Gaunt Zamanı
Hafta içi yapılan Dksir dersleri boyunca Liabtius Borage’den her ayrıldıklarında Harry Melez Prens’in talimatlarına
uymaya devam etti, öyle ki dördüncü derslerinin sonunda Slughorn Harry kadar yetenekli birine çok nadiren
ögretmenlik yaptıgını söyleyerek Harry’nin yetenekleri hakkında sayıklamaya baslamıstı. Ancak ne Ron ne de
Hermione bu konuda pek de memnun degillerdi. Harry kitabı birlikte kullanmayı ikisine de teklif etmisti,Ron el yazısını
çözmede Harry’den daha fazla zorluk yasamıstı ve Harry’den sesli okumasını istemeden duramıyordu ya da durum
daha süpheli görünüyordu. Prens’den daha yetersiz nedenlerden dolayı boyun egmek zorunda kaldıkları sırada,
Hermione, azimle ‘resmi’ adını verdigi talimatların üzerinden geçiyor ve gittikçe suratsızlasıyordu.
Harry gizliden gizliye Melez Prens’in kim oldugunu merak ediyordu. Her ne kadar verilen ödevlerin miktarı onun Dleri
Düzeyde Dksir Yapımı kitabının kopyasını tamamıyla okumasını engellese de Prens’in eklemeler yapmadıgı ve yazıların
tamamının Dksir’le alakalı olmadıgı birkaç sayfa bulmasına yetecek kadar kitaba söyle bir göz gezdirmisti.
Burada ve orada görünüse göre Prens’in kendi basına buldugu büyülerle alakalı talimatlar vardı.
“O bir kız da olabilir,” dedi Hermione sinirli bir sekilde, Cumartesi aksamı Ortak Salon’da Harry’nin bu sayfalardan birini
Ron’a isaret etmesine kulak misafiri olarak. “Bence el yazısı bir erkeginkinden daha çok bir kızınkine benziyor.”
“Melez Prens diye çagrılıyormus,” dedi Harry. “Kaç tane kız Prens olmustur ki?”
Hermione’nin buna verecek cevabı yok gibiydi. Yalnızca kaslarını çattı ve Ron’un ters tutarak okumaya çalıstıgı Yeniden
Cisimlenme’nin Temel Prensipleri hakkındaki yazıyı aniden Ron’dan uzaga çekti.
Harry saatine baktı ve aceleyle Dleri Düzeyde Dksir Yapımı’nın eski kopyasını çantasına tıktı.
“Saat sekize bes var, en iyisi gideyim, Dumbledore’a geç kalacagım.”
“Ooooh!”diye nefesini tuttu Hermione ona dogru bakarak. “Dyi sanslar! Seni bekleyecegiz, sana ne hakkında ders
verdigini duymayı çok istiyoruz!”
“Umarım yolunda gider,” dedi Ron ve ikisi Harry’nin portre deliginden geçip yok olmasını izlediler.
Harry bos koridorlarda hızla ilerledi, ancak Profesör Trelawney elindeki kirli görünümlü oyun kartlarını karıstırıp kendi
kendine mırıldanarak bir kösede aniden belirince telasla bir heykelin arkasına saklanmak zorunda kaldı.
“Maça ikilisi: çatısma,” diye mırıldandı Harry’nin çömelerek saklandıgı yerin önünden geçerken. “Maça yedilisi: kötüye
alamet. Maça onlusu: siddet. Maça valesi: karanlık bir genç adam, muhtemelen tehlikede ve sorgulayandan
hoslanmıyor —”
Harry’nin saklandıgı heykelin sag tarafında sessizce kalakaldı.
“Eh, bu dogru olamaz,” dedi kızgın bir sekilde ve Harry onun geride beyaz Dspanyol sarabı esintisinden baska bir sey
bırakmadan tekrar yürümeye basladıgında sert bir sekilde kâgıtlarını yeniden karıstırdıgını duydu. Harry onun
tamamen gittiginden emin olana kadar bekledi, sonra da yedinci kat koridorundaki karsısında bir tas olugun durdugu
yere kadar aceleyle yoluna devam etti.
“Asit Pop’ları,”dedi Harry ve tas oluk kenara çekildi; arkasındaki hareket eden ve dönerek yükselen bir merdiveni
ortaya çıkaracak sekilde ikiye ayrıldı. Harry bu merdivene adımını attı ve Dumbledore’un Ofisine açılan pirinç tutacaklı
kapının önüne gelene kadar yumusak dairesel hareketlerle tasındı. Harry kapıyı tıklattı.
“Dçeri gel,” dedi Dumbledore’un sesi.
“Dyi aksamlar, efendim,” dedi Harry, Müdür’ün ofisinin içine dogru yürüyerek.
“Ah, iyi aksamlar, Harry. Otursana,” dedi Dumbledore gülümseyerek. “Umarım okuldaki ilk haftan güzel geçmistir?”
“Evet, tesekkürler, efendim,” dedi Harry.
“Yogun olmus olmalısın, çoktan bir ceza atmıssın bile!”
“Sey,” diye basladı Harry mahcup bir sekilde, ancak Dumbledore hiç de sert görünmüyordu.
“Profesör Snape’le yaptıgım ayarlamalar sayesinde cezanı gelecek Cumartesi yapacaksın.”
Kafasında Snape’in cezasından çok daha acil meseleler olan Harry “Tamam,” dedi ve çaktırmadan Dumbledore’un bu
gece ne yapmayı planladıgına dair bir iz bulmak için etrafa bakmaya basladı. Daire seklindeki ofis her zaman oldugu
gibi görünüyordu, narin gümüs aletler ince bacaklı masaların üstünde duruyor, duman püfürdüyor ve pırpır ediyorlardı;
eski müdür ve müdirelerin portreleri çerçevelerinin içinde sekerleme yapıyorlardı ve Dumbledore’un muhtesem anka
kusu, Fawkes, kapının arkasındaki tüneginde durmus büyük bir ilgiyle Harry’i izliyordu. Hatta görünüse göre
Dumbledore düello için bir yer dahi açmamıstı.
“Ee, Harry,” dedi Dumbledore sagduyulu bir sesle. “Eminim ki bu — en dogru kelimeyle — dersler için ne planladıgımı
merak ediyorsun?”
“Evet, efendim.”
“Pekâlâ, artık bundan on bes yıl önce Lord Voldemort’u neyin seni öldürmeye çalısmasına tesvik ettigini ögrenmenin
ve dogru bir sekilde bilgilendirilmenin zamanının geldigine karar verdim,” Bir an duraksadı.
“Geçen dönemin sonunda bana her seyi anlatacagınızı söylemistiniz,” dedi Harry. Sesindeki suçlama ifadesini
anlamamak zordu. “Efendim,” diye ekledi.
“Evet öyle yapmıstım,” dedi Dumbledore sakin bir sekilde. “Bildigim her seyi sana anlattım. Bu noktadan sonra,
gerçegin saglam temellerini bırakmalı ve hafızanın karanlık bataklıklarından vahsi tahminlerin agaçlıklarına birlikte
yolculuk etmeliyiz. Buradan hareketle, Harry, kederle söylüyorum ki ben de zamanın peynir kazanı için olgunlasma
süreci olduguna inanan Humphrey Belcher kadar yanılmıs olabilirim.”
“Ancak haklı oldugunuzu düsünüyorsunuz?” dedi Harry.
“Dogal olarak öyle, ancak sana önceden de kanıtladıgım gibi diger adam gibi hatalar yapabiliyorum. Aslında, — affet
beni — diger birçok insandan daha zeki oldugum düsünülürse, hatalarım da uygun sekilde daha büyük oluyor.”
“Efendim,” dedi Harry emin olamayarak, “bana söyleyeceginiz seyin kehanetle bir alakası var mı? Benim... hayatta
kalmamda yardımı olacak mı?”
“Söyleyecegim seyin çok büyük bir kısmı kehanetle alakalı olacak,” dedi Dumbledore, sanki Harry ona ileri günlerin
hava durumunu sormus gibi sıradan bir ses tonuyla “ve elbette yasamana yardımcı olacaklarını umut ediyorum.”
Dumbledore ayaga kalktı, masanın kenarından yürüdü ve hevesle onun kapının yanındaki dolabın kapagını açmak için
egilmesini seyreden Harry’i geçti. Dumbledore tekrar dogruldugunda elinde kenarlarında garip sekiller olan tanıdık sıg
bir tas çanak tutuyordu. Düsünselini Harry’nin önündeki masanın üzerine yerlestirdi.
“Endiseli görünüyorsun.”
Harry gerçekten de Düsünselini endiseli gözlerle izliyordu. Düsünce ve hatıraları depolayan ve gösteren bu garip aletle
olan önceki tecrübeleri oldukça ögretici oldugu kadar rahatsızlık verici de olmustu. Dçerigini en son karıstırdıgında
isteyebileceginden çok daha fazlasını ögrenmisti. Ancak Dumbledore gülümsüyordu.
“Bu kez Düsünseline benimle gireceksin... Ve, daha da ender olanı, izinli olarak.”
“Nereye gidecegiz, efendim?”
“Bob Ogden’in hafızasının dar yollarına bir gezi yapacagız,” dedi Dumbledore cebinden içinde girdap gibi dönen
gümüsi beyaz bir madde bulunan kristal bir sise çıkartarak.
“Bob Ogden kimdi?”
“Sihirsel Yasaları Uygulama Departmanı’nda çalısıyordu,” dedi Dumbledore. “Birkaç zaman önce öldü, ancak ben onun
izini sürüp onu bu anıları bana söylemeye ikna etmeden önce degil. Biz simdi ona görevi geregi yaptıgı bir ziyarette
eslik etmek üzereyiz. Ayaga kalkabilirsen Harry...”
Ancak Dumbledore kristal sisenin kapagını çıkarmakta güçlük yasıyor gibiydi: yaralı eli sert ve acıyormus gibi
görünüyordu.
“Ben —ben yardım edeyim, efendim?”
“Gerek yok, Harry— ”
Dumbledore asasını sisenin ucuna degdirdi ve mantar kapak çıktı.
“Efendim—elinizi nasıl yaraladınız?” diye yeniden sordu Harry kararmıs parmaklara igrenme ve acıma karısımı bir
duyguyla bakarak.
“Su an bu hikâyenin zamanı degil, Harry. Henüz degil. Bob Ogden’le bir randevumuz var.”
Dumbledore sisenin içindeki sıvı ya da gaz da olmayan gümüsi maddeyi devirip Düsünseli’nin içine akıttı ve madde
orda girdaplar halinde dönüp parlamaya basladı. “Senden sonra,” dedi Dumbledore eliyle çanagı isaret ederek. Harry
öne egildi, derin bir nefes aldı ve yüzünü gümüsi maddenin içine daldırdı. Ayaklarının ofisin tabanını terk ettigini
hissediyordu; düsüyordu, etrafında fırıl fırıl dönen karanlıgın içine dogru düsüyordu, sonra neredeyse ansızın göz
kamastıran günes ısıgında gözlerini kırpıstırdı. Gözleri aydınlıga uyum saglayamadan Dumbledore da yanına indi.
Kırsal kesimde yüksek ve arapsaçı gibi çalılıklarla çevrelendirilmis dar bir yolda; parlak ve unutma mavisi renginde bir
yaz gögünün altında duruyorlardı. Onların yaklasık on adım ilerisinde kısa boylu dolgun vücutlu ve gözlerini nokta
büyüklügünde benekler gibi gösteren son derece kalın camlara sahip gözlükler takmıs bir adam duruyordu. Yolun sol
tarafındaki bögürtlen çalılıklarının içinden çıkmıs olan tahta bir tabelayı okuyordu. Harry onun Ogden oldugunu
biliyordu; görüs açısı içindeki tek insandı ve birçok deneyimsiz büyücünün mugglelar gibi görünmeye çalıstıklarında
yaptıkları gibi degisik çesitte kıyafetler giyiyordu: bu mevsimde üzerinde bir kadın mantosu ve çizgili mayonun üzerine
giydigi tozluklar. Daha Harry bu tuhaf kostümü algılayamadan Ogden dar yoldan asagı canlı bir sekilde yürümeye
baslamıstı bile.
Dumbledore ve Harry takip ettiler. Tahta tabelanın yanından geçerlerken Harry onun iki koluna baktı. Onların
arkasında kalan geldikleri yolu isaret eden kolun üzerinde yazanları okudu: Büyük Hangleton, 5 mil. Ogden’in gittigi
yönü isaret edende ise: Küçük Hangleton, 1 mil yazıyordu.
Kısa bir yol boyunca çalılardan, üzerlerindeki mavi gökyüzünden ve önlerindeki kadın mantolu ıslık çalan kisiden baska
görecek bir sey olmadan yürüdüler. Sonra yol birden sol tarafa kıvrıldı ve dik bir yamaç seklinde asagı dogru
meyillendi, böylece ansızın ve beklenmedik bir sekilde vadinin bütün manzarası önlerine serildi. Harry iki yamacın
ortasına yerlesmis kilisesi ve mezarlıgı net bir sekilde görülebilen bir köy görebiliyordu, büyük ihtimalle Küçük
Hangleton’dı. Vadinin karsısında, yamacın diger tarafında genis bir alana yayılmıs kadifemsi çimlerle çevrelenmis güzel
bir malikâne duruyordu.
Ogden asagı dogru inen egime ragmen bir anda yavas ve gönülsüz bir sekilde yürümeye baslamıstı. Dumbledore uzun
adımlarını daha da genisletti ve Harry ona yetisebilmek için daha da hızlandı. Küçük Hangleton’un son durakları
olacagını düsündü ve tıpkı Slughorn’u buldukları gece yaptıkları gibi neden oraya bu kadar uzak bir mesafeden
ulasmak zorunda olduklarını merak etti. Ancak kısa bir süre sonra köye gittiklerini düsünmekle yanıldıgını anladı. Dar
yol saga kıvrılmıstı ve köseyi döndüklerinde kenardaki bir bosluktan Ogden’in kadın mantosunun ucunun
kayboldugunu gördüler.
Dumbledore ve Harry onu etrafı geride bıraktıkları yolun kenarlarındakinden çok daha yüksek ve vahsi çalılıklarla
sınırlandırılmıs patika yola dogru takip ettiler. Patika oldukça yamru yumru, taslı ve çukurluydu, tıpkı diger yamaç gibi
asagı doru meyilleniyor ve biraz altlarında kalan karanlık agaçların oldugu baska bir patikaya uzanıyordu. Hemen
sonra, patika bir koruya açıldı ve Dumbledore ve Harry durup asasını çıkaran Ogden’in hemen arkasında durdular.
Bulutsuz gökyüzüne ragmen, önlerindeki yaslı agaçlar derin, karanlık ve serin gölgeler olusturuyorlardı ve birkaç
dakika önceydi ki Harry’nin gözleri karmakarısık duran agaç gövdelerinin arasına yarı yarıya gizlenmis binayı güçlükle
fark etti. Ona göre burası bir ev için seçmek için oldukça garip bir yerdi, ya da yakındaki agaçların bütün ısıgı ve alttaki
vadinin manzarasını kapatacak kadar uzamalarına izin vermek oldukça tuhaf bir karardı. Bu evde kimsenin yasayıp
yasamadıgını merak etti, duvarları yosunlarla kaplıydı ve kiremitlerden o kadar çok eksik vardı ki bazı yerlerde çatı
kirisleri görünüyordu. Evin her yerinde boyları evin küçücük ve kirden kalınlasmıs pencerelerine kadar uzanan ısırgan
otları bitmisti. Tam Harry bu evde muhtemelen kimsenin yasamadıgı sonucuna varmıstı ki pencerelerden biri bir
tangırtıyla açıldı ve sanki içeride birileri yemek pisiriyormus gibi ince bir buhar ya da duman süzülerek dısarı yayıldı.
Ogden sessizce ve Harry’e göre daha çok temkinli bir sekilde, ileri dogru hareket etti. Agaçların karanlık gölgeleri
üzerine düstügünde tekrar durarak birilerinin ölü bir yılanı çivilemis oldugu öne kapıya bakmaya basladı.
Sonra bir hısırtı ve çatırtı duyuldu ve paçavralar içinde bir adam en yakın agaçtan hızlı bir sekilde geri sıçrayarak
mantosunun bagcıklarına takılıp tökezleyen Ogden’in tam önüne atladı.
“Burada hos karsılanmıyorsun.”
Önlerinde dikilen adamın gür saçları kirden öyle bir matlasmıstı ki herhangi bir renk olabilirdi. Dislerinin birçogu eksikti.
Gözleri küçük ve koyu renkti ve her ikisi de ayrı yönlere bakıyordu. Aslında gülünç görünebilirdi, ancak degildi; oldukça
korkutucu bir etkisi vardı ve Harry Ogden’î konusmaya baslamadan önce birkaç adım daha geriledigi için
suçlayamazdı.
“Sey— günaydın. Sihir Bakanlıgı’ndan geliyorum —”
“Burada hos karsılanmıyorsun.”
“Sey —özür dilerim —sizi anlamıyorum,” dedi Ogden gergin bir sekilde.
Harry Ogden’in son derece ahmak oldugunu düsünüyordu, Harry’e göre yabancı kendini son derece açık bir sekilde
ifade ediyordu, özellikle de bir elindeki asayı ve digerindeki kısa ve oldukça kanlı bıçagı savurup duruyordu.
“Onu anlıyorsun eminim ki, degil mi Harry?” dedi Dumbledore sessizce.
“Evet, elbette,” dedi Harry biraz saskın bir sekilde. “Peki Ogden neden—?”
Ancak gözleri bir kez daha kapıdaki ölü yılana takıldıgında aniden anladı.
“Çataldili konusuyor?”
“Çok iyi,” dedi Dumbledore gülümseyip basıyla onaylarken.
Paçavralar içindeki adam simdi bir elinde bıçagı digerinde asasıyla Ogden’e dogru ilerliyordu.
“Simdi, bakın—” diye basladı Ogden, ancak çok geçti: Bir patlama oldu ve Ogden, sıkıca kavradıgı burnunu tutan
parmaklarının arasından igrenç yapıs yapıs sarımsı bir madde akar halde yerde yatıyordu.
“Morfin!”dedi yüksek bir ses.
Daha yaslı bir adam, kapıyı arkasından çarpıp yılanın dokunaklı bir sekilde sallamasına neden olarak hızla kulübeden
çıktı. Bu ilk adamdan daha kısa boyluydu ve orantıları oldukça tuhaftı; omuzları çok genisti ve kolları asırı uzun, parlak
kahverengi gözleri, dagınık kısa saçları ve kırısıklarla dolu yüzüyle bütünlesen bu görüntüsü ona güçlü ve yaslı bir
maymun görünüsü veriyordu. O anda yerdeki Ogden’in yanında ona gıdaklar gibi gülen bıçaklı adamın yanında durdu.
“Bakanlıktan mı?” dedi yaslı adam Ogden’e bakarak.
“Dogru!”dedi Ogden sinirli bir sekilde, hafifçe yüzüne dokunuyordu. “Ve siz, anladıgım kadarıyla, Mr Gaunt’sunuz?”
“Evet,” dedi Gaunt. “Yüzünüzden yakaladı sizi, degil mi?”
“Evet öyle yaptı!” diye tersledi Ogden.
“Varlıgınızı belirtmeliydiniz, degil mi?” dedi Gaunt saldırgan bir edayla. “Burası özel bir arazi. Buraya öylece yürüyüp
oglumun kendisini savunmamasını bekleyemezsiniz.”
“Kendini neden savunuyor, adamım?” dedi Ogden yeniden ayaga kalkmaya çalısarak.
“Her seye burnunu sokanlardan. Davetsiz misafirlerden. Mugglelardan ve pisliklerden.” Ogden asasını hala büyük
miktarlarda o yesil irin benzeri sıvıdan salgılamakta olan burnuna dogru tuttu ve Mr Gaunt agzının kenarıyla Morfin’le
konusurken sıvı seli durdu. “Eve gir. Tartısma.”
Bu kez, buna hazırlıklı olan Harry, Çataldilini tanıdı; her ne kadar söylenenleri anlayabilse de Ogden’in tek duydugu sey
olan tuhaf tıslamanın farkına vardı. Morfin bir an itiraz edecekmis gibi durdu, ancak babası ona dogru tehditkâr bir
bakıs atınca fikrini degistirdi ve inisli çıkıslı garip bir yürüyüsle kulübeye gidip kapıyı yılanın yeniden hüzünle
sallanmasına sebep olacak bir sekilde çarptı.
“Görmek için geldigim kisi oglunuz Mr Gaunt,” dedi Ogden mantosunun önündeki son irin lekesini de silerken. “O
Morfin’di degil mi?”
“Ah, evet Morfin’di,” dedi yaslı adam kayıtsız bir sekilde. “Siz safkan mısınız?” diye sordu ani bir saldırganlıkla.
“Ne burada ne de baska bir yerde,” dedi Ogden soguk bir tavırla ve Harry Ogden’e karsı duydugu saygının arttıgını
hissetti. Besbelli Gaunt daha farklı hissediyordu. Gözlerini kısıp Ogden’in yüzüne baktı ve bariz kötü bir tonda
mırıldandı. “Simdi düsündüm de, köyde seninki gibi yedi burun gördüm.”
“Eger oglunuzu bu sekilde onların üzerine salıyorsanız bu konuda hiç süphem olmaz,” dedi Ogden. “Belki de
tartısmaya içeride devam edebiliriz?”
“Dçerde?”
“Evet, Mr Gaunt. Daha önceden söyledim size. Morfin için buradayım. Daha önce bir baykus göndermistik—”
“Baykus kullanmıyorum,” dedi Gaunt. “Mektupları açmam.”
“Öleyse ziyaretçilerinizden uyarı almadıgınız için sikâyet edemezsiniz,”dedi Ogden aksi bir tavırla. “Bugün sabahın
erken saatlerinde burada olan bazı Büyücülük Yasası’nın çignenmesi üzerine buradayım—”
“Tamam, tamam, tamam!” diye bögürdü Gaunt. “Su kör olasıca eve girmen çok daha iyi olacak!”
Ev görünüse göre üç küçük odadan olusuyordu. Dki odanın kapısı mutfak ve oturma odası kombinesi olarak kullanılan
diger odaya açılıyordu. Morfin dumanı tüten atesin yanında oldukça pis bir koltukta oturuyor ve elinde tuttugu kıvrılan
canlı engerege Çataldilinde alçak sesle sarkı mırıldanıyordu:
Tıs, tıs, küçük yılancık
Yerde kıvrılarak kay
Morfin’e iyi davran
Yoksa seni kapıya çakar.
Açık pencerenin yanındaki köse bir itisme sesi oldu ve Harry odada baska birinin daha oldugunun farkına vardı, yırtık
pırtık gri elbisesinin arkasındaki duvarla aynı renk oldugu bir kız. Üzerinde buharı tüten bir çömlek olan pis siyah bir
ocagın yanında duruyor ve tezgâhın üzerinde duran takımmıs gibi görünen bir grup çömlek ve tavayla oyalanıyordu.
Düz saçları mat ve cansızdı ve pürüzsüz solgun ve oldukça hüzünlü bir yüzü vardı. Gözleri tıpkı erkek kardesininkiler
gibi farklı yönlere bakıyordu. Diger iki adamdan biraz daha temiz görünüyordu, ancak Harry simdiye kadar ondan daha
çok bozguna ugramıs gibi görünen birini daha görmemisti.
“Kızım, Merope,” dedi Gaunt isteksiz bir sekilde Ogden’in kıza dogru sorgulayan bir edayla baktıgını görünce.
“Günaydın,” dedi Ogden.
Kız cevap vermedi, ancak korkmus gözlerle babasına kaçamak bir bakıs attı ve odaya sırtını dönerek arkasında çömlek
ve tavalarla idare etmeye devam etti.
“Pekala, Mr Gaunt,” dedi Ogden, “konuya direk girmem gerekirse, oglunuz, Morfin’in dün gece bir Muggle önünde sihir
yaptıgına inanmamız için nedenlerimiz var.”
Sagır edici bir çınlama oldu. Merope çömleklerden birini yere düsürmüstü.
“Topla onu!” diye bögürdü ona Gaunt. “Dste bu, pis bir Muggle gibi yeri esele, asan ne ise yarıyor seni ise yaramaz
gübre çuvalı?”
“Mr Gaunt lütfen!” dedi Ogden sarsılmıs bir sekilde, tıpkı çoktan çömlegi yerden kaldırmıs, kıpkırmızı olmus, elinde
tuttugu çömlegi yeniden elinden kaydırmıs, titreyerek cebinden asasını çekmis, çömlege yöneltmis, aceleyle
duyulamayacak kadar sessiz ve çömlegin yerden fırlayıp karsı duvara çarparak ikiye bölünmesine sebep olmus bir
büyü yapmıs olan kız gibi.
Morfin bir anda çılgın bir kıkırdama koy verdi. Gaunt haykırdı, “Tamir et onu, seni yararsız hantal, tamir et!”
Merope tökezleyerek odanın diger yanına yöneldi ancak o daha asasını kaldıramadan Ogden kendininkini kaldırdı ve
sert bir sekilde “Reparo,” dedi. Çömlek hemen kendini tamir etti.
Gaunt bir an için Ogden’e bagıracakmıs gibi göründü, ancak daha iyi olacagını düsünmüs olmalı ki: Yerine kızıyla dalga
geçmeye basladı. “Bakanlıktan gelen bu düsünceli adam burada oldugu için sanslısın degil mi? Belki de seni benim
ellerimden alır, belki de o pis Koftilere aldırmıyordur...”
Kimseye bakmadan ve Ogden’e tesekkür etmeksizin Merope çömlegi aldı ve titreyen elleriyle onu tezgâhtaki yerine
götürdü. Sonra tamamen sessiz bir sekilde sırtını kirli pencere ve ocak arasındaki duvara dayayarak sanki o duvarın
içine batıp gözden kaybolmaktan baska hiçbir sey dilemezmis gibi öylece durdu.
“Mr Gaunt,” diye basladı Ogden yeniden, “söyledigim gibi: ziyaretimin nedeni —”
“Dlkinde seni duydum!” diye tersledi onu Gaunt. “Peki ne olmus? Morfin bir Muggle’a ona neler geldiginin bir parçasını
verdi — ne var bunda ki?
“Morfin Büyücülük yasasını çignedi,” dedi Ogden sert bir sekilde.
“Morfin Büyücülük yasasını çignedi,” diye Ogden’in sesini taklit etti Gaunt onu daha kendini begenmis ve sarkı gibi
uzatarak. Morfin yeniden gıdaklar gibi güldü. “O pis bir Muggle’a bir ders verdi, bu yasa dısı, öyle mi?”
“Evet,”dedi Ogden. “Korkarım ki öyle.”
Dç ceplerinin birinden bir parsömen parçası çıkardı ve kıvırıp açtı.
“Neymis peki, cezası?”dedi Gaunt sesi öfkeyle yükselmisti.
“Bu Bakanlık’taki bir durusma için emirle çagırmadır —”
“Emirle mi? Emirle mi? Sen oglumu herhangi bir yere emirle çagırarak kim oldugunu sanıyorsun?”
“Ben Sihirli Yasa Uygulama Dairesi Baskanı’yım,”dedi Ogden.
“Ve bizim toplumun yüz karası oldugumuzu düsünüyorsun, öyle mi?” diye haykırdı Gaunt simdi Ogden’in üzerine
yürüyüp pis sarı tırnaklı parmagıyla Ogden’in gögsünü isaret ederek. “Yani Bakanlık dediginde kosup gelecek olan
toplumun yüz karaları mı? Sen kimle konustugunun farkında mısın, seni küçük pis Bulanık? Ha?”
“Mr Gaunt’la konustugumu düsünüyordum,” dedi Ogden ihtiyatlı görünüyor ancak sözünün arkasında duruyordu.
“Bu dogru!” diye gürledi Gaunt. Harry bir an için Gaunt’un el hareketi yaptıgını sandı ancak hemen sonra onun
Ogden’in gözlerinin önünde orta parmagındaki pis siyah taslı bir yüzügü salladıgını gördü. “Bunu gördün mü?
Gördün mü? Bunun ne oldugunu biliyor musun? Nereden geldigini? Asırlardır bizim ailemizde, ne kadar uzun yıllara
dayanıyoruz ve hep safkan olarak! Bunun için neler teklif edildigini biliyor musun bu siyah tasın üzerindeki ileme içim?
“Hiçbir fikrim yok,” dedi Ogden burnunun birkaç santim önünde süzülen yüzüge gözlerini kırpıstırarak, “ve bu konunun
oldukça dısında, Mr. Gaunt. Oglunuz suç isledi—”
Gaunt öfkeden uluyarak kızına dogru kostu. Elleriyle kızın boynunu kavradıgını gören Harry bir an için onun kızı
bogazlayacagını sandı; ancak hemen sonra kızı boynundaki altın zincirle birlikte Ogden’e dogru sürükledigini gördü.
“Bunu gördün mü?” diye agır altın madalyonu Ogden’e titreterek bögürdü, kız saskınlıktan ne yapacagını sasırmıstı ve
nefes alabilmek için güçlükle soluyordu.
“Görüyorum, görüyorum!” dedi Ogden telasla.
“Sltyherinler!” diye haykırdı Gaunt. “Salazar Slytherin’inkiler! Biz onun soyundan gelen ve hayatta olan en son kisileriz,
buna ne diyorsun ha?”
“Mr Gaunt ,kızınız!” dedi Ogden dehset içinde; ancak Gaunt Merope’yi çoktan serbest bırakmıstı ve kız sendeleyerek
ondan uzaklasıp kösesine gitmis ve nefes almak için yutkunurken boynunu ovuyordu.
“Öyleyse!” dedi Gaunt zafer kazanmıs gibi, sanki az önce bütün muhtemel tartısmaların ötesinde çok karmasık bir seyi
kanıtlamıstı. “Biz sanki ayakkabının üzerindeki kirmisiz gibi konusmaya devam etme bizimle! Nesillerce Safkan, herkes
büyücü—söyleyebileceginden çok daha fazlası, hiç süphem yok ki!”
Ve yere Ogden’in ayaklarına tükürdü. Morfin tekrar gıdaklar gibi güldü. Merope boynunu bükmüs ve yüzü düz ve
cansız saçlarıyla gizlenmis bir sekilde tek kelime etmeden pencerenin yanına sokuldu.
“Mr. Gaunt,” dedi Ogden inatçı bir sekilde. “Korkarım ki su an elimizde olan meseleyle ne sizin atalarınız ne de
benimkilerin bir alakası yok. Ben Morfin için buradayım, Morfin ve dün gece geç saatte yanına gidip konustugu Muggle
için. Elimizdeki bilgi” —elindeki parsömen parçasına bir göz attı— “su ki Morfin adı geçen Muggle’ bir ugursuzluk
büyüsü yada bir lanet yapmıs ve onun oldukça acılı bir sekilde kurdesen dökmesine neden olmustur.”
Morfin kıkırdadı.
“Sessiz ol, oglum,” diye hırladı Gaunt Çataldilinde, ve Morfin yeniden sessizlige gömüldü.
“Ee öyle yapmıssa ne olmus peki?” dedi Gaunt Ogden’e meydan okuyan bir tavırla. “Sanırım siz Muggle’ın o pis
yüzünü onun için temizlemissinizdir, ve hafızasını degistirmis—”
“Konu kesinlikle bu degil, degil mi, Mr Gaunt?” dedi Ogden. “Bu savunmasız birine kıskırtılmaksınız yapılan bir saldırı —
”
“Eh, daha seni ilk gördügümde bir Muggle asıgı oldugunu anlamıstım,” diye dudak büktü Gaunt ve bir kez daha yere
tükürdü.
“Bu tartısma bizi hiçbir yere götürmeyecek,” dedi Odgen ciddi bir sekilde. “Oglunuzun tavırlarından açıkça belli oluyor
ki yaptıkları için hiç pismanlık duymuyor.” Tekrar elindeki parsömen rulosuna göz attı. “Morfin, 14 Eylül’de yapılacak
olan durusmada bir Muggle’ın önünde sihir kullanma ve zarar ve tehlikeye sebebiyet verme suçlamalarına cevap
verecektir ki bu suçlar bazı Mugg—”
Ogden birden bire durdu. Sakırdamalar, atların nal sesleri ve yüksek kahkahalar atan sesler açık penceren içeri
süzülüyordu. Görünüse göre köye giden dolambaçlı yol evin içinde bulundugu koruya oldukça yakın bir yerden
geçiyordu. Gaunt gözlerini kocaman açarak dinler bir halde donup kaldı. Morfin tısladı ve aç bir ifadeyle yüzünü
seslerin geldigi yöne çevirdi. Merope basını kaldırdı. Harry onun yüzünün sade bir beyazlıga sahip oldugunu gördü.
“Aman Tanrım, bu ne çirkin bir görüntü!” diye çınladı açık pencereden sanki kız yanlarındaki odadaymıs gibi netçe
duyulabilir bir kız sesi. “Baban bu ahır gibi seyi hala ortadan kaldıramadı mı Tom?”
“Bu bizim degil,” dedi genç bir adam sesi. “Vadinin diger tarafındaki her sey bize ait, ancak bu kulübe Gaunt adında
bir serseriye ve onun çocuklarına ait. Oglu tamamen kaçık, köyde anlatılan hikâyelerden bazılarını duymalısın—”
Kız kahkaha attı. Sangırdama ve nal sesleri gitgide daha da yükseliyordu. Morfin koltugundan kalkacakmıs gibi oldu.
“Oldugun yerde kal,” dedi babası uyaran bir sesle Çataldilinde.
“Tom,” dedi kızın sesi tekrar, simdi o kadar yakındaydı ki besbelli tam evin dısındaydı. “Yanılıyor olabilirim— ancak
birileri bu kapıya bir yılan mı çivilemis?”
“Yüce Tanrım, haklısın!” dedi adamın sesi. “Bu oglan olmalı, dedim sana aklı yerinde degil. Bakma ona, Cecilia,
sevgilim.”
Sangırdama ve nal sesleri simdi yeniden zayıflasıyordu.
“Sevgilim,” diye fısıldadı Morfin Çataldilinde kız kardesine bakarak.
“Sevgilim diye çagırdı onu. Yani ne olursa olsun seni almayacak.”
Merope o kadar beyazdı ki Harry onun bayılmak üzere oldugundan emindi.
“Bu da ne?” dedi Gaunt keskin bir sekilde, yine Çataldilinde, oglundan kızına dogru bakarak. “Ne dedin sen, Morfin?”
“O Muggle’a bakmaktan hoslanıyor,” dedi Morfin, dehsete düsmüs gibi görünen kız kardesine bakarken yüzünde
gaddar bir ifade vardı. “O ne zaman geçse hep bahçede oluyor ve çitin üzerinden dikkatle ona bakıyor,degil mi? Ve
dün gece —”
Merope yalvaran bir sekilde siddetle basını salladı, ancak Morfin acımasızca devam etti. “Pencereden sallanmıs onun
eve dogru sürmesini bekliyordu, degil mi?”
“Bir Muggle’a bakmak için pencereden sallanmak mı?” dedi Gaunt alçak sessle. Üç Gaunt da bu yeniden patlak
anlamsız tıslamalar ve kulak tırmalayıcı sesler karsısında hem afallamıs hem de sinirlenmis görünen Ogden’i unutmus
görünüyorlardı.
“Bu dogru mu?” dedi Gaunt öldürücü bir sesle dehsete düsmüs kıza dogru bir iki adın ilerleyerek. “Benim kızım —
Salazar Slytherin’in soyundan gelen Safkan— pislik, kirli kan bir Muggle’ı mı arzuluyor?”
Merope kendini iyice duvara yapıstırarak siddetle basını salladı, görünüse göre konusabilecek halde degildi.
“Ancak ben onu yakaladım, baba!” diye gıdaklar gibi güldü Morfin. “Yakından geçerken yakaladım onu, ve yüzündeki
bütün o kurdesenlerle o kadar da yakısıklı görünmüyordu, öyle degil mi Merope?”
“Seni igrenç küçük Kofti, seni pislik küçük kan haini!” diye gürledi Gaunt kontrolünü kaybederek, ve kızının bogazına
sarıldı.
Hem Harry hem de Ogden aynı anda “Hayır!”diye haykırdı; Ogden asasını kaldırdı ve “Relaskio!” diye bagırdı.
Gaunt kızından uzaga geriye dogru fırladı, bir sandalyeye takıldı ve sırt üstü dümdüz yere düstü. Ani bir öfkeyle Morfin
sandalyesinden zıpladı ve kanlı bıçagını saga sola savurarak ve asasından gelisigüzel lanetler fıskırır bir halde Ogden’e
dogru kostu.
Ogden hayatını kurtarmak için kosmaya basladı. Dumbledore takip etmek zorunda olduklarını belirtti ve Harry
Merope’nin çıglıkları kulaklarında yankılanır bir sekilde denileni yaptı.
Ogden patikaya fırladı ve elleri kafasının üstünde kosarak çıktıgı ana yolda koyu saçlı yakısıklı bir adam tarafından
sürülen kestane rengi bir atla çarpıstı. Hem o hem de hemen arkasındaki gri renkli atı sürmekte olan güzel kız atın
gögsünden sekip tozlanmıs mantosunu uçusturarak tekrar yola koyulan ve paldır küldür dar sokakta kosmaya
baslayan Ogden’e kahkahalarla gürlediler.
“Sanırım, bu yeterli Harry,” dedi Dumbledore. Harry’i dirseginden kavradı ve siddetle asıldı. Bir an sonra, ikisi de
Dumbledore’un artık alacakaranlık bir haldeki odasına ayaküstü ininceye kadar karanlıkta agırlıksız bir sekilde
süzüldüler.
“Kulübedeki o kıza ne oldu?” diye sordu Harry hemen, Dumbledore asasının hafif vurusuyla birkaç ekstra lamba
yakarken. “Merope,ya da adı her neyse?”
“Oh, o kurtuldu,” dedi Dumbledore bir kez daha masasının arkasına oturup Harry’e de oturmasını isaret ederken.
“Ogden Bakanlık’a buharlastı ve on bes dakika içinde takviye güçlerle geri döndü. Morfin ve babası dövüsme
girisiminde bulundu ancak ikisi de yenildi, kulübeden alındılar ve sonradan Büyücesura tarafından suçlu bulundular.
Zaten Muggle saldırıları sicili olan Morfin Azkaban’da üç yıla mahkum edildi. Ogden’e ek olarak bir çok Bakanlık
çalısanını yaralayan Marvolo da altı ay aldı.”
“Marvolo?” diye tekrarladı Harry merakla.
“Bu dogru,” dedi Dumbledore onaylayan bir gülümsemeyle. “Yakaladıgına sevindim.”
“Bu yaslı adam—?”
“Voldemort’un büyük babası, evet,” dedi Dumbledore. “Marvolo, oglu, Morfin, ve kızı, Merope, son Gaunt’lardı, kendi
kuzenleriyle evlenme alıskanlıklarıyla ve kanlarındaki degiskenligin ve siddetin dikkat çekmesiyle tanınan oldukça eski
bir büyücü ailesiydiler. Büyüklük sevdasıyla birlesen duygu yoksunlugu aile altınlarının Marvolo dogmadan önce bir çok
nesil tarafından bosa harcandıgı anlamına geliyor. O, gördügün gibi, oldukça kötü tabiatı, inanılmaz derecedeki
ukalalıgı ve gururu, ve kusaktan kusaga geçen neredeyse oglu kadar, kızındansa daha fazla deger verdigi bir çift aile
esyasıyla birlikte pislik ve fakirlik içine bırakılmıstı.”
“Öyleyse Merope,” dedi Harry öne egilip Dumbledore’a bakarak, “öyleyse Merope... Efendim bu demek oluyor ki o...
Voldemort’un annesi miydi?”
“Öyleydi,” dedi Dumbledore. “Ve ayrıca Voldemort’un babası da gözümüze ilisti. Fark ettin mi acaba?”
“Morfin’in saldırdıgı Muggle? Attaki adam mı?”
“Çok iyi gerçekten,” dedi Dumbledore,gülümseyerek. “Evet, Gaunt kulübesinin önünden hep atıyla geçen ve Merope
Gaunt’un gizli ve atesli bir tutku besledigi o yakısıklı Muggle büyük Tom Riddle’dı.”
“Ve sonunda evlendiler mi?” dedi inanamaz bir sekilde, birbirine asık olmasının neredeyse imkansız oldugu bu iki
insanı hayal etmeye çalısan Harry.
“Sanırım unutuyorsun,” dedi Dumbledore, “Merope bir cadıydı. Babası tarafından korkutuldugundan sihirli güçlerinin
en iyi seviyede olduguna inanmıyorum. Marvolo ve Morfin emniyetli bir sekilde Azkaban’a gittikten sonra, hayatında ilk
defa yalnız ve özgür oldu, eminim ki, sonunda güçlerini dizginlemek ve on sekiz yıldan beri sürdürdügü bu umutsuz
yasamdan kaçısını hazırlamak için imkanı oldu.”
“Merope’nin Tom Riddle’ın arkadasını unutup yerine ona asık olmasına neden olacak neler yapabilecegini düsünebiliyor
musun?”
“Dmperius Laneti?” diye önerdi Harry. “Ya da bir ask iksiri?”
“Çok iyi. Sahsen, onun bir ask iksiri kullandıgını düsünmeye meyilliyim. Eminim ki bu ona daha romantik görünecekti,
ve ve Tom Riddle’in yalnız basına at sürdügü sıcak bir günde onu su içmeye ikna etmenin çok da zor oldugunu
düsünmüyorum. Durum her ne idiyse, az önce tanıklık ettigimiz sahnenin birkaç ay sonrasında Küçük Hangleton köyü
büyük bir skandal yasadı. Toprak sahibinin oglunun bir serserinin kızı Merope’yle kaçmasının nasıl bir dedikodu
yarattıgını hayal edebilirsin.”
“Ancak köylülerin soku Marvolo’nunkinin yanında hiçbir seydi. Azkaban’dan görevlerine baglı kızının masada sıcak bir
yemekle onu beklerden bulmayı umuyordu. Yerine, bir karıs toz ve onun neler yaptıgını açıkladıgı elveda notunu
buldu.”
“Bütün bunlardan kesfedebildigim sey, o andan itibaren kızının ne adını ne varlıgını bir kere daha anmadı. Kızının terk
etmesinin soku erken ölümünü oldukça katkıda bulundu — ya da basitçe kendini beslemeyi bir türlü ögrenemedi.
Azkaban Marvolo’yu çok fazla zayıflatmıstı, ve Morfin’in kulübeye döndügünü görecek kadar yasayamadı.”
“Ve Merope? O... O öldü,degil mi?” Voldemort yetimler yurdunda büyümemis miydi?”
“Evet, gerçekten,” dedi Dumbledore. “Aslında ne oldugunu anlamanın o kadar da zor oldugunu düsünmesem de
burada bir çok tahmin yapmak zorundayız. Görüyorsun, kaçak yaptıkları evlilikten yalnızca birkaç ay sonra Tom Riddle
Küçük Hangleton’daki konaga esi olmadan geri döndü. Komsular arasında onun ‘aldatıldıgı’ ya da ‘ihanete ugradıgı’
hakkında konustugu söylentileri hemen yayılmıstı. Eminim ki aslında, demek istedigi artık kaldırdıgı bir takım büyünün
etkisinde olduguydu ancak galiba bu kesin sözleri deli sanılacagı için söylemeye cesaret edememisti. Ancak ne zaman
köylüler onun dediklerini duydular, onlar Merope’nin Tom Riddle’a bir bebegi olacagını söyleyerek yalan söyledigini ve
onunla bu sebeple evlendigini tahmin ediyorlardı.”
“Ancak o onun bebegine sahip oldu.”
“Ancak evliliklerinden bir yıl sonrasına kadar degil. Tom Riddle onu hala hamileyken terk etti.”
“Yolunda gitmeyen neydi?” diye sordu Harry. “Neden ask iksiri etkisini kaybetti?”
“Yine bu tahmin isi,” dedi Dumbledore, ”ancak inanıyorum ki Merope derin bir ask besledigi kocasını sihirli yollarla
kölelestirmeye daha fazla dayanamadı. Sanırım iksiri vermeyi kesmeye karar verdi. Belki de, kendini kaybetmis bir
sekilde kendini onun da karsılıklı olarak asık olabilecegine ikna etmistir. Belki, onun bebegi için kalabilecegini
düsünmüstür. Eger öyleyse, iki durumda da yanılıyordu. Onu terk etti, bir daha hiç görmedi, ve asla ogluna ne
oldugunu ögrenme zahmetine kalkısmadı.”
Dısarıdaki gök mürekkep siyahı olmustu ve Dumbledore’un ofisindeki lambalar her zamankinden daha çok parlıyormus
gibi görünüyorlardı.
“Sanırım bu aksamlık bu kadar yeter, Harry,” dedi Dumbledore bir ya da iki dakika sonra.
“Evet, efendim,” dedi Harry.
Ayaga kalktı ancak odadan çıkmadı.
“Efendim... Voldemort’un geçmisi hakkında bütün bunları bilmem önemli mi?”
“Çok önemli, bence,” dedi Dumbledore.
“Ve... kehanetle alakalı bir yanı var mı?”
“Hepsi kehanetle alakalı.”
“Tamam,” dedi Harry, biraz kafası karısmıs bir sekilde, ancak aynı zamanda rahatladı.
Gitmek için döndü, sonra aklına baska bir soru daha geldi ve tekrar geri döndü.
“Efendim ,bana söylediginiz seyleri Ron ve Hermione’ye söyleyebilir miyim?”
Dumbledore bir an düsündü ve sonra, “Evet, Mr. Weasley ve Miss Granger güvenilir olduklarını kanıtladılar. Ancak
Harry, bunları baka kimseye tekrar etmemelerini istiyorum. Voldemort’un sırları hakkında ne kadar çok sey bildigimin
ya da zannettigimin etraftan duyulmasının pek de iyi bir fikir oldugunu düsünmüyorum.”
“Hayır, efendim, yalnızca Ron ve Hermione’nin bildigine emin olacagım. Dyi geceler.”
Tekrar geri döndü, ve onu gördügünde neredeyse kapıya varmıstı. Bir çok narin görünümlü gümüs aleti tasıyan ince
bacaklı masalardan birinin üzerinde çatlamıs kocaman siyah taslı bir yüzük duruyordu.
“Efendim,” dedi Harry yüzüge bakarak. “Bu yüzük —”
“Evet?” dedi Dumbledore.
“O gece Profesör Slughorn’u ziyaret ettigimizde bu yüzügü takıyordunuz.”
“Evet takıyordum,” diye kabul etti Dumbledore.
“Ancak bu... Efendim, bu Marvolo Gaunt’un Ogden’e gösterdigi yüzügün aynısı degil mi?”
Dumbledore basını egdi. “Çok benzeri.”
“Ancak nasıl —? Bu hep sizde var mıydı?”
“Hayır onu yakın bir zamanda elde ettim,” dedi Dumbledore. “Aslında seni teyzen ve enistenin evinden almaya
gelmeden birkaç gün önce.”
“Öyleyse bu sizin elinizi yaraladıgınız zamana denk geliyor, efendim?”
“O sıralarda, evet,Harry.”
Harry duraksadı. Dumbledore gülümsüyordu.
“Efendim, tam olarak nasıl —?”
“Çok geç oldu Harry! Hikayeyi baska zaman duymalısın. Dyi geceler.”
“Dyi geceler, efendim.”
(okyanus)
Hermione'nin Yardımı
Hermione’nin öngördügü gibi, altıncı yılın bos zamanları Ron’un düsündügü gibi mutluluk dolu gevseme saatleri degil,
onlara verilmis olan yüklü miktarda ev ödevinden geri kalmamaya çalısılan zamanlardı. Sanki her gün sınavları varmıs
gibi çalısmakla kalmayıp, üstelik dersler eskisinden daha fazla çalısmalarını talep eden bir haldeydi. Harry, bu günlerde
Professor McGonagall’ın söylediklerinin ancak yarısını anlıyordu; hatta Hermione bile ondan bir iki kere söylediklerinin
tekrarlanmasını istemek zorunda kalmıstı. Dnanılmaz sekilde, ve Hermione'nin dargınlıgı artarak, Melez Prens sayesinde
Harry'nin en iyi dersi aniden Dksir olmustu.
Sözsüz büyüler artık sadece Karanlık Sanatlara Karsı Savunma dersinde degil, Muska ve Biçim Degistirmede de
isteniyordu. Harry sıklıkla sınıf arkadaslarına ortak salonda veya yemek zamanlarında baktıgında, yüzlerinde sanki asırı
dozda Kaka-Oldugunu-Bilirsin-Sen almıs gibi morluk ve gerginlik görüyordu; fakat onların büyülü sözleri yüksek sesle
söylemeden sihir yapmakta gerçekten zorlandıklarını biliyordu. Seralarda dısarıda olmak bir rahatlıktı; Bitkibilimde
simdiye kadar olandan daha tehlikeli bitkilerle ugrasıyorlardı, fakat en azından Zehirli Tentacula onları arkadan
beklenmedik biçimde yakaladıgında hala yüksek sesle küfür etmeye izin veriliyordu.
Muazzam is yüklerinin ve sözsüz sihirleri pratik etmekle geçen çılgın saatlerin bir sonucu olarak Harry, Ron, ve
Hermione’nin Hagrid i ziyarete gitmek için vakit bulmaları simdiye kadar mümkün olmamıstı. Ugursuz bir isaret olarak,
ögretmenler masasında yemek yemeye gelmeyi bırakmıstı, ve birkaç fırsat çıktıgında da koridorlarda veya dıs arazide
karsılastıklarında, selamlarını duymakta veya onları fark etmekte esrarengiz bir sekilde basarısız olmustu.
"Gidip açıklamalıyız," dedi Hermione, bir sonraki Cumartesi kahvaltıda Hagrid'in ögretmenler masasındaki dev bos
sandalyesine gözlerini dikerek.
"Bu sabah Quidditch seçmelerimiz var!" dedi Ron. "Ve Flitwick’in Aguamenti muskası için pratik yapmamız gerekiyor!
Hem neyi açıklıyacagız? Ona onun aptal dersinden nefret ettigimizi nasıl söyleyecegiz?"
"Nefret etmiyoruz!" dedi Hermione.
"Kendi adına konus, kelekerleri unutmadım," dedi Ron karanlıkça. “Ve simdi sana söylüyorum, kılpayı bir kurtulma
sansımız var. Onun aptal kardesi hakkında sonra söyledigini duymadınız — eger kalsaydık Grawp a ayakkabılarını nasıl
baglayacagını ögretiyor olacaktık."
"Hagrid’le konusmamaktan nefret ediyorum," dedi Hermione, üzgün görünerek.
"Quidditch’ten sonra gideriz," diye Harry ona güvence verdi. O da Hagrid i özlüyordu, Ron gibi Grawp’sız yasamlarının
daha iyi oldugunu düsünmesine ragmen. “Fakat çalısmalar bütün sabah sürebilir, çok sayıda insan denenecek.”
Kaptanlıgının ilk engeli ile karsılasmasında kendini biraz sinirli hissetti. "Takımın birdenbire niye bu kadar popüler
oldugunu bilmiyorum."
"Ah, yapma, Harry," dedi Hermione, aniden sabırsızca. "Popüler olan Quidditch degil, sensin! Hiç bu kadar fazla
enteresan olmamıstın, ve dürüstçe ilave etmek istiyorum ki, bu kadar fazla begenilir."
Ron büyük bir parça ringa balıgını agzına tıktı. Hermione Harry’ye dönmeden önce ona horgören bir bakıs attı.
"Senin gerçegi söylemis oldugunu simdi herkes biliyor, degil mi? Tüm büyücülük dünyası Voldemort un dönmüs
oldugu konusunda senin haklı oldugunu ve gerçekten senin son iki yılda onunla iki kez savastıgını ve herikisinde de
kurtuldugunu itiraf etmek zorundaydı. Ve simdi onlar seni 'Seçilmis Kisi' diye adlandırıyor— evet, haydi, insanların
senden niye büyülendigini göremiyor musun?"
Harry birden Büyük Salonu çok sıcak buldu, hatta tavan hala soguk ve yagıslı görünse bile.
"Ve onlar senin tutarsız ve bir yalancı oldugunu söylemeye çalıstıklarında Bakanlık tarafından eziyete maruz kaldın. O
kötü kadının kendi kanınla elinin üstüne yazdırdıgı yazıları hala görebilirsin, fakat sen her seye ragmen hikâyene
sarıldın..."
"Bakanlıkta su beyinlerin beni tuttugu yerleri hala görebilirsiniz, bakın," dedi Ron, kollarını geriye sallayarak.
“Ve yazın yaklasık bir otuz cm daha büyümen o kadar önemli degil,” diye bitirdi Hermione, Ron’u görmezden gelerek
"Ben de uzunum," dedi Ron önemsizce.
Posta baykusları herkese su damlacıkları sıçratarak yagmurla beneklenmis pencerelerden geldiler..
Pek çok kisi olagandan daha fazla mektup alıyordu; endiseli anne-babalar çocuklarından bir haber alıp rahatlamak ve
de evde her seyin yolunda oldugunu iletmek için.
Harry dönem basladıgından beri hiç mektup almamıstı; onun tek düzenli mektup arkadası simdi ölüydü ve Lupin in
arasıra yazabilecegini ummus olmasına ragmen, simdiye kadar hayal kırıklıgına ugramıstı.
Bu nedenle kahverengi ve gri baykuslar arasında karbeyazı Hedwig i gördügünde çok sasırdı.
Dört köse büyük bir paket tasır halde onun önüne indi.
Bir an sonra, benzer bir paket Ron un önüne indi, paketin altına ezilen minicik baykus Pigwidgeon’la.
"Ha!" dedi Harry, Flourish and Blotts tan gelen Dleri Dksir-Yapımı nın yeni bir kopyasını açıga çıkarmak için koliyi
çözerken.
"Oh iyi," dedi Hermione, hosnutlukla.
"Artık üzerine yazılmıs olan kitabı geri verebilirsin."
"Deli misin?" dedi Harry.
"O bende kalıyor! Bak, dısarıda onu düsündüm —"
Eski Dleri Dksir-Yapımı kitabını çantasından çıkardı ve asasıyla kapagına dokundu, "Dijjindo!" diye mırıldandı.
Kapak düstü.
Aynı seyi gıcır gıcır yepyeni kitaba da yaptı (Hermione inanamayarak baktı).
Kapakları degistirdi, herbirine dokundu, ve "Reparo!" dedi.
Dste oradaki Prens'in kitabıydı, yeni bir kitap gibi kamufle edilmis, ve oradaki de Flourish and Blotts dan gelen yeni
kitaptı, tamamen ikinci el gibi görünüyordu.
"Yeni olanı Slughorn a geri verecegim, sikayet etmez, degeri dokuz Galleon."
Hermione kızgın ve onaylamaz görünerek dudaklarını birbirine bastırdı, fakat Gelecek Postası nın günlük baskısını
tasıyan üçüncü bir baykusun önüne konmasıyla dikkati dagıldı.
Aceleyle açtı ve ön sayfayı taradı.
"Tanıdıgımız biri ölmüs mü?" diye sordu Ron kararlı bir sekilde olagan sesi ile; Hermione gazetesini her açısında aynı
soruyu sordu.
"Hayır, fakat daha fazla ruhemici saldırıları varmıs," dedi Hermione.
"Ve bir tutuklama."
"Mükemmel, kim?" dedi Harry, Bellatrix Lestrange’yi düsünerek.
"Stan Shunpike," dedi Hermione.
"Ne?" dedi Harry, saskınlıkla.
"'Stanley Shunpike, popüler sihirli tasıma aracı Hızır Otobüsün kondüktörü, Ölüm Yiyen faaliyeti süphesi üzerine
tutuklanmıstır. Mr. Shunpike, 21, Clapham daki evine yapılan bir baskından sonra geçen gece geç saatte gözaltına
alındı…”
"Stan Shunpike, bir Ölüm Yiyen mi?" dedi Harry, ilk kez üç yıl önce karsılastıgı çilli genci hatırlayarak. "Mümkün degil!"
"Imperius büyüsü altında olabilirdi," dedi Ron makulca. "Asla söyleyemezsin."
"Öyle görünmüyor," dedi Hermione, hala okuyorken. "Burada diyor ki, bir barda Ölüm Yiyenlerin gizli planları hakkında
konustugu duyulduktan sonra tutuklanmıs.” Yüzünde sıkıntılı bir ifade ile baktı. "Eger Imperius büyüsü altında olsaydı,
etrafta durup onların planları hakkında dedikodu yapması zor olurdu, degil mi?"
"Bildiginden daha fazla sey biliyormus gibi göstermeye çalısmıs gibi görünüyor," dedi Ron.
"Su veelalarla konusmaya çalısırken Sihir Bakanı olacagını iddia eden kisi degilmi o?"
"Ya evet, o," dedi Harry.
"Stan’i ciddiye almakla ne yaptıklarını sanıyorlar bilmiyorum."
"Muhtemelen sanki birseyler yapıyormus gibi görünmek istiyorlar," dedi
Hermione, kaslarını çatarak. "Dnsanlar dehsete düstü — biliyor musunuz Patil ikizlerinin anne-babaları onları eve
götürmek istiyor? Ve Eloise Midgen geri alındı bile. Babası geçen gece onu aldı."
"Ne!" dedi Ron, hayretle Hermione’ye bakarak. "Fakat Hogwarts onların evlerinden daha güvenli olmalı!
Seherbazlarımız var, ve tüm su ekstra koruyucu
büyüler, ve bir de Dumbledore var!".
"Onun herzaman oldugunu sanmıyorum," dedi Hermione çok sessizce,
Gelecek Postasının üzerinden ögretmenler masasına göz atarak. "Dikkat etmediniz mi? Bu geçen hafta onun
sandalyesi de Hagrid' inki kadar sıklıkla bostu."
Harry ve Ron ögretmenler masasına baktılar. Okul müdürünün sandalyesi gerçekten bostu. Simdi Harry nin aklına
gelmisti, Dumbledore u bir hafta önceki özel derslerinden beri görmemisti.
"Sanırım okulu Yoldaslıkla ilgili birseyler yapmak için ayrıldı," dedi
Hermione alçak sesle. "Demek istedigim . . . Bütünüyle ciddi görünüyor, degil mi? "
Harry ve Ron cevap vermedi, fakat Harry hepsinin aynı seyi düsündügünü biliyordu. Önceki gün dehset verici bir olay
olmustu, Hannah Abbott a annesinin ölü bulundugu söylenmek için Bitkibilim dersinden çıkarılmıstı. O zamandan beri
Hannah'ı görmemislerdi.
Bes dakika sonra Quidditch sahasına gitmek için Gryffindor masasından ayrıldıklarında, Lavender Brown ve Parvati
Patil le karsılastılar. Hermione’nin Patil ikizlerinin anne-babasının onların Hogwarts tan ayrılmasını istemesi konusunda
ne söyledigini hatırladıgında, en iyi iki arkadasının stresli görünerek birbiriyle fısıldastıgını görmek Harry için sürpriz
olmadı. Onun için sürpriz olan ise Ron onlarla beraber yürürken, Parvati aniden Lavender’ı dürttü, ve o etrafına bakındı
ve Ron’a kocaman bir gülücük attı. Ron ona göz kırptı, ve sonra kararsızca gülümsedi. Yürüyüsü bir anda biraz daha
çalımlı bir hale geldi. Harry içinden gelen gülme istegine direndi, Malfoy Harry nin burnunu kırdıgında Ron un öyle
yapmaktan uzak durdugunu hatırladı; Hermione, bununla birlikte, stadyuma giden serin ve puslu yol boyunca soguk
ve uzak göründü, ve Ron’a iyi sanslar dilemeksizin tribünlerde kendine bir yer bulmak için ayrıldı.
Harry nin tahmin ettigi gibi, denemler sabahın büyük çogunlugunu aldı. Gryffindorluların yarısı gelmis görünüyordu,
seçtikleri korkunç eski okul süpürgelerini sinirli bir sekilde sıkıca tutan birinci sınıflardan, soguk bir sekilde
gözkorkutucu görünen geri kalanlardan daha uzun boylarıyla yedinci sınıflara kadar. Bu sonuncuların arasındaki iri,
sırım gibi saçlı bir çocugu Harry derhal Hogwarts Ekspres den tanıdı.
"Tren de karsılastık, Sluggy'nin kompartmanında," dedi kendinden emin sekilde, Harry'nin elini sıkmak için kalabalıktan
ayrılarak. "Cormac McLaggen, Tutucu."
"Sen geçen sene seçmelere katılmadın, degil mi?" diye sordu Harry, McLaggen in çapına dikkat ederek ve
muhtemelen hiç yerinden kımıldamadan üç gol çemberini de koruyabilecegini düsünerek.
"Seçmeler yapılırken ben hastane kanadındaydım," dedi McLaggen,
bir çesit kasıla kasıla yürüme ile. "Bir iddia için bir 454 gram cinperi yumurtası yedim."
"Dogru," dedi Harry. "Pekala. . . eger orada beklersen ..." Sahanın kenarında, Hermione nin oturdugu yere yakın bir
yeri isaret etti. McLaggen'in yüzünde bir an için sıkıntı ifadesi görür gibi oldugunu düsündü ve her ikisi de "yaslı
Sluggy'nin" favorileri oldugu için McLaggen in ayrıcalıklı bir davranısı bekleyip beklemedigini merak etti. Harry temel
bir test ile baslamaya karar verdi, takıma girmek için basvuran herkesin on kisilik gruplara ayrılmasını ve saha
etrafında bir kere uçmalarını istedi. Bu iyi bir karardı: ilk on kisi birinci yıllardan olusuyordu, bundan daha bariz
olamazdı ki uçmayı bile zorlukla beceriyorlardı. Sadece bir oglan havada birkaç saniyeden fazla kalmayı becerdi, ve o
kadar sasırdı ki anında kale direklerinden birine çarptı.
Dkinci grup Harry nin daha önce karsılastıgı en aptal on kızdan olusmustu, ıslık çaldıgı zaman, sadece kıkırdayarak ve
birbirlerini tutarak düstüler. Romilda Vane onların arasındaydı. Onlara sahadan ayrılmalarını söylediginde, bunu nese
içinde yaptılar ve oradaki herkesi sıkıstırmak için tribünlere oturmaya gittiler.
Üçüncü grup, sahanın yarı yolunda bir zincirleme kaza yaptı. Dördüncü grubun çogu süpürgesiz gelmisti. Besinci grup
Hufflepufflardı.
"Eger burada Gryffindor’dan olmayan baska herhangi birisi varsa," diye gürledi Harry, cidden kızmaya baslıyordu,
"Simdi gidin, lütfen!
Bir duraklama oldu, sonra birkaç küçük Ravenclaw lı gürültülü kahkahalarla kosarak sahadan uzaklastılar.
Dki saatten, bir çok sikayetten, ve çesitli aksiliklerden sonra, bunlardan biri kırılan bir Kuyrukluyıldız Dki Altmıs ve kırılan
çesitli disler, Harry kendine üç Kovalayıcı buldu: Katie Bell, mükemmel bir çalısmanın ardından takıma geri döndü;
Demelza Robins adında yeni biri, Bludgerlerden sıyrılmakta özellikle çok iyiydi; ve Ginny Weasley,tüm seçme boyunca
çok basarılıydı ve buna ek olarak on yedi gol kaydetti.
Seçimlerinden dolayı memnun olsa da, Harry bir çok sikayetçiye de bagırdı ve simdi reddedilmis Vurucularla benzer
bir savasa katlanıyordu.
"Bu benim son kararım ve eger Tutucuların yolundan çekilmezseniz sizi lanetleyecegim," diye bagırdı.
Seçtigi Vurucuların hiç biri Fred ve George kadar parlak degildi,
fakat yine de o mantıga uygun olarak onlardan hala memnundu: Jimmy Peakes, kısa boylu fakat genis gögüslü
üçüncü sınıfa giden bir oglan, siddetli bir Bludger vurusu ile Harry'nin kafasının arkasında yumurta büyüklügünde bir
sislik olusturmayı basardı, ve Ritchie Coote, zayıf görünse de iyi nisancıydı. Son takım üyelerinin seçimini seyretmek
için tribünlerdeki Katie, Demelza, and Ginny ye katıldılar.
Harry tüm katılımcılar üzerinde daha az bir baskı ve daha bos bir stadyum umuduyla Tutucuların seçmesini kasıtlı
olarak en sona bıraktı. Maalesef, her nasılsa, tüm reddedilmis oyuncular ve uzun bir kahvaltıdan sonra seyretmeye
gelmis bir çok kisi kalabalıga katıldı, bu yüzden artık öncekinden daha kalabalıktı. Her bir tutucu gol çemberlerine
dogru havalandıgında, kalabalık esit ölçüde gürledi ve gülüstü. Harry daima sinirleriyle ilgili problemi olan Ron a söyle
bir göz attı; Harry geçen seneki final maçlarını kazanmıs olmanın onu düzeltmis olabilecegini ummustu, fakat öyle
olmadıgı görünüyordu: Ron cılız yesil bir gölge gibiydi.
Dlk bes katılımcının hiç biri kisi basına ikiden fazla gol kurtaramadı. Harry için büyük hayal kırıklıgı olarak, Cormac
McLaggen bes penaltıdan dördünü kurtardı. Sonuncusunda, her nasılsa, tamamiyle yanlıs yöne atladı; kalabalık güldü
ve yuhladı ve McLaggen dislerini sıkarak yere döndü.
Ron silsüpür onbirine yerlestiginde bayılmaya hazır görünüyordu. "Dyi sanslar!" diye çıglık attı tribünlerden bir ses.
Harry Hermione yi görecegini zannederek etrafına bakındı, fakat Lavender Brown’dı. Lavender’ın bu hareketinden
sonra Harry elleriyle yüzünü kapamak istedi, fakat bir kaptan olarak biraz daha metanetli görünmesi gerektigini
düsündü, ve bu yüzden Ron’un seçmesini yapmasını izlemeye döndü.
Ancak endise etmesine gerek yoktu: Ron bir, iki, üç, dört, bes
penaltıyı arka arkaya kurtardı.
Çok hosnuttu, ve kalabalıgın alkıslarına katılmamaya güçlükle direndi, Harry McLaggen’e maalesef Ron’un onu
yendigini söylemek için döndü, fakat McLaggen'in kırmızı yüzünü kendisininkinden birkaç santim uzaklıkta buldugunda,
aceleyle geri adım attı.
"Kız kardesi gerçekten denemedi," dedi McLaggen tehditkar bir sekilde.
Sakagında, Vernon enistede Harry’nin sıklıkla hayranı oldugu, bir damar atıyordu. "Ona kolay bir kurtarıs verdi."
"Aptalca," dedi Harry sogukça.
"Onu neredeyse kaçıracaktı."
McLaggen, bu kez gardını almıs olan Harry’nin yanına dogru bir adım attı.
"Bana bir sans daha ver.".
"Hayır," dedi Harry. "Sen sansını kullandın. Sen dört tane kurtardın. Ron bes tane kurtardı. Ron Tutucu oldu, dogru ve
dürüst bir sekilde kazandı. Çekil yolumdan."
Bir an için McLaggen in kendisini yumruklayabilecegini düsündü, fakat o çirkin bir yüz burusturması ile kendini tatmin
etti ve havaya dogru tehditler homurdanarak öfkeyle uzaklastı.
Harry ona gülümseyerek bakan yeni takımını bulmak için etrafında döndü.
"Tebrikler," dedi çatlak bir sesle. "Gerçekten iyi uçtunuz —"
"Harikaydın, Ron!"
Bu sefer gerçekten de Hermione tribünlerden onlara dogru kosuyordu; Harry Lavender’ı Parvati ile kol kola yüzünde
birazcık aksi bir ifade ile sahadan dısarı yürürken gördü. Ron takıma ve Hermione ye sırıtırken kendinden çok memnun
ve olagandan daha uzun görünüyordu.
Dlk tam çalısmalarının zamanını gelecek Persembe günü olarak belirledikten sonra, Harry, Ron, ve Hermione takımın
geri kalanına veda ettiler ve Hagrid'in kulübesine yöneldiler. Soluk bir günes bulutları asmaya çalısıyordu ve simdi en
sonunda çiseleme durmustu. Harry asırı derecede aç oldugunu hissetti; Hagrid'te yemek için bir seyler olabilecegini
umut etti.
"Dördüncü penaltıyı kaçıracagımı zannettim," diyordu Ron mutlulukla. "Demelza nın sutu kurnazcaydı, gördünüz mü,
biraz da falsoluydu —".
"Evet, evet, muhtesemdin," dedi Hermione, egleniyor görünerek.
"En azından McLaggen’dan daha iyiydim," dedi Ron oldukça tatminkar bir sesle. “Onun besincisinde yanlıs yöne dogru
hantallasmasını gördünüz mü? Sanki Sasırtılmıs gibi görünüyordu. ..."
Harry'ye sürpriz olarak, bu kelimeler Hermione’nin çok derin bir pembeye dönmesine neden oldu. Ron hiçbirseyi
farketmedi; o diger penaltılarının herbirinin sevgili detaylarını tarif etmekle çok mesguldü.
Kocaman gri hipogrif, Sahgaga, Hagrid'in kulübesinin önünde baglıydı. Onların yaklasmasıyla jilet gibi keskin gagasını
tıklattı ve kocaman kafasını onlara dogru çevirdi.
"Ah tanrım," dedi Hermione sinirlice. "Hala biraz korkunç, degil mi?"
"Saçmalama, sen onu sürdün, degil mi?" dedi Ron. Harry öne dogru adım attı ve göz temasını kesmeden veya gözünü
kırpmadan egilerek hipogrif i selamladı. Birkaç saniye sonra, Sahgaga da egilerek selamladı.
"Nasılsın?" diye alçak sesle sordu ona Harry, tüylü basına dokunmak için ileriye dogru hareket etti. "Onu mu
özlüyorsun? Fakat burada Hagrid ile güvendesin,
degil mi?"
"Hey!" dedi gürültülü bir ses..
Çiçekli kocaman bir önlük giyinmis olan ve bir torba patates tasıyan Hagrid kulübesinin kösesinden dönerek uzun
adımlarla gelmisti. Muazzam avköpegi, Fang, ayaklarının dibindeydi; gürültüyle havladı ve ileri dogru atıldı.
"Ondan uzak durun! Parmaklarınızı koparacak — ah siz."
Fang Hermione ve Ron un üstüne sıçradı, kulaklarını yalamaya çalısıyordu. Hagrid biran için durdu ve onlara baktı,
sonra döndü ve uzun adımlarla kulübesine girdi, kapıyı arkasından çarparak kapattı.
"Ah tanrım!" dedi Hermione, üzüntüyle bakarak.
"Aldırma," dedi Harry vahsice. Kapıya dogru yürüdü ve gürültüyle vurdu. "Hagrid! Kapıyı aç, seninle konusmak
istiyoruz!"
Dçeriden hiç ses gelmedi.
"Eger kapıyı açmazsan, onu havaya uçururz!" dedi Harry,asasını çıkarırken.
"Harry!" dedi Hermione, sok olmus bir sesle. "Yapamazsın —"
"Evet, yaparım!" dedi Harry. "Geri çekil —"
Fakat o baska bir sey demeden evvel, Harry’nin öyle olacagını bildigi gibi
kapı açıldı, ve Hagrid karsısında durp ona öfkeyle bakıyordu ve çiçekli önlügüne ragmen oldukça korku verici
görünüyordu..
"Ben bir ögretmenim!" diye kükredi Harry’ye. "Bir ögretmen, Potter! Ne cüretle kapımı kırmakla tehdit edersin!"
"Üzgünüm, efendim" dedi Harry, son kelimeyi vurgulayarak, asasını cüppesinin içine koyarken.
Hagrid sasırmıs göründü. "Ne zamandan beri bana 'efendim' diyorsun?"
"Bana 'Potter' dedigin zamandan beri ?"
"Ah, çok zekice," diye homurdandı Hagrid. "Çok komik. Beni zekice alt ettin,
öyle mi? Pekala, iyi o zaman, seni nankör ufaklık . . ."
Sessizce mırıldanarak, içeri girmelerine izin vermek için geri çekildi. Hermione Harry’nin ardından aceleyle içeri girdi,
oldukça korkmus görünüyordu.
"Pekala?" dedi Hagrid aksice, Harry, Ron, ve Hermione onun kocaman tahta masasının etrafına oturdular, Fang basını
Harry'nin dizlerinin üzerine koydu ve cüppesinin heryerine salyalarını akıttı. "Nedir bu? Benim için üzülüyor musunuz?
Beni yalnız falan mı sandınız?"
"Hayır," dedi Harry hemen. "Seni görmek istedik."
"Seni özledik!" dedi Hermione titreyerek.
"Beni özlediniz, öyle mi?" diye homurdandı Hagrid. "Ya evet. Tamam."
Etrafta patırtı ile dolasarak kocaman bakır çaydanlıgında çay hazırladı,
bu esnada söylenip durdu. Sonunda önlerine kova büyüklügünde üç kulplu bardak içinde maun-kahverengi çay ve bir
tabak kaya gibi sert kurabiyeleri masaya çarparak koydu. Harry Hagrid'in asçılıgına ragmen yeterince açtı ve hemen
bir tane aldı.
"Hagrid," dedi Hermione çekinerek, masada onlara katıldıgında ve
patateslerini her yumrusu sanki ona çok büyük bir kisisel yanlıs yapmıs gibi vahsi bir sekilde soymaya basladıgında ,
"biz gerçekten de Sihirli Yaratıkların Bakımına devam etmek istedik, biliyorsun." Hagrid kocaman bir homurtu daha
çıkardı. Harry bazı öcülerin patatesleri ele geçirdigini düsündü, ve aksam yemegine kalmadıkları için içten içe sükran
duydu.
"Dstedik!" dedi Hermione. "Fakat hiçbirimiz onu ders programlarımıza uyduramadık!"
"Ya evet. Dogru," dedi Hagrid yine.
Komik bir sapırtı sesi vardı ve hepsi etraflarına bakındı:
Hermione ufak bir feryat kopardı, ve Ron sandalyesinden fırladı ve telasla daha yeni farketmis oldukları kösede duran
iri varilden masa boyunca uzaklastı. Dçi, bir adım boyunda, tiksindirici-çamurlu, beyaz renkte ve kıvranan kurtlar gibi
görünen seylerle doluydu.
"Nedir onlar, Hagrid?" diye sordu Harry, sesini isyankardan ziyade ilgili gibi göstermeye çalıstı, ama hepsi aynı olan
kaya gibi sert kurabiyesini bıraktı.
"Sadece dev larvalar," dedi Hagrid..
"Ve onlar içinde büyüyorlar...?" dedi Ron, endiseli görünerek.
"Onlar hiçbir seyin içinde büyümeyecek, "dedi Hagrid. "Onları Aragog u beslemek için aldım."
Ve beklenmedik sekilde, gözyaslarına bogularak aglamaya basladı.
"Hagrid!" diye çıglık attı Hermione, sıçrayarak, kurt dolu varilden sakınmak için uzun yoldan masanın etrafını aceleyle
dolanarak, ve onun sarsılan omuzlarına bir kolunu koyarak.
"Ne oldu?"
"O. . . onun . .." diye yutkundu Hagrid, önlügü ile yüzünü silerken böcek-karası gözlerinden yaslar akıyordu. "O . . .
Aragog. ... Sanırım o ölüyor. . . . O yaz boyunca hastaydı ve iyilesemiyor... Bilmiyorum ne yapacagım eger o... eger
o... öyle uzun zamandır birlikteydik ki..."
Hermione Hagrid'in omzuna hafifçe vurdu, söyleyecek herhangi bir sey bulamamıs görünüyordu. Harry onun ne
hissettigini anladı. Hagrid’e tehlikeli bir bebek ejderha hediye etmenin oyuncak ayı gibi bir sey oldugunu biliyordu, onu
vantuzlu ve igneli dev akreplerin üzerinde sarkı mırıldanırken görmüstü, üvey kardesi olan acımasız bir devi ikna
etmeye çalısmıstı, fakat bu belki de onun canavar meraklarından en anlasılmaz olanıydı: kocaman konusan örümcek,
Aragog, Yasak Ormanın derinliklerinde yasıyordu ve Ron ile kendisi dört yıl önce ondan zar zor kaçabilmisti..
"Acaba — acaba bizim yapabilecegimiz bir sey var mı?" diye sordu Hermione, Ron'un çılgınca surat eksitmesini ve kafa
sallamasını önemsemeyerek.
"Oldugunu sanmıyorum, Hermione," dedi Hagrid boguk bir sesle, gözyaslarının akmasını engellmeye çalısarak. "Bakın,
kabilenin geri kalanı ... Aragog'un ailesi . . .simdi o hasta oldugundan onlar biraz tuhaflastı... biraz huzursuzlar ..."
"Ya evet, sanırım biz onların bu yönünü biraz gördük," dedi Ron alçak bir sesle.
"... Benden baskasının arazide koloninin yakınına gitmesinin güvenli oldugunu sanmıyorum," diye bitirdi Hagrid,
burnunu önlügüne sertçe sümkürerek ve yukarı onlaradogru bakarak. "Fakat teklif ettigin için tesekkürler, Hermione...
Benim için anlamı çok."
Bundan sonra, ortam oldukça hafifledi, her ne kadar ne
Harry ne de Ron öldürücü obur bir örümcek için dev kurtları beslemeye gitmeye bir egilim göstermemis olsalar da,
Hagrid bunu yapmaktan hoslanacaklarını varsaymıs göründü ve bir kez daha kendisi gibi oldu.
"Eh, beni ders programınıza sıkıstırmanızın zor olacagını hep biliyordum,"
dedi huysuzca, onlara biraz daha çay verirken. "Hatta Zaman-Döndürücü kullansanız bile —"
"Yapamazdık," dedi Hermione. "Geçen yaz oradayken Bakanlıgın tüm Zaman-Döndürücü stogunu kırdık. Gelecek
Postasında vardı."
"Ee, peki öyleyse," dedi Hagrid.
"Bunu yapmanızın bir yolu yok. ... Üzgünüm — biliyorsunuz — sadece Aragog için endise ediyordum ... ve ben acaba
size Profesör Grubbly-Plank ın ders verip vermedigini merak ettim —"
Onların üçü de kati surette ve yalan söyleyerek birkaç kez Hagrid in yerine derse girmis olan Professor Grubbly-
Plank’ın, berbat bir ögretmen oldugunu belirttiler, böylece Hagrid aksam olup da onlarla kulübesinde vedalasana
kadar, oldukça güleryüzlü göründü.
"Açlıktan ölüyorum" dedi Harry kapı arkalarından kapanırken. Karanlık ve ıssız yerleri hızla geçiyorlardı. Arka dislerinin
birinden gelen kötü bir çıtırdama sesinden sonra kaya gibi kurabiyeyi bıraktı. "Ve Snape'le olan cezam bu aksam,
aksam yemegi için fazla vaktim yok"
Satoya geldikleri zaman Büyük Salona giren Carmac McLaggen'ı gördüler. Dki deneme sonunda kapılardan geçti. Dlk
denemede kapının çerçevesine çarptı. Ron yalnızca gürültülü bir kahkaha attı ve onun arkasından salona dogru
yürüdü.
Ama Harry, Hermione'nin kolunu yakaladı ve onu geriye çekti.
"Ne?" dedi Hermione kendini savunurcasına.
"Eger bana sorarsan," dedi Harry sakince, "McLaggen bu sabah Sasırtılmıs’tı. Ve senin oturdugun yerin tam önünde
duruyordu."
Hermione kızardı.
"Pekala, tamam o zaman, ben yaptım," diye fısıldadı."Ama Ron ve Ginny hakkında nasıl konustugunu duymalıydın.
Ayrıca çirkin bir karakteri var, seçilemedigi zaman gösterdigi tepkiyi gördün--------Takımda öyle birini istemezdin."
"Evet" dedi Harry. "Evet, sanırım dogru. Ama bu sahtekarca degil mi, Hermione? Yani, sen sınıfbaskanısın, degil mi?"
"Ah, sessiz ol," diye bagırdı, Harry sırıtırken.
"Siz ikiniz ne yapıyorsunuz?" diye sordu süpheli süpheli bakarak Büyük Salon'un kapısında belirirken.
"Hiçbir sey" dedi Harry ve Hermione birlikte ve Ron'un arkasından aceleyle gittiler.
Rostonun kokusu aç olan Harry'nin karnının agrımasına neden oldu, ama Gryffindor Masasına dogru yalnızca üç adım
atmıslardı ki Profesör Slughorn onların yollarını keserek tam karsılarında belirdi.
"Harry, Harry, tam da görmeyi umdugum kisi," diye hos bir sekilde gümbürdedi, bıyıklarını uçlarını oynatırken ve koca
göbegini sisirirken, "seni aksam yemeginden önce yakalamayı umuyordum. Odamda aksam yemegine ne dersin?
Küçük bir parti veriyoruz, yalnızca birkaç yükselen star, McLaggen gelecek ve Zabini, sevimli Melinda Bobbin – onu
tanıyıp tanımadıgını bilmiyorum. Ailesinin genis bir eczaneler zinciri var – ve tabi ki, Miss Granger'ın da gelerek beni
sereflendirecegini umuyorum."
Konusmasını bitirdiginde, Slughorn Hermione'ye küçük bir reverans yaptı. Ron orada degilmis gibiydi; Slughorn ona
pek fazla bakmadı.
"Gelemem, Profesör" dedi Harry hemen. "Profesör Snape'le cezaya kalacagım"
"Ah, aman!" dedi Slughorn, suratı gülünçce düserken, "Aman, aman, sana güveniyordum Harry! Dyi, o zaman,
Severus'la konusmak ve durumu açıklamak zorunda kalacagım, cezanı ertelemesi için onu ikna edebilecegime eminim.
Evet, her ikinizle de sonra görüsürüz!"
Telasla salondan dısarı çıktı.
"Snape'i ikna etmesi için hiç sansı yok," dedi Harry, Slughorn duyma mesafesinden çıktıgı zaman. Bu ceza zaten bir
kez ertelendi. Snape, Dumbledore için erteledi, ama baska hiçkimse için ertelemeyecek."
" h, keske gelebilseydin, tek basıma gitmek istemiyorum!" dedi Hermione tedirgince; Harry, onun McLaggen'ı
düsündügünü biliyordu.
"Yalnız olacagından süpheliyim, muhtemelen Ginny de davet edilecek dedi Slughorn tarafından görmezlikten gelinmeyi
hos karsılıyormus gibi görünmeyen Ron.
Yemekten sonra Gryffindor kulesine geri gittiler. Çogu insan yemegini yeni bitirdiginden ortak salon çok kalabalıktı;
ama bos bir masa bulmayı basardılar ve oturdular. Slughorn'la karsılasmalarından beri havasında olmayan Ron
kollarını kavusturdu ve tavana bakarak kaslarını çattı. Hermione birinin sandalyenin üzerinde bıraktıgı bir Aksam
Postasına uzandı.
"Yeni birsey var mı?" dedi Harry.
"Pek sayılmaz" Hermione gazeteyi açtı, orta sayfaları inceliyordu. " Hey, bak, baban burada, Ron — o iyi!" diye ekledi
çabucak, Ron alarm halinde etrafına bakındıgı için.
" Yalnızca Malfoyların evini ziyaret ettigini söylüyor. ‘Ölüm Yiyenlerin evinde yapılan bu ikinci aramada sonuç alınmıs
gibi görünmüyor. Sahte Savunma Büyüleri ve Koruyucu Nesnelerin Tespiti ve El Koyulması bölümünden Arthur
Weasley diyor ki bu takım güvenilir tüyolar üzerine oynadı.’"
"Evet, benimki" dedi Harry. "Ona Kings Cross'ta Malfoy un Borgin'e tamir ettirmeye çalıstıgı seyden bahsettim! Demek
ki eger evlerinde degilse, o her neyse onu da yanında Hogwarts'a getirmis olmalı. "
"Ama nasıl yapmıs olabilir, Harry?" dedi Hermione, saskın bir bakısla gazeteyi yere bırakırken. "Geldigimizde hepimiz
arandık degil mi? "
"Öyle mi?" dedi Harry, arkasına yaslanarak. " Ben aranmadım! "
"Oh, hayır, tabiki aranmadın. Geç geldigini unuttum. Giris Salonuna geldigimizde Filch hepimizi Gizlilik Sensörüyle
aradı. Her türlü karanlık esyayı buluyordu. Biliyorum, çünkü Crabbe'nin büzülmüs kafasına el kondu. Görüyorsun,
Malfoy tehlikeli birsey getirmis olamaz!”
Harry, bir an için durakladı, itiraz etmenin bir yolunu bulmadan önce Pygmy Puff Arnold'la oynayan Ginny'yi bir süre
izledi.
"Sonradan biri ona baykusla göndermistir" dedi. "Annesi veya herhangi biri."
"Bütün baykuslar da kontrol ediliyor," dedi Hermione. "Gizlilik Sensörlerini ulasabildigi her yere sokarken Filch
söylemisti."
Bu sefer gerçekten sersemletmisti, Harry söyleyecek hiçbir sey bulamadı. Malfoy'un tehlikeli ya da Karanlık bir objeyi
okula getirebilmesi için hiçbir yol görünmüyordu. Kollarını kavusturarak oturan ve Lavender Brown'u izleyen Ron'a
umutla baktı.
"Malfoy'un izleyebilecegi herhangi bir— ?"
"Ah, bırak artık, Harry," dedi Ron
"Dinle, Slughorn'un beni ve Hermione'yi aptal partisine davet etmesi benim suçum degil. Dkimizde gitmek istemiyoruz,
biliyorsun." dedi Harry kızgınlıkla.
" Güzel, hiçbir partiye davet edilmedigim için," dedi Ron, tekrar ayaga kalkarak "sanırım yatmaya gidecegim."
Arkasından bakan Harry ve Hermione'yi terkederek erkekler yatakhanesinin kapısına dogru agır agır yürüdü.
"Harry?" dedi yeni Kovalayıcı, Demelza Robins, birden omuzlarında görünerek,
"Senin için bir mesajım var. "
“Profesör Slughorn’dan mı?” diye sordu Harry, umutla otururken.
"Hayır... Profesör Snape'ten," dedi Demelza.
Harry'nin kalbi çarptı.
"Diyor ki, cezanı yerine getirmek için saat sekiz buçukta ofisinde olmalıymıssın - ee – kaç tane parti daveti aldıgın
önemli degilmis. Ve çürük pıtırkurtları iyilerden ayıracagını bilmeni istiyor, iksirlerde kullanmak için ve .... ve koruyucu
eldivenleri getirmene gerek yokmus."
"Dogru," dedi Harry sertçe. "Çok tesekkürler, Demelza.".
(murat)
Gümüs ve Opal
Dumbledore neredeydi ve ne yapıyordu?
Harry, müdürü birkaç hafta boyunca sadece iki kez görebildi. Artık yemeklerde çok nadir görünüyordu ve Harry,
Hermione’nin müdürün okuldan her seferinde günlerce ayrıldıgı seklindeki düsüncesine katılıyordu. Dumbledore
Harry’e verecegini söyledigi özel dersleri unutmus muydu? Dumbledore, derslerin kehanetle ne yapacagı hakkında bir
seylere yol gösterecegini söylemisti. Harry kendini desteklenmis ve rahat hissetmisti ama simdi hafifçe terk edilmis
hissediyordu.
Ekim’in ortalarına dogru dönemin ilk Hogsmeade gezisi geldi. Harry, okulda artan bu kadar sıkı güvenlik önlemlerine
ragmen, bu gezilere hala izin verilip verilmedigini merak ediyordu, ama gidebilecek olmalarını ögrendigine sevindi.
Birkaç saatligine de olsa satonun dısına çıkmak daima güzeldi.
Harry gezi sabahı erkenden uyandı, hava fırtınalıydı ve kahvaltıya kadar olan vaktini Dleri Dksir Yapımı kitabını okuyarak
geçirmeye karar verdi. Genelde kitaplarını okurken yataga uzanmazdı. Bu davranıs Ron’un da dedigi gibi, bunu sadece
acayip bulan Hermione dısındaki herkes için kaba bir davranıstı. Harry, her nasılsa, Melez Prens’in Dleri Dksir Yapımı
kitabının zar zor saglam kaldıgını düsündü. Harry kitabı okumaya daldıkça, sadece onun, Slughorn’un gözüne girmesini
saglayan iksirler için yararlı ipuçları ve kestirmelerden olusmadıgını fark etti, aynı zamanda kenarlarına, Harry’nin,
Prens’in karalama ve düzeltmelerinden anladıgı kadarıyla Prens’in kendi icadı olduguna emin oldugu yaratıcı küçük
büyü ve lanetler de karalanmıstı.
Harry, Prens’in kendi buldugu büyülerden birkaçını çoktan denemisti. Ayak parmagı tırnaklarının asırı derecede hızlı
büyümesine neden olan bir lanet (koridorda Crabbe üzerinde denemisti ve çok eglenceli sonuçlar almıstı), insanın
dilini, damagına yapıstıran bir büyü (bunu da iki kere kullanmıstı, genel bir takdir için, masum Argus Filch’in
üzerinde), ve belki de en yararlısı, Muffliato, yakınında olan kisilerin kulagında anlayamadıgı bir çınlamaya sebep
oluyordu, böylece sınıfta duyulmadan uzun süre konusabiliyorlardı. Bu büyüleri etkileyici bulmayan tek kisi, her yerde,
sert, begenmeyen ifadesini sürdüren ve Harry Muffliato büyüsünü etraftakilere uyguladıgı sürece konusmayı reddeden
Hermione’ydi.
Harry yatagında dogruldu ve Prens’in basına biraz bela açmıs gibi görünen büyü talimatlarını yakından inceleyebilmek
için kitabı yan çevirdi. Birçok karalama ve düzeltme vardı ama sonunda sayfanın kösesine sıkıstırılmıs olanı gördü.
Levicorpus (szsz)
Rüzgar ve sulu sepken pencereleri acımasızca döverken ve Neville yatagında gürültülü bir sekilde horlarken, Harry,
parantez içinde yazılı olan kelimelere baktı. Szsz… Bunun anlamı “sözsüz” olmalıydı. Harry, bu özel büyülerde basarılı
olabileceginden oldukça süpheliydi. Snape’in her K.S.K.S. dersinde yorum yaptıgı bu sözsüz büyüleri yapmakta hala
zorluk çekiyordu.
Diger yandan, Prens, Snape’den çok daha etkili bir ögretmen oldugunu kanıtlamıstı.
Asasını belirli bir seye tutmadan, yukarı dogru kaldırdı ve kafasının içinden Levicorpus! dedi. “Aaaahhhhh!”
Odada ani bir ısık çaktı ve oda tamamen gürültüyle doldu. Herkes, Ron çıglık atarken uyanmıstı. Harry, panik
içerisinde Dleri Dksir Yapımı kitabını fırlattı. Ron havanın ortasında görünmez bir kanca tarafından ayak bileginden
yakalanmıs gibi bas asagı sallanıyordu.
“Özür dilerim!” diye bagırdı Harry, Dean ve Seamus kahkahalarla gülerken ve Yataktan düsen Neville yerden
kalkarken. “Dayan biraz, - seni indirecegim–“
Dksir kitabını el yordamıyla buldu ve panik içinde sayfaları çabucak çevirdi, dogru sayfayı bulmaya çalısıyordu. En
sonunda buldu ve büyünün altındaki karmasık yazıyı çözdü. Bunun karsı büyü olması için dua ederek, Liberacorpus!
diye düsündü var gücüyle. Odada bir ısık daha çaktı ve Ron yatagının üstüne düstü.
“Özür dilerim,” diye tekrarladı Harry zayıfça, Dean ve Seamus kahkahalarına devam ederken.
“Yarın,” dedi Ron boguk bir sesle, “alarmı kurmak yerine seni kullanacagım.”
Hepsi Mrs.Weasley’in el isi kazaklarından birkaç tanesiyle sıkıca giyinene ve pelerin, atkı ve eldivenlerini yanlarına
alıncaya kadar Ron’un soku geçmisti ve Harry’nin yeni büyüsünün çok etkileyici olduguna karar vermisti, oldukça etkili
olduguna; aslında kahvaltıya oturur oturmaz Hermione’ye bütün hikayeyi abartılı bir biçimde anlatmak için hiç vakit
kaybetmedi.
“… ve sonra baska bir ısık daha çaktı ve ben tekrar yatagın üstüne indim!” diye sırıttı Ron, kendine sosis alırken.
Hermione hikaye boyunca gülümsemedi bile, ve simdi Harry’e karsı soguk ve hosnutsuz bir ifade takınmıstı.
“Bu büyünün, senin o iksir kitabındakilerden baska bir tanesi olma ihtimali var mı?” diye sordu.
Harry ona hiddetle baktı.
“Her zaman en kötü sonuca atlıyorsun degil mi?”
“Öyle miydi?”
“Peki…evet, öyleydi…ama ne olmus?”
“Yani, bilinmeyen, elle yazılmıs bir büyüyü denemeye karar verdin ve ne oldugunu gördün?”
“Elle yazılmıs olması niye bir sorun olustursun ki?” dedi Harry, sorunun geri kalan kısmını yanıtlamamayı tercih ederek.
“Çünkü o, büyük ihtimalle Sihir Bakanlıgı’nın onayladıgı bir sihir degil,” dedi Hermione. “Ve ayrıca,” diye ekledi Harry
ve Ron birbirine bakarken, “ben, bu Prens’in karakterinin biraz tehlikeli oldugunu düsünmeye basladım.”
Harry ve Ron aynı anda bagırmaya basladı.
“O sadece komik,” dedi Ron, ketçap sisesini sosislerinin üzerine ters çevirerek. “Sadece komik, Hermione, hepsi bu!”
“Dnsanları bileklerinden bas asagı sallandırmak mı?” dedi Hermione, “Kim böyle büyüler yapmak için vaktini ve
enerjisini harcar ki?”
“Fred ve George,” dedi Ron omuz silkerek. “bu onların yapacagı türden bir sey. Ve ...”
“Benim babam,” dedi Harry. Henüz hatırlamıstı.
“Ne?” dedi Ron ve Hermione beraber.
“Babam da bu büyüyü kullanmıstı,” dedi Harry. “Ben – Lupin söyledi.”
Son bölüm dogru degildi, aslında Harry babasını bu büyüyü Snape üzerinde yaparken görmüstü ama bu
Düsünseli’ndeki kısa gezisinden Ron ve Hermione’ye asla bahsetmemisti. Simdi, her nasılsa, ona müthis bir olasılık
görünmüstü. Acaba Melez Prens - ?
“Belki baban bunu kullanmıs olabilir Harry,” dedi Hermione, “ama bunu tek kullanan o degildi. Belki unutmussundur,
bunu kullanan bir grup insan görmüstük. Havada sallanan insanlar. Onları uykusuz, çaresiz bir sekilde havada uçuran
insanlar.”
Harry ona baktı. Acıtan bir hisle Ölüm Yiyenlerin Quidditch Dünya Kupasındaki davranıslarını hatırladı. Ron onun
yardımına yetisti.
“O farklıydı,” dedi Ron güçlü bir sekilde. “Onlar bunu kötüye kullanıyordu. Harry ve babası sadece egleniyordu. Sen
Prens’i sevmiyorsun Hermione,” diye ekledi, bir sosisi ser bir sekilde ona sallayarak, “çünkü o iksirde senden daha iyi -
”
“Bununla alakası yok!” dedi Hermione, yanakları kızararak. “Ben sadece ne ise yaradıgını bilmedigin yeni büyüler
yapmanın çok sorumsuzca oldugunu düsünüyorum. Artık ‘Prens’den konusmaktan vazgeç, sanki Prens onun
unvanıymıs gibi, bahse girerim aptal bir lakaptır ve bana da çok nazik birisi gibi de görünmüyor!”
“Nasıl böyle bir izlenim aldıgını bilmiyorum,” dedi Harry öfkeyle. “Eger yetisen bir Ölüm Yiyen olsaydı ‘melez’ olmakla
övünmezdi, degil mi?”
Bunu söyler söylemez, Harry babasının safkan oldugunu hatırladı, ama bunu zihninin bir kösesine attı, bunun için daha
sonra endiselenirdi.
“Ölüm Yiyenlerin hepsi safkan olamaz, yeterince safkan büyücü kalmadı,” dedi Hermione inatla. “Çogunun safkan
oldugunu iddia eden melezler olduklarını sanıyorum. Onlar sadece Muggle dogumlulardan nefret ediyorlar, sen ve Ron
onlara katılırsanız oldukça memnun olurlar.”
“Ben hiçbir sekilde Ölüm Yiyen olamam!”dedi Ron öfkeyle, Hermione’ye dogru salladıgı çatalından bir parça sosis
fırladı ve Ernie Macmillan’ı kafadan vurdu. “Benim bütün ailem kan haini! Bu Ölüm Yiyenler için en az Muggle dogumlu
olmak kadar kötü.”
“Ve, onlar benim gelmeme bayılırlar,” dedi Harry alaycı bir sekilde. “Çok iyi arkadas olurduk eger onlar beni haklamaya
çalısmasalardı.”
Bu Ron’u güldürdü, ama Hermione gönülsüz bir sekilde sırıttı ve Ginny dikkatleri dagıttı.
“Hey, Harry,sanırım bunu sana vermeliyim.”
Bu, üstünde tanıdık, ince egik bir yazıyla Harry’nin ismi olan bir parsömen parçasıydı.
“Tesekkürler, Ginny… Bu Dumbledore’un sonraki dersi!” dedi Harry, Ron ve Hermione’ye. Parsömeni çekerek açtı ve
çabucak içindekileri okudu.
“Pazartesi aksamı!” Kendini aniden hafiflemis ve mutlu hissetti. “Hogsmeade’de bize katılmak ister misin Ginny?” diye
sordu.
“Dean’le gidiyorum – belki sizi orda görürüm,” diye cevapladı, el sallayarak ayrıldı.
Filch, her zamanki gibi mese ön kapıların önünde bekliyor, Hogsmeade’e gitme izni olanları kontrol ediyordu. Dslemler,
Filch’in herkesi üçer kere Sır Sezici Sensörle kontrol etmesinden dolayı normalden uzun sürüyordu.
“Karanlık malzemeleri DISARI çıkarmak niye sorun olsun ki?” diye isyan etti Ron, korkuyla uzun ince Sır Sezici
Sensör’e bakarak. “Asıl DÇERDYE ne getirdigimizi kontrol etmelisin.”
Çenesi ona ekstradan birkaç kere daha sensörle dürtülme kazandırdı ve onlar dısarıdaki sulusepken ve rüzgâra
çıktıgında bile hala geri kaçıyordu.
Hogsmeade’ye yürüyüs hiç de eglenceli degildi. Harry atkısını yüzünün alt tarafına sardı. Geri kalan kısmının biraz
sonra acıdıgını ve uyustugunu hissetti. Köye giden yol tamamen acı rüzgâra karsı yürüyen ögrencilerle doluydu. Az
sonra Harry, sıcak ortak salonda kalsalardı daha iyi eglenip eglenemeyeceklerini düsünmeye basladı ve sonunda
Hogsmeade’e vardıklarında Zonko’nun Saka Dükkânı’nın tahtalarla kapatılmıs oldugunu gördü. Harry bunu, bu gezinin
iyi geçmeyeceginin ispatı olarak yorumladı. Ron, kalın eldivenleriyle, dosdogru sevecen bir sekilde açık olan
Balyumuk’u gösterdi ve Harry ve Hermione onun pesinden sendeleyerek kalabalık dükkâna girdiler.
“Sükürler olsun” diye titredi Ron, sıcak ve sekerleme kokan hava etraflarını sararken. “Hadi bütün ögleden sonra
burada oturalım.”
“Harry, adamım!” dedi gürleyen bir ses arkalarından.
“Ah, hayır,” diye mırıldandı Harry. Üçü de acayip tüylü bir sapka ve tüylü yakasına uyan bir palto giyen, elinde
kristallesmis ananas dolu büyük çantayı sıkıca tutmus ve dükkânın yaklasık dörtte birini kaplayan Profesör Slughorn’u
görmek için arkalarına döndüler.
“Harry, benim küçük aksam yemeklerimi kaçırdıgın üç oldu!” dedi Slughorn hafifçe onun gögsüne vurarak. “Bu ise
yaramaz, evlat, seni almaya kararlıyım! Miss Granger onları seviyor degil mi?”
“Evet,” dedi Hermione çaresizce, “onlar oldukça - ”
“Peki, niye birlikte gelmiyorsunuz Harry?” diye ısrar etti Slughorn.
“Sey, Quidditch antrenmanlarım var Profesör,” dedi, gerçekten antrenmanları Slughorn’un mor kurdeleyle süsledigi
davetlere göre ayarlayan Harry. Bu strateji Ron’un da gitmesini engelliyordu ve genellikle Ginny’le beraber,
Hermione’nin McLaggen ve Zabini’yle birlikte sustugunu hayal ederek gülüyorlardı.
“Pekala, ben bu kadar sıkı çalısmadan sonra, sizin ilk maçınızı kesinlikle kazanmanızı bekliyorum!” dedi Slughorn. “Ama
birazcık eglencenin kimseye zararı olmaz. Simdi, Pazartesi aksamına ne dersin, büyük ihtimalle böyle bir havada
antrenman yapmak istemezsiniz…”
“Yapamam, Profesör. Benim – sey – Profesör Dumbledore’yle bir görüsmem var o aksam.”
“Yine sanssızlık!” diye sızlandı Slughorn dramatik bir sekilde. “Peki… benden sonsuza kadar kaçamazsın, Harry!”
Ve gösterisli bir el sallamayla, paytak paytak dükkândan dısarı çıktı. Ron’a sanki oradaki karafatma sürülerinden
biriymis gibi çok az ilgi göstererek.
“Baska birinden daha kaçtıgına inanamıyorum,” dedi Hermione basını sallayarak. “Onlar kötü degil, biliyorsun… Hatta
bazen oldukça eglenceli olabiliyorlar…” Ama sonra Ron’un yüzündeki ifadeyi gördü. “ Aa, bak – sekerli tüy kalemler
var – uzun süre kullanıslı!”
Harry, Hermione’nin konuyu degistirmesine sevindi, yeni ekstra büyük sekerli tüy kalemlere normalden daha fazla ilgi
gösterdi ama Ron aksi biçimde bakmaya devam etti ve Hermione bundan sonra nereye gitmek istedigini sordugunda
sadece omuz silkti.
“Hadi, Üç Süpürge’ye gidelim,” dedi Harry. “Orası sıcaktır.”
Atkılarını tekrar yüzlerine sardılar ve seker dükkânından ayrıldılar. Acı rüzgâr, Balyumruk’un tatlı sıcagından sonra,
yüzlerini bıçak gibi kesiyordu. Cadde çok kalabalık degildi, kimse konusarak vakit kaybetmek istemiyor, sadece
gidecekleri yere ulasmak için acele ediyordu. Tek istisna, Üç Süpürge’nin hemen dısında duran, hemen önlerindeki iki
adamdı. Birisi çok uzun ve zayıftı. Harry yagmur damlalarıyla kaplı gözlügünden gözlerini kısarak baktı ve köyün diger
meyhanesi Domuz Kafası’nın barmenini tanıdı. Harry, Ron ve Hermione yaklastıkça, barmen paltosunu boynuna dogru
sıkıca çekti ve uzaklastı, daha kısa olan adamı kollarının içinde bir sey ararken bıraktı. Harry adamın kim oldugunu fark
ettiginde sadece birkaç adım uzagındaydı.
“Mundungus!”
Kısa ve çarpık bacaklı, uzun dagınık kızıl saçlı adam zıpladı ve elindeki eski bavulu düsürdü. Bavul patlar gibi açıldı ve
hurdacı dükkânlarının vitrinlerindeki gibi görünen tüm seyler dısarı saçıldı.
“Ah, Mer’aba, ‘Arry,” dedi Mundungus Fletcher, hiç inandırıcı olmayan, kalp kırıcı bir havayla. “Pekala, tutmayın beni.”
Gitmek için çok istekli görünen bir edayla bavulundan saçılan parçaları aceleyle yerden toplamaya basladı.
“Bunları satıyor musun?” diye sordu Harry, Mundungus’un yerden pis görünen nesneler karısımını toplamasını
izleyerek.
“Sey, zar zor geçiniyorum,” dedi Mundungus. “Ver onu bana!”
Ron egildi ve yerden gümüs görünümlü bir sey aldı.
“Bekle biraz,” dedi Ron yavasça. “Bu tanıdık görünüyor - ”
“Tesekkür ederim!” dedi Mundungus, kadehi Ron’un elinden kapıp tekrar bavula teperek. “Pekala, sonra görüsürüz –
AHH!”
Harry, Mundungus’u bogazından dükkânın duvarına yapıstırdı. Hızlıca onu tek elle tutup, asasını çıkardı.
“Harry!” diye ciyakladı Hermione.
“Bunları Sirius’un evinden aldın,” dedi nerdeyse Mundungus’la burun buruna olan ve nahos bir tütün ve içki koklayan
Harry. “Üzerinde Black ailesinin simgesi vardı.”
“Ben – hayır – ne - ? ” diye tükürerek konustu, yavasça mora dönen Mundungus.
“Ne yaptın, öldügü günün aksamında gidip orayı mı soydun?” diye hırladı Harry.
“Ben – hayır – “
“Onu bana ver!”
“Harry, yapma!” diye haykırdı Hermione, Mundungus maviye dönerken.
Bir patlama oldu ve Harry ellerinin Mundungus’un bogazından ayrıldıgını hissetti. Nefesi kesilen ve tükürük saçan
Mundungus düsen bavulunu yakaladı, sonra – ÇAT! – gözden kayboldu.
Harry yüksek sesle küfür etti, etrafında dönerek Mundungus’un nereye gittigini görmeye çalıstı.
“GERD GEL, SEND HIRSIZ--!”
“Bunun bir yararı yok, Harry.” Mat saçları Sulusepkenden ıslanmıs, nereden geldigi belli olmayan Tonks ortaya çıktı.
“Mundungus büyük ihtimalle su an Londra’dadır. Bagırmanın bir anlamı yok.”
“Sirius’un esyalarını arakladı! Çaldı onları!”
“Evet ama sessiz ol,” dedi Tonks, bu bilgiyi hiç dert etmiyormus gibi görünüyordu. “Bu soguktan çıksan iyi olur.”
Onları Üç Süpürge’nin kapısından girinceye kadar izledi. Harry, içeriye adımını atar atmaz, patladı, “Sirius’un esyalarını
çalıyordu!”
“Biliyorum, Harry, ama lütfen bagırma, herkes bakıyor,” diye fısıldadı Hermione. “Git ve otur, sana içecek getireyim.”
Harry, birkaç dakika sonra, Hermione elinde üç sise kaymak birası ile masaya geldiginde, hala köpürüyordu.
“Yoldaslık, Mundungus’u kontrol edemiyor mu?” diye sordu diger ikisine sinirli bir fısıltıyla. “O karargahtayken sabit
olmayan her seyi çalmasına engel olamıyorlar mı?”
“Ssstt!” dedi Hermione umutsuzca, kimsenin dinlemediginden emin olmak için etrafına baktı; yakında oturan, Harry’e
büyük bir ilgiyle bakan bir çift büyücü ve fazla uzakta olmayan bir sütunun arkasında yüksek sele gülen Zabini vardı.
“Harry, ben de kızdım, biliyorum çaldıkları senin esyalarındı -- ”
Harry, kaymak birasını içerken tıkandı; bir an için Grimmauld Meydanı, 12 numaranın sahibi oldugunu unutmustu.
“Evet, onlar benim esyalarım!” dedi. “Beni görünce sevinmemesine sasmamak gerek! Pekala, neler oldugunu gidip
Dumbledore’a söyleyecegim, o Mundungus’u korkutan tek kisi.”
“Dyi fikir,” diye fısıldadı Hermione, Harry’nin sakinlesmesine sevindigi açıkça belliydi. “Ron, sen neye bakıyorsun?”
“Hiçbir seye,” dedi Ron, aceleyle bakıslarını bardan kaçırarak ama Harry onun biraz hafif bir içki için uzun süredir,
ümitle, güzel ve görünüslü Madam Rosmerta’nın bakıslarını yakalamaya çalıstıgını biliyordu.
“Bana bu ‘hiçbir sey’in arkasında daha çok ates viskisi varmıs gibi geliyor,” dedi Hermione huysuzca.
Ron bu alayı duymazlıktan geldi, açıkça, agırbaslı bir sessizlige bürünmeye karar vererek içecegini yudumladı. Harry,
Sirius’u ve o gümüs kadehlerden nasıl nefret ettigini düsünüyordu. Hermione parmaklarını masaya vurdu, gözleri
Ron’la bar arasında gidip geliyordu. Harry sisesindeki son damlaları da bitirdigi anda “Bu geziyi bitirip, okula geri
dönelim,” dedi.
Diger ikisi bas salladılar. Hiç de eglenceli bir gezi degildi ve hava onlar durdukça daha da kötülesiyordu. Tekrar
paltolarını sıkıca giyindiler, atkılarını düzelttiler, eldivenlerini giydiler sonra, Katie Bell ve arkadaslarını takip ederek ana
caddeden geri döndüler. Harry’nin aklına Ginny geldi, agır agır donmus çamurlar arasından Hogwarts yoluna dogru
yürürlerken. Onu görememislerdi, süphesiz, diye düsündü Harry, çünkü Ginny ve Dean, mutlu çiftlerin sık sık gittikleri
yer olan Madam Puddyfoot’un Çay Dükkanı’a rahat bir sekilde gizlenmislerdi. Kaslarını çatarak, basını hortum gibi
dönen Sulusepkene karsı egerek zar zor yürüdü.
Harry’nin, Katie Bell ve arkadasının rüzgârdan ona dogru gürültülü ve tiz bir sekilde sürüklendiklerini fark etmesi kısa
bir süre aldı. Harry gözlerini kısarak onların belirsiz siluetlerine baktı. Dki kız, Katie’nin elinde tuttugu bir sey yüzünden
tartısıyorlardı. Harry, Katie’nin, “Bu seni ilgilendirmez, Leanne!” dedigini duydu.
Dar sokaktaki bir köseyi döndüler, sulusepken, Harry’nin gözlüklerini bugulayarak, kalınlasmaya ve hızlanmaya basladı.
Onları silmek için bir eldivenli bir el fark ettiginde, Leanne, Katie’nin tuttugu paketi elinden aldı, Katie tekrar kendine
dogru çekti ve paket yere düstü.
O anda, Katie havaya yükseldi, Ron’unkinden farklı olarak, zarafetle ama komik bir sekilde bileginden asılmıstı, kolları,
uçmayı düsünüyormus gibi sonuna kadar açıktı. Yine de yanlıs bir seyler vardı, ürkütücü bir seyler… Saçları, rüzgârda
kamçı gibi savruluyordu ama gözleri kapalıydı ve yüzünde tamamen bos bir ifade vardı. Harry, Ron, Hermione ve
Leanne durdular ve izlediler.
Sonra, yerden iki metre yüksekte, Katie korkunç bir çıglık attı. Gözleri bir anda açıldı ve ne görüyor ya da ne
hissediyorsa ona çok siddetli bir acı verdigi açıktı. Bagırmaya devam etti ve Leanne de bagırmaya basladı ve Katie’nin
bileklerini yakaladı, onu tekrar yere çekmeye çalısıyordu. Harry, Ron ve Hermione yardım etmek için ileri kostular ama
Katie’nin ayaklarını yakaladıkları anda, hepsinin üstüne düstü. Harry ve Ron onu yakalamayı basardı ama kız çok fazla
kıvrandıgı için zor tutuyorlardı. Onun yere indirdiler, kız bagırmaya ve çırpınmaya devam etti. Anlasılan hiçbirini
tanımıyordu.
Harry etrafına bakındı; etrafı terk edilmis görünüyordu.
“Orda kalın!” diye bagırdı ötekilere, uguldayan rüzgârın arasından. “Yardım çagırmaya gidecegim!”
Okula dogru kosmaya basladı. Kimsenin, az önce Katie’nin davrandıgı gibi davrandıgını görmemisti ve buna neyin
sebep oldugunu düsünemiyordu. Dar sokaktaki bir dönemeci döndü ve iki ayagı üzerine kalkmıs dev bir ayı gibi
görünen bir seye çarptı.
“Hagrid!” dedi, nefes nefese, kendini düstügü çalılıklardan çıkarırken.
“Harry!” dedi, kaslarına ve sakalına sulusepken düsmüs ve müthis tüylü, kunduz derisi paltosunu giymis olan Hagrid.
“Grawp’ı ziyaret ediyordum, çok iyi gidiyor, sen de gör -- ”
“Hagrid, geride birisi yaralandı, ya da lanetlendi ya da baska bir sey -- ”
“Ne?” dedi Hagrid, siddetli rüzgardan Haryy’nin sesini duyabilmek için öne egildi.
“Birisi lanetlendi!” diye bagırdı Harry.
“Lanetlendi mi? Kim lanetlendi – Ron? , Hermione?”
“Hayır, onlar degil, Katie Bell – buradan …”
Dar sokak boyunca geri kostular. Hala yerde çırpınan ve bagıran Katie Bell ve etrafındaki küçük bir grup insanı
bulmaları zaman almadı. Ron, Hermione ve Leanne’nin hepsi birden onu susturmaya çalısıyorlardı.
“Geri çekilin!” diye bagırdı Hagrid. “Ben bir bakayım!”
“Ona bir sey oldu!” diye hıçkırarak agladı Leanne. “Ne oldugunu bilmiyorum.”
Hagrid bir süre Katie’ye baktı, sonra, hiçbir sey söylemeden, egildi, onu kucagına aldı ve onunla beraber satoya dogru
kosmaya basladı. Birkaç Saniye sonra Katie’nin içe isleyen çıglıkları kesildi ve duyulan tek ses rüzgarın sesi oldu.
Hermione, Katie’nin aglayan arkadasının yanına gitti ve kolunu ona doladı.
“Leanne’ydi, degil mi?
Kız basını salladı.
“Her sey aniden mi oldu, yoksa -- ”
“Paket yırtıldıgı zaman oldu,” diye hıçkırarak agladı Leanne, yerdeki yırtılarak açılmıs ve yesilimsi ısık saçan, tamamen
ıslanmıs kahverengi kagıttan paketi gösteriyordu. Ron egildi, kollarını uzattı ama Harry onun kolunu yakaladı ve onu
geri çekti.
“Ona dokunma!”
Yere çömeldi. Kagıtan çıkmıs, gösterisli opal bir kolye duruyordu.
“Bunu daha önce de görmüstüm,” dedi Harry, nesneye bakarak. “Yıllar önce Borgin ve Burkes’de satılıyordu. Etikette
lanetli oldugunu yazıyordu. Katie ona dokunmus olmalı.” Kontrol edilemez bir sekilde titremeye baslayan Leanne’ye
baktı. “Katie bunu nasıl aldı?”
“Tartısmamızın sebebi buydu. Üç Süpürge’de tuvaletten döndügünde bunu tutuyordu, bunu Hogwarts’daki biri için
sürpriz oldugunu ve götürmesi gerektigini söyledi… Oh hayır, oh hayır, bahse girerim Imperius lanetine ugramıstı ve
ben bunu fark edemedim!”
Leanne, yeni hıçkırıklarla titredi. Hermione omzuna yavasça vurdu.
“Onu kime verecegini söylemedi, degil mi Leanne?”
“Hayır… bana söylemedi… ona aptal olmamasını ve onu okula götürmemesini söyledim ama beni dinlemedi ve … ve
sonra ben onu elinden almaya çalıstım… ve … ve --”
Leanne bir üzüntü çıglıgı attı.
“Okula dönsek iyi olur,” dedi Hermione kolu hala Leanne’ye dolalı bir sekilde. “Onun nasıl oldugunu ögrenebiliriz.
Hadi…”
Harry bir an tereddüt etti, sonra yüzünden atkısını çıkardı ve Ron’un nefesinin kesilmesine aldırmayarak, dikkatli bir
sekilde kolyeyi paketledi ve eline aldı.
“Bunu Madam Pomfrey’e göstermeliyiz,”dedi.
Hermione ve Leanne’yi yolda takip ederken, Harry sinirli bir sekilde düsünüyordu. Konustugunda, okul arazisine yeni
girmislerdi, düsüncelerini artık kendine saklayamamıstı.
“Malfoy bu kolyeyi biliyordu. Dört sene önce bir kutuda Borgin and Burkes’deydi. Ben, o ve babasından saklanırken,
onun buna dikkatli bir sekilde baktıgını gördüm. O gün Malfoy’u takip ettigimizde aldıgı sey buydu. Bunu hatırladı ve
almak için geri döndü!”
“Ben – bilmiyorum, Harry,” dedi Ron tereddütle. “Borgin and Burkes’e bir sürü insan giriyor… Ve bu kız, Katie’nin onu
bayanlar tuvaletinde aldıgını söylemedi mi?”
“O, tuvaletten döndügünde elindeydi, dedi, tuvalette onu kendi almıs olması gerekmiyordu -- ?”
“McGonagall!” dedi Ron, uyararak.
Harry baktı. Gerçekten de Profesör McGonagall girdap gibi dönen Sulusepkenin içinden onları karsılamak için tas
basamaklardan aceleyle iniyordu.
“Hagrid, siz dördünüzün, Katie Bell’e ne oldugunu gördügünüzü söyledi – hemen yukarı, benim odama lütfen!
Tuttugun sey ne Potter?”
“Tanrım,” dedi Profesör McGonagall, kolyeyi Harry’den aldıgında telaslanmıs görünüyordu. “Hayır, hayır, Filch, onlar
benimle!” diye ekledi aceleyle, Filch Sır Sezici Sensörü yukarıda tutarak, giris salonundan onlara dogru istekli bir
sekilde ayaklarını sürüyerek gelirken. “Bu kolyeyi hemen Profesör Snape’ye götür, ama kesinlikle ona dokunma,
atkının içinde kapalı kalsın!”
Harry ve digerleri Profesör McGonagall’ı yukarıya, odasına kadar takip ettiler. Sulusepkenle kirlenmis camlar
çerçevelerinde tıkırdıyordu ve oda söminede çatırdayan atese ragmen serindi. Profesör McGonagall kapıyı kapattı ve
Harry, Ron, Hermione ve hala hıçkırarak aglayan Leanne’yle yüz yüze gelebilmek için azametle masasına yürüdü.
“Pekala,” dedi keskin bir sesle. “Neler oldu?”
Duraksayarak ve aglamasını kontrol altına almaya çalıstıgı pek çok arayla, Leanne, Profesör McGonagall’a, Katie’nin
nasıl Üç Süpürge’de tuvalete gittigini ve elinde belirsiz bir paketle geri döndügünü, Katie’nin nasıl biraz garip
göründügünü ve nasıl bilinmeyen birine verilmesinin akılcılıgı hakkında tartıstıklarını ve tartısmanın yırtılarak açılan
paket için mücadeleyle sonuçlandıgını anlattı. Bu noktadan sonra, Leanne çok etkilendi ve ondan baska bir kelime
almak mümkün olmadı.
“Pekala,” dedi Profesör McGonagall, nazik bir biçimde. “Hastane kanadına git, lütfen, ve Madam Pomfrey sana sok için
bir seyler versin.”
O, odadan çıkınca, Profesör McGonagall, Harry, Ron ve Hermione’ye döndü.
“Katie, kolyeye dokununca ne oldu?”
“Havaya yükseldi,” dedi Harry, ne Ron, ne de Hermione daha konusamadan. “Sonra çıglık atmaya basladı ve bayıldı.
Profesör, Profesör Dumbledore’yi görebilir miyim, lütfen?”
“Müdür, pazartesiye kadar yok, Potter,” dedi Profesör McGonagall sasırmıs görünerek.
“Yok mu?” diye tekrar etti Harry, sinirli bir sekilde.
“Evet, Potter, yok!” dedi Profesör Mcgonagall keskince. “Ama bu korkunç olay hakkında bir seyler söylemek istiyorsan,
eminim bana söyleyebilirsin!”
Bir an Harry tereddüt etti. Dumbledore, birçok yönden daha korkutucu olmasına ragmen, Profesör McGonagall ona
güven vermiyordu. Korkunç olmasına ragmen hiç de yabana atılacak bir teori degildi. Bu bir ölüm-kalım meselesiydi ve
gülünecegini düsünerek kaygılanmak için vakit yoktu.
“Ben o kolyeyi Katie Bell’e, Draco Malfoy’un verdigini düsünüyorum, Profesör.”
Yan tarafında Ron, açıkça utandıgını belli ederek burnunu ovusturdu. Diger yanında Hermione ise tamamen, Harry ile
kendi arasına mesafe koymak istiyormus gibi ayaklarını sürttü.
“Bu çok ciddi bir suçlama, Potter,” dedi Profesör McGonagall sok edici bir duraksamadan sonra. “Hiç kanıtın var mı?”
“Hayır,” dedi Harry, “ama…” ve ona Malfoy’u Borgin ve Burkes’e kadar takip etmelerini ve Mr Borgin ve onun
arasındaki duydukları konusmaları anlattı.
Konusmasını bitirdigi zaman, Profesör McGonagall hafifçe karısmıs görünüyordu.
“Malfoy, Borgin ve Burkes’den tamir etmek için bir sey mi aldı?”
“Hayır, Profesör, o sadece Borgin’in, yanında olmayan bir seyin nasıl tamir edilebilecegini söylemesini istedi. Ama
sorun bu degil, oradan aynı zamanda bir sey aldı, ve sanırım kolyeydi -- ”
“Malfoy’u aynı paketle dükkândan çıkarken gördün mü?”
“Hayır, Profesör, Borgin’e onu kendisi için dükkânda tutmasını söyledi -- ”
“Ama, Harry,” diye sözünü kesti Hermione, “Borgin ona, onu almak mı istedigini sordu ve Malfoy hayır dedi -- ”
“Çünkü, ona açıkça dokunmak istemiyordu!” dedi Harry sinirli bir sekilde.
“Tam olarak ‘Bunu sokakta nasıl tasıyabilirim?’ demisti.” dedi Hermione.
“Çünkü elinde bir kolye tasırken görülseydi, biraz ahmakça olurdu” diye aniden söyledi Ron.
“Ron,” dedi Hermione umutsuzca, “tamamen sarılmıs olabilirdi böylece dokunmasına gerek kalmazdı ve paltosunun
içine saklaması da oldukça kolaydı böylece kimse göremezdi! Sanırım, Borgin ve Burkes’de ayırttıgı her neyse gürültülü
veya büyük bir seydi, eger onu caddede tasırsa dikkatleri üstüne çekecegini bildigi bir sey – ve her ne neyse,” diye
sesli bir sekilde bastırdı, Harry sözünü kesmeden,”Borgin’e kolyeyi sordum, hatırlamıyor musunuz?. Malfoy’un ne
ayırttıgını ögrenmeye gittigimde, kolyeyi orda gördüm. Ve Borgin bana fiyatını söyledi, çoktan satıldı veya baska bir
sey demedi -- ”
“Senin yapmaya çalıstıgın çok açıktı, senin ne yapmak istedigini bes saniyede anladı, tabi ki sana söylemeyecekti – her
neyse, Malfoy onu gönderebilirdi -- ”
“Bu kadar yeter!” dedi kızgın görünen Profesör McGonagall, Hermione cevap vermek için agrzını açtıgında.
“Potter, bunu bana anlattıgın için seni takdir ediyorum, ama bu kolyenin satılmıs olabilecegi dükkana gittigi için
Malfoy’u suçlayamayız. Aynı sey muhtemelen yüzlerce kisi için geçerlidir -- ”
“ – ben de bunu söylüyordum –” diye mırıldandı Ron.
“ – ve her halükarda, bu sene burada katı güvenlik önlemleri aldık. Ben bizim bilgimiz olmadan bu kolyenin okula
girebilecegini sanmıyorum –”
“Ama –”
“ – ve üstelik,” dedi Profesör McGonagall, berbat bir bitirici havayla, “Mr.Malfoy bugün Hogsmeade’de degildi.”
Harry ona agzı açık bakakaldı, gururu kırılmıstı.
“Nerden biliyorsunuz, Profesör?”
“Çünkü benim gözetimimdeydi. Ardı ardına iki kere Biçim Degistirme ödevini bitiremedi. Süphelerini bana anlattıgın
için tesekkür ederim, Potter,” dedi asker gibi önlerinden yürüyüp geçerken, “ama, hastane kanadına gidip Katie Bell’i
kontrol etmem gerek. Hepinize iyi günler.”
Odasının kapısını açtı. Gitmekten baska seçenekleri yoktu ama ona bir söz bile söylemeden odadan sırayla çıktılar.
Harry, diger ikisine, McGonagall’ın tarafını tuttugu için sinirliydi. Bununla beraber, onların, neler oldugu hakkındaki
tartısmalarına hemen katılmakta zorlandı.
“Peki, Katie’nin o kolyeyi kime verecegini sanıyorsunuz?” diye sordu Ron, ortak salona dogru merdivenleri çıkarken.
“Kim bilir,” dedi Hermione. “Ama her kimse ucuz kurtuldu. Kimse o kolyeye dokunmadan o paketi açamazdı.” |