve James Potter ipleri kesilmiĢ bir kukla gibi düĢtü.
Yukarı kattan kapana kısılmıĢ kadının çığlıklarını iĢitebiliyordu, ancak akıllı olduğu müdddetçe en
azından, onun korkmasına gerek yoktu... Kendisini içeri hapsetme çabalarını usul bir keyifle dinlerken
basamakları tırmandı... Onun da asası yoktu... ne kadar da aptallardı, güvenliklerini zamanı gelince
patlayabilen arkadaĢlıklara teslim edecek kadar ne kadar güven doluydular...
Asasının bir tembel hareketiyle kapıya aceleyle konan sandalye ve kutular kenara çekildiler, kapıyı
açtı... ve kollarında çocuğu orada duruyordu. Görebildiği son haliyle oğlunu arkasındaki beĢiğe koydu
ve ellerini yana açarak, sanki bu onu koruyacakmıĢ gibi, sanki oğluna kalkan olurken onun yerine
kendisinin seçilmesini umması gibi...
―Harry değil, Harry değil, lütfen Harry değil!‖
―Kenara çekil, seni aptal kız... kenara çekil Ģimdi.‖
―Harry değil, lütfen hayır, beni al, onun yerine beni öldür-―
―Bu son uyarım-―
―Harry değil! Lütfen... acı... acı... Harry değil! Harry DEĞĠL! Lütfen- HerĢeyi yaparım-―
―Kenara çekil, kenara çekil kadın!‖
Kadını beĢikten öteye çekebilirdi ama hepsinin iĢini bitirmek daha mantıklı göründü...
YeĢil ıĢık odada çaktı, kocası gibi o da düĢtü. Çocuk bu zamana kadar ağlamamıĢtı. Ayakta
durabiliyordu, beĢiğinin çubuklarını tutuyordu ve ilgiyle davetsiz misafirinin yüzüne baktı, muhtemelen
onu pelerin altına saklanmıĢ babası sanıyordu, daha bir ilgiyle... ve annesi her an kahkaha atarak
ortaya çıkabilirdi-
Asasını büyük bir dikkatle çocuğun yüzüne doğrulttu. Bu açıklanamaz tehlikenin, yok ediliĢini, oluĢunu
görmek istedi. Çocuk ağlamaya baĢladı. Onun James olmadığını görmüĢtü. Ağlanmasını sevmiyordu,
yetimhanede mızıldayan o küçük Ģeylere asla midesi yetmemiĢti-
―Avada Kedavra!‖
Ve koptu; acıdan ve terörden baĢka bir Ģey değildi ve kendisini saklamalıydı, burada çocuğun kapana
kısılıp çığlık attığı, yıkılmıĢ evinin enkazında değil, daha uzakta... uzakta..
―Hayır,‖ diye inledi.
Yılan, pis, yıkılmıĢ zeminde çabaladı, ve çocuğu öldürmüĢtü ve Ģimdi o çocuktu...
―Hayır...‖
Ve Ģimdi Bathilda‘nın evinin kırılmıĢ camında durdu, en büyük kaybının anılarına dalmıĢtı ve
ayaklarında büyük yılan kırık porselen ve camlar üzerinde kayıyordu. AĢağa baktı ve bir Ģey gördü...
inanılmaz bir Ģey...
―Hayır...‖
―Harry, sorun yok, sen iyisin.‖
AĢağa eğildi ve parçalanmıĢ fotoğrafı aldı. Oradaydı, aradığı bilinmeyen hırsız...
―Hayır... DüĢürdüm onu... DüĢürdüm onu...‖
―Harry, tamam, uyan, uyan!‖
Harry‘di... Harry, Voldemort değil... ve çabalayan Ģey yılan değildi... Gözlerini açtı.
―Harry,‖ dedi Hermione fısıldayarak. ―Kendini iyi- iyi hissediyor musun?‖
―Evet,‖ diye yalan söyledi.
Bir yığın battaniyenin altında alçak divanlardan birinin üzerinde yatıyordu çadırdaydı. Çadır bezinden
zeminin verdiği düzlük ve soğukluk hissiyle sükunetin bir Ģafak gibi olduğunu söyleyebilirdi. Terden
sırılsıklamdı, çarĢafta ve battaniyeden hissedebiliyordu.
―Kurtulduk.‖
―Evet,‖ dedi Hermione, ―divanına seni taĢımak için bir uçurma büyüsü kullanmak zorunda kaldım, seni
kaldıramadım. Çok Ģeydin... Yani, tamamıyla iyi değildin...‖
Kahverengi gözlerinin altında mor gölgeler vardı ve elinde bir sünger vardı. Yüzünü komisyonuyordu.
―Hastaydın,‖ diye bitirdi, ―oldukça hasta.‖
―Ne zaman kurtulduk?‖
―Saatler önce. Neredeyse sabah oldu.‖
―Ve ben... bilinçsiz falan mıydım?‖
―Pek değil,‖ dedi Hermione rahatsız bir Ģekilde. ―Bir Ģeyler bağırıyor ve inildiyordun...‖ diye Harry‘i
rahatsız eden bir tonla ekledi. Ne yapıyordu? Voldemort gibi lanetler haykırıyor, beĢikteki bebek gibi
ağlıyor muydu?‖
―Hortkuluk‘u senden alamadım,‖ dedi Hermione ve Harry, konuyu değiĢtirmek istediğini biliyordu.
―SıkıĢmıĢtı, göğsüne sıkıĢmıĢtı. Bir izi var, üzgünüm, alabilmek için ayırma büyüsü kullanmak zorunda
kaldım. Yılan seni de ısırdı ama zehri temizledim ve üstüne az geyikotu koydum.‖
Giydiği terli tiĢört‘ü çıkardı. Madalyonun onu yaktığı yerde oval bir kırmızı vardı. Ayrıca alnındaki yarı
sıcak diĢ izlerini de hissedebiliyordu.
―Hortkuluku nereye koydun?‖
―Çantamda. Sanırım bir süre uzak tutmalıyız.‖
Yastığına geri uzandı ve Hermione‘nin acı dolu gri yüzüne baktı.
―Godric‘s Hollow‘a gitmemeliydik. Benim suçum, benim suçum, Hermione, özür dilerim.‖
―Senin suçun değil, ben de gitmek istedim, gerçekten Dumbledore‘un orada sana kılıcı bırakmıĢ
olabilieceğini düĢündüm.‖
―Evet, eh... yanlıĢ anlamıĢız, değil mi?‖
―Ne oldu, Harry? Seni üst kata götürdüğünde ne oldu? Yılan bir yerde mi saklanıyordu? Çıkıp onu
öldürdü ve sana mı saldırdı?‖
―Hayır,‖ dedi. ―Kadın yılandı... veya yılan kadındı... her ikisi de aynı.‖
―N-Ne?‖
―Bathilda bir süredir ölmüĢ olmalı. Yılan... yılan onun içindeydi. Kim-Olduğunu-Bilirsin-Sen onu
Godric‘s Hollow‘a yerleĢtirdi, beklemesi için. Haklıydın. Geri döneceğimi biliyordu.‖
―Yılan onun içinde miydi?‖
Harry gözlerini tekrar açtı. Hermione anlaĢılmaz ve midesi bulanıyor gibi gözüküyordu. ―Lupin, asla
hayal bile edemeyeceğimiz büyülerin olduğunu söyledi,‖ dedi Harry, ―Kadın senin önünde konuĢmak
istemedi çünkü çatalağızdı, her Ģey çatalağız, ve ben fark etmedim ve tabii ki onu anladım. O biz
odadayken, yılan Kim-olduğunu-bilirsin-sen‘e mesaj yolladı. Bunun kafamın içinde olduğunu duydum,
heyecanlandığını hissettim, beni orada tutmasını söyledi... ve sonra...‖
Bathilda‘nın boynundan yılanın geliĢini hatırladı, Hermione‘nin detayları bilmesi gerekmezdi.
―...ve dönüĢtü... bir yılana dönüĢtü ve saldırdı.‖
DiĢ izlerine baktı.
―Beni öldürmek istemiyordu sadece Kim-olduğunu-bilirsin-sen gelene kadar beni orada tutuyordu.‖
Eğer yılanı öldürmeyi baĢarabilseydi, her Ģeye değerdi. Ġçi buruk, battaniyeyi geri açarak oturdu.
―Harry, hayır, eminim dinlenmelisin!‖
―Uykuya ihtiyacı olan sensin. Alınmak yok, ama korkunç görünüyorsun. Ben iyiyim. Bir süre ben nöbet
tutacağım. Asam nerede?‖
Cevap vermedi, sadece ona bakıyordu.
―Asam nerede, Hermione?‖
Dudağını ısırıyordu, gözleri yaĢlarla doldu.
―Harry...‖
―Asam nerede?‖
Yatağın arkasına eriĢti ve onu, ona uzattı.
Kutsal ve anka asası neredeyse ikiye ayrılmıĢtı. Bir nazik anka teli iki parçayı birbirine bağlı tutuyordu.
Ağacı tamamen ikiye ayrılmıĢtı. Korkunç bir yaralanmadan çıkan canlı bir ĢeymiĢcesine Harry onu
ellerinde tuttu. Düzgün bir Ģekilde düĢünemiyordu. HerĢey bulanık ve korkuydu. Sonra asayı
Hermione‘ye uzattı.
―Tamir et. Lütfen.‖
―Harry, Bu Ģekilde kırılmıĢken sanmıyor-―
―Lütfen, Hermione, dene!‖
―R-Reparo.‖
Asanın tutulduğu parçası kendisini yapıltırdı. Harry havaya kaldırdı.
―Lumos!‖
Asa zayıfça kıvılcımlandı ve sonra geri kayboldu. Harry onu Hermione‘ye doğrulttu.
―Expelliarmus!‖
Hermione‘nin asası ufak bir kıpırdayıĢ gösterdi ama elini terk etmedi. Ġkiye ayrılmıĢ Harry‘nin asası için
zayıf sihir göstergesi bile çoktu. Ona tekrar baktı, donakalmıĢ, gördüğüne inanamayarak... bu kadar
çok Ģeyden kurtulan asa...
―Harry,‖ dedi Hermione, çok sessiz fısıldıyordu, onu zorlukla duyabiliyordu. ―Ben, çok,çok üzgünüm.
Sanırım suçlu bendim. Kaçarken, biliyorsun, yılan bizim için geliyordu ve ben de patlama laneti yaptım
ve o her yere sekti ve o ve o, onu vurmuĢ olmalı-―
―Bir kazaydı,‖ dedi Harry otomatikman. BoĢ, donmuĢ hissetti.
―Biz, biz bunu tamir etmenin bir yolunu bulacağız.‖
―Harry, yapabileceğimizi zannetmiyorum,‖ dedi Hemrione, yaĢlar yüzünden akıyordu. ―Hatırladın mı?
Ron‘u hatırladın mı? Arabayı çarptığında, asasını kırmıĢtı? Asla eskisi gibi olmadı, yeni bir tane almak
zorunda kaldı.‖
Harry, Voldemort tarafından kaçırılıp esir alınan Ollivander‘ı düĢündü, ölen Gregorovitch‘i. Nasıl
kendisine yeni bir asa bulması bekleniyordu ki?‖
―Tamam,‖ dedi, ters bir ses tonuyla, ―tamam, Seninkini ödünç alacağım Ģimdi o zaman. Nöbet
tutarken.‖
Yüzü yaĢlarla parıldıyordu, Hermione asasını uzattı ve Harry ondan uzaklaĢmaktan baĢka bir Ģey
istemeyerek kızı yatağın yanında bırakıp ayrıldı.
ON SEKİZİNCİ BÖLÜM
ALBUS DUMBLEDORE’UN HAYATI VE YALANLARI
GüneĢ doğuyordu: Gökyüzünün saf, renksiz geniĢliği ona ve acılarına alakasız, üzerinde geriliyordu.
Harry çadır giriĢinde oturdu ve temiz havayı derin bir nefesle içine çekti. Parlayan karlı tepenin
üzerinden güneĢin doğuĢunu izlemek için hayatta olmak dünyadaki en büyük hazine olmalıydı, ama
buna Ģükran duyamıyordu: Hisleri asasını kaybetme felaketiyle coĢmuĢtu. Karla örtülmüĢ bir vadinin
üzerinden baktı, parıldayan sessizliğin arasından uzaktan kilise çanları çalıyordu.
Fark etmeden parmaklarını fiziksel acıya karĢı koymaya çalıĢıyormuĢçasına kollarına gömüyordu.
Kendi kanını sayamayacak kadar çok dökmüĢtü; bir keresinde sağ kolundaki tüm kemikleri
kaybetmiĢti; bu yolculuk ona çoktan elindeki ve alnındakine ek olarak göğsünde ve kolunun üst
kısmıdna yara izleri bırakmıĢtı, ama bu ana kadar hiçbir zaman, kendisini ölümcül derecede zayıf,
korunmasız ve çıplak hissetmemiĢti. Sihir gücünün en iyi tarafı ondan koparılıp alınmıĢ gibiydi.
Bunlardan herhangi birini ifade ederse Hermione‘nin tam olarak ne diyeceğini biliyordu: Asa sadece
büyücü kadar iyidir. Ama yanılıyordu, onun durumu farklıydı. Asanın bir pusulanın iğnesi gibi dönüp
düĢmanına altın alevler fırlattığını hissetmemiĢti. Ġkiz çekirdeklerin korumasını kaybetmiĢti ve ona ne
kadar çok Ģey bağlandığını o gidince anlamıĢtı.
Cebinden kırık asanın parçalarını çıkardı ve onlara bakmadan boynunun etrafında duran Hagrid‘in
kesesinin içine tıkıĢtırdı. Kese Ģimdi kırık ve iĢe yaramaz nesnelerle daha fazla alamayacak kadar
doluydu. Harry‘nin eli köstebek derisinin arasından eski Snitch‘e değdi ve bir anlığına onu çıkarıp atma
eğilimiyle savaĢmak zorunda kaldı. AnlaĢılmaz, iĢe yaramaz, faydasız, Dumbledore‘un geride bıraktığı
diğer her Ģey gibi –
Ve Dumbledore‘a olan öfkesi Ģimdi lav gibi üzerinden akmıĢtı, onu içten içe yakıyordu, diğer her hissi
silip süpürüyordu. Sırf çaresizlikten kendilerini Godric‘s Hallow‘un yanıtları elinde tuttuğuna
inandırılmıĢlardı, geri dönmeleri gerektiğine ikna edilmiĢlerdi, Dumbledore tarafından onlar için
bırakılmıĢ bir gizli patika olduğuna; ama bir harita, bir plan yoktu. Dumbledore onları karanlıkta el
yordamıyla aramaya bırakmıĢtı, bilinmeyen ve hayal edilemeyen korkularla yalnız ve yardımsız
güreĢmeyi bırakmıĢtı. Hiçbir Ģey açıklanmamıĢtı, hiçbir Ģey bedavadan verilmemiĢti, kılıçları yoktu ve
Ģimdi de, Harry‘nin asası yoktu. Ve hırsızın fotoğrafını düĢürmüĢtü ve elbette Ģimdi Voldemort‘un kim
olduğunu bulması kolay olacaktı… Voldemort artık bütün bilgiye sahipti…
―Harry?‖
Hermione onu kendi asasıyla lanetleyeceğinden korkuyor görünüyordu. Yüzü Ģerit Ģerit yaĢlarla
kaplıydı, onun yanında çömeldi, ellerinde iki fincan çayı titreyerek tutuyordu ve kolunun altında ağır bir
Ģey vardı.
―TeĢekkürler,‖ dedi fincanlardan birini alarak.
―Eğer problem olmazsa senle konuĢabilir miyim?‖
―Hayır,‖ dedi, çünkü hislerini incitmek istemiyordu.
―Harry, resimdeki adamın kim olduğunu bilmek istiyordun. Eh… Kitabı aldım.‖
Utangaçca Albus Dumbledore‘un Hayatı Ve Yalanları‘nın yepyeni bir kopyasını kucağına doğru itti.
―Nereden – nasıl – ?‖
―Bathilda‘nın oturma odasındaydı, öylece duruyordu… Tepesinden bu not fırlamıĢtı.‖
Hermione sivri, asit yeĢili birkaç satırlık yazıyı yüksek sesle okudu,
―Sevgili Batty, Yardımın için teĢekkürler. ĠĢte kitabın bir kopyası, umarım hoĢuna gider. her Ģeyi
söyledin, hatırlamasan bile, Rita. Sanırım gerçek Bathilda hayattayken gelmiĢ olmalı, ama beki onu
okuyacak durumda değildi?‖
―Hayır, büyük ihtimalle değildi.‖
Harry Dumbledore‘un yüzüne baktı ve vahĢi bir mutluluk yaĢadı: ġimdi Dumbledore‘un ona anlatmaya
değeceğini asla düĢünmediği Ģeylerin hepsini bilecekti, Dumbledore istese de istemese de.
―Hala bana gerçekten kızgınsın, değil mi?‖ dedi Hermione; yukarı baktı ve gözlerinden taze
gözyaĢlarının süzüldüğünü gördü ve öfkesinin yüzüne vurduğunu anladı.
―Hayır,‖ dedi sessizce. ―Hayır, Hermione, kazara olduğunu biliyorum. Bizi oradan çıkarmaya
çalıĢıyordun ve inanılmazdın. Eğer orada olup bana yardım etmeseydin ben ölmüĢ olurdum.‖
Islak gülümsemesine karĢılık vermeyi denedi, sonra dikkatini kitaba geri çevirdi. Sırtı sertti; besbelli
daha önce hiç açılmamıĢtı. Sayfaları karıĢtırdı, fotoğrafları aradı. Aradığı neredeyse hemen karĢısına
çıktı, genç Dumbledore ve yakıĢıklı arkadaĢ, uzun zaman önce unutulmuĢ bir Ģakaya katıla katıla
gülüyorlardı. Harry gözlerini altyazıya çevirdi:
Albus Dumbledore, annesinin ölümünden kısa bir süre sonra arkadaĢı Gellert Grindelwald ile.
Harry uzun bir süre son kelimeye hayret ederek nefesini bıraktı. Grindelwald. ArkadaĢı Grindelwald.
Gözlerine inanamıyormuĢ gibi ismi uzun uzun düĢünen Hermione‘ye yan yan baktı. YavaĢça
bakıĢlarını Harry‘e kaldırdı.
―Grindelwald mı?‖
Fotoğrafların geri kalanını yok sayarak Harry o önemli ismin tekrarı için sayfaları araĢtırdı. Sonunda
buldu ve aç gözlülükle okudu, ama kafası karıĢtı: Hepsinin bir anlam ifade etmesi için daha geriye
gitmesi gerekliydi ve sonunda kendini ―Daha Büyük Ġyilik,‖ baĢlıklı bölümün baĢında buldu. Hermione
ile o, beraber okumaya baĢladılar:
Artık on sekizinci doğum gününe yaklaĢan Dumbledore, Hogwarts‘ı bir zafer pırıltısıyla
bıraktı – Öğrenci BaĢkanı, Sınıf BaĢkanı, Müstesna Büyü Yapma için Barnabus Finley
Ödülü‘nün sahibi, BüyüceĢura‘nın Ġngiliz Genç Temsilcisi, Kahire‘deki Uluslar arası Simya
Konferansı‘na Çığır Açan Katkısından dolayı Altın Madalya‘sının sahibi. Dumbledore daha
sonra okulda edindiği saf ama bağlı yamağı Elphias ―Köpeknefes‖ Doge ile Büyük Tur‘a
çıkmayı istedi.
Ġki genç adam Londra‘da Çatlak Kazan‘da kalıyordu, ertesi sabah Yunanistan‘a yola çıkma
hazırlıkları yapıyordu ki, Dumbledore‘un annesinin ölümünü taĢıyan bir baykuĢ geldi. Bu
kitap için röportaj vermeyi reddeden ―Köpeknefes‖ Doge, daha sonra olanlar hakkında
topluma kendi duygusal versiyonunu verdi. Kendra‘nın ölümünü trajik bir darbe ve
Dumbledore‘un keĢif gezisinden vazgeçme kararını da soylu bir fedakarlık davranıĢı olarak
gösteriyor.
Elbette Dumbledore, Godric‘s Hollow‘a anında geri döndü, sözüm-ona kardeĢlerine
―bakmak‖ için. Ama onlara aslında ne kadar baktı.
―Delinin tekiydi o Aberforth,‖ dedi, ailesi o sıralar Godric‘s Hollow‘un varoĢlarında yaĢayan
Enid Smeek. ―Deli gibi koĢturdu. Elbette, annesi ve babası olmadığı için ona acırdınız, fakat
kafama keçi tezeği atıp durdu. Albus‘un onun için telaĢlandığını sanmıyorum, onları hiç
birlikte görmedim zaten.‖
Peki Albus ne yapıyordu, eğer vahĢi kardeĢini teselli etmiyorduysa? GörünüĢe göre cevap,
kız kardeĢinin devam eden mahkûmiyetini güvenceye almasıydı. Çünkü ilk gardiyanı
ölmesine rağmen, Ariana Dumbledore‘un acınası durumunda bir değiĢme yoktu. Var oluĢu
sadece dıĢarıdan birkaç kiĢi tarafından bilinmeye devam etti, mesela ―Köpeknefes‖
Doge‘dan onun ―kötü sağlığı‖ hikayesine inanması beklenebilirdi.
Ailenin baĢka kolayca mutlu edilir dostu Bathilda Bagshot‘tu, Godric‘s Hollow‘da pek çok
sene yaĢamıĢ ünlü sihir tarihçisi. Kenra, elbette aileye, köye hoĢ geldiniz, demeye
giriĢtiğinde Bathilda‘yı reddetti. Fakat birkaç sene sonra yazar Albus‘a, Hogwarts‘a bir
mektup gönderdi, Biçim DeğiĢtirme Güncesi‘ndeki türler arası dönüĢüm üzerine yazısından
hoĢa gidecek derecede etkilenmiĢti. Bu ilk temas bütün Dumbledore ailesiyle tanıĢmaya
önayak oldu. Kendra öldüğünde, Bathilda Dumbledore‘un annesini Godric‘s Hollow‘da
konuĢacak kadar tanıyan tek kiĢiydi.
Maalesef, Bathilda‘nın hayatında daha önceleri sergilediği dehası artık söndü. Ivor
Dillonsby‘nin benim için toparladığı gibi, ―AteĢ yanıyor, ama kazan boĢ,‖ ya da Enid
Smeek‘in hafif daha kaba cümlesi gibi, ―Bir çorap kadar kaçık.‖ Yine de, denenmiĢ, test
edilmiĢ bildirme tekniklerinin toplamı hepsini bütün skandallı hikaye için birleĢtirecek yeteri
kadar gerçek külçeleri çıkarmamı sağladı.
Büyücü dünyasının geri kalanı gibi, Bathilda Kendra‘nın erken ölümünü geri tepen bir
büyüye yoruyor, daha sonraki yıllarda Albus ve Aberforth tarafından yinelenen bir hikâye.
Bathilda ayrıca Ariana üzerindeki aile çizgisini tekrarlıyor, ona ―zayıf‖ ve ―narin‖ diyor. Fakat
bir konuda, Bathilda, Veritaserum elde etme için harcadığım çabaya oldukça değiyor,
çünkü sadece o ve o, Albus Dumbledore‘un hayatının en iyi saklanmıĢ sırrının tam
hikâyesini biliyor. ġimdi ilk kez ortaya çıkararak, hayranlarının Dumbledore hakkında
inandığı her Ģeyi muallâkta bırakıyor: Karanlık Sanatlara karĢı sözüm ona nefreti,
Muggle‘ların bastırılmasına karĢı olması, hatta kendi ailesine olan bağlılığı...
Dumbledore‘un Godric‘s Hollow‘a, artık yetim ve ailenin direği olarak eve gittiği yaz,
Bathilda Bagshot yeğeni Gellert Grindelwald‘ı evine kabul etmeye razı oldu.
Grindelwald ismi haklı olarak meĢhur: Bütün Zamanların En Tehlikeli Karanlık
Büyücüleri‘nin listesinde ilk sırayı yalnızca bir jenerasyon sonra tacını çalmaya Kim-
Olduğunu-Bilirsin-Sen geldiği için kaçırırdı. Fakat Grindelwald dehĢet seferberliğini
Ġngiltere‘ye hiç yaymadığı için güce yükseliĢinin ayrıntıları burada fazla bilinmiyor.
O zamanlar bile Karanlık Sanatlar‘a karĢı talihsiz hoĢgörüsüyle tanınan okul Durmstrang‘de
eğitilen Grindelwald, Dumbledore kadar kendini erken geliĢmiĢ bir deha olarak gösterdi.
Fakat yeteneklerini ödül kazanmaya yöneltmektense Gellert Grindelwald kendini farklı
uğraĢlara adadı. On altı yaĢında, Gellert Grindelwald‘ın kötücül deneyimlerini Durmstrang
bile daha fazla görmezden gelemedi ve kovuldu.
ġimdiye dek, Grindelwald‘ın bir sonraki hareketleri hakkında bilinen tek Ģey ―birkaç ay yurt
dıĢına yolculuk yaptığı‖ idi. Grindelwald‘ın Godric‘s Hollow‘daki büyük teyzesini görmeye
gelmeyi seçtiği artık açığa çıkarılabilir ve orada, çoğu kiĢi için duyması Ģiddetle Ģok edici
olacak olmasına rağmen, Albus Dumbledore‘dan baĢkası olmayan biriyle yakın bir dostluk
kurdu.
―Bana büyüleyici bir çocuk gibi göründü,‖ diye saçmalıyor Bathilda, ―daha sonra her ne
olduysa. Doğal olarak onu kendi yaĢındaki çocukların dostluğunu özleyen zavallı Albus‘la
tanıĢtırdım. Çocuklar anında birbirine ısındı.‖
Gerçekten de öyle oldu. Bathilda bana Albus Dumbledore‘un, Gellert Grindelwald‘a gecenin
köründe gönderilmiĢ bir mektubu gösteriyor.
―Evet, bütün günü tartıĢmayla geçirdikten sonra bile – ikisi de öyle zeki genç çocuklardı ki,
ateĢteki kazan gibi kaynaĢtılar – Bazen Gellert‘in odasının camında Albus‘tan bir mektup
getiren baykuĢunun tıkırtısını duyardım! Aklına bir fikir gelirdi ve anında Gellert‘e bildirmek
zorundaydı!‖
Ve bunlar ne fikirlerdi. Albus Dumbledore‘un hayranları çok Ģok edici bulacak olmalarına
rağmen, iĢte on yedi yaĢındaki kahramanlarının, yeni en yakın arkadaĢına iletildiği haliyle
düĢünceleri. (Orijinal mektubun bir kopyası 463. sayfada görülebilir.)
Gellert –
MUGGLE‘LARIN KENDĠ ĠYĠLĠĞĠ ĠÇĠN Büyücü baskınlığı hakkındaki söylediklerin
için – bunun önemli bir konu olduğunu düĢünüyorum. Evet, bize güç bahĢedildi ve
evet, bu güç bize hükmetme hakkını veriyor, ama ayrıca bize hükmedilenler
üzerinde sorumluluklar veriyor. Bu konunun üstünde durmalıyız, inĢa edeceğimizin
temeli olacak bu. Bize karĢı çıkanlar olduğunda -kesinlikle olacağı için- bütün karĢı
tartıĢmalarımızın esası bu olmalı. DAHA ÜSTÜN BĠR DOĞRULUK için kontrolü ele
alıyoruz. Ve bununla birlikte direniĢle karĢılaĢtığımızda yalnızca gerekeni
dayatmalıyız, ama daha fazlasını değil. (Senin Durmstrang‘deki hatan buydu! Ama
Ģikayet etmiyorum, çünkü eğer kovulmasaydın, asla tanıĢamazdık.)
Albus
Hayranları hayrete ve dehĢete düĢecek olmalarına rağmen, bu mektup Albus
Dumbledore‘un bir zamanlar Gizlilik Yasası‘nı düĢürüp Büyücülerin Muggle‘lara hükmünü
kurmayı planladığının kanıtını teĢkil ediyor. Dumbledore‘u Muggle-doğumların en büyük
Ģampiyonu olarak gösteren herkes için ne büyük bir darbe! Bu kahredici yeni kanıtın
ıĢığında Muggle haklarını destekleyici nutuklar ne sahte geliyor! Annesi için yas tutması ve
kız kardeĢine bakması gerekirken güce yükseliĢinin planlarını yapmakla meĢgul olan Albus
Dumbledore ne alçak görünüyor!
Dumbledore‘u çöken kaidesinde tutmaya kararlı olanlar Ģüphesiz her Ģeye rağmen
planlarını yürürlüğe koymadığını mızırdanacaktır, fikrini değiĢtirmiĢ olmalıydı, aklı baĢına
gelmiĢ olmalıydı, fakat gerçek daha Ģok edici görünüyor.
Yeni büyük dostluklarının yalnız ikinci ayında, Dumbledore ve Grindelwald birbirlerini bir
daha görmemek üzere ayrıldı, efsanevi düelloları için karĢılaĢana dek (fazlası için 22.
bölüme bakınız). Bu ani patlamaya ne sebep olmuĢtu? Dumbledore‘un aklı baĢına gelmiĢ
miydi? Ne yazık ki, hayır.
―Buna neden olan sanırım zavallı küçük Ariana‘nın ölümüydü,‖ diyor Bathilda. ―Korkunç bir
Ģok etkisi yaptı. Öldüğünde, Gellert orada evdeydi ve bir anda evime geri döndü ve ertesi
gün eve gitmek istediğini söyledi. Bilirsiniz, korkunç derecede endiĢeliydi. Bu yüzden bir
Anahtar hazırladım ve bu onu son görüĢümdü.
―Albus, Ariana‘nın ölümünde onun yanındaydı. Ġki kardeĢ için çok korkunçtu. Birbirleri hariç
herkesi kaybetmiĢlerdi. Sinirlerin gerilmesine ĢaĢırmamak lazım. Aberforth Albus‘u suçladı,
bilirsin, korkunç durumlarda insanların yaptığı gibi. Ama Aberforth, her zaman biraz delice
konuĢurdu, zavallı çocuk. Yine de, cenazede Albus‘un burnunu kırması hoĢ değildi. Kızının
bedeninin önünde oğullarını öyle kavga eder görmek Kendra‘yı mahvederdi. Gellert‘in
cenazeye kalamaması ne kötüydü… Albus‘u teselli ederdi en azından…‖
Yalnızca Ariana Dumbledore‘un cenazesine katılan birkaç kiĢi tarafından bilinen tabutun
yanındaki bu korkunç dövüĢ, birkaç soru oluĢturuyor. Aberforth Dumbledore tam olarak
neden Albus‘u kız kardeĢinin ölümü için suçlamıĢtı? ―Batty‖nin öyleymiĢ gibi davrandığı
gibi, yalnızca bir keder taĢkınlığı mıydı? Yoksa öfkesinin daha somut bir sebebi olabilir
miydi? Öğrenci arkadaĢlarına yaptığı neredeyse ölümcül saldırıları yüzünden
Durmstrang‘den kovulan Grindelwald, kızın ölümünün saatler sonrasında ülkeden kaçtı ve
Albus (utançtan mı korkudan mı?) onu bir daha hiç görmedi, Büyücü dünyasının
yalvarıĢlarıyla görmek zorunda kalana kadar.
Ne Dumbledore ne Grindelwald daha sonraki hayatlarında bu kısa çocukluk dostluğundan
bahsetmiĢe benzemiyor. Fakat Dumbledore‘un Gellert Grindelwald‘a saldırısını bir beĢ yıllık
karmaĢa, ölümcül olaylar ve yok olmalar sonrasına ertelediğine Ģüphe yok. Dumbledore‘un
tereddüt etmesinin nedeni adam için kalmıĢ Ģefkat miydi yoksa bir zamanlar en iyi dostunun
ortaya çıkmasının korkusu muydu? Bir zamanlar tanıĢtığına çok memnun olan adamı
yakalamak için yola çıkması sadece gönülsüzce miydi?
Ve esrarengiz Ariana nasıl öldü? Bir Karanlık ayinin kasıtsız kurbanı mıydı? Ġki genç adam
zafer ve baskınlık denemeleri için pratik yaparken, yapmaması gereken bir Ģeyle mi
karĢılaĢmıĢtı? Ariana Dumbledore‘un ―daha üstün bir doğruluk‖ için ölen ilk insan olması
mümkün müydü?
Bölüm burada sona erdi ve Harry yukarı baktı. Hermione sayfanın sonuna ondan önce
ulaĢmıĢtı. Kitabı Harry‘nin elinden çekti, ifadesi onu korkutmuĢa benziyordu ve ona bakmadan
kapattı, sanki nahoĢ bir Ģeyi saklıyordu.
―Harry – ―
Ama baĢını iki yana salladı. Ġçinden gelen kesinlik içinde parçalandı; Ron gittikten sonra hissettiğinin
aynısıydı. Dumbledore‘a güvenmiĢti, iyilik ve irfanın somut hali olduğuna inanmıĢtı. Hepsi küllere
karıĢmıĢtı: Daha ne kadar kaybedebilirdi? Ron, Dumbledore, anka asası…
―Harry.‖ DüĢüncelerini duymuĢ gibiydi. ―Beni dinle. Bu – çok iyi bir okuma materyali değil – ―
―Evet, bunu diyebilirsin,‖
―– ama unutma Harry, bunları yazan Rita Skeeter.‖
―Grindelwald‘a mektubunu okudun, değil mi?‖
―Evet, ben – ben okudum.‖ Tereddüt etti, üzgün görünüyordu, çayını soğuk ellerinde beĢik gibi
sallayarak. ―Bence en kötü bölümü o. Bathilda‘nın hepsini sadece konuĢma olduğunu düĢündüğünü
biliyorum, ama ―Daha Üstün Bir Doğruluk Ġçin‖ Grindelwald‘ın sloganı haline geldi, daha sonra iĢlediği
bütün canavarlıklar için savunması haline geldi. Ve… bundan çıkıyor ki… fikri ona Dumbledore verdi.
Nurmengard‘ın giriĢine bile ―Daha Üstün Bir Doğruluk Ġçin‖ kazındığı söyleniyor.‖
―Nurmengard ne?‖
―Grindelwald‘ın ona karĢı çıkanları tutmak için inĢa ettiği hapishane. Kendisi orada son buldu,
Dumbledore onu yakaladıktan sonra. Her neyse, bu – bu korkunç bir Ģey; Dumbledore‘un fikirlerinin
Grindelwald‘ın güce yükselmesine yardım etmesi. Ama yine de, Rita bile onların birbirini, ikisi de çok
gençken, bir yazlığına birkaç aydan fazla tanıyor gibi davranamaz ve – ―
―Bunu söyleyeceğini düĢündüm,‖ dedi Harry. Öfkesini ondan çıkarmak istemiyordu, ama sesini
seviyeli tutması çok zordu. ―‘Çok gençlerdi,‘ diyeceğini biliyordum. Bizim Ģu anki yaĢımızdalardı. Ve
iĢte buradayız, Karanlık Sanatlara karĢı savaĢmak için hayatlarımızı riske atıyoruz ve iĢte oradaydı,
yeni en yakın arkadaĢıyla beraber Muggle‘lar üzerinde güç planları yapıyordu.‖
Sinirleri daha fazla oynamadan duramazdı: Ayağa kalktı ve etrafta yürüdü, birazını dıĢarı atmaya
çalıĢarak.
―Dumbledore‘un yazdıklarını savunacak değilim,‖ dedi Hermione. ―Bütün o ‗hükmetme hakkı‘
saçmalığı, ‗Sihir Kudrettir‘ gibi yine. Ama Harry, annesi yeni ölmüĢtü, evde tek baĢına kapalı kalmıĢtı
– ―
―Tek baĢına mı? Yalnız değildi! Yanında kardeĢleri vardı, kapalı tuttuğu Kofti kız kardeĢi – ―
―Ġnanmıyorum,‖ dedi Hermione. O da ayağa kalktı. ―O kızın sorunu her ne idiyse, Kofti olduğunu
düĢünmüyorum. Bizim bildiğimiz Dumbledore asla, asla böyle bir Ģeye – ―
―Bizim bildiğimiz Dumbledore zorla Muggle‘ları ele geçirmek istemiyordu!‖ diye bağırdı Harry, sesi boĢ
dağ yamacında yankılandı ve birkaç siyah kuĢ gaklayarak ve incimsi gökyüzünde yuvarlak çizerek
havaya uçtu.
―DeğiĢti, Harry, değiĢti! Bu kadar basit! Belki on yedi yaĢındayken bu Ģeylere inandı, ama hayatının
geri kalanını Karanlık Sanatlara karĢı savaĢarak geçirdi! Dumbledore Grindelwald‘ı durduran kiĢiydi,
her zaman Muggle koruması ve Muggle-doğumlu hakları için oy verendi, baĢından Kim-Olduğunu-
Bilirsin-Sen‘e karĢı savaĢandı ve onu alt etmeyi denerken ölendi!‖
Rita‘nın kitabı aralarından yere düĢtü, böylece Albus Dumbledore‘un yüzü ikisine hüzünle gülümsedi.
―Harry, özür dilerim, ama kızgın olmanın tek sebebi, Dumbledore‘un bunların hiç birini sana kendi
anlatmadığı için.‖
―Belki de o yüzden!‖ diye böğürdü Harry ve kollarını baĢının üzerine savurdu, öfkesini mi tutmaya
çalıĢtığı için yoksa kendini kendi Hayalbozan büyüsünden korumak için miydi bilmiyordu. ―Bak
benden ne istedi, Hermione! Hayatını tehlikeye at, Harry! Ve yine! Ve yine! Ve benden sana hiçbir
Ģeyi açıklamamı bekleme, sadece bana körü körüne güven, ne yaptığımı bildiğime güven, sana
güvenmesem de sen bana güven! Hiçbir zaman tamamen gerçeğe değil! Hiçbir zaman!‖
Sesi zorlanmayla çatladı ve beyazlık ve boĢlukta birbirlerine bakarak durdular ve Harry geniĢ
gökyüzünün altında böcekler kadar önemsizlermiĢ gibi hissetti.
―Seni sevdi,‖ diye fısıldadı Hermione. ―Seni sevdiğini biliyorum.‖
Harry kollarını düĢürdü.
―Kimi sevdiğini bilmiyorum, Hermione, ama hiçbir zaman ben değildim. Bu sevgi değil, bana bıraktığı
kargaĢa. Gerçekte ne düĢündükleri hakkında benle paylaĢtığından daha çoğunu Gellert Grindelwald
ile paylaĢtı.‖
Harry, kara düĢürdüğü Hermione‘nin asasını aldı ve çadırın giriĢine geri oturdu.
―Çay için teĢekkürler. Nöbeti bitireceğim. Sen sıcak yere geri dön.‖
Tereddüt etti, ama gitmeyi kabul etti. Kitabı aldı ve yanından geçip çadırın içine geri döndü, ama
dönerken baĢının tepesini hafifçe eliyle süpürdü. Onun dokunuĢuyla gözlerini kapadı ve söylediğinin
doğru olmasını dilediği için kendinden nefret etti: Dumbledore‘un gerçekten umursadığının.
ON DOKUZUNCU BÖLÜM
GÜMÜŞ CEYLAN
Hermione, gece yarısı nöbeti devraldığında kar yağıyordu. Harry‘nin rüyaları karıĢık ve rahatsız
ediciydi: Nagini sürekli kıvrılarak belirip yok oldu, önce kocaman çatlamıĢ bir yüzüğün içinden, sonra
Noel güllerinden oluĢan çelengin arasından. Sürekli panik içinde uyandı, uzaklarda birinin onu
çağırdığına emin olarak, çadırın etrafındaki rüzgârın kırbaçlarının ayak sesleri ya da sesler olduğunu
hayal ederek.
Sonunda karanlıkta ayağa kalktı ve çadırın giriĢinde yığılmıĢ asasının ıĢığıyla Sihir Tarihi‘ni okuyan
Hermione‘ye katıldı. Kar hala lapa lapa yağıyordu ve erken toparlanıp yola devam etme önerisini
ferahlamayla karĢıladı.
―Daha kapalı bir yere gideceğiz,‖ diye kabul etti, pijamalarının üzerine bir kazak geçirirken titreyerek.
―Sürekli dıĢarıda insanların hareket ettiğini duyar gibi olduğumu düĢündüm, hatta bir ya da iki kez birini
gördüğümü sandım.‖
Harry üzerine bir süveter giyerken durakladı ve masadaki sessiz, hareketsiz Sinsioskopa baktı.
―Eminim, hayal ettim,‖ dedi Hermione, gergin görünerek. ―Kar karanlıkta gözlerine numaralar yapar…
Ama belki yine de Görünmezlik Pelerini‘nin altında BuharlaĢmalıyız, ne olur ne olmaz?‖
Yarım saat sonra, çadır toplanmıĢ, Harry Hortkuluğu giyiyor ve Hermione boncuklu çantayı sıkı sıkı
tutuyordu; BuharlaĢtılar. Her zamanki sıkılık onları içine çekti; Harry‘nin ayakları karlı yerden ayrıldı,
sonra yapraklarla örtülmüĢ donmuĢ toprak hissiyatı veren yere hızla çarptı.
―Nerdeyiz?‖ diye sordu, Hermione boncuklu çantayı açıp çadır direklerine asılırken taze ağaç
topluluklarına baktı.
―Dean Ormanı,‖ dedi. ―Bir keresinde buraya annem ve babamla kamp yapmaya gelmiĢtim.‖
Burada da kar her taraftaki ağaçların tepesini örtmüĢtü ve iliklere iĢleyecek kadar soğuktu, ama en
azından rüzgârdan korunuyorlardı. Günün çoğunu çadırın içinde geçirdiler, Hermione‘nin yapmaya çok
yatkın olduğu, süpürülüp bir kavanoz içinde etrafa taĢınabilen kullanıĢlı parlak mavi alevlerin etrafında
ısınmak için birbirlerine yanaĢtılar. Harry sanki kısa ama ağır bir hastalıktan kurtuluyormuĢ gibi hissetti;
Hermione‘nin endiĢeli haliyle güçlendirilen bir ifade. O öğleden sonra yeni kar taneleri üstlerine yağdı,
böylece saklı açıklık bile tozumsu karla tazelenmiĢti.
Az uykuyla geçen iki geceden sonra, Harry‘nin duyuları normalde olduğundan daha tetikteydi. Godric‘s
Hollow‘dan kaçıĢları öyle ucu ucuna olmuĢtu ki Voldemort nasıl olduysa öncekinden daha yakın gibi
görünüyordu, daha tehditkâr. Karanlık yine çökerken Harry Hermione‘nin nöbet tutma teklifini geri
çevirdi ve ona yatağa gitmesini söyledi.
Harry çadıra eski bir yastık getirdi ve oturdu, sahip olduğu bütün süveterleri giyiyordu, ama buna
rağmen hala titriyordu. Saatler geçtikçe karanlık iyice çöktü,neredeyse yutacak gibiydi, bir süreliğine
Ginny‘nin noktasını izlemek için Çapulcu Haritası‘nı çıkarmak üzereydi ki, Noel tatili olduğunu ve
Kovuk‘a geri dönmüĢ olacağını hatırladı.
Her ufak hareket ormanın uçsuz bucaksız büyüklüğünde daha da büyütülmüĢ gibiydi. Harry yaĢayan
yaratıklarla dolu olduğunu biliyordu, ama hepsinin hareketsiz ve sessiz kalmasını diledi ki masum
sincap koĢuĢturmalarını yürüyüĢlerini diğer sinsi hareketlerden ayırabilesin. Yıllar önce duyduğu ölü
yaprakların üzerinde sürtünen pelerin sesini hatırladı ve anında tekrar duyduğunu sandı ve aklını
sarstı. Koruyucu büyüleri haftalardır iĢe yaramıĢtı; neden Ģimdi kırılsın ki? Ama yine de bu gece bir
Ģeylerin farklı olduğu hissini üzerinden atamıyordu.
Birçok kez çadırın kenarına tuhaf bir açıyla yaslanarak uyuyakaldığı için boynu ağrıyarak yukarı fırladı.
Gece o kadar derin bir kadifemsi karanlığa ulaĢmıĢtı ki BuharlaĢma ve Cisimlenme arasındaki bir
Araf‘a geçici olarak alınmıĢ olabilirdi. Parmaklarını görebilip göremeyeceğini anlamak için bir elini
yüzünün önüne tuttu.
Parlak gümüĢ bir ıĢık tam önünde belirdi, ağaçların arasında hareket ediyordu. Kaynağı neyse,
sessizce hareket ediyordu. IĢık ona doğru geliyormuĢ gibiydi.
Ayağa fırladı, sesi boğazında donmuĢtu ve Hermione‘nin asasını kaldırdı. IĢık kör edici hale gelince
gözlerini kıstı, önündeki ağaçların siluetleri simsiyahtı ve o Ģey yaklaĢmaya hala devam ediyordu…
Ve sonra ıĢığın kayağı bir meĢenin arkasından adım attı. GümüĢi beyaz bir ceylandı, ay gibi parlak ve
göz kamaĢtırıcı, yerde yolunu seçe seçe yürüyordu, hala sessiz ve ince kar tabakasında ayak izi
bırakmıyordu. Ona doğru yürüdü, geniĢ uzun kirpikli gözleri olan güzel baĢı yukarıda.
Harry merak içinde yaratığa bakakaldı. Tuhaflığına değil, ama açıklanamaz tanıdıklığına. Sanki onun
gelmesini bekliyormuĢ, ama o ana dek karĢılaĢmalarını planladıklarını unutmuĢ gibi hissetti. Bir saniye
önce çok güçlü olan Hermione‘yi çağırma bağırma güdüsü yok olmuĢtu. Kendisi için, yalnız kendisi için
geldiğini biliyordu, hatta hayatını ortaya koyardı.
―Hayır,‖ dedi ve sesi kullanmamaktan çatlak çıkmıĢtı. ―Geri dön!‖
Ağaçların arasında kasten adım atmaya devam etti ve bir süre sonra parlaklığı ağaçların siyah
gövdeleriyle kesiliyordu. Bir saniyeliğine tereddüt etti. Dikkat, bunun bir düzen, bir yem, bir tuzak
olabileceğini mırıldandı. Ama güdü, o büyük güdü ona bunun Karanlık Büyü olmadığını söyledi. O da
peĢine düĢtü.
Kar ayağının altında kütürdedi, ama ceylan ağaçların arasından geçerken hiç ses çıkarmadı, çünkü
ıĢıktan baĢka bir Ģey değildi. Onu ormanın derinliklerine götürdü ve Harry hızla yürüdü, durduğunda
emindi ki ona düzgünce yaklaĢmasına izin verecekti. Ve sonra konuĢacaktı ve ses ona bilmesi gerekeni
söyleyecekti.
Sonunda, durdu. Güzel baĢını bir kez daha ona çevirdi ve içinde bir soru yanarak koĢmaya baĢladı ama
dudaklarını sormak için açtığında ceylan yok oldu.
Karanlık onu bütün olarak yutmasına rağmen, düzgün ve parlak görünümü hala retinasında izini
bırakmıĢtı; görüĢünü bozdu, göz kapaklarını indirdiğinde parlatarak, yolunu ĢaĢırtarak. ġimdi korku
gelmiĢti; varlığı güvenlik demekti.
―Lumos!‖ diye fısıldadı ve asasının ucu yandı.
Orada durup ormanın seslerini, uzaktan gelen dal çatırdamaları, karın yumuĢak hıĢırtısını dinlerken
gözünü her kırpıĢında diĢi geyiğin izi eridi. Saldırılmak üzere miydi? Onu bir pusuya mı düĢürmüĢtü?
Asa ıĢığının ötesinde birinin durup onu izlediğini hayal mi ediyordu?
Asasını daha yükseğe kaldırdı. Kimse ona koĢmadı, bir ağacın ardından hiçbir yeĢil ıĢık patlamadı.
Öyleyse neden, onu bu noktaya getirmiĢti?
Asasın ıĢığında bir Ģey parladı ve Harry döndü, ama orada olan tek Ģey ufak donmuĢ bir havuzdu,
asasını incelemek için daha yükseğe kaldırırken siyah yüzü parlıyordu.
Dikkatlice ilerledi ve aĢağı baktı. Buz bozulmuĢ gölgesini ve asasının ıĢığının parıltısını yansıttı, ama
puslu kalın gri kabuğun derinliklerinde baĢka bir Ģey parladı. Kocaman gümüĢ bir haç…
Kalbi ağzına fırladı: havuzun kenarında dizleri üzerine düĢtü ve asasını öyle bir açıda tuttu ki havuzun
dibine mümkün olduğu kadar çok ıĢık tuttu. Koyu kırmızı parıltısı… Kabzasında parlayan yakutlar olan
bir kılıçtı… Orman havuzunun dibinde Gryffindor‘un kılıcı yatıyordu.
Neredeyse nefes almayarak, ona bakakaldı. Bu nasıl mümkün olurdu? Nasıl bir orman havuzunun
dibinde yatar duruma gelirdi, kamp yaptıkları yerin bu kadar yakınında? Hermione‘yi bilinmeyen bir sihir
 
 
Sitenin tek amacı kendim yükleyip kendim okumamdır. Hiçbir ticari vs. Amacım yoktur.
 
Bugün 34 ziyaretçi (55 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol