Tonks’un yerine gelinin Fleur olmasının suçlusu oymus gibi Mrs.Weasley Lupin’e kızgın bir bakıs attı, fakat kendi
çatalıyla aldıgı hindi parçalarıyla Bill’i besleyen Fleur’a bir bakıs atan Harry, Mrs.Weasley’in kaybedilmis bir meydan
savasında savastıgını düsündü.Bununla beraber Tonks’la ilgili bir soruyu hatırladı, Patronuslarla ilgili her seyi bilen
adam, Lupin’den daha iyi kime sorabilirdi ki ?
“Tonks’un Patronusu sekil degistirdi” dedi Harry. “Zaten Snape söylemistir. Nasıl oldugunu bilmiyorum. Niçin
patronusun degisir ki?”
Lupin’in hindisin çignemesi zaman aldı ve yuttuktan sonra yavasça “Bazen… büyük bir sok… Duygusal bir çalkantı …”
dedi.
“Büyük görünüyordu ve dört bacagı vardı.”, ani bir düsünceyle çarpıldı ve sesi alçaldı. “Hey… sey olamaz — ?"
“Arthur!” dedi aniden Mrs Weasley. Sandalyesinden fırlayarak kalktı, elini kalbine bastırdı ve gözünü mutfak
penceresinden dısarı dikti. “Arthur — o Percy”
“Ne?”
Mr Weasley etrafına bakında.Herkes çabucak mutfak penceresine baktı; Ginny daha iyi görebilmek için ayaga kalktı.
Percy Weasley gerçekten oradaydı, uzun adımlarla karlı avluyu geçiyordu, baga çerçeveli gözlükleri günes ısıgında
parlıyordu. Bununla beraber yalnız degildi.
“Arthur, o — o Bakanla beraber!”
Ve Harry’nin Gelecek Postası’nda gördügü adam gerçekten oradaydı, Percy’i takip ederken hafifçe topallıyordu, gri yele
gibi saçları ve pelerini kardan lekelenmisti. Herhangi biri bir sey söyleyemeden Mr. ve Mrs. Weasley bir sey
yapamadan: birbirlerine bakamadan, kapı açıldı ve Percy oradaydı.
Acı veren bir sessizlik oldu. Sonra Percy oldukça sogukça “Dyi Noeller Anne”
“Oh Percy” dedi Mrs Weasley ve kendisini Percy’nin kollarına attı.
Rufus Scrimgeour kapı esiginde bekledi, bastonuna dayanıyordu ve bu etkileyici sahneye ihtiyatla bakarken
gülümsüyordu.
“Bu davetsiz ziyaretimizi afettmelisiniz” dedi, Mrs. Weasley ona bakıp sevinçle parlayan gözlerini silerken. “Percy ve
ben buralardaydık —biliyorsunuz çalısıyoruz — ve buraya gelip sizleri görmeye karsı koyamadı.
Fakat Percy ailesini görmek istedigini gösteren bir isaret vermedi. Demir bir çubuk gibi dümdüz ve kaba bir görünümle
herkesin yüzlerine baktı. Mr. Weasley, Fred, ve George tas gibi suratlarla ona dikkatle baktılar.
“Lütfen içeri girin ve oturun Sayın Bakan!”dedi Mrs Weasley aceleyle, sapkasını düzeltti. “Yani bir parça hindi yada
yiyecek bir seyler alın…”
“Hayır, hayır sevgili Molly” dedi Scrimgeour. Harry, eve girmeden önce Mrs. Weasley’nin adını Percy’den kontrol
ettigini tahmin etti. “Bölmek istemem, eger Percy sizi çok görmek istemis olmasaydı burada olmazdık …”
“Oh, Perce!” dedi Mrs. Weasley gözyasları içinde, uzanıp onu öptü.
“Sadece bes dakika buradayız, Siz Percy’den neler oldugunu ögrenirken bende avluda bir gezineyim. Hayır, hayır, sizi
temin ederim ki karısmak istemiyorum! Sey eger birisi bana sevimli bahçenizi gösterirse ah, su genç adam yemegini
bitirmis, niçin benimle bir gezintiye çıkmıyor?”
Masanın etrafındaki hava algılanabilir derecede degisti. Herkesin bakısları Scrimgeour’dan Harry’ye döndü. Hiç kimse
Scrimgeour’un rol yaptıgını ve Harry’nin ismini bilmedigine inanır görünmedi ya da tabaklarını çoktan bitiren Ginny,
Fleur, ve George’un da Bakan’a bahçede gezmesi için eslik etmek üzere seçebilecegini anlamadı.
“Evet, tabi,” dedi Harry sessizlige dogru.
Scrimgeour’un sadece Percy bu çevrede bulunduklarından ailesi ile görüsmek istedi demesine aldanmadı, onların
gelmesinin gerçek nedeni Scrimgeour’un Harry ile yalnız konusmak istemesi olmalıydı.
“Dyi o zaman” dedi sessizce sandalyesinden yarı dogrulan Lupin’in yanından geçerken, “Dyi” diye ekledi Mr. Weasley
konusmak için agzını açarken.
“Harika” dedi Scrimgeour, geride durarak Hary’nin kapıdan geçmesine izin verdi.
“Biz bahçenin etrafında sadece bir tur atacagız, sonra Percy ve ben gidecegiz. Herkes keyfine baksın!”
Harry avluyu geçerek Weasley’lerin fazla büyümüs, karla kaplı bahçelerine dogru yürüdü, Scrimgeour yanında hafifçe
topallıyordu. Harry onun Seherbaz Karargahı Baskanı oldugunu biliyordu, sert görünüsü ve savas yaralı haliyle, sisman
ve melon sapkalı Fudge’dan çok farklıydı.
“Sevimli” dedi Scrimgeour, bahçe çitinde durdu ve karlı çimenlige ve seçilemez bitkilere bakarak “Sevimli”
Harry hiçbir sey söylemedi. Scrimgeour onun ne söyleyecegin gözlüyordu.
“Seninle tanısmayı çok uzun zamandır istiyordum” dedi Scrimgeour, bir süre sonra “Biliyor muydun?”
“Hayır” dedi Harry dürüstçe.
“Ah evet, çok uzun zamandır. Ama Dumbledore seni çok koruyordu.” dedi Scrimgeour, “Dogal, tabiî ki dogal, sana
olanlardan sonra, Özellikle Bakanlıkta olanlardan sonra …”
Harry’nin bir seyler söylemesi için bekledi, fakat Harry mecbur degildi, devam etti, “Bakan oldugumdan beri seninle
konusmak için bir fırsat çıkmasını ümit ediyordum, Dumbledore dedigim gibi çok anlayıslıdır — fakat bunu önledi.”
Hala Harry hiçbirsey demeden bekliyordu.
“Söylentiler etrafta dolasıyor!” dedi Scrimgeour “sey, tamam, biz ikimizde hikayelerin nasıl çarpıtıldıgını biliyoruz. Su
kehanet hakkında söylentiler… senin “Seçilmis Kisi” oldugun hakkında …”
Simdi esas meseleye gelmislerdi diye düsündü Harry, Scrimgeour”un orada olma nedeni.
“Dumbledore’un bu meseleleri seninle tartıstıgını zannediyorum?”
Ona yalan söyleyip söylemeyi düsünüp tasındı. Çiçek tarhlarının etrafında yercücelerinin küçük ayak izlerine baktı.
Yürüyerek asındırdıkları toprak parçası simdi tüftü giyen ve Noel agacının tepesine konan ve Fred’in yakaladıgı yer
cücesinin durdugu yer lekeyle isaretlenmisti. Sonuçta gerçegi söylemeye karar verdi… ya da bir parçasını.
“Evet, tartıstık.”
“Siz hiç, siz hiç …” dedi Scrimgeour. Harry göz kenarından Scrimgeour’ın kendisine gözlerini kısarak baktıgını görebildi.
Donmus bir çalılıgın altından basını çıkaran bir yercücesi ile çok ilgilenmis gibi davrandı.
“Dumbledore sana ne söyledi Harry?”
“Üzgünüm bu ikimizin arasında” dedi Harry, sesini mümkün oldugunca kibar tuttu ve Scrimgeour’da aynı Harry’nin
tonunda arkadasça “Tamam, eger güven ile ilgili bir soruysa, ben senin açıga vurmanı istemem … hayır, hayır ve ne
olursa olsun senin “Seçilmis Kisi” olup olmaman benim için sorun degil”
Harry cevap vermeden önce birkaç saniye düsünüp tasındı. “Ne demek istediginizi gerçekten bilmiyorum, Sayın
Bakan”
“Sey, tabi ki mesele çok büyük” dedi Scrimgeour bir kahkahayla. “Fakat Büyücü toplumu da büyük… Hepsi algı
degimli? Dnsanların neye inandıkları önemlidir.”
Harry hiçbir sey demedi. Belirsizlige gidiyorlardı ama Scrimgeour’a yardım etmedi. Çalılıgın altındaki yercücesi bitkinin
köklerin, solucan aramak için kazıyordu ve Harry gözlerini ona dikti.
“Dnsanlar senin “Seçilmis Kisi” olduguna inanıyorlar biliyorsun.” dedi Scrimgeour. “Onlar senin tamamen bir kahraman
oldugunu düsünüyorlar —“Seçilmis Kisi” ol ya da olma! Adı Anılmaması Gereken Kisiyle kaç kere yüz yüze geldin
simdi? Sey her neyse” cevap beklemeden devam etti. “Önemli nokta senin pek çok kisi için umudun sembolü
olmandır. Adı Anılmaması Gereken Kisinin yok edilmesi için. —sey bu insanlara rahatlık veriyor. Ve ben yardım
edemem ama hissedebilirim, sunu kabul etmelisin ki, Bakanlıgın tarafında durmayı ve herkese cesaret vermeye bir
görev gözüyle bakmalısın.”
Yercücesi bir solucan yakalamayı basardı. Donmus topraktan çıkarmak için siddetle çekiyordu. Harry uzun müddet
sessiz kaldı, bakıslarını Harry’den yercücesine bakan Scrimgeour dedi ki “Komik küçük adamlar degimli? Ne diyorsun
Harry?”
“Ne istediginizi tam olarak anlayamadım” dedi Harry yavasça “ ‘Bakanlıgın tarafında kalmakla’ … Bu ne demek?”
“seni temin ederim ki zahmetli bir sey degil” dedi Scrimgeour. “Örnegin eger sen zaman zaman Bakanlıga ugrarsan,
dogru izlenim verirsin. Ve hazır oradayken, halefim Seherbaz Karargâhı Baskanı Gawain Robards ile konusma fırsatı
bulabilirsin. Dolores Umbridge bana Seherbaz olmak istedigini söyledi. Bu kolaylıkla ayarlanabilir…”
Harry midesinde öfkenin kaynadıgını hissetti: Dolores Umbridge hala bakanlıktaydı öylemi?
“Aslında” dedi, bazı noktaları açıga kavusturmak istercesine “Çalıstıgım Bakanlık için iyi bir izlenim vermek ister misin?”
“Harry, senin daha çok katıldıgını düsünmek herkese rahatlık verir.” dedi Scrimgeour. Harry’yi çok çabuk yumusattıgı
için sesi ferahlamıs çıkıyordu. ““Seçilmis Kisi” biliyorsun, bunların hepsi insanlara umut vermek, heyecan verici seyler
oldugunu hissettirmek için”
“Eger ben Bakanlıga girip çıkarsam” dedi Harry hala sesini arkadasça tutmaya çalısıyordu “bakanlıgın yaptıklarını
onaylıyor görünmeyecek miyim?”
“Sey” dedi Scrimgeour kaslarını hafifçe çatarak “ sey, evet kısmen bizim yapmak istedigimizde bu —"
“Hayır, ise yarayacagını sanmıyorum” dedi Harry kibarca. “Biliyorsunuz, Bakanlıgını yaptıgı bazı seylerden
hoslanmıyorum. Örnek olarak Stan Shunpike ‘ın tutuklanması.”
Scrimgeour bir an konusmadı ama yüzünün ifadesi hemen sertlesti. “Anlamanı beklemiyordum.” dedi ve sesindeki
kızgınlıgı saklamakta Harry kadar basarılı degildi. “Bunlar tehlikeli zamanlar ve alınması gereken kesin önlemler var.
Sen onaltı yasındasın—”
“Dumbledore onaltıdan daha yaslı ve Stan’ının Azkaban’da olması gerektigini düsünmüyor.” dedi Harry “Siz Stan’ı bir
günah keçisi yapıyorsunuz, beni maskot yapmak istediginiz gibi.”
Birbirilerine uzun ve sert bakıslarla baktılar. Sonuçta Scrimgeour sıcaklık rolü yapmadan dedi ki “ Görüyorumki, Sen
kahramanını seçmissin —tıpkı kahramanın Dumbledore gibi, kendini Bakanlıktan ayrımı tutacaksın?”
“Kullanılmak istemiyorum” dedi Harry
“Bazıları bakanlık tarafından kullanılmanı görevin olarak görüyor”
“Evet, baskaları da insanları hapise atmadan onların gerçek Ölüm Yiyenler olduklarını kontrol etmenizin sizin göreviniz
oldugunu söylüyor.” dedi Harry simdi öfkesi artıyordu. Barty Crouch’un yaptıklarını yapıyorsunuz. Asla dogru insanları
yakalamadınız degil mi? Ayrıca burnunun dibinde insanlar öldürülürken her sey yolundaymıs gibi rol yapan Fudge’muz
vardı yada yanlıs insanları hapse yollayan ve “Seçilmis Kisi” sizin için çalısıyor gibi göstermeye çalısan size sahibiz!”
“Öyleyse sen ‘Seçilmis Kisi’ degilsin?” dedi Scrimgeour.
“Bunun önemli olmadıgını söylediginizi sanmıstım.” dedi Harry acı bir kahkaha ile “Sizin için her durumda önemli
degil.”
“Öyle dememeliydim” dedi Scrimgeour çabucak. “O patavatsızlıktı.”
“Hayır, dürüsttü.” dedi Harry “Bana söyledikleriniz içinde tek dürüstçe laftı. Benim yasamam ya da ölmem sizin
umurunuzda degil, sizin umurunuzda olan Voldemort’a karsı savasta sizin kazandıgınıza herkesi ikna etmeye yardımcı
olmamdı. Ben unutmadım, Bakan…”
Sag yumrugunu yukarı kaldırdı. Soguk elinin üzerinde Dolores Umbridge’in kendi yazmasıyla olusan yara izleri beyaz
beyaz parlıyordu: Yalan söylememeliyim.
“Herkese Voldemort’un geri döndügünü söylemeye çalısırken, beni savunmak için kosturdugunuzu hatırlamıyorum.
Bakanlık geçen yıl dost olmaya çok hevesli degildi.”
Ayaklarını altındaki soguk yer kadar sessizlik içinde dikildiler. Yer cücesi sonunda solucanı topraktan çıkarmayı basardı
ve simdi çalılıkların ortasına uzanmıs onu mutlu mutlu emiyordu. “Dumbledore neyin pesinde” dedi Scrimgeour
kabaca. “Hogwarts’ta olmadıgı zaman nereye gidiyor?
“Hiçbir fikrim yok.” dedi Harry
“Eger bilseydin de bana söylemezdin” dedi Scrimgeour “degil mi”?
“Hayır, söylemezdim.” dedi Harry
“Sey, o zaman baska yollarla bunu ögrenebilir miyim ona bakacagız”
“Deneyebilirsiniz.” dedi Harry ilgisizce. “Fakat siz Fudge’den daha zeki görünüyorsunuz. Sizin onun yanlıslarından bir
seyler ögrenebileceginizi sanmıstım. Hogwarts’a burnun sokmaya çalıstı. Farkında olabileceginiz gibi o artık Bakan
degil ama Dumbledore hala okul müdürü. Sizin yerinizde olsam Dumbledore'a karısmazdım.
Uzun bir duraklama oldu.
“Çok açık ki senin üzerinde çok iyi is görmüs” dedi Scrimgeour’un gözleri tel çerçeveli gözlüklerin arkasında soguk ve
sertti.
“Tam da Dumbledore’un adamısın degil mi?”
“Evet, öyleyim.” dedi Harry. "Bunu açıga kavusturdugumuza sevindim."
Ve arkasını Sihir Bakanına döndü, uzun adımlarla eve geri döndü.
(gunseli)
Slug Bir Anı
Ögleden sonranın sonuna dogru, Yeni Yıl’dan birkaç gün sonra, Harry, Ron ve Ginny mutfak atesinin önünde Hogwarts’a
geri dönmek için sıralanmıslardı. Bakanlık bu tek seferlik Uçuç tozu Sebeke baglantısını ögrencilerin çabuk ve güvenle okula
dönebilmeleri için ayarlamıstı. Mr Weasley, Fred, George, Bill ve Fleur iste olduklarından yalnızca Mrs Weasley güle güle demek
için oradaydı. Ayrılma anı geldiginde Mrs Weasley gözyasları içinde kendini kaybetmisti. Kuskusuz, simdiye dek onu aglatmak pek
de zor olmamıstı; Percy Noel günü gözlükleri yabani havuç ezmesiyle sapırdayarak evden fırtına gibi çıktıgından beri(ki bunda
Fred, George ve Ginny biraz güven talep etmislerdi) sürekli aglayıp duruyordu.
“Aglama anne,”dedi Ginny, Mrs Weasley onun omzunda hıçkırıklara bogulurken hafifçe sırtına vuruyordu. “Tamam...”
“Evet, bizi merak etme,”dedi Ron annesinin yanagına kocaman ıslak bir öpücük koymasına izin verirken. “ya da Percy’i. O
tam bir aptal, bu bir kayıp sayılmaz, degil mi?”
Mrs Weasley’in hıçkırıkları Harry’yi kollarının arasına alırken daha da arttı.
“Bana kendine dikkat edecegine dair söz ver... Beladan uzak duracagına...”
“Her zaman uzak duruyorum zaten, Mrs Weasley,” dedi Harry. “Ben sakin bir yasamı severim, beni bilirsiniz.”
Gözyasları içinde kıkırdadı ve geri çekildi. “Dyi olun, öyleyse, hepiniz...”
Harry zümrüt yesili aleve adım attı ve “Hogwarts!”diye bagırdı. Alevler onu yutup fırıl fırıl döndürmeden önce Weasleylerin
mutfagına ve Mrs. Weasley’in yaslı yüzüne ait son bir titreyen görüntü gördü; diger büyücü odalarına ait net olmayan görüntüler
gözüne çarpıyordu ancak o daha tam bir bakamadan görüntüden çıkıyorlardı;sonra yavaslamaya basladı ve sonunda tam da
Profesör McGonagall’ın ofisinin söminesinde durdu. Profesör McGonnalgall Harry ızagaradan dısarı tırmanırken çalısmasından
kafasını kaldırıp yalnızca baktı.
“Dyi aksamlar, Potter. Halıya çok fazla kül dökmemeye çalıs.”
“Tamam, Profesör.”
Ron fırıl fırıl dönerek görüntüye girdiginde Harry gözlügünü düzeltip saçlarını yatıstırıyordu. Ginny de geldiginde üçü
birlikte odadan çıkıp Gryffindor Kulesi’ne dogru gittiler. Koridorlardan geçerken Harry pencereden dısarı baktı, günes Kovuk’un
bahçesini örtenden daha kalın bir kar tabakasıyla kaplanmıs arazilerin üzerinde neredeyse batmak üzereydi. Uzakta Hagrid’in
kulübesinin önünde Sahgaga’yı besledigini görebiliyordu.
“Dncik boncuk” dedi Ron kendine güvenen bir sesle her zamankinden de solgun görünen ve Ron’un yüksek sesi karsısında
irkilen Sisman Hanım’a yaklastıklarında.
“Hayır,”dedi.
“ ‘Hayır’la ne kastetmeye çalısıyorsun?”
“Yeni bir parolamız var,”dedi Sisman Hanım. “ve lütfen bagırma.”
“Ama burada degildik, nasıl oluyor da —?”
“Harry! Ginny!”
Hermione oldukça pembe bir yüzle aceleyle onlara dogru geliyordu, cüppe, sapka ve eldiven giyinmisti.
“Ben de birkaç saat önce geldim, Asagıda Hagrid ve Sah —yani Solukkanat’ı ziyaret ediyordum,”dedi nefes nefese.
“Noel’iniz güzel geçti mi?”
“Evet,”dedi Ron hemen. “oldukça olaylı, Rufus Scrim —”
“Senin için bir sey getirdim Harry,”dedi Hermione ne Ron’a bakıp ne de onu duyduguna dair bir isaret göstererek. “Ah,
bekleyin —parola. Perhiz”
“Aynen öyle,”dedi Sisman Hanım güçsüz bir sesle ve portre deligini açıga çıkaracak sekilde öne savruldu.
“Onun neyi var?”diye sordu Harry.
“Anlasılan Noel boyunca biraz fazla yüz verildi,”dedi Hermione agzına kadar dolu ortak salona girerken gözlerini devirerek.
“O ve arkadası Violet, asagıda Muska koridorundaki o sarhos kesislerin portesi içindeki bütün sarapları içmisler. Her neyse...”
Bir an ceplerinin altını üstüne getirdi sonra üzerinde Dumbledore’un yazısı olan bir parsömen rulosu çıkardı.
“Harika,”dedi Harry ruloyu çözüp Dumbledore’la bir sonraki derslerinin ertesi gece oldugunu görerek. “Ona anlatacak bir
sürü sey var —ve siz. Hadi oturalım —”
Ancak tam o anda yüksek sesle bir “Galip - Galip! (Won-Won!)”ciyaklaması oldu ve Lavender Brown yoktan var olup
ortaya fırlayarak kendini Ron’un kollarına attı. Birçok seyirci kıs kıs gülerken Hermione çınlayan bir kahkaha attı ve “Burada bir
masa var… Geliyor musun Ginny?”dedi.
“Hayır, tesekkürler, Dean’e onunla bulusacagımı söyledim,”dedi Ginny ancak Harry onun bunu pek de hevesli
söylemedigini düsünmekten kendini alamadı. Ron ve Lavender’i bir çesit dikey güreste kilitlenmis vaziyette bırakarak Harry
Hermione’yi bos bir masaya geçirdi.
“Ee? Noel’in nasıldı?”
“Ah, iyiydi,”diye omuz silkti.“Özel bir sey yok. Bu Galip-Galip(Won-Won)’de neyin nesi?”
“Sana bir dakika içinde söyleyecegim,”dedi Harry. “Bak, Hermione, sen yapamaz mısın —?”
“Hayır, yapamam,”dedi kesin bir sekilde. “Hatta sorma bile.”
“Düsünmüstüm ki, belki, bilirsin iste, Noel boyunca —”
“Bir fıçı dolusu bes yüz yıllık sarabı içen Sisman Hanım’dı Harry ben degil. Ee, bana söylemek istedigin bu çok önemli
haber neydi?”
O an tartısılamayacak kadar acımasız görünüyordu, bu yüzden Harry Ron’un konusunu bir yana bırakıp, Malfoy ile
Snape’in konustukları sırada duyduklarını anlattı. Bitirdiginde, Hermione bir an düsünceli bir sekilde oturdu ve dedi ki, “Ne
düsünüyorsun —?”
“—Malfoy’a yardım etmeyi teklif ediyormus gibi davranıp böylece Malfoy’u kandırıp onun ne yaptıgını ögrenmeye çalıstıgını
mı?”
“Sey, evet,”dedi Hermione.
“Ron’un babası ve Lupin de böyle düsünüyor,”dedi Harry isteksiz bir sekilde. “Ancak bu kesinlikle Malfoy’un bir seyler
planladıgını kanıtlar, bunu inkâr edemezsin.”
“Hayır, edemem,”diye cevapladı yavasça.
“Ve Voldemort’un talimatlarına göre hareket ediyor, tıpkı söyledigim gibi!”
“Hımm... Dkisinden biri tam olarak Voldemort’un ismini söyledi mi?”
Harry hatırlamaya çalısarak kaslarını çattı. “Emin degilim... Snape tam olarak ‘efendin’ dedi,bu baska kim olabilir ki?”
“Bilmiyorum,”dedi Hermione, dudagını ısırarak. “Belki de babası?”
Odanın diger tarafına dogru gözlerini dikip baktı, belli ki düsüncelere dalmıstı,hatta Ron’u gıdıklamakta olan Lavender’ı bile
fark etmemisti. “Lupin nasıl?”
“Dyi degil,”dedi Harry ve ona Lupin’in kurt adamlar arasında yaptıgı görevden ve karsılastıgı zorluklardan bahsetti. “Daha
önce Fenrir Greyback diye birini duymus muydun?”
“Evet, duymustum!” dedi Hermione, ürkmüs gibiydi. “Ve sen de duydun, Harry!”
“Ne zaman, Sihir Tarihi’nde mi? Çok iyi biliyorsun ki asla dinlemezdim...”
“Hayır, hayır, Sihir Tarihi degil —Malfoy Borgin’i onunla tehdit etmisti!”dedi Hermione. “Knockturn Yolu’nda, hatırlamıyor
musun? Borgin’e Greyback’in eski bir aile dostu oldugunu ve Borgin’in ilerleyisini kontrol edecegini söylemisti!”
Harry agzı açık bir sekilde ona baktı. “Unutmusum! Ama bu Malfoy’un bir Ölüm Yiyen oldugunu kanıtlar,yoksa nasıl olur
da Greyback’le iletisimde olup ona ne yapacagını söyleyebilir?”
“Bu oldukça süpheli,”diye soludu Hermione. “Yoksa...”
“Ah, hadi ama,”dedi Harry canı sıkılmıs bir sekilde. “Bunu da onun lehine çeviremezsin!”
“Pekâlâ... Bunun bos bir tehdit olma olasılıgı da var.”
“Sen, inanılmazsın, sen,”dedi Harry kafasını sallayarak.
“Kimin haklı oldugunu görecegiz... Dediklerini yutacaksın, Hermione, tıpkı Bakanlık gibi. Ah,evet, bir de Rufus
Scrimgeour’la tartıstım...”
Aksamın geri kalanı ikisinin de Sihir Bakanlıgı’na sövüp saymasıyla dostane bir sekilde geçti, Hermione de Ron gibi geçen
yıl Bakanlıgın Harry’e yasattıklarından sonra simdi yardım isteyerek büyük bir yüzsüzlük gösterdigini düsünüyordu.
Ertesi sabah ikinci dönem altıncı sınıflar için oldukça hos bir sürprizle basladı: Gece ortak salon panolarına kocaman bir
tabela ignelenmisti.
CDSDMLENME DERSLERD
Eger on yedi yasındaysanız, ya da önümüzdeki Agustos’un 31’inden önce on yedi yasınıza basacaksanız, Sihir Bakanlıgı
Cisimlenme egitimcisinden on iki hafta sürecek olan Cisimlenme Dersleri alma hakkınız var. Eger buna katılmak istiyorsanız,
lütfen alt tarafı imzalayın. Ücreti: 12 Galleon.
Harry ve Ron ilanın önünde itisip kakısan ve sırayla isimlerini üste yazmaya çalısan topluluga katıldı. Ron tam kus tüyünü
çıkartıp Hermione’den sonra imzalıyordu ki Lavender sessizce Ron’a arkadan yaklastı ve eliyle onun gözlerini kapatarak, “Bil
bakalım ben kimim, Galip-Galip(Won-Won)?”diye heyecanla bagırdı. Harry dönüp Hermione’nin azametle kalabalıktan dısarı
yürüdügünü gördü; Ron ve Lavender’in arkasında kalmak istemediginden hemen onu yakaladı, ancak Harry’i çok sasırtacak bir
sekilde tam portre deliginin önüne geldiklerin de Ron da onları yakaladı, kulakları kıpkırmızıydı ve oldukça sıkkın bir ifadesi vardı.
Tek kelime etmeden Hermione Neville ile yürümek için hızlandı.
“Sey —Cisimlenme,”dedi Ron, sesi Harry’nin az önce ne oldugundan bahsetmeyecegini açıkça ortaya koyarmıs gibiydi.
“Eglenceli olacak, ha?”
“Bilmiyorum,”dedi Harry. “Belki de kendin yaptıgında daha iyi oluyordur, Dumbledore beni de birlikte götürdügünde pek
de eglenmedim.”
“Daha önceden yaptıgını unutmusum... Testimi ilk seferde geçsem iyi olurdu,” dedi Ron endiseli görünüyordu. “Fred ve
George yaptı,”
“Charlie kaldı ama, degil mi?”
“Evet, ama Charlie benden büyük” —Ron sanki bir gorilmis gibi kollarını vücudunun dısına tuttu — “Fred ve George de hiç
bu konuda sikâyetçiymis gibi konusmadılar... Yani yüzüne karsı...”
“Teste tam olarak ne zaman girecegiz?”
“On yedi olur olmaz. Benim ki Mart’ta!”
“Evet, ama burada, satonun içinde Cisimlenemeyeceksin...”
“Önemli degil, degil mi? Herkes eger istersem cisimlenebilecegimi bilecek.”
Cisimlenme düsüncesi karsısında heyecanlanan tek kisi Ron degildi. Bütün gün boyunca yapılacak olan dersler hakkında
konusmalar oldu, en çok da kaybolma ve istedigin anda ortaya çıkma konusuna önem veriliyordu.
“Ne kadar hos olacak, sadece istedigimiz anda —” Seamus ortadan kaybolmayı anlatmak için parmaklarını sıklattı. “Kuzen
Fergus bunu sırf beni kızdırmak için yapıyor, ben de yapana kadar bekle hele... Bir daha asla huzurlu bir anı olmayacak...”
Bu mutlu beklentiler içinde kaybolmusken asasını biraz fazla hevesle sallayınca o gündü Muska dersinin konusu olan saf
su kaynagı olusturacagına tavandan kursun gibi sekip Profesör Flitwick’in yüzüne çarpan bir su hortumu fıskiyesi olusturdu.
“Harry çoktan cisimlendi,”dedi Ron Seamus’un gururunu incitici bir sekilde, Profesör Flitwick asasının bir hareketiyle
kendini kurulamıs ve Seamus’a satır yazdırıyordu: “Ben bir büyücüyüm, sopasını saga sola sallayan bir babun degil.”
“Dum – sey – birisi onu götürdü. Çift-bütün-cisimlenme, biliyorsun.”
“Vayy!” diye fısıldadı Seamus; o, Dean ve Neville cisimlenmenin nasıl bir sey oldugunu duymak için biraz daha öne
egildiler. Harry gün boyunca cisimlenme duygusunu tarif etmesini rica eden diger altıncı sınıflar tarafından sıkıstırıldı. Onlara
bunun oldukça rahatsız edici bir his oldugunu söylediginde hepsi rahatsız olmaktan çok korku ve merakla karısık bir saygı
içindeydi ve aksam saat sekize on kala hala sorulara detaylı cevaplar veriyordu ki Dumbledore’un dersi için zamanında
ayrılabilmek için sonunda kütüphaneye geri götürmesi gereken bir kitap oldugunu söylemisti.
Dumbledore’un odasındaki lambalar yanıyordu, eski müdür ve müdirelerin portreleri çerçevelerinde nazikçe horluyorlardı
ve Düsünseli bir kez daha masanın üzerinde hazır beklemekteydi. Dumbledore’un elleri de onun iki yanında duruyordu,sag eli en
az önceden oldugu kadar kararmıs ve yanmıs görünüyordu.Hala iyilesmemisti ve Harry belki de yüzüncü kez bu kadar özel bir
yaralanmaya neyin sebep oldugunu merak etmis,ancak sormamıstı: Dumbledore eninde sonunda ögrenecegini söylemisti ancak
her seferinde tartısmak istedigi baska bir konu olmustu.Ancak henüz Harry Snape ve Malfoy hakkında bir sey söyleyemeden
Dumbeldore konustu.
“Noel’de Sihir Bakanı ile karsılastıgını duydum?”
“Evet,”dedi Harry. “Onu pek mutlu etmiyorum.”
“Hayır,”diye iç çekti Dumbledore. “Ben de onu pek mutlu etmiyorum. Acımızın altına batmamalıyız Harry, ancak
savasmaya devam.”
Harry sırıttı.
“Sihir dünyasına Bakanlık’ın harika bir is yaptıgını söylememi istedi.”
Dumbledore gülümsedi.
“Biliyorsun, aslında bu Fudge’in fikriydi. Ofisindeki son günlerinde, umutsuzca görevini sıkı sıkı tutmaya çalısıyordu, ona
destek verecegini umarak seninle bir bulusma arastırıyordu —”
"Fudge'ın geçen yıl tüm yaptıklarından sonra mı?" dedi Harry kızgınlıkla. "Umbridge'den sonra?"
"Cornelius'a bunun gerçeklesme sansının olmadıgını söyledim, ama ofisten ayrıldıgında bu fikirden vazgeçmemisti.
Scrimgeour'ün randevusunda görüstük ve benden seninle görüsme ayarlamamı istedi."
"Demek bu yüzden tartıstınız!" dedi Harry birden. "Gelecek Postası'nda yazıyordu."
"Gelecek Postası gerçegi arada sırada yazmakla yükümlü," dedi Dumbledore, "kazayla yazdıkları zamanlar. Evet,
tartısmamızın sebebi buydu. Öyle görünüyor ki Rufus sonunda seni köseye kıstırmanın bir yolunu bulmus."
"Beni büsbütün 'Dumbledore'un adamı olmakla suçladı."
"Ne kadar kaba."
"Ona senin adamın oldugumu söyledim."
Dumbledore konusmak için agzını açtı ve sonra tekrar kapattı. Harry'nin arkasında, Anka Kusu Fawkes, alçak sesle,
yumusak ve aglamaklı bir sekilde öttü. Harry kendisini asırı sekilde utanmıs hissederken, Dumbledore'un parlak mavi gözlerinin
yasardıgını farketti ve telasla kendi dizlerine bakmaya basladı. Ama Dumbledore konustugunda, sesi gayet sakindi.
"Çok etkilendim, Harry."
"Scrimgeour sizin Hogwarts'ta olmadıgınız zaman nereye gittiginizi ögrenmek istedi." dedi Harry, hala sabit bir sekilde
dizlerine bakarak.
"Evet, bu konuda çok meraklı," dedi Dumbledore, simdi sesi neseliydi ve Harry ona tekrar bakmasının güvenli oldugunu
düsündü. "Beni takip ettirmeye bile çalıstı. Komik, hakikaten. Beni takip etmesi için Dawlish'i görevlendirdi. Nazik birsey degildi.
Zaten bir defa Dawlish'i lanetlemeye zorlanmıstım; çok büyük bir pismanlıkla bir kez daha yaptım."
"Yani onlar hala nereye gittiginizi bilmiyorlar mı?" diye sordu Harry, bu ilgisini çeken konuda daha fazla bilgi edinme
ümidiyle, ama Dumbledore yalnızca yarım ay gözlüklerinin üzerinden gülümsedi.
"Hayır, bilmiyorlar ve senin bilmen için de dogru vakit degil. Simdi, devam edelim mi, eger baska bir - ?"
"Aslında var, efendim," dedi Harry. "Malfoy ve Snape hakkında."
"Profesör Snape, Harry."
"Evet, efendim. Profesör Slughorn'un partisi sırasında onların konusmalarına kulak misafiri oldum… Aslında onları takip
ettim…"
Dumbledore, Harry'nin hikâyesini ifadesiz bir yüzle dinledi. Harry bitirdiginde, bir süre konusmadı, sonra da dedi ki: "Bunu
bana söyledigin için tesekkür ederim, Harry, fakat bunu aklından çıkarmanı tavsiye ederim. Bunun çok önemli oldugunu
düsünmüyorum."
"Çok önemli olmadıgı mı?" dedi Harry inanmayarak. "Profesör, bilmem anladınız mı - ?"
"Evet, Harry, olaganüstü beyin gücüyle donatılmıs olarak, bana söyledigin her seyi anladım," dedi Dumbledore, biraz
sertçe. "Hatta benim senden daha iyi anladıgım ihtimalini bile degerlendirebilirsin. Tekrar söylüyorum, bana sır verecek kadar
güvendigin için çok memnunum, ama seni temin ederim ki bana sessizligimi bozduracak bir sey söylemedin."
Harry sessizligin içinde kabaran bir kızgınlıkla Dumbledore'a bakarak oturdu. Neler oluyordu? Bu gerçekten de
Dumbledore'un Snape'e Malfoy'un ne yaptıgını bulması emrini verdigi anlamına mı geliyordu? Yoksa duydugundan endiselenmisti
de endiseli degilmis gibi görünmeye mi çalısıyordu?
"Yani, efendim," dedi Harry, nazik, sakin oldugunu ümit ettigi bir sesle, "siz hala kesinlikle güveniyorsunuz - ?"
"O soruyu cevaplamak için simdiye kadar yeterince toleranslı davrandım," dedi Dumbledore, ama artık pek toleranslı gibi
degildi. "Cevabım degismedi."
"Bence de," dedi kötü niyetli bir ses; Phineas Nigellus açıkça uyuyormus gibi yapan tek kisiydi. Dumbledore duymazlıktan
geldi.
"Ve simdi, Harry, devam etmemiz konusunda ısrar etmeliyim. Bu aksam seninle konusmam gereken daha önemli seyler
var."
Harry orada kendini isyankâr hissederek oturdu. Konunun degismesini reddederse nasıl olurdu ki, Malfoy'la ilgili konuyu
tartısmakta ısrar etseydi? Harry'nin zihnini okumus gibi, Dumbledore basını salladı.
"Ah, Harry, ne sık olur bu, en iyi arkadasların arasında bile! Her birimiz inanıyoruz ki onun söyleyecegi sey, digerlerinin
yapabilecegi katkıdan çok daha önemlidir."
"Söylemek zorunda oldugunuz seyin önemsiz oldugunu düsünmüyorum, efendim," dedi Harry sertçe.
"Evet, oldukça haklısın, çünkü önemsiz degil," dedi Dumbledore canlı bir sesle. "Bu aksam sana göstermem gereken iki
anı daha var, ikisi de çok büyük güçlükle elde edildi ve ikincisi, bence, topladıklarımın en önemlisi."
Harry buna hiçbir sey söylemedi; verdigi gizli bilgilere aldıgı karsılıkla hala kendini kızgın hissediyordu ama daha fazla
tartısmaktan bir sey kazabilecegini de düsünmüyordu.
"Simdi," dedi Dumbledore, çınlayan bir sesle, "bu aksam, son dersimizde Hogwarts'ın esiginde harekete hazır halde
bıraktıgımız Tom Riddle'ın hikâyesine devam etmek için bulustuk. Büyücü oldugunu duyunca ne kadar heyecanlandıgını, Diagon
Yolu'na yapacagı gezmede ona eslik etmemi reddetmesini ve benim onu okula gittiginde hırsızlıga devam etmeme konusunda
uyardıgımı hatırlayacaksın.
"Evet, okulun baslamasıyla elden düsme cüppesinin içinde sessiz bir çocuk olan Tom Riddle, diger birinci sınıflarla birlikte
Seçme islemi için sıraya girmisti. Seçmen Sapka neredeyse kafasına degdigi an Slytherin'e seçildi," diye devam etti Dumbledore,
kararmıs elini kafasının üzerinden Seçmen Sapka'nın eski ve hareketsiz bir sekilde oturdugu rafa dogru sallayarak. "Riddle,
Bina'nın kurucusunun yılanlarla konusabildigini ne kadar sürede ögrendi, bilmiyorum - belki o ilk aksam. Bu bilgi onu sadece
heyecanlandırdı ve önemli birisi oldugu düsüncesini kuvvetlendirdi."
"Eger bir sekilde Slytherin ortak salonunda Slytherin'leri yılan dili konusarak korkutuyor veya etkiliyorduysa da bununla
ilgili personele hiçbir ipucu ulasmadı. Dısarıda hiç bir zaman kibir ve siddet emaresi göstermedi. Sıra dısı bir sekilde yetenekli ve
çok iyi görünüslü bir yetim olarak, neredeyse geldigi andan itibaren dogal olarak personel tarafından dikkat çekti ve sefkat
kazandı. Kibar, sessiz ve bilgiye aç görünüyordu. Neredeyse hepsi ondan olumlu yönde etkilenmislerdi.
"Onlara söylemediniz mi, efendim, onunla yetimhanede tanıstıgınızda nasıl biri oldugunu?" diye sordu Harry.
"Hayır, söylemedim. Hiçbir vicdan azabı emaresi göstermese de, daha önceden nasıl davrandıgı hakkında üzgün olması
mümkündü ve yeni bir sayfa açmaya kararlıydı. Ona bu sansı vermeyi seçtim."
Dumbledore durdu ve konusmak için agzını açan Harry'ye arastıran gözlerle baktı. Bu, yine, Dumbledore'un insanlara hak
etmediklerine dair çok büyük kanıtlar olmasına ragmen güvenme egilimiydi. Ama sonra Harry birsey hatırladı…
"Ama siz ona gerçekten güvenmiyordunuz, efendim, degil mi? Bana o söyledi… Günceden çıkan Riddle bana dedi ki,
'Dumbledore beni hiçbir zaman diger ögretmenler kadar sevmis görünmedi."
"Söyle diyelim, ben onun güvenilir oldugunu söylemedim," dedi Dumbledore. "Ben, daha önce de belirttigim gibi, onu
dikkatlice izlettirmeye karalıydım ve bunu yaptım. Baslangıçta sanki incelemelerimden büyük sonuçlar elde etmisim gibi
yapamam. Bana karsı çok dikkatliydi; eminim ki, onun gerçek kimligini kesfetmem için bana biraz fazla sey söylemis olmasından
korkuyordu. Bana bir daha bu kadar açılmamak için dikkat ediyordu, ama heyecanla bana söylediklerini ve Mrs Cole'un bana
verdigi sırları geri alamazdı. Bununla birlikte, benim birçok meslektasımı büyüledigi gibi beni hiçbir zaman büyülemeye çalısma
düsüncesini tasımadı."
"Okulda sivrildikçe, kendilerini yaptıkları ise adamıs bir grup topladı; onlara öyle diyordum, daha iyi bir terim istemek için,
daha önce de belirtmis olmama ragmen, Riddle süphesiz hiçbirine sevgi beslememisti. Bu grubun kale içinde karanlık bir çekiciligi
vardı. Çok çesitli bir olusum idiler; koruma arayan zayıflardan, paylasılabilecek san arayan hırslılardan ve kendilerine daha fazla
arılastırılmıs zulüm çesitlerini gösterebilecek bir lider arayan canilerden olusan bir karısımdı. Baska bir deyisle, onlar Ölüm
Yiyenler'in habercileriydi ve gerçekten de onlardan bazıları Hogwarts'tan ayrılınca ilk Ölüm Yiyen'lerden oldular."
"Riddle tarafından sertçe kontrol edilerek hiçbir zaman açıktan açıga yanlıs bir hareketleri tespit edilmese de Hogwarts'ta
bulundukları yedi yıl, onlarla hiçbir zaman tatmin edici bir sekilde baglantı kurulamayan birkaç kötü tesadüfe sahipti, en ciddisi
de, tabii ki bir kızın ölümüyle sonuçlanan Sırlar Odası'nın açılmasıydı. Bildigin gibi, o cinayette Hagrid haksızca suçlanmıstı."
"Hogwarts'ta Riddle'la ilgili çok fazla anı bulamadım," dedi Dumbledore, soluk elini Düsünseli'nin üzerine koyarak. "Onu
bilip konusmaya hazırlanan birkaç kisi de korkmustu. Benim bildiklerim, o Hogwarts'tan ayrıldıktan sonra, çok özenli gayretlerden
sonra, konusmaya zorlanmıs birkaç kisiyi takip ettikten sonra, eski kayıtları arastırarak ve Muggle ve büyücü tanıkları
sorgulayarak olustu."
"Konusmaya ikna edebildiklerim bana Riddle'ın soyuna kafasını taktıgını söyledi. Bu anlasılabilir, tabii ki; o bir yetimhanede
büyümüstü ve dogal olarak nasıl olup da orada oldugunu ögrenmek istiyordu. Ödül Salonu'ndaki siltlerde, sınıf baskanları
listelerinde, hatta büyücülük tarihi kitaplarında babasının ismini arayıp bulamadıgı görülüyordu. Sonunda babasının Hogwarts'a
hiçbir zaman ayak basmadıgını kabul etmek zorunda kaldı. Dste ben bundan sonra onun bu ismi sonsuza kadar bırakıp Lord
Voldemort kimligini aldıgına ve daha önce hor gördügü, insanoglunun utanç verici bir zayıflıgı olan ölüme boyun egdigi için bir
cadı olamayacagını düsündügü annesinin ailesini arastırmaya basladıgına inanıyorum."
"Dse tek bir kelime ile baslaması gerekiyordu, yetimhane yöneticilerinden annesinin babasının oldugunu ögrendigi isim,
'Marvolo'. Sonunda, çok zorlu arastırma sonrasında, büyücü aileleriyle ilgili eski kitaplar vasıtasıyla, Slytherin'in yasayan soyunu
kesfetti. On altıncı yasının yazında, senede bir kez döndügü yetimhaneden ayrıldı ve Gaunt akrabalarını bulmak için yola koyuldu.
Ve simdi, Harry, eger ayaga kalkarsan…"
Dumbledore kalktı ve Harry onun yine içinde, girdap yapan, inci gibi anıyla dolu küçük kristal bir sise tuttugunu gördü.
"Bunu elde etmek için çok sanslıydım," dedi, parıldayan kütleyi Düsünseli'nin içine dökerken. "Tecrübe ettikten sonra
senin de anlayacagın gibi. Gidelim mi?"
Harry tas kabın üzerine, yüzü anının yüzeyine batıncaya kadar uysalca egildi; o bildik bosluga düsme duygusunu hissetti
ve sonra neredeyse tam karanlıkta kirli bir tasın üstünde durdu.
Bulundugu yeri hatırlaması Dumbledore yanına gelinceye kadar birkaç saniyesini aldı. Gaunt'ların evi simdi Harry'nin
simdiye kadar gördügü herhangi bir yerden tarif edilemez bir biçimde daha kirliydi. Tavan örümcek aglarıyla doluydu, yer kir
tabakasıyla kaplıydı; küflü ve çürük bazı yiyecekler masanın ortasında bir çömlekler yıgınıyla duruyordu. Tek ısık saçı sakalı
haddinden fazla uzadıgı için Harry'nin ne gözlerini ne de agzını görebildigi bir adamın ayagının dibinde duran sefil bir mumdan
geliyordu. Adam atesin yanındaki koltukta serilmis yatıyordu, Harry bir an için adamın ölü olup olmadıgını merak etti. Ama sonra
kapı yüksek sesle çalındı ve adam sag elinde bir asa ve sol elinde bir bıçak kaldırarak aniden uyandı.
Kapı gıcırdayarak açıldı. Orada esikte, elinde eski moda bir lamba tutan, Harry'nin bakar bakmaz tanıdıgı bir çocuk
duruyordu: uzun, soluk, koyu saçlı ve yakısıklı - genç Voldemort.
Voldemort'un gözleri yavasça mezbeleyi taradı ve sonra koltuktaki adamı buldu. Birkaç saniye birbirilerine baktılar, sonra
adam sendeleyerek kalktı, ayagının etrafındaki bir sürü sise yerde bir oraya bir buraya çınlayıp tangırdıyordu.
"SEN!" diye bögürdü. "SEN!"
Ve asasını ve bıçagı yukarı dogru tutarak sarhosça Riddle'a dogru fırladı.
"Dur."
Riddle yılan dilinde konustu. Adam masaya dogru kaydı, küflü çömlekleri yere düsürüp kırarak. Riddle'a dik dik baktı.
Birbirilerine bakarken uzun bir sessizlik oldu. Adam bozdu sessizligi.
"Onu konusuyor musun?"
"Evet, konusuyorum," dedi Riddle. Odanın içine dogru ilerledi, kapının sallanıp kapanmasına müsaade ederek. Harry,
Voldemort'un korkusuzlugunu kendini engelleyemeden gücenik bir sekilde takdir etti. Yüzü, yalnızca igrenmis ve belki, biraz da
hayal kırıklıgına ugramıs görünüyordu.
"Marvolo nerede?" diye sordu.
"Öldü," dedi digeri. "Yıllar önce öldü, degil mi?"
Riddle kaslarını çattı.
"Sen kimsin, o zaman?"
"Ben Morfin'im, degil mi?
"Marvolo'nun oglu mu?"
"Tabii ki öyleyim…"
Morfin Riddle'ı daha iyi görebilmek için saçlarını kirli yüzünden çekti ve Harry onun sag eline Marvolo'nun siyah taslı
yüzügünü taktıgını gördü.
"Senin o Muggle oldugunu düsündüm" diye fısıldadı Morfin "Çok benziyorsun"
Riddle "Hangi Muggle?" dedi sertçe
"Kardesimin hoslandıgı, yolun sonundaki büyük evde yasayan Muggle" dedi Morfin ve aniden aralarındaki zemine tükürdü
"Aynı onun gibisin Riddle. Ama o daha yaslı di mi? O senden yaslı, simdi onu düsünüyordum…"
Morfin biraz afallamıs ve çökmüs görünüyordu, hala masanın kenarına yaslanıyordu ve aptalca ekledi "O geri gelir,
anlıyor musun?"
Voldemort olasılıkları düsünürken gözünü Morfin'e dikmisti. Biraz yaklasarak "Riddle geri mi döndü?" dedi
"Eee, onu terketti ve düzgün hizmet etti, bir hiç ugruna evlenmek!" dedi Morfin, tekrar yere tükürürken. "Bizi soydu,
dikkat et, o kaçmadan önce. Rozet nerede, hı, Slytherin’in Rozeti nerede?"
Voldemort cevap vermedi. Morfin sinirleniyordu. Bıçagını savurarak bagırdı : "Bizi rezil etti, o asagılık kaltak bunu yaptı ve
siz buraya gelip bunlar hakkında sorular soruyorsunuz? Bitti… Her sey bitti…"
Uzaklara bakıyordu, hafifçe sendeledi ve Voldemort ona dogru ilerledi. Alısılmadık bir karanlık hissedildi. Voldemortun
lambasını ve Morfin'in mumunu söndürdü. Her seyi bastırdı... Dumbledore’un parmakları Harry'nin kolunu sıkıca kavradı, simdiki
zamana geri süzülüyorlardı.
"Hepsi bu mu?" dedi Harry "Neden her sey karardı, ne oldu?"
"Morfin bundan sonrasını hatırlayamadı." dedi Dumbledore Harry'yi sandalyesine oturtarak."Diger sabah uyandıgında
yerde tek basına yatıyordu ve Marvolo'nun yüzügü gitmisti"
"Aynı anda Little Hangleton kasabasında bir hizmetçi High Street'de kosarak büyük evin çizim odasında 3 kisinin yerde
yattıgını bagırıyordu: Tom Riddle Senior, annesi ve babası.
"Yetkili Mugglelar sasırmıstı. Anladıgım kadarıyla Riddleların nasıl öldügünü bugüne kadar hala bilmiyorlar. Avade
Kedavra laneti genelde hiç hasar bırakmaz… Dstisnalarla daha önce karsılasmıstım." diye ekledi Dumledore, Harry'nin yara
izini basıyla göstererek. "Diger yandan Bakanlık bunu bir büyücünün yaptıgını biliyordu. Ayrıca Riddle'ların evinin karsısındaki
vadide hükümlü bir muggle düsmanı yasadıgını da biliyorlardı, birine saldırmaktan dolayı hapse girmis bir muggle düsmanı.
"Bu yüzden bakanlık Morfin'i çagırdı. Onu sorgulamalarına, Veritaserum veya Zihnefendar kullanmalarına gerek yoktu,
cinayeti itiraf etti ve sadece katilin verebilecegi detayları verdi. Kibirliydi. Muugleları öldürdügünü, bu fırsatı yıllardır
bekledigini söylüyordu. Bir keresinde Muggleları öldürdügü kanıtlanan asasını eline aldı ve kavga çıkarmadan Azkaban'a
gitmeyi kabul etti.
Onu tek rahatsız eden babasının yüzügünün kaybolmasıydı Defalarca, onu esir alanlarla "Kaybettigim için beni
öldürecek" dedi ve bu o zaman tekrar tekrar söyledigi tek seydi. Hayatının geri kalanını Marvalo'nun son yadigârının
kaybolusunu inleyerek Azkaban’da geçirdi. Ve diger tüm zavallılar gibi o da hapishanenin yanına gömüldü.”
"Yani Voldemort Morfin'in asasını çaldı ve kullandı?" dedi Harry dogrularak.
"Dogru" dedi Dumbledore. "Bunu bize gösterecek hiç anımız yok ama bence ne oldugundan kesinlikle eminiz.
Voldemort amcasını sersemletti, onun asasını aldı ve vadidin karsısında, 'yolun sonundaki büyük ev'in yolunu tuttu. Burada
Büyücü annesini bırakan Muggle'ı öldürdü ve iyi bir derece için onun muggle büyükannesini ve dedesini de, böylece kalan
son degersiz Riddleları da yok etmis ve onu istemeyen babasından intikamını almıs oldu. Sonra Gaunt ahırına geri döndü,
amcasının anılarını degistiren bir büyü yaptı, asayı bilinçsizce yatan sahibinin yanına koydu ve gitti.
"ve Morfin bunu yapmadıgını asla fark etmedi?"
"Asla" dedi Dumbledore. "O, dedigim gibi, tam ve kendini begenmis bir sekilde itiraf etmisti."
"Ama gerçek anıları her zaman ondaydı"
"Evet, ama dil dökmesi için iyi bir Zihnefend yapıldı" dedi Dumbledore " Ve suçu itiraf etmisken neden biri onun
anılarına baksın ki? Her neyse yasamının son haftalarında ona güvenli bir ziyaret gerçeklestirebildim. Voldemort’un geçmisi
hakkında ögrenebildigim kadar çok sey ögrenmek için gayret ediyordum. Bu anıya güçlükle ulasabildim. Gerçekleri görünce
onu Azkaban’dan çıkarmak için çalıstım. Ama bakanlık kararını vermeden Morfin öldü"
"Ama Bakanlık tüm bunları Voldemort'un yaptıgını nasıl anlayamadı?" diye sordu Harry kızarak. "O küçük yasta degil
miydi o zaman, küçük yasta büyü yapanları anlarlardı"
"Haklısın onlar anlayabilirlerdi ama suçu isleyenleri anlayamazlardı: Hatırlarsan Bakanlık tarafından Hover büyüsüyle
suçlanmıstın. Aslında onu-"
"Dolby!" diye kükredi Harry "Yani yası küçük biri yetiskin bir büyücü veya cadının evinde büyü yaparsa Bakanlık
anlamıyor?"
“Muhtemelen büyüyü kimin yaptıgını söyleyemeyecekler,”dedi Dumbledore Harry’nin son derece kızgın yüzüne hafifçe
gülümseyerek. “Onlar evlatlarını kendi duvarları içindeyken itaate zorlayan cadı ve büyücü ebeveynlere güveniyorlar.”
“Bu aptalca,”dedi Harry tükürür gibi. “Burada ne olduguna bakın, Morfin’e ne olduguna bakın!”
“Katılıyorum,”dedi Dumbledore. “Morfin nasıl biri olursa olsun, bu sekilde, islemedigi cinayetler için suçlanarak
ölmemeliydi. Ancak geç oluyor, ve ayrılmadan önce senin bu diger hatırayı da görmeni istiyorum...”
Dumbledore iç ceplerinden birinden baska bir küçük kristal sise çıkardı ve Harry Dumbledore’un bu sisenin simdiye dek
topladıkları içinde en önemlisi oldugunu söyledigini hatırlayarak hemen sessizlige büründü. Harry sisenin içindekinin Düsünseli’ne
dökülmekte zorluk çıkaracak kadar hafifçe pıhtılasmıs oldugunu fark etti, bu hatıra bu kadar mı kötüydü?
“Bu çok uzun sürmez,”dedi Dumbledore siseyi sonunda bosalttıktan sonra. “Daha sonra istedgini söyeleyebilirsin
döndügmüzde. Bir kez daha Düsünseline öyleyse...”
Ve Harry bir kez daha gümüsi yüzeyden düstü ve bu kez anında tanıdıgı bir adamın hemen önüne indi, bu daha genç bir
Horace Slughorn’du. Harry onun dazlak haline o kadar alıskındı ki onun parlak,kalın,saman rengi saçlarını neredeyse huzur
kaçırıcıydı; tepesindeki galleon büyüklügündeki kel kısma ragmen sanki kafasına samandan bir örtü takmıs gibi görünüyordu.Bu
günlerde oldugundan daha güçsüz olan bıyıkları kızıl-sarıydı.Zengin nakıs islemeli yeleginin altın dügmelerinin ciddi bir gerilimde
görünmelerine ragmen Harry’nin hatırladıgı kadar tombul degildi. Küçük ayaklarını kadife bir pufun üzerinde dinleniyordu,
kanatlı bir koltukta arkasına iyice yaslanmıs oturuyordu, bir elinde küçük bir bardak sarap tutuyordu, digeriyse kristallestirilmis
ananasların oldugu bir kutunun içini karıstırıyordu.
Dumbledore yanında belirirken Harry etrafına baktı ve Slughorn’un ofisinde olduklarını gördü. Yarım düzine kadar ergenlik
yaslarında erkek çocugu Slughorn’un etrafında onunkinden büyüklü küçüklü oturaklarda oturuyorlardı. Harry hemen Voldemort’u
tanıdı. O en yakısıklı yüze sahipti ve bütün çocuklar içinde en rahat görüneniydi. Eli koltugunun kenarında, kayıtsızca duruyordu
ve Harry sarsılarak onun Marvolo’nun altın ve siyah renkteki yüzügünü taktıgını gördü; çoktan babasını öldürmüstü.
“Efendim, Profesör Merrythought’un emekli olacagı dogru mu?”diye sordu.
“Tom, Tom, bilsem de sana söyleyemezdim,”dedi Slughorn seker kaplı azarlayan parmagını Riddle’a dogru sallayarak,
ancak hafifçe göz kırpmasıyla bütün bu etkiyi yok etmisti. “Aslında bütün bilgileri nereden aldıgını bilmek istedigimi söylemeliyim,
oglum, sen personelin yarısından daha bilgilisin.”
Riddle gülümsedi, diger oglanlar kahkahalarla güldüler ve ona hayran bakıslar attılar.
“Bilmemeniz gereken seyleri bilen esrarengiz yeteneginiz ve umursayan insanlara karsı dikkatli dalkavuklugunuz- ananas
için tesekkür ederim, bu arada, haklısınız, favorim-”
Birçok oglan kıkırdarken çok garip bir sey oldu. Bir anda odanın içi kalın beyaz bir sisle kaplandı, bu nedenle Harry hemen
yanında dikilen Dumbledore’dan baska bir sey göremez oldu. Sonra sisin içinden Slughorn’un normalden yüksek olan sesi çınladı,
“Yanlısa gideceksin, oglum, sözlerimi bir kenara yaz.”
Sis geldigi gibi ansızın kayboldu, ancak ne kimse olanlara dair bir imada bulunuyor ne de az önce garip bir seyler olmus
gibi davranıyordu. Harry sersemlemis bir sekilde etrafa baktı, tam o anda Slughorn’un masanının üzerinde duran bir altın saat on
biri vurdu.
“Yüce tanrım, zaman bu kadar geçti mi?”dedi Slughorn. “Gitseniz iyi olur, çocuklar, yoksa hepimizin bası belaya girer.
Lestrange, yarına kadar ödevini istiyorum yoksa cezaya kalırsın. Senin için de aynısı geçerli Avery.”
Slughorn yerinden kalktı ve çocuklar odayı bosaltırken elindeki bos bardagı masasına tasıdı. Ancak Voldemort geride kaldı.
Harry onun sona kalıp Slughorn’la odada yalnız kalmak için kasten sallandıgını söyleyebilirdi.
“Sert görünüyorsun, Tom,” dedi Slughorn dönüp onun varlıgını görerek. “Geç saatlerde yatagının dısında görünmek
istemezsin, hem de bir sınıf baskanısın…”
“Efendim, size bir sey sormak istiyorum.”
“Sor, öyleyse, oglum, sor...”
“Efendim, merak ettim de… Horcruxlar hakkında ne biliyorsunuz?”
Ve yine aynı sey oldu: Kalın sis odayı bir kez daha doldurdu öyle ki Harry yanında sakin bir sekilde gülümseyen
Dumbledore’dan baska ne Slughorn’u ne de Voldemort’u görebiliyordu. Sonra tıpkı daha önce oldugu gibi Slughorn’un sesi
çınladı.
“Horcruxlar hakkında hiçbir sey bilmiyorum ve bilseydim de sana söylemezdim! Simdi hemen buradan çık ve bir daha
onlardan bahettigini de duymayayım!”
“Pekâlâ, bu kadar,”dedi Dumbledore sakin bir sekilde Harry’nin yanından. “Gitme zamanı.”
Ve Harry’nin ayakları yerden ayrıldı ve az sonra Dumbledore’un masasının önündeki kilimin üzerinde durdu.
“Hepsi bu kadar mı?”diye sordu Harry bos bir sekilde.
Dumbledore bunun en önemli hatıra oldugunu söylemisti, ancak bunun bu kadar önemli olmasına neyin sebep oldugunu
görememisti. Kuskusuz ki sis ve kimsenin onu fark etmedigi gerçegi oldukça garipti, ancak Voldemort’un bir soru sorması ve
cevabını alamaması dısında baska hiçbir sey olmamıs gibiydi.
“Fark etmis olabilecegin gibi,”dedi Dumbledore tekrar masasının arkasına oturarak, “bu anı üzerinde oynanmıs.”
“Oynanmıs mı?”diye tekrar etti Harry, o da oturmustu.
“Kesinlikle,”dedi Dumbledore. “Profesör Slughorn kendi anılarıyla biraz müdahale etti.”
“Ama neden bunu yaptı?”
“Çünkü sanırım hatıralarından utanıyor,”dedi Dumbledore. “Kendini daha iyi biriymis gibi göstermek için görmek
istemedigi bazı kısımları silerek anı üzerinde oynamaya çalıstı. Ancak fark etmis oldugun gibi bunu oldukça kapa bir sekilde yaptı
ve daha da iyisi, gerçek hikâye hala bu degisimlerin altında. Ve bu nedenle, ilk defa sana ödev veriyorum, Harry. Görevin
Profesör Slughorn’u gerçek hikayeyi ortaya çıkarması için ikna etmek, bu hikaye süphesiz ki hepsinden daha önemli olan son
parçamız olacak.”
Harry ona baktı.
“Ancak eminim ki Efendim,”dedi sesini elinden geldigince saygılı tutmaya çalısarak, “bana ihtiyacınız yok – zihinbend
kullanabilirsiniz… ya da Veritaserum…”
Profesör Slughorn her ikisini de bekleyebilecek son derece yetenekli bir büyücüdür,”dedi Dumbledore. “Zihinbendde
zavallı Morifn Gaunt’dan daha hünerlidir ve onu anının gülünç kopyasını vermeye zorladıgımdan beri yanında Veritaserum için bir
panzehir tasımıyorsa sasırırım.
“Hayır, Profesör Slughurn’dan gerçekleri zorla çekip almak için bir girisimde bulunmak aptallık olur diye düsünüyorum ve
iyiden ziyade daha çok zarar verebilir; onun Hogwarts’ı terk etmesini istemem. Ancak onun birçogumuzun oldugu gibi zayıf bir
noktası var ve inanıyorum ki onun savunmasının içine girebilecek tek kisi sensin. Gerçek hatırayı ele geçirmemiz çok önemli
Harry… Ne kadar önemli oldugunu yalnızca gerçekleri gördügümüzde anlayabiliriz. Bu nedenle, sana iyi sanslar… Ve iyi geceler.”
Ani gönderilmesi üzerine biraz sasıran Harry hemen ayaga kalktı. “Dyi geceler, Efendim.”
Çalısma odasının kapısını arkasından kapatırken Phineas Nigellus’un açık bir sekilde “Oglanın bu isi neden senden daha iyi
yapabilecegini anlamıyorum, Dumbledore.”dedigini duydu.
“Anlayacagını umuyorum, Phineas,”diye yanıtladı onu Dumbledore ve Fawkes bir kez daha alçak sesli müzikal bir ses
çıkardı.
(shadow_shooter, Lethe, Arctic, Okyanus, Tarıq, Neutron, naturedefender)
Dogum Günü Sürprizleri
Ertesi gün Harry, Ron ve Hermione'ye, Dumbledore'un ona verdigi görevi söyledi, ama ikisiyle ayrı ayrı konustu, çünkü
Hermione hala Ron'un bulundugu ortamda ona hor gören bir bakıs atmaktan, daha fazla kalmayı reddediyordu.
Ron, Harry’nin Slughorn ile fazla sıkısmayacagını düsündü.
"Seni seviyor," dedi kahvaltıda, agzında çatal dolusu kızarmıs yumurta vardı. "Seni hiç reddetmeyecek, degil mi? Küçük Dksir
Prensini reddetmez. Sadece bu ögle dersten sonra gidip ona sor."
Fakat Hermione daha kasvetli bir açıdan bakıyordu.
"Eger Dumbledore onu alamadıysa, gerçekte ne oldugu saklanmaya kararlı olmalı," dedi alçak sesle; tenefüste bos, karlı
avluda dikilirlerken. "Horcrux... Horcrux... Daha önce hiç böyle bir sey duymamıstım."
"Duymadın mı?"
Harry hayal kırıklıgına ugramıstı; Hermione'nin Horcrux'ların ne olduguna dair bir ipucu verebilecegini umuyordu.
"Bunlar gerçekten ileri derecede Kara büyü olmalı, ya da Voldemort neden bunlar hakkında bir seyler bilmek istesin ki? Sanırım
bilgiyi almak zor olacak; Harry, Slughorn'a nasıl yaklasacagın konusunda çok dikkatli olmalısın, bir strateji düsün..."
"Ron, bu ögleden sonra, Dksir dersinden sonra gitmem gerektigini düsünüyor."
"Ah, peki, eger Galip-Galip (Won-won) böyle düsünüyorsa, yapman iyi olur," dedi birden öfkelenerek. " Galip-Galip (Won-won)
kararları ne zaman hatalıydı ki?
"Hermione, sen..."
"Hayır!" dedi öfkeyle ve Harry'i ayak bileklerine kadar gelen karda yalnız bırakarak hiddetle çekip gitti.
Harry, Ron ve Hermione bir sırayı paylasmak zorunda oldugu için Dksir dersleri bu günlerde yeterince rahatsız ediciydi. Bugün,
Hermione kazanını masanın öbür tarafına, Ernie'nin yakınına tasıdı ve Harry ve Ron'un ikisini birden görmezden geldi.
"Sen ne yaptın?" diye Harry'e homurdandı, Hermione'nin kibirli görüntüsüne bakarak.
Ama Harry daha cevap veremeden, Slughorn sessizlik için, odanın ön tarafından bagırdı.
"Yerinize oturun, yerinize oturun, lütfen! Çabuk, simdi, bu ögleden sonra yapılacak bir sürü isimiz var! Golpalott'un Üçüncü
Kanunu... Kim bana söyleyebilir -? Ancak Miss Granger söyleyebilir, elbette!"
Hermione, en yüksek hızla ezberinden okudu: "Golpalott'un- Üçüncü- Kanunu- karısık- zehir- için- olan- panzehirin- her- birayrılabilen-
bilesenleri- için- olan-bazı- panzehirlerin- toplamından- daha- fazlasına-es- olacagını- belirtir."
"Kesinlikle!" Slughorn'un yüzü ısıldadı. "Gryffindor'a on puan. Simdi, eger Golpalott'un Üçüncü Kanununu dogru kabul
edersek..."
Harry Slughorn'un Golpalott hakkında söylediklerine inanmak zorundaydı, çünkü hiçbir sey anlamamıstı. Hermione dısında hiç
kimse Slughorn'un bundan sonra ne söyleyecegini takip ediyor gibi gözükmüyordu.
“...ki bu da demektir ki, elbette, Scarpin Revelaspell’in iksir içerikleri konusunda tanımlamalarını kabul edersek, bizim temel
hedefimiz kolay yöntem olanı yani malzemelerin içinde yer alan malzemelere karsı olan panzehiri bulmak degil, eklenen ögeleri,
ki neredeyse simyasal bir yöntemle, bunları ayrı elementleri dönüstürecek...
Ron Harry'nin yanında agzı yarı açık, dalgın dalgın yeni Gelismis Dksir Yapımı kitabının kopyasını karalayarak oturuyordu. Ron
konuyu kaçırdıgında ve neler oldugunu çözmeye çalıstıgında ona yardım edecek Hermione’nin olmadıgını unutmus gözüküyordu
“...ve böylece,” diye bitirdi Slughorn. “Her birinizin gelip bu ufak siselerden birini masamdan almanızı istiyorum. Ders bitmeden
önce bu zehir için bir panzehir hazırlamanız gerekiyor. Dyi sanslar ve koruyucu eldivenlerinizi unutmayın!”
Sınıfın geri kalanı kalkmaları gerektigini fark edene kadar Hermione yolu yarılamıstı; Harry, Ron ve Ernie masaya dönene kadar
da sisesinin içindekileri kazanına dökmüs ve altında atesi tutusturmustu.
“Prens’in sana bu konuda daha fazla yardım edememesi ne kadar yazık, Harry,” dedi dogrulurken Hermione açıkça. “Bu sefer
ilkelerin gerektigini anlamalısın Harry. Kısa yol ya da hile yok!”
Öfkeyle, Slughorn’un masasından aldıgı cart pembe olan zehirin kapagını açtı, kazanının içine bosalttı ve altına ates yaktı.
Bundan sonra ne yapması gerektigi hakkında en ufak bir fikri bile yoktu. Oldukça aptal bir biçimde dikilip Harry ne yaparsa
aynısını yapan aval aval dikilen Ron’a baktı.
“Prens’in bunun hakkında bir tavsiyesi olmadıgına emin misin, Harry?” diye homurdandı Ron, Harry’e.
Harry güvendigi Gelismis Dksir Yapımı kitabının kopyasını kendine dogru çekti ve panzehirler hakkında olan bölümü açtı.
Golpalott’un Üçüncü Kanunu, Hermione’nin söylediginin harfi harfine aynısıydı; ama Prens, bunun hakkında açıklayıcı bir tek not
bile yazmamıstı. Görünüse bakılırsa o da Hermione gibi bunu anlamakta zorluk çekmemisti.
“Hiçbir sey yok,” dedi Harry bos bos.
Simdi Hermione asasını kazanına dogru hararetli bir sekilde sallıyordu. Ne yazık ki, onun yaptıgı büyüyü tekrarlayamıyorlardı
çünkü Hermione çok iyi oldugu sözsüz büyü sihirlerini sesli söylemeye gerek duymuyordu. Fakat, Ernie Macmillan, kazanına
dogru “Specialis revelio!” diye homurdanıyordu bu yüzden de Harry ve Ron onun yaptıgını tekrarlamak için acele ediyorlardı.
En iyi iksir yapıcısı olarak sınıfta yaptıgı ünün gözünün önünde mahvoldugunu fark etmesi bes dakikasını aldı. Slughorn,
genellikle yaptıgı gibi zindanı ilk dolasısında kazanına ümitlice baktı; sevinçle bagıracagına öksürerek aceleyle etrafı kötü yumurta
kokusu sarmıs gibi kafasını çevirdi. Hermione yüzünde daha fazla kendini begenmis bir ifade olamazdı, her Dksir dersinde basarılı
olamamaktan bıkmıstı. Simdi de on degisik kristal içine gizemlice, zehrinin ayrılmıs malzemelerini döküyordu. Daha fazla, bu her
seyden rahatsız edici görüntüden kurtulmak için; Yarım-Kan Prens’in kitabına egildi ve gereksiz bir çabayla birkaç sayfa çevirdi.
Ve tam karsısında kötü bir el yazısıyla yazılmıs, panzehirler hakkında uzun bir liste vardı.
Sadece bogazlarına bir bezoar itin.
Harry bir dakika boyunca bu kelimelere baktı. Çok uzun zaman önce, bezoarlar hakkında bir sey duymamıs mıydı? Snape onlara
bundan bahsetmemis miydi?
Bir keçinin karnından alınacak tas, birçok zehirlenmeye karsı etkilidir.
Bu, Golpalott problemine cevap degildi ve Snape hâlâ onların ögretmeniyken bunu yapmaya cesaret edemezdi ama bu bir
dakika, bu bir zor andı. Stok dolabına dogru acele etti; en arkalarda kötü bir el yazısıyla ‘Bezoar’ kelimesi yazan küçük kagıt
kutusunu bulana kadar tek boynuzlu atın boynuzlarını ve kurutulmus otları kenarı itti. Tam Slughorn “Dki dakikanız kaldı, millet!”
diye seslenirken kutuyu açtı.
Dçerisinde yarım düzine burusmus kahverengi nesne vardı, gerçek tastan daha çok, kurutulmus böbrege benziyordu. Harry bir
tanesini gizlice aldı, kutuyu dolaba geri koyup kazanına aceleyle döndü.
“Zaman... DOLDU!” diye seslendi güler yüzlüce. “Pekâlâ, neler yaptıgınızı görelim! Blaise... bana gösterecek neyin var?”
Yavasça, Slughorn çesitli panzehirleri gözden geçirerek odanın etrafını dolastı. Kimse görevini bitirememis olsa da Hermione,
Slughorn ona gelmeden sisesinin içine birkaç malzeme daha tıkıstırmaya çalısıyordu. Ron tamamen vazgeçmisti ve sadece
kazanından gelen pis kokulu gazları solumaktan kaçınıyordu. Dnce ve terli eliyle beziri kavramıs olan Harry, ayakta bekliyordu.
Slughorn sonunda masalarına ulastı. Ernie’nin iksirini kokladı ve yüzünü burusturarak Ron’unkine geçti. Ron’un kazanının
basında daha fazla kalmadı ve hemen uzaklastı, hafifçe ögürdü.
“Ve sen, Harry,” dedi. “Bana gösterecek neyin var?”
Harry elini ileri uzattı, bezir avucunda duruyordu.
Slughorn buna tam on saniye boyunca baktı. Harry kısa bir an ona bagırıp bagırmayacagını merak etti. Sonra kafasını geri
çekti ve kahkahalar içinde bagırdı.
“Çok yeteneklisin, evlat!” diye gürledi, beziri alarak sınıfın görmesi için havaya kaldırdı. “Ah, tıpkı annen gibisin... peki, seni
suçlayamam... bezoar tabii ki tüm bu iksirlerde panzehir olarak görev alır!”
Yüzü terli ve burnunda leke olan Hermione, kanı beynine sıçramıs gibi görünüyordu. Onun, içinde bir parça kendi saçı da
bulunan ve elli iki farklı malzeme içeren yarı bitmis panzehiri hala, gözlerini Harry’den alamayan Slughorn’un arkasında yavasça
fokurduyordu.
“Ve bezoarı kendi basına düsündün, öyle mi, Harry?” diye sordu Hermione, dislerini sıkarak.
“Dste birtek bu ruh, gerçek bir iksir- yapıcısının ihtiyacı olan seydir,” dedi Slughorn neselice daha Harry cevaplayamadan. “Tıpkı
annesi gibi, o da aynı sezgisel iksir- yapımı kavrayısına sahip, Lily’nin bunu getirmesi süphesizdi... Evet, Harry, evet; eger bize
uzatacak bir bezirin varsa, elbette bu isimizi görür... Bununla beraber; bütün seylerde ise yaramasalrda –ki bu çok nadirdir hala
panzehirleri nasıl olusturulacagını bilmekte yarar var...”
Harry, süt dökmüs kedi gibi duran ve sınıfta Hermione’den daha kızgın görünen tek kisi olan Malfoy’u gördügünde çok
memnun oldu. Hiç kimse; Harry’nin hiçbir çalısma yapmadan sınıfın üst sıralarına çıkmasından dolayı duydugu öfkeyi ifade
edemeden, zil çaldı.
“Toplanma zamanı!” dedi Slughorn. “Ve bu sıra dısı fikirden dolayı, Gryffindor’a ekstra bir on puan daha!”
Hâlâ kıkırdayarak, zindanın en önünde bulunan masasına dogru, paytak paytak yürüdü. Harry, çantasını toplamayı, asırı
miktarda agırdan alarak oyalandı. Ne Ron ne de Hermione ayrılırken ona sans diledi; ikisi de epeyce kızgın görünüyordu. En
sonunda Harry ve Slughorn odada bas basa kaldı.
“Hadi ama Harry, sonraki dersine geç kalacaksın,” dedi Slughorn dostane bir tavırla, ejderha derisi çantasının tokasını çat diye
kapattı.
“Efendim,” dedi Harry kendine Voldemort’un sinir edici durumunu hatırlatarak. “Size bir sey sormak istiyorum.”
“Sor bakalım, o zaman, evlat, hadi sor...”
“Efendim, ben sizin ne bildiginizi merak etmistim de sey hakkında... sey, Horcrux?” Slughorn donup kaldı. Yuvarlak yüzü
çökmüs gibi göründe kendisine. Dudaklarını yaladı ve kısık bir sesle “Ne dedin?” “Sizin Horcrux hakkında bir sey bilip
bilmediginizi sordum. Siz-”
“Dumbledore seni pesime düsürdü” diye fısıldadı Slughorn.
Sesi tamamen degismisti. Artık cana yakın degil korkmus, dehsete düsmüstü. El yordamıyla gögüs cebini arayıp bir mendil
çıkardı, terli alnını sildi.
“Dumbledore sana bu- bu anıyı göstermis,” dedi Slughorn. “Sey, degil mi?”
“Evet,” dedi Harry hemen yalan söylememenin en iyisi oldugunu düsünerek.
“Evet, elbette,” dedi Slughorn sessizce, hâlâ beyaz yüzüne dokunarak. “Elbette... peki, eger bu hatırayı gördüysen, Harry,
benim hiç- hiçbir sey bilmedigimi biliyorsundur –kelimeyi zorlukla tekrarladı- Horcrux hakkında.”
Ejderha derisi çantasını kavradı, mendilini cebine tıkıstırdı ve zindan kapısına dogru yürüdü.
“Efendim,” dedi Harry umutsuzca, “Ben düsündüm ki anıyla ilgili daha fazla bir seyler-“
“Öyle mi?” dedi Slughorn. “O halde yanıldın, degil mi? YANILDIN!”
Son kelimeyi bagırarak söyledi ve Harry daha baska bir sey söyleyemeden, zindan kapısını arkasından çarparak kapadı.
Harry onlara felaket görüsmeyi anlattıgında ne Ron ne de Hermione halden anlar bir tavır içinde degildi. Hermione yolda hâlâ
hiçbir sey yapmadan sonuç alan Harry’e köpürüyordu.. Ron ise, Harry’nin ona da bir bezir uzatmadıgı için gücenmisti.
“ikimizde yapsaydık, çok aptal görünürdü,” dedi Harry sinirli bir sekilde.
“Bak, denedim ve ona Voldemort hakkında soru sorabilmek için onu yumusattım, degil mi? Ah, artık yaparmısın! diye ekledi
kızgınlıkla, ron adı duyup irkilince.
Basarısızlıgının kızgınlıgından, Ron ve Hermione’nin davranıslarından; sonraki bir kaç gün; Harry, Slughorn hakkında sonra ne
yapacagı üzerine düsüncelere daldı. Sonunda, bir süreligine beklemeye karar Verdi böylece Slughorn onun Horcruxları tamamen
unuttugunu sanacaktı; yani saldırıya geçmeden once bir süreligine yatısması için pusuda bekleyecekti.
Harry, Slughorn’a bir daha soru sormayınca; iksir ögretmeni her zamanki sevecen tavrına döndü ve konuyu aklından tamamen
uzaklastırmıs göründü. Harry onun aksam partilerinden birine bir davet bekledi, Quidditch çalısmalarını yeniden planlaması
gerekse bile bu sefer kabul etmeye karar vermisti. Ama, ne yazık ki, hiçbir davet gelmedi.
Harry, Hermione ve Ginny’e de sordu; içlerinden hiçbirisi davet almamıstı, bildikleri kadarıyla baska kimse de. Harry,
Slughorn’un göründügü kadar unutkan olup olmadıgını merak etmeden duramıyordu, Harry’e soru sorması için ekstra fırsat
vermemeye de kararlıydı.
Bu arada, Hogwarts kütüphanesi bilinen zamanda Hermione’yi ilk kez basarısızlıga ugratmıstı. Hermione gerçekten çok
sasırmıstı, Harry’nin bezoar numarasına olan kızgınlıgını bile unutmustu.
“Horcrux’ların ne yaptıgına dair bir basit açıklama bile bulamadım,” dedi. “Bir tane bile! Simdiye kadar yasak bölümde en
korkunç iksirlerin nasıl hazırlandıgını gösteren korkunç kitaplara baktım- hiçbir sey yoktu. Bulabildigim tek sey, “EN KÖTÜ
LANETLER” adlı kitabın önsözündeydi –dinleyin– Horcrux’ın, yani en tehlikeli sihirli icadın hakkında konusmayız ya da direktifler
veremeyiz.
Yani; demek istedigim, o zaman, neden yazıyorlar?” dedi sabırsızlıkla, kitabı çarpıp kapayarak; kitap bir hayalet gibi inleme sesi
çıkardı. “Ah, kapa çeneni,” diyerek kitabı çantasına tıktı.
Subat geldiginde okulun etrafındaki karlar; yerini soguga ve kasvetli bir rutubete bırakarak erimeye baslamıstı. Eflatun- gri
bulutlar kalenin hemen üstünde asılı duruyordu ve sürekli serin havada yagan yagmur çimenleri kaygan ve çamurlu yapmıstı.
Bunun sonucunda altıncı sınıfların, arazi yerine Büyük Salon’da yer alacak ilk cisimlenme dersi hiçbir normal ile çakısmaması için,
cumartesi sabahına ayarlanmıstı.
Harry Hermione ile salona vardıklarında (Ron, Lavender ile inmisti) masaları yok olmus buldular. Yagmur yüksek camlara
dogru siddetlice vuruyordu ve Profesör Sprout, Snape, Flitwick ve McGonagall –Bina Baskanları–‘nın önünde toplandıklarında,
büyülü tavan üstlerinde karanlık bir girdap gibi dönüyordu. Harry devamlı yok olup yeniden belirmekten midir nedir içinde de bir
seyler eksilmis gibiydi yada mekan bunun için tasarlanmıstı.
“Günaydın,” dedi Bakanlık büyücüsü, bütün ögrenciler varıp, Bina Baskanları sessizligi sagladıgında. “Adım Wilkie Twycross ve
bundan sonraki on iki haftalıgına sizin Bakanlık- Cisimlenme ögretmeniniz olacagım. Umuyorum ki, sizi cisimlenme sınavı için
hazırlamak mümkün olur ve-“
“Malfoy, sus ve dikkatini buraya ver!” diye bagırdı Profesör McGonagall.
Herkes etrafına bakındı. Malfoy’un yanakları solgun bir pembe rengine dönüstü; fısıltıyla bir seyler tartısıyor gibi gözüktügü
Crabbe’den uzaklastıgında kızgın görünüyordu. Harry hemen Snape’e baktı, o da kızgın görünüyordu ama Harry, onun Malfoy’un
kabalıgından degil de McGonagall’ın onun binasından birisini azarladıgı için daha çok kızdıgından son derece süpheliydi.
“- yakın bir zamanda, çogunuz teste girmek için hazır olur,” diye devam etti Twycross, daha fazla yarıda kesilmeyecegini
düsünerek.
“Bildiginiz gibi, Hogwarts’ta cisimlenmek ya da buharlasmak genellikle imkânsızdır. Müdür, sadece Büyük Salon’un içinde, bir
saatligine bu büyüyü kaldırdı; böylece sizin de deneme yapmanız mümkün olacak. Sunu vurgulayabilirim ki; bu salonun duvarları
dısında cisimlenemezsiniz ve bunu denemeniz akılsızca olur.
“Simdi; her birinizden, önünüzde en az bir buçuk metre olacak sekilde yerlesmenizi istiyorum.”
Büyük bir karısıklık ve itis kakıs vardı; insanlar ayrılırken, birbirlerine çarpıp digerlerine boslukları hakkında emirler veriyorlardı.
Bina Baskanları ögrencilerin arasında dolasıyor, kavgaları durdurup onları düzgün bir pozisyona sokuyorlardı.
“Harry, nereye gidiyorsun?” diye sordu Hermione.
Fakat Harry cevap vermedi, kalabalıgın içine dogru hızla ilerliyordu, birkaç Ravenclaw ögrencisini hizaya sokan Profesör
Flitwick’i daha sonra da Hufflepuff’ ögrencilerini düzenleyen Profesör Sprout’u geçti hepsi öne daha yakın durmak istiyordu, Ernie
Macmillan’ın yanından sıvısarak kargasadan yararlanarak Crabbe ile tartısmaya devam eden Malfoy’un arkasında kalabalıgın
arkalarında bir yer bulmaya basardı, aralarında birbuçuk metre kadar yer vardı ve sinirli görünüyordu
“Daha ne kadar uzun sürecegini bilmiyorum, tamam mı?” diye Crabbe’e bagırarak, tam arkasında dikilen Harry’i fark
etmemisti.
Crabbe agzını açtı ama Malfoy onun ne söyleyecegini tahmin etmis görünüyordu.
“Bak, ne yaptıgım seni ilgilendirmez, Crabbe; sen ve Goyle sadece söylenildigi gibi yapın ve gözetlemeye devam edin.”
“Eger arkadaslarımın benim için gözetlemelerini istesem, neler yapabilecegimi onlara söylerim,” dedi Harry, sadece Malfoy’un
duyabilecegi bir sesle. Malfoy derhal arkasına döndü, eli asasına dogru gidiyordu ki tam o anda dört Bina Baskanı “Sessizlik!”
diye bagırdı ve etrafa bir sessizlik çöktü. Malfoy yavasça yüzünü önüne çevirdi.
“Tesekkür ederim,” dedi Twycross. “Ve simdi...”
Asasını salladı. Her ögrencinin önünde; yerde, modası geçmis tahta çemberler ortaya çıktı.
“Cisimlenirken hatırlanması gereken seyler üç tanedir,” dedi Twycross. “durak, dirayet, düsünce! Birinci adım: Zihninizi istenen
yer üzerinde sabitlestirin,” dedi Twycross.”Bu durumda, çemberlerin içine. Lütfen, simdi, bu hedefe konsantre olun.”
Herkes, diger herkesin çemberlerine bakıp bakmadıgını görmek için çevresine baktı, sonra aceleyle denileni yaptılar. Harry
yerdeki tozlu çemberinin içine gözlerini dikip baktı ve zorlukla baska bir sey düsünmemeye çalıstı. Ancak Malfoy’un bu gerekli
gözlemcilerle ne yaptıgını düsünmeden konsantre olması imkânsızdı,
“Dkinci adım,” dedi Twycross, “Hayalinizde canlandırdıgınız yerde bulunmak için dirayet edin yani kararlı olun. Oraya girmek
için arzularınıza izin verin, vücudunuzun her hücresini aklınızdan çıkarın!”
Harry, gizlice etrafa göz gezdirdi. Sol tarafında, Ernie Macmillan, kendi çemberine, yüzü pembelesecek kadar sert
bakıyordu. Sanki Quaffle büyüklügünde bir yumurta yumurtlamaya çalısıyormus gibi kendini zorluyodu. Harry biraz güldü ve
aceleyle kendi çemberine bakmaya döndü.
“Üçüncü adım..” dedi Twycross. “ve sadece ben komut verince… Etrafınızda dönün. Boslıkta gidiyormus gibi hissedin
ve düsünerek hareket edin…Benim komutumla. Simdi…Bir—”
Harry, tekrar etrafa göz attı. Birçok insan, kendilerinden bu kadar kısa sürede cisimlenmeleri istendiginden, kesinlikle
korkmus görünüyordu.
Harry, düsüncelerini tekrar kendi çemberine sabitlemeye çalıstı. Üç D kuralı ne için duruyıordu çoktan unutmustu.
“—ÜÇ!”
Harry, etrafında döndü, dengesini kaybetti,nerdeyse düsüyordu. Ama bunu tek yapan o degildi. Bütün salon bir anda
sendeleyen insanlarla dolmustu. Neville sırt üstü yere düsmüstü. Diger yandan, Ernie Macmillan, bir çesit ayak parmaklarının
üzerinde bir dönüs yapıp kendi çemberinin içine zıplamıstı ve Dean’ın kahkahalarla ona güldügünü farkedinceye kadar bir anlık
bir mutluluk yasamıstı.
“Önemli degil, önemli degil,” dedi sogukça, onlardan daha fazlasını yapmayı beklemiyormus gibi görünen Twycross.
“Lütfen çemberlerinizi ayarlayın ve tekrar ilk pozisyonunuza geri dönün…” Dkinci denemeleri de ilkinden daha iyi degildi.
Üçüncüsü de kötüydü. Dördüncü denemelerine kadar heyecenlı bir sey olmadı. Korkunç bir acı çıglıgı duyuldu ve herkes dehset
içinde, Hufflepuff’dan Susan Bones’u, kendi çemberinde ama sol ayagı birbuçuk metre ötede,basladıgı yerde, sallanan bir bir
sekilde görmek için döndü.
Bina sorumlusu onu birlestirdi; bacagını tekrar birlestiren ve Susan’ın hıçkırıklarını kesen ama korkutucu görünen
gürültülü bir patlama sesi ve mor bir duman olustu.
“Septirme, ya da vücudun bazı parçalarının bölünmesi,” dedi Wilkie Twycross heyecensız bir sesle, “ zihnin yeterince iyi
odaklanamamasıyla olusur. Hedefine sürekli bir sekilde konsantre olmalısın ve hareket etmelisin, tereddüt etmeden ama
düsünerek… böyle!”
Twycross ileri yürüdü, kolları tamamen açık bir sekilde kibarca etrafında döndü ve bir cüppe girdabının içinde gözden
kayboldu, saolunun en sonunda tekrar ortaya çıktı. “üç D’yi hatırlayın,” dedi, “ve tekrar deneyin… bir - iki - üç- ”
Ama bir saat sonra bile olan en heyecenlı olan sey hala Susan’ın serptirmesiydi. Twycross bezmis görünmüyordu.
Pelerinini boynuna kadar çekti ve “haftaya görüsürüz ve unutmayın: Durak, Dirayet, Düsünce.” dedi sadece.
Bununla bereber, asasını salladı, çemberleri ortadan kaldırdı ve salondan, kendisine eslik eden Profesör McGonagall’la
beraber ayrıldı.
“Nasıldı?” diye sordu, Harry’e dogru aceleyle gelen Ron. “Sanırım son denememde birseyler hissettim – ayagımda bir
çesit sızlama oldu.”
“Sanırım ayakkabıların sana küçük geliyor,Won-Won” dedi arkalarından bir ses, Hermione sırıtarak sessizce yanlarından
geçti.
“Ben hiçbir sey hissetmedim,” dedi Harry, konusmaları hiç bölünmemis gibi devam ederek. “Ama su an bunu
önemsemiyorum—”
“Önemsemiyorumla neyi kastediyorsun, cisimlenmeyi ögrenmeyi istemiyor musun?” dedi Ron inanamayarak.
“Gerçekten, o kadar çok merak etmiyorum. Uçmayı tercih ederim,” dedi Harry omzunun üstünden Malfoy’un nerede
olduguna baktı ve Giris Salonuna gelirken hızını artırdı. “Bak, biraz acele eder misin, yapmak istedigim bir sey var…”
Ron, sasırmıs bir sekilde, Harry’i Gryffindor kulesine kadar bir kosu takip etti. Dördüncü kattaki bir kapıyı kilitlyen ve
kendi pantolonlarını atesle yakmadıkları sürece kimsenin geçmesine izin vermeyen Peeves tarafından bir süre engellendiler ama
Harry ve ron hemen geri dönüp, bildikleri baska bir kestirmeden gittiler. Bes dakika sonra, portrenin arkasındaki delikten
geçiyorlardı.
“Bana ne yapacagımızı söyler misin?” dedi Ron, hafifçe nefesi kesilerek.
“Yukarıda,”dedi Harry, ortak salonu geçti ve erkekler tarafına giden kapıya dogru götürdü. Yatakhane,Harry’nin
bekledigi gibi, bostu. Sandıgını savurarak açtı ve Ron sabırsız bir sekilde beklerken, karıstırmaya basladı.
“Harry…”
“Malfoy, Crabbe ve Goyle’u gözcü olarak kullanıyor. Az önce Crabbe’le tartısıyordu. Bilmek istiyorum acaba… iste.”
Kıvrılmıs, tamamen bos bir parsömen parçasını çıkardı. Düzeltti ve asasıyla dokundu.
“Tüm ciddiyetimle yemin ederim ki hayırlı bir sey düsünmüyorum… Malfoy da düsünmüyor.”
Çapulcu Haritası, parsömenin üzerinde göründü. Üstünde, satonun katlarında bulunan kisilerin detaylı bir planı
görünüyordu ve her bir sato sakinini temsil eden küçük siyah noktalar hareket ediyordu.
“Malfoy’u bulmama yardım et!” dedi Harry, aceleyle.
Haritayı yatagının üstüne serdi ve o ve Ron egilip aramaya basladılar.
“Orada!” dedi Ron yaklasık bir dakika sonra. “Slytherin ortak saloununda, bak… Parkinson, Zabini, Crabbe ve Goyle’le
birlikte…”
Harry hayal kırıklıgına ugradı, ama hemen toparlandı.
“Pekala, gözlerimi bundan sonra onun üzerinde tutacagım,” dedi sert bir sekilde. “Onu, Crabbe ve Goyle dısarıyı
gözlerken, gizli gizli dolasırken görürdügüm an, eski görünmezlik pelerinimi giyecegim ve neler karıstırdıgını—”
Neville, agır bir yanık kokusuyla yatakhaneye gelip, temiz bir pantolon için sandıgını karıstırmaya baslayınca, aniden
durdu.
Malfoyu yakalamaya kararlı olmasına ragmen, Harry’nin sansı önündeki birkaç hafta boyunca yaver gitmedi. Her fırsatta
haritaya bakmasına ragmen ve bazen ders aralarında arastırmak için yaptıgı gereksiz ziyaretlere ragmen, Malfoy’u, süpheli hiçbir
yerde göremedi. Kuskusuz, Crabbe ve Goyle, satonun etrafında normalden daha sık bir sekilde yalnız basına dolasıyordu, bazen
ıssız koridorlarda hareketsiz kalıyorlardı ama bu zamanlarda Malfoy, onların yakınında bile olmuyordu ama bu zamanlarda
Malfoy’un yerini haritada bulmak da imkansızdı. En ilginç olanı da buydu. Harry, Malfoy’un , okul arazisinden tamamen ayrılmıs
olabilecegini düsünüyordu ama satoda uygulanan çok yüksek güvenlik önlemleri vaken bunu nasıl yapabildigini anlayamıyordu.
Sadece, haritadaki yüzlerce küçük nokta arasında Malfoy’u göremedigini düsünüyordu. Crabbe, Goyle ve Malfoy normalde
birbirinden ayrılmazken, simdi üçününde farklı yerlere gittigi gerçegine göre bu tür seyler insanlar büyüdükçe olabiliyordu—
Harry’nin üzülerek farkettigi gibi, Ron ve Hermione bunun canlı kanıtıydı.
Subat ayından Mart’a geçerken, havada, hala olabildigince ıslak bir sekilde rüzgarlı hale gelmesi dısında bir degisiklik
olmadı. Genel kızgınlık, bütün ortak salonların panolarına asılan, gelecek seferki Hogsmeade gezisinin iptal edildigini belirten
yazıyaydı. Ron çok sinirlendi. “benim dogumgünümdeydi,” dedi, “ne zamandır bunu bekliyordum!”
“Yine de büyük bir sürpriz degil, degil mi?” dedi Harry. “ Geçen sefer Katie’ye olanlardan sonra. Hala St.Mungo’dan
dönmedi. Üstelik, Gelecek Postası, Hogwarts’daki ögrencilerin akrabalarının da içinde bulundugu yeni ortadan kaybolmalar
oldugunu söyledi.
“Ama simdi beklemem gereken sey aptal Cisimlenme!” dedi Ron aksice. “Büyük dogumgünü eglencesi…”
Üç ders sonra bile, birkaç kisi kendini serptirmeyi basarsa bile, cisimlenme hala her zamanki kadar zordu. Wilkie
Twycross ve onun üç D kuralına karsı asabiyet artmıstı ve büyük miktarda hasta düsünceler olusmustu. Kendisine takılan
lakaplardan en kibar olanları, ‘Köpek nefesli’ ve ‘Gübre Kafa’ydı.
“Dyi ki dogdun, Ron” dedi Harry, Mart ayının birinde, Dean ve Seamus gürültülü bir sekilde odadan çıkarken uyanunca.
“Hediyeni al.”
Paketi Ron’un yatagının üzerine fırlattı ve Harry’nin, geceleyin, ev cinleri tarafından konuldugunu düsündügü, küçük bir
yıgın hediye paketine katıldı.
“Sagol,” dedi Ron uykulu bir sekilde ve Ron kagıdı yırtıp açarken, Harry yataktan çıktı ve her kullanısından sonra
sakladıgı Çapulcu Haritası’nı bulmak için sandıgını karıstırdı. Hala sisesini sakladıgı sans iksiri, Felix Felicis’in içindeki katlanmıs
çorapların altında sakladıgı Çapulcu Haritası’nı bulabilmek için sandıgın içindekkilerin yarısını bosalttı. “Dste burada,” diye
mırıldandı, haritayla beraber yataga geri döndü ve sessizce dokunarak mırıldandı : “Tüm ciddiyetimle yemin ederim ki, hayırlı bir
sey düsünmüyorum.” Öyle ki o sırada yatagının ucundan geçen Neville duymadı.
“Çok güzel, Harry!” dedi sevkle , Harry’nin ona aldıgı bir çift Quidditch tutucu eldivenini sallayarak.
“Bir sey degil.” dedi Harry, dalgınca, Malfoy’u bulabilmek Slytherin yatakhanesine yakından bakarak. “Hey… Malfoy’un
yatagında oldugunu sanmıyorum…”
Ron cevap vermedi. Paketlerini açmakla oldukça mesguldü ve her seferinde bir memnuniyet nidası çıkarıyordu.
“Bu seneki ganimet oldukça iyi!” diye haber verdi, elinde, kenarlarında garip semboller olan, kolları yerinde
minik,hareket eden, yıldızlar olan agır altın bir saati tutuyordu. “Bak, annem ve babam bana ne almıs? Vay canına, sanırım bu
gelecek seneki yas günümü de kapsıyor…
“Harika,” diye mırıldandı Harry haritayı daha yakından gözetlemeden önce kısa bir süre saate bakarak. Malfoy
neredeydi? Büyük Salondaki Slytherin’in masasında kahvaltı yaparken görünmüyordu… kendi odasında oturan Snape’in de
yanında degildi. Herhangi bir banyoda ya da hastane kanadında da yoktu…
“Dster misin?” dedi Ron elinde büyük bir kutu çikolatalı kurabiye tutarak.
“Hayır,,tesekkürler” dedi Harry bakarak. “Malfoy yine gitmis!”
“Yapamaz,” dedi Ron, agzına bir tane daha kurabiye tıkıstırıp, giyinmek için yataktan çıkarak. “Hadi. Acele etmezsen
bos bir mideyle cisimlenmek zorunda kalırsın…daha kolay hale getirebilir,sanırım…”
Ron dikkatli bir sekilde çikolatalı kurabiye kutusuna baktı, sonra omzunu silkti ve kendine üçüncü bir kurabiye aldı.
Harry, asasıyla haritaya dokundu ve “Muziplik bitti.” diye mırıldandı, bitmemesine ragmen ve giyinip düsünmeye basladı.
Malfoy’un, periyodik bir sekilde kaybolmasının bir açıklaması olmalıydı ama bunun ne olabilecegini düsünemiyordu. Ögrenmenin
en iyi yolu, onun pesine takılmaktı ama görünmezlik pelerini olmasına ragmen mantıksız bir fikirdi. Desleri, Quidditch
antrenmanları, ödevleri ve Cisimlenme vardı. Malfoy’u bütün gün boyunca, yoklugu farkedilmeden izleyemezdi. “Hazır mısın?”
diye sordu Ron’a.
Ron’un kıpırdamadıgını farkettiginde, yatakhanenin ortasına kadar gelmisti. Karyola diregine yaslanmıs, yüzünde garip
odaksız bir bakısla, yagmurun ıslattıgı camdan dısarı bakıyordu.
“Ron? Kahvaltı.”
“Aç degilim.”
Harry ona baktı.
“Galiba, sen az önce…--?”
“Sey, pekala, seninle asagıya gelecegim,” diye iç çekti Ron, “ama bir sey yemek istemiyorum.”
Harry, süpheli bir sekilde, ona dikkatle baktı.
“Bir kutu Çikolatalı Kazanlar’dan yedin, degil mi?”
“Hayır o degil,” diye kestirip attı Ron. “Sen… Sen anlamıyorsun.”
Kapıyı açmak için döndügünde, “Yeter bu kadar,” dedi Harry karısmıstı kafası.
“Harry!” dedi Ron birden.
“Ne?”
“Harry, dayanamıyorum!”
“Neye dayanamıyorsun?” diye sordu Harry, simdi tam anlamıyla korkmaya baslamıstı. Ron hasta olacakmıs gibi solgun
gözüküyordu.
“Onu düsünmeden edemiyorum!” dedi Ron, boguk bir sesle.
Harry hayretle baktı ona. Bunu beklememisti ve bunu duymak istediginden emin degildi. Arkadas olabilirlerdi ama Ron’un
Lavender’ı “Lav-Lav” diye çagırması, ayakları yere basmalıydı.
“Bu neden seni kahvaltı etmekten alı koysun ki?” diye sordu Harry, ortak hisleriyle ilgili bir gönderme yapmaya çalıstı.
“Benim varlıgımı bildigini sanmıyorum” dedi Ron umutsuz bir halde.
“Kesinlikle senin varlıgının farkında,” dedi Harry, saskınlıkla. “Seninle hala çıkıyor, degil mi?”
Ron gözlerini kırpıstırdı.
“Kimden bahsediyorsun sen?”
“Kimden bahsediyorsun sen ?”dedi Harry, konusmanın nedenini anlayarak artan bir hisle.
“Romilda Vane,” dedi yavasça, ve bunu söylerken yüzüne sanki günes ısıgı vurmusçasına aydınlandı. Bir dakika boyunca öylece
birbirlerine baktılar, sonunda Harry, “Bu bir saka degil mi? Saka yapıyorsun.”
“Sanırım… Harry, ben ona asıgım,” dedi Ron bogulur gibi bir sesle.
“Tamam,” dedi Harry ve Ron’a yaklasarak bos, solgun yüzüne baktı, “Tamam… bunu bütün ciddiyetinle yeniden söyle.”
“Onu seviyorum,” dedi Ron nefessiz bir halde. “Saçlarını gördün mü?, simsiyah ve ipek gibi, parıl parıl… ya gözleri? Onun büyük
kara gözleri? Ve onun—”
“Bu çok saçma ve her sey,” dedi Harry sabırsızca, “Fakat saka bitti, tamam mı? Yeter artık.”
Çıkmak için yeltendi, tam ayaga kalkmıstı ki sag kulagının üstüne bir darbe indi. Sendeleyerek etrafa bakındı, Ron yumrugunu
geri çekmisti, yüzü öfkeyle kasılıydı ve tekrar vurmak üzereydi.
Harry içgüdüsel olarak cebinden asasını çıkardı ve büyü bilinçsiz bir sekilde agzından fırladı: Levicorpus!
Ron bagırdı ve bir kez daha ayaklarından havaya asıldı, umutsuzca asagı yukarı sallandı, cüppesi asgı sarkıyordu.
“Bu ne içindi?” diye bögürdü Harry.
“Ona hakaret ettin Harry! Bir saka oldugunu söyledin!”diye bagırdı Harry, bütün kan yüzüne hücum ederken mosmor geçmisti.
“Bu çılgınlık!” dei Harry. “Dsin içinde neler—”
Ve sonradan Ron’un yatagının üzerindeki açık kutuyu gördü, ve gerçek ona bir ifrit kadar sert sekilde çarptı.
“Bu çikolatalı kurabiyeleri nereden aldın?”
“Onlar dogum günü hediyelerimdi!”diye haykırdı Ron, havada hafiften dönerek kurtulmaya çalısıyordu. “Sana da teklif ettim degil
mi?”
“Onları yerden mi aldın?”
“Yatagımdan düsmüslerdi, tamam mı? Bırak gideyim!”
“Yatagından düsmediler, ahmak, anlamıyor musun? Onlar benimdi, haritaya bakarken sandıktan çıkardım. Onlar Romilda’nın
Noel’den önce verdigi çikolatalı kurabiyeler ve hepsinin içine ask iksiri katılmıs!”
Ama Ron sadece bir kelimeyi anlamıs gibi gözüküyordu.
“Romilda?” diye tekrar etti. “Romil da mı dedin? Harry-onu biliyor musun? Bana tarif edebilir misin?”
Harry sallanan Ron’a gözünü dikti, simdi yüzü muazzam bir sekilde umutluydu ve gülmemek için kendini zor tuttu. Bir tarafı –
çınlayan sag kulagına yakın bir tarafı- onu asagı indirip iksirin etkisi geçene kadar deli gibi çırpınmasını izlemek… ama diger
taraftan arkadaslardı, saldırdıgında Ron kendinde degildi, ve eger Ron, Romilda’ya ölümsüz askını ilan ederse baska bir yumrugu
daha hak edecegini düsündü.
“Evet, sana tarif edecegim,” dedi Harry, hızlıca düsünerek. Seni asagı indiriyorum, tamam mı?
Ron’u pat diye asagı indirdi (kulaga çok fazla agzrıyordu), ancak Ron sırıtarak ayaklarının üzerine kalktı.
“Slughorn’un ofisinde olacak, dedi Harry kendinden emin bir sekilde, kapıya dogru yöneldi.
“Neden orada olacak?” diye sordu Ron tedirgince, yetismeye çalısarak.
“Ah sanırım fazladan Dksir dersi alıyor onunla,” dedi Harry, açıkça uydurarak.
“Belki onlara katılıp bende alabilir miyim diye sorarım?” dedi Ron can atarak.
“Dyi fikir,” dedi Harry. Lavender, Harry’nin öngörmedigi bir karmasıklık ile portre deliginin ardında bekliyordu.
“Geç kaldın, Galip-Galip! (Won-Won)” diye surat astı. “Sana bir dogum günü hediye—”
“Beni yalnız bırak,” dedi Ron sabırsızca, “Harry beni Romilda Vane ile tanıstıracak.”
Ve baska bir sey demeden, portre deliginden çıktı. Harry Lavender’a üzgün bir surat ifadesi takınmaya çalıstı ama sadece komik
bir tip aldı suratı, çünkü sisman kadın arkalarından kpanırken oldugundan daha çok gücenmis göründü.
Harry, Slughorn kahvaltıda olabilecegine dair endiseliydi ancak kapıya ilk vurusta odasından seslendi, yesil kadife bir sabahlık
giymis ve basında bir sapkası ile oldukça mahmur duruyordu.
“Harry,” diye mırıldandı. “Bu saatte gelmen için çok erken… Cumartesi günleri genelde geç vakitlere kadar uyurum…”
Ron ayaklarının ucunda kalkarak Slughorn’un arkasından odayı görmeyi çalısırken “Profesör, rahatsız ettigim için gerçekten
üzgünüm” dedi Harry mümkün oldugunca kibar bir sekilde. “Ama arkadasım Ron, yanlıslıkla bir ask iksiri içti. Ona bir panzehir
yapabilirsiniz degil mi? Onu Madam Promfrey’ya götürürdüm ama Weasleys Sakacı Dükkanı’ndan bir sey kullanmamız yasak,
biliyorsunuz… zor sorular…”
“Senin gibi bir iksir ustası ona bir çare bulabilir diye düsünüyordum Harry degil mi?” diye sordu Slughorn. “Eee,” dedi Harry,
dikkati onu kaburgalarından dirsegi ile iten Ron’a kaymıstı odaya girmeye zorluyordu onu. “Aslında, daha önce bir ask iksiri için
bir panzehir hazırlamamıstım efendim, ve ben onu hazırlayana kadar Ron ciddi bir sey yapabilirdi—”
Çok sükür ki, Ron bu anı mızmızlanarak geçirdi, “Göremiyorum onu Harry. Bu adam onu saklıyor mu?”
“Dksirin taze mi?” diye sordu Slughorn, simdi Ron’a profesyonel bir ilgiyle bakıyordu. “Bilirsin, ne kadar uzun beklerlerse, o kadar
daha güçlü oluyorlar.”
“bu her seyi açıklıyor” dedi kesik kesik soluyarak, simdi Ron’u Slughorn’u devirmemesi için onunla ugrasıyordı. “Bugün onun
dogum günü, Profesör” diye ekledi nazikçe.
“Ah, tamam içeri girin o zaman içeri girin” dedi Slughorn, acıyarak. “Gerekli seyler çantamda var, zor bir panzehir degildir…”
Ron, Slughorn’un asırı sıcak dagınık, üst üste yıgılmıs seylerin oldugu püsküllü taburenin de bulundugu odaya dalarken son anda
Harry’nin boynundan yakalayarak dengesini sagladı, “Bunu görmedi degil mi?”
“Henüz burada degil,” dedi Harry, bir taraftan Slughorn’un iksir setini açıp, bir tutam ondan bundan küçük bir siseye
doldurusunu izliyordu.
“Dyi o zaman,” dedi Ron hararetli bir sekilde. “Nasıl görünüyorum?”
“Çok yakısıklı” dedi Slughorn usulca, Ron’a bir bardak seffaf bir bardak uzatarak. “Simdi iç bunu, sinirlerin için bir karısım, o
geldiginde yatıstırır seni bilirsin,”
“Harika,” dedi Ron can atarak panzehiri gürültülü bir sekilde içiverdi.
Harry ve Slughorn onu izledi. Bir dakikalıgına Ron onlara güldü ama sonra çok yavastan gülüsü azaldı, ve kayboldu, yerinde
korku dolu bakıslar aldı
“Normale döndü mü yani?” dedi Harry sırıtarak. Slughorn kıkırdadı. “Çok tesekkür ederim, Profesör.”
“Lafı bile olmaz, evladım, lafi bile olmaz” dedi Slughorn, Ron en yakın koltuga çökerken, harap düsmüstü. “Bunu alsın, ihtiyacı
oldugu sey,” diye devam etti Slughorn, simdi-bardaklar ve içeceklerle dolu masaya gitmisti. “Kaymak biram var, sarabım var ve
bu mese-özlü bal içkisinden son sisem var…hmm…Dumbledore’a Noel hediyesi için niyetliydim…ah evet… ‘omuz silkti’ hiç sahip
olmadıgı bu seyi kaçıramaz! Neden bunu açıp Mr weasley’nin dogum gününü kutlamıyoruz? Umutsuz bir askın sancısını
kovalayan bir ruh gibisi yoktur…”
Tekrardan kıkırdadı ve Harry’de ona katıldı. Bu onun dogru anıyı almaya çaıstıgı berbat girisiminden beri Slughorn ile yalnız
kaldıgı ilk andı. Muhtemelen eger Slughorn’u hosnut tutarsa… belki de yeterince mese özlü bal içkilerinden alırlarsa…
“Dste burada,” dedi Slughorn, kendininkinden önce Harry ve Ron’a bir bardak içki uzattı, “pekala, mutlu yıllar, Ralph— ”
“-Ron-” diye fısıldadı Harry.
Ama Ron kendisi için içildigini duymusa benzemiyordu, çoktan içkiyi agzına götürüp içmisti.
Bir saniye sonra, hemen Harry, Slughorn’un fark etmedigi korkunç bir seyin oldugunu anladı.
“-ve daha fazla-”
“Ron!”
Ron bardagını bırakmıstı, sandalyesinde yarı sallanıyordu sonra yıgıldı, elleri ve ayakları kontrolsüz biçimde titriyordu. agzından
köpükler çıkıyordu ve gözleri yerlerinden fırlamıstı.
“Profesör!” diye haykırdı Harry, “Bir seyler yapın!”
Fakat Slughorn soktan felç geçirmis gibiydi. Ron segirdi boguluyordu, derisi maviye dönüyordu.
“Ne-fakat-” diye geveledi Slughorn.
Harry alçak masanın üzerinden uzanarak Slughorn’un açık iksir kitinden keseler ve kavanozlar çıkarırken Ron gargara yapar gibi
bir sekilde nefes alıyordu. Sonun da onun Dksir dersinde Slughorn’a verdigi –burusmus böbrek gibi tası- buldu.
Hemen Ron’un yanına döndü, kavanozun kapagını açarak bezoar’ı agzına tıktı. Ron titredi sonra tangırdayarak nefesini verdi ve
vücudu gevseyerek durdu.
(nesli_erol, shadow_shooter, arctic)
CN KUYRUKLAR
“Öyleyse, Ron’un diger tüm dogum günleri daha iyiydi, degil mi?” dedi Fred.
Aksam saatlerinde Hastane Kanadı sessizdi, perdeler çekilmis, lambalar yanıyordu. Sadece Ron yatakta yatmaktaydı.
Harry, Hermione ve Ginny Ron’un etrafında oturuyorlardı. Tüm günlerini çift kapının dısında bekleyerek geçirmis, birileri içeri
girip çıktıgında, içeriyi görmeye çalısmıslardı. Madam Pomfrey onların ancak saat sekizden sonra girmelerine izin verdi. Fred ve
George on geçe vardılar.
“Hediyemizi böyle verecegimizi hiç hayal etmemistik.”dedi George vahsice, Ron’un yatagının yanındaki masaya büyükçe
paketlenmis bir hediye bıraktı ve Ginny’nin yanında durdu.
“Evet, manzarayı gözümüzde canlandırdıgımızda, Ron’un ayık oldugunu düsünmüstük,” dedi Fred
“Hosgmade’de ona sürpriz yapmak için bekliyorduk -“ dedi George.
“Hogsmeade’de miydiniz?” diye sordu Ginny, dik dik bakarak.
“Zonko’dan satın alımları düsünüyorduk,”dedi Fred üzüntülü bir sekilde. “Bir Hogsmeade subesi, biliyorsunuz, ama eger
siz çogu hafta sonu bizim mallarımızdan almak için gelemezseniz sube bizim için bir sürü iyi sey yapacak… Fakat kafanıza
takmayın bunu simdi.”
Harry’nin yanına bir sandalye çekti ve Ron’un solgun yüzüne baktı.
“Tam olarak nasıl oldu, Harry?”
Harry çoktandır anlattıgı hikâyeyi bir daha anlattı, Dumbledore’a, McGonnagall’a, Madam Pomfrey’e, Hermione’ye ve
Ginny’ye yüzlerce defa anlatmıs gibi hissetti.
“…ve sonra bezoarın bogazına kadar inmesini sagladım ve soluk alıs verisi biraz kolaylastı, Slughorn hızla yardım bulmaya
gitti, McGonnagall ve Madam Pomfey’i buldu ve onlar Ron’u buraya getirdi,Ron'un tamamen iyilesebilecegini söylüyorlar. Madam
Pomfrey’in dedigine göre Ron’un bir hafta ya da daha fazla burada kalması gerekiyor… Tamamen iyi olana kadar…”
“Gözlerim yasardı, bezoarı düsündügün için sanlısın.” Dedi George alçak sesle.
“Odada bir tane oldugu için sanslıyım,” dedi Harry, eger küçük tası bulamasaydı ne olacagını düsünürken sakin kalmaya
çalısıyordu.
Hermione neredeyse duyulmayan bir sekilde burnunu çekti. Hermione olaganüstü bir sekilde bütün gün sessiz durmustu.
Son sürat gitmis, bembeyaz olmus yüzüyle, hastane kanadının önünde Harry’ye çıkısmıs ve olanları ögrenmek için deliye
dönmüstü. Harry’den nererdeyse hiç bilgi alamamıs ve Ginny ile Ron’un nasıl zehirlendigi hakkında saplantı bir tartısmıs, fakat
Ron’u görmelerine izin verililene kadar Harry ve Ginny’nin yanında sadece dislerini sıkarak ve kokmus bir sekilde durmustu.
“Annem ve babam biliyor mu?” diye sordu Fred Ginny’ye. “Onlar Ron’u çoktan gördüler, bir saat önce vardılar - suan
Dumbledore’un ofisindeler, fakat birazdan geri gelecekler…”
Hepsi Ron uykuda bir seyler sayıklarken izledigi zaman bi sessizlik oldu.
“Öyleyse zehir içecekte miydi?” dedi Fred sessizce.
“Evet,” dedi Harry bir defa; baska bir sey düsünememisti ve bunun tekrar tartısmanın bir fırsatını bulduguna memnundu.
“Slughorn koydu -“
“Sen görmeden Ron’un bardagına bir sey dökmüs olabilir mi?”
“Büyük olasılıkla” dedi Harry, ”fakat Slughorn niye Ron’u zehirlemek istesin ki?”
“Hiçbir fikrim yok,” dedi Fred kaslarını çatarak “Kazara bardakları karıstırdıgını düsünmüyor musun? Yani seni öldürmek
istermis olabilir?”
“Slughorn niye Harry’yi zehirlemek istesin ki?” diye sordu Ginny.
“Bilmiyorum” dedi Fred, “fakat Harry’yi zehirlemek isteyen sürülerce insan vardır, degil mi? ‘Seçilmis Kisi’ ve tüm bunlar?”
“Öyleyse Slughorn’un bir Ölüm Yiyen oldugunu mu düsünüyorsun?” dedi Ginny.
“Her sey mümkün olabilir,” dedi Fred karanlık bir sekilde.
”Imperius lanetinin etkisi altında olabilir,” dedi George.
“Veya masumda olabilir.” Dedi Ginny. “Zehir sisede ve Slughorn’un sandıgında olmalıydı ki bu büyük olasılıkla Slughorn’u
öldürmek için hazırlanmıstır.”
“Kim Slughorn’u öldürmek istesin ki?”
“Dumbledore’un tahminlerine göre Voldemort Slughorn’u kendi tarafında istiyormus,” dedi Harry. “Slughorn Hogwarts’a
gelmeden önce bir yıl kadar saklandı. Ve…” Harry Dumbledore’un Slughorn’dan henüz çekip çıkarmadıgı anıyı düsündü. “ Ve
belki Voldemort onu yolundan çekmek istiyordur, belki de Slughorn’un Dumbledore için yararlı olacagını düsünüyordur.”
“Fakat sen Slughorn’un seni Noel için Dumbledore’a açmayı planladıgını söylemistin.” diye hatırlattı Ginny Harry’ye.
“Öyleyse zehri her kim koyduysa kolaylıkla Dumbledore’un pesinde olabilir.”
“O halde zehri koyan kisi Slughorn’u çok iyi bilmiyor.” Dedi Hermione, saatler sonra ilk defa konusmustu ve sesi kafadan
çatlak birinin ki gibi çıkmıstı. “Slughorn’u tanıyan herhangi biri onun kendisi için lezzetli olan seyleri saklaması için iyi bir sans
oldugunu bilirdi.”
“Er-may-nii,” diye hırıldadı Ron onların arasında beklenmedik bir sekilde.
Onların hepsi birde sustular, Ron’u endiseyle izlemeye basladılar, fakat sonra homurdanmalar anlasılmaz oldu bir
süreligine ve Ron sadece horuldamaya basladı.
Kogus kapıları uçarcasına açıldılar ve onların hepsini yerlerinden sıçrattılar: Hagrid büyük adımlarla onlara dogru
geliyordu, saçları yagmurdan ıslanmıstı, ayı postundan paltosu Hagrid’in arkasından dalgalanıyordu, elinde arbaleti vardı,
arkasından yerde çamurlu ve yunus büyüklügünde ayak izleri bırakıyordu.
“Tüm gün ormandaydım!” dedi Hagrid nefes nefese. “Aragog kötülesiyor, Aragog’a bir seyler okuyo’dum - aksam yemegi
için kalkmadı simdiye kadar, sonra Profesör Sprout Ron’a olanları anlattı! O nasıl?”
“Kötü degil,” dedi Harry. “Dediklerine göre iyi olacakmıs.”
“Tek seferde altı kisiden fazla ziyaretçi yasak!” dedi Madam Pomfrey, ofisinden aceleyle çıkarken.
“Hagrid ile altı kisiyiz,” diye çıkıstı George.
“Ah… Evet…” dedi Madam Pomfrey, Hagrid’i genisliginden dolayı birden çok kisi olarak saymıs görünüyordu. Kafa
karısıklıgını örtbas etmek için, asasıyla aceleyle Hagrid’in çamurlu ayak izlerini temizlemeye koyuldu.
“Buna inanmıyorum.” Dedi Hagrid boguk bir sesle, Ron’a dikkatle baktıgı gibi kocaman kıllı kafasını salladı. “Sadece
inanmıyorum… Surda yatısına bir bakın hele… Kim onu yaralamak ister, ha?”
“Bizde tam bunu tartısıyorduk.” Dedi Harry. “Bilmiyoruz.”
“Kimsenin Gryfinndor Quidditch takımına karsı garezi yok, degil mi?” dedi Hagrid endiseyle. ”Dlkin Katie, simdi Ron…”
“Bir Quidditch takımını temizlemeye çalısan birini göremiyorum,” dedi
“Israrla söylüyorum. Wood yapabilseydi Slytherinleri öldürmüstü.” dedi Fred dürüst bir sekilde.
“Quidditch oldugunu düsünmüyorum, fakat bence saldırılar arasında bir baglantı var.” dedi Hermione sessizce.
“Nasıl böyle bir sonuca vardın?” diye sordu Fred.
“Birincisi, ikisinin de ölümcül olması gerekiyordu fakat olmadılar, saf sans olmasına ragmen. Ve bir digeri, ne zehir ne de
kolye ulasmaları gereken kisiye ulasmadılar - öldürmeleri gereken kisilere, elbette-" diye ekledi somurtarak." - bu da olayların
arkasındaki kisiyi daha da tehlikeli yapar, çünkü kurbanlarına ulasana kadar kaç kisinin isini bitirdikleri hiç umurlarında degilmis
gibi görünüyor.”
Daha kimse Hermione’nin ugursuz beyanına cevap bile veremeden, kogus kapıları bir kez daha açıldı ve Mr ve Mrs
Weasley onlara dogru kosar adım geldiler. Ron’u en son ziyaretlerinden sonra büyük bir ölçüde iyilesmis olarak gördüklerine
daha mutlu olamazlardı, simdi Mrs Weasley Harry’yi sıkıca yakalamıs ve sıkıca kucaklıyordu. “Dumbledore bize senin Ron’u
bezoar ile nasıl kurtardıgını anlattı.” Dedi Mrs Weasley hıçkıra hıçkıra aglarken. ” Ah, Harry, sana ne diyebiliriz? Bilmiyorum.
Ginny’yi kurtardın… Arthur’u kurtardın… Simdi de Ron’u kurtardın.
“Yoo… Ben yapmadım…” diye beceriksizce mırıldandı.
“Simdi durup düsünüyorum da, ailemizin yarısı sana hayatlarını borçluymus gibi görünüyor.”dedi Mr Weasley kısık
sesle.”Pekâlâ, tüm söyleyebilecegim Ron Hogwarts Ekspresi’nde senin kompartımanına oturmaya karar vermesi Weasleyler için
büyük sansmıs.”
Harry buna verecek cevap bulamadı. Madam Pomfrey Ron’un yatagının çevresinde en fazla altı ziyaretçi olabilecegini
hatırlattıgında, o ve Hermione kogustan ayrılmaya karar verdiler ve Hagrid de onlarla gidip, Ron’u ailesiyle bırakmaya karar
verdi.
“Korkunç,” diye hırıldadı Hagrid sakalından, üçü hep birlikte koridor boyunca mermer merdivenlere dogru yürürlerken. “Bu
yeni güvenlik ve çocuklar hâlâ yaralanıyor… Dumbledore çok fazla endiseleniyor… Fazla bir sey söylemiyor, fakat ben size bir
seyler anlatabilirim…”
“Dumbledore’un hiç fikri yok mu, Hagrid?” diye sordu Hermione umutsuzca.
“Bence Dumbledore’un yüzlerce fikri var, beyni gibi,” dedi Hagrid. ”Fakat kolye ile saraptaki zehri kimin gönderdigini veya
onların yakalanıp yakalanmadıgını bilmiyor. Beni endiselendiren,” dedi Hagrid, sesini alçalttı ve omzunun üstünden etrafa göz attı
- Harry ek olarak, Peeves için tavana da baktı - ”Çocuklar saldırıya ugradıgı sürece Hogwarts’ın daha ne kadar açık kalabilecegi.
Sırlar odası tamamen bitti, degil mi? Panik olacak, daha çok anne ve baba çocuklarını okuldan alacak ve bi’ sonraki seyde,
biliyorsunuz, yönetim kurulu…”
Hagrid uzun saçlı durgun bir sekilde süzülen bir kadının hayaleti geçerken durdu, sonra boguk bir fısıltıyla devam
etti,”…yönetim kurulu Hogwarts’ı, iyiligimii için kapatmayı konusacaklar.”
“Kesinlikle yapamazlar?” dedi Hermione, endiselenmis görünerek.
“Onların bakıs açısından bakman lazım,” dedi Harry siddetle, “Ben Hogwarts’a çocuk göndermek daima biraz riskli
oldugunu kastetmistim. Sizin olası kazalarınız yüzünden, yüzlerce yası küçük büyücüyle hep birlikte içeri atılırsınız, fakat cinayet
islemeye kalkısmak, bu çok farklıdır. Dumbledore’un Snape’e sinirli olmasına sasmamalı - “
Hagrid oldugu yerde durdu, karmakarısık siyah sakalının ardında yüzüne görünmeyen bildik bir suçluluk ifadesi yayılmıstı.
“Ne?” dedi Harry hızlıca. “Dumbledore Snape’e kızgın mı?
“Asla böyle bir sey söylemedim.” Dedi Hagrid, her seye ragmen panik halindeki görüntüsüyle daha büyük bir pot
kıramazdı. “Zamana bakın, gece yarısına geliyor, Sizi ortak salona götürmem gerek - “
“Hagrid, Dumbledore Snape’e niye kızgın?”diye sordu Harry yüksek sesle.
“Sssss!” dedi Hagrid, ikisine de sinirli bir sekilde. “ Böyle seyleri ortalıkta bagırarak söylemeyin, Harry, bana isimi
kaybettirmeye mi çalısıyorsun? Dikkat et, umursadıgını zannetmiyorum ama Sihirli Yaratıkların Bakımı’nı simdi bırakma -“
“Beni suçlu hissettirme ve hissettirmeye de çalısma, ise yaramıyor!” dedi Harry siddetle “Snape ne yapmıs?”
“Bilmiyorum Harry, tamamını duymadım! Ben - sey, önceki aksam ormandan çıkıyordum ve Snape ile Dumbledore’un
konusmalarına - sey tartısmalarına kulak misafiri oldum. Dikkatimi çekmemisti, o yüzden bir bakıma sinsi sinsi dolastım ve
dinlememeye çalıstım, fakat bir - sey, hararetli bir tartısmaydı ve dinlememeye çalısmak kolay degildi.”
“Eeee?” diye zorladı Harry Hagrid’i, ve kocaman ayaklarını zorla sürüdü.
“Sey - Ben sadece Snape’in Dumbledore’a onaylanmanın çok sürdügünü söyledigini duydum ve belki de o - Snape - o isi
artık yapmak istemiyordu - “
“Hangi isi?”
“Bilmiyorum, Harry, Snape biraz fazla çalıstıgını düsünmüs gibi görünüyordu, sadece bu - her neyse, Dumbledore açıkca
anlattı, Snape de isi kabul etti, tüm olanlar bundan ibaret. Dumbledore ona karsı tatlı sert. Ve sonra Snape Dumbledore’a kendi
binası, Slytherin’de yaptıgı sorusturmalar hakkında rapor verdi. Sey, sorusturmayla ilgili garip bir sey yok!” diye ekledi Hagrid
aceleyle Harry ve Hermione’nin bakısları anlam dolu bir sekilde degisince. “Tüm Bina Sorumluları ondan Kolye isine
derinlemesine bir göz atmasını rica ettiler -“
“Evet, fakat Dumbledore geri kalan Bina Sorumlularıyla agız kavgası yapmıyor, degil mi?” dedi Harry.
“Bak,” dedi Hagrid rahatsız bir sekilde arbaletini elinde büktü; yüksek bir parçalanma sesi geldi ve arbaleti ikiye ayrıldı.
“Ben senin Snape hakkında ne düsündügünü biliyorum, Harry ve bu bildiklerinden daha fazlasını ögrenmeye çalısmanı
istemiyorum.”
“Dikkat et,” dedi Hermione kısaca.
Argus Filch arkalarından kamburunu çıkarmıs, çenesi takırdayarak köseyi dönmeden önce duvarda gereginden büyük
görünen gölgesini görmek için tam zamanında döndüler.
“Ooo!”diye hırladı Filch, “ Geç saatte yatagın dısında, bu alıkonma demek!”
“Hayır, alıkonma demek degil, Filch,” dedi Hagrid kısaca. ” Onlar benimle birlikteler, degil mi?”
“Ne fark eder?” diye sordu Filch çirkin bir sekilde.
“Kahrolası bir ögretmenim, degil mi, seni sinsi yaygaracı!” diye satastı Hagrid hemen.
Filch öfkeden siserken pis bir tıslama sesi geldi; Mrs Norris gelmisti gizlice, kıvrak bir sekilde Filch’in bir deri bir kemik
kalmıs ayak bilekleri çevresinde dolanıyordu.
“Yürümeye devam edin,” dedi Hagrid agzının kenarıyla.
Harry’nin ikinci kere söyletmedi; o ve Hermione ikisi birden kosar adım uzaklastılar; onlar kosarken arkalarında Hagrid ve
Filch’in yükselen sesleri yankı yapıyordu. Griyffindor Binası’nın girisine dönerken Peeves’i geçtiler, fakat Peeves bagrısmaların
kaynagına dogru hızlıca giderken, kıkırdıyor ve bagırıyordu:
Oldugunda bela ve çekisme
Ugra Peeves’ye, katlasın ikiye!
Sisman Hanım kestiriyordu ve uyanmıs olmaktan hiçte hosnut degildi, fakat yine de onlar sevkatli, huzurlu ve bos olan
ortak salona tırmanabilsinler diye huysuz bir sekilde yana savruldu. Hiç kimse Ron’a olanlar hakkında hiç bir sey bilmiyormus gibi
görünüyordu. Harry çok rahatlamıstı: O gün yeterince sorgulanmıstı. Hermione Harry’ye iyi geceler diledi ve kızlar yatakhanesine
dogru yola koyuldu. Harry, bununla birlikte, ortak salonda kaldı, atesin yayındaki bir koltuga oturdu ve sönmek üzere olan
közlere bakmaya koyuldu.
Öyleyse Dumbledore Snape ile tartısmıstı. Dumbledore’un anlattıgı her seye ve Dumbledore’un Snape’e tamamen
güvenmekte ısrar etmesine ragmen, Dumbledore Snape karsı kontrolünü kaybetmisti… Snape’in yeterince sorusturmadıgını
düsünüyordu Slytherinleri… Veya beklide, tek bir Slytherin’i: Malfoy’u?
Harry’nin süphelerinde bir sey yokmus gibi davranmasının ve meselelere el koymasının nedeni, Dumbledore’un Harry’nin
aptalca bir sey yapmamasını istemesi miydi? Öyle görünüyordu. Dumbledore’un Harry’nin derslerinde veya Slughorn’un anılarını
elde ederken dikkatinin hiçbir sey için dagılmamasını istiyordur. Belki de Dumbledore Harry’nin on altı yıllık asası hakkındaki
süphelerini söylemeyi dogru bulmuyordu…
“Buradasın, Potter!”
Harry sarsılmıs bir sekilde ayaga zıpladı, asası hazırdı. Ortak salonun bos olduguna oldukça ikna olmustu; sandalyeden
uzaga fırlamak için hantal bir sekilde tam olarak hazırlanmamıstı. Daha dikkatli bakınca onu uyandıranın Cormac McLaggen
oldugunu fark etti.
“Senin geri dönmeni bekliyordum,” dedi McLaggen, Harry’nin hâlâ havada olan asasına aldırmıyordu. “Uyuya kalmıs
olmalısın. Bak, bu gün erken saatlerde Weasley’i hastane kanadına götürürlerken gördüm. Gelecek haftaki maça
yetisemetecekmis gibi bir hali vardı.”
McLaggen’ın ne hakkında konustugunu fark etmesi, Harry’nin birkaç dakikasını aldı.
“Ah… Dogru… Quidditch,” dedi, asasını pantolonunun kemerine geri koydu ve yorgun bir sekilde elini saçlarına sürdü. “
Evet… Yetisemeyebilir.”
“Pekâlâ, o zaman, ben tutucu olarak oynarım, degil mi?” dedi Mclaggen.
“Evet,” dedi Harry. ”Evet, zannedersem…”
Aralarında bir tartısma olmasını istemiyordu; her seyden sonra, McLaggen denemelerde kesinlikle en iyi ikinci oyunu
sergilemisti.”
“Mükemmel,” dedi McLaggen kendinden memnun bir sesle. “Öyleyse idman ne zaman?”
“Ne? Ha… Yarın aksam bir tane var.”
“Dyi. Dinle, Potter, önceden konusmamız lazım. Kullanıslı bulabilecegin bazı strateji fikirlerim var.”
“Tamam,” dedi Harry isteksizce. “Pekâlâ, o zaman yarın dinlerim. Suan epey yorgunum… Görüyorsun…”
Ron’un zahirlendigi haberi ertesi gün hızlıca yayılmıstı, fakat Katie’ye yapılan saldırı kadar sansasyona sebep olmadı.
Dnsanlar bunu bir kaza olabilecegini düsündüler, zehir Dksir ögretmeni’nin odasında verilmis ve derhal panzehir verildigi için
gerçekten ciddi bir zarar vermemisti. Aslında, Gryffindorlar yaklasan Hufflepuff maçıyla daha çok ilgileniyorlardı, çogu
Hufflepuff’ta arayıcı olarak oynayan Zacharias Smith’i görmek istiyor, açılıs maçı olan Slyhterin maçı sırasındaki anlatımlarından
dolayı onu sesli olarak cezalandırmak istiyordu.
Her nasılsa, Harry Quidditch’e hiç bu kadar ilgisiz kalmamıstı; aniden Draco Malfoy’a aklı takılmıstı. Sans buldukça hâlâ
Çapulcu Haritası’nı kontrol ediyordu, Harry bazen yolu uzatıp Malfoy’un nerede olması gerektigini ögrenmeye çalısıyordu, fakat
Malfoy’un henüz olagandısı bir sey yaptıgını fark etmemisti. Ve hâlâ Malfoy’un haritadan basitçe kayboldugu, su esrarengiz anlar
vardı…
Fakat quidditch antrenmanları, ödevler ve her gittigi yerde Cormac McLaggen ve Lavender Brown tarafından takip
edilmesinden dolayı bu konu üzerinde düsünmek için yeterince zaman bulamıyordu.
Harry hangisinin daha sinir bozucu olduguna karar veremiyordu. McLaggen’ın verdigi ipuçlarının kararlı egiliminin, onu
takımda Ron’dan daha kalıcı bir tutucu yapacaktı ve mademki Harry onun düzenli oynadıgını görüyordu ve kesinlikle onun
düsünce biçimini de kullanıyordu; ayrıca McLaggen diger oyuncuları elestiriyor ve Harry’ye ayrıntılı antrenman taktikleri
veriyordu, bu yüzden çogu kez Harry’yi kimin kaptan oldugunu hatırlatmaya zorlamıstı.
Bu arada, Harry’nin McLagen’ın Quidditch’teki azarlamalarından daha çok bezdirici buldugu, Lavender’ın durmadan Ron’u
tartısmak için Harry’ye yanasmasıydı. Önce, Lavender Ron’un hastane kanadında oldugunu söylemeyi kimsenin düsünmedigi için
çok sinirlenmisti - “Söyleme çalıstıgım, ben onun kız arkadasıyım!” - fakat ne yazık ki dar görüslü Lavender simdi bu hatalı
anıdan dolayı Harry’yi affetmeye karar verdi ve Lavender’la hevesli bir sekilde Harry’nin memnuniyetle bırakabilecegi çok rahatsız
bir deneyim olan Ron’un hisleriyle ilgili bir sürü derin sohbet ettiler.
“Bak, tüm bunlar hakkında neden Ron’la konusmuyorsun?” diye sordu Harry, özellikle Harry tam olarak Ron’un
Lavender’ın yeni çekici cüppesi hakkında söyledigi her seyi söyledikten sonra, Lavender Harry’yi Ron’un kendisiyle olan iliskisinin
“ciddi” oldugunu göz önünde bulundurdugunu düsünüp düsünmedigi hakkında Lavender tarafından sorguya çekilince.
“Sey, denedim, fakat ben onu görmeye gittigim her zaman o uyuyor!” dedi Lavender huysuzca.
“Öyle mi?” dedi Harry, Ron’un hastane kanadında oldugundan beri mükemmelce tetikte olmasına sasırmıs bir sekilde. Dkisi
de Dumbledore ve Snape’in tartısmasıyla ilgili haberlerle son derece ilgileniyorlardı ve McLaggen’a olabildigince sövmeye
doymuyorlardı.
“Hermione Granger onu hâlâ ziyaret ediyor mu?” diye ısrarla sordu Lavender aniden.
“Evet, zannedersem ediyor. Sey, onlar arkadaslar, degil mi?” dedi Harry rahatsızca.
“Arkadaslar ha, güldürme beni,” dedi Lavender küçümseyerek. “Hermione Ron benimle çıkmaya basladıgından beri
haftalarca konusmadı! Fakat zannedersem Hermione onunla barısmak istiyor su an Ron tamamen ilgi çekici durumda…”
“Zehirlenmek ilgi çekici mi diyecektin?” diye sordu Harry. “Her neyse - Gitmem gerek - McLaggen Quidditch hakkında
konusmak için geliyor,” dedi Harry aceleyle, tas duvar gibi görünen bir kapıdan fırladı ve minnetle, kendisini ne Lavender’ın ne
de McLaggen’ın takip edemeyecegi bir yere götüren kısa yoldan tabana kuvvet asagı kostu.
Huufflepuff maçının sabahı, sahaya çıkmadan önce hastane kanadına ugradı. Ron çok heyecanlıydı; Madam Pomfrey maçı
izlemeye gitmesine izin vermedi, hassas oldugu için bu onu çok fazla heyecanlandırabilirdi.
“Öyleyse McLaggen nasıl daha iyi oluyor?” diye sordu Ron Harry’ye sinirli bir sekilde, anlasılan aynı soruyu iki kere
sordugunu unutmustu.
“Sana söyledim,” dedi Harry sabırla, “ Dünya klasmanında olmalı ve bende onu engellemek istemedim. Herkese ne
yapmaları gerektigini söylemeye devam ediyor, kendisine göre her pozisyonda hepimizden daha iyi oynayabiliyormus. Ondan
kurtulmayı dört gözle bekliyorum. Ve insanlardan kurtulmak hakkında konusuyor,” diye ekledi Harry, ayaga kalkıp, Atesoku’nu
alırken, ”Lavender seni görmeye geldiginde uyuyormus gibi davranmaya bir son verecek misin? Olabildigince çılgın bir sekilde
bana satasıyor.”
“Ah,” dedi Ron, utangaç bir görünümle.”Evet. Pekâlâ.”
“Eger artık onunla çıkmak istemiyorsan, sadece söyle ona,” dedi Harry.
“Evet… Sey… o kadar kolay degil, degil mi?” dedi Ron. Biraz durdu. “Hermione maçtan önce görmeye gelecek mi?” diye
ekledi öylesine.
“Hayır, Ginny’yle birlikte çoktan sahaya indiler.
“Ah,” dedi Ron oldukça asık suratlı görünüyordu. “Dogru. Sey, iyi sanslar. Umarım yenersin McLag - yani, Smith’i.”
“Çalısacagım,” dedi Harry, süpürgesini omzuna alırken. “Maçtan sonra görüsürüz.”
Issız koridorlarda aceleyle asagı indi; okulun tamamı dısarıdaydı, ya stadyumda yerlerini almıslar ya da bunun için dısarı
çıkıyorlardı. Pencerelerin yanından geçerken dısarı bakarak karsılasacakları rüzgârın siddetini ölçmeye çalıstı, ilerde bir gürültü
duyunca koridorun diger ucuna göz attı ve Malfoy’un iki somurtkan ve kırgın görünen kızla beraber kendisine dogru geldigini
gördü.
Malfoy Harry’yi görür görmez aniden durdu; kısa, mizahi olmayan bir kahkaha attı ve yürümeye devam etti.
“Nereye gidiyorsun?” dedi Harry huysuzca.
“Evet, gerçekten sana söyleyecektim, çünkü bu senin isin, Potter,” dedi Malfoy küçümseyerek. “Acele etsen iyi olur, onlar
“Seçilmis Kaptan”larını - Sayı yapan Çocugu - bekliyorlar bu günlerde seni nasıl çagırıyorlarsa.”
Kızlardan biri isteksizce kıkır kıkır güldü. Harry kıza dik dik baktı. Kız kızardı. Malfoy Harry’yi arkasında bırakdı ve kız ve
kızın arkadası da Malfoy’un pesinden hızlıca gittiler, köseyi dönüp, Harry’nin görüsünden çıktılar.
Harry anında kök salmıs gibi durdu ve görünürden kaybolmalarını izledi. Bu kızdırmıstı; Harry maça zamanında
yetisebilmek için çoktan yönünü degistirmisti, fakat okulun geri kalanı dısarıdayken Malfoy içeride sinsi sinsi dolasıyordu:
Harry’nin Malfoy’un ne yaptıgını kesfetmek için su ana kadar ki en iyi sansı buydu. Sessiz saniyeler azar azar geçerken Harry
Malfoy’un gözden kayboldugu yerde bakarken donmus gibi, kaldı…
“Nerede kaldın?” dedi Ginny huysuzca, Harry kosarak soyunma odasına girdiginde. Takımın tamamı çoktan üstünü
degismisti; Vurucular, Coote ve Peakes, sopalarını sinirli bir sekilde birbirlerinin ayaklarına vuruyorlardı.
“Malfoy’la karsılastım,”dedi Harry sessizce, kırmızı cübbesini basından geçirirken.
“Sadece baska herkes burada dısarıdayken, Malfoy’un birkaç kız arkadasla kalede ne yaptıgını bilmek isterdim…”
“Suan fark eder mi?”
“Sey, muhtemelen anlayamayacagım, degil mi?” dedi Harry, Ates oku’nu kaptı ve gözlüklerini gözlerine dogru bastırdı.
“Öyleyse Haydi!”
Ve baska kelime etmeden, sagır edici tezahürat ve yuhâlâmalar arasında düzenli adımlarla yürüyerek sahaya çıktı.
Çok az rüzgâr esiyordu; tek tük bulut vardı; arada bir parlak günes göz kamastırıcı bir sekilde parlıyordu.
“Hassas hava sartları!” dedi Mclaggen takıma zinde bir sekilde. “Coote, Peakes, siz günese dogru uçacaksınız, bu yüzden
geldiginizi görmeyecekler -“
“Kaptan benim, McLaggen, onlara talimat vermeyi kes,” dedi Harry kızgınca. “Sadece atılan golleri çıkarmaya çalıs!”
McLaggen düzgün adımlarla yürüyüp gittiginde, Harry Coote ve Peakes’e döndü.
“Günese dogru uçtugunuza emin olun,” dedi onlara istemeyerek.
Hufflepuff kaptanı ile el sıkıstı ve sonra, Madam Hooch’un düdügüyle, ayaklarını yere vurup havalandı, takımın geri
kalanından daha fazla yükselip, simsek gibi sahanın üstünde dolanıp Snitch’i aradı. Eger iyi ve çabucak yakalarsa, kaleye geri
dönüp, Çapulcu Haritası’nı alarak, Malfoy’un ne yaptıgını ögrenmesi için bir sansı olabilirdi…
“Ve Quaffle Hufflepuff’tan Smith’te,” dedi dalgın, sahada yankılanan bir ses. “Son yaptı yorumda, tabii, Ginny Weasley
ona dogru uçtu, bence büyük olasılıkla kasıtlıydı, öyle görünüyor. Smith Gryffindor hakkında oldukça kabaydı, umarım onlarla
oynadıgına pisman olur -ah, bakın, Quaffle’ı kaptırdı, Ginny ondan aldı, onu begeniyorum, o çok iyi…”
Harry anlatıcının oldugu podyuma dik dik baktı. Kesinlikle hiç kimse Luna Lovegood’un yorum yapmasına aldırmıyor
muydu? Fakat yukarıdan bile yanlıslık yoktu, kirli-sarı saçlar, ne kolye ne de Kaymak birası mantarları… Luna’nın yayında,
professor McGonnagall sanki bu sonradan akla gelen atamadan dolayı gerçekten hafifçe rahatsız gibi görünüyordu.
“…fakat simdi su büyük Hufflepuff oyuncusu Quaffle’ı Ginny’den aldı, adını hatırlayamıyorum, Bibble gibi bir seydi -hayır,
Buggins -“
“O Cadwallader!” dedi McGonnagall yüksek sesle Luna’nın yanından. Kalabalık güldü.
Harry Snitch için dikkatle etrafına bakındı; Snitch’den hiç iz yoktu. Kısa bir süre sonra, Cadwallader sayı yaptı.
McLaggen Ginny’ye bagırarak Qaffle’ı elinden nasıl bıraktıgını elestirip sonuçta sag kulagının biraz yükseginden uçan
büyük kırmızı toptan söz etmedi.
“McLaggen, yapmakla yükümlü oldugun ise dikkatini ver ve baska herkesi rahat bırak!” diye bögürdü Harry, Tutucusuyla
yüz yüze gelmek için kendi etrafında dönerken.
“Sen de iyi bir örnek degilsin!” diye bagırararak karsılık verdi McLaggen, kızarmıs ve öfkeliydi.
“Ve Harry Potter suan Tutucusuyla tartısıyor,” dedi Luna sakince, asagıdaki kalabalıktaki Hufflepuff ve Slyhterinler
tezahürat yapıyor ve kahkaha atıyorlardı. “Bunun Harry’nin Snitch’i bulmasına yardım edecegini pek sanmıyorum, ama belki de
bu akıllıca bir aldatmacadır…”
Öfkeyle küfür ederek, Harry kendi etrafında hızlıca döndü ve sahanın üstünde gezinmeye yeniden basladı, küçücük,
kanatlı altın toptan bir iz için gökyüzünü taradı.
Ginny ve Demelza birer gol atıp, asagıda kırmızı ve sarı giyinmis destekçilerine tezahürat yapmaları için bir seyler verdiler.
Sonra Cadwallader tekrar sayı yaparak durumu esitledi, fakat Luna dikkat etmemis gibi görünüyordu. Luna tuhaf bir sekilde bu
skor günlük bir seymis gibi ilgisiz görünüyordu ve kalabalıgın dikkatini ilginç sekilli bulutlar gibi seylere ve Zacharias Smith’in
simdiye kadar “Kaybetme Hastalıgı” denen, Quaffle’ı elinde bir dakikadan fazla tutmayı basaramamaktan çektigi gibi seylere
çekmeye yelteniyordu.
“Hufflepuff yetmise kırk önde!” diye bagırarak söyledi Professor McGonnagal Luna’nın megafonuna.
“Öyle mi, simdiden mi?” dedi Luna belirsiz bir sekilde. “Ah, bakın! Gryffindor Tutucusu Vuruculardan birinin sopasını aldı.”
Harry havada spin atarak döndü. Gerçekten de, McLaggen, kendisinin en iyi sekilde bildigi sebeplerden dolayı, Peakes’ten
sopasını almıs ve gelen Cadwallader’a dogru bir Bludger’ın nasıl atıldıgını gösteriyormus gibi görünüyordu.
“Sopasını geri ver ve kale direklerine geri dön!” diye kükredi Harry, McLaggen’a dogru deli gibi uçtugu sırada McLaggen
vahsi bir vurusla Bludger’i fırlattı ve dogrudan Harry’ye çarptı.
Kör edici, korkunç bir acı… Bir ısık parlaması… Belirsiz çıglıklar… ve uzun bir tünelden asagı düsme hissi…
Ve Harry’nin bundan sonra bildigi tek sey, dikkat çekebilecek derecede sıcak ve rahat bir yatakta yattıgı ve los tavana
daire seklinde altın rengi ısık veren bir lambaya bakıyordu. Hantal bir sekilde basını kaldırdı. Solunda tanıdık görünen, çilli, kızıl
saçlı biri vardı.
“Ziyaret etmen çok hos,” dedi Ron, sırıtarak.
Harry gözlerini kırpıstırıp etrafına baktı. Elbette: Hastane kanadındaydı. Gökyüzü çivit mavisiydi ve yer yer kızıllıklar vardı.
Maç saatler önce bitmis olmalıydı… Malfoy’u köseye sıkıstırma umutlar gibi. Harry garip bir sekilde basını çok agır hissediyordu;
bir eli üstünde dogruldu ve basına sarılmıs kalın bandajları hissetti.
“Ne oldu?”
“Kafatasın çatladı,” dedi Madam Pomfrey telasla ve Harry’yi yastıklara bastırdı. “Endiselenecek bir sey yok, ben hemen
onardım, fakat seni bir geceligine burada tutacagım. Birkaç saat boyunca kendin çok fazla zorlamamalısın.”
“Burada bir gece kalmak istemiyorum,” dedi Harry kızgın bir sekilde, dogrulup örtülerini fırlatırken. “ McLaggen’ı bulup
öldürmek istiyorum.”
“Korkarım bu dedigin ‘kendini zorlamanın basında’ geliyor,” dedi Madam Pomfrey, Harry’yi sert bir sekilde yataga geri itti
ve asasını tehdit edici bir sekilde kaldırdı. “Ben seni taburcu edene kadar burada kalacaksın, Potter, ya da müdürü çagırabilirim.”
Madam Pomfrey ofisine kosusturdu ve Harry köpürerek, yastıklarına gömüldü.
“Kaça kaç kaybettigimizi biliyor musun?” diye sordu Ron’a dislerini sıkarak.
“sey, evet biliyorum,” dedi Ron özür diler gibi. “Bitis skoru üç yüz yirmiye altmıstı.”
“Harika,” dedi Harry vahsice. “Gerçekten harika! McLaggen’ı elime geçirdigim zaman -“
“Onu eline geçirmek istemezsin, o bir ifrit büyüklügünde,” dedi Ron akla yatkın bir sekilde. “Sahsen, bence onu Prens’in
ayak tırnagı meretiyle lanetlemekle ilgili konusacak bir sürü sey var. Her neyse, takımın geri kalanı sen buradan kurtulana kadar
onunla ugrasabilirler, onlar pek mutlu degil…”
Ron’un sesinde kötüce bastırılmıs bir sevinç ifadesi vardı; Harry McLaggen’ın ortalıgı çok kötü karıstırmasının,
heyecanlanmıs olmasından baska hiçbir sey olmadıgını söyleyebilirdi. Harry orada yatıyor, tavandaki ısık beneklerine dik dik
bakıyordu, Kısa süre önce onarılan kafatası tam olarak acımıyordu, fakat hisleri bandajların tümünün altında biraz hassaslasmıstı.
“Buradan maç yorumlarını duyabildim,” dedi Ron, sesi suan gülüsüyle karısıyordu. “ Umarım bundan sonra hep Luna
anlatır… Kaybetme Hastalıgı…”
Fakat Harry durumdaki mizahı görmek için hâlâ çok kızgındı ve bir süre sonra Ron’un kahkahâlârı dindi.
“Ginny sen daha kendinde degilken ziyaret etmeye geldi,” dedi, uzun bir duraksamadan sonra Harry’nin hayali hızla
degisti, çabucak Ginny’nin kendi cansız halinin üstünde agladıgı, Ron onlara onay verirken Ginny’nin derinlerdeki cezbedici
hislerini itiraf ettigi bir sahne geldi… “Senin maç için son anda vardıgını söyledi. Nasıl olur? Buradan yeterince erken ayrıldın.”
“Ah...” dedi Harry, sahne aklından akıp giderken “Evet… Sey, Malfoy’u onun yanında olmak istemiyormus gibi görünen bir
iki tane kızla sinsi sinsi dolasırken gördüm ve kesinlikle bu onun okulun geri kalanı ile Quidditch sahasına ikinci kez inmeyisi; bir
önceki maçı da atlamıstı, hatırladın mı?” diye iç geçirdi Harry. “Suan onu takip ediyor olmayı dilerdim, maç tamamen bir
fiyaskoydu…”
“Aptal olma,” dedi Ron sert bir sekilde. “Quidditch’i sadece Malfoy’u takip etmek için kaçıramazdın, sen Kaptansın!”
“Onun neler karıstırdıgını bilmek istiyorum,” dedi Harry. “ Ve bunların hepsinin benim kafamdan uydurdugumu, onunla
Snape’in arasındakilere kulak misafiri olduktan sonra söyleme -“
"Ben asla senin bütün bunları kafandan uydurdugunu söylemedim,” dedi Ron kendini dirsekleriyle yukarı çekti ve Harry’ye
kaslarını çattı, “fakat burada bir dönemde sadece bir kisi suikast yapar diye bir kural yok! Sen birazcık Malfoy’u kafana takmıssın,
Harry. Demeye çalıstıgım, sadece onu takip etmek için bir maç kaçırmayı düsün…”
“Sürekli onu yakalamak istiyorum!” dedi Harry hayal kırıklıgıyla. “Söylemeye çalıstıgım, haritadan kayboldugunda nereye
gidiyor?”
“Bilmiyorum… Hogsmade?” diye fikrini öne sürdü, esneyerek.
“Ben onu hiçbir zaman harita da gizli geçitlerden giderken görmedim. Bence zaten suan onlar izlenmektedir.”
“Sey madem öyle, bilmiyorum,” dedi Ron.
Aralarında sessizlik oldu. Harry daire seklindeki ısıgın ötesine, düsünerek dik dik baktı…
Sadece Rufus Scrimgeor’un gücüne sahip olsaydı, Malfoy’un pesine birilerini takabilirdi, fakat maalesef Harry’nin emrinde
bir ofis dolusu Seherbaz yoktu… O çabucak D.O ile bir seyler denemeyi düsündü, fakat ortada insanların derslerini kaçıracakları
sorunu vardı; çogunun buna ragmen hâlâ ders programları doluydu…
Ron’un yatagında alçak bir, horlama sesi geldi. Bir süre sonra Madam Pomfrey ofisinden geldi, bu sefer kalın bir sabahlık
giyiyordu. Bu en kolay uyuma numarasıydı. Harry diger tarafa döndü ve Madam Pomfrey’in asasını sallayarak perdeleri
kapatmasını dinledi. Lambalar karardı ve Madam Pomfrey ofisine geri döndü; Harry onun arkasından kapadıgı kapının tıkırtısını
duydu ve onun yatmaya gittigini anladı.
Harry karanlıkta bunun Quiddicth sakatlanması yüzünden hastane kanadına üçüncü getirilisi oldugunu düsündü. Buraya
son getirilisinde sahanın etrafına toplanmıs olan Ruh Emici’lerden dolayı süpürgesinden düsmüstü, bundan öncekinde ise, çaresiz
bir sekilde beceriksiz Profesör Lockhart tarafından kolundaki tüm kemikler yok olmustu… Bu ötekilere göre en acılı
yaralanmaydı… Bir gecede kucak dolusu kemigin tekrardan büyümesinin acısını hatırladı, gece yarısı beklenmedik bir misafirin
gelisi sıkıntısını hafifletmemisti –
Harry dimdik oturdu, kalbi küt küt atıyordu, bandaj sarıgı egri duruyordu. En sonunda çözümü bulmustu: Malfoy’u
izlettirmenin bir yolu vardı - nasıl unutabilmisti, neden daha önce aklına gelmemisti.
Fakat mesele, onu nasıl çagıracagıydı? Ne yapmalıydı? Sessizce, deneme için, Harry karanlıga konustu.
“Kreacher?”
Gürültülü bir çatırdama sesi geldi ve sessiz odayı kavga ve cikleme sesleri doldurdu. Ron kısık bir sesle uyandı.
“Neler oluyor - ?”
Harry asasını aceleyle Madam Pomfrey’in ofisinin kapısına dogrulttu ve “Muffliato!” diye mırıldandı bu sayede oraya
gelmeyecekti ve ardından neler oldugunu daha iyi görebilmek için yatagının ucuna kadar ilerledi.
Dki ev cini yatakhanenin zemininde yuvarlanıyordu, biri çekmis kahverengi kazak ve birkaç tane yünlü sapka giymisti,
digerininse belinde pestamal gibi çok pis eski bir bez parçası vardı. Ardından baska bir gürültü geldi ve Hortlak Peeves havada
güresen ev cinlerinin üstünde belirdi.
“Bunu izliyordum, Potty!” dedi Harry’ye dargın bir sekilde, asagıdaki dövüsü gösterip, gürültülü bir kıkırdama koy
verdikten sonra. “Bak su dövüsen, birbirini ısıran, birbirine yumruk atan minik yaratıklara - “
“Kreacher Dobby’nin önünde Harry Potter’a hakaret etmeyecek, hayır etmeyecek, ya da Dobby Kreacher’ın agzını onun
için kapatır!” diye haykırdı Dobby çok tiz bir sesle.
“ - pis, yaralı “ diye haykırdı Peeves mutlu bir sekilde, simdi ev cinlerini daha da öfkelendirmek için tebesir parçaları
yagdırırken arada burnunu temizliyormus gibi ses çıkarıyordu “Pokey!”
“Kreacher efendisi hakkında ne isterse onu söyleyecek, ah evet ve nasıl bir efendi oldugunu, pis Bulanık arkadasları
oldugunu, ah, Kreacher’ın zavallı hanımefendisi görseydi neler derdi - ?”
Kreacher’ın hanımefendisinin tam olarak ne dedigini ögrenmediler, tam o sırada Dobby yuvarlak ve küçük olan
yumrugunu Kreacher’in agzına tıkamıs ve disinin yarısını kırmıstı. Harry ve Ron ikisi birlikte yataklarından fırlayıp hâlâ birbirlerini
tekmeleyip yumruklamaya çalısan iki ev cinini Peeves lambanın etrafında ciyaklayıp aniden dalısa geçerek kıskırtmaya devam
ederken zorla birbirlerinden ayırdılar. “ Parmaklarını onun burnuna yapıstır, mantarını çek ve kulakçıklarına asıl -“
Harry asasını Peeves’e dogrultu ve “Langlock!” dedi, Peeves bogazına yapıstı, yutkundu ve sonra odadan çıkarken kötü el
kol hareketleri yaptı fakat dili damagına yapıstıgından dolayı konusmaya gücü yetmedi.
“Güzel bir tane" dedi Ron takdir edercesine, Dobby’yi havaya kaldırdıgı için havayı döven kol ve bacakları artık Kreacher’a
degmiyordu. “Baska bir Prens lanetiydi, degil mi?”
“Evet,” dedi Harry, Kreacher’ın burusuk kolunu yarım boyunduruga almıs bir sekilde büküyordu. “Dogru - Birbirinizle
dövüsmenizi yasaklıyorum! Sey, Kreacher, Dobby’yle dövüsmen yasak. Dobby, biliyorum sana emir vermeye iznim yok ama -“
“Dobby özgür bir ev cinidir ve sevdigi herhangi bir kisiye itaat edebilir ve Dobby Harry Potter ne derse yapacak!” dedi
Dobby, gözyasları suan burusmus küçük yüzünden kazagına dogru süzülüyordu.
“Tamam, öyleyse,” dedi Harry, o ve Ron ikisi birlikte ev cinlerini bıraktılar, ev cinleri yere düstüler fakat kavga etmeye
devam etmediler.
“Efendi beni mi çagırdı?” diye hırıltılı bir sekilde sordu Kreacher, reverans yaparken bile Harry’ye açık ve net bir sekilde acı
dolu bir sekilde ölmesini dilermis gibi bir bakıs attı.
“Evet, çagırdım,” dedi Harry, Mafam Pomfrey’in ofisinin kapısına Muffliato büyüsünün hâlâ çalısır durumda olup olmadıgını
kontrol etmek için göz attı; kargasayı duyduguna dair hiçbir iz yoktu ortada. “Senin için bir isim var.”
“Kreacher efendi ne isterse yapacak, “ dedi Kreacher, o kadar egilmisti ki dudakları neredeyse bogumlu ayak parmaklarına
degecekti, “çünkü Kreacher’ın baska seçebilecegi yok, fakat kreacher böyle bir efendisi oldugu için kendinden utanıyor, evet -“
“Dobby yapar, Harry Potter” diye cikledi Dobby, Dobby’nin tenis topu büyüklügündeki gözleri hâlâ gözyasında yüzüyordu.
“ Dobby Harry Potter’a yardım etmekten onur duyar!”
“Bu düsünce aklıma yattı, bu isi ikinize birden vermek daha iyi olur,” dedi Harry. “tamamdır, öyleyse… Draco Malfoy’u
takip etmenizi istiyorum.”
Harry Ron’un yüzünin saskınlık ve kızgınlıgın birbirine karısmıs oldugu ifadeye aldırmadan devam etti, “Onun nereye
gittigini, kiminle bulustugunu ve ne yaptıgını bilmek istiyorum. Günün her saati onu takip etmenizi istiyorum.”
“Evet, Harry Potter!” dedi Dobby anında, onun koca gözleri heyacanla parlıyordu. “Ve eger Dobby yanlıs yaparsa, kendini
en yüksek kuleden atacak, Harry Potter!”
“Buna ihtiyacın olmayacak,” dedi Harry aceleyle.
“Efendi benden Malfoyların en gencini takip etmemi mi istiyor?” dedi Kreacher hırıltıyla. “Efendi benden
yaslıhanımefendimin büyük erkek yegenini gözetlememi mi istiyor?”
“Bir sey daha,” dedi Harry, büyük bir tehlikeyi önceden görüp, bunu engellemek için anında karar verdi. “Ona haber
vermek yasak, Kreacher, veya ne yaptıgını ona göstermek, veya onunla konusmak, veya ona mesaj yazmak veya… Veya
herhangi bir sekilde onunla temasa geçmek. Anladın mı?”
Harry kendince sadece verip, bekledigi talimatlarda Kreacher’ın bir çıkıs noktası bulmaya çabaladıgını fark etti. Bir süre
sonra, Kreacher Harry’ye büyük bir memnuniyet duygusu veren bir sekilde tekrar olabildigince egildi ve siddetli bir kırgınlıkla
söyledi, “Efendi her seyi düsünüyor ve Kreacher Malfoy veledine hizmet etmeyi tercih etmesine ragmen efendiye itaat etmek
zorunda, ah evet…”
“Anlasıldıi öyleyse,” dedi Harry. ”Düzenli olarak rapor istiyorum, fakat rapor verirken etrafımda Ron ve Hermione hariç
kimsenin bulunmadıgından emin olun. Ve ne yaptıgınızı kimseye söylemeyin. Sadece Malfoy’a bir çift sigil gibi yapısın.”
(mcgayver)
Voldemort’un stegi
Harry ve Ron sabah ilk is olarak, Madam Pomfrey sayesinde eski saglıklarına tamamen kavusarak, hastane kanadından ayrıldılar,
ve artık nakavt ve zehirlenmis olmalarıyla dalga geçebilecek durumdaydılar, en iyisi ise Ron ve Hermione’nin yeniden arkadas
olmalarıydı. Hatta Hermione kahvaltıya kadar onlara eslik etmis ve Ginny’nin Dean’le tartısmıs olması haberini yetistirmisti bile.
Harry’nin gögsünde uyumakta olan yaratık kafasını kaldırdı ve umutla havayı kokladı.
“Neden kavga etmisler?” diye sordu kayıtsız görünmeye çalısarak, üzerinde bale etegi giymis olan bir ifritin bulundugu duvar
halısını inceleyen, çok küçük bir kız haricinde terkedilmis olan yedinci kat koridorunda döndükleri sırada. Küçük kız, altıncı
sınıfların görünmesinden dolayı dehsete düstü ve tasıdıgı agır pirinç teraziyi düsürdü.
“Sorun degil!” dedi Hermione sefkatle, aceleyle kıza yardım etmek için ilerlerken. “Dste…”
Asasını kırık teraziye hafifçe dokundurdu ve, “Reparo,” dedi. Kız tesekkür etmedi, onun yerine, digerleri yanından geçerken kök
salmıs gibi yerinden kıpırdamadı ve onları gözden kaybolana dek izledi; Ron arkasına bir bakıs attı.
“Gittikçe küçüldüklerine yemin edebilirim,” dedi.
“Bos ver onu,” dedi Harry birazcık sabırsızca. “Ginny ve Dean neden kavga etmisler, Hermione?”
“Eh, Dean, Mclaggen’ın attıgı Bludger sana çarptıgı için gülüyordu,” dedi Hermione.
“Komik görünüyor olmalı,” dedi Ron mantıklı bir sekilde.
“Hiç de komik degildi!” dedi Hermione öfkeyle. “Korkunç görünüyordu ve eger Coote ve Peakes Harry’i yakalamasalardı çok kötü
yaralanabilirdi!”
“Evet, ee, Ginny ve Dean’in böyle bir nedenden dolayı ayrılmalarına gerek yokmus,” dedi Harry, hala kayıtsız görünmeye
çalısarak. “Ya da hala birlikteler mi?”
“Evet, öyleler – ama niye bu kadar ilgilendin ki?” diye sordu Hermione Harry’e keskin bir bakıs atarak.
“Yalnızca Quidditch takımımın yeniden bozulmasını istemiyorum!” dedi alel acele, ama Hermione süpheli bakısını sürdürdü, ve
Harry arkasından biri ona “Harry!” diye seslenip arkasını dönmek için bir bahane verdigi zaman çok rahatladı. “Ah, selam, Luna.”
“Hastane kanadına gittim seni bulmak için,” dedi Luna, çantasını alt üst ederek. “Ama ayrıldıgını söylediler…”
Bir yesil sogan, büyük benekli bir sapkalı mantar ve hatırı sayılır ölçüde kedi pisligi gibi gözüken seyi Ron’un eline tutusturdu,
sonunda kirlenmis uzun ve kıvrımlı parsömeni Harry’e uzattı.
“… Bunu sana vermem söylendi.”
Rulo edilmis küçük bir parsömendi; Harry Dumbledore’la olan bir önceki dersinden, gelen davetiyeyi tanıdı.
“Bu gece,” dedi Ron ve Hermione’ye, ruloyu açar açmaz.
“Geçen maçı güzel anlattın!” dedi Ron, Luna yesil soganını, mantarı ve kedi pisligini ondan aldıgı sırada. Luna belli belirsiz
gülümsedi.
“Benimle dalga geçiyorsun, degil mi?” dedi. “Herkes berbat oldugumu söylüyor.”
“Hayır, ciddiyim!” dedi Ron ısrarla. “Daha eglenceli bir sunus hatırlamıyorum! Bu nedir, bu arada?” diye ekledi, sogana benzeyen
seyi göz hizasına kaldırarak.
“Ah, O bir Gurdyroot,” dedi, kedi pisligini ve mantarı çantasına tıkıstırarak. “Sende kalabilir eger istersen, bende onlardan çok
var. Gulping Plimpies’i savunma konusunda gerçekten mükemmellerdir.” Ve Ron elinde Gurdyroot’u sıkıca tutmus kıkırdarken,
yürüyüp gitti.
“Biliyorsunuz, benden hoslanıyor, Luna,” dedi Büyük Salon’a çıktıkları sırada. “Deli oldugunu biliyorum, ama bir sekilde iyi-” Bir
anda yürümeyi kesti. Lavender Brown tas merdivende duruyor ve patlayacakmıs gibi görünüyordu. “Selam,” dedi Ron gergince.
“Hadi,” diye mırıldandı Harry Hermione’ye, ve hızla geçmelerine ragmen Lavender’ın “Neden bugün dısarı çıkacagını bana
söylemedin? Ve neden o kız seninleydi?” dedigini duymuslardı.
Bir saat sonra kahvaltı için ortaya çıktıgı zaman, Ron, hem asıl suratlı hem de kızgın görünüyordu, Lavender’la birlikte
oturmasına ragmen, Harry birbirlerine tek kelime etmediklerini gördü. Hermione bütün bu olup bitenlerden habersizmis gibi
davranıyordu, ama Harry bir ya da iki kez onun suratında nedensiz sırıtıslar gördü. Hermione gün boyunca iyi bir ruh hali
içerisindeymis gibi göründü, ve hatta o aksam ortak salonda Harry’nin Bitkibilim makalesine göz atmayı (diger bir deyisle, yazıyı
bitirmeyi) kabul bile etti, ki normalde tereddütsüz reddederdi, çünkü Harry’nin Ron’un ondan kopya çekmesine izin verecegini
bilirdi.
“Çok tesekkürler, Hermione,” dedi Harry saatini kontrol ettigi sırada sırtına hafifçe vurarak, neredeyse sekiz olmustu. “Dinle,
acele etmem gerek yoksa Dumbledore’a gecikecegim…”
Hermione cevap vermedi, sadece Harry’nin zayıf cümlelerinden bir kaçının üzerini bıkkınlıkla karaladı. Sırıtarak, Harry aceleyle
portre deliginden geçti ve müdürünün odasının yolunu tuttu. Bonbon eklerler denmesiyle oluk agzı açıldı, ve Harry döne döne
yükselen merdiveni ikiser ikiser çıktı, kapıyı çaldıgı sırada saat tam sekizi vurmustu.
“Gir,” diye çagırdı Dumbledore, ama Harry kapıyı açmak için uzandıgında, kapı içerden çevrilerek açıldı. Profesör Trelawney
odadaydı.
“Aha!” diye çıglık attı, gözlüklerinin arkasından parıldayarak bakarken Harry’i isaret ederek.
“Demek, ofisinden gayri resmi bir sekilde dısarı atılmamın sebebi bu, Dumbledore!”
“Sevgili Sybill,” dedi Dumbledore hafif sıkkın bir sesle, “seni herhangi bir yerden atmam söz konusu bile olamaz, ama Haryy’nin
bir randevusu var, ve gerçekten söyleyecek baska bir sey oldugunu sanmıyorum-”
“Pekala,” dedi Profesör Trelawney incinmis bir sesle. Eger gasp edici atı kovmayacaksan, öyle olsun… Belki yeteneklerimin takdir
edildigi bir okul bulurum…”
Harry’i kenara ittirdi ve dönen merdivenlerden asagı dogru kayboldu; yarı yılda sendeledigini duydular, Harry onun arkasından
sürüklenen sallardan birine takıldıgını tahmin etti.
“Lütfen kapıyı kapat ve otur, Harry,” dedi Dubledore, sesi yorgun çıkıyordu.
Harry söyleneni yaptı, Dumbledore’un masasının karsısındaki her zamanki sandalyesine otururken, bir kez daha aralarından
duran Düsünseli’nin içinde iki tane, içi girdap gibi dönen anıyla dolu küçük siseler oldugunu fark etti.
“Profesör Trelawney Firenze’nin ögretmesinden dolayı hala mutlu degil, öyleyse?” diye sordu Harry.
“Hayır,” ded Dumbledore, “asla kendi basıma ögretemedigim Kehanet, öngördügümden daha da büyük bela olmaya basladı.
Frenze’den artık dıslanmıs oldugu ormana geri dönmesini isteyemedigim gibi, Sybill Trelawney’den de ayrılmasını isteyemiyorum.
Kendi aramızdayken, satonun dısında ne gibi bir tehlike içinde olacagına dair en ufak bir fikri yok. Bilmiyor – ve ona anlatmanın
akılsızca oldugunu düsünüyorum – yani sen ve Voldemort’la ilgili kehaneti onun yaptıgını, görüyorsun.”
Dumbledore derin bir nefes aldı, sonra, “Ama personel problemlerini bos verelim. Tartısmamız gereken çok daha önemli konular
var. Öncelikle – bir önceki dersin sonunda sana verdigim görevi yerine getirdin mi?”
“Ah,” dedi Harry kısaca. Cisimlenme dersleri ve Quidditch ve Ron’un zehirlenmesi ve kafasına aldıgı darbe ve Draco Malfoy’un
neler çevirdigini ögrenme konusundaki kararlılıgı yüzünden, Harry, neredeyse Dumbledore’un ona Profesör Slughorn’dan
almasını söyledigi anıyı unutmustu. “Evet, Dksir dersinin sonunda Profesör Slughorn’a o konudan bahsettim, efendim, ama, sey,
veremezdi,” kısa bir sessizlik oldu.
“Anlıyorum,” dedi Dumbledore sonunda Harry’e yarım ay biçimindeki gözlüklerinin üzerinden bakıp, ona röntgen çektiriyormus
hissini yasatarak. “Ve bu konuda elinden gelenin en iyisini yaptıgına inanıyorsun, degil mi? Bütün marifetlerini gösterdigine? That
you have left no depth of cunning unplumbed in your quest to retrieve the memory?
“Ee,” dedi Harry ne söyleyecegini bilemeyerek. Anıyı ele geçirmek için buldugu tek çabası saçma, utanç verici bir olayla son
bulmustu. “Ee… o gün Ron yanlıslıkla ask iksiri içti ve ben de onu Profesör Slughorn’a götürdüm. Eger Profesör Slughorn’u daha
iyi bir modda yakalayabilirsem diye düsündüm-”
“Peki ise yaradı mı?” diye sordu Dumbledore.
“Sey, hayır, efendim, çünkü Ron zehirlendi-”
“-dogal olarak anıyı ele geçirme çabalarını unutturdu; en yakın arkadasın tehlikedeyken baska bir sey yapmanı beklemezdim. Mr.
Weasley’in bir kez daha tam saglıgına kavusmasıyla birlikte, sana verdigim görevi yapacagını umuyorum. Bu anıyı almanın ne
kadar önemli oldugunu yeterince anlattıgımı düsünüyorum. Gerçekten, onun en önemli anı oldugu konusunda seni etkilemek için
elimden gelenin en iyisini yaptım, o olmadan yalnızca zamanımızı bosa harcamıs oluruz.”
Harry’i bastan asagı sıcak bir utanma duygusu sardı. Dumbledore sesini yükseltmedi, sesi kızgın bile degildi, ama Harry
bagırmasını tercih ederdi; bu soguk hayal kırıklıgı hepsinden kötüydü.
“Efendim,” dedi biraz umutsuzca, “rahatsız oldugumdan falan degil, yalnızca aklımda baska – baska seyler…”
“Aklında baska seyler vardı,” Dumbledore cümleyi onun yerine tamamladı. “Anlıyorum.”
Aralarında tekrar sessizlik oldu, Harry’nin su ana dek Dumbledore’la yasadıgı en rahatsız edici sessizlik; hiç bitmeyecekmis gibi
görünüyordu, yalnızca Dubledore’un kafasının üzerindeki Armando Dippet portresinden gelen homurtulu horlamalar arada bir
sessizligi bozuyordu. Harry garip bir sekilde küçülmüs oldugunu, odaya girdiginden beri biraz çektigini hissetti. Buna daha fazla
katlanamayarak, “Profesör Dumbledore, gerçekten çok üzgünüm. Daha iyisini yapmalıydım… Eger gerçekten çok önemli
olmasaydı, sizin benden bunu yapmamı istemeyeceginizi anlamalıydım.”
“Bunu söyledigin için tesekkürler, Harry,” dedi Dumbledore yavasça. “Simdiden itibaren, bu konuya daha çok agırlık verecegini
düsünebilir miyim? O anıya sahip olmadıgımız takdirde, bu geceden sonraki toplantılarımızın çok az yararı dokunacak.”
“Yapacagım, efendim, anıyı ondan alacagım,” dedi ciddiyetle.
“O zaman simdilik bu konuyu bırakalım,” dedi Dumbledore daha samimice, “ve hikayemize kaldıgımız yerden devam edelim.
Nerde kaldıgımız hatırlıyor musun?”
“Evet, efendim,” dedi Harry hemencecik. “Voldemort babasını ve büyük annesiyle büyük babasını öldürdü ve amcaı Morfin
yapmıs gibi gösterdi. Sonra Hogwarts’a döndü ve… ve Profesör Slughorn’a Horcruxes hakkında sorular sordu,” diye mırıldandı
suratı kızararak.
“Çok güzel!” dedi Dumbledore, “Ve, umarım hatırlayacaksın, sana en basından söylemistim ki, bu toplantılarımız tahmin ve
kuramlar dünyasına girisimiz olacak?”
“Evet, efendim,”
“Böylece, benimle aynı fikirde oldugunu umarak, sonuçlarımdan elde ettigim bilgiler dolayısıyla, Voldemort’un on yedi yasına
kadar ne yaptıgı konusunda sana oldukça kesin kaynaklar göstermis oldum?”
Harry kafasıyla onayladı.
“Ama simdi, Harry,” ded, Dumbledore, “simdi isler daha karanlık ve tuhaf olmaya baslıyor. Eger çocuk Riddle hakkında kanıt
bulmak zorsa, Voldemort denen adam hakkında hatıralarını anlatmaya gönüllü birilerini bulmak imkansızdır. Bu durumda, onun |