181-230
mi bu noktaya çekmiĢti, yoksa Patronus olduğunu düĢündüğü ceylan havuzun gardiyanı gibi bir Ģey
miydi? Yoksa kılıç onlar oraya vardıktan sonra mı konmuĢtu, tam olarak onlar orada oldukları için mi? O
halde, Harry‘e bunu vermek isteyen insan neredeydi? Tekrar asasını çevredeki ağaçlara ve çalılara
yöneltti, bir insan gölgesi, göz parıltısı arıyordu, ama orada kimseyi göremedi. Bu arada, dikkatini
donmuĢ havuzun dibinde dinlenen kılıca çevirirken biraz daha korku heyecanını bastırdı.
Asasını gümüĢü Ģekle uzattı ve mırıldandı; ―Accio Kılıç.‖
Hareket etmedi. BeklememiĢti de. Eğer o kadar kolay olsaydı, kılıç alması için yere konulmuĢ olurdu,
donmuĢ bir havuzun derinlikleride değil. Buz çemberinin etrafında dolandı, kılıcın kendini ona son
yollayıĢını düĢünüyordu. O zaman korkunç bir tehlike içindeydi ve yardım istemiĢti.
―Ġmdat,‖ diye mırıldandı, ama kılıç havuzun dibinde kaldı, kayıtsız, hareketsiz.
Neydi, diye sordu Harry kendine (tekrar yürüyerek), Dumbledore ona kılıcı en son yakaladığında ne
demiĢti? Sadece gerçek bir Gryffindor onu Ģapkadan çıkarabilirdi. Ve bir Gryffindor‘u tarif eden özellikler
nelerdi? Harry‘nin kafasındaki küçük bir ses onu cevapladı: Cesaretleri, cüretleri ve nezaketleri
Gryffindorları ayırır.
Harry durmayı bıraktı ve uzun bir of çekti, dumanımsı nefesi hızla donmuĢ havada yükseldi. Ne
yapması gerektiğini biliyordu. Eğer kendisine dürüst olması gerekirse, kılıcı buzun ardında fark ettiği an
bu ana varacağını düĢünmüĢtü.
Tekrar çevredeki ağaçlara baktı, ama kimsenin ona saldırmayacağına emindi. Orman boyunca tek
baĢına yürürken fırsatları olmuĢtu, havuzu incelerken pek çok fırsatları olmuĢtu. Bu noktaya kadar
geciktirmenin tek nedeni bir sonraki beklentinin hiç de davetkâr olmamasıydı.
El yordamıyla Harry kat kat kıyafetlerini çıkarmaya baĢladı. ―Nezaket‖ in bununla ne alakası olduğuna,
diye düĢündü piĢmanlıkla tam olarak emin değildi, Hermione‘yi çağırıp onun yerine yapmasını
istememek nezaketten sayılmıyorsa tabi.
Soyunurken bir baykuĢ bir yerde öttü ve üzüntüyle Hedwig‘i düĢündü. Titriyordu Ģimdi, diĢleri korkunç
takırdıyordu, ama yine de iç çamaĢırıyla karda çıplak ayak kalana kadar soyunmaya devam etti.
Asasını, annesinin mektubunu, Sirius‘un aynasının parçasını ve eski Snitch‘i içeren keseyi kıyafetlerinin
üstüne koydu, sonra Hermione‘nin asasını buza doğrulttu.
―Diffindo.‖
Sessizlikte bir kurĢun sesi gibi çatırdadı. Havuzun yüzeyi kırıldı ve karanlık buz parçaları dalgalı suda
sallandı. Harry‘nin kıyaslayabileceği kadarıyla derin değildi, ama kılıcı alabilmek için kendisini tamamen
suya daldırmak zorundaydı.
Önündeki görevi uzun uzun düĢünmek iĢi kolaylaĢtırmayacaktı ya da suyu ısıtmayacaktı. Havuzun
kenarına doğru adım attı ve Hermione‘nin asasını yere koydu, hala ucu yanıyordu. Sonra, biraz sonra
ne kadar daha üĢüyeceğini ya da yakında ne kadar Ģiddetle titreyeceğini gözünde canlandırmamaya
çalıĢarak, atladı.
Vücudunun her noktası Ģikâyetle çığlık attı; donmuĢ suda omuzlarına kadar battığında ciğerlerindeki
hava donmuĢ gibiydi. Ancak nefes alıyordu; Ģiddetle titriyordu, su havuzun kenarından taĢtı, uyuĢmuĢ
ayaklarıyla kılıcı hissetti. Sadece bir kez dalmak istiyordu.
Dalma anını her saniye erteledi, zorlukla nefes alarak ve titreyerek, sonunda kendine bunun yapılması
gerektiğini söyledi, bütün cesaretini topladı ve daldı.
Soğuk büyük ıstıraptı: Ona ateĢ gibi saldırdı. Karanlık su boyunca kendini itip uzanıp kılıcı almak için
elini uzatırken beyni de donmuĢ gibiydi. Parmakları kabzanın etrafında kapandı; yukarı doğru çekti.
Sonra boynunun etrafında bir Ģey sıkıca kapandı. Su bitkilerini düĢündü, ama dalarken hiçbir Ģeye
değmemiĢti ve boĢ elini kendini kurtarmak için kaldırdı. Su bitkisi değildi: Hortkuluğun zinciri sıkılaĢmıĢtı
ve yavaĢça nefes borusunu sıkıĢtırıyordu.
Harry deli gibi bacaklarını savurdu, kendini yüzeye çıkarmaya çalıĢtı, ama sadece kendini havuzun
kayalıklı kısmına itti. Çırpınarak, nefessiz kalarak, kendini boğan zinciri yokladı, donmuĢ parmakları onu
gevĢetemedi ve Ģimdi boğulacaktı, geriye bir Ģey kalmamıĢtı, yapabileceği hiçbir Ģey yoktu ve göğsünü
kavrayan kollar kesin Ölüm‘ündü…
Nefesi kesilerek ve böğürerek, sırılsıklam ve hayatında hiç üĢümediği kadar üĢüyerek, karda yüzükoyun
yattı. Yakında biri, baĢka bir insan hızla nefes alıyordu ve öksürüyordu ve sendeliyordu. Hermione
tekrar gelmiĢti, yılan saldırdığında geldiği gibi… Ama onun sesine benzemiyordu, bu derin öksürükler,
ayakların ağırlıkları ona benzemiyordu…
Harry‘de baĢını kaldırıp kurtarıcısının kim olduğunu görecek güç yoktu. Yapabildiği tek Ģey titreyen elini
boğazına götürmek ve madalyonun etini sıkıca kestiği yeri hissetmekti. GitmiĢti. Biri kesip onu özgür
bırakmıĢtı. Sonra baĢının üstündeki nefesli bir ses konuĢtu,
―Sen – çatlak – mısın?‖
O sesi duymanın verdiği Ģokun dıĢında hiçbir Ģey Harry‘e kalkma gücünü veremezdi. ġiddetle
titreyerek, yalpalayarak ayağa kalktı. Orada önünde Ron duruyordu, tamamen giyinik ama sırılsıklam,
saçı yüzüne yapıĢmıĢ, bir elinde Gryffindor‘un kılıcı vardı, diğerinden Hortkuluğun kırık zinciri
sarkıyordu.
―Kahrolasıca neden‖ diye nefes aldı Ron, kısalmıĢ zincirinde hipnoz edercesine öne geriye sallanan
Hortkuluğu kaldırarak, ―bu Ģeyi dalmadan önce çıkarmadın?‖
Harry cevap veremedi. GümüĢ ceylan Ron‘un tekrar ortaya çıkıĢıyla kıyaslanacak olursa hiçbir Ģey ama
hiçbir Ģey değildi: Ġnanamıyordu. Soğuktan titreyerek, hala suyun kenarında duran kıyafet yığınını
yakaladı ve giymeye baĢladı. BaĢından süveterleri teker teker geçirirken, Harry Ron‘a baktı, bakıĢını
ondan her kaçırdığında yok olmasını yarı yarıya bekleyerek, ama yine de gerçekçi olmalıydı: Az önce
havuza dalmıĢtı; Harry‘nin hayatını kurtarmıĢtı.
―S-sen miydin?‖ dedi Harry sonunda, diĢleri takırdayarak, sesi az kalsın boğulacak olmasından ötürü
normalde olduğundan daha zayıf.
―Eh, evet,‖ dedi Ron, biraz kafası karıĢmıĢ görünerek.
―S-sen mi o geyiği yaptın?‖
―Ne? Hayır, elbette! Onu senin yaptığını sandım!‖
―Benim Patronusum bir erkek ceylan.‖
―A, doğru. Farklı göründüğünü düĢünmüĢtüm. Boynuzları yoktu.‖
Harry Hagrid‘in kesesini boynuna geri taktı, son bir süveter giydi, Hermione‘nin asasını almak için eğildi
ve yine Ron‘la yüz yüze geldi.
―Nasıl oldu da buradasın?‖
GörünüĢe göre Ron bu noktanın daha sonra ortaya çıkacağını ummuĢtu, eğer çıkacaksa.
―Eh, ben – bilirsin – geri döndüm. Eğer –‖ Boğazını temizledi. ―Bilirsin. Beni hala istersen.‖
Bir duraklama oldu, Ron‘un gidiĢi konusu aralarına bir duvar gibi girdi. Ama buradaydı. DönmüĢtü. Az
önce Harry‘nin hayatını kurtarmıĢtı.
Ron aĢağı ellerine baktı. Tuttuğu Ģeyleri görmenin anlık bir ĢaĢkınlığını yaĢıyor görünüyordu.
―A, evet, onu dıĢarı çıkardım,‖ dedi, epey gereksizce, kılıcı Harry‘nin incelemesi için kaldırarak. ―Bunun
için atladın, değil mi?‖
―Evet,‖ dedi Harry. ―Ama anlamıyorum. Buraya nasıl geldin? Bizi nasıl buldun?‖
―Uzun hikâye,‖ dedi Ron. ―Saatlerdir sizi arıyorum, ama büyük bir orman, değil mi? Ve tam bir ağacın
altında kalmayı ve sabahı beklemeyi düĢünüyordum ki o geyiğin geldiğini ve senin onu takip ettiğini
gördüm.‖
―BaĢka kimseyi görmedin mi?‖
―Hayır,‖ dedi Ron, ―Ben –‖
Ama tereddüt etti, birkaç metre ötede beraber büyüyen iki ağaca baktı.
―Orada bir Ģeyin hareket ettiğini gördüğümü sandım, ama o anda havuza doğru koĢuyordum, çünkü
içeri girmiĢtin ve dıĢarı çıkmamıĢtın, o yüzden yönümü değiĢtirmeyi – hey!‖
‗Harry, çoktan Ron‘un iĢaret ettiği yere doğru koĢuyordu. Ġki meĢe beraber büyümüĢtü: gövdelerin
arasında göz seviyesinde sadece birkaç santimetrelik bir boĢluk vardı ve görmek ama görülmemek için
ideal bir yerdi. Ama köklerin etrafındaki yer karla kaplı değildi ve Harry ayak izlerine dair bir iĢaret
göremiyordu. Ron‘un elinde hala Hortkuluğu ve kılıcı tutarak beklediği yere geri döndü.
―Orada bir Ģey var mı?‖ diye sordu Ron.
―Hayır,‖ dedi Harry.
―Peki kılıç havuzun içine nasıl girdi?‖
―Patronus‘u yaratan kiĢi onu oraya koymuĢ olmalı.‖
Ġkisi de süslü püslü gümüĢ kılıca baktı, kabzasındaki yakutları Hermione‘nin asasının ıĢığında biraz
parıldıyordu.
―Bunun gerçek olduğunu mu düĢünüyorsun?‖ diye sordu Ron.
―Bilmenin tek yolu var, değil mi?‖ dedi Harry.
Horktkuluk hala Ron‘un elinde sallanıyordu. Madalyon hafifçe seğiriyordu. Harry içindeki Ģeyin yine
rahatsızlaĢtığını biliyordu. Kılıcın varlığını hissetmiĢti ve Harry‘i onu elde etmemesi için öldürmeye
çalıĢmıĢtı. ġimdi uzun tartıĢmalar yapmanın zamanı değildi; Ģimdi madalyonu sonsuza kadar yok
etmenin zamanıydı. Harry etrafına baktı, Hermione‘nin asasını yukarıda tuttu ve yeri gördü: düz bir
kaya bir amerikançınarı ağacının gölgesinde duruyordu.
―Buraya gel,‖ dedi ve ona yolu gösterdi, kayanın yüzeyinden karı süpürdü ve elini Hortkuluk için uzattı.
Ama Ron kılıcı uzattığında, Harry baĢını salladı.
―Hayır, sen yapmalısın.‖
―Ben mi?‖ dedi Ron, Ģok olmuĢ vaziyette. ―Neden?‖
―Çünkü kılıcı havuzdan sen çıkardın. Senin yapman gerektiğini düĢünüyorum.‖
Nazik veya cömert davranmıyordu. O geyiğin zararsız olduğunu bildiği kadar kesin biliyordu ki, Ron
kılıcı kullanacak kiĢi olmalıydı. Dumbledore Harry‘e en azından bazı sihir türlerini öğretmiĢti, bazı
davranıĢların hesaplanamaz gücünü.
―Ben açacağım,‖ dedi Harry, ―ve sen saplayacaksın. Hemen, tamam mı? Çünkü içindeki her neyse
dövüĢecek. Günlükteki Riddle parçası beni öldürmeye çalıĢtı.‖
―Nasıl açacaksın?‖ diye sordu Ron. KokmuĢ görünüyordu.
―Açılmasını isteyeceğim, Çataldilinde,‖ dedi Harry. Cevap dudaklarına o kadar hazır bir Ģekilde geldi ki
her zaman içten içe bildiğini düĢündü: Belki Nagini‘yle yaĢadığı son karĢılaĢma onun anlamasını
saplamıĢtı. Parlayan yeĢil taĢlarla yazılmıĢ Yılansı S‘ye baktı: Kaya‘da kıvrılmıĢ ufak bir yılan olduğunu
gözünde canlandırmak kolaydı.
―Hayır!‖ dedi Ron. ―Hayır, açma! Ciddiyim!‖
―Neden?‖ diye sordu Harry. ―Kahrolası Ģeyden kurtulalım, aylar oldu –‖
―Çünkü o Ģey benim için kötü!‖ dedi Ron, kayanın üstündeki madalyondan uzaklaĢarak. ―Onunla baĢa
çıkamam! Bahane uydurmuyorum, Harry, çünkü ne hale gelmiĢtim, ama beni, seni ve Hermione‘yi
etkilediğinden daha kötü etkiliyor, bana bazı Ģeyler düĢündürttü – zaten düĢündüğüm Ģeylerdi, ama o
her Ģeyi daha da kötü hale getirdi. Açıklayamam ve sonra onu çıkartır ve kafamı toparlardım yeniden,
ama sonra lanet olası Ģeyi tekrar takmak zorunda kalırdım – yapamam Harry!‖
GerilemiĢti, kılıç yanından sarkıyordu, baĢını sallıyordu.
―Yapabilirsin,‖ dedi Harry. ―Yapabilirsin! Az önce kılıcı aldın, kullanacak kiĢinin sen olması gerektiğini
biliyorum. Lütfen, sadece kurtul ondan, Ron.‖
Adını duymak uyarıcı gibi gelmiĢti. Ron yutkundu, sonra hala uzun burnundan sertçe nefes alarak,
kayaya tekrar yaklaĢtı.
―Ne zaman yapacağımı söyle,‖ diye vırakladı.
―Üçe kadar saydığımda,‖ dedi Harry, madalyona tekrar bakarak ve gözlerini kısarak, S harfine
yoğunlaĢarak, bir yılan hayal ederek, bu arada madalyonun içerikleri kapana kısılmıĢ bir horoz dövüĢü
gibi tıngırdadı. Ona acımak kolay olurdu, ama Harry‘nin boynundaki kesik hala yanıyordu.
―Bir…iki…üç…açıl.‖
Son kelime bir tıslama ve bir hırlama olarak çıkmıĢtı ve madalyonun altın kapıları ufak bir çıtırdamayla
ardına kadar açıldı.
Ġçerideki iki cam pencerenin ardında yaĢayann bir çift göz kapanıp açıldı, Tom Riddle‘ın gözlerini
onları kırmızı ve dikey gözbebekli hale getirmeden önce olduğu gibi yakıĢıklı bir göz.
―Sapla,‖ dedi Harry, madalyonu kayanın üstünde dümdüz tutarak.
Ron kılıcı titreyen elleriyle kaldırdı: Ucu umutsuzca dönen gözlerin üzerine sarktı ve Harry madalyonu
sıkıca yakaladı, kendini hazırlayarak, boĢ pencerelerden kan aktığını Ģimdiden hayal ederek.
Sonra Hortkuluğun içinden bir ses tısladı.
―Kalbini gördüm ve o benim.‖
―Onu dinleme!‖ dedi Harry sert bir sesle. ―Sapla!‖
―Hayallerini gördüm, Ronald Weasley ve korkularını gördüm. Arzuladıklarının hepsi mümkün, ama
korktuklarının hepsi de mümkün…‖
―Sapla!‖ diye bağırdı Harry; sesi çevredeki ağaçlarda yankılandı, kılıcın ucu titredi ve Ron, Riddle‘ın
gözlerinin içine baktı.
―Her zaman en az sevilen, bir kız arzulayan anne tarafından… En az sevilen olmak, Ģimdi, arkadaĢını
tercih eden kız tarafından… Her zaman ikinci en iyi olmak, sonsuza dek gölgede kalmak…‖
―Ron, Ģimdi sapla!‖ diye böğürdü Harry; elinin altında madalyonun oynadığını hissediyordu ve
olacaklardan korkuyordu. Ron kılıcı daha da yukarı kaldırdı ve bunu yaparken, Riddle‘ın gözleri
kırmızıyla parladı.
Madalyonun iki penceresinden, gözlerinden, iki devasa baloncuk gibi Harry ve Hermione‘nin baĢları
fırladı, tuhaf bir Ģekilde bozuklardı.
Ron Ģok içinde bağırdı ve figürler madalyondan açılırken geriledi, önce göğüsler, sonra beller, sonra
bacaklar, madalyonun içinde ayakta durana kadar, aynı köke sahip ağaçlar gibi Ron ve bir anda
sıcaktan yandığı için ellerini madalyondan çeken gerçek Harry‘nin üzerinde sallanıyorlardı.
―Ron!‖ diye bağırdı, ama Riddle-Harry Voldemort‘un sesiyle konuĢuyordu ve Ron yüzüne hipnotize
olmuĢ gibi bakıyordu.
―Neden geri döndün? Biz sensiz daha iyiydik, sensiz daha mutluyduk, yokluğundan memnunduk…
Aptallığına, korkaklığına güldük, cüretine —‖
―Cüretine!‖ diye tekrar etti gerçek Hermione‘den daha güzel ama daha korkunç olan Riddle-Hermione.
Gevrek gevrek gülerek korkmuĢ ama bakakalmıĢ Ron‘un önünde sallandı, kılıç yanında amaçsızca
asılı duruyordu. ―Sana kim bakabilirdi, kim sana bakardı ki, Harry Potter varken? SeçilmiĢ KiĢi‘ye
kıyasla sen ne yaptın ki? Sağ Kalan Çocuk‘un yanında sen nesin ki?‖
―Ron, sapla ona, SAPLA!‖ diye bağırdı Harry, ama Ron hareket etmedi. Gözleri sonuna kadar açıktı ve
Riddle-Harry ile Riddle-Hermione gözlerinde yansıyordu, saçları alevler gibi kıvrılıyordu, gözleri
kırmızıyla parlıyordu, sesleri kötücül bir düetle uyanmıĢtı.
―Annen itiraf etti,‖ diye kıs kıs güldü Riddle-Harry, Riddle-Hermione alayla güldü, ―beni oğlu olarak
tercih ettiğini, değiĢ tokuĢ yapmaktan memnun olacağını…‖
―Kim onu tercih etmez ki, hangi kadın seni alır ki, sen onun yanında hiçbir Ģey, hiçbir Ģey, hiçbir
Ģeysin,‖ diye alay etti Riddle-Hermione ve bir yılan gibi uzadı ve kendini Riddle-Harry‘nin etrafına
sardı, onu yakın bir sarılmayla sararak: Dudakları buluĢtu.
Önlerindeki yerde Ron‘un yüzü ıstırapla doldu. Kolları titreyerek kılıcı yukarı kaldırdı.
―Yap Ģunu, Ron!‖ diye bağırdı Harry.
Ron ona doğru baktı ve Harry gözlerinde kırmızı izi gördüğünü sandı.
―Ron –?‖
Kılıç havayı yardı, daldı; Harry kendini önünden attı, bir metal çatırdaması vardı ve uzun tutulmuĢ bir
çığlık. Harry karda kayarak kendi etrafında döndü, asayı kendini korumaya hazır tutarak: Ama
savaĢacak bir Ģey yoktu.
Kendinin ve Hermione‘nin canavarsı versiyonları gitmiĢti; Sadece Ron vardı, kılıcı elinde gevĢekçe
tutuyordu, düz kayanın üzerindeki madalyonun kalan parçalarına bakıyordu.
YavaĢça Harry ona doğru geri yürüdü, ne söyleyeceğini ya da yapacağını neredeyse bilemeyerek.
Ron derin nefes alıp veriyordu: Gözleri artık hiç de kırmızı değildi, ama her zamanki maviydi; aynı
zamanda ıslaktı.
Harry durdu, görmemiĢ gibi yaptı ve kırılmıĢ Hortkuluğu aldı. Ron iki penceredeki camı da delmiĢti:
Riddle‘ın gözleri gitmiĢti ve madalyonun lekelenmiĢ ipek astarı hafifçe duman tütüyordu. Hortkuluğun
içinde yaĢayan Ģey yok olmuĢtu; Ron‘a iĢkence etmek yaptığı son Ģey olmuĢtu.
Kılıç Ron onu düĢürürken ses çıkardı. Dizlerine çöktü, baĢı kollarında. Titriyordu, ama Harry fark etti ki,
soğuktan değildi. Harry kırık madalyonu cebine tıktı, Ron‘un yanında diz çöktü ve omzuna dikkatlice
bir elini koydu. Ron onu itmeyince bunu iyiye iĢaret olarak gördü.
―Sen gittikten sonra,‖ dedi alçak bir sesle, Ron‘un yüzünün saklı olduğuna Ģükrederek, ―bir hafta
boyunca ağladı. Muhtemelen daha fazla, ama benim görmemi istemedi. Birbirimizle konuĢmayarak
geçirdiğimiz bir sürü gece oldu. Sen gidince…‖
Bitiremedi; Ron burada olunca Harry onun yokluğunun onlara nelere mal olduğunu anlamıĢtı.
―O benim kız kardeĢim gibi,‖ diye devam etti. ―Onu bir kardeĢ gibi seviyorum ve onunda benim için
aynı hissettiğini düĢünüyorum. Hep böyle olmuĢtu, bildiğini sanıyordum.‖
Ron cevap vermedi, ama baĢını Harry‘den uzağa çevirdi ve burnunu koluna sildi. Harry yine ayağa
kalktı ve Ron‘un devasa sırt çantasının Ron Harry‘i boğulmaktan kurtarmak için havuza doğru
koĢarken fırlatılıp atıldığı metreler ötede durduğu yere yürüdü. Onu kendi sırtına aldı ve Harry
yaklaĢırken gözleri kan çanağına dönmüĢ ama onun dıĢında sakin ayağa kalkan Ron‘un yanına
döndü.
―Özür dilerim,‖ dedi kalın bir sesle. ―Gittiğim için özür dilerim. Biliyorum bir Ģey‘dim—bir—‖
Karanlıkta etrafına baktı, yeterince kötü bir söz ona gelir de onu bulur diye umut ediyormuĢ gibi.
―Onu biraz telafi ettin bu gece,‖ dedi Harry. ―Kılıcı alarak. Hortkuluğu bitirerek. Hayatımı kurtararak.‖
―Bu kulağa daha harikaymıĢım gibi geliyor,‖ diye mırıldandı Ron.
―Böyle Ģeyler her zaman gerçekte olduklarından kulağa daha harika gelirler,‖ dedi Harry. ―Sana
yıllardır bunu anlatmaya çalıĢıyorum.‖
Aynı anda birbirlerine doğru yürüdüler ve kucaklaĢtılar, Harry Ron‘u sıkarken, Ron‘un ceketini ıslattı.
―Ve Ģimdi,‖ dedi Harry birbirlerinden ayrılırlarken, ―tek yapmamız gereken çadırı tekrar bulmak.‖
Fakat bulmak zor olmadı. DiĢi ceylan ile karanlık ormanda yürümek fazlasıyla uzun görünmesine
rağmen, Ron yanındayken yolculuk ĢaĢırtıcı derecede kısa sürdü. Harry Hermione‘yi uyandırmak için
sabırsızlanıyordu ve heyecanlı bir Ģekilde hızlanarak çadıra girdi. Ron onun arkasında biraz
oyalanıyordu.
Ġçerisi havuz ve ormandan sonra fevkalade sıcaktı ve tek aydınlatması yerdeki kavanozun içindeki
hala titrek ıĢıklar saçan Mavialev Büyüsü‘ydü. Hermione battaniyelerinin altında kıvrılmıĢ, derin bir
uykuya dalmıĢtı ve Harry onun adını birkaç kez söylemesine rağmen hareket etmedi.
―Hermione!‖
Hermione uyandı ve saçlarını yüzünden çekerek, hızlıca doğruldu.
―Sorun ne? Harry? Ġyi misin?‖
―Sorun yok, her Ģey yolunda. Hatta yolunda olmanın da ötesinde. Harikayım. Burada birisi daha var.‖
―Ne demeye çalıĢıyorsun? Kim—?‖
EğilmiĢ, kılıcı tutmakta olan ve halıya sular damlatan Ron‘u gördü. Harry, gölgeler içindeki bir köĢeye
geri çekilip, Ron‘un sırt çantasını kaydırdı ve çadır bezine, bezle bütünleĢik olmak istercesine yaslandı.
Hermione ranzasından kayıp indi ve gözlerini solgun yüzüne dikmiĢ olduğu, Ron‘a doğru uyurgezer
gibi gitti. Tam Ron‘un önünde durdu, dudaklarını azıcık aralamıĢtı ve gözleri de iyice açıkmıĢtı. Ron
zayıf, umut dolu bir Ģekilde gülümsedi ve kollarını bel hizasında kaldırdı.
Harmione ileri atıldı ve Ron‘un yetiĢebildiği her noktasını yumruklamaya baĢladı.
―Ah—uh—Uza‘dur! Ne yapı—? Hermine—OF!‖
―Sen—tamamen---iğrenç bir---aptalsın---Ronald---Weasley!‖
Hermione, her kelimesini yumruklarıyla noktaladı: Hermione ileri atılırken Ron ellerini kafasına siper
edip geri çekildi.
―Sen—buraya—haftalar—haftalar—sonra—sürüne sürüne—geliyorsun—Ah, asam nerede benim?‖
Asasını Harry‘nin ellerinden almak için boğuĢmaya hazıra benziyordu ve Harry‘de içgüdüsel olarak
tepki gösterdi.
―Protego!‖
Ron ve Hermione‘nin arasında görünmez bir kalkan oluĢtu. Kalkanın gücü Hermione‘yi zemine fırlattı.
Saçlarını ağzından tükürerek, tekrar ileri atıldı.
―Hermione!‖ dedi Harry. ―Sakin—‖
―SakinleĢmeyeceğim!‖ diye bağırdı. Harry onun kontrolünü bu derece kaybettiğini Ģimdiye kadar hiç
görmemiĢti, tamamen delirmiĢ görünüyordu. ―Asamı bana geri ver! Onu bana geri ver!‖
―Hermione, lütfen sakinleĢe—‖
―Bana ne yapacağımı söyleme, Harry Potter!‖ diye tiz bir sesle bağırarak. ―Sakın buna cesaret etme!
Hemen ver Ģunu! Ve SEN!‖
Ron‘u korkunç bir Ģekilde, suçlar gibi gösteriyordu: Beddua ediyor gibiydi ve Harry, Ron birkaç adım
geri çekildiği için suçlayamadı.
―Senin peĢinden geldim! Sana seslendim! Geri dönmen için yalvardım!‖
―Biliyorum,‖ dedi Ron. ―Hermione, üzgünüm, gerçekten—‖
―Ah demek üzgünsün!‖
Çok tiz, çığırından çıkmıĢ bir sesle kahkaha attı; Ron yardım etmesi için Harry‘ye baktı fakat Harry de
acizliği yüzünden yüzünü buruĢturdu.
―Haftalar—haftalar—sonra geri geliyorsun ve eğer geldiğin gibi üzgün olduğunu söylersen her Ģeyin
yoluna gireceğini mi düĢünüyorsun?‖
―Pekâlâ, baĢka ne söyleyebilirim?‖ diye bağırdı Ron. Ve Harry, Ron direndiği için mutlu oldu.
―Ah, bilmiyorum!‖ diye bağırdı korkunç, alay ediyormuĢ gibi gelen sesle. ―Beynini zorla biraz, Ron, bu
sadece birkaç saniyeni alır—‖
―Hermione,‖ diye araya girdi Harry alçak sesle konuĢmaya özen göstererek, ― Daha demin hayatımı
kur—‖
―Umurumda değil!‖ diye haykırdı Hermione. ―Ne yaptığı umurumda değil! Haftalar, haftalar sonra, tüm
öğreneceği ölmüĢ olduğumuz olabilecekken—‖
―Ölmediğinizi biliyordum!‖ diye bağırdı Ron, Hermione‘nin sesini ilk defa bastırarak, aralarındaki
Kalkan Büyüsü elverdiğince yaklaĢarak. ―Harry Gelecek‘in her sayısında ve tüm radyolarda vardı, her
yerde seni arıyorlar, tüm bu söylentiler ve kaçık olduğun ile ilgili hikâyeler arasında, biliyordum ki eğer
siz ölseydiniz anında duyardım, bunun nasıl bir Ģey olduğunu bilmiyorsunuz—‖
―Senin için nasıl bir Ģeydi?‖
Sesi o kadar incelmiĢti ki biraz daha incelse, ancak yarasalar duyabilecekti, fakat kısa süreliğine
nutkunun tutulmasına neden olan, kızgınlığının yeni bir düzeyine gelmiĢti ve Ron bu fırsatı kullandı.
―BuharlaĢtığım dakika geri gelmek istedim fakat Avcı çetelerinden birine denk gelmiĢtim Hermione ve
hiçbir yere gidemedim!‖
―Ne çetesi?‖ diye sordu Harry. Hermione, kendi kolları ve bacaklarını, birbirine öyle kenetlemiĢti ki
alıĢılmadık bir Ģekilde sanki onları birkaç yıldır öyle tutuyormuĢ gibi görünüyordu.
―Avcılar,‖ dedi Ron, ―Onlar her yerdeler—çeteler Muggle doğumluları ve kanı bozukları toplayarak altın
kazanmaya çalıĢıyorlar, Bakanlık tarafından, her yakaladıkları kiĢi için ödül veriliyor. Kendi
baĢımaydım ve okul çağındaymıĢım gibi görünüyordum; gizlenen bir Muggle doğumlu olduğumu
düĢünerek, gerçekten heyecanlandılar. Bakanlığa götürülmeden önce çabucak konuĢup kurtulmam
gerekiyordu.‖
―Onlara ne dedin?‖
―Stan Shunpike olduğumu söyledim. Aklıma gelen ilk kiĢi oydu.‖
―Ve buna inandılar mı?‖
―Akıllı değillerdi. Onlardan biri kısmen bir ifrite benziyordu, kokusu...‖
Ron Hermione‘ye bir bakıĢ attı. Açıkça küçük bir mizah örneğinin onu azda olsa yumuĢatacağını
ummuĢtu, fakat Hermione‘nin yüz ifadesi sıkıca birbirine dolanmıĢ kol ve bacaklarının üstünde aynı
sertliğini sürdürdü.
―Herneyse, benim Stan olup olmadığım ile ilgili bir tartıĢma yaĢadılar. Dürüst olmak gerekirse biraz
acıklıydı fakat onlar hâlâ beĢ kiĢiydiler ve ben bir kiĢiydim, asamı da almıĢlardı. Sonra onlardan ikisi
kavga etmeye baĢladı ve diğerlerinin dikkati dağılmıĢken, beni tutanın karnına bir tane vurmayı
baĢardım, asasını aldım, benim asamı tutanı Silahsız bıraktıktan sonra BuharlaĢtım. Çok da iyi
beceremedim, kendimi yine serpiĢtirdim‖—Ron sağ elini kaldırıp yerinde olmayan iki tırnağını gösterdi;
Hermione soğuk bir ifadeyle kaĢlarını kaldırdı—―ve olduğunuz yerden kilometrelerce uzağa geldim.
Kaldığımız nehir kıyısına vardığımda ise… GitmiĢtiniz.‖
―Hay Allah, ne enteresan bir hikâye,‖ dedi Hermione Ron‘un canını yakmak isterken, benimsemiĢ
olduğu yüksek ses tonuyla. ―Tek kelimeyle dehĢete düĢmüĢsündür. O sırada biz Godric‘s Hollow‘a
gittik ve orada ne olduğunu düĢünelim mi, Harry? Ah evet, Kim-Olduğunu-Bilirsin-Sen‘in yılanı ortaya
çıktı, neredeyse ikimizi birden öldürüyordu ve sonra Kim-Olduğunu-Bilirsin-Sen‘in kendisi oraya vardı
ve bizi yaklaĢık bir saniye ile kaçırdı.‖
―Ne?‖ dedi Ron, ondan Harry‘ye bakarak, fakat Hermione onu görmezden geldi.
―Tırnaklarını kaybettiğini düĢünsene, Harry! Bu gerçektende çektiklerimizin yerine eĢ türde bir Ģey?‖
―Hermione,‖ dedi Harry sessizce. ― Ron daha demin hayatımı kurtardı.‖
Hermione onu duymuyormuĢ gibi görünüyordu.
―Bilmek istediğim tek Ģey, her Ģeye rağmen,‖ dedi Hermione, gözlerini Ron‘un kafasının otuz santim
yukarısına dikmiĢti. ―Bu gece bizi tam olarak nasıl buldun? Bu çok önemli. Öğrenir öğrenmez, görmek
istemediğimiz baĢka biri tarafından ziyaret edilmeyeceğimize emin olabiliriz.‖
Ron ona ters bir bakıĢ attı, sonra da pantolonunun cebinden küçük, gümüĢ bir nesne çıkardı.
―Bu.‖
Hermione, onlara ne gösterdiğini görmek için Ron‘a bakmak zorunda kaldı.
―Püfür mü?‖ diye sordu, öyle ĢaĢırmıĢtı ki soğuk ve vahĢi bir Ģekilde bakmayı unuttu.
―Bu sadece ıĢıkları açıp kapamaya yaramıyor,‖ dedi Ron. ―Nasıl çalıĢtığını veya o sırada olup da,
baĢka zaman neden olmadığını bilmiyorum, çünkü ayrıldığımdan beri, geri gelmek istiyordum. Fakat
Noel sabahının gerçekten erken saatlerinde Radyo dinliyordum ve ben… Ben seni duydum.‖
Hermione‘ye bakıyordu.
―Beni radyodan mı duydun?‖diye sordu Hermione inanamayarak.
―Hayır. Sesinin cebimden geldiğini duydum. Senin sesin,‖ Püfür‘ü havaya bir daha kaldırdı, ―bundan
geliyordu.‖
―Ve tam olarak ne söyledim?‖ dedi Hermione, sesi Ģüphecilik ve merak arasında bir tonda geliyordu.
―Benim adımı. ‗Ron.‘ Ve dedin ki… Bir asa hakkında bir Ģeyler dedin…‖
Hermione biraz, alev gibi bir kırmızıya döndü. Harry hatırladı. O ayrıldığından beri aralarında
konuĢurken ilk defa Ron‘un adını yüksek sesle söylemiĢlerdi; Hermione Harry‘nin asasını tamir etmek
ile ilgili konuĢurlarken onun adını söylemiĢti.
―Bu yüzden onu cebimden çıkardım,‖ diye devam etti Püfür‘e bakmakta olan Ron, ―ve öncekinden
daha farklı ya da baĢka bir Ģeye dönüĢmüĢe benzemiyordu, fakat seni duyduğuma emindim. Bu
yüzden Püfür‘e bastım. Ve odamdaki ıĢıklar gitti, fakat penceremin dıĢında baĢka bir ıĢık ortaya çıktı.‖
Ron boĢ elini kaldırdı ve önünü iĢaret etti, gözleri ne Harry‘nin ne de Hermione‘nin göremediği bir Ģeye
odaklanmıĢtı.
―Bir çeĢit nabız gibi atan ve Anahtar kullandığımız zamanki gibi mavi bir ıĢık topuydu, tamam mı?‖
―Evet?‖ dedi Harry ve Hermione otomatik olarak aynı anda.
―Bunun o fırsat olduğunu biliyordum,‖ dedi Ron. ― EĢyalarımı kaptığım gibi, toplanıp, sırt çantamı aldım
ve bahçeye çıktım. Küçük ıĢık topu orada havada durmuĢ, beni bekliyordu ve ben çıktığım anda titrek
bir Ģekilde ilerledi ve bende onu barakanın arkasına kadar takip ettim ve sonra o… Ģey, içime girdi.‖
―Pardon?‖ dedi Harry, Kesinlikle doğru duymadığını düĢünüyordu.
―Daha doğrusu bana doğru yüzdü,‖dedi Ron boĢ elinin iĢaret parmağıyla ıĢık topunun hareketini
gösterdi, ―doğruca göğsüme girdi ve sonra—iĢte öylece içime girdi. Buradaydı,‖ kalbine yakın bir
noktaya dokundu. ―Onu hissedebiliyordum, sıcaktı. Ve içime girdiği andan itibaren nerede olmam
gerektiğini anlamıĢtım, onun beni gitmem gereken yere götüreceğini biliyordum. Bu yüzden
BuharlaĢtım ve bir yamaçta ortaya çıktım. Her yerde kar vardır…‖
―Biz oradaydık,‖ dedi Harry. ―Orada iki gece geçirdik ve ikinci gece durmadan birinin karanlıkta
etrafımızda dolaĢtığını ve seslendiğini duyduğumu düĢünüyordum!‖
―Evet, Ģey, o ben olmalıyım,‖ dedi Ron. ―Koruma büyüleriniz çalıĢıyor, her neyse, çünkü ben sizi ne
görebiliyor ne de duyabiliyordum. Etrafta bir yerde olduğunuzu biliyordum, yine de eninde sonunda
uyku tulumumda uyuyup, içinizden birinin ortaya çıkmasını bekledim. Çadırı topladıktan sonra sizin
kendinizi göstereceğinizi düĢünmüĢtüm.‖
―Aslında, hayır,‖ dedi Hermione. ―Ekstra bir önlem olarak Görünmezlik Pelerini‘nin altında BuharlaĢtık.
Ve oradan çok erken ayrılmamız gerekti, çünkü Harry‘nin dediklerine göre, etrafımızda dolanan biri
vardı.‖
―Güzel, tüm gün o tepede kaldım,‖ dedi Ron. ―Görüneceğinizi ummaya devam ettim. Fakat hava
kararmaya baĢladığında, sizi kaçırdığımı anladım, bu yüzden Püfür‘e yeniden bastım, mavi ıĢık ortaya
çıkıp, içime girdi ve BuharlaĢıp, bu ormana vardım. Sizi hâlâ göremiyordum, bu yüzden içinizden
birinin, eninde sonunda kendini göstermesini ummak zorundaydım—ve Harry‘yi gördüm. ġey, açıkçası
ilkin ceylanı gördüm.‖
―Neyi gördün?‖ dedi Hermione saldırgan bir Ģekilde.
Ne olduğunu anlattılar ve onlar gümüĢ diĢi ceylan ile havuzun içinde ortaya çıkan kılıcın hikâyesini
anlattıkça Hermione kaĢlarını çatarak bir Harry‘ye bir Ron‘a bakıp durdu, öyle dikkatle dinliyordu ki kol
ve bacaklarını birbirine kenetlenmiĢ bir Ģekilde tutmayı unutmuĢtu.
―Fakat o bir Patronus olmalı!‖ dedi. ―Kimin büyüyü yaptığını göremediniz mi? Kimseyi görmediniz mi?
Ve o seni kılıca götürdü! Buna inanamıyorum! Sonra ne oldu?‖
Ron, Harry‘i havuza atlarken nasıl izlediğini ve nasıl onun tekrar yüzeye çıkmasını beklediğini; bir
Ģeylerin ters gittiğini nasıl fark edip, havuza dalarak, Harry‘yi kurtardığını sonra da kılıcı almak için geri
döndüğünü açıkladı. Madalyonun açılıĢına kadar devam etti, sonra tereddüt eti ve Harry araya girdi.
―—ve Ron kılıç ile madalyonun iĢini bitirdi.‖
―Ve… ĠĢi bitti mi? Öylece?‖ diye fısıldadı Hermione.
―Eh, o—çığlık attı,‖ dedi Harry Ron‘a yarım bir bakıĢ atarak. ―Burada.‖
Madalyonu Hermione‘nin kucağına fırlattı; Hermione büyük bir dikkatlice madalyonu eline alıp,
patlamıĢ camlarını inceledi.
Harry en sonunda kaldırmanın güvenli olduğuna karar vererek, elindeki Hermione‘nin asasının, tek bir
sallamasıyla Kalkan Büyüsü‘nü kaldırıp Ron‘a döndü.
―Demin avcılardan yedek bir asa ile birlikte kaçtığını mı söyledin?‖
―Ne?‖ dedi Madalyonu incelemekte olan Hermione‘yi izleyen Ron. ―Ha—Ha evet.‖
Sırt çantasının tokasını çekerek açtı ve gözden, kısa, koyu renkli bir asa çıkardı. ―Burada. DüĢündüm
ki her zaman yedek bir tane taĢımak iyi olur.‖
―Doğru düĢünmüĢsün,‖ dedi Harry, elini uzatarak. ―Benim ki kırıldı.‖
―ġaka mı yapıyorsun?‖ dedi Ron, fakat tam o sırada Hermione ayağa kalktı ve Ron tekrar endiĢeli
göründü.
Hermione icabına bakılmıĢ olan Hortkuluk‘u boncuklu çantasına koydu, sonra da yatağına tırmanıp
baĢka bir kelime söylemeden uzandı.
Ron Harry‘ye yeni asayı uzattı.
―Ġkiniz için yapabileceğim en iyi Ģey iyisini umut etmek, sanırım,‖ diye mırıldandı Harry.
―Evet,‖ dedi Ron. ―Daha kötüsü de olabilirdi. Bana saldırttığı Ģu kuĢları hatırlasana?‖
―Hâlâ nasıl yapıldıklarını unutmuĢ değilim,‖ dedi Hermione‘nin, battaniyelerin altından boğuk gelen
sesi, fakat Harry, Ron‘un sırt çantasından kestane rengi pijamasını çekip, çıkarırken, inceden inceye
gülümsediğini gördü.
YİRMİNCİ BÖLÜM
XENOPHILIUS LOVEGOOD
Harry, Hermione‘nin öfkesinin o gece dinmesini beklemiyordu ve bu yüzden onun pis bakıĢları ve
manalı sessizliklerle iletiĢim kurmayı ertesi sabaha kadar sürdürmesi, onu ĢaĢırtmadı. Ron vicdan
azabının sürdüğünü göstermek için Hermione oradayken kasvetli ve üzgün bir tutum sergiledi. Aslında
üçü bir aradayken, Harry kendini az katılımı olan ve yas tutulmayan bir cenazede gibi hissediyordu.
Harry ile yalnız kaldıkları nadir zamanlarda, her ne kadar (su aramak ya da orman derinliklerinde
mantar aramakta olsalar da) Ron arsız bir Ģekilde mutlu olmaya baĢladı.
‖Biri bize yardım etti‖, diyordu sürekli. ―Biri o ceylanı gönderdi. Biri bizim tarafımızda, bir Hortkuluk gitti,
abi!‖
Madalyonun yok edilmesiyle cesaretlenenerek, diğer Hortkulukların muhtemel yerlerini daha önceden
sık sık tartıĢmalarına rağmen, tartıĢmaya devam ettiler. Harry iyimserdi, ani yapılan atakların baĢarılı
olduğuna emindi. Hermione‘nin somurtkanlığı kaygısız ruh hallerini bozamazdı; aniden dönen talihleri,
gizemli bir Ģekilde ortaya çıkan ceylan, Gryffindor kılıcının bulunması ve bunlardan daha önemlisi
Ron‘un geri dönüĢü Harry‘i o kadar mutlu etmiĢti ki sırıtmasını engellemesi oldukça güçtü.
O akĢamüstü Hermione‘nin uğursuz görünüĢünden kaçmak için o ve Ron olmayan karadut arama
bahanesiyle çalılıklarda dolaĢmak için kaçtıklarında ellerindeki haberleri birbirlerine aktarmaya devam
ettiler. Harry, en sonunda Hermione ile olan son maceralaının tümünü, Godric‘s Hollow‘ın tüm
hikayesini Ron‘a anlatabildi. Ron ise yokluğunda Büyücü Dünyası hakkında edindiği tüm geliĢmeleri
Harry‘e anlattı.
‖… ve sen bu yasak hakkında bilgiyi nasıl edindin?‖ diye sordu Harry, Ron, Muggle-doğumluların
Bakanlıktan kaçmak için yaptıkları giriĢimi anlattıktan sonra.
―Yasak- ne-?‖
―Sen ve Hermione Kim-olduğunu-bilirsin-sen‘in ismini kullanmayı bıraktınız!‖
―Ah, evet, Ģey, bırakmamız kötü bir alıĢkanlık edinmemize delalet,‖ dedi Harry. ‗Ama ona bu Ģekilde
hitap etmekte problem yok benim için V-―
―HAYIR!‖ diye kükredi Ron. Harry o anda çalılılara sıçradı ve çadır giriĢinde Hermione onlara kaĢlarını
çatarak baktı (burnu kitaplara yapıĢmıĢtı). ―Özür dilerim‖ dedi Ron, Harry‘i böğürtlen çalılarından çekip
çıkarak, ― Ama bu isim lanetli Harry, bu sayede insanların peĢine takılıyorlar! Onun ismini kullanarak
koruma büyülerini bozuyoruz. Bir tip büyüsel tetiklenmeye sebep oluyor… Bizi Tottenham Adliye
Yolu‘nda bulmalarının sebebi buydu!‖
―Onun ‗isimini‘ kullandık diye mi?‖
―Tabi ki! Onlara fırsat vermiĢ olmamız gerekirdi. Mantıklı. Onun ismini kullanmaya cesaret edenler
ancak Dumbledore gibi ona ciddi Ģekilde karĢı çıkan insanlardır. ġimdi üstüne yasak koydular, ismini
kullanan kim kullanırsa takip edilebilir- YoldaĢlık üyelerini bulmak için hızlı ve kolay bir çözüm!
Neredeyse Kingsley‘i yakalıyorlardı.‖
―Dalga geçiyorsun?‖
―Evet, bir grup Ölüm Yiyen onu kıstırmıĢ, Bill söyledi, ancak savaĢarak kurtulmuĢ. Kendisi de Ģu an
bizim gibi, kaçıyor.‖ Ron asasının ucuyla çenesini düĢünceli bir Ģekilde kaĢıdı. ―O ceylanı Kingsley
göndermiĢ olabilir mi?‖
―Onun Patronus‘u bir vaĢak, düğünde görmüĢtük, hatırlıyor musun?‖
―Ah, evet…‖
Çalılar boyunca, Hermione ve çadırdan uzaklaĢarak ilerlediler.
―Harry… Onun Dumbledore olabileceğinimi düĢünüyorsun?‖
―Dumbledore ne?‖
Ron biraz utanmıĢ görünüyordu, fakat alçak bir sesle ―Dumbledore… ceylan? Yani,‖ dedi Ron Harry‘i,
göz ucuyla izliyordu, ―Gerçek kılıç ondaydı, öyle değil mi?‖
Harry Ron‘a gülmedi, çünkü sorunun arkasında yatanı çok iyi anlıyordu. Dumbledore‘un onlara geri
dönmüĢ olma fikri, onları izliyor olması, onlara tarif edilemeyecek kadar güven veriyor olacaktı. Harry
baĢını iki yana salladı.
―Dumbledore öldü.‖ dedi Harry. ―Ölürken gördüm, cesedini gördüm. O kesinlikle gitti. Herneyse,
Patronus‘u bir anka kuĢuydu, bir ceylan değil.‖
―Ama patronuslar değiĢebilirler, değil mi?‖ dedi Ron. ―Tonks‘unki değiĢti, öyle değil mi?‖
―Evet ama Dumbledore yaĢıyorsa, neden kendini göstermesin ki? Neden sadece kılıcı bize
göndersin?‖
―Bilsem.‖ dedi Ron. ―Sana kılıcı hayattayken vermemesiyle de aynı neden değil mi? Sana Snitch‘i ve
Hermione‘ye o çocuk kitabını bırakmasıyla aynı neden değil mi?‖
―Hangi neden ne?‖ diye sordu Harry, Ron‘un yüzünde çaresizce cevap arayarak.
―Bilmiyorum‖ dedi Ron. ―Kafamın takıldığı bazı zamanlarda bazen onun bize güldüğünü ya da daha
fazla zorlaĢtırmak istediğini düĢünüyordum. Ama, artık öyle düĢünmüyorum. Bana Püfür‘ü verdiği
zaman ne yaptığını biliyordu, öyle değil mi? O- yani,‖ Ron‘un kulakları parlak kırmızıya döndü ve
birden ayağının yanındaki çim toprağa vurmakla ilgilenir oldu, ―Sizin yanınızdan ayrılacağımı biliyor
olmalıydı.‖
―Hayır‖ diye düzeltti Harry. ―O senin her zaman geri dönmek isteyeceğini biliyor olmalıydı.‖
Ron mutlu ancak utangaç göründü. Muhabbeti bir nebze olsun değiĢtirmek için ―Dumbledore‘dan bahis
açılmıĢken, Skeeter‘ın onun hakkında yazdıklarını duydun mu?‖
―Ah, evet‖ dedi Ron hemen, ―insanlar bunun hakkında oldukça konuĢuyorlar. Tabi ki farklı bir Ģeyler
olsaydı, çok daha farklı haberler olurdu. Dumbledore‘un Grindelwald ile arkadaĢ olması- bu onu
sevenler için bir tokat gibiyken, onu sevmeyenler için gülünecek bir neden gibi geldi. Bilmiyorum,
aslında çok büyük bir olay. TanıĢtıklarında çok gençti-‖
―Bizim yaĢımızdaydı.‖ dedi Harry, Hermione‘ye verdiği sert yanıtta olduğu gibi, yüzündeki ifade Ron‘un
ona aksini iddia edemeyeceğini gösteriyordu
Büyükçe bir örümcek dut çalısına yapıĢmıĢ ağın ortasına oturdu. Harry, ona Ron‘un önceki gece
verdiği ve Hermione‘nin inceleyerek karadikenden yapılma olduğuna karar verdiği asayla örümceğe
niĢan aldı.
―Engorgio‖
Örümcek biraz sarsıldı ve ağın üstünde zıpladı. Harry bir daha denedi. Bu sefer örümcek biraz daha
büyüdü.
―Kes Ģunu!‖ dedi Ron sertçe. ―Dumbledore gençti dediğim için üzgünüm, tamam mı?‖
Harry Ron‘un örümceklerden nefret ettiğini unutmuĢtu.
―Özür dilerim- Reducio‖
Örümcek kıpırdamadı. Harry karadikenden yapılmıĢ olan asaya baktı. Karadiken asasını eline aldığı
günden beridir yaptığı her büyü ankakuĢu telli asasına göre çok baĢarısız kalıyordu. Yeni olanı çok
garipti. Sanki bir baĢkasının eli onunkine yapıĢmıĢ gibi hissediyordu.
―Sadece biraz pratiğe ihtiyacın var‖ dedi Hermione, arkalarından sessizce yaklaĢarak, Harry‘nin
örümceği büyütme ve küçültme çalıĢmalarını kasvetle izliyordu.
―Sadece kendine güven meselesi, Harry‖
Harry, Hermione‘nin neden haklı olmak istediğini biliyordu. Harry‘nin asasını kırdığı için kendini suçlu
hissediyordu. Harry, eğer arada bir fark yoksa isterse karadiken asayı kendisinin alabileceğini,
onunkini de kendisine verebileceğini söylememek için dudaklarını ısırdı. Tekrar arkadaĢlıklarına geri
dönmeye aç, kabul etti Harry. Fakat, Ron‘un Hermione‘ye gülümsemeye çalıĢtığı anda Hermione bir
kez daha kitabının arkasında kayboldu.
Karanlık çökünce üçü de çadıra geri döndü ve Harry ilk nöbeti devraldı. Karadiken asayı da alarak
çadırın giriĢine oturdu ve önündeki küçük taĢları, kaldırma büyüsüyle yükseltmeye çalıĢtı. Fakat
büyüler eskisinden daha güçsüz ve cılız oluyordu. Hermione kendi Ģiltesine uzanmıĢ, kitap okuyordu.
O sırada Ron ona gergin bakıĢlar fırlatarak çantasındaki büyücü radyosunu çıkardı ve bir frekans
bulmak için çalıĢmalara baĢladı.
―Bir program var‖ dedi Harry‘e alçak sesle, ―Doğru haberleri veriyor. Kim-olduğunu-bilirsin-sen
tarafındakiler Bakanlık kanalını takip ediyor ama bu… dinleyinceye kadar bekle… süper bir Ģey.
Sadece her gece yapamıyorlar, sürekli yerlerini yakalanma tehlikesiyle değiĢtiriyorlar, ve bir Ģifreye
ihtiyacın var… Sorun, ben en son verilen Ģifreyi kaçırdım.‖
Hafifçe radyonun üstüne asasıyla dokunarak bildiği Ģifreleri mırıldanmaya baĢladı. Ona her an öfkesini
kusmasını beklediği, Hermione‘ye gergin gergin bakıĢlar attı, fakat Hermione kesinlikle Ron orada
yokmuĢ gibi davranıyordu. Geçen on dakikada Ron asasıyla radyoya tıklatıp birĢeyler mırıldandı.
Hermione kitabının sayfalarıyla ilgileniyor, Harry ise karadiken asasıyla pratik yapmaya devam
ediyordu.
En sonunda Hermione Ģiltesinden indi. Ron o anda radyoya vurmayı bıraktı.
―Eğer seni rahatsız ediyorsa, keserim!‖ dedi gergin bir Ģekilde.
Hermione cevap vermedi, fakat Harry‘e doğru ilerledi.
―KonuĢmamız gerek.‖ dedi.
Harry, Hermione‘nin elindeki kitaba baktı. Albus Dumbledore‘un Hayatı ve Yalanları isimli kitabı elinde
tutuyordu.
―Ne?‖ dedi kaygılı bir Ģekilde. Aklından o kitapta kendiyle ilgili bir bölüm olduğu geçti; fakat
Dumbledore ile olan iliĢkisini Rita‘nın yorumuyla duymak istedediğinden hiç de emin değildi.
Hermione‘nin cevabı, buna rağmen, tamamen beklenmedikti.
―Xenophilius Lovegood‘u gidip görmek istiyorum.‖
Harry ona baktı.
―Pardon?‖
―Xenophilius Lovegood, Luna‘nın babası. Gidip onunla konuĢmak istiyorum.‖
―ġey, neden?‖
Hermione kollarını kenetleyerek derin bir nefes aldı ve, ―Bu, oradaki iĢaret,‖ ―Ozan Beedle‘ın Masalları,
iĢaret Ģuna bak.‖
Hermione, Albus Dumbledore‘un Hayatı ve Yalanlar‘nı Harry‘nin hiçte hevesli olmayan gözlerine soktu.
Harry o anda Dumbledore‘un Grindelwald‘e yazdığı mektuptaki el yazısının birebir aynısı olan eğik el
yazısını gördü. Harry Rita‘nın uydurması olmayıp da Dumbledore‘un mektubu kendi yazdığına dair
gösterilen bu kanıttan nefret etti.
―Ġmza‖ dedi Hermione. ―Ġmzaya bak, Harry!‖
Harry uydu. Ġlk anda Hermione‘nin ne dediği hakkında hiçbir fikri yoktu, fakat, ucu ıĢıklı asasının
yardımıyla daha yakından bakınca, Albus Dumbledore imzasındaki A‘nın Ozan Breedle‘ın Masalları
hikayelerindeki üçgen Ģeklinde yazıldığını gördü.
―ġey- neyden bah-‖ dedi Ron emin olmayan bir Ģekilde, fakat Hermione bakıĢlarıyla onu ezerek
Harry‘e döndü.
―Bu sürekli karĢımıza çıkıyor, öyle değil mi?‖ dedi Hermione. ―Viktor‘un bunun Grindelwald‘in iĢareti
olduğunu söylediğini biliyorum, fakat bu kesinlikle Godric Hollow‘sdaki eski mezarın üstünde de vardı
ve o mezardaki tarihler Grindelwald ortaya çıkmadan çok uzun süre önceydi! ġimdi de bu!
Dumbledore ya da Grindelwald‘e soramayacağımıza göre- Gridenwald‘in yaĢayıp yaĢamadığını bile
bilmiyorum- fakat Mr. Lovegood‘a sorabiliriz. Düğündeki kıyafetinde bu sembol vardı! Bunun önemli
olduğuna eminimin, Harry!‖
Harry hemen cevap vermedi. Hermione‘nin heyecanlı ve hevesli yüzüne baktı ve etraflarını saran
karanlığa bakarak düĢündü. Uzun bir bekleyiĢten sonra, ―BaĢka bir Godric‘s Hollow‘a ihtiyacımız yok
Hermione. Oraya gitmek için kendimizi ikna ettik ve-‖
―Ama bu sürekli karĢımıza çıkıyor, Harry! Dumbledore bize Ozan Breedle‘ın Masalları hikayelerini
bırakmadı mı? Oradaki iĢaret hakkında birĢeyler bulmamamız gerektiğini nereden biliyorsun?‖
―Al iĢte yine baĢladık!‖ dedi Harry kızmaya baĢladığını hissederek. ―Sürekli olarak Dumbledore bize
gizli ipuçları ve iĢaretler bıraktı diye kendimizi ikna etmeye çalıĢıyoruz.‖
―Püfür oldukça iĢe yaradı,‖ dedi Ron kendini ortaya atarak, ―Bence Hermione haklı, gidip Lovegood‘u
görmeliyiz.‖
Harry Ron‘a karanlık bir bakıĢ fırlattı. Ron‘un Hermione‘yi sırf desteklemek için onun haklı olduğunu
savunduğuna ve kesinlikle o üçgen iĢaretle ilgilenmediğine emindi.
―Godric‘s Hollow gibi olmayacak‖ diye ekledi Ron, ―Lovegood senin tarafında, Harry, Dırdırcı hep senin
tarafındaydı, hep sana yardım edilmesi gerektiğini söylüyordu!‖
―Bunun önemli olduğuna eminim.‖ dedi Hermione ciddi bir Ģekilde.
―Ama, eğer öyle olsaydı Dumbledore bana ölmeden önce bunu söylemez miydi?‖
―Belki… Belki de bu senin bulman gereken bir Ģey,‖ dedi Hermione umutsuz bir Ģekilde.
―Evet,‖ dedi Ron dalkavukluk yaparak, ―Gayet mantıklı!‖
―Hayır, değil!‖ diye yapıĢtırdı Hermione, ―fakat yine de ben Mr Lovegood ile konuĢmamız gerektiğini
düĢünüyorum. Dumbledore, Grindelwald ve Godric‘s Hollow ile bağlantılı bir sembol. Harry, ben
eminim bunun hakkında bir Ģeyler öğrenmemiz gerekiyor.‖
―Bence buna oylamalıyız‖ dedi Ron. ―Lovegood‘u görmek isteyenler-‖
Kendi eli Hermione‘nin kinden önce havaya fırladı. Hermione‘nin dudakları elini kaldırırken Ģüpheli bir
Ģekilde titredi.
―Oy çoğunluğuyla kaybettin Harry‖ dedi Ron, Harry‘nin sırtına vurarak.
―Ġyi!‖ dedi Harry, yarı eğlenmiĢ, yarı kızmıĢ bir halde. ―Lovegoodla görüĢtükten sonra biraz da
Hortkuluk arayalım, olur mu? Lovegoodlar nerede yaĢıyor? Bileniniz var mı?‖
―Evet, benim evime uzak değiller,‖ dedi Ron. ―Tam olarak nerede olduğunu bilmiyorum ama annem ve
babam onlardan bahsederken hep tepelerin arkasını gösterirlerdi. Bulmak zor olmasa gerek…‖
Hermione ranzasına döndüğünde, Harry sesini alçalttı.
―Sırf gönlünü almak için katıldın, öyle değil mi?‖
―AĢkta ve savaĢta her Ģey mübahtır.‖ dedi Ron neĢeli bir Ģekilde, ―Hem ondan hem bundan. NeĢelen,
Noel tatili ve Luna evde olacak!‖
Ottery St. Catchpole Köyü‘nün eĢsiz manzarası ertesi sabah BuharlaĢtıkları yerden muhteĢem bir
Ģekilde gözüküyordu. Köy, bulundukları noktadan, bulutların arasından sızan güneĢ ıĢığı toprağa
vururken, eğik gövdeli sütunlarıyla oyuncak ev koleksiyonuna sahip bir yere benziyordu. Bir, iki dakika
elleriyle gözlerine gölgelik yaparak Kovuk‘un olduğu tarafa baktılar, fakat yüksek çitler ve orkide
ağaçlarının arasından ve Muggle gözlerinden uzakta kurulduğundan göremediler.
―Onun yakınında olup da ziyarete gidememek çok garip,‖ dedi Ron.
―Sanki onları yakın zamanda görmemiĢsin gibi konuĢma. Noel Tatili için oradaydın,‖ dedi Hermione
soğukça.
―Kovuk‘ta değildim!‖ dedi Ron kuĢkulu bir gülüĢle. ―Sizi bırakmıĢken onlara gidebileceğimi mi
düĢündünüz? Tabii, Fred ve George bunu süper karĢılarlardı. Tabii ki Ginny‘de oldukça anlayıĢlı
olurdu.‖
―Ee, o zaman neredeydin?‖ diye sordu Hermione ĢaĢırmıĢ bir Ģekilde.
―Bill ve Fleur‘un yeni evlerindeydim. Kabuk Kulübe‘de. Bill bana hep çok iyi davrandı. O- o yaptıklarımı
duyunca pek hoĢnut kalmadı, ama üstünde durmadı da. Çok üzgün olduğumu biliyordu. Bill anneme
Fleur ile Noel‘i yalnız baĢlarına geçirmek istediklerini söyledi. Bilirsiniz, evlendikten sonraki ilk tatilleri…
Fleur‘un umurunda olduğunu sanmıyorum. Celestina Warbeck‘ten ne kadar nefret ettiğini
biliyorsunuz.‖
Ron arkasını Kovuk‘a döndü.
―Gelin buradan çıkalım.‖ dedi tepenin en uç noktasına doğru ilerleyerek.
Hermione‘nin ısrarları üzerine Harry, Görünmezlik Pelerinin altında birkaç saat yürüdüler. Küme
halindeki tepelerde, terkedilmiĢ gibi görünen küçük bir kulübe dıĢında hiç bir yaĢam izi yoktu.
―Bunun onların olduğunu mu düĢünüyor musunuz? Noel için tatile gitmiĢ olamazlar mı?‖ dedi
Hermione sardunyaların sardığı küçük ve temiz bir mutfak penceresinden içeri dikkatlice bakarak. Ron
homurdandı.
―Dinleyin, içimde Lovegoodların nerede yaĢadığını pencerelerinden bakarak anlayabileceğimizi
söyleyen bir his var. Hadi, diğer tepeyi deneyelim.‖
Birkaç kilometre kuzeye BuharlaĢtılar.
―Aha!‖ diye bağırdı Ron, rüzgar elbiselerini ve saçlarını kırbaçlıyordu. Ron daha yukarıyı,
Cisimlendikleri tepenin doruk noktasında bulunan, en garip görünümlü, gökyüzüne dikey bir Ģekilde
yükselen, kara bir silindir Ģeklindeki evi gösteriyordu, üstünde akĢamüstü güneĢi ve hayalet gibi
yükselen ay asılı duruyodu.
―ĠĢte bu Luna‘ların evi. BaĢka kim böyle bir evde yaĢar ki? Dev kalesine benziyor!‖
―Sadece bir kuĢa benziyor,‖ dedi Hermione, kulenin tepesine kaĢlarını çatmıĢ bir halde bakarak.
―Satrançtaki kaleye benziyor demek istemiĢtim,‖ dedi Ron. ―Senin için sadece bir kale.‖
Bacakları uzun olan Ron, tepeye ilk ulaĢan oldu. Harry ve Hermione onu yakaladığında nefes nefese
kalmıĢlardı, Ron‘u sırıtırken buldular.
―Burası onların,‖ dedi Ron. ―Bakın!‖
Üç adet, elle yazılmıĢ iĢaretler kırık kapıya çivilenmiĢti. Ġlkinde,
DIRDIRCI EDĠTÖRÜ: X. LOVEGOOD
Ġkincisinde,
KENDĠ ÖKSEOTUNUZU SEÇĠNĠZ
Üçüncüsünde,
UÇAN ERĠKLERDEN UZAK DURUN.
Kapı açtıkları gibi gıcırdadı. Zikzak patika yol, içinde Luna‘nın bir zamanlar küpe yaptığı turuncu turpa
benzeyen bitkiyi de içeren, garip bitkilerin büyüdüğü ön kapıya çıkıyordu. Harry bir Kılçırpı farkettiğini
hissetti ve buruĢuk odunu geniĢ bir yere bağladı. Ġki yaĢlı yaban elması ağacı rüzgarda dövülüyordu.
Rüzgarla dökülmüĢ yapraklara rağmen kiraz büyüklüğünde kırmızı meyveler ve gür boncuk taneli
beyaz ökseotkarı iki yanda sallanıyordu. ġahine benzeyen kafasıyla küçük bir baykuĢ bir ağaç
dalından onlara doğru uçtu.
―Görünmelik Pelerinini çıkarsan iyi olur Harry,‖ dedi Hermione. ―Sana yardım etmek isteyen Mr
Lovegood, biz değiliz.‖
Hermione‘nin önerdiği gibi yaptı, Görünmezlik Pelerinini Hermione‘ye uzattı ve Hermione çantasına
yerleĢtirdi. Hermione bodur ağacından yapılma demirden yapılma, kartala benzeyen tokmağı olan
siyah kapıya kapıya üç kez tıkladı.
On saniye geçmemiĢti ki, kapı açıldı. Xenophilus Lovegood orada yalın ayak ve lekeli bir t-shirt ile
duruyordu. Pamukhelvaya benzeyen beyaz saçları kirli ve dağınıktı. Bill ve Fleur‘un düğünününde
oldukça Ģık ve hareketli olan Xenophilius Lovegood‘un tam tersiydi.
―Ne? Bu nedir? Siz kimsiniz? Ne istiyorsunuz?‖ dedi tiz yüksek ve yakınan sesiyle. Önce Hermione‘ye
daha sonra Ron‘a en son Harry‘e baktı. Ağzı çok komik bir ‗O‘ Ģeklinde açıldı.
―Merhaba, Mr Lovegood,‖ dedi Harry elini uzatarak. ―Ben Harry, Harry Potter.‖
Xenophilus Harry‘nin elini sıkmadı, buna rağmen gözü Harry‘nin burnundan alnındaki yara izine kaydı.
―Ġçeri girebilir miyiz?‖ diye sordu Harry. ―Size sormak istediğimiz bir Ģey var.‖
―Bu… Bunun uygun olacağını sanmıyorum,‖ diye fısıldadı Xenophilius. Yutkundu ve bahçeye kaçamak
bir bakıĢ attı. ―ġok oldum daha doğrusu… Sözüm… Ben… Ben korkarım ki zorunda olduğumu
düĢünmüyorum-‖
―Fazla uzun sürmez‖ dedi Harry, sıcak olmayan hoĢgeldinden hayal kırıklığına uğrayarak.
―Ben- ah, pekala. Girin içeri, çabuk. Çabuk.‖
Kapı eĢiğine henüz gelmiĢtiler ki Xenophilius kapıyı çarparak kapadı. Harry kendini Ģu ana kadar
gördüğü en tuhaf görünüĢlü mutfakta buldu. Oda o kadar yuvarlaktı ki Harry kendini, bir çömlekte gibi
hissetti. HerĢey duvarlara uygun olarak eğrilmiĢti. Fırın, lavobo ve dolaplar; hepsi çiçekler, böcekler ve
renkli kuĢlarla boyanmıĢtı ve odaya uygun daire Ģeklindeydi. Harry Luna‘nın stilini gördüğünü
düĢündü: KuĢatılmıĢ boĢluğun etkisi ezici bir Ģekilde kendini gösteriyordu.
Yerin ortasında, ĢekillendirilmiĢ demirden yapılma spiral bir merdiven üst katlara çıkarıyordu. Üst
katlardan tangırdama ve gümbürtü geliyordu. Harry Luna‘nın ne yapıyor olabileceğini düĢündü.
―Yukarı gelseniz iyi olur,‖ dedi Xenophilus, hala oldukça rahatsız görünerek yolu gösterdi.
Üst kattaki oda salon ve çalıĢma odası kombinasyonunda bir yerdi. Mutfaktan çok daha dağınıktı. GiriĢ
ne kadar küçük olsa da, burası Ġhtiyaç Odası‘nın unutulmaz durumlarda dönüĢtüğü devasa
labirentlerin içinde saklı olan nesnelerle dolu o yer gibi gözüküyordu. Bir yığın kitap ve kağıt yere
yayılmıĢtı. Harry‘nin daha önce görmediği kanatları ve diĢli çeneleri olan yaratıkların minyatür
modelleri tavandan aĢağı asılı duruyordu.
Luna orada değildi. O Ģey çok fazla gürültü yapıyordu, tahtadan yapılma olan alet büyülü diĢliler ve
tekerlerlerle kaplıydı. Bir dizi garip eski tezgahla,ufak bir atelye tezgahına benziyordu. Bir dizi raf vardı,
bir süre sonra içinden Dırdırcı fırlatan makinayı görünce Harry bunun eski moda bir baskı makinası
olduğuna karar verdi.
―Pardon,‖ dedi Xenophilus, makinaya hızlı adımlarla yürüdü, pis bir masa örtüsünü sayısız kitap ve
kağıdın altından alarak baskı makinasının üstüne gürültü ve parıttıyı hafifletmek amacıyla örttü.
―Neden buraya geldiniz?‖
Harry konuĢmaya baĢlayamadan,her nedense, Hermione küçük bir Ģok çığlığı attı.
―Mr Lovegood – bu nedir?‖
Kocaman gri boynuzları olan, tek boynuzlu ata benzemeyen, duvara asılmıĢ ve ayakları dıĢarı fırlamıĢ
Ģeyi gösteriyordu.
―O Hırgür BuruĢmuĢ Boynuz‘u‖ dedi Xenophilius.
―Hayır, değil‖ dedi Hermione.
―Hermione‖ diye mırıldandı Harry utanarak ―Ģimdi hiç sırası değil-‖
―Ama Harry, bu bir Patlar Boynuz! B Sınıfı TaĢınamaz Sınıfında ve bunu evde tutmak olağanüstü
derecede tehlikeli! ‖
―Sen bunun bir Patlar Boyunuz olduğunu nereden biliyorsun?‖ diye sordu Ron, odayı karman çorman
hale getiren boynuzdan olabildiğince hızla uzaklaĢarak.
―Fantastik Canavarlar Nedir ve Nerede Bulunurlar?‘ Kitabında görmüĢtüm. Mr Lovegood, bundan
hemen kurtulmanız gerek, en ufak bir dokunuĢta patlayabileceğini bilmiyor musunuz?‖
―BuruĢuk-boynuzlu Hırgür,‖ dedi Xenophilius net bir Ģekilde, inatçı bir tavır yüzüne büründü, ―kendisi
oldukça utangaç sihirli bir yaratık, ve boynuzu-‖
―Mr Lovegood, tabanındaki plağa benzer iĢaretlerden tanıdım, bu bir Patlar Boynuz ve akıl almaz
derecede tehlikeli- nereden aldığınızı bilmiyorum ama-‖
―Onu satın aldım‖ dedi inatçı bir Ģekilde, ―iki hafta önce Hırgürlere olan ilgimi bilen çok nazik, genç bir
büyücüden. Luna‘m için Noel Sürprizi. ġimdi,‖ dedi Mr Lovegood Harry‘e dönerek ―Tam olarak neden
buraya geldiniz, Mr Potter?‖
―Biraz yardıma ihtiyacımız var,‖ dedi Harry, Hermione yine baĢlamadan.
―Ah‖ dedi Xenophilius, ―Yardım. Hmm.‖
Gözleri yine Harry‘nin yara izine gitti. Çok ĢaĢırmıĢ ve dehĢete düĢmüĢ gibi gözüküyordu.
―Evet. Bu…Harry Potter‘a yardım etmek…oldukça tehlikeli…‖
―Siz insanlara herĢeyden önce Harry‘e yardım edilmesi gerektiğini söyleyen kiĢi değil miydiniz?‖ dedi
Ron.
―O sizin derginiz değil miydi?‖
Xenophilius masa örtüsünün altında patırdayıp gümbürdeyen Ron‘un arkasındaki baskı makinasına bir
bakıĢ attı.
―ġey – evet, Bu görüĢü belirtmiĢtim. Bununla birlikte-‖
―Bu herkesin yapması gereken bir Ģey, ancak siz değil?‖ dedi Ron.
Xenophilius cevap vermedi. Yutkunup durdu, gözleri üçünün arasında dönüp duruyordu. Harry, sanki
adam içten içe kendiyle savaĢıyormuĢ gibi hissetti.
―Luna nerede?‖ dedi Hermione. ―Bakalım o bu konu hakkında ne düĢünüyor.‖
Xenophilius aceleyle yutkunuverdi. Kendini yatıĢtırmaya çalıĢıyormuĢ gibi görünüyordu. En sonunda
baskı makinasından gelen sesler yüzünden hiç duyulmayan titrek sesiyle, ―Luna aĢağıda derenin
yanında Tatlısu Plimperleri tutuyor. O…o sizi görmekten çok memnun olacak. Ben gidip onu
çağırayım- pekala. Size yardım etmeyi denemeliyim.‖
Spiral merdivenleriden inerek ortadan kayboldu ve giriĢ kapısının açılıp kapandığını duydular. Herkes
birbirine baktı.
―Korkak yaĢlı, siğil,‖ dedi Ron. ―Luna‘da onun on katı cesaret var.‖
―Muhtemelen Ölüm Yiyenler benim burada olduğumu duyarlarsa baĢına geleceklerden korkuyordur,‖
dedi Harry.
―Eh, ben Ron‘a katılıyorum‖ dedi Hermione. ―YaĢlı ve ikiyizlü, herkese sana yardım edilmesini söylüyor
ve kendini baĢından atmak istiyor. Ve Tanrı aĢkına Ģu boynuzdan uzak durun.‖
Harry odanın yan tarafında bulunan pencereyi kapamaya gitti. Harry dereyi ve parlayan ince bir
kurdaleyi tepenin aĢağısından görebiliyordu. Çok yüksekteydiler; bir kuĢ kanat çırparak pencerenin
önünden geçti. Harry tepenin ardında görünmeyen Kovuk‘un olduğu yöne baktı. Ginny oralarda bir
yerde olmalıydı. Bill ve Fleur‘un düğününde olduğundan beri ilk defa yakınlardı, fakat Ginny‘nin Ģu an
onun evine doğru baktığından, onu düĢündüğünden haberi bile yoktu. Bu durumdan hoĢnut olması
gerekirdi Harry‘nin… Çünkü yakınındaki insanlar tehlikedeydiler. Xenophilius‘un davranıĢı da bunun
kanıtıydı.
Harry pencereye arkasını dönd, eğik bir büfenin üstünde duran bir nesne gözüne çarptı. Garip bir
Ģapka giymiĢ rahatsız görünüĢlü bir cadının taĢ büstüydü. Ġki tane altın kulak borazanı gibi kıvrılmıĢ bir
nesne gördü. Küçücük, çırpınan mavi kanatları deri bir kapana sıkıĢmıĢ, tepesinde uçuyordu, turuncu
turpa benzeyen Ģeyde ikinci bir kapana kıstırılmıĢ büstün alın bölgesinde dolaĢıyordu.
―ġuna bakın‖ dedi Harry.
―Ġlginç‖ dedi Ron, ―Düğünde bunları takmamasına ĢaĢırdım.‖
Ön kapının kapandığını duydular ve bir dakika sonra Xenophilius spiral merdivenlerden geri odaya
tırmandı, ince bacakları, dize kadar çıkan lastik çizmelerle sarılmıĢtı. Birbirinden alakasız bardaklar ve
tüten bir çaydanlık olan bir tepsiyle dönmüĢtü.
―Evcil hayvan koleksiyonumu bulmuĢunuz!‖ dedi çay tepsisini Hermione‘ye ittirerek Harry‘nin yanında
bulundüğü büste geldi. ―Rowena Ravenclaw‘un bir modeli. Büyüklüğün ötesinde, büyük adamların
hazinesi vardır.‖
Kulak borazanına benzeyen nesneleri gösterdi.
―Bunlar Sıvaserpil sifonları- düĢünen birinin etrafındaki dikkat dağıtan Ģeyleri anında yok eder.
Burada,‖ küçücük kanatları göstererek, ―kocagaga ittirici, geliĢen düĢünceyi ikna etmek için. Bu da,‖
turuncu turpları iĢaret ederek, ―Uçan Erik, sıradıĢılığı kabullenme yeteneğini geliĢtirmek için ‖
Xenophilius, Hermione‘nin tehlikeli bir Ģekilde yan sehpaların üstünde ancak dengede tutabildiği çay
tepsisine doğru geri yürüdü.
―Size demlenmiĢ Gurdikökleri ikram edebilir miyim?‖ dedi Xenoliphius. ―Kendimiz yapıyoruz.‖
Ġçecekleri, koyu mor renkli pancara benzeyen bir sıvıyı, bardaklara dökmeye baĢladı. ―Luna alt
köprünün aĢağısında. Gelmesi uzun sürmez, hepimize çorba yapabilmek için yeterli Plimper yakaladı.
Oturun ve Ģekerle çayınızı için.‖
―ġimdi,‖ dedi bir kağıt yığınını oturmak için koltuktan çekerek, çizmelerinin üstünde bacak bacak
üstüne attı, ―size nasıl yardımcı olabilirim, Mr Potter?‖
―ġey‖ dedi Harry, ona destek vermek için kafa sallayan Hermione‘ye bakarak, ―Konu, Bill ve Fleur‘un
düğünündeki kıyafetinizde bulunan sembolle ilgili, Mr Lovegood. Onun ne anlama geldiğini merak
ediyorduk‖
Xenophilius kaĢlarını kaldırdı.
―Ölümcül Kutsallardan mı bahsediyorsunuz?‖
YİRMİ BİRİNCİ BÖLÜM
ÜÇ KARDEŞİN HİKAYESİ
Harry, Ron ve Hermione‘ye bakmak için döndü. Hiçbiri Xenophilius Lovegood‘un bahsettiği Ģeyi
anlamamıĢtı.
―Ölümcül Kutsallar mı?‖
―Doğru,‖ dedi Xenophilius. ―Onları hiç duymadınız mı? ġaĢırmadım. Çok, çok az büyücü inanır.
KardeĢinin düğünündeki o yumruk kafalı arkadaĢınız mesela,‖ dedi Ron‘a doğru baĢını sallayarak,
―Kendisi Karanlık bir büyücünün sembolunu taĢıdığımı düĢünerek bana saldırdı! Cahillik. Kutsallarda
Karanlık bir Ģey yok- en azından o kaba tabirle değil. Ġnanan biri, diğerleri bu ArayıĢta yardımcı
olabilsinler diye kendini açığa çıkarmakta kullanır sembolü.‖
Gurdikökü çayı demine bir sürü küp Ģeker attı ve biraz içti.
―Kusura bakmayın,‖ dedi Harry. ―Gerçekten hala anlamıyorum.‖
Kabalık etmemek için bardağından o da bir yudum aldı, az daha boğuluyordu: fincanın içindeki Ģey bir
hayli iğrençti, sanki Her Tattan ġekerlemelerin sümük aroması tadını veriyordu.
―Eh, gördüğünüz gibi, inananlar Ölümcül Kutsalları arıyorlar‖ dedi Xenophilius, ağzıyla sanki Gurdikökü
demlemesinin tadına bayılıyormuĢ gibi bir ses çıkardı.
―Fakat bu Ölümcül Kutsallar da ne?‖ diye sordu Hermione.
Xenophilius çay bardağını yana bıraktı.
― ‗Üç KardeĢin Hikayesi‘ni‖ bildiğinizi varsayıyorum.‖
Harry, ―Hayır‖ dedi ama Ron ve Hermione ―Evet‖, dedi. Xenophilius kafasını ağır ağır salladı.
―Pekala, pekala Mr Potter, herĢey ―Üç KardeĢin Hikayesiyle‖ baĢlıyor.. Burada bi yerde bir kopyası
olacaktı…‖
Xenophilius kağıtların ve kitap kümelerinin üstüne anlaĢılmaz bir Ģekilde baktı, fakat Hermione ―Ben de
bir kopya var, Mr Lovegood, tam burada.‖
Hermione, Ozan Beedle‘ın Masallaır‘nı küçük çantasından çıkardı.
―Orjinali mi?‖ diye üsteledi Xenophilius sertçe ve Hermione baĢını sallayınca, ―Pekala, neden sen sesli
okumuyorsun? Hepimizin anlaması için en iyisi.‖
―ġey… Peki‖ dedi Hermione gergince. Kitabı açtı, ve Harry araĢtırdıkları sembolü, kitabın üstünde
yerleĢmiĢ haliyle gördü, hafifçe öksürek okumaya baĢladı.
―Bir zamanlar, yapayanlız seyahat eden üç kardeĢ varmıĢ, alacakaranlıkta yola koyulan-‖
―Geceyarısı, derdi annem hep bize‖ dedi hikayeyi dinlemek için kollarını kafasının ardına koyan Ron,.
Hermione can sıkıcı bir bakıĢ attı.
―Özür dilerim, gece yarısı olursa daha korkutucu olur diye düĢünmüĢtüm,‖ dedi Ron.
―Ah, tabi gerçekten hayatımızda biraz daha korkuya ihtiyacımız var‖ dedi Harry kendini tutamadan.
Xenophilius çok da umursuyor görünmüyordu, pencerenin dıĢında gökyüzüne bakıyordu. ―Devam et,
Hermione.‖
―Bir gün, kardeĢler geçmek için çok derin, yüzmek için çok tehlikeli bir nehire geldiler.Her nasılsa, bu
kardeĢler sihirsel sanatlar konusunda eğitimliydiler ve böylece asalarını salladılar ve bir köprü
oluĢturdularki o tehlikeli sulardan geçebilsinler. Yolun yarısındaydılar ki, kukuletalı bir Ģeklin yollarını
kestiğini gördüler.‖
―Ve Ölüm onlarla konuĢtu…‖
―Kusura bakmayın,‖ dedi Harry aniden, ―Ölüm onlarla mı konuĢtu? ‖
―Bu bir peri masalı, Harry!‖
―Doğru, özür dilerim. Devam edin.‖
―Ve Ölüm onlarla konuĢtu. Nehirin her zamanki boğulan yolcularının aksine, bu sefer üç yeni kurbanın
onu kandırıp boğulmamasına çok kızmıĢtı.Fakat ölüm daha kurnazdı. KardeĢleri büyülerinden ötürü
tebrik ediyormuĢ gibi davrandı ve onlara onu alt etme zekası gösterdikleri için her birinin bir ödülü hak
ettiğini söyledi.‖
―En büyük, mücadeleci olan kardeĢ, Ģu ana kadar var olmuĢ asaların en güçlüsünü istedi: öyle bir asa
ki her türlü duelloda kazansın, öyle bir asa olsun ki Ölüm‘ü fethetmiĢ bir büyücü kadar değerli olsun!
Ölüm nehir kenarındaki ağaçlardan birinin dalından bir asa biçimlendirdi ve onu en büyük kardeĢe
verdi.‖
―Sonra, kibirli olan ortanca kardeĢ,Ölüm‘ü daha fazla aĢağılamaya karar verdi ve diğerlerini Ölüm‘den
döndürmek için güç istedi. Ölüm nehir kenarından bir taĢ aldı ve onu ortanca kardeĢe verdi ve bu taĢın
ona, ölümü geri getirecek gücü vereceğini söyledi.‖
―En sonunda üçüncü, en küçük kardeĢe sordu ne istersin? Küçük kardeĢ en alçak gönüllüsü ve ayrıca
kardeĢlerden en akıllısıydı, Ölüm‘e güvenmiyordu. Böylece, o da gideceği hiçbir yerde Ölüm
tarafından takip edilmemeyi istedi. Ölüm hiç istemeyerek de olsa Görünmezlik Pelerinini küçük
kardeĢe verdi.‖
―Ölüm‘ün bir Görünmezlik Pelerini mi var?‖ diye araya girdi Harry yine.
―Böylece milletin arkasından sinsice gidebilecekti,‖ dedi Ron, ―Bazen peĢlerinden koĢup, kollarını
çırpmaktan ve çığlık atmaktan sıkılıyordu… Özür dilerim Hermione‖
―Ölüm kenara çekildi ve üç kardeĢe yollarına devam etmek için izin verdi, onlar da bu büyük
maceraları hakkında konuĢarak Ölüm‘ün onlara verdiği hediyelere hayran halde yollarına devam
ettiler‖
―Gel zaman git zaman, üç kardeĢ her biri kendi yolunu çizmek için ayrıldılar.‖
―Ġlk kardeĢ bir hafta ya da ondan daha fazla bir süre seyahat eder ve uzak bir köye ulaĢır, orada
kendiyle bir derdi olan büyücüyü arar. Doğal olarak, silahı Yüce Asayla duelloyu kaybetmesi
imkansızdır.DüĢmanını öldürerek yere seren en büyük kardeĢ, Ölüm‘den kaptığı asasının gücüyle
yüksek sesle övündüğü ve onu nasıl yenilmez yaptığını haykırdığı bir mağaraya kaçar.‖
―O gece, bir büyücü, Ģaraptan sızmıĢ gibi yatan büyük kardeĢin yanı baĢına gelir. Hırsız asayı değerli
olduğunu düĢünerek alır ve büyük kardeĢin boğazını keser.‖
―Ve böylece Ölüm büyük kardeĢi kendisine alır.‖
―Bu arada, ortanca kardeĢ yalnız yaĢadığı kendi evine doğru yolculuk etmektedir. Orada ölümü
çağırmak için taĢı eline alır, taĢı üç kez elinde çevirir. Hayret ve sevinçle, bir zamanlar evlenmeyi
umduğu, zamansız ölen kızın figürü bir kez daha oan görünür.‖
―Fakat kız mutsuz ve soğuktur, aralarına sanki bir perde girmiĢtir. Ölümlü dünyaya dönemesine
rağmen, tamamen bu dünyaya ait değildir ve acı çekiyordur. En sonunda ortanca kardeĢ, çaresiz
özlemindenden deliye döner ve gerçekten sevdiğine kavuĢmak için kendini öldürür.‖
―Ve Ölüm ikinci kardeĢi yanına alır.‖
―Fakat Ölüm en küçük kardeĢi yıllarca arar ve asla bulamaz. Ölüm onu ancak, en küçük kardeĢ
yaĢlanıp Pelerini oğluna devredince bulabilir. Ve o Ölümü eski bir dost gelmiĢ gibi selamlar, ona
memnun olarak gider, böylece ikisi de bu yaĢamdan ayrılır.‖
Hermione kitabı kapadı. Xenophilius‘un Hermione‘nin durduğunu anlaması bir iki saniyeyi aldı.
Anladığında pencereden dıĢarı bakmayı kesti. ―Pekala, iĢte hikaye‖ dedi.
―Pardon?‖ dedi Hermione, kafası karıĢmıĢ çıkıyordu sesi.
―Bunlar Ölümcül Kutsallar iĢte…‖ dedi Xenophilius.
Kağıt yığınlarının içinde bir tüy kalem aldı ve yırtılmıĢ bir paĢomen parçasını kitapların arasından
çıkardı.
―Yüce Asa‖ dedi dikey düz bir çizgi çizerek. ―Diriltme TaĢı,‖ dedi çizginin üstüne bir yuvarlak çizerek,
―Görünmezlik Pelerini,‖ dedi ikisini saracak bir üçgen çizerek bu Hermione‘nin bayağı dikkatini çekti.
―Hepsi,‖ dedi ―Ölümcül Kutsallar.‖
―Fakat ―Ölümcül Kutsallar‖ kelimesi hikayede geçmiyor,‖ dedi Hermione.
―Tabi ki geçmiyor,‖ dedi Xenophilius çılgınca kendini beğenmiĢ bir tavıra girerek. ―Bu bir çocuk masalı,
talimat vermekten öte eğlendirmek için anlatılır. Bu konulardan anlayan bizler yine de bu hikayenin
tarihi üç nesneye ya da kutsala iĢaret ettiğini biliriz, bu nesneler de birleĢtirildiğinde sahibini Ölümün
Efendisi kılar..‖
Xenophilius kısa bir süre durdu ve camdan dıĢarı baktı. GüneĢ gökyüzünde alçalmıĢ gözüküyordu.
―Luna Pilimperlerle yakında buraya gelir,‖ dedi sakince.
―Ölümün Efendisi dediğinizde-‖ dedi Ron.
―Efendi‖ dedi Xenophilius, elini sallayarak.‖Fethedici, Yenici hangisini seçerseniz.‖
―Fakat…demek istediğiniz…‖ dedi yavaĢça, sesinden Ģüphe izi süren okunuyordu, ―bu nesnelerin
olduğuna mı- bu Kutsalların- gerçekten var olduğuna mı inanıyorsunuz?‖
Xenophilius kaĢlarını tekrar kaldırdı.
―Eh tabii ki‖
―Ama,‖ dedi Hermione ve Harry Hermione‘nin kendini patlamamak için zor tuttuğuna emindi, ―Mr
Lovegood, buna nasıl inanabilirisiniz?‖
―Luna bana sizden bahsetmiĢti, genç bayan,‖ dedi Xenophilius. ―Siz, zannediyorum ki, akılsız
değilsiniz, fakat acı verecek derecede hapsolmuĢsunuz. Dar görüĢlüsünüz.‖
―Belki de, Ģu Ģapkayı denemelisin‖ dedi Ron, kafasını gülünç Ģapkaya doğru sallayarak. Sesi
gülmemek için kendini zor tutuyor gibi geliyordu.
―Mr Lovegood,‖ diye baĢladı Hermione, ―Hepimiz Görünmezlik Pelerini diye bir Ģeyin var olduğunu
biliyoruz. Çok nadirler, ama varlar. Ama-‖
―Ah, ama üçüncü Kutsal gerçek bir Görünmezlik Pelerini, Miss Granger! Benim demek istediğim bu bir
Görünmezlik Büyüsü yapılmıĢ bir seyehat pelerini değil, ya da Hayalbozan taĢımıyor, Gizgör kılından
yapılmıĢ bir Ģey değil, ki o Ģey bir nesneyi saydam yapar ve yıllar geçtikçe de bu saydamlığını
kaybeder. Öyle bir Pelerinden bahsediyoruz ki, üstüne hangi büyü yapılırsa yapılsın, gerçekten onu
giyeni tamamen Görünmez yapıyor, ve sonsuza dek etkisini sürdürüyor, akıl alınmaz ve daimi bir
gizlilik veriyor. Kaç tane böyle Pelerin gördünüz, Miss Granger?‖
Hermione cevap vermek için ağzını açtı, sonra yine kapadı, kafası eskisinden daha fazla karıĢmıĢ
gözüküyordu. O, Harry ve Ron birbirine baktı, Harry hepsinin aynı Ģeyi düĢündüğünü biliyordu.
Xenophilius‘un bahsettiği Pelerin odada onlarla bulunan Pelerin‘in ta kendisiydi.
―Aynen,‖ dedi Xenophilius, sanki onları, verdiği tüm nedenlerle yenmiĢ gibi gözüküyordu. ―Hiç biriniz
böyle bir Ģey görmediniz öyle değil mi? Ona sahip olan ölçülemeyecek kadar zengin olurdu, değil mi?‖
Tekrar pencereden dıĢarı baktı. Gökyüzü Ģimdi incecik pembe bir çizgiden ibaretti.
―Pekala‖ dedi Hermione huzuru kaçmıĢ bir Ģekilde. ―Diyelim ki Pelerin var… TaĢ‘a ne demeli, Mr
Lovegood. Diriltme TaĢ‘ı dediğiniz Ģeye?‖
―Ne olmuĢ ona?‖
―Nasıl gerçek olabilir?‖
―Olmadığını kanıtla!‖ dedi Xenophilius.
Hermione öfkelenmiĢ görünüyordu.
―Fakat bu- üzgünüm, ama bu tamamen saçmalık! Bunun var olmadığını nasıl kanıtlayabilirim?
Dünyada ki tüm çakıl taĢlarını alıp test etmemi beklemiyorsunuz ya? Demek istediğim, hiç kimse
olmadığını ispatlamadığı sürece herhangi birĢeyin gerçek olabileceğini mi düĢünüyorsunuz?‖
―Evet, öyle diyebiliriz,‖ dedi Xenophilius. ―GörüĢünü biraz da olsa açabildiğini gördüğüme sevindim.‖
―Peki ya Yüce Asa,‖ dedi Harry, Hermione karĢılık vermeden önce, ―onun da var olduğuna inanıyor
musunuz?‖
―Ah, pekala, bu konuda sayısız kanıt var,‖ dedi Xenophilius. ―Yüce Asa, elden ele geçtiği için en rahat
izlenen Kutsal.‖
―Ne nedir?‖ diye sordu Harry.
―Bu, asanın sahibinin o asanın gerçek efendisi olabilmesi için onu gerçekten ele geçirmiĢ olması
gerektiği demek.‖ dedi Xenophilius. Mutlaka hepiniz Gaddar Emeric katliyamında asanın Egbert‘ten
Egregious‘a nasıl geçtiğini biliyorsunuzdur? Ya da Godelot‘un oğlu Hereward onun asasını aldıktan
sonra nasıl kendi kilerinde öldürdüğünü biliyor musunuz? Ürkünç Loxias‘ın Barnabas Deverill‘in
asasını alırken onu nasıl öldürdüğünü? Yüce Asa‘in kanlı takibi Büyü Tarihi sayfaları boyunca
saçılmıĢ.‖
Harry Hermione‘ye baktı. Hermione, Xenophilius‘a kaĢlarını çatıyordu, fakat itiraz etmedi.
―Peki, Ģu an Yüce Asa‘in nerede olduğunu biliyor musunuz?‖ diye sordu Ron.
―Kim bilebilir ki?‖ dedi Xenophilius, dıĢarı bakarak. ―Yüce Asa‘in nerede saklandığını nerede bilebiliriz
ki? Ġz Arcus ve Livius‘ta kayboluyor. Kim gerçekten Livius‘u kimin yendiğini ve asayı aldığını
söyleyebilir ki? Tarih, ne yazık ki, bize bunda kılavuzluk edemez.‖
Bir sessizlik oldu. En sonunda Hermionie sert bir Ģekilde sordu, ―Mr Lovegood, Peverell ailesinin
Ölümcül Kutsallar ile bir alakası olabilir mi?‖
Xenepilius ĢaĢırmıĢ gözüküyordu, o sırada Harry‘nin aklında bir Ģey belirdi fakat tam olarak
oturtamıyordu. Peverell… Bu ismi bir yerde daha önce duymuĢ olmalıydı…
―Fakat beni yanıltmaya mı çalıĢıyorsunuz genç bayan!‖ dedi Xenophilius, Ģimdi sandalyesinde daha
dik durup Hermione‘ye hayretle bakıyordu. ―Sizin bu Kutsallar ArayıĢında yeni olduğunuzu
düĢünüyordum. Biz Arayıcılar Peverellerin Kutsalların hepsini ama hepsine sahip olduğuna
inanıyoruz.‖
―Kim bu Peverells?‖ diye sordu Ron.
―Godric‘s Hallowda üzerinde iĢaretin olduğu mezarın ismiydi‖ dedi Hermione Xenophilius‘u izlemeye
devam ederek. ―Ignorious Peverell‖
―Kesinlikle!‖ dedi Xenophilius iĢaret parmağı aniden havaya kalkarak. ―Ignatius‘un mezarında ki
Ölümcül Kutsallar‘ın iĢareti en kesin kanıt!‖
―Neyin?‖ diye sordu Ron.
―Nedeni, hikayede bahsedilen üç kardeĢ aslında Peverell kardeĢleri, Antioch, Cadmus, Ignatius
olması! Ki onlar Kusalların orijinal sahipleri!‖
Pencereye bir bakıĢ daha atarak ayaklandı.
―Yemeğe kalıyorsunuz‖ dedi merdivenlerde kaybolduğu gibi… ―Herkez her zaman Tatlısu Plimper
çorbamızın tarifini isterler.‖
―Muhtemelen bize St. Mungo‘da ki Zehirlenme departmanını gösterecek,‖ diye mırıldandı Ron.
Harry Xenophilius‘un mutfakta ses çıkardığını görene kadar konuĢmadı.
―Ne düĢünüyorsun?‖ diye sordu Hermione.
―Ah, Harry,‖ dedi Hermione bezmiĢ bir Ģekilde. Bu o iĢaretin gerçek manası olamaz. Bu Ģekilde devam
etmek saçma. Tamamen zaman kaybı.‖
―BuruĢmuĢ-boynuzlu Hırgürleri bize getiren adam bu öyle değil mi? ‖ dedi Ron.
―Buna sen de inanmıyorsun, öyle mi?‖ diye sordu Harry.
―Hayır, bu hikayeler sadece çocukları korkutmak için anlatılan hikayelerden, öyle değil mi? ‗BaĢına
dert açma, kavgalara karıĢma, bulaĢmaman senin için en iyisi! Kafanı sadece aĢağıda tut, kendi iĢine
bak, sorun yaĢamazsın‘ türü bir hikaye. Gelin düĢünelim,‖ diye ekledi Ron ―belki de bu hikaye yüce
asaların neden kötü olduğu üzerinedir.‖
―Neyden bahsediyorsun?‖
―Bunlar batıl inanç öyle değil mi? ‗Mayısta doğan Cadılar Mugglelarla evlenir.‘ ‗Alacakaranlıkta yapılan
lanet geceyarısına kadar sana döner.‘ ‗En eski asa, en baĢarılı olandır‘ Mutlaka duymuĢ olmalısınız.
Benim annem bunlarla dolu.‖ Dedi Ron.
―Harry ve ben Mugglelar tarafından büyütüldük,‖ diye hatırlattı Hermione. ―Biz değiĢik batıl inançlarla
büyütüldük.‖ Mutfaktan keskin bir koku geliyormuĢ gibi Hermione iç çekti. Xenophilius‘un onun canını
sıkmasının iyi yanı, Ronla arasındaki soğukluğu unutmasına sebep olmasıydı. ―Doğru söylüyorsun
sanırım‖ dedi Hermione Ron‘a. ―Bu sadece bir ölümlü hikayesi, hangi hediyenin en iyi olduğu gayet
açık, yani hangisini seçeceğin-‖
Üçü de bir anda; Hermione, ―Pelerin,‖ Ron, ―Asa,‖ Harry, ―TaĢ‖ dedi.
Biribirlerine yarı ĢaĢırmıĢ, yarı eğlenmiĢ bir Ģekilde baktılar.
―Pelerin‘i söylemeni beklerdim‖ dedi Ron, Hermione‘ye, ―ama o asa sende varsa görünmez olmana
gerek yok. Yenilmez Asa, Hermione, Hadi ama!‖
―Zaten Görünmezlik Pelerini bizde var,‖ dedi Harry.
―Ve bize oldukça yardım etti, fark ettiyseniz!‖ dedi Hermione. ―Asa sendeyken dikkat çekebilir ve bu da
baĢına bela olabilir-‖
―Eğer onun sende olduğunu bas bas bağırırsan tabii…‖ diye itiraz etti Ron, ―Eğer sen ‗Elimde yenilmez
bir asa var, eğer yiyorsa gelin de bir deneyin‘ diye etrafta bağırıp Ģarkı söyleyip dans edecek kadar
salaksan tabii. Önlemini aldığın süre-―
―Evet, ama önlemini alabilir misin? ‖ dedi Hermione, Ģüpheyle bakarak. ―Bilirsin, bize söylediği tek Ģey,
yüyıllardır etrafta çok güçlü asalar olduğuna dair hikayelerden biri‖
―Öyle mi?‖ diye sordu Harry.
Hermione kızmıĢ görünüyordu. Yüz ifadesi o kadar tatlıydı ki Ron ve Harry birbirlerine bakıp
gülümsemekten kendilerini alamadılar.
―Ölüm Değneği, Kaderin Asası, yüzyıllardır genelde onlarala övünen Karanlık Büyücülerin elinde,
değiĢik isimler altında ortaya çıkmıĢlar. Profesör Binns bazılarından bahsetmiĢti, fakat-ah, bunların
hepsi saçmalık. Asalar sadece onları kullanan büyücüler kadar güçlü olabilirler. Bazı büyücüler
kendilerinin asalarının daha büyük ve güçlü olduğu konusunda böbürlenip dururlar.‖
―O asaların - Ölüm Değneği ve Kaderin Asasının aynı asa olup, farklı isimlerle yüzyıllardır
dolaĢmadığını nereden bilebilirsin ki?‖ dedi Harry.
―Ne? Onların hepsi Ölüm tarafından yapılmıĢ Yüce Asa mi?‖ diye sordu Ron.
Harry güldü. Aklına gelen garip fikir, tamamen, saçmalıktı. Kendi asası geldi aklına… kutsal olandı,
yüce değil ve Ollivander tarafından yapılmıĢtı, Voldemort‘un onu kovaladığı gece her ne yapmıĢ olursa
olsun yenilmez değildi, yoksa nasıl kırılırdı ki?
―Neden TaĢ‘ı alırdın?‖ diye sordu Ron.
―Eh eğer insanları geri getirebiliyorsa, Sirius‘u… Deli-göz‘ü… Dumbledore‘u… ailemi hepsini geri
getirebilirdik.‖
―Ama Ozan Beedle‘a göre onlar geri gelmek istemiyorlar, öyle değil mi?‖ dedi Harry, az önce duyduğu
hikayeyi düĢünerek.‖ Ölüm‘ü geri getiren bir TaĢ hakkında fazla hikaye olduğunu sanmıyorum, öyle
değil mi?‖ diye sordu Hermione‘ye.
―Hayır,‖ dedi üzgünce. ―Ben Mr Lovegood haricinde hiçkimsenin bunun mümkün olacağını kabul
edeceğini düĢünemiyorum. Beedle bu fikri Felsefe TaĢ‘ından almıĢ olabilir, biliyorsunuz, seni ölümsüz
yapan bir taĢ yerine, ölümden geri getiren bir taĢ.‖
Mutfaktaki koku gittikçe ağırlaĢıyordu. Yanan iç çamaĢırı gibi kokuyordu. Xenophilius‘u kırmamak için
piĢirdiği yemeği yemek zorundaydılar. Acaba yenebilcek durumda mıydı?
―Pelerine ne demeli?‖ dedi Ron yavaĢça. ―Onun haklı olduğunu görmüyor musun? Ben Harry‘nin
Pelerin‘ine ve ne kadar kaliteli olduğuna alıĢtım. Bunu hep düĢündüm. Harry‘ninkisi gibi olanını hiç
duymadım. Pelerin kusursız. Onun altında hiçbir zaman fark edilmedik-‖
―Tabi ki hayır Altındayken görünmeziz Ron!‖
―Ama diğer pelerinler hakkıında söylediği Ģey, on Knut bile etmedikleri, bunun doğru olduğunu siz de
biliyorsunuz! Daha önce eskidiklerinde üstlerinde deklikler açılan ya da etkisi kalkan sıradan pelerinler
duymuĢtum ancak hiçbiri bunun gibi değildi. Harry‘nin ki ona babasından geçti, yani yeni olamaz, öyle
değil mi? Ama gerçekten mükemmel…‖
―Evet, pekala, fakat, taĢ…‖
Onlar fısıldaĢarak tartıĢırken, Harry onları yarı dinleyerek odanın etrafında gezdi. Spiral merdivene
geldiğinde gözlerini dalgınca üst kata doğru bi an kaldırdı. Kendi yüzü üstündeki odadan ona
bakıyordu.
Bir anlık ĢaĢkınlıktan sonra, onun bir ayna olmadığını sadece bir resim olduğunu farketti. Merakla
merdivenleri tırmandı.
―Harry, ne yapıyorsun? O burada değilken etrafa bakmamızın doğru olduğunu düĢünmüyorum!‖
Fakat Harry çoktan üst kata gitmiĢti.
Luna kendi odasını beĢ çok güzel resimle dekore etmiĢti: Harry, Ron, Hermione, Ginny ve Neville.
Hogwarts‘taki resimler gibi hareket etmiyorlardı, fakat onları bir dakika kadar inceleyince, Harry
hepisinin birbirine tek kelimeden oluĢan bir zincirle bağlanmıĢ ve bin kez altın bir mürekkeple
yazıldığını fark etti: arkadaĢlar… arkadaĢlar… arkadaĢlar…
Harry o anda Luna‘ya derin bir sevgi duydu. Odanın etrafına baktı. Yatağının yanında Luna‘nın
küçüklük hali ve ona çok benzeyen genç bir kadınla büyük bir resimleri vardı. SarılmıĢlardı. Kapısı
aralık olan gardolapta hiç kıyafet yoktu. Yatağın sanki haftalardır kimse üstünde uyumamıĢ gibi soğuk
ve nahoĢ bir havası vardı. Kankırmızısı gökyüzünü gösteren pencere pervazında örümcek ağları vardı.
―Sorun ne? ‖ diye sordu Hermione, Harry merdivenlerden inerken, fakat o cevap vermeden
Xenophilius mutfaktan, elinde çorba kaseleriyle, yukarıya merdivenlerin en üst basamağına eriĢmiĢti.
―Mr Lovegood,‖ dedi Harry. ―Luna nerede?‖
―Pardon?‖
―Luna nerede?‖
Xenophilius merdivenin son basamağında durdu.
―Size- size söyledim ya. Bortons Köprüsünde Plimper tutuyor.‖
―Peki neden o tepside dört kiĢilik çorba var?‖
Xenophilius konuĢmaya çalıĢtı, fakat ses çıkmadı. Gelen ses baskı makinasının teklemesi ve
Xenophilius‘un titreyen elleri yüzünden sallanan tepsininkiydi.
―Luna‘nın haftalardır burada olduğunu düĢünmüyorum,‖ dedi Harry. ―Giysileri gitmiĢ ve yatağında
uyumamıĢ. O nerede? Ve neden sürekli pencereden dıĢarı bakıp duruyorsunuz?‖
Xenophilius elindeki tepsiyi düĢürdü. Porselenler yerde sıçradı ve parçalandı. Harry, Ron ve Hermione
asalarını çektiler. Xenophilius kaĢlarını çattı, eli cebine dalmak üzereydi. O anda baskı makinası koca
bir gümleme sesi çıkardı birkaç tane Dırdırcı masaörtüsünün altından fırladı, en sonunda susmuĢtu.
Hermione dergileri almak için asasını Mr Lovegood‘tan çekmeyecek Ģekilde yere eğildi.
―Harry, Ģuna bak.‖
Harry o karmaĢanın içinde uzun adımlarla Hermione‘ye doğru ilerlemeye çalıĢtı. Dırdırcı‘nın ön
kapağında kendi resmi, ıĢıklandırılmıĢ harflerle,‘ Bir Numaralı Ġstenilmeyen ‗ yazılarak baĢına ödül
konduğunu gösteren bir manĢet atılmıĢtı.
―Dırdırcı yeni bir görüĢ yaklamıĢ, demek ki?‖ diye sordu Harry soğukça. Aklı deli gibi çalıĢıyordu.
―Bahçeye çıktığınızda yaptığınız bu muydu Mr Lovegood? Bakanlığa bir baykuĢ göndermek mi?‖
Xenophilius dudaklarını yaladı.
―Benim Lunamı aldılar‖ diye fısıldadı. ―Yazdığım Ģeyler yüzünden. Lunamı aldılar ve nerede olduğunu
bilmiyorum, ona ne yaptıklarını bilmiyorum. Ama belki onu bana geri verirler, eğer ben- ben-‖
―Harry‘i teslim ederseniz?‖ Hermione onun yerine cümlesini tamamladı.
―AnlaĢma yok,‖ dedi Ron kesin bir Ģekilde. ―Çekil yolumuzdan, burayı terk ediyoruz!‖
Xenophilius korkunç gözüküyordu, bir yüzyıl yaĢlanmıĢ gibiydi, dudakları korkunç bir Ģekilde geri
çekilmiĢti.
―Her an burada olabilirler. Luna‘yı kurtarmalıyım. Luna‘yı kaybedemem. Gidemezsiniz.‖
Kollarını merdivenin önünde açtı, Harry aniden annesinin beĢiğinin önünde kollarını açmasını görür
gibi oldu.
―Seni incitmemize izin verme!‖ dedi Harry. ―Yoldan çekilin, Mr Lovegood.‖
―HARRY‖ diye bağırdı Hermione.
Süpürgenin üzerindeki figürler pencereyi geçtiler. Bir an ona bakmaktan vazgeçince Xenophilius
asasını çekti. Harry hatalarını o anda anladı. Kendini Xenophilius‘un kol mesafesinden uzaklaĢmak
için Ron ve Hermione‘yi ittirerek odanın diğer tarafına attı. Xenophilius‘un Sersemletme Büyüsü Patlar
Boynuz‘a süzüldü.
Devasa bir patlama oldu. Ses, tüm oda yerle bir olmuĢ gibi geliyordu. Tahta, kağıt ve taĢ yığınları
yoğun bir duman bulutuyla birlikte yer çökmüĢtü. Harry kapıya doğru uçtu ve kapıya çarparak yere
serildi. O anda enkaz parçası kafasına düĢtü ve elleriyle kafasını tuttu. Hermione‘nin çığlığını, Ron‘un
çığlığını duydu, metalimsiz gümbürtüden de Lovegood‘un merdivenden aĢağı uçtuğunu anladı.
Yarı enkaza gömülmüĢ bir Ģekilde, Harry ayağa kalkmaya çalıĢtı. Tozdan ne nefes alabiliyor ne de
önünü görebiliyordu. Tavanın yarısı uçmuĢtu, Luna‘nın yatağı delikten aĢağı sallanıyordu. Yüzünün
yarısı gitmiĢ olan Rowena Ravenclaw‘un büstü yanında yatıyordu, parçalanmıĢ parĢomen parçaları
havada uçuĢuyordu ve baskı makinası yan yatarak merdivenlerden mutfağa inen yolu kapamıĢtı.
Soluk bir Ģekil yaklaĢtı, ikinci bir büst gibi duran tozla kaplanmıĢ Hermione parmağını dudağına
bastırdı.
AĢağı kattaki kapı gümbürtüyle açıldı.
―Sana acaleye gerek yok demedim mi, Travers?‖ dedi kaba bir ses. ― Sana bu manyağın her zamanki
gibi saçmaladığını söylemedim mi?‖
Büyük bir gümbürtü oldu ve Xenophilius‘un acı haykırıĢı duyuldu.
―Hayır.. Hayır.. Yukarıda… Potter! ‖
―Sana geçen hafta söyledim Lovegood, sağlam bir bilgi olmadığı sürece gelmeyeceğiz! Geçen haftayı
hatırla! Kızını aptal kanayan bir baĢlıkla değiĢtirmek istemiĢtin. Ve ondan önceki hafta‖ --- baĢka bir
gümbürtü ve baĢka bir ciyaklama oldu --- ― Eğer BuruĢuk – pat --- Boynuzlu– pat -- Hırgürlerden
sende var olduğunu gösterirsen kızını geri vereceğimizi düĢündüğün zamanı…‖
―Hayır- hayır- yalvarırım!‖ diye hıçkırdı Xenophilius. ―Bu gerçekten Potter! Gerçekten!‖
―Ve Ģimdi de bizi buraya hepimizi patlatmak için çağırtığın ortaya çıkıyor!‖ diye kükredi Ölüm Yiyen,
yaylım ateĢi gibi gümbürtüler ve aynı dizide Xenophiliusten gelen acı dolu feryatlar yükseldi.
―Burası çökecekmiĢ gibi gözüküyor, Selwyn,‖ dedi merdivenlerden yanlıĢanan ikinci sakin bir ses.
―Merdivenler tamamiyle kapanmıĢ. Açmayı deneyeyim mi? Bütün yer yıkılabilir.‖
―Seni yalan söyleyen pislik‖ diye bağırdı Selwyn isimli kiĢi. ―Potter‘ı hayatın boyunca hiç görmedin, öyle
değil mi?‖ Bize tuzak hazırlayıp birini öldüreceğini mi sandın? Ve sonra da kızını böyle geri alacağını
mı düĢünüyordun?‖
―Yemin ederim… Yemin ederim… Potter yukarıda!‖
―Homenum revelio,‖ dedi merdivenin ayağındaki bir kiĢi.
Harry, Hermione‘nin güçlükle nefes aldığını duydu ve içinde garip bir duygu bir Ģeyin vücudunu
yavaĢça alıp gölgeye götürdüğünü söylüyordu.
―O Potter… Size söylüyotrum, O Potter!‖ hıçkırdı Xenophilius. ―Lütfen, lütfen bana Luna‘yı verin,
sadece bana Luna‘yı verin…‖
―Kızını alabilirsin Lovegood,‖ dedi Selwyn, ―eğer Ģu merdivenden kalkıp bana Harry Potter‘ı getirirsen.
Ama bu da bir hikaye filansa, eğer bu bir tuzaksa, eğer yukarda bizi bekleyen bir yardakçın varsa,
kızının gömecek bir parçasını bulamazsın.‖
Xenophilius korku ve umutsuzluk içinde feryat etti. Küfürler ve kapıĢma sesleri geliyordu. Xenophilius
enkazın altından merdivenleri aĢmaya çalıĢıyordu.
―Hadi,‖ diye fısıldadı Harry, ―Buradan çıkmamız lazım.‖
Xenophilius‘un merdivenlerde ses çıkarırken, Harry kendini gizlediği yerden çıkardı. Ron en dibe
gömüĢmüĢtü. Harry ve Hermione olabildiğince sessizce tırmandılar, yattığı yerin üstündeki enkazı ve
ayaklarının üstüne düĢen ağır çekmece enkazını çekmeye çalıĢtılar. Xenophilius gürültü patırtı çıkarıp
yakınlaĢtıkça yakınlaĢırken, Hermione Ron‘u bir Hover Büyüsü iĢe çıkarmayı baĢardı.
―Pekala‖ dedi Hermione derin bir nefes alarak. KırılmıĢ baskı makinası titremeye baĢladı. Xenophilius
birkaç adım ötelerindeydi. Hermione hala tozla bembeyaz duruyordu. ―Bana güveniyor musun, Harry?‖
Harry baĢını salladı.
―Tamam o zaman,‖ fısıldadı Hermione, ―bana Görünmezlik Pelerinini ver. Ron bunu giymen gerek.‖
―Ben mi? Ama Harry-‖
―Lütfen Ron! Harry, elime iyice tut; Ron, omzumu sarıl.‖
Harry sol elini çıkardı. Ron Pelerinin altında kayboldu. Merdivenlerin önünü tıkayan baskı makinası
Ģiddetle gümbürdedi. Xenophilius bir Kaldırma Büyüsüyle makinayı çekmeye çalıĢıyordu. Harry
Hermione‘nin neden beklediğini bilmiyordu.
―Sıkı tutun…‖ diye fısıldadı Hermione. ―Sıkı tut, her an…‖
Xenophilius‘un beyaz yüzü büfenin üstünde gözüktü.
―Obliviate!‖ diye bağırdı Hermione asayı yüzüne doğrultarak. Daha sonra asayı yanındakilere
doğrultarak, ―Deprimo!‖ diye bağırdı.
Hermione oturma odasında koca bir delik açtı. Koca kayalarmıĢçasına düĢtüler, Harry değerli
hayatının hatırına eli sıkıca tutuyordu; aĢağıda bir çığlık duyuldu, muazzam büyüklükteki moloz ve
kırık mobilyalar yağmuru altında titreyen tavana rağmen yollarını bulmaya çalıĢan iki adamı gördü.
Hermione havada kıvrıldı ve büyük bir gümbürtüyle yıkılan evden onları bir kez daha karanlığa çekti.
YİRMİ İKİNCİ BÖLÜM
ÖLÜMCÜL KUTSALLAR
Harry hızlı hızlı nefes alarak çimlerin üzerine düĢtü ve hemen ayağa kalktı. GörünüĢe göre akĢam
karanlığında bir çayırın köĢesine inmiĢlerdi; Hermione çoktan asasını sallayarak etraflarında daire
Ģeklinde koĢmaya baĢlamıĢtı.
―Protego Totalum… Salvio Hexia…‖
―YaĢlı dönek herif.‖ diye soludu Ron, Görünmezlik Pelerininin altından ortaya çıkıp onu Harry‘e
fırlatırken.
―Hermione, sen bir dahisin, kesinlikle dahi. Bundan kurtulduğumuza inanamıyorum.‖
―Cave Inimicum… Onun bir Patlar Boynuz olduğunu söylememiĢ miydim, ona söylemedim mi? Ve
Ģimdi bütün evi havaya uçtu!‖
―Hakettiği cezayı buldu,‖ dedi Ron yırtık kotunu ve kesilmiĢ bacaklarını incelerken, ―Ona ne yaparlar
sizce?‖
―Ah, umarım öldürmezler!‖ diye inledi Hermione, ―Biz ayrılmadan Ölüm Yiyenlerin bir anlığına Harry‘i
görmelerini istememin sebebi de buydu, böylece Xenophilius‘un yalan söylemediğini anlarlar!‖
―Ġyi de beni neden sakladınız?‖ diye sordu Ron.
―Senin Sıvaserpil‘le birlikte yatakta kalman gerekiyordu Ron! Sırf babası Harry‘i desteklediği için
Luna‘yı kaçırdılar! Senin de onun yanında olduğunu bilseler ailene ne yaparlardı?‖
―Ya senin anne baban?‖
―Avustralya‘dalar,‖ dedi Hermione, ―Ġyi olmalılar. Hiçbir Ģeyden haberleri yok.‖
―Sen bir dahisin,‖ dedi Ron korku ve merakla karıĢık bir saygıyla.
―Evet, öylesin, Hermione,‖ diye onayladı Harry ateĢli bir Ģekilde. ―Sen olmasan ne yapardık bilmem.‖
Bır an ıĢıldadı fakat aynı anda da ağırbaĢlı görünüyordu.
―Peki ya Luna?‖
―Eğer doğru söylüyor ve o gerçekten hayattaysa---‖diye baĢladı Ron.
―Böyle söyleme, böyle söyleme!‖diye ciyakladı Hermione. ―Hayatta olmalı, olmak zorunda!‖
―Öyleyse Azkaban‘a gönderilecek sanırım,‖ dedi Ron. ―Ancak, o yerde yaĢamaya devam eder mi…Pek
çokları yapamıyor…‖
―O yapacak,‖ dedi Harry. Diğer alternatifin üzerinde düĢünmeye bile dayanamıyordu.
―O güçlüdür, Luna yani, sandığınızdan daha güçlüdür. Muhtemelen hücre arkadaĢlarına MahfıĢtları ve
Hımhımları anlatıyordur.
―Umarım haklısındır,‖ dedi Hermione. Bir elini gözlerine götürdü. ―Xenophilius için çok üzüleceğim,
eğer---‖
―---eğer bizi Ölüm Yiyenlere satmamıĢ olsaydı, evet,‖ dedi Ron. Çadırı kurdular ve içine çekildiler, Ron
onlara çay yaptı. Zar zor kaçıĢlarının ardından, bu soğuk, küf kokulu yer sanki evleri gibiydi: güvenli,
tanıdık ve arkadaĢcıl.
―Ah, neden oraya gittik?‖ diye inledi Hermione birkaç dakikalık sessizlikten sonra.
―Haklıydın, Harry, yine aynı Godric‘s Hollow‘du, tam bir zaman kaybı! Ölümcül Kutsallar… tamamen
saçmalık…aslına bakarsan,‖ aklına aniden bir fikir gelmiĢ gibi görünüyordu, ―o zaten kararını vermiĢtir,
değil mi? Bence Ölümcül Kutsallara inanmıyordur, sadece Ölüm Yiyenler gelene kadar bizi
konuĢturmak istedi!‖
―Ben öyle düĢünmüyorum,‖ dedi Ron. ―Stres altındayken lanet olası kararları vermek çok daha zordur.
Tamamen yeni bir insan olmaktansa, Stan rolü yapmak çok daha kolaydı, çünkü onun hakkında biraz
da olsa biliyordum. Ġhtiyar Lovegood çok fazla baskı altındaydı, bizim hareketsiz kaldığımızdan emin
olmaya çalıĢıyordu. Tahminimce bize gerçeği söylüyordu, ya da gerçek olduğunu düĢündüklerini, sırf
bu yüzden konuĢturdu.‖
―Pekala, bunun bir önemi olduğunu sanmıyorum,‖ diye iç çekti Hermione. ―Dürüst davrandıysa bile
hayatım boyunca bu kadar saçmalığı bir arada görmedim.‖
―Olsun, devam et,‖ dedi Ron. ―Sırlar Odası da bir efsaneydi, değil mi?‖
―Ama Ölümcül Kutsallar gerçek olamaz,Ron!‖
―Bunu sürekli tekrarlıyorsun ama içlerinden biri gerçek olabilir,‖ dedi Ron. ―Harry‘nin Görünmezlik
Pelerini---‖
―Üç kardeĢin hikayesi bir martaval,‖ dedi Hermione ciddi bir Ģekilde. ―Ġnsanların nasıl ölümden
korkutulduğunu anlatan bir masal. Eğer yaĢamak Görünmezlik Pelerininin altına saklanmak kadar
kolay olsaydı, ihtiyacımız olan herĢeyi almıĢ olurduk zaten!‖
―Bilmiyorum. Bunu bir yenilmez asayla yapabilirdik,‖ dedi Harry, parmakları arasındaki nefret ettiği
siyahdiken asaya bakarken.
―Öyle bir Ģey yok Harry!‖
―Sen demiĢtin ki pek çok çeĢit asa vardır---Ölüm değneği ya da her neyse---‖
―Pekala, madem Yüce Asa‘nın gerçek olduğu konusunda kendini kandırmak istiyorsun, peki ya
Diriltme TaĢı?‖ Parmaklarıyla kelimenin etrafına tırnak iĢaretleri koyarmıĢ gibi yaptı, sesi küçümseme
havasına bürünmüĢtü. ―Hiçbir büyü ölüyü diriltemez, o kadar!‖
―Benim asam Kim-Olduğunu-Bilirsin-Sen‘inkiyle bağlantı kurduğunda, annemi ve babamı yeniden
ortaya çıkardı…ve Cedric‘i…‖
―Ancak gerçekten canlanmadılar, değil mi?‖dedi Hermione.
―Bir çeĢit---soluk kopyalar, bir insanı gerçekten diriltmekle aynı Ģey değildir.‖
―Ama o kız, hikayedeki, gerçekten geri gelmedi, değil mi? Hikayeye göre insanlar bir kez öldüler mi,
ölüler arasına aittirler. Ancak ikinci erkek kardeĢ onu görüyor ve onunla konuĢuyordu, değil mi? Hatta
bir süreliğine onunla yaĢadı bile…‖
Hermione‘nin ifadesinde endiĢe ve daha az tarif edilebilir bir Ģeyler gördü. Sonra kız Ron‘a bir bakıĢ
attı, Harry bunun korku olduğunu fark etti: Onu ölü insanlarla yaĢamaktan bahsederek korkutmuĢtu.
―Yani Godric‘s Hollow‘da gömülü olan Peverell denen herif,‖ dedi aceleyle, güçlü ve aklı baĢında
görünmeye çalıĢarak, ―onun hakkında hiçbir Ģey bilmiyorsun, değil mi?‖
―Hayır,‖ diye cevap verdi, konunun değiĢmesiyle rahatlamıĢ görünen Hermione. ―Mezarındaki iĢareti
gördükten sonra onu araĢtırdım; eğer ünlü biri olsaydı ya da önemli iĢler yapmıĢ olsaydı, eminim
kitaplarımızdan birinde yer alırdı. ‗Peverell‘ adını bulabildiğim tek yer Doğanın Asaleti: Bir Büyücülük
Seceresi oldu. Onu Kreacher‘dan ödünç aldım,‖ diye açıkladı Ron kaĢlarını kaldırınca. ―Soyunu daha
fazla devam ettiremeyen safkan aileleri listeliyor. Aslında Peverelller en erken kaybolan ailelerden biri.‖
―Soyunu daha fazla devam ettiremeyen?‖ diye tekrarladı Ron.
―Bu aile ortadan kayboldu demek,‖ dedi Hermione. ―yüzyıllar önce, Peverellerde olduğu gibi. Hala
soylarından gelen birileri olabilir, ancak farklı Ģekilde adlandırılıyorlardır.‖
Ve sonra aniden o parlayan parça, o anı, ―Peverell‖ ismiyle Harry‘nin aklında çaktı: Bakanlık
görevlisinin yüzüne çirkin bir yüzüğü sallayan pis yaĢlı adam, yüksek sesle haykırdı, ―Marvolo Gaunt!‖
―Pardon‖ dedi Ron ve Hermione birlikte.
―Marvolo Gaunt! Kim-Olduğunu-Bilirsin-Sen‘in büyük babası! DüĢünselinde! Dumbledore‘la! Marvolo
Gaunt Peverellerden geldiğini söylemiĢti!‖
Ron ve Hermione sersemlemiĢ görünüyordu.
―Yüzük, Hortkuluk olan yüzük, Marvolo Gaunt onun üzerinde Peverelle hanedan arması iĢlemesi
olduğunu söylemiĢti! Onu Bakanlık görevlisinin yüzüne salladığını gördüm, neredeyse burnuna
sokacaktı!‖
―Peverell hanedan arması mı?‖ dedi Hermione keskin bir Ģekilde. ―Neye benzediğini görebildin mi?‖
―Pek sayılmaz, ―dedi Harry hatırlamaya çalıĢarak. ―Görebildiğim kadarıyla öyle süslü bir Ģey yoktu,
belki birkaç çizik. Onu gerçekten yakından ancak kırıldıktan sonra görebildim.‖
Harry Hermione‘nin kavrayıĢını kocaman açılan gözlerinden anlayabiliyordu.
Ron ĢaĢırmıĢ bir Ģekilde birinden diğerine bakıyordu.
―Vay canına…Onun aynı iĢaret olduğunu düĢünüyorsunuz? Kutsalların iĢareti?‖
―Neden olmasın,‖ dedi Harry heyecanla. ―Marvolo Gaunt bir domuz gibi yaĢayan ve tek umursadığı
Ģey ataları olan, cahil yaĢlı bir budalaydı. Eğer bu yüzük yüzyıllar boyunca korunduysa o bunun ne
anlama geldiğini bilmezdi. O evde kitap yoktu ve bana güvenin ki o çocuklarına peri masalları
okuyacak bir tip de değil. O yüzüğün üzerindeki çiziklerin bir hanedanlık arması falan olduğunu
sanmıĢtır, çünkü ilgilendiği tek Ģey safkana sahip olmanın seni kraliyete mensup yaptığını
sanmasıydı.‖
―Evet…ve bunların hepsi de oldukça ilginç.‖dedi Hermione dikkatli bir Ģekilde, ―ama Harry, ne
düĢündüğünü düĢündüğümü mü düĢünüyorsun---‖
―Neden olmasın? Neden olmasın?‖ dedi Harry dikkati elden bırakarak. ―o bir taĢtı, öyle değil mi?‖
Destek ararcasına Ron‘a baktı. ―Ya o Diriltme TaĢıysa?‖
Ron‘un ağzı açık kaldı.
―Vay canına---ama kırıldıysa hala Dumbledore için iĢe yarayabilir mi---?‖
―ĠĢe yaramak? ĠĢe yaramak? Ron, hiçbir zaman iĢe yaramadı! Diriltme TaĢı diye bir Ģey yok!‖
Hermione canı sıkılmıĢ ve kızgın bir Ģekilde ayağa fırladı. ―Harry herĢeyi Kutsalların hikayesine
uydurmaya çalıĢıyorsun---‖
―Uydurmak?‖diye tekrarladı. ―Hermione, herĢeyin kendisi yerli yerine uyuyor! Ölümcül Kutsalların
iĢaretinin o yüzüğün üzerinde olduğunu biliyorum! Gaunt Peverellerin soyundan geldiğini söyledi!‖
―Bir dakika önce bize yüzüğün üzerindeki iĢareti hiçbir zaman tam olarak göremediğini söyledin!‖
―Sence yüzük Ģimdi nerededir?‖ diye sordu Ron Harry‘e. ―Dumbledore onu kırıp açtıktan sonra ne
yapmıĢtır?‖
Ancak Harry‘nin hayal gücü Ron ve Hermione‘den çok uzaklarda geziniyordu… Üç nesne, ya da
Kutsallar... bir araya getirildiklerinde sahibini ölümün efendisi yapan… Ölüm…
Efendi…Fethedici…Mağlup eden…Yok edilmesi gereken son düĢman ölüm…
Ve kendisini, Kutsalların sahibi olarak gördü, artık Hortkulukları boy ölçüĢemeyecek olan Voldemort‘la
yüzleĢirken… Biri hayatta kalırken diğeri yaĢayamaz…Cevap bu muydu? Hortkuluklara karĢı
Kutsallar? HerĢeyden sonra onu zafere eriĢtirecek bir yol var mıydı? Eğer Ölümcül Kutsalların efendisi
olursa güvende olur muydu?
―Harry?‖
Hermione‘yi güç bela duydu: Görünmezlik Pelerinini çıkarmıĢtı ve onun su kadar esnek, hava kadar
hafif kumaĢını parmakları arasında gezdiriyordu. Neredeyse yedi yılını geçirdiği büyücü dünyasında
ona denk baĢka hiçbirĢey görmemiĢti. Pelerin kesinlikle tam Xenophilius‘un tarif ettiği gibi birĢeydi:
Giyeni tamamıyla görünmez yapan, sonsuza kadar dayanabilecek, sabit ve içinden geçilmez bir gizlilik
sağlayacak ve hiçbir büyünün etki etmeyeceği bir pelerin…
Ve sonra, güçlükle soluyarak hatırladı---
―Annemle babamın öldüğü o gece Dumbledore pelerinimi almıĢtı!‖
Sesi titredi, yüzünün aldığı rengi hissedebiliyordu ancak umursamadı.
―Annem Sirius‘a pelerini Dumbledore‘un ödünç aldığını söylemiĢti! ĠĢte bu yüzden! Onu incelemek
istiyordu, çünkü onun üçüncü Kutsal olduğunu düĢünüyordu! Ignitus Peverell, Godric‘s Hollow‘da
gömülü…‖Harry boĢ bol çadırın içinde geziniyordu, sanki gerçeğin uzaktaki manzaraları birer birer
önünde açılıyormuĢ gibiydi.
―O benim atam. Ben üçüncü erkek kardeĢin soyundan geliyorum! Hepsi mantıklı geliyor!‖
O kadar emindi ki savaĢa hazır hissediyordu, Kutsallara olan inancında onlardan birine sahip olmak
sanki ona koruma sağlıyordu, ve diğer ikisine döndüğünde oldukça sevinçliydi.
―Harry,‖ dedi Hermione tekrar, ancak o titreyen parmaklarıyla boynunun etrafındaki ipleri çözmekle
fazlasıyla meĢguldü.
―Oku,‖ dedi ona annesinin mektubunu uzatarak. ―Oku! Dumbledore pelerini almıĢtı Hermione! Yoksa
onu neden istesin ki? Onun bir pelerine ihtiyacı yoktu, Hayal bozan büyüsünü öyle güçlü uygulardı ki o
olmadan da kendisini tamamen görünmez yapabilirdi!‖
Bir Ģey yere düĢtü ve parlayarak bir sandalyenin altına yuvarlandı: Mektubu çıkartırken Snitch‘i de
yerinden çıkartmıĢtı. Onu almak için öne doğru eğildi ve sonra inanılmaz keĢiflerin yeni ortaya çıkan
dokunuĢu ona yeni bir armağan verdi, Ģok ve hayret patlamasıyla haykırdı.
―O BURADA! Bana yüzüğü bıraktı---o Snitch‘in içinde!‖
―Sen---diyorsun?‖
Ron‘un neden ĢaĢırmıĢ gözüktüğüne anlam veremiyordu. Bu Harry‘e göre o kadar açık ve netti ki.
HerĢey yerli yerine oturuyordu, herĢey…Pelerini üçüncü Kutsaldı ve Snitch‘in nasıl açılacağını
bulduğunda ikincisine de sahip olacaktı ve sonra yapması gereken tek Ģey ilk Kutsal‘ı, Yüce Asayı
bulmaktı ve böylece---
Ancak sanki aydınlatılmıĢ bir sahneye bir perde inmesi gibiydi: Bütün heyecanı, bütün umutları ve
mutluluğu bir darbede uçup gitmiĢti ve karanlıkta tek baĢına ayağa kalktığında görkemli büyü
bozulmuĢtu.
―O da bunun peĢinde.‖
Sesindeki değiĢiklik Ron ve Hermione‘yi daha da korkutmuĢtu.
―Kim-Olduğunu-Bilirsin-Sen de Yüce Asanın peĢinde.‖
Onların gergin ve kuĢkulu suratlarına sırtını döndü. Gerçeğin bu olduğunu biliyordu. Hepsi bir anlam
ifade ediyordu, Voldemort yeni bir asa aramıyordu; o eski bir asa arıyordu, aslında çok çok eski. Harry
çadırın giriĢine doğru yürüdü, düĢünceler içinde geceye doğru bakarken Ron ve Hermione‘yi
unutmuĢtu…
Voldemort bir Muggle yetimhanesinde olarak büyütülmüĢtü. Kimse ona çocukken Ozan Beedle‘ın
Masallarını anlatmamıĢtı, Harry‘nin duyduğundan fazlasını. Neredeyse hiçbir Ölümcül Kutsallara
inanmıyordu. Voldemort‘un da onları bilme ihtimali var mıydı?
Harry karanlığa boĢ boĢ baktı… Eğer Voldemort Ölümcül Kutsalları biliyor olsaydı, kesin onları arardı
ve onlara sahip olmak için herĢeyi yapardı: sahibini Ölümün efendisi yapan üç nesne? Eğer Ölümcül
Kutsalları bilseydi, en baĢta Hortkuluklara ihtiyaç duymazdı. Bir Kutsalı alıp onu bir Hortkuluka
çevirmek bu büyük Büyücülük sırrını bilmediğini göstermez miydi?
Bu da Voldemort‘un Yüce Asayı neye yaradığını bilmeden, onun üçünden biri olduğunu fark etmeden
aradığı anlamına geliyordu… bir Kutsal olan asa saklanamazdı, varlığı en iyi bilinendi…
Yüce Asanın lanet olası izleri Büyücülük tarihinin sayfalarına saçılmıĢtı…
Harry duman-grisi ve gümüĢü kıvrımlarla ayın beyaz yüzünü saran bulutların kapladığı gözyüzünü
seyretti. KeĢfettiği Ģeylerin yarattığı ĢaĢkınlık karĢısında sersemlemiĢ hissediyordu.
Çadıra geri döndü. Ron ve Hermione‘yi tam olarak bıraktığı yerde dikilirken görmek oldukça
ĢaĢırtıcıydı, Hermione hala Lily‘nin mektubunu tutuyordu, Ron onun hemen yanında hafif gergin
görünüyordu. Son birkaç dakikadır ne kadar ilerilere yol aldıklarını ikisi de fark etmemiĢ miydi?
―Budur?‖ dedi Harry onları da eminliğinin getirdiği ĢaĢkınlık ateĢi içine dahil etmeye çalıĢarak, ―Bu
herĢeyi açıklıyor. Ölümcül Kutsallar gerçek ve ben onlardan birine sahibim—ya da ikisine---‖
Snitch‘i kaldırdı.
―---ve Kim-Olduğunu-Bilirsin-Sen üçüncüyü arıyor, ancak fark etmemiĢ…o sadece onun güçlü bir asa
olduğunu düĢünüyor---‖
―Harry,‖ dedi Hermione, onun yanına doğru gidip Lily‘nin mektubunu geri vererek, ―Üzgünüm, ancak
bence yanılıyorsun, tamamıyla yanılıyorsun.‖
―Ama görmüyor musun? HerĢey oturuyor---‖
―Hayır, oturmuyor,‖ dedi. ―Oturmuyor. Harry, sadece fazla kapılıyorsun. Lütfen,‖ dedi konuĢmaya
baĢlarken, ―lütfen sadece Ģu soruma cevap ver: Eğer Ölümcül Kutsallar gerçekten varsa ve
Dumbledore onları biliyorsa, sahibini ölümün efendisi yapan nesnelerin kimde olduğunu biliyorsa---
Harry, sana neden söylememiĢ olsun ki?
Neden?‖
Cevabı hazırdı.
―Ama bunu kendin söyledin Hermione! Onları kendin için kendi kendine bulmalısın! Bu bir arayıĢ!‖
―Ama bunu sana sadece seni ikna edip Lovegoodlara götürmek için söyledim!‖ diye bağırdı Hermione
canı sıkılmıĢ bir Ģekilde. ―Buna gerçekten inanmıyorum!‖
Harry anlam veremiyordu.
―Dumbledore genelde herĢeyi kendi bulmama izin verirdi. Gücümü denememe, riskler almama izin
verirdi. Bu onun yapabileceği tarzda birĢeye benziyor.‖
―Harry, bu bir oyun değil, bu bir alıĢtırma değil! Bu gerçekler ve Dumbledore sana son derece kesin
talimatlar bıraktı: Hortkulukları bul ve yok et! Bu sembol hiçbir anlama gelmiyor, Ölümcül Takdisleri
unut, planlarımızı değiĢtirecek halimiz yok---‖
Harry onu dinlemiyordu. Snitchi ellerinde döndürüp duruyor ve biraz da onun kırılıp açılmasını ve
Diriltme TaĢı ortaya çıkartarak Hermione‘ye haklı olduğunu, Ölümcül Takdislerin gerçek olduğunu
kanıtlamayı istiyordu.
Kız Ron‘a yalvardı.
―Buna inanmıyorsun, değil mi?‖
Harry kafasını kaldırdı, Ron tereddüt etti.
―Bilmiyorum…Yani…bir kısmı yerine oturuyor,‖ dedi Ron beceriksizce, ―Ama olayın tamamına
bakınca…‖ derin bir nefes aldı. ―Bence Hortkuluklardan kurtulmamız gerekiyor, Harry. Dumbledore‘un
bize söylediği Ģey bu. Belki… belki de bu Kutsal iĢini unutmalıyız.‖
―TeĢekkürler, Ron,‖ dedi Hermione. ―Ġlk nöbeti ben alacağım.‖
Harry‘nin yanından hızla geçti ve çadırın giriĢine oturarak bütün aksiyonu acımasız bir sonla bitirdi.
Ancak Harry o gece uyuyamadı. Ölümcül Kutsallar düĢüncesi onu ele geçirmiĢti, heyecanlı düĢünceler
beyninde fırıl fırıl dönüyordu: asa, taĢ ve pelerin, keĢke hepsine sahip olabilseydi…
KapanıĢta açılırım… Peki ama kapanıĢ neydi? Neden taĢa Ģimdi sahip olamıyordu? Eğer taĢa sahip
olabilse, bu soruları Dumbledore‘a kiĢisel olarak da sorabilirdi… ve Harry karanlıkta Snitche sözcükler
mırıldandı, herĢeyi deniyordu, hatta Çataldilini bile, ancak altın top açılmadı…
Ve asa, Yüce Asa, nerede saklıydı? Voldemort nerelerde arıyordu Ģimdi? Harry yara izinin yanmasını
ve ona Voldemort‘un düĢüncelerini göstermesini diledi, çünkü hayatında ilk defa Voldemort‘la
tamamıyla aynı Ģeyi istiyordu… Hermione bu fikirden hoĢlanmazdı tabi ki… Ancak, inanmıyordu…
Xenophilius bir yönden haklıydı… Kısıtlı, Dar, Sığ fikirli. Gerçek onun Ölümcül Kutsallar fikrinden
korkuyor olmasıydı, özellikle de Diriltme TaĢından… ve Harry tekrar ağzını Snitche yasladı, onu öptü
ve neredeyse çiğneyecekti,ancak soğuk metal ödün vermedi…
Azkaban‘da yalnız baĢına bir hücrede, ruh emicilerle çevrili olarak Luna‘yı hatırladığında neredeyse
Ģafaktı ve bir anda kendinden utandı. Kutsallar hakkındaki hararetli düĢüncelere daldığından onu
tamamıyla unutmuĢtu. KeĢke onu kurtarabilselerdi, ancak o sayıda ruh emici zaptedilemezdi. ġimdi
onu düĢünmeye baĢlamıĢtı, karadiken asayla Patronus yapmayı denememiĢti… Sabah bunu
denemeliydi…KeĢke daha iyi bir asa bulmanın bir yolu olsaydı…
Yüce Asaya duyduğu arzu, Ölüm değneği, yenilmez, yıkılmaz, bir kez daha yutkundu…
Ertesi gün çadırı topladılar ve can sıkıcı bir yağmur seli altında yola koyuldular. Sağanak onları kıyıya
doğru yönlendirdi ve gece orada çadır kurdular, bir hafta boyunca Harry‘nin nahoĢ ve bunaltıcı
bulduğu bu sırılsıklam arazilerde devam ettiler. Sadece Ölümcül Kutsalları düĢünüyordu. Sanki içinde
bir yerlerde bir ateĢ yakılmıĢtı ve hiç bir Ģey, ne Hermione‘nin tekdüze inanmamazlığı ve de Ron‘un
ısrarlı ikilemleri onu söndüremezdi. Ve hala Kutsallara duyduğu istek giderek alevleniyor, onu daha az
neĢeli bir hale getiriyordu. Ron ve Hermione‘yi suçladı: onların ısrarlı kayıtsızlıkları tıpkı amansız
yağmur gibi ruhunu ıslatıyordu, ancak onun katıksız kesinliğini aĢındıramıyordu. Harry‘nin Kutsallara
olan inancı ve arzusu onu o kadar tüketiyordu ki kendisini diğer ikisinden ve onların Hortkuluklara olan
saplantılarından izole edilmiĢ hissettiriyordu.
―Saplantı?‖ dedi Hermione alçak, yakıcı bir sesle, Harry‘nin o kelimeyi kullanacak kadar dikkatsiz
olduğu bir akĢamüzeri, Hermione ona daha fazla Hortkuluk bulma konusundaki ilgisizliğinden
bahsetmiĢti. ―Saplantısı olan biz değiliz,Harry! Biz Dumbledore‘un bize yapmamızı söylediklerini
yapıyoruz!‖
Ancak o bu üstü kapalı eleĢtirlerden etkilenmiyor gibiydi. Dumbledore Kutsalların iĢaretini Hermione‘ye
Ģifrelerini çözmesi için bırakmıĢtı ve ayrıca, ki Harry bundan son derece emindi, Diriltme TaĢı altın
Snitch‘in içinde bırakmıĢtı. Biri yaĢarken diğeri hayatta kalamaz… ölümün efendisi… Ron ve Hermione
neden anlamıyorlardı?
― ‗Yok edilmesi gereken son düĢman ölümdür‘‖ diye andı Harry sakince.
―Ben de savaĢanın Kim-Olduğunu-Bilirsin-Sen olduğunu sanıyordum?‖diye sertçe yanıtladı Hermione
ve Harry onla uğraĢmaktan vazgeçti.
Artık diğer ikisinin tartıĢmaya devam ettiği gümüĢ ceylanın gizemi bile ona daha az önemli
görünüyordu, belirsizce ilginç bir ek gösteri gibi.
ġu an umrunda olan tek Ģey yeniden karıncalanmaya baĢlayan yara iziydi, ancak bu gerçeği diğer
ikisinden saklayabilmek için elinden geleni yapıyordu. Bu ne zaman olsa yalnız kalmak istiyordu,
ancak gördüğü Ģeyden hayal kırıklığına uğradı. Voldemort‘la ortak olarak gördüğü Ģeylerin kalitesi
değiĢmiĢti, bulanıklaĢmıĢlardı ve odaktan girip çıkıyormuĢ gibi kayıyorlardı. Harry kafatasına benzeyen
bir Ģeyi zar zor fark etmiĢti ve gerçeğinden ziyade bir gölgeye benzeyen bir dağı. GerçekmiĢ kadar
keskin görüntülerden sonra Harry bu değiĢimle telaĢlandı.
Kendisiyle Voldemort arasındaki bağın zayıfladığından endiĢeleniyordu, hem korktuğu hem de,
Hermione ne derse desin, onun için bir ödül gibi olan bu bağdan. Hermione bu tatmin edici olmayan
belirsiz görüntüleri asasının parçalanmasıyla bağdaĢtırıyordu, sanki Voldemort‘un zihnine eskisi gibi
girememesinin sebebi bu karadiken asaydı.
Haftalar sürüp giderken, Harry elinde olmadan fark etti ki onun yeni kendisini geri çekiĢi Ron‘un rolleri
üstlenmesine sebep olmuĢtu. Belki onunla yürüyor olmaktan dolayı duyduğu hırstan, belki de Harry‘nin
atalarının listenemezliği onda uyumakta olan liderlik duygularını ortaya çıkarmasından, diğer ikisini
cesaretlendiren ve teĢvik etmeye çalıĢan Ron‘du.
―Üç Hortkuluk kaldı,‖ deyip duruyordu, ―Harekete geçmek için bir plana ihtiyacımız var, hadi ama!
Nerelere bakmadık? Hadi tekrar edelim. Yetimhane…‖
Diagon Yolu, Hogwarts, Riddleların Evi, Borgin ve Burkes, Arnavutluk ve Tom Riddle‘ın yaĢamıĢ ya da
çalıĢmıĢ, ziyaret etmiĢ ya da cinayet iĢlemiĢ olabileceği her yeri Ron ve Hermione tekrar taradılar,
Harry onlara, yalnızca Hermione onun baĢının etini yediği zamanlarda katıldı. Sessizlik içinde yalnız
baĢına otururken Voldemort‘un düĢüncelerini okumaya ve Yüce Asa hakkında daha çok Ģey
öğrenmeye çalıĢmaktan daha mutluydu ancak Ron basit olarak daha az tanıdık yerlere ziyaret
etmeleri konusunda ısrar etmeye baĢlayınca Harry onları harekete geçirdi.
―Bilemezsiniz,‖ Ron‘un her zamanki kaçınmasıydı. ―Yukarı Flagley bir büyücü köyü, o orada yaĢamak
istemiĢ olabilir. Gidelim ve bir bakınalım.‖
Büyücü bölgelerine yapılan düzenli baskınlar onları Avcıların görüĢ alanına itiyordu.
―Bazıları en az Ölüm Yiyenler kadar kötü,‖ dedi Ron. ―Beni yakalayan beĢ para etmezdi, ancak Bill
bazılarının gerçekten tehlikeli olduğunu söylüyor. Dedi ki Potter‘ın PeĢinde‘de---‖
―Neyde?‖ dedi Harry.
―Potter‘ın PeĢinde, ona böyle denildiğini sana söylemedim mi? Radyoda yakalamaya çalıĢtığım
program, neler olduğu hakkında gerçeği söyleyen tek program! Neredeyse bütün programlar KimOlduğunu-
Bilirsin-Sen‘in çizgisini takip ediyor, sadece Potter‘ın PeĢinde hariç, gerçekten duymanı
isterdim, ancak ona ayarlayabilmek zahmetli…‖
Ron her akĢamını kabloların fırıl fırıl döndüğü yere asasıyla dokunarak ritim yakalamakla geçirdi.
Bazen, ejderha frengilerinden nasıl kurtulunacağına dair bir tavsiyeden parçalar duyabiliyorlardı, bir
keresinde de ―AteĢli ve Güçlü AĢkla Dolu Bir Kazan‖dan birkaç mısra.
O banda kaydettikçe Ron da doğru parolayı girmeye uğraĢarak nefesi altından rastgele dizeler
mırıldanıyordu.
―Normalde YoldaĢlıkla ilgili bir Ģey olmalı,‖ dedi onlara. ―Bill‘in onları tahmin etmekte gerçek bir ustalığı
var. Ben de sonunda bir tanesini bulmaya azimliyim…‖
Ancak Ron‘un Ģansının dönmesi Mart‘ı bulmuĢtu. Harry çadırın giriĢinde oturuyordu, nöbet
görevindeydi ve Ron heyecanla çadırın içinden bağırdı.
―Yaptım, yaptım! ġifre ‗Albus!‘ Ġçeri gel, Harry.‖
Ölümcül Kutsallar hakkındaki derin düĢüncelerinden ilk defa canlanan Harry, Ron ve Hermione‘nin
önünde diz çökmüĢ bir halde durdukları radyonun yanına içeri fırladı. Sırf birĢeyler yapmıĢ olmak için
Gryffindor kılıcını parlatmakta olan Hermione ağzı yarım açık olarak fazlaca tanıdık bir ses yayan
minicik konuĢmacıya bakıyordu.
―…dalgadaki geçici yokluğumuz için özür dileriz, bu durum Ģu sevgi dolui Ölüm Yiyenlerin
bulunduğumuz bölgedeki evlere yaptıkları baskından kaynaklanmıĢtır.‖
―Ama bu Lee Jordan!‖dedi Hermione.
―Biliyorum!‖ dedi Ron, gülümseyerek. ―Çok iyi, ha?‖
―…ve Ģimdi de kendimizi baĢka bir güvenlik olayında bulduk.‖ diyordu Lee, ―Size her zamanki
yardımcılarımızdan ikisinin bu akĢam burada bana katıldıklarını söylemekten mutluluk duyarım. Ġyi
akĢamlar çocuklar!‖
―Merhaba.‖
―Ġyi akĢamlar, River.‖
― ‗River‘ bu Lee,‖ diye açıkladı Ron. ―Hepsinin kod adları var, ama sen ona genelde---‖
―ġiĢĢtt!‖dedi Hermione.
―Ancak Royal ve Romulus‘u duymadan önce,‖diye devam etti Lee. ―Büyücü Radyo Ağı Haberlerinin ve
Gelecek Postası‘nın değinecek kadar önemli bulmadığı ölümlerden bahsetmek için birkaç dakikamızı
ayıralım. Büyük bir üzüntüyle dinleyicilerimize Ted Tonks ve Dirk Cresswell‘in cinayetlerini bildiririz.‖
Harry aniden karnına çullanan bir ağrı hissetti. O, Ron ve Hermione dehĢet içinde bakıyorlardı.
―Ayrıca Gornuk adında bir cincüce de öldürüldü. Tons, Cresswell ve Gornuk‘la seyahat etmekte
olduğuna inanılan muggle doğumlu Dean Thomas‘ın ve diğer bir cincücenin kaçtığı düĢünülüyor. Eğer
Dean dinliyorsa ya da onun nerede olduğunu bilne herhangi biri varsa, anne babası ve kız kardeĢleri
haberlere açlar.
―Bu arada, Gaddley‘de beĢ kiĢilik bir muggle ailesi evlerinde ölü bulundu. Muggle yetkililer ölümlerini
gaz sızıntısıyla iliĢkilendirdi ancak Zümrüdü Anka YoldaĢlığı bunu Öldüren Lanet olduğunu bana
bildirdi---daha fazla kanıt, sanki gerekiyormuĢ gibi, Muggle katliamları, yeni rejimde bir eğlence
sporundan daha fazlası olmaya baĢladı.
―Son olarak, Bathilda Bagshot‘un kalıntılarının Godric‘s Hollow‘da bulunduğunu bildirmekten üzüntü
duyarız. Kanıtlar onun birkaç ay önce öldüğünü gösteriyor. Zümrüdü Anka YoldaĢlığı‘nın bildirdiğine
göre vücudunda aĢikar olaran Kara Büyü izleri varmıĢ.
―Sayın dinleyiciler, sizden birkaç dakikanızı Ölüm Yiyenler tarafından öldürülen Ted Tonks, Dirk
Cresswell, Bathilda Bagshot, Gornuk ve adı bilinmese üzüntüyle hatırlanan nice kiĢinin anısına
sessizliğe davet ediyorum.‖
Sessizlik yayıldı, Harry, Ron ve Hermione konuĢmadılar. Harry‘nin yarısı biraz daha duymak için can
atıyordu, diğer yarısıysa daha ne gelebileceğinden korkuyordu. Bu uzun bir sürenin ardından dıĢ
dünyayla tamamen temasa girdiği ilk andı.
―TeĢekkürler,‖ dedi Lee‘nin sesi. ―Ve Ģimdi her yeni büyücü yoldaĢlığının muggle dünyasını nasıl
etkilediğine dair son geliĢmeleri almak üzere zamanki yardımcılarımızdan Royal‘a dönüyoruz.‖
―TeĢekkürler, River,‖ dedi aĢikar, derin, ölçülü ve güven veren bir ses.
―Kingsley!‖diye bağırdı Ron.
―Biliyorduk!‖ dedi Hermione onu susturarak.‖
―Ağır kayıplar vermeye devam etseler de Mugglelar bu acılarının asıl kaynağı konusunda bilgisiz.‖
Dedi Kingsley. ―Ancak, büyücü ve cadıların kendi güvenliklerini onların haberi olmaksızın muggle
arkadaĢlarını ve komĢularını korumak için riske attıklarına dair telkin edici hikayeler duyuyoruz.
Buradan tüm dinleyicilerimizden rica ediyorum, lütfen bu örneklerdeki gibi davranmaya çalıĢın, hiç
değilse sokağınızda ikamet eden mugglelara koruyucu büyüler yapmayı deneyin. Bu tip önlemler
alınırsa, pek çok hayat kurtarılabilir.‖
―Yani diyorsun ki Royal, yanıt verecek dinleyicilerden bu tip zor zamanlarda ‗önce büyücüler‘ mi demek
istiyorsun?‖ diye sordu Lee.
―Ben diyorum ki, bu ‗önce büyücüler‘den ‗önce safkanlar‘a ve sonra da ‗Ölüm Yiyenler‘e kısa bir
basamaktır.‖
Diye yanıtladı Kingsley. ―Hepimiz insanız değil mi? Her insan hayatı aynı değerdedir, ve kurtarılmaya
değerdir.‖
―Kusursuzca lafı gediğine koydun Royal, ve bu zor durumdan kurtulursak eğer Sihir Bakanlığı için
oyum sana,‖ dedi Lee. ―Ve Ģimdi, sevilen kısım ‗Potter‘ın ArkadaĢları‘ için Romulus‘a dönüyoruz.
―TeĢekkürler, River.‖ Dedi bir baĢka tanıdık ses. Ron konuĢmaya baĢlayacaktı ancak Hermione önce
davranıp fısıltıyla onu susturdu.
―Biliyoruz Lupin!‖
―Romulus, programımıza her katıldığında olduğu gibi yine Harry Potter‘ın hala hayatta olduğu
konusunda ısrarlı mısın?‖
―Evet,‖ dedi Lupin ciddi bir Ģekilde. ―Hiç Ģüphem yok ki eğer öyle bir Ģey olsaydı, ölümü Ölüm Yiyenler
tarafından mümkün olduğunca geniĢ çapta ilan edilirdi, çünkü bu yeni rejime karĢı koyanların
maneviyatına büyük bir bomba gibi düĢerdi. ‗Hayatta kalan çocuk‘ bizim savaĢtığımız Ģeyin bir
sembolu haline geldi: iyiliğin zaferi, masumiyetin gücü, direnmeye devam etmek için duyulan ihtiyaç.‖
Minnettarlık ve utanç karıĢımı bir duygu Harry‘nin içinden taĢtı. Son karĢılaĢmalarında ona söylediği
korkunç Ģeylerden sonra Lupin onu affetmiĢ miydi?‖
―Peki Harry‘nin seni dinlediğini bilseydin ona ne söylemek isterdin Romulus?‖
―Ona yürekten onunla olduğumuzu söylemek isterdim,‖ dedi Lupin, sonra hafifçe duraksadı,
―Ve ona iyi ve neredeyse her zaman haklı çıkan içgüdülerini dinlemesini söylerdim.‖
Harry gözleri yaĢlarla dolu olan Hermione‘ye baktı.
―Neredeyse her zaman haklı çıkan,‖ diye tekrarladı kız.
―Ah, sana söylemedim mi?‖ dedi Ron ĢaĢkınlıkla. ―Bill bana Lupin‘in tekrar Tonks‘la yaĢamaya
baĢladığını söyledi! Ve onun karnı belirgin bir Ģekilde büyüyor…‖
―…ve ona olan bağlılıklarından dolayı acı çekmekte olan Harry Potter‘ın arkadaĢları için her zamanki
güncelleĢtirmelerimiz?‖diyordu Lee.
―Pekala, sürekli dinleyicilerimiz bileceklerdir, Harry Potter‘ın destekçisi olduğunu açıkça belirtilenler
hapse gönderilmeye devam ediliyor, tıpkı Dırdırcı‘ın eski editörü Xenophilius Lovegood gibi.‖ dedi
Lupin.
―En azından hayatta!‖ diye mırıldandı Ron.
―Ve son birkaç saat içinde aldığımız bir habere göre Rubeus Hagrid‖---üçü de hızla nefesini içeri çekti,
az daha cümlenin devamını kaçırıyorlardı---― Hogwarts‘ın tanınmıĢ arazi bekçisi, Hogwarts
topraklarındaki evinde düzenlediği ‗Harry Potter‘ı Destekleyin‘ partisinde tutuklanmaktan son anda
kurtuldu. Ancak, Hagrid göz altına alınamadı ve sanıyoruz ki kaçtı.‖
―Sanırım, Ölüm Yiyenlerden kaçarken dört buçuk metre boyunda üvey kardeĢinin yanında olması ona
yardımcı oluyordur?‖diye sordu Lee.
―Bu bir ilerleme sağlayabilir‖ diye ona katıldı Lupin derin bir yasla. ―Eklemeliyim ki biz Potter‘ın
PeĢinde‘ciler Hagrid‘in ruhunu destekliyoruz, Harry‘nin destekçilerini Hagrid‘i kendilerine rehber
almamak konusunda teĢvik ediyoruz. ‗Harry Potter‘ı Destekle‘ partileri Ģu anki havada akılsızcadır.‖
Gerçekten de öyle, Romulus,‖ dedi Lee. ―bu nedenle sizlere alnında yara izi olan bu adama
bağlılığınızı göstermeniz için Potter‘ın PeĢinde‘yi dinlemenizi öneriyoruz! Ve Ģimdi de en az Harry
Potter kadar yakalanması zor olduklarını ispat eden diğer büyücü hakkındaki haberlere dönelim. Ona
ġef Ölüm Yiyen demek istiyoruz, ve Ģimdi de kendisi hakkında çıkan çılgın dedikodular hakkındaki
görüĢlerini vermek üzere yeni muhabirimizi taktim ederim. Rodent?‖
― ‗Rodent‘?‖ dedi bir baĢka tanıdık ses ve Harry, Ron ve Hermione birlikte haykırdı:
―Fred!‖
―Hayır---bu George mu?‖
―Fred, bence,‖ dedi Ron daha yakına eğilirken, ikiz o anda diyordu ki;
―Ben ‗Rodent‘ değilim, hayır, sana ‗Rapier‘ olmak istediğimi söylemiĢtim!‖
―Ah, pekala o zaman ‗Rapier‘, lütfen bize ġef Ölüm Yiyen hakkında duyduğumuz çeĢitli hikayelerinden
birini anlatır mısın?‖
―Evet, River, anlatırım,‖ dedi Fred. ―Dinleyicilerimizin bileceği gibi, eğer bahçe havuzunun dibinde ya
da benzer bir yerde bir sığınak almadıysanız, Kim-Olduğunu-Bilirsin-Sen‘in gölgelerde kalma stratejisi
hoĢ küçük bir panik dalgası yaratacaktır. Ġnanır mısınız, eğer onun görülmeleri gerçek olsaydı, etrafta
koĢturan en iyi ihtimalle ondokuz tane Kim-Olduğunu-Bilirsin-Sen‘imiz olurdu.‖
―Bu da ona yakıĢırdı, tabi ki,‖ dedi Kingsley. ―Gizemli havası gerçekten kendini göstermekten daha
fazla dehĢet yaratıyor.‖
―Katılıyorum,‖ dedi Fred. ―Yani, millet, biraz sakinleĢmeyi deneyin. Bir Ģeyler uydurmadan da iĢler
zaten yeterince kötü. Örneğin, Ģu Kim-Olduğunu-Bilirsin-Sen‘in bir bakıĢıyla insanları öldürebildiğine
dair yeni fikir. O bir basilisk,millet. Basit bir test: size gözünü dikip bakan Ģeyin ayakları olup olmadığını
kontrol edin. Eğer varsa, gözlerine bakmanızda bir sakınca yok, ancak eğer o gerçekten Kim-
Olduğunu-Bilirsin-Sense, bu yine de yapacağınız son Ģey olabilir.‖
Haftalar, haftalar sonra Harry ilk defa kahkahalara boğuldu: Üzerindeki gerginliğin gittiğini
hissedebiliyordu.
―Peki ya onun yolculukta görüldüğüne dair son dedikodular?‖diye sordu Lee.
―Pekala, o kadar yorucu iĢten sonra kim hoĢ bir tatil istemez ki?‖diye sordu Fred. ―Asıl önemli olan Ģu
ki, millet, onun ülke dıĢında olduğunu düĢünerek güvenlik konusunda yanlıĢ fikirlere kapılmayın. Belki
öyledir, belki de değildir, ama gerçek Ģu ki o istediğinde Ģampuanla yüzleĢen bir Severus Snape‘ten
daha hızlı hareket edebilir, bu nedenle risk alacaksanız onu çok uzaklardaymıĢ gibi düĢünmeyin. Bunu
söyleyebileceğime hayatta inanmazdım ama, önce güvenlik!‖
―Bu akıllıca sözler için çok teĢekkürler Rapier,‖ dedi Lee. ―Sayın dinleyiciler, bir baĢka Potter‘ın
PeĢinde‘nin daha sonuna geldik. Bir daha yayın yapmak ne zaman mümkün olur bilmiyoruz ama geri
geleceğimizden emin olabilirsiniz. O tellerle oynamaya devam edin: Bir sonraki parolanız ‗Deli-Göz‘.
―Birbirinizi güvende tutun: Güvende kalın. Ġyi geceler.‖
Radyonun antenleri kıvrıldı ve tuĢ panelinin arkasındaki ıĢıklar gitti.
Harry, Ron ve Hermione hala eğilmiĢ vaziyetteydiler. Tanıdık, arkadaĢça sesleri duymak olağanüstü
güçlendirici bir merham gibiydi; Harry onlardan soyutlanmıĢ olmaya o kadar alıĢmıĢtı ki neredeyse
diğer insanların hala Voldemort‘a direnmekte olduğunu unutmuĢtu. Çok uzun bir uykudan uyanmak
gibiydi.
―Güzel, ha?‖ dedi Ron mutlu bir Ģekilde.
―Harika,‖ dedi Harry.
―Ne kadar cesurlar,‖ diye iç çekti Herminone takdir edercesine. ―Ya yakalansalar…‖
―Eh, kaçmaya devam ediyorlar, değil mi?‖dedi Ron. ―Bizim gibi.‖
―Ama Fred‘in ne dediğini duymadın mı?‖ diye sordu Harry heyecanla; artık yayın sona ermiĢti,
düĢünceleri tekrar onu tüketen takıntısı etrafına dönmüĢtü.
―O seyahatte! Hala Asayı arıyor, biliyorum!‖
―Harry---‖
―Hadi ama, Hermione, neden bunu kabul etmemekte bu kadar kararlısın? Vold---‖
―HARRY,HAYIR!‖
―---demort Yüce Asa‘nın peĢinde!‖
―O isim tabu!‖diye böğürdü Ron, tam çadırın önünde yüksek bir ses Ģaklarken ayağa fırladı. ―Sana
söyledim, Harry, sana söyledim, o ismi artık söyleyemiyoruz---korumayı üzerimize tekrar koymalıyız---
çabucak---onlar böyle buluyor---‖
Ancak Ron konuĢmayı kesti, Harry nedenini biliyordu. Masanın üzerindeki Sinsineskop aydınlanmıĢtı
ve dönmeye baĢlamıĢtı; seslerin giderek yaklaĢtığını duyabiliyorlardı: kaba, heyecanlı sesler. Ron
Püfürü cebinden çıkardı ve yaktı: IĢıklar kesildi.
―Elleriniz yukarda dıĢarı çıkın!‖ kulak tırmalayıcı ses karanlığın içinden geldi. ―Orada olduğunuzu
biliyoruz! Yarım düzüne kadar asa size dönük ve kimi lanetlediğimizi umursamayız!‖
YİRMİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
MALFOY MALİKÂNESİ
Harry, karanlıkta, Ģimdi sadece ana hatları belli olan diğer ikisine bakındı. Hermione‘nin asasının
dıĢarıya doğru değil ama kendi yüzüne doğru doğrultmuĢ olduğunu gördü; bir gürültü ve beyaz ıĢık
patlaması oldu ve göremez halde, can havliyle eğildi. Ağır ayak sesleri etrafını sardığında yüzünün
ellerinin arasında hızla ĢiĢtiğini hissediyordu.
―Kalkın, ayaktakımı,‖
Meçhul eller kabaca Harry‘yi yerden çekti, onları durduramadan önce, birisi ceplerini altüst etti ve
karaçalıdan yapılma asasını aldı. Harry çok kötü acıyan ve parmaklarının ardında tanınamayan
yüzünü kavradı, sanki Ģiddetli derecede alerjik reaksiyon vuku bulmuĢcasına sıkı, ĢiĢmiĢ ve kabarıktı.
Gözleri güçbelâ gördüğü yarıklara döndü; gözlükleri çadırdan paldır küldür uzaklaĢtırıldığında düĢtü:
Bütün bir araya toplayabildiği, dört ya da beĢ kiĢinin bulanık gölgelerinin dıĢarıda Ron ve Hermione ile
güreĢtiğiydi.
―Ondan—uzak—dur!‖ diye bağırdı Ron. Besbelli eti yumruklayan darbe sesleri oldu: Ron acı içinde
böğürdü ve Hermione çığlık attı, ―Hayır! Onu bırak, onu bırak!‖
―Erkek arkadaĢın eğer benim listemdeyse ona yapılan muameleden çok daha fazlasına maruz
kalacak,‖ dedi korkunç tanıdık, çatlak bir ses. ―Lezzetli bir kız... ne tatlı... cildin yumuĢaklığından
hoĢlanırım...‖
Harry‘nin midesi altüst oldu. Bunun kim olduğunu biliyordu: Fenrir Greyback, kiralık vahĢetinin
karĢılığında Ölüm Yiyen cübbesi giymesine izin verilen kurtadam.
―Çadırı arayın!‖ dedi bir baĢka ses.
Harry‘nin yüzükoyun yere fırlatılmıĢtı. Ağır bir düĢme sesi Harry‘ye Ron‘un da yanına fırlatıldığını
söylüyordu. Ayak sesleri ve çarpmalar duyabiliyorlardı; adamlar çadırı ararken içerideki sandalyeleri
fırlatıyorlardı.
―ġimdi, kimi yakaladığımızı görelim,‖ dedi Greyback‘ın Ģeytani bir zevke hakim olan sesi kafalarının
üzerinden ve Harry tekrar ona doğru ittirilmiĢti. Bir demet asa ıĢığı yüzüne vurdu ve Greyback güldü.
―Bunu yıkayıp paklamam için Kaymak Birası‘na ihtiyacım olacak. Sana ne oldu böyle, çirkin Ģey?‖
Harry hemen cevap vermedi.
―Sana,‖ diye tekrarladı Greyback, ve Harry diaframına, onu acıdan iki büklüm yapacak bir darbe aldı.
―ne oldu dedim?‖
―Arı saldırısı.‖ diye mırıldandı Harry. ―Arı saldırısına uğradım.‖
―Evet, ona benziyor.‖ dedi ikinci bir ses.
―Adın ne senin?‖ diye hırladı Greyback.
―Dudley.‖ dedi Harry.
―Ve ilk adın?‖
―Ben—Vernon. Vernon Dudley‖
―Listeyi kontrol et, Scabior.‖ dedi Greyback ve Harry, Ron‘a bakmak için yana doğru hareket ettiğini
duydu. ―Ve peki ya sen, zencefil?‖
―Stan Shunpike.‖ dedi Ron.
―Hadi oradan.‖ dedi ismi Scabior olan adam. ―Stan Shunpike‘ı tanıyoruz, bizim davamız adına görev
yaptı.‖
Bir baĢka darbe daha oldu.
―Ben Bardy‘yim,‖ dedi Ron, ve Harry onun ağzının kanla dolu olduğunu söyleyebilirdi. ―Bardy
Weasley.‖
―Bir Weasley?‖ diye gıcırdadı Greyback. ―Demek Bulanık olmasan bile kanı bozuklarla akrabasın. Ve
son olarak, senin ufak güzel arkadaĢın…‖ Sesindeki zevk Harry‘nin tüylerinin ürpermesine neden oldu.
―YavaĢ, Greyback.‖ dedi Scabior diğerlerinin alaylarının üzerinden.
―Oh, henüz ısırmayacağım. Ġsmini Barny‘den biraz daha hızlı hatırlayıp hatırlamayacağını göreceğiz.
Sen kimsin, küçük kız?‖
―Penelope Clearwater.‖ dedi Hermione. DehĢete kapılmıĢtı ama inandırıcıydı.
―Kan durumun nedir?‖
―Melez.‖ dedi Hermione.
―Kontrol etmesi oldukça kolay,‖ dedi Scabior. ―Ama kahrolasıcaların hepsi Hogwarts yaĢlarındaymıĢ
gibi gözüküyorlar—―
―Bid bırattıg,‖ dedi Ron.
―Bıraktınız ha, zencefil?‖ dedi Scabior. ―Ve kamp yapmaya karar verdiniz? Ve sadece espri olsun diye
Karanlık Lord‘un adını söylemeye mi kalkıĢtınız?‖
―Esbri oldun dide değil,‖ dedi Ron. ―Kadaydı.‖
―Kaza ha?‖ Daha çok alay sesleri yükseldi.
―Kimlerin Karanlık Lord‘un ismini kullanmaktan hoĢlandığını biliyor musun, Weasley?‖ diye hırıldadı
Greyback. ―Zümrüdüanka YoldaĢlığı. Bunun sana bir Ģey anlatıyor mu?‖
―Dayır.‖
―Eh, Karanlık Lord‘a gereken saygıyı göstermiyorlar, bu yüzden isim Yasaklandı. Bu yolla birçok
YoldaĢlık üyesinin izi bulundu. Göreceğiz. Öteki iki mahkûmlarla birlikte bağlayın!‖
Birisi Harry‘yi saçından tutup çekti, kısa bir mesafe sürükledi, ittirerek oturma pozisyonuna getirtti,
ardından öteki insanlarla birlikte sırt sırta bağlamaya baĢladı. Harry hala yarı kördü, ĢiĢmiĢ gözleriyle
bir Ģey görmesi çok güçtü. Onları bağlayan adam nihayet uzaklaĢtığında, Harry öteki mahkûmlara
fısıldadı.
―Hala asası olan var mı?‖
―Hayır.‖ dedi Ron ve Hermione onların öteki tarafından.
―Bu benim hatam. Ġsmi ben söyledim. Özür dilerim –―
―Harry?‖
Yeni ama tanıdık bir sesti ve Harry‘nin tam arkasından, Hermione‘nin soluna bağlı olan kiĢiden
geliyordu.
―Dean?‖
―Sensin! Eğer kimi yakaladıklarını fark ederlerse—! Onlar Avcılar, sadece altın uğruna satabilecekleri
kaçaklar arıyorlar—―
―Bir gece için sağlam parti.‖ diyordu Greyback, bir çift kabaralı potin Harry‘nin yakınından geçtiğinde ve
çadırın içinden daha çok patlama duyduklarında. ―Bir Bulanık, kaçak bir Cincüce ve bu okul kaçakları.
Scabior, isimlerini listeden kontrol etmedin mi daha?‖ diye gürledi.
―Ettim. Burada Vernon Dudley yok, Greyback.‖
―Ġlginç,‖ dedi Greyback. ―Bu ilginç.‖
ġiĢmiĢ gözlerinin kalan ufacık aralığından keçeleĢmiĢ gri saçın ve sakalın örttüğü bir yüz ve sivri
kahverengi diĢler ile ağzının köĢelerinde yaralar gören Harry‘nin yanından sinsi sinsi geçti. Greyback
Dumbledore‘un öldüğü kulenin tepesinde olduğu gibi kokuyordu: kir, ter ve kan.
―Demek aranmıyorsun, ha, Vernon? Ya da o listede baĢka bir isim altındasın? Hogwarts‘ta hangi
binadaydın?‖
―Slytherin,‖ dedi otomatik olarak.
―Bunu duymak istediğimizi düĢünmeleri eğlenceli.‖ diye pis pis baktı Scabior gölgelerin arasından.
―Ama hiç biri ortak salonun nerede olduğunu anlatamaz.‖
―Zindanlarda.‖ dedi Harry açık ve net. ―Duvarın içinden geçerek giriliyor. Kafatası ve bir dolu
malzemeyle dolu ve gölün altında ve bütün ıĢık da yeĢil,‖
Ufak bir duraklama oldu.
―Bak sen, gerçek küçük bir Slytherin tutmuĢa görünüyoruz.‖ dedi Scabior. ―Aferin, Vernon, çünkü fazla
Bulanık Slytherin‘li yok. Baban kim?‖
―Bakanlıkta çalıĢıyor,‖ diye yalan söyledi Harry. Bütün bu hikayenin ufak bir soruĢturmayla çökeceğini
biliyordu, ama bir yandan da, en azından yüzü eski halini alana kadar oyun sürmeliydi. ―Büyü
Kazalarını Düzeltme Servisi.‖
―Biliyor musun, Greyback,‖ dedi Scabior, ―orada bir Dudley olduğunu sanıyorum.‖
Harry güçbelâ nefes alabiliyordu: ġans, tümüye Ģans, onları buradan sağ salim çıkarabilir miydi?
―Ġyi, iyi.‖ dedi Greyback ve Harry, o duygusuz sesteki en ufak korku belirtisini duyabiliyordu ve
Greyback‘in az önce hakikaten de neredeyse bir Bakanlık ÇalıĢanı‘nın oğluna mı saldırmakta
olduğunu ve bağladığını merak ettiğini biliyordu. Harry‘nin kalbi kaburgalarındaki halatlara çarpıyordu;
Greyback‘in bunu görebilseydi ĢaĢırmazdı. ―Eğer gerçeği anlatıyorsan, çirkin Ģey, Bakanlık‘a bir
geziden de korkmazsın. Babanın bizi, sadece seni alıp götürdüğümüz için mükâfatlandıracağını
umuyorum.‖
―Ama,‖ dedi Harry, ağız içi kuru halde. ―bizi bırakabilirseniz—―
―Hey!‖ diye bir bağırıĢ geldi çadırın içinden. ―ġuna bak. Greyback!‖
Karanlık bir vücut telaĢla onlara doğru geliyordu ve Harry, gümüĢün asalarının ıĢığında parıldayıĢını
gördü. Gryffindor‘un kılıcını ele geçirmiĢlerdi.
―Ço—o—ok güzel,‖ dedi Greyback onu arkadaĢından alıp, değerlendirerek.
―Oh, gerçekten de çok güzel. Cincüce yapımına benziyor. Böyle bir Ģeyi nerden buldun?‖
―Babamın,‖ diye yalan söyledi Harry, kabzanın üzerine oyulmuĢ ismi Greyback‘ın görebilmesi için fazla
karanlık olması umuduyla. ―Yakacak odun kesmek için ödünç aldık—―
―Dur bi dakka, Greyback! ġuna bak, Posta‘da!‖
Scabior söylediğinde, Harry‘nin ĢiĢmiĢ alnına sımsıkı yerleĢmiĢ yara izi, öldüresiye yandı. Etrafındaki
herhangi bir Ģeyden daha net bir Ģekilde, merhametsiz bir kale gibi, simsiyah ve ürkütücü olan kule
Ģeklinde bir bina gördü: Birdenbire Voldemort‘un düĢünceleri yeniden çok net olmuĢtu; Sakince ve
kendini aĢan nitelikte zinde bir merhametsizlikle dev gibi bir binaya doğru kayıyordu...
Öylesine yakın... Öylesine yakın...
Kendini oturduğu yere ittirip, Ron, Hermione, Dean ve Griphook‘a bağlı Ģekilde ve karanlıkta,
Greyback ve Scabior‘u dinleyerek, muazzam bir çabayla ve istekle Harry, zihnini Voldemort‘un
düĢüncelerine kapadı. ―‘ermione Granger,‖ diyordu Scabior, ―Harry Potter‘la seyahat ettiği bilinen
Bulanık.‖
Harry‘nin yara izi sessizlikte yandı, ama kendini bulunduğu mevcut durumda tutarak Voldemort‘un
zihnine girmemek için yüksek mertebeli bir çaba harcadı. Hermione‘nin önünde çömeldiğinde
Greyback‘in potinlerinin gıcırtısını duydu.
―Biliyor musun,küçük kız? Bu resim sana öyle benziyor ki.‖
―Ben değilim! Ben değilim!‖
Hermione‘nin korku dolu ciyaklaması kabul etmesi kadar iyiydi.
―... Harry Potter‘la seyahat ettiği biliniyor,‖ diye tekrarladı Greyback sessizce.
Olay yerinde bir sessizlik hakimdi. Harry‘nin yara izi çok Ģiddetli acıyordu, ama bütün gücüyle
Voldemort‘un düĢüncelerine girmemeye çaba gösteriyordu. Kendi zihninde kalması hiç bu kadar önem
teĢkil etmemiĢti.
―O zaman bu bazı Ģeyleri değiĢtirdi, değil mi?‖ diye fısıldadı Greyback. Kimse konuĢmadı: Harry
Avcılar çetesinin donmuĢ halde izlediğini ve Hermione‘nin kolunun onunkine dayanmıĢ titrediğini
hissetti. Greybak kalktı ve Harry‘nin oturduğu yere bir kaç adım attı, bozulmuĢ yüzüne daha yakından
bakabilmek için tekrar çömeldi.
―Alnındaki nedir, Vernon?‖ diye sordu yumuĢakça, iğrenç elini bilinen yara izine bastırdığında pis
nefesi Harry‘nin burun deliklerine giriyordu.
―Dokunma!‖ diye bağırdı Harry; kendine hâkim olamıyor, acısından hasta olabileceğini düĢünüyordu.
―Gözlüğün olduğunu zannediyordum, Potter?‖ diye soludu Greyback.
―Gözlüğü buldum!‖ diye bağırdı Avcılardan bir tanesi arka plana gizlenmiĢ halde.
―Çadırda gözlük vardı, Greyback, bekle—―
Ve saniyeler sonra Harry‘nin gözlüğü yüzüne tekrar koyulmuĢtu. Avcılar ona dikkatle bakarak, gittikçe
yaklaĢıyorlardı.
―O!‖ diye gıcırdadı Greyback. ―Potter‘ı yakaladık!‖
Hepsi baĢardıkları Ģeyden sersemlemiĢ halde bir kaç adım geriledi. Hala kendi parçalanmıĢ kafasında
kalmak için savaĢan Harry, bir Ģey söylememeyi düĢünüyordu. Zihninin yüzeyinde fragmanlar halinde
görüntüler dolaĢıyordu—
—Siyah bir kalenin yüksek duvarlarında kayıyordu—
Hayır, o Harry‘ydi, bağlanmıĢ ve asasız, vahim tehlike içinde—
—yukarı bakıyor, yukarı en tepedeki pencereye, en yüksek kuleye—
Harry‘ydi ve kısık sesle onun akıbeti tartıĢılıyordu—
—Uçma zamanı...
―...Bakanlık‘a mı?‖
―Bakanlık‘ın canı cehenneme.‖ diye gürledi Greyback. ―Üstleneceklerdir ve bizim karıĢmamıza izin
vermeyeceklerdir. Söylüyorum onu doğruca Kim-Olduğunu-Bilirsin-Sen‘e götüreceğiz.‖
―Onu çağıracak mısın? Buraya?‖ dedi Scabior ürkmüĢ gibi, dehĢete kapılmıĢ gibi ses çıkararak.
―Hayır,‖ diye hırıldadı Greyback. ―Benim henüz—Malfoy‘un yerini üs olarak kullandığı söyleniyor.
Oğlanı oraya götüreceğiz.‖
Harry, Greyback‘in neden Voldemort‘u çağırmadığını bildiğini düĢündü. Kurtadam, onu kullanmak
istedikleri zaman Ölüm Yiyen cüppesi giymesine izin verilebilirdi, ama sadece Voldemort‘un dâhili
çemberi içinde olanlar Karanlık ĠĢaret‘le damgalanıyorlardı: Greyback‘e bu yüksek dereceli Ģeref
bahĢedilmemiĢti.
Harry‘nin yara izi tekrar yandı—
—ve gecenin derinliklerinde yükseliyordu, dosdoğru kulenin en yükseğindeki pencerelere uçuyordu—
―…tam olarak emin miyiz o olduğuna? Çünkü eğer değilse, Greyback, biteriz biz.‖
―Burada sorumlu kim?‖ diye kükredi Greyback, yetersizlik durumunu örterek.
―O Potter diyorum ve o artı onun asası, iki yüz bin Galleon tam orada! Ama eğer benimle gelmek için
fazla korkaksanız, herhangi biriniz, bütün hepsi bana kalır ve biraz Ģansla, kızı da ilave ederim!‖
—Pencere siyah kayadaki tek yarıktı, ama bir adamın girmesi için yeterince büyük değildi… Ġskeletimsi
bir cisim az önce görünmez olarak girmiĢti, ince tabakadan kıvrılmıĢtı… Ölü müydü yoksa uyuyor
muydu?
―Tamam o zaman!‖ dedi Scabior. ―Tamam, biz varız! Ve geri kalanı n‘olacak, Greyback, onlarla ne
yapacaz?‖
―Onları da götürsek iyi olur. Ġki Bulanık yakaladık, bu bir on Galleon daha eder. Kılıcı da ver. Eğer onlar
yakutsa, bir baĢka ufak servet daha eder.‖
Mahkûmlar ayağa kaldırılmıĢtı. Harry Hermione‘nin hızlı ve korkmuĢ nefesini duyabiliyordu.
―Sıkı tut ve gerginleĢtir. Ben Potter‘ı hallederim!‖ dedi Greyback, Harry‘yi bir avuç dolusu saçından
kaldırarak; Harry onun uzun sarı tırnaklarının kafa derisini tırmaladığını hissedebiliyordu. ―Üç deyince!
Bir—iki—üç—―
Mahkumlar beraberlerinde BuharlaĢtılar. Harry, Greyback‘in elini bırakmak için çabaladı, ama
umutsuzdu: Ron ve Hermione iki taraftan da ona sıkıca bağlanmıĢlardı; gruptan ayrılamıyordu ve
soluk almak zorlaĢtığında yara izi daha da acıyarak yanarken—
—bir pencerenin yarığından yılan misali kendini içeri attığında ve buhar gibi, hücreye benzeyen odaya
ayak bastığında—
Mahkûmlar, kırsaldaki dar bir sokağa adım attıklarında birer birer yalpaladılar. Harry‘nin gözleri hala
ĢiĢ halde, çevreye alıĢmak için kısa bir zaman geçirdi, ardından uzun bir yolun giriĢine benzeyen
iĢlenmiĢ demirden bir çift kapı gördü. En kötüsü daha gerçekleĢmemiĢti: Voldemort burada değildi.
Harry onun, görüntüsüyle savaĢtığı kadarıyla, kaleye benzeyen tuhaf bir yerde, kulenin en tepesinde
olduğunu biliyordu. Harry‘nin burada olduğunu öğrenmesinden sonra Voldemort‘un bu yere gelmesinin
ne kadar süreceği bir baĢka tartıĢma konusuydu...
Avcılardan biri kapıya gitti ve silkeledi.
―Nasıl gireceğiz? Kilitli, Greyback, inana—vay anasını!‘
Korkuyla ellerini hızlı bir Ģekilde geri çekti. Demir, sarmallarından ve halkalarından kendisini ayırarak
kıvrım kıvrım bükülüp Ģakırdayarak, yankılanan bir sesle konuĢan korkunç bir yüze dönüĢtü,
―Maksadını belirt!‖
―Potter‘ı yakaladık!‖ diye gürledi Greyback muzafferane bir tavırla. ―Harry Potter‘ı ele geçirdik!‖
Kapı sallanarak açıldı.
―Hadi!‖ dedi Greyback adamlarına, ve mahkumlar kapılardan geçip yüksek çalıların ayak seslerini
boğduğu yola çıktılar. Harry yukarısında hayalet beyazı bir siluet gördü ve onun albino bir tavuskuĢu
olduğunun farkına vardı. Tökezledi ve Greyback tarafından ayağa kaldırılmıĢtı; Ģimdi diğer dört
mahkuma sırt sırta bağlı halde yan yan sekiyordu.
ġiĢ gözlerini kapatarak, acının bir anlığına yara izini alt etmesine izin verdi, Voldemort‘un ne yaptığını,
Harry‘nin yakalandığını bilip bilmediğini bilmek istiyordu.
Bir deri bir kemik kalmıĢ Ģekil, ince örtüsünden kurtuldu ve gözlerini yüzünün kemiklerinin içinde
açarak ona doğru yuvarlandı... Zayıf adam oturdu, yuvasına çökmüĢ iri gözleri onun üzerinde
odaklandı, Voldemort‘un üzerinde ve ardından gülümsedi. DiĢlerinin büyük kısmı yoktu...
―Demek geldin. Geleceğini biliyordum… bir gün. Ama seyahatin anlamsızdı. Ona hiç bir zaman sahip
olmadım.‖
―Yalan söylüyorsun!‖
Voldemort‘un öfkesi onun içinde zonkladığında, Harry‘nin yara izi acıdan yarılacakmıĢ gibi korkuttu ve
mahkumlar çakıl taĢının üzerine ittirildiğinde kendinde kalmaya savaĢarak zihnini kendi vücuduna geri
getirdi.
IĢık onların hepsinin üzerine vurdu.
―Bu ne?‖ dedi kadının soğuk sesi.
―Adı-Anılmaması-Gereken-KiĢi‘yi görmek için buradayız!‖ diye gıcırdadı Greyback.
―Kimsin?‖
―Beni tanıyorsun!‖ Kurtadamın sesinde gücenme belirtisi vardı. ―Fenrir Greyback! Harry Potter‘ı
yakaladık!‖
Greyback Harry‘yi tuttu ve diğer mahkumları da sürüklemeye mecbur bırakarak, onu ıĢığa doğru
taĢıdı.
―Onun ĢiĢtiğini biliyorum, madam, ama bu o!‖ diye konuĢmaya baĢladı Scabior. ―Biraz daha yakından
bakabilirsen, yara izini görebilirsiniz. Ve buradaki kızı görüyor musunuz? Onunla gezerken görülen
Bulanık, madam. Onun olduğuna Ģüphe yok ve onun asasını da ele geçirdik! Burada, madam—―
ġiĢmiĢ göz kapaklarının arasından Harry, ĢiĢmiĢ yüzünü inceleyen Narcissa Malfoy‘u gördü. Scabior,
karaçalıdan yapılma asayı ona iletti. KaĢlarını kaldırdı.
―Onları içeri götürün,‖ dedi.
Harry ve diğerleri geniĢ taĢ merdivenlerden, portrelerle kaplı salona doğru itildi ve tekmelendi.
"Beni izleyin," dedi Narcissa, salona yönlendirerek. "Oğlum, Draco Paskalya tatili için evde. Eğer bu
Harry Potter'sa, anlayacaktır."
DıĢarıdaki karanlıktan sonra çizim odası göz kamaĢtırıyordu: Harry, gözleri neredeyse kapalı olmasına
rağmen odanın geniĢliğini seçebiliyordu. Kristal bir avize tavandan sallanıyor, daha fazla portre
duvarda yer kaplıyordu. Tutsaklar Avcılar tarafından içeri girmeye zorlanırken süslü mermer Ģöminenin
önündeki sandalyeden iki Ģekil yükseldi.
―Bu da ne?‖
Lucius Malfoy'un kötü bir Ģekilde tanıdık gelen bezgin sesi Harry'nin kulaklarına geldi. ġimdi korkuya
kapılmıĢtı. Hiç çıkıĢ göremiyordu, yara izinin yanmasına rağmen Voldemort'un düĢüncelerini
engellemek korku duyarken daha kolay geliyordu.
"Potter'ı ele geçirdiklerini söylüyorlar," dedi Narcissa'nın soğuk sesi. "Draco, buraya gel."
Harry doğrudan Draco'ya bakmaya cüret edemedi, ama dolaylı yoldan onu gördü: ondan daha uzun
bir Ģekil, koltuktan yükseliyordu, yüzü solgundu ve açık sarı saçının altında hülyalı görünüyordu.
Greyback Harry'nin tam avizenin altında kalması için tutsakları dönmeye zorladı.
"Ee, çocuk?" dedi kurtadam kulak tırmalayan bir sesle.
Harry Ģöminenin üstündeki bir aynayla karĢı karĢıyaydı, büyük, yaldızlı Ģeyin içinde karmakarıĢık bir
belge çerçevelenmiĢti.
Yüzü büyük, parlak ve pembeydi, kim olduğunu belli edecek her Ģeyin Hermione'nin lanetiyle biçimi
bozulmuĢtu. Saçları omzuna ulaĢmıĢtı ve çenesinde karanlık bir gölge bulunuyordu. Orada dikilenin
kendisi olduğunu bilemezdi, gözlüğünü de kimin taktığını merak ediyordu. Sesi onu ele vermesin diye
konuĢmaması gerektiğini fark etti; sonraki yakınlaĢmada dahi hala Draco ile göz temasından
kaçınıyordu.
"Evet, Draco?" dedi Lucius Malfoy. Sesi hırslı çıkmıĢtı. "O mu? Harry Potter mı?―
"Emin-emin olamam," dedi Draco. Greyback ile mesafesini koruyor ve Harry'ye bakmaktan, Harry
kadar korkmuĢ görünüyordu.
"Ama ona dikkatli bak, bak! Yakına gel!"
Harry, Lucius Malfoy'u hiç bu kadar heyecanlı duymamıĢtı.
"Draco, eğer Potter'ı Karanlık Lord'a teslim edenler biz olursak, her Ģey affe-"
"Ah Ģimdi, kimin onu gerçekten yakaladığını unutmuyoruzdur, umarım Mr Malfoy?" dedi Greyback
gözdağı verircesine.
"Elbette hayır, elbette!" dedi Lucius sabırsızca. Harry'ye kendi yakınlaĢtı, öyle ki Harry uyuĢuk
yüzünün keskin detaylarını hatta kibirli gözlerini dahi görebiliyordu. Yüzündeki yumuĢak maskeyle
Harry kendini bir hücrenin parmaklıkları arasından bakıyormuĢ gibi hissetti.
Lucius "Ona ne yaptınız?" diye sordu Greyback'e. "Bu hale nasıl geldi?"
"Biz değildik."
"Bana bir Sokma Laneti gibi göründü," dedi Lucius gri gözleriyle Harry'nin alnını tarayarak.
"Burada bir Ģey var," diye fısıldadı. "Yara izi olabilir, gerilmiĢ, Draco, buraya gel, dikkatli bak! Ne
düĢünüyorsun?"
Harry Draco'nun yüzünün babasının yanında yaklaĢtığını gördü. Olağanüstü bir Ģekilde benziyorlardı,
yalnız babası heyecanla bakarken Draco'nun yüz ifadesinin tamamen isteksiz, hatta korku dolu olması
hariç.
"Bilemiyorum," dedi ve annesinin durup seyrettiği Ģömineye doğru yürüdü.
Narcissa kocasına soğuk, net sesiyle "Emin olmalıyız, Lucius," diye seslendi. "Karanlık Lord'u
çağırmadan önce bunun Potter olduğundan tamamen emin ol. Bunun onun olduğunu söylediler"-
blackthorn asaya yakından bakarak – "ama Ollivander'ın tarifine uymuyor... Eğer yanılıyorsak,
Karanlık Lord'u bir hiç için çağırmıĢ oluruz... Rowle ve Dolohov'a ne yaptığını hatırla?―
"Bulanık'tan ne haber, o zaman?" diye hırıldadı Greyback. Harry Avcılar tutsakları tekrar
döndürdüğünde adamın ayaklarının yanına düĢmüĢtü, ıĢık onun yerine Hermione'ye vuruyordu.
"Bekle," dedi Narcissa sertçe. "Evet – evet, Madam Malkin'in yerindeydi, Potter'la! Posta'da resmini
görmüĢtüm, Bak, Draco, Granger kızı değil mi bu?"
"Ben... belki... evet."
"Ama o zaman, bu da Weasley çocuğu!" diye bağırdı Lucius, Ron ile yüzleĢmek için bağlı
mahkumların etrafında gezerek. "Bunlar onlar, Potter'ın arkadaĢları – Draco, ona bak, Arthur
Weasley'in oğlu değil mi, adı neydi-?
"Evet," dedi Draco tekrar, arkası mahkumlara dönük. "Olabilir.―
Harry'nin arkasında çizim odasının kapısı açıldı. Bir kadın konuĢuyordu ve sesi Harry'nin korkusunu
çok yükseklere çıkarmıĢtı.
"Bu ne? Neler oluyor, Cissy?"
Bellatrix Lestrange yavaĢça tutsakların etrafında dolaĢtı ve Harry'nin sağında durup ĢiĢ göz kapaklı
gözlerini Hermione'ye dikti.
"Ama kesinlikle," dedi sessizce, "Bu Bulanık kız? Bu Granger?"
"Evet, evet, bu Granger!" diye haykırdı Lucius, "Ve yanındaki, sanırız, Potter! Potter ve arkadaĢları,
sonunda yakalandı!"
"Potter?" diye feryat etti Bellatrix, ve Harry'ye daha iyi bakmak için geriledi. "Emin misiniz? O halde,
Karanlık Lord bilgilendirilmeli!"
Sol kolunu sıyırdı: Harry Karanlık ĠĢaret'in kolundaki deride yandığını gördü ve biliyordu ki ait olduğu
efendisini çağırmak için dokunmak üzereydi—
"Ben çağırmak üzereydim!" dedi Lucius ve elini ĠĢaret'e dokunmasını engellemek için Bellatrix'in
bileğinin üstüne kapattı. "Onu ben çağıracağım, Bella. Potter benim evime getirildi ve burada benim
sözüm –"
"Senin sözün!" diye küçümsedi kadın onu elini kavrayıĢından kurtarmaya çabalayarak. "Asanı
kaybetttiğinde, söz hakkını kaybettin, Lucius! Bu ne cüret! Ellerini üzerimden çek!"
"Senin bir iĢin yok, çocuğu sen yakalamadın –"
"Özür dilerim, Mr Malfoy," diye araya girdi Greyback, "ama Potter'ı yakalayan bizdik ve altını hak eden
de biziz-"
"Altın!" diye güldü Bellatrix, hala cebinden asasını çıkarmak için elini eniĢtesinden kurtarmaya
çalıĢarak. "Altınını al, pis leĢçi, altını neden isteyeyim ki? Ben onun onurunun-"
BoğuĢmayı bıraktı, kara gözleri Harry'nin göremediği bir Ģeye kitlendi. Memnuniyetle teslim oldu,
Lucius kadının kolunu fırlattı ve kendi kolunu yırttı—
"DUR!" diye feryat etti Bellatrix, "Ona dokunma, eğer Karanlık Lord Ģimdi gelirse, yok oluruz!"
Lucius dondu, iĢaret parmağı ĠĢaret'i üzerinde asılı kalmıĢtı. Bellatrix Harry'nin kısıtlı görüĢ açısının
dıĢına ilerledi.
Kadının "Bu nedir?" dediğini duydu.
"Kılıç," diye hırladı görüĢ alanı dıĢından bir Avcı.
"Onu bana ver."
"Bu sizin değil, bayan, bu benim, sanırım onu ben buldum."
Bir patlama oldu ve kızıl bir ıĢık parladı; Harry Avcı'nın Sersemlediğini biliyordu. Ahbaplarından öfke
dolu bir kükreme geldi: Scabior asasını çekmiĢti.
"Neyle dans ettiğini sanıyorsun, kadın?"
"Sersemlet!" diye bağırdı kadın, "Sersemlet!"
Dörde karĢı bir olsa bile ona denk değillerdi: Harry'nin bildiği kadarıyla o, muazzam yetenekleri olan
acımasız bir cadıydı. Zorla diz çöktürülen ve kolları uzatılan Greyback hariç hepsi dikildikleri yerde
yere yığıldı. Harry, gözlerinin kenarından Bellatrix'in kurtadamın üzerine eğildiğini gördü, Gryffindor'un
kılıcını sıkı sıkı tutuyordu, yüzüyse solgundu.
Greyback'in asasını dirençsiz elinden çekerken "Bu kılıcı nereden aldınız?" diye fısıldadı.
"Ne cüret?" diye hırladı, ağzı oynatabildiği tek Ģeydi ve kadına bakmaya zorlandı. ĠĢaretli diĢini açığa
çıkardı. "Bırak beni, kadın!"
Kadın "Bu kılıcı nereden buldun?" diye tekrarladı adamın yüzünü sağa sola savurarak. "Snape bunu
Gringotts'taki kasama yollamıĢtı."
"Çadırlarındaydı," dedi Greyback kulak tırmalayan bir sesle. "Bırak, bırak beni, diyorum!"
Kadın asasını salladı ve kurtadam ayakları üzerine dikildi, ama kadına yönelmek için oldukça ihtiyatlı
görünüyordu. Bir koltuğun arkasına geçti ve pis, kavisli tırnaklarıyla arkasını kavradı.
"Draco, Ģu pislikleri dıĢarı taĢı," dedi Bellatrix, bilinçsiz adamları göstererek. "Eğer onları öldürmek
yemezse, benim için onları avluda bırak."
"Draco ile böyle konuĢmaya cüret-" dedi Narcissa öfkeyle ama Bellatrix haykırdı.
"Sessiz ol! Durum hayal edebileceğinden daha ciddi, Cissy! Çok ciddi bir problemimiz var!"
Durdu, hafifçe nefes aldı, kılıca baktı ve kabzasını incelemeye baĢladı. Ve ardından sessiz tutsaklara
dönüp baktı.
"Eğer bu gerçekten Potter ise, zarar görmemeli," diye diğerlerinden çok kendisine mırıldandı. "Karanlık
Lord Potter'dan kendisi kurtulmak isteyecektir... Ama eğer bulursa... Bilmeliyim... Bilmeliyim..." Kız
kardeĢine döndü tekrar.
"Tutsaklar ben ne yapmam gerektiğini düĢünürken, mahzene kapatılmalı!"
"Burası benim evim, Bella, evimde emir—"
"Yap Ģunu! Nasıl bir tehlikede olduğumuzu bilmiyorsun!" diye haykırdı Bellatrix. KorkmuĢ, delirmiĢ
gözüküyordu; asasından zayıf bir ateĢ çıktı ve halıda ufak bir değil açtı.
Narcissa bir an tereddür etti ve sonra kurtadama döndü.
"Tutsakları mahzene götür, Greyback."
"Bekle," dedi Bellatrix aniden. "Hepsini... Bulanık hariç."
Greyback memnuniyetle homurdandı.
"Hayır!" diye bağırdı Ron. "Beni alın, beni tutun!"
Bellatrix suratına bir tane patlattı ve ses odada yankılandı.
"Eğer sorgulamada ölürse, sonra seni alacağım," dedi "Kitabımda Kanı bozuklar Bulanık'lardan sonra
gelir. AĢağı kata götür onları Greyback ve sıkı sıkı tutulduklarından emin ol, ama daha fazlası yok--
henüz"
Asasını Greyback'e geri attı, sonra cüppesinden küçük gümüĢ bir bıçak çıkardı. Hermione'yi diğer
tutsaklardan ayırdı ve Greyback önünde asası, görünmez ve dayanılmaz bir güç oluĢturarak kalanları
baĢka bir kapıya, karanlık bir geçide sürerken, o da kızı saçlarından tutup salonun ortasına sürükledi.
Greyback onları koridor boyunca sürüklerken bir yandan da yumuĢak sesle "Kızdan küçük bir ısırık
almama izin verecektir, daha fazlasına acaba müsaade etmez midir?" diye Ģarkı söylüyordu.
Harry Ron'un titrediğini hissedebiliyordu. Dik bir merdivenden inmeye zorlandılar, hala sırt sırta bağlı
oldukları için kayabilir ve boyunlarını kırabilirlerdi. En sonda büyük bir kapı vardı. Greyback asasının
hafif vuruĢuyla kilidini açtı, onları nemli ve küf kokan odaya tıktı ve tamamen karanlıkta bıraktı. Hızla
kapanan mahzen kapısının yankısı geçmeden doğrudan tepelerinden korkunç, insanın kanını
donduran bir çığlık geldi.
Ron ―HERMIONE!‖ diye haykırdı ve onları bağlayan iplerden kurtulmak için debelenmeye, kıvranmaya
baĢladı, Harry de dolayısıyla sendeledi. ―HERMIONE!‖
"Sessiz ol!" dedi Harry. "Kes sesini. Ron, buradan kurtulmak için-"
―HERMIONE! HERMIONE!‖
"Bir plana ihtiyacımız var, bağırmayı kes – bu iplerden kurtulmamız lazım –"
"Harry?" karanlıktan bir fısıltı geldi. "Ron? Bu sen misin?"
Ron bağırmayı kesti. Yakından hareket eden bir Ģeyin sesi geldi, Harry yaklaĢan bir gölge gördü.
 
 
Sitenin tek amacı kendim yükleyip kendim okumamdır. Hiçbir ticari vs. Amacım yoktur.
 
Bugün 26 ziyaretçi (42 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol