201 -- 250
Hogwarts’tan ayrıldıktan sonraki hayatını bize tamamıyla anlatabilecek, ondan ayrı canlı bir ruhun oldugu konusunda süpheliyim.
Yine de, seninle paylasmak istedigim son iki anım var.” Dumbledore Düsünseli’nin içinde parıldayan iki kristal siseyi isaret etti. "I
shall then be glad of your opinion as to whether the conclusions I have drawn from them seem likely."
Dumbledore’un onun yorumlarına önem verecek olması fikri, Harry’nin, Horcrux anısını almada basarısız olmasından dolayı daha
fazla utanmasına ve suçluluk duymasına neden olurken, Dumbledore iki siseden birini ısıga dogru kaldırdı ve dikkatle gözden
geçirdi.
“Umarım diger insanların anılarına girmekten yorulmamıssındır, bu ikisi çok nadir hatıralardır,” dedi. “Bu ilki çok yaslı bir ev cini
olan Hokey’e ait. Hokey’in tanık olduklarını görmeden önce, çabucak Lord Voldemort’un Hofwarts’tan nasıl ayrıldıgını
aktarmalıyım.
“Senin de tahmin ettigin gibi girdigi her sınavdan en yüksek notları alarak yedinci yılına ulastı. Etrafındaki tüm sınıf arkadasları
Hogwarts’tan ilk ayrıldıklarında hangi isin pesine düseceklerine karar veriyorlardı. Neredeyse herkes, kusursuz, Okul Baskanı,
Okul’un Özel Hizmetler ödülünü kazanmıs Tom Riddle’dan harikulade isler bekliyordu. Ona Sihir Bakanlıgı’nı öneren, yararlı
kisilerle kontaga geçmesini saglamak için randevular almayı teklif eden birkaç ögretmen biliyorum, Profesör Slughorn bunların
basında. Tüm teklifleri reddetti. Digerlerinin bildigi ikinci sey ise, Voldemort Burgin and Burkes’de çalısıyordu.”
“Bugün and Burkes’te mi?” diye tekrar etti Harry sersemlemis bir sekilde.
“Burgin and Burkes’te,” diye tekrar etti Dumbledore sakince. “Sanırım Hokey’in anısına girince, orada ona neyin cazip geldigini
göreceksin. Ama bu Voldemort’un ilk is seçimi degildi. Hemen hemen hiç kimse bilmez bunu – ben müdürün güvenip de
söyledigi birkaç kisiden biriydim – ama Voldemort önce Profesör Dippet’a basvurdu ve Hogwarts’ta ögretmen olarak kalıp
kalamayacagını sordu.”
“Burada kalmak mı istedi? Neden?” diye sordu Harry hala saskın olarak.
“Birkaç nedeni olduguna inanmama karsın bunların hiçbirini Profesör Dippet’la paylasmadı,” der Dumbledore. “Öncelikle ve çok
önemli olarak, Voldemort, bence bu okula hiçbir insana baglı olmadıgı kadar baglıydı. Hogwarts en mutlu oldugu yerdi; kendini
evinde hissedebildigi ilk ve tek yer.”
Harry bu sözlerden içten içe rahatsız oldu, Hogwarts hakkında hissettigi seyler tam olarak bunlardı.
“Dkinci olarak, kale kadim büyülerle çok iyi donatılmıstı. Süphesiz Voldemort çogu ögrenciden çok daha fazla gizli yerlere girip
çıkmıstır, ama hala kesfedecek gizlilikler oldugunu, kullanılacak sihir depoları oldugunu hissetmis olabilir.
“Ve üçüncüsü, ögretmen olarak, genç cadılar ve büyücüler üzerinde büyük güç ve etki sahibi olacaktı. Belki de bu fikri, bir
ögretmenin ne kadar etkili rol oynayabilecegini kanıtlayan bir ögretmenden, en iyi sekilde anlastıgı Profesör Slughorn sayesinde
edinmistir. Hemen, Voldemort’un hayatının geri kalanını Hogwarts’ta geçirmeyi planladıgını hayal etmedim, ama eksikligini
doldurabilecek yararlı ve kendi ordusunu olusturmaya baslayabilecegi bir yer olarak düsünüyor olabilirdi.”
“Ama isi alamadı, efendim?”
“Hayır, alamadı. Profesör Dippet ona 18 yasın çok erken oldugunu söyledi, ama onu eger hala istiyorsa, birkaç sene içinde
yeniden basvurmak için davet etti.”
“Bu konuda ne hissettiniz, efendim?” diye sordu Harry tereddütle.
“Tamamıyla endiseli,” dedi Dumbledore. “Bu karsılık olarak Armando’yu önerdim – sana sundugum gerçekleri o zaman
sunmadım, Profesör Dippet Voldemort’a çok düskündü ve dürüstlügüne güveniyordu. Ama ben Lord Voldemort’un okula geri
dönmesini istemiyordum, ve özellikle de öyle güçlü bir pozisyonda.”
“Hangi isi istedi, efendim? Hangi dersi ögretmek istedi?”
Her nasılsa, Harry cevabı Dumbledore vermeden önce de biliyordu.
“Karanlık Sanatlara Karsı Savunma. O zamanlar, neredeyse on bes yıldır Hogwarts’ta olan Galatea Merrythought adında yaslı bir
Profesör tarafından ögretiliyordu.
“Böylece Voldemort Borgin and Burkes’a gitti, ve onu takdir eden herkes böyle zeki bir genç büyücünün dükkanda çalısmasının
bir vakit kaybı oldugunu söyledi. Öte yandan, Voldemort sadece asistan degildi. Kibar, yakısıklı ve zekiydi, kısa zamanda özel
isler verildi; yalnızca Borgin and Burkes gibi yerlerde olan, senin de bildigin gibi, sıradan olmayan ve nitelikli nesneler konusunda
uzmanlık gerektiren isler. Voldemort, ortakları tarafından, hazinelerinin bir bölümünü satmaları için insanları ikna etmekle
görevlendirildi, ve tüm bu hesaplardan, alısılmadık bir sekilde ödüllendiriliyordu.”
“Bahse girerim öyleydi,” dedi Harry kendine hakim olamayarak.
“Evet, oldukça,” dedi Dumbledore cansız bir gülümsemeyle. Ve artık, çok eskiden beri Hepzibah Smith ismindeki çok zengin bir
cadıya hizmet etmis olan ev cini Hokey’nin söyleyeceklerini dinleme zamanı.”
Dumbledore asasıyla siseyle baglantı kurdu, sise mantarı fırladı, Düsünseli’nin içinde girdap gibi dönen anıya hafifçe
dokundurdugu gibi, “Önce sen, Harry.”
Tas kabın içindeki gümüs dalgalanmalara yüzü dokunana dek, Harry bir kez daha dizlerini bükmek zorunda kaldı. Karanlıkla
hiçlige dogru düstü ve bir oturma odasına indi,son derece sisman yaslı bir kadın, dikkatle hazırlanmıs bir peruk giyerken parlak
bir cüppe arkasından sürükleniyor, ona erimis dondurma görünümü veriyordu. Kıymetli taslarla süslenmis küçük bir aynaya
bakıyor, zaten kırmızı olan yanaklarına büyük bir pudra ponponuyla allık sürüyordu ve Harry’nin gördügü en küçük ve en yaslı ev
cini sımsıkı terliklerin içindeki toplu ayaklarına iplik baglıyordu.
“Acele et, Hokey!” dedi Hepzibah Otoriter bir sekilde. “Dörtte gelecegini söyledi, yalnızca birkaç dakika kaldı ve henüz hiç geç
kalmadı!”
Evcini dogruldugu sırada, pudra ponponu kapattı, cinin kafasının üstü Hepzibah’ın sandalyesine güç bela yetisiyordu, ve giydigi
yepyeni keten çarsaf eski Roma gibisi gibi sararak kagıt gibi cildi durusuyla dile getiriyordu.
“Nasıl görünüyorum?” dedi Hepzibah, aynada kendi yüzüne degisik açılardan bakıp hayran kalmak için basını çevirerek.
“Güzel, hanımefendi,” diye cikledi Hokey.
Harry, Hokey’nin yalnızca onun emrinde oldugu için bu soruya dislerinin arasından yalan söyleyerek cevap verdigini varsaydı,
çünkü onun fikrine göre Hepzibah Smith güzellikten çok uzaktaydı.
Kapı çınlayarak çaldı, evin hanımı ve cinin ikisi de zıpladılar.
“Çabuk, çabuk, burada, Hokey!” diye feryat etti Hepzibah ve ev cini telasla, tıka basa esyalarla dolu olan kosarak odadan çıktı,
insanların en az bir düzine seye çarpmadan karsıya geçmek için nasıl bir yol izlediklerini anlamak güçtü; cilalı kutularla dolu
dolaplar, üzeri altın kabartmalı kitaplarla dolu çantalar, küreler ve kutsal toplarla dolu raflar, ve çok sayıda etrafa serpistirilmis
pirinç kaptan yapılmısa benzeyen saksılara konmus bitkiler vardı. Nitekim oda sihirli antika dükkânına ya da konservatuara
benziyordu.
Ev cini efendisinin kendi hazırladıgı bir tepsi küçük kurabiyeyi alarak hızla odaya geri döndü.
“Keyfine bak, Tom” dedi Hepzibah, “Kurabiyelerimi ne kadar çok sevdigini biliyorum. Ee, nasılsın? Solgun gözüküyorsun.
Dükkanda seni fazla zorluyorlar, bunu yüz kere dedim…”
Voldemort otomatik bir sekilde gülümsedi ve Hepzibah aptalca sırıttı.
“Ee, bu seferki ziyaretinin nedeni nedir?” diye sordu, kirpiklerini kırpıstırarak.
“Cin yapımı zırhınız için Mr. Burke daha iyi bir teklif yapmak istiyor,” dedi Voldemort. “Bes yüz Gelleons, aslından daha fazla
verdigini—”
“O kadar hızlı degil yoksa su halde yalnızca benim degersiz esyalarım için geldigini düsünecegim!” dedi Hepzibah suratını asarak.
“Buraya onlar için gelmem emredildi,” dedi Voldemort yavasça. “Ben yalnızca denileni yapması gereken zavallı bir asistanım,
bayan. Mr Burke arastırmamı—”
“Ah, Mr Burke, olamaz!” dedi Hepzibah, küçük elini sallayarak. “Daha önce Mr Burke’in görmedigi ama sana gösterebilecegim bir
sey var! Sır tutabilir misin, Tom? Ona sahip oldugumu Mr Burke’e anlatmayacagına dair söz verir misin? Sana onu gösterdigimi
bilse, asla rahat bırakmaz beni, ne Mr Burke’e ne de baska birisine satmıyorum! Ve sen Tom onu tarihi için göreceksin, ne kadar
Galleons’a deger olduguna degil…”
“Bayan Hepzibah’ın gösterdigi her seyi görmekten büyük bir memnuniyet duyarım,” dedi Voldemort usulca., ve Hepzibah gene
bir genç kız gibi kıkırdadı.
“Hokey’e benim için getirteyim… Hokey, nerdesin? MR Riddle’a en önemli hazinemizi göstermek istiyorum… aslında, gitmisken
ikisini de getir…”
“Buyurun, madam” diye ciyakladı ev cini, Harry, ne yapacagını bilen ev cininin tabureler, masalar, puflar arasından geçerek
elinde üst üste konus iki deri kutu gördü.
“Simdi,” dedi Hepzibah mutluca, kutuları ev cininden alarak kucagına koydu ve en üsttekini açmaya koyuldu, “Bence bunu çok
seveceksin, Tom… ah, ailem bunu sana gösterdigimi bir bilse… ona el koymak için tutusuyorlar!”
Kapagı açtı. Harry, kulpları mükemmel sekilde islenmis küçük altından kupa gibi görünen seyi daha iyi görebilmek için biraz daha
yaklastı.
“Bunun ne oldugunu bilip bilmedigini merak ediyorum, Tom. Eline al ve daha yakından bak!” diye fısıldadı Hepzibah, Voldemort
uzun parmaklı ellerini uzatıp kupayı rahat ipek kılıfından kulpundan tutarak çıkardı. Harry bir an karanlık gözlerinde kırmızı bir ısık
parıltısı gördügünü düsündü. Onun aç gözlü görünüsü, Voldemort’un yakısıklı görünüsüne tutulan Hepzibah’ın yüzüne mutlu bir
sekilde aksetmisti.
“Bir porsuk,”diye mırıldandı Voldemort, kupanın üzerindeki kabartmayı inceleyerek. “Yani bu…?”
“Senin de çok iyi bildigin gibi Helga Hufflepuff’ın akıllı çocuk!” dedi Hepzibah, korsesinden çıkan sesle öne egildi ve Voldemort’un
çökük yanagından bir makas aldı. “Soylarından geldigimi anlatmamıs mıydım? Bu yıllardır aileden aileye miras kaldı. Çok hos
degil mi? Ve ona ait bütün güçler, fakat hepsini tam olarak denemedim, burada sadece gücenlice saklı tutuyorum…”
Kupayı Voldemort’ın uzun isaret parmagının arasından çekerek nazikçe geri kutusuna yerlestirdi, elinden alındıgı zaman
Voldemort’ın yüzünden geçen gölgeyi görememisti; kupayı aynı eski yerine koymakla mesguldü.
“ve simdi,”dedi Hepzibah mutluca, “Hokey nerede? Ah evet buradasın-simdi bunu geri yerine koy, Hokey.”
Cin itaatkâr bir sekilde kutuya kapatılmıs kupayı aldı, Hepzibah dikkatini kucagındaki daha düz bir kutuya çevirdi.
“Bence bunu daha çok seveceksin, Tom” diye fısıldadı. “Biraz egil, oglum, böylece görebilirsin… Tabiki, Burkes buna sahip
oldugumu biliyor, bunu ondan satın almıstım, ve söyleyebilirimki ben göçtükten sonra bunu geri almak için tutusuyor…”
Hepzibah mücevherat kutusunu andıran kutuyu açtı. Orada yumusak koyu kırmızı kadifenin üstünde agır altın bir madalyon
yatıyordu.
Voldemort nu sefer herhangi bir davet olmadan ellerini uzattı ve ısıga dogru kaldırdı, gözlerini ona dikmisti.
Isık gösterisli yılan gibi kıvrılmıs S’nin üzerinde hareket ederken “Slytherin’in isareti” dedi sessizce.
“Dogru!”dedi Hepzibah, diger tarafında madalyonuna bakan ve dona kalan Voldemort’un bu halinden mest olmustu. “Bunun için
nerdeyse bütün paramı harcamam gerekti, bunun gibi bir hazinenin elimden gitmesine göz yumamazdım, koleksiyonum için
gerekliydi. Burke onu muhtemelen çalmıs ve gerçekteki degerinden habersiz olan pejmürde bir kadından aldı –”
Bu sefer bir yanlıslık yoktu: bunlar anlatılırken gözleri keskin bir kırmızı ile parlamıstı.
“Sana söyleyebilirim ki Burke ona çok az para verdi… hos degil mi? Ve gene bütün güçler dogasından geliyor ve bunu gene güzel
ve güvenli sekilde saklıyorum…”
Madalyonu almak için uzandı. Bir an Harry Voldemort’un onu geri vermeyecegini düsündü fakat ellerinin arasından alarak geri
kırmızı kadife yatagına yerlestirdi.
Dlk defa Voldemort’un yüzüne baktı. Harry aptal sırıtısının ortadan kayboldugunu gördü.
“Dyi misin canım?”
“Ah evet” dedi Voldemort sessizce. “Evet, çok iyiyim…”
“Sey sandım—sanırım bir ısık oyunuydu—” dedi Hepzibah, sevinci gitmisti, ve Harry onun da anlık kırmızı yansımayı gördügünü
tahmin etti. “Al, Hokey, bunları götür ve tekrardan kilitle… Bilindik korumalar…
“Gitme zamanı, Harry” dedi Dumbledore usulca,ve cin kutuları alıp uzaklasırken Dumbledore bir kez daha Harry’i dirseginden
kavradı ve beraber bilinmezlik içinden Dumbledore’un odasına geçtiler.
“Bu kısa sahnenin ardından iki gün sonra Hepzibah Smith öldü,” dedi Dumbledore, yerini alarak Harry’e de oturmasını isaret etti.
“Ev cini Hokey Bakanlık tarafından efendisinin aksam sıcak çikolatasına zehirlemekten mahkûm edildi.
“Dmkânsız!” dedi Harry kızgınca.
“Aynı fikirde oldugumuzu görüyorum,” dedi Dumbledore. “Kesinlikle bu ölüm ile Riddles’ların ölümleri arasında birçok benzerlik
var. Her iki olayda da, buna neden oldugunu rahatça hatırlayan birileri suçu üstlendi—” “Hokey’in de mi aklı karıstı?”
“Efendisinin sıcak çikolatasına seker gizi gözükmeyen bir sey attıgını hatırladı, fakat öldürücü ve nadir bilinen bir iksir dedi
Dumbledore. “Sonunda bunu yapmak istemedigine karar verildi, yaslı olması ve aklının karısması—”
“Voldemort onun aklını degistirdi, tıpkı Morfin’e yaptıgı gibi!”
“Evet benim kararımda bu” dedi Dumbledore. “Ve tıpkı Morfin’de oldugu gibi, Bakanlık önceden Hokey’den süphelenmeyi tercih
etti.
“—çünkü o bir ev ciniydi,”dedi Harry. Hermione’nin kurdugu E.R.D.T.’e daha önce çok nadir bir ilgi duymustu. “Kesinlikle,”dedi
Dumbledore. “Yaslıydı, içecegi degistirdigini kabul etti ve Bakanlıktan kimse daha fazla sorusturma zahmetine girmedi. Morfin
olayında oldugu gibi, onun izini sürüp bu anıyı aldıgımda da neredeyse ölmek üzereydi—fakat anısı, tabiki Voldemort’un kupa ve
madalyonun varlıgını bildiginin dısında baska bir sey kanıtlamıyor.
“Hokey mahkûm edildiginde ise, Hepzibah’ın ailesi onun degerli iki hazinesinin kayıp oldugunu fark etti. Çok fazla gizli yeri
oldugu ve koleksiyonunu kıskançlıkla korudugu bilindigi için bundan emin olmaları biraz zaman aldı. Fakat hem madalyon hem
de kupanın gittiginden emin olduklarında, Borgin and Burkes’te çalısan ve Hepzibah’ı düzenli bir sekilde ziyaret edip, onu
etkileyen adam çoktan istifa edip ortadan kaybolmustu. Patronu nereye gittigi hakkında hiç bir sey bilmiyordu, onun ortadan
kaybolusundan herkes gibi onlarda sasırmıstı. Ve bu, uzunca süre Tom Riddle’ın son kez duyulup ya da görüldügü zamandı.
“Simdi,”dedi Dumbledore, “Eger sorun olmazsa Harry bir kez daha durarak dikkatini hikayemizin önemli noktalarına vermeni
istiyorum. Voldemort baska bir cinayet daha islemisti; Riddle’ların ölümünden sonra ilk cinayetimi bilemem ama sanırım öyleydi.
Bu sefer görmüs olacagın gibi, intikam için degil kazanmak için öldürdü. Bu zavallı, kendinden geçmis yaslı kadının iki güzel
ganimetini istedi. Tıpkı daha önce yetimhanede diger çocuklarınkini çaldıgı gibi, veya Morfin Amcasının yüzügü gibi ve simdi de
Hepzibah’ın kupası ve madalyonu ile kaçtı.”
“Fakat,” dedi Harry kaslarını çatarak, “çok saçma gözüküyor… her seyi riske atmak, isinden ayrılmak sadece bunlar için…”
“Sana saçma gözükebilir ama Voldemort’a degil,” dedi Dumbledore. “Umarım dersin sonunda tam olarak bu esyaların ona ne
ifade ettigini anlayacaksın Harry, fakat madalyonu gördügündeki halini hayal edebilirsin ve sonunda ona kavustu.”
“Madalyon belki,” dedi Harry, “ama neden kupayı da aldı?”
“O baska bir Hogwarts kurucusuna aitti,” dedi Dumbledore. “Sanırım hala okula karsı bir çekim hissediyordu ve bu çekim
nedeniyle Hogwarts tarihinde yer almıs bir nesneye karsı duaramadı. Baska nedenler de vardı bence… Sana bir sonraki derste
gösterebilmeyi umut ediyorum.”
“Ve sana gösterecegim en son anı, en sonunda onu bizim için Profesör Slughorn’dan elde ettigin zaman olacak. Hokey’in
anısından bu yana on yıl fark ve bu on yıl boyunca Lord Voldemort’un neler yaptıgını ancak tahmin edebiliriz.” Dumbledore anıyı
düsünseline aktarırken Harry bir kez daha ayaga kalktı.
“Bu kimin anısı?” diye sordu. “Benimki,” dedi Dumbledore.
Dumbledore’un ardından Harry’de hareket eden kütleye daldı, biraz önce çıktıgı odanın aynısında duruyordu. Yukarıda mutlu bir
sekilde uyuklayan Fawkes, ve masanın ardında Harry’nin yanında duran Dumbledore’un aynısı vardı, her ne kadar iki elide
saglam ve zarar görmemis olsa ve yüzünde muhtemelen daha az çizgiler olsa da. Simdiki ofisiyle bu ofisi arasındaki tek fark
dısarıda kar yagıyor olmasıydı; mavimsi benekler pencereyi geçerek karanlıkta binanın dısında rüzgarla sürükleniyordu.
Genç Dumbledore bir seyi bekliyor gibi gözüküyordu ve dogru tahmindi ki gelmelerinin ardından dakikalar sonra kapı çalındı ve
“Girin” dendi.
Harry boguluyormus gibi bir nefes verdi. Odaya Voldemort girmisti. Görünüsü Harry’nin iki yıl önce büyük tastan kazanın orda
gördügünden farklıydı: Yılan gibi gözleri yoktu, gözleri henüz kırmızı degildi, yüzü tastanmıs gibi degildi, ama artık Tom Riddle
kadar da yakısıklı degildi. Sanki siması bir anda yok olmus tükenmisti, yüzü garip biçimde çarpıtılmıs gibiydi, hamur gibiydi ve
gözlerinin beyazları kalıcı bir sekilde kanlanmıstı, ancak göz bebekleri henüz sonradan olacakları gibi düz çizgi gibi degildi. Uzun
siyah bir pelerin giyiyordu, yüzü omuzlarında parlayan kar kadar solgundu.
Masanın ardındaki Dumbledore herhangi bir sekilde sasırmadı. Anlasılan bu görüsme randevu ile gerçeklesmisti.
“Dyi aksamlar, Tom” dediDumbledore basitçe. “Oturmaz mısın?”
“Tesekkür ederim,” dedi Voldemort ve Dumbledore’un gösterdigi yere oturdu—görünüse bakılırsa Harry’nin az önce oturdugu
aynı sandelyeydi bu. “Müdür oldugunu duydum” dedi, sesi oldugundan daha soguk ve yüksekti. “Yakısan bir seçim.”
“Tasvip etmene sevindim,” dedi Dumbledore gülümseyerek. “Bir sey içmek ister misin?”
“iyi olur,” dedi Voldemort. “Uzun bir yol geldim.”
Dumbledore kalktı ve normalde düsünselininin oldugu ama simdi siselerle dolu olan dolaba gitti. Voldemort’a bir kadeh sarap
verdi ve kendisi içinde bir tane alarak masasına döndü… “Ee Tom… bu zevki neye borçluyum?”
Voldemort hemen cevap vermedi, sadece kadehinden bir yudum aldı.
“Artık bana ‘Tom’ diye hitap etmiyorlar.” Dedi. “Bu günlerde, hitap ettikleri biçim—”
“Ne diye bilindigini biliyorum,” dedi Dumbledore hala memnuniyetle gülümsüyordu. “Fakat bana korkarım ki hala Tom Riddle’sın.
Bu eski ögretmenler için çok sinir edici bir durumdur. Ne yazık ki kolay kolay ögrencilerinin genç hallerini unutamazlar.”
Kadehini Voldemort’a dogru sanki serefe dercesine kaldırdı, yüzü hala ifadesizdi. Buna ragmen Harry odadaki havanın hafiften
degistigini hissetti: Dumbledore’un Voldemort’un yeni seçilmis ismini reddetmesi, aslında Voldemort’un görüsmenin prensiplerini
konusmasına izin vermeyi reddetmekti, Harry Voldemort’un olayı bu sekilde algıladıgını söyleyebilirdi.
Kısa bir sessizlikten sonra, “Burada o kadar uzun süre kalmanız sasırdım,” dedi Voldemort. “Her zaman sizin gibi bir büyücünün
neden okulu bırakmadıgını merak ettim, durdum.”
“Aslında,” dedi Dumbledore hala gülümsüyordu. “Benim gibi bir büyücü için eski bilgileri genç beyinlere aktarmaktan onlar bu
yolda bilemekten daha önemli bir sey olamaz. Eger dogru hatırlıyorsam, sende bir zamanlar ögretmenligin cazibesine kapıldın.”
“Hala aynı durumdayım,” dedi Voldemort. “Açıkçası merak ediyorum ki neden sizin—Bakanlıktan düsüncelerinize bu kadar sık
vurulan biri için ve iki kerede bakan olması teklif edilen—”
“En son üç kere aslında” dedi Dumbledore. “Fakat bakanlıgı asla bir kariyer olarak görmedim. Ve sanırım tekrar ortak bir seyimiz
var bunda.”
Voldemort basını kaldırdı, gülümsemiyordu, saraından bir yudum daha aldı. Dumbledore aralarındaki bu gergin sessizligi
bozmadı, hosnut bir ifadeyle ilk Voldemort’un konusmasını bekledi.
Kısa bir süre sonra “Geri döndüm,” dedi, “daha sonra Profesör Dippet’ın umdugu gibi… geri döndüm, her ne kadar o zaman
olmak için genç görülsem de tekrar sormak istedim. Buraya kaleye dönüp ögretmenlik yapmak için izninizi almaya geldim.
Buradan ayrıldıktansonra çok fazla sey gördüm ve yaptım. Ögrencilerinize baska hiçbir büyücünün ögretemeyecegi seyler
gösterebilir veya anlatabilirim.”
Dumbledore konusmadan önce, bir an Voldemort’u kadehinin üzerinden degerlendirdi.
“Evet buradan ayrıldıktan sonra tam olarak ne görüp ne yaptıgını biliyorum.” Dedi usulca. “Yaptıklarınla ilgili söylentiler eski
okuluna ulastı, Tom. Çoguna inandıgım için üzüntü duyuyorum.”
Bunları söylenirken Voldemort’un ifadesi hala kayıtsız kaldı, “Büyüklük gıpta ettirir, gıpta etmek kini dogurur, kin de yalanları
açıga çıkartır. Bunu biliyor olmalısın Dumbledore.”
“Bu yaptıgın seye ‘büyüklük’ diyorsun öyle mi?” diye sordu Dumbledore incelikle.
“Kesinlikle,” dedi Voldemorti gözleri kırmızı halde yanıyordu. “Deneyler yaptım; büyünün sınırlarını genislettim, muhtemelen daha
önce hiç genisletilmedigi kadar—”
“Sadece bazı büyüler için,” diye düzeltti onu Dumbledore sükûnetle. “Bazı büyüler. Digerleri, bagısla beni… sen… bunda
cahilsin.”
Dlk defa Voldemort gülümsedi. Pis bir sırıtıstı, kötü bir sey, öfkeli bir bakıstan daha tehditkâr.
“Eski tartısma,” dedi yumusakça. “Fakat dünyada gördügüm hiçbirsey senin ünlü sevgi sihrinin benim türümdeki sihirden daha
güçlü oldugunu anlatan bildirini desteklemiyor.
“Muhtemelen yanlıs yerlere bakıyorsundur” diye ileri sürdü Dumbledore.
“Pekala, yani bu yeni arastırmalarım için en iyi olan yer Hogwarts mı?” dedi Voldemort. “Yani dönmeme izin verecek misin?
Bilgilerimi ögrencilerinle paylasmama izin verecek misin? Kabiliyetimi ve kendimi sizin elinize bırakıyorum. Emirleriniz için
sizinim.”
Dumbledore kaslarını kaldırdı, “Peki sizin emir verdikleriniz ne olacak? Ne olacak kendilerine hitap ederken –veya söylentilere –
Ölüm Yiyenlere?”
Harry, Voldemort’un Dumbledore’un bu ismi bilmesini beklemedigini söyleyebilirdi, Voldemort’un gözlerinde tekrar kırmızı bir
parıltı oldu ve düz burun deliklerinden kıvılcıma benzer bir sey gördü.
Bir dakikalık sessizlikten sonra “Arkadaslarım,” dedi “bensiz devam edecekler, eminim.”
“Onları arkadasınız olarak degerlendirmene sevindim” dedi Dumbledore. “Onların daha çok hizmetindeki usakların olduguna dair
bir izlenime kapılmıstım”
“Hata yapmıssın” dedi Voldemort.
“Yani, bu gece Domuz Kafasına gidersem onlardan olusmus bir gurup görmeyecegim –Nott, Rosier, Muldber, Dolohov –senin
dönüsünü bekleyen? Can arkadasların, bu karsı gecede senle bu kadar yolculuk etmisler, heralde yeni ögretmenlik isine
girisirken sana sadece sans dilemek istemisler.”
Onun kimle seyahat ettigine dair Dumbledore’un detaylı bilgisi süphesiz ki ona daha kötü bir hos geldin yasatamazdı, ancak bir
kez daha sesini yükseltti.
“Her zamankinden daha çok sey biliyorsun, Dumbledore.”
“Ah hayır, oradaki barmenle sadece arkadasız,” dedi Dumbledore nazikçe. “Simdi, Tom…”
Dumbledore bos mardagını koyup koltuguna yaslandı, parmaklarının uçlarını birlestirerek kendine özgü bir biçime soktu.
“Açık konusalım. Bu gece her ikimizinde bildigi üzere istemedigin bir is için etrafındaki yardakçılarla neden buraya geldin?”
Voldemort soguk bir sekilde sasırdı. “Benim istemedigim bir is mi? Aslına bakılırsa, Dumbledore, çok istiyorum.”
“Ah, Hogwarts’a dönmek istiyorsun, ama su anda, onsekiz yasında istediginden daha fazla istemiyorsun. Neyin pesindesin, Tom?
Neden bir sefer olsun daha açık istemeye çalıs mıyorsun?”
Voldemort dudaklarını büktü. “Eger bu görevi bana vermek istemiyorsan –”
“Tabi ki istemiyorum,” dedi Dumbledore. “Ve sanmıyorum ki bir an olsun bunu düsünmedigimi biliyorsun. Ancak buraya geldin,
istedin, bir amacın olmus olmalı.”
Voldemort ayaga kalktı. Daha önceki Tom Riddle’a hiç bu kadar daha az benzemiyordu, yüzü öfkeyle kasılmıstı. “Bu son sözün
mü?
“Öyle,” dedi Dumbledore, o da ayaga kalmıstı.
“O zaman bibirimize söyleyecegimiz bir sey kalmadı.”
“Hayır, hiçbirsey,” dedi Dumbledore, ve büyük bir mutsuzluk yüzüne yansıdı. “Seni alev alan bir dolapla korkutup yaptıklarını geri
ödetmeye zorlayabilecegimin ardından çok uzun zaman geçti. Fakat gene yapabilmeyi umardım, Tom… keske yapabilsem…”
Bir anlıgına Harry uyarmak için bagırma esigine geldi: Voldemort’un elinin bir an asasını çekmek için cebine uzandıgına emindi,
fakat sonunda, Voldemort geriye döndü, kapı kapandı, gitmisti.”
Harry Dumbledore’un elinin omzunda oldugunu hissetti tekrar, birkaç dakika sonra, gene aynı noktada duruyorlardı, ama
dısarıda bina saflarında yagan kar yoktu ve Dumbledore’un eli bir kez daha gene yanık ve çig gözüküyordu.
“Neden?” dedi Harry bir kez daha, Dumbledore’un yüzüne bakıyordu. “Neden geri döndü? Hiç anlayabildiniz mi?
“Bazı fikirlerim var,” dedi Dumbledore, “Ama daha fazlası yok.”
“Ne gibi fikirler, efendim?”
“Anlatacagım Harry, Profesör Slughorn’dan anıyı elde ettigin zaman,” dedi Dumbledore.
“Bu yapbozun son parçasını elde ettigin zaman, her sey umut ediyorum ki anlasılır olacak.”
Dumbledore gidip kapıyı onun için açarken, Harry hala merakla yanıyordu, ilk basta hareket etmedi.
“Gene Karanlık Sanatlara Karsı Savunma’nın pesinde miydi efendim? Bir sey söylemedi…”
“Ah kesinlikle Karanlık Sanatlara Karsı Savunma isini istiyordu,” dedi Dumbledore. “Görüsmemizin kötü sonucu bunu kanıtladı.
Gördügün gibi Voldemort’u reddettigimden beri hiç kimse Karanlık Sanatlara Karsı Savunma’da bir yıldan fazla kalamadı.”
(Lethe, Shadow_Shooter)
Bilinmeyen Oda
Harry bir sonraki hafta boyunca Slughorn’u dogru hafızayı kazanmaya ikna etmek için kafa patlattı, ama dahiyane bir
bulusun dogasındaki hiçbir sey olusmadı ve zor durumlardayken yaptıgı seyi yapmaya devam etti: önceden birçok kere yaptıgı
gibi Dksir kitabına bakıp, Prens’in bir sayfa kenarına ise yarar bir sey yazdıgını ümit etmek.
Pazar aksamının geç saatlerinde, “Burada hiçbir sey bulamayacaksın,” dedi Hermione metanetle.
“Yine baslama, Hermione,” dedi Harry.”Eger Prens burada olmasaydı, Ron da simdi burada oturuyor olmazdı.”
“Olurdu, eger ilk yılımızda Snape’i dinleseydin,” dedi Hermione reddederek.
Harry onu önemsemedi. Kenar bosluguna karalanmıs "düsmanlar için" için gibi ilgi çekici kelimelerin üstünde
"sectumsempra" büyüsünü buldu. Denemek için can atıyordu, ama en iyisi bunu Hermione’ın yanında yapmamaktı. Bunun
yerine, sayfanın kösesini gizlice katladı. Ortak salonda atesin yanında oturuyorlardı; uyanık olan diger birkaç kisi de altıncı
sınıftandı. Yeni bir iz bulmak için aksam yemeginden döndüklerinde ilan tahtasında Cisimlenme sınavının tarihi açıklandıgını
gördüklerinde biraz heyecan oldu. On yedi yasında olanlar ilk sınav günü ya da daha öncesinde, nisanın yirmi birinde,
Hogsmeade’de yapılacak olan ek uygulama dönemi için kayıt tercihi hakkına sahiptiler.
Bu haberi okurken Ron panikledi, hala cisimlenemiyordu ve sınava hazır olamayacagından korkuyordu. Simdiden iki kere
cisimlenmeyi basaran Hermione kendinden biraz fazla emindi, fakat bir dört ay daha 17 yasında olamayacak olan Harry hazır
olsa da olmasa da sınava giremeyecekti.
“Hiç olmazsa sen cisimlenebiliyorsun.” dedi Ron gergince. “Temmuzda hiçbir sorunun olmayacak!”
“Sadece bir kere yaptım,” diye Harry ona hatırlattı; sonunda kaybolmayı basarmıstı ve bir önceki derslerinde kendi
çemberinin içinde cisimlendi.
Cisimlenme hakkında endiselenmekle uzun bir zaman kaybeden Ron, Harry ve Hermione’nin simdiden Snape için
tamamlamıs oldugu zalimlik derecesinde zor olan bir makaleyle ugrasıyordu. Harry kendisininkinden düsük notlar almayı
bekliyordu, çünkü Ruh Emicileri yakalamak için en iyi yol hakkında Snape’le aynı fikirde degildi; ama o umursamamıstı: su an
Slughorn’un hafızası onun için en önemli seydi.
“Sana söylüyorum. Aptal Prens sana bunun için yardım edemez, Harry!” dedi Hermione, çok yüksek sesle. “Birine istedigini
yaptırmaya zorlamak için sadece bir yol var ve bu da yasak olan Imperius Laneti –”
“Evet, biliyorum, tesekkürler,” dedi Harry, kitaba bakmayı bırakarak. “Dste bu farklı bir sey aramamın nedeni. Dumbledore
Vertiserum’un bunu yapamayacagını, fakat baska bir seyin olabilecegini söylüyor, bir zehir ya da bir sihir...”
“Yanlıs yoldan gidiyorsun,” dedi Hermione. “Sadece sen hafızayı getirebilirsin, dedi Dumbledore. Bu, senin baskalarının
nerede olamayacagına Slughorn’u inandırabilecegin anlamına geliyor. Mesele onun hafızasını iksirle geri getirmek degil, herhangi
biri bunu yapabilir.
“Kavgacı harf harf nasıl söyleniyordu?” dedi Ron, dik dik parsömenine bakarken tüy kalemi zor hareket ediyordu.“K – I - G
olamaz heralde…”
“Hayır, degil,” dedi Hermione, Ron’un makalesini kendine dogru çekerken.“Ve ‘kehanet’ N – A - K diye baslamaz. Ne tür bir
tüy kalem kullanıyorsun öyle?”
“Fred ve George’un Dmla-kontrolcülerinden bir tane, fakat bence büyüsü bitti.”
“Evet, öyle olmalı,” dedi Hermione, makalenin baslıgını göstererek,” çünkü Ruh Emicilerle nasıl basa çıkacagımız soruldu,
‘Ruh-Yiyicilerle’ degil ve adını ‘Roonil Wazlib’ diye degistirdigini de hatırlamıyorum.”
“Ah hayır!” dedi Ron, parsömene dehsetle gözünü dikip bakarak. “Bütün hepsini tekrar yazmam gerektigini söyleme!”
“Sorun degil, düzeltebiliriz,” dedi Hermione, asasını çekip makaleyi kendine çekerken.
“Seni seviyorum, Hermione,” dedi Ron, yorgunlukla gözlerini ovusturup sandalyesine yaslanırken. Hermione yavasça
pembelesti, ama sadece “Lavender’ın seni bunu söyledigini duymasına izin verme.” dedi.
“Vermem,” dedi Ron ellerine dogru.“Ya da veririm, sonra da benim pesimi bırakır.”
“Eger bunun sona ermesini istiyorsan neden onu basından atmıyorsun?” diye sordu Harry.
"Sen hiç kimseden ayrılmadın, degil mi?" dedi Ron. "Sen ve Cho sadece - "
"Bir çesit ayrıldık, evet" dedi Harry.
“Bunun Lavender ve bana da olmasını dile,” dedi Ron sıkıntıyla, asasının ucuyla bütün yanlıs yazılmıs kelimelerine vuran ve
böylece de onları düzelttiren Hermione’ı seyrederken. “Fakat dahası bitmesini istedigimi ona ima ettim, tersine o devam etti. Bu
dev bir mürekkepbalıgı ile çıkmak gibi bir sey.”
“Dste,” dedi Hermione, Ron’un makalesini geri uzatarak.
“Milyon kere tesekkürler,” dedi Ron. “Sonuç bölümü için tüy kalemini ödünç alabilir miyim?” Melez Prens’in notlarında ise
yarar bir sey bulamayan Harry etrafa bakınıyordu; üçü Ortak Salonda kalan tek kisilerdi, Seamus az önce, Snape ve makalesine
lanet ederek yataga gitmisti. Çıkan tek sesler atesin çatırtısı ve Ron’un Hermione’nın tüy kalemiyle Ruh Emiciler hakkındaki son
paragrafını yazarken çıkan seslerdi. Harry esneyip Melez Prens’in kitabını kapattı, tam –
Çat!
Hermione küçük bir çıglık attı; Ron tamamlanmıs makalesinin üstüne mürekkebi döktü ve Harry “Kreacher!” dedi.
Evcini hafifçe reverans yaptı ve bogum bogum olan ayak parmaklarına dogru konustu. “Sahip, Malfoy adlı oglanın ne
yaptıgıyla ilgili düzenli raporlar vermemizi istemisti, bu yüzden de Kreacher raporu – ”
Çat!
Kreacher’ın yanında çaydanlık peçetesinden sapkası egri duran Dobby ortaya çıktı. “Dobby çok yardım ediyor, Harry Potter!”
Kreacher’a gücenik bir bakıs fırlatarak cıyak cıyak bagırdı. “Ve Kreacher Harry Potter’ı ne zaman görmeye gelecegini Dobby’e
söylemeli, böylece onlar raporlarını birlikte hazırlayabilirler!”
“Bu da ne?” diye sordu Hermione, bu ani ortaya çıkıstan dolayı hala sokta gibi görünüyordu. “Neler oluyor, Harry?” Harry
cevap vermeden önce tereddüt etti, çünkü Hermione’a, Kreacher ve Dobby’e Malfoy’u takip ettirdigini söylememisti; evcinleri her
zaman onun için nazik bir konuydu.
“Tamam... benim için Malfoy’u takip ediyorlar,” dedi.
“Gece ve gündüz,” diye gakladı Kreacher.
“Dobby bir haftadır uyumuyor, Harry Potter!” dedi Dobby gururla; oturdugu yere dogru egildi. Hermione kızgın
görünüyordu.
“Uyumadın ha, Dobby? Ama eminim, Harry, ona söylememissindir – ”
“Hayır, tabii ki söylemedim,” dedi Harry hemen. “Dobby, uyuyabilirsin, tamam mı?Ama ikinizden biri bir sey bulabildi mi?”
Harry Hermione tekrar araya girmeden önce sormak için acele etti.
“Efendi Malfoy, saf kanına yakısır biçimde asaletle hareket ediyor,” diye gakladı Kreacher hemen.“Özellikleri sahibemin üstün
kemiklerini anımsatıyor ve tavırları – ”
“Draco Malfoy kötü bir çocuk!” diye kızgınlıkla cıyak cıyak bagırdı Dobby. “O kötü çocuk – ” Çaydanlık peçetesinin
püskülünden çoraplarının ucuna kadar titredi ve sonra sanki içine dalacakmıs gibi atese dogru kostu. Kendisi için tamamen
beklenmedik bu durumda Harry, onu ortada yakaladı ve sıkıca tuttu.Birkaç saniye için mücadele etti, sonra sakinlesti.
“Tesekkür ederim, Harry Potter,” hızlı hızlı nefes aldı. “Dobby hala eski efendileri hakkında kötü konusmayı çok zor buluyor.”
Harry onu serbest bıraktı; Dobby çaydanlık peçetesini düzeltti ve Kreacher’a küstahça dedi: “Ama Kreacher Draco Malfoy’un bir
evcini için iyi bir sahip olmadıgını bilmeli.”
“Evet, Malfoy’a asık oldugunu duymamıza gerek yok,” dedi Harry Kreachar’a.“Gerçekten nerede oldugu konusuna hızla
ilerleyelim.”
Kızgın görünen Kreacher tekrar reverans yaptı ve sonra dedi: “Efendi Malfoy Büyük Salon’da yiyor, zindanlarda bir
yatakhanede uyuyor, sınıfına gidiyor – ”
“Dobby, sen söyle,” dedi Harry, Kreacher’ı keserek “Hiçbir yere gitmiyor, degil mi?”
“Harry Potter, efendim,” diye cıyakladı Dobby, pörtlek gözleri atesin ısıgı ile parlıyordu. “Malfoy çocugu Dobby’nin bildigi
hiçbir kuralı çignemiyor ama yine de denetlenmeyi engellemeye hevesli. O girdigi zaman gözetleyen bir grup ögrenciyle düzenli
olarak yedinci kata ziyaret ediyorlar –”
“Dhtiyaç Odası!” dedi Harry, Dleri Dksir Yapımı ile alnına vurdu. Hermione ve Ron ona baktılar. “Orası onun sinsice dolastıgı
yer! Orası sey yaptıgı yer... her ne yapıyorsa! Bahse girerim bu haritadan kaybolmasının sebebi – bunu bir düsünün, Dhtiyaç
Odası’nı orada hiç görmedim!”
“Belki Çapulcular odanın orada oldugunu asla bilmediler,” dedi Ron.
“Bence bu odanın sihrinin bir parçası,” dedi Hermione. “Eger bulunamaz olmasına ihtiyacınız varsa, kalır.”
“Dobby, içeri girip Malfoy’un ne yaptıgına bir göz atmanın bir yolunu buldun mu?” dedi Harry sevkle.
“Hayır, Harry Potter, bu imkansız,” dedi Dobby.
“Hayır, degil,” dedi Harry hemen. “Malfoy geçen yıl karargâhımıza girmisti, bu yüzden ben de girebilirim ve onu
gözetleyebilirim, sorun degil.”
“Ama yapabilecegini düsünmüyorum, Harry” dedi Hermione yavasça. “Malfoy simdiden odayı nasıl kullandıgımızı biliyor,
degil mi, çünkü aptal Marietta bosbogazlık etti. D.O.’nun karargahı olması için odaya ihtiyacı vardı, böylece oldu. Ama sen Malfoy
içeri girince odanın ne oldugunu bilmiyorsun, bu nedenle degismesi için ona ne sorman gerektigini bilmiyorsun.”
“Baska bir yolu olmalı,” dedi Harry karsı çıkarak. “Dyi is çıkardın, Dobby.”
“Kreacher da iyi is çıkardı,” dedi Hermione sevecenlikle; ama minnettar görünmekten uzak olan Kreacher kocaman kan
çanagı gözlerini baska tarafa çevirdi ve tavana dogru gakladı: “Bulanık Kreacher’la konusuyor, Kreacher onu duyamıyormus gibi
yapacak – ”
“Çık buradan,” Harry ona aniden kızgınlıkla bagırdı ve Kreacher son kere reverans yaptı ve ortadan kayboldu. “En iyisi sen
de git ve biraz uyu, Dobby.”
“Tesekkür ederim, Harry Potter, efendim!” diye cıyakladı Dobby mutlulukla, ve o da kayboldu.
“Ne kadar iyi?” dedi Harry sevkle, odada tekrar cinler kalmayınca Ron ve Hermione’a dönerek.” Malfoy’un nereye gittigini
biliyoruz! Simdi onu kaçamayacagı biçimde yakalayabiliriz!”
“Evet, harika!” dedi mürekkeple sırılsıklam olmus, neredeyse tamamlanmıs olan makalesini temizlemeye çalısan Ron asık
yüzle. Hermione onu kendine dogru çekti ve asasıyla mürekkebi çıkarmaya basladı.
“Ama oraya bir grup ögrenciyle gitmesi ne demek oluyor?” dedi Hermione. “Kaç kisi var? Çoguna ne yaptıgını söyleyecek
kadar güvendigini düsünmemelisin – ”
“Evet, bu garip,” dedi Harry, kaslarını çatarak. “Onu Crabbe’e söylerken duydum. Bu her ne yapıyorsa Crabbe’in isi degil...
öyleyse bütün onlara... bütün onlara ne söylüyor?” Harry’nin sesi yavas yavas gitti; atese gözlerini dikti. “Tanrım, ben aptalım,”
dedi sessizce. “Açık, degil mi? Ondan büyük bir fıçı zindanlarda var... O derslerde bazen asırabilir...”
“Neyi asırıyor?” dedi Ron.
“Çok Özlü Dksir. Slughorn’un ilk Dksir dersinde gösterdigi Çok Özlü Dksir’den biraz çaldı. Orada Malfoy’u korumak için duran
bir grup ögrenci yok... Her zamanki gibi sadece Crabbe ve Goyle... Evet, her sey uyuyor!” dedi Harry, ayaga fırladı ve atesin
önünde volta atmaya basladı. “Eger onlara ne yaptıgını söylemezse bile söyleneni yapmak için yeterince kalın kafalılar, ama
onların Dhtiyaç Odası’nın çevresinde gizli gizli dolasırken görülmelerini istemez, bu yüzden de diger insanlar gibi görünmeleri için
Çok Özlü Dksir aldı... Quidditch’ten kayboldugu zaman yanında gördügüm o iki kız – ha! Crabbe ve Goyle’du!”
“Demek istedigin,” dedi Hermione kısık sesle, “ölçegini onardıgım o, o küçük kız – ?”
“Evet, elbette!” dedi Harry yüksek sesle, ona gözünü dikip bakarak. “Elbette! Malfoy o sırada içeride olmalı, bu yüzden o kız
– ne diyorum ben? – o Malfoy’a ortaya çıkmamasını söylemek için ölçegini düsürdü, çünkü orada baskası vardı! Ve orada
kurbaga yumurtasını düsüren o kız da vardı! Bütün bu zaman boyunca yanından yürüyüp geçtik ve bunu fark etmedik!”
“Crabbe ve Goyle’u kıza mı çevirdi?” Ron kahkaha attı. “Tabi ya... Bugünlerde mutlu görünmediklerine sasmamak gerek.
Ona bunu kesmesini söylememelerine sasırdım.”
“Tamam, eger onlara kendi Karanlık Dsaretini gösterirse söylemezlerdi, degil mi?” dedi Harry.
“Hmmm... Karanlık Dsaret, varlıgını bilmiyoruz,” dedi Hermione süpheyle, baska bir zarar gelmeden Ron’un kuru makalesini
tomar haline getirdi ve ona uzattı.
“Görecegiz,” dedi Harry emin bir sekilde,”
“Evet, görecegiz,” dedi Hermione, ayaga kalktı ve gerindi. “Ama Harry, heyecana kapılmadan önce, hala öncelikle orada ne
oldugunu bilmeden Dhtiyaç Odasına girebilecegini düsünmüyorum. Ve bence Slughorn’dan o anıyı almaya dikkatini toplaman
gerektigini – ” – çantasını omzuna attı ve ona ciddi bir bakıs fırlattı – “unutmamalısın. Dyi geceler.”
Harry kendini biraz sıkkın hissederek gidisini izledi. Kızlar yatakhanesinin kapısı arkasından bir kere kapandı mı hemen
Ron’un etrafında dolastı. “Sen ne düsünüyorsun?”
“Bir evcini gibi ortadan kaybolabilmemi dile,” dedi Ron, Dobby’nin kayboldugu yere gözlerini dikip bakarak. “Cisimlenme
Sınavı çantada keklik.”
Harry o gece iyi uyuyamadı. Geçmez saatler boyunca Malfoy’un Dhtiyaç Odasını nasıl kullandıgını ve ertesi günü oraya
gittiginde ne görecegini merak ederek Harry uyanık yattı, Hermione ne derse desin Harry eger Malfoy D.O.’nun karargahını
görebildiyse Malfoy’unkini görebileceginden emindi, ne olabilirdi ki? Bir bulusma yeri? Gizlenebilecek bir yer? Depo? Bir atölye?
Harry’nin aklı hararetle çalıstı ve sonunda uykuya daldıgı zaman rüyaları parça parça ve Slughorn’a dönen, Snape’e dönen
Malfoy’un hayaliyle huzursuzdu.
Ertesi sabah Harry büyük bir bekleyis içindeydi; Karanlık Sanatlara Karsı Savunma’dan önce bos bir vakti vardı ve onu
Dhtiyaç Odasına girmek için harcamaya karar verdi. Hermione Harry’i sinirlendirecek biçimde, planlarını fısıldadıgında hiç ilgi
göstermedi, çünkü eger isteseydi birçok yardımı olabilecegini düsünmüstü.
“Bak,” dedi sessizce; egilip az önce bir posta baykusundan aldıgı Gelecek Postasını açıp arkasında kaybolmasını engellemek
için eline aldı ve “Slughorn’u unutmadım, ama nasıl hafızasını geri getirecegime dair bir ipucum yok, ve aklıma bir sey gelene
kadar neden Malfoy’un ne yaptıgını ögrenmiyorum?”
“Sana daha önce de söyledim, Slughorn’u inandırman lazım,” dedi Hermione. “Bu onu aldatmak ya da oyuna getirmek ya da
Dumbledore’un bunu bir saniyede yapabilecegi ile ilgili bir sorun degil. Dhtiyaç Odasının çevresinde öyle dolasacagınıza” – Postayı
hızlıca Harry’nin elinin altından çekti – “gitmeli ve Slughorn’u bulmalı ve daha iyi olan tarafının hosuna gitmelisin.”
“Tanıdıgımız kimse – ?” diye sordu Ron, Hermione baslıkları gözden geçirirken.
“Evet!” dedi Hermione, Harry ve Ron’un kahvaltılarını bogazlarında bırakmaya sebep olarak. “Ama tamam, ölmedi – bu
Mundungus, tutuklanmıs ve Azkaban’a gönderilmis! Hırsızlıga tesebbüs sırasında Dnferius taklidi yapmasıyla ilgili bir sey ve
Octavius Pepper adlı biri kaybolmus ve ne kadar korkunç, dokuz yasındaki bir oglan büyükanne ve büyükbabasını öldürmeye
tesebbüsten dolayı tutuklanmıs, Imperius Laneti’nin etkisi altında oldugunu düsünüyorlar.”
Kahvaltılarını sessizlik içinde bitirdiler. Hermione Eski Tılsımlar için; Ron Snape’in Ruh Emici’ler makalesinin sonucunu
bitirmek için Ortak Salona; Harry yedinci kat koridoruna ve Boskafa Barnabas’ınbir trolle bale yapmayı ögretmesini gösteren
goblenin karsınındaki duvara dogru hemen yola koyuldu.
Bir keresinde bos bir geçitte buldugu Görünmezlik Pelerinini üstüne attı, ama zahmete girmesine gerek kalmadı. Varıs
noktasına ulastıgında orayı bos buldu. Malfoy’un içeride ya da dısarıda olmasıyla odaya girmek için sansının yaver gideceginden
emin degildi, ama hiç olmazsa ilk tesebbüsü Crabbe ve Goyle’un on bir yasında kızlarmıs gibi davranmalarıyla bitmeyecekti.
Dhtiyaç Odasının kapısının gizlendigi yere dogru ilerlerken gözlerini kapadı. Ne yapacagını biliyordu; geçen yıl bu konuda
ustalasmıstı. Bütün gücüyle konsantre olarak düsündü, “Malfoy’un burada ne yaptıgını görmeye ihtiyacım var... Malfoy’un burada
ne yaptıgını görmeye ihtiyacım var... Malfoy’un burada ne yaptıgını görmeye ihtiyacım var...”
Üç kere kapının yanından geçti; sonra, kalbi heyecanla küt küt atarken, gözlerini açtı ve bununla yüzlesti – ama hala o bildik
bos duvara bakıyordu. Dleri dogru yürüdü ve deneysel bir sekilde itti. Tas katı ve sert duruyordu.
“Tamam,” dedi Harry yüksek sesle.“Tamam... Yanlıs seyi düsündüm... ”Bir saniyeligine zihninde tarttı sonra gözleri kapalı,
yapabildigi kadar iyi bir sekilde konsantre olarak tekrar yola koyuldu. “Malfoy’un gizlice geldigi yeri görmeye ihtiyacım var...
Malfoy’un gizlice geldigi yeri görmeye ihtiyacım var... ”Üç kere geçisin ardından umutla gözlerini açtı.
Kapı yoktu.
“Aa, çık hadi,” sinirle duvarla konustu. “Net bir açıklamaydı. Dyi.”Bir kere daha yürümeden önce birkaç dakika iyice düsündü.
“Draco Malfoy için dönüstügün hale dönüsmene ihtiyacım var... ”
Turunu tamamladıgı zaman hemen gözünü açmadı, sanki kapının varlıgını gösteren sesini duyabilirdi.Dısarıdaki uzak kus
cıvıltıları dısında hiçbir sey duymadı.Gözlerini açtı.
Hala kapı yoktu.
Harry sövdü. Biri çıglık attı. Harry köseyi kosarak dönen açıkça agzı bozuk bir hayalete rastlamanın etkisinde kalmıs birinci
sınıflardan bir sürüyü görmek için etrafına bakındı.
Harry bütün bir saat boyunca düsünebildigi bütün “Draco Malfoy’un içinde ne yaptıgını göremeye ihtiyacım var”’ın
varyasyonlarını denedi, en sonunda Hermione’ın anlatmak istedigi seyi kabul etmek zorunda kaldı: Kapı açıkça onun için açılmak
istemiyordu. Ümitleri suya düsmüs ve kızgın bir sekilde, Karanlık Sanatlara Karsı Savunma dersine dogru yola koyuldu, giderken
Görünmezlik Pelerinini çıkardı ve çantasının içine tıkıstırdı.
“Yine geç kaldın, Potter,” dedi Snape sogukça, Harry sınıfa acele ile girerken. “Gryffindor’dan on puan.” Ron’un yanındaki
yere kendini fırlatırken Harry Snape’e kaslarını çatıp baktı.Sınıfın yarısı hala ayakta, kitaplarını çıkarıp diger seylerini
düzenliyordu; onların hiçbirinden daha çok geç kalmamıstı.
“Baslamadan önce, Ruh Emici makalelerinizi istiyorum,” dedi Snape, asasını dikkatsizce sallayarak, böylece yirmi bes
parsömen tomarı havada süzülerek uçtu ve masasının üstünde düzgün bir yıgın olusturdu. “Ve umuyorum ki iyiliginiz için
Imperius Laneti üzerine olan katlanmak zorunda kaldıgım saçmalıktan daha iyidir.Simdi, eger hepiniz sayfa – ne oldu, Mr.
Finnigan?”
“Efendim,” dedi Seamus, “Sasırdım, bir Inferius ile bir hayalet arasındaki farkı nasıl söylüyorsunuz? Çünkü Inferius hakkında
gazetede bir sey vardı – ”
“Hayır, yoktu,” dedi Snape sıkkın bir sesle.
“Ama efendim, insanların konustugu – ”
“Eger gerçekten makaleyi okuduysan, Mr. Finnigan, sözde Inferius’un hiçbir sey olmayan ama Mundungus Fletcher adındaki
kokmus, sinsi bir hırsız oldugunu da biliyorsundur.”
“Bence Snape ve Mundungus aynı tarafta,” diye mırıldandı Harry Ron ve Hermione’a. “Mundungus’un tutuklanmasına
üzülmüs olmamalı, degil – ”
“Fakat Potter bu konu üzerine söyleyecek çok fazla sözü varmıs gibi görünüyor,” dedi Snape, aniden odanın arkasını isaret
ederek, siyah gözleri Harry’nin üzerine sabitlendi. “Hadi Potter’a bir Inferius ile bir hayalet arasındaki farkı soralım.”
Bütün sınıf Slughorn’u ziyaret ettikleri gece, Dumbledore’un söylediklerini aceleyle hatırlamaya çalısan Harry’e baktı. “Ee –
tamam – hayaletler saydamdır – ” dedi.
“Oh, çok iyi,” diye sözünü kesti Snape, dudagı kıvrılarak. “Evet, neredeyse altı yıllık sihir egitiminin sende bosa
harcanmadıgını görmek çok kolay, Potter.‘Hayaletler saydamdır.’”
Pansy Parkinson bir kıkırdama koyverdi.Diger birkaç kisi sırıttı.Harry derin bir nefes aldı ve içi kaynasa da sakince devam
etti, “Evet, hayaletle saydamdır, ama Inferius’lar ölü bedenler, degil mi?Bu nedenle katılar – ”
“Bes yasındaki biri bize daha fazlasını söyleyebilirdi,” diye dudak büktü Snape. “Inferius, Karanlık bir büyücünün sihriyle
dirilttigi cesettir. Canlı degildir, sadece büyücünün emirlerini yapmak için kullanılan bir kukladır. Bir hayalet, eminim simdiden
hepiniz farkındasınızdır, dünyaya bırakılmıs, ayrılmıs bir ruhun izidir ve elbette, Potter’ın akıllıca bize söyledigi gibi, saydamlar.”
“Tamam, eger onları birbirinden ayırmaya çalısıyorsak Harry’nin söyledigi en yararlı olanı!” dedi Ron. “Biriyle karanlık dar bir
sokakta yüz yüze gelince katı olup olmadıgına bir bakacagız, degil mi, sormayacagız, ‘Affedersiniz, ayrılmıs bir ruhun izi
misiniz?’”Snape’in sınıfa fırlattıgı bir bakısla bastırdıgı bir kahkaha dalgası oldu.
“Gryffindor’dan bir on puan daha,” dedi Snape. “Sizden baska bir ukalalık beklemiyorum, Ronald Weasley, o kadar katı bir
oglan odanın içinde 1 cm uzaga cisimlenemez.”
“Hayır!” diye fısıldadı Hermione, agzını hiddetle açarken Harry’nin kolunu yakalayarak. “Baska puan yok, sınırın sonuna
geldiniz, bırakın!”
“Simdi kitaplarınızda iki yüz on üçü açın,” dedi Snape, hafiften sırıtarak “ve Cruciatus Laneti’nin ilk iki paragrafını okuyun.”
Ron ders boyunca çok sessizdi. Dersin sonunda zil çalınca Lavender Ron ve Harry’nin pesinden gitt i(O yaklasırken Hermione
gizemli bir biçimde görüs alanından çıktı) ve Ron’un cisimlenmesi konusundaki alaylarından dolayı Snape’e sövdü, ama bu
sadece Ron’u sinirlendirmis görünüyordu ve Harry ile birlikte erkekler tuvaletine dolambaçlı yollardan giderek onu basından attı.
“Her seye ragmen Snape haklı, degil mi?” dedi Ron, kırık bir aynaya bir ya da iki dakika boyunca gözünü dikip baktıktan
sonra. “Sınavı almaya degip degmedigimi bilmiyorum. Cisimlenmeyi yapamıyorum.”
“Hogsmeade’de ek uygulama derslerine de katılabilir ve seni nereye götüreceklerini görebilirsin,” dedi Harry mantıkla.
“Zaten aptal bir çemberin içine girmeye çalısmaktan daha ilginçtir.Sonra, eger hala – biliyorsun – istedigin gibi iyi degilsen, sınavı
erteleyebilirsin, benimle yazın yaparsın – Myrtle, burası erkekler tuvaleti!”
Bir kızın hayaleti tuvalet kabininde dısarı yükseldi ve simdi kalın, beyaz, yuvarlak gözlüklerinin arkasından onlara dik dik
bakarak havada süzülüyordu. “Aa,” dedi asık yüzle. “Siz ikiniz.”
“Kimi bekliyordun?” dedi Ron, aynadan ona bakarak.
“Hiç kimseyi,” dedi Myrtle, karamsar bir sekilde çenesindeki sivilceleri sıkarak. “Biri geri gelecegini ve beni görecegini
söylemisti, ama sonra siz de geleceginizi ve ziyaret edeceginizi söylediniz” – Harry’e sitem dolu bir bakıs fırlattı – “ve ben sizi
aylardır, aylardır görmüyorum. Erkeklerden fazla bir sey beklememeyi ögrendim.”
“Kızlar tuvaletinde yasadıgını sanıyordum,” dedi simdi bu yeri birkaç yıllıgına genis bir yatak olarak vermemek için dikkatli
olan Harry.
“Yasıyorum,” dedi, küskün bir omuz silkmeyle, “fakat bu baska yerleri ziyaret edemeyecegim anlamına gelmiyor. Bir kere
gelmis ve yıkanırken seni görmüstüm, hatırlıyor musunuz?”
“Canlı bir sekilde,” dedi Harry.
“Ama benden hoslandıgını düsünmüstüm,” dedi kederle. “Belki eger siz ikiniz giderseniz, tekrar geri gelir. Birçok ortak
seyimiz vardı. Eminim bunu hissetmistir.”
Ve kapıya umutla baktı. “Birçok ortak yanımız var derken,” dedi Ron, simdi sesi daha neseli çıkıyordu, “onun da Sdönemecinde
yasadıgını mı söylemeye çalısıyorsun?”
“Hayır,” dedi Myrtle küstahça, sesi eski, fayanstan tuvalette yüksek bir biçimde yankı yapıyordu. “Onun duygusal oldugunu
söylemeye çalısıyorum, insanlar onu da kızdırıyor ve kendini yalnız hissediyor ve konusacak hiç kimsesi yok, ve duygularını
göstermekten ve aglamaktan korkmuyor!”
“Burada aglayan bir oglan mı var?” dedi Harry merakla. “Genç bir oglan?”
“Bos verin!” dedi Myrtle, küçük, sızıntılı gözlerini simdi küstahça sırıtan Ron’a dikerek. “Hiç kimseye söylemeyecegime söz
verdim, ve sırrını – ”
“— mezara kadar saklamayacaksın, degil mi?” dedi Ron kahkahayla. “Lagıma kadar, belki.” Myrtle öfke iniltisi çıkardı ve
yanlarına ve yere su sıçramasına neden olarak tuvaletin içine daldı. Myrtle’i kızdırmak Ron’un yüregine su serpmise benziyordu.
“Haklısın,” dedi okul çantasını omzundan asagı sallandırarak. “Sınava girme konusunda karar vermeden önce Hogsmeade’de ek
uygulama derslerine katılacagım.”
Ve haftanın geri kalanında, Ron Hermione ve iki hafta içinde sınava girecek olan on yedi yasındaki diger altıncı sınıflara
katıldı. Harry, onları köye gitmeye hazırlanmalarını izlerken kıskandı; orada tur atmayı özlemisti, ve özellikle güzel bir ilkbahar
günüydü, ilk açık gökyüzünden birinde onlar uzun bir vakit geçirecekti. Bununla birlikte, zamanı Dhtiyaç Odasına baska bir
tesebbüste bulunmakla geçirmeye karar verdi.
“En iyisi,” dedi Hermione, giris holünde Ron ve Hermione’a planlarını söylediginde, “dogruca Slughorn’un odasına git, çabala
ve hafızasını geri getir.”
“Deniyorum!” dedi Harry tamamen haklı olarak aksi bir biçimde. Slughorn’u köseye sıkıstırma tesebbüsünde bulunmak için
her Dksir dersinden sonra geri kalıyordu, ama Dksir profesörü Harry onu yakalayamadan hızlı bir sekilde zindanları terk ediyordu.
Dki kere, Harry odasına gitti ve kapıyı çaldı, fakat ikinci seferinde eski bir gramofonun boguk seslerini duyduguna emin olmasına
ragmen, hiçbir cevap alamadı.
“Benimle konusmak istemiyor, Hermione! Onu tekrar kendisi yapmak için çabaladıgımı ve bunun olmasına izin vermedigini
söyleyebilir!”
“Tamam, sadece buna devam edebilirsin, degil mi?”
Güvenlik dedektörü ile olagan özendirici hareketlerini yapan Filch’in kontrolünden geçmeyi bekleyen küçük insan kuyrugu
birkaç adım ilerledi ve Harry hademe kulak misafiri olabilecegi için cevap vermedi. Ron ve Hermione’a bol sans diledi, sonra
döndü ve mermer merdivenlerden tırmandı, Hermione ne derse desin, bir ya da iki saatini Dhtiyaç Odasına ayırmaya karar verdi.
Bir kere giris holünün görüs sahasından çıkınca, Harry çantasından Çapulcular Haritasını ve Görünmezlik Pelerinini çıkardı.
Kendisini gizleyerek, haritaya yavasça vurdu, mırıldandı: “Bütün ciddiyetimle yemin ederim ki, hayırlı bir sey düsünmüyorum” ve
onu dikkatle gözden geçirdi.
Pazar sabahı olmasından dolayı, neredeyse bütün ögrenciler kendi ayrı Ortak Salonlarındaydı, Gryffindorlar bir kulede,
Ravenclawlar baska birinde, Slytherinler zindanlarda, ve Hufflepufflar mutfakların yanındaki bodrum katındaydılar. Orada burada
basıbos biri kütüphanenin çevresinde ya da koridorda geziniyordu. Birkaç kisi dısarıdaydı, ve orada, yedinci kat koridorunda tek
basına Gregory Goyle vardı.Dhtiyaç Odasından hiçbir iz yoktu, ama Harry bunun için endiselenmedi; eger Goyle dısarısını
koruyorsa, haritanın onun farkında olsun olmasın, oda açıktı.Bunun üzerine sadece koridora açılan köseye geldigi zaman,
Hermione’nin iki hafta önce sevecenlikle düzelttigi agır pirinç ölçegi sıkıca kavrayan o tanıdık kıza dogru çok yavasça
emeklemeye basladıgı zaman yavaslayarak merdivenlerden yukarı tabana kuvvet kostu. Harry yavasça egilmeden ve
fısıldamadan önce tam arkasına geçene kadar bekledi, “Merhaba... çok tatlısın, degil mi?”
Goyle sıçrayarak dehset çıglıgı attı, ölçekleri havaya fırlattı ve ölçeklerin parçalanma sesinin koridorda yankılanması sona
ermeden önce görüs sahasından kaybolarak tabana kuvvet kostu. Gülerek, Harry – emindi – simdi Draco Malfoy’un buz kestigi,
beklenmedik birinin dısarıda oldugundan haberi oldugunu ama görünmeye kalkısmadıgını düsünerek bos duvara döndü. Daha
denemedigi söz gruplarını hatırlamaya çalısırken bu Harry’e gücün hos duygusunu tattırdı.
Ama bu umut dolu ruh hali uzun sürmedi. Malfoy’un ne yaptıgını görmek için bir sürü çesit istekte bulunduktan yarım saat
sonra, duvar herhangi bir zamanki gibi kapısızdı. Harry, Malfoy kendisinden sadece birkaç adım uzakta olabilirdi, ve orada ne
yaptıgına dair küçücük bir kanıt parçası bile yoktu—düsüncesiyle öfkelendi. Bütün sabrını kaybederek, Harry duvara dogru kostu
ve onu tekmeledi.
“Ah!”
Ayak parmagını kırmıs olabilecegini düsündü; onu kavradıgı ve tek ayagının üzerinde sıçradıgı zaman Görünmezlik Pelerini
üzerinden kaydı.
“Harry?”
Harry tek ayagı üstünde, çevresinde döndü ve düstü. Oradaki, saskınlıkla, ona dogru yürüyen Tonks’tu, sanki sık sık bu
koridorda geziniyordu.
“Burada ne yapıyorsun?” dedi, yine tek ayagının üzerinde durarak; neden onu sürekli yerde yatarken bulmak zorundaydı?
“Dumbledore’u görmek için geldim,” dedi Tonks. Harry korkunç göründügünü düsündü; normalden daha zayıf, fare rengi
saçları cansızdı.
“Odası burada degil,” dedi Harry, “Satonun diger tarafında, Çirkin oluk agzının arkasında – ”
“Biliyorum,” dedi Tonks. “Orada degil. Galiba yine gitmis.”
“Gitmis mi?” dedi Harry, ezilmis ayagını yavasça yere geri koyarken. “Hey – sanırım nereye gittigini bilmiyorsun?”
“Hayır,” dedi Tonks.
“Onu ne için görmek istemistin?”
“Önemli bir sey degil,” dedi Tonks, cüppesinin kolunu, bilinçsizce, çekistirdi. “Onun neler oldugunu bilebilecegini
düsünmüstüm. Söylentiler duyuyorum... insanlar inciniyor.”
“Evet, biliyorum, hepsi gazetelerde var,” dedi Harry. “Küçük çocuk büyükanne ve büyükbabasını – ”
“Kehanet bütün zamanların gerisinde,” dedi onu dinlemiyormus gibi görünen Tonks. “Son zamanlarda Yoldaslık’tan
kimseden hiç mektup aldın mı?”
“Artık Yoldaslık’tan kimse bana yazmıyor,” dedi Harry, “Sirius’tan beri – ” Gözlerinin yaslarla dolu oldugunu gördü.
“Özür dilerim,” diye mırıldandı acemice. “Demek istedigim...onu ben de özlüyorum.”
“Ne?” dedi Tonks bos bos, onu duymamıs gibi. “Tamam. Görüsürüz, Harry.”
Ve beklenmedik biçimde döndü ve Harry’i arkasından bakakalmıs olarak bırakarak koridordan geri yürüdü. Harry bir dakika
ya da daha sonra, Görünmezlik Pelerinini tekrar üstüne geçirdi ve Dhtiyaç Odasına girme çabalarına yeniden basladı, ama kalbi
orada degildi. En sonunda midesindeki bos bir his ve Ron ve Hermione’nin ögle yemegi için döndükleri bilgisi çalısmalarını
bitirmesini sagladı ve gelmek için saatlerdir çıkmaya, umut verici bir biçimde, korkan Malfoy’a koridoru bıraktı.
Ron ve Hermione’yi simdiden ögle yemegini yarılamıs halde Büyük Salon’da buldu.
“Yaptım – yani bir nevi!” görüs sahasına girdigi zaman Ron hevesle Harry’e söyledi. “Madam Puddifoot’un Çay Dükkanı’nın
dısına cisimlenecektim ama biraz kaçırdım, Scrivenshafts’ta durdum, ama hiç olmazsa yer degistirdim!”
“Dyi haber,” dedi Harry. “Senin nasıldı, Hermione?”
“Oh, o harikaydı, tabi ki!” dedi Ron, Hermonie cevap veremeden. “Harika durak, dirayet, düsünce ya da her ne cehennem
ise – sonra hepimiz hızlıca bir içki için Üç Süpürge’ye gittik ve Twycross’un onun hakkında konusmalarını duymalısın – eger ona
evlenme teklifi etmezse çok sasırırım –”
“Peki ya sen?” diye sordu Hermione, Ron’u önemsemeyerek. “Bütün zaman boyunca yukarıda Dhtiyaç Odasında mıydın?”
“Evet,” dedi Harry. “ve tahmin et orada kime rastladım? Tonks!”
“Tonks?” diye tekrarladı saskın görünen Ron ve Hermione birlikte.
“Evet, Dumbledore’u ziyaret etmeye geldigini söyledi.”
“Eger bana soracak olursan,” dedi Ron, Harry Tonks’la olan konusmalarını anlatmayı bitirdikten sonra, “o biraz çıldırmıs.
Bakanlıkta olanlardan sonra sinirleri bozulmus.”
“Biraz garip,” dedi bazı nedenlerden ötürü ilgilenmis görünen Hermione. “Okulu koruması gerekiyordu, okulda bile yokken,
neden aniden gelmek ve Dumbledore’u görmek için görevini bıraktı?”
“Bir fikrim var,” dedi Harry kararsızca. Bunu sesli dile getirmekten dolayı garip hissediyordu; bu ondan çok Hermione’nin
alanıydı. “Seye asık olabilecegini düsünmüyor musunuz? bilirsin... Sirius’a?
Hermione ona gözünü dikip baktı. “Bunu sana ne söyletti?”
“Bilmiyorum,” dedi Harry, omuz silkerek, “ama adını andıgım zaman neredeyse aglayacaktı ve, simdi Patronus’u kocaman
dört ayaklı bir sey. Ona dönüsüp dönüsmedigini... Bilirsin... merak ettim.”
“Bu da bir fikir,” dedi Hermione yavasça. “Eger bu gerçekten buraya gelme nedeni ise hala neden aniden Dumbledore’u
görmeye satoya geldigini bilmiyorum.”
“Benim söyledigime dönüyor, degil mi?” dedi simdi kürek dolusu patates püresini agzına atan Ron. “Biraz tuhaf oldu.
Sinirleri bozuldu. Kadınlar,” dedi Harry’e bilgiç bir edayla, “kolayca üzülebilirler.”
“Ve “ dedi Hermione hayallerinden sıyrılarak, “Yarım saat somurtan bir kadın bulacagından süpheliyim çünkü Madam
Rosmerta cadaloz, sifacı ve Mimbulus Mimbletonie hakkındaki sakalarına gülmedi.”
Ron kaslarını çatıp baktı.
(cansudurak)
CENAZEDEN SONRA
Parlak mavi gökyüzü parçaları satonun küçük kulelerinin üstünden görünmeye baslıyordu, ama yaklasan yazın isaretleri
Harry’nin moralini yükseltmedi. Hem Malfoy’un ne yaptıgını ögrenmeye yönelik tesebbüsleri hem de Slughorn’un on yıllar
boyunca gizli tuttugu anısını, nasıl olacaksa, almak için konusmaya baslama gayretleri engellenmisti.
“Son kez için, Malfoy’u sadece unut,” diye Hermione Harrry’e katiyetle.
Ögle yemeginden sonra Ron’la birlikte avlunun günesli bir kösesinde oturuyorlardı. Hem Hermione hem de Ron ögleden
sonra girecekleri sınav için Sihir Bakanlıgı’nın bir kitapçıgını – Genel Cisimlenme Hataları ve Hatalardan Kaçınma Yolları –
kavramıslardı, ama koca kitapçıklar sinirlerini yatıstırmaya yaramamıstı.
Ron irkildi ve bir kız köseden döndügü gibi Hermione’nin arkasına saklanmaya çalıstı.
“Lavender degil,” dedi Hermione, bıkkın bir sekilde.
“Ah, iyi,” dedi Ron, rahatlayarak.
“Harry Potter?” dedi kız. “Size bunu vermem istendi.”
“Tesekkürler...”
Küçük parsömen tomarını aldıgında Harry’nin kalbi sıkıstı. Kız duyma alanından bir kere çıkınca, “Dumbledore ben o anıyı
alana kadar onunla birlikte ders yapmayacagımızı söylemisti!”
“Belki nasıl oldugunu kontrol etmek istiyordur?” diye fikir yürüttü Hermione, Harry parsömeni açarken, fakat Dumbledore’un
uzun, ince, egik yazısını bulmak yerine parsömenin mürekkebin aktıgı yerlerinde genis lekeler nedeniyle okunması çok güç olan
dagınık bir yayılma gördü.
Sevgili Harry, Ron ve Hermione!
Aragog geçen gece öldü. Harry ve Ron, siz onunla tanısmıstınız, ve onun ne kadar özel oldugunu biliyordunuz.
Hermione, biliyorum ki ondan hoslanabilirdin.
Eger aksamın ilerleyen vakitlerinde cenaze için ugrarsanız, benim için çok makbule geçer.
Bunu aksam karanlıgında yapmayı planlıyorum, bu günün en sevdigi zamanıydı.
Bu kadar geç dısarıda olmamanız gerektigini biliyorum, ama pelerini kullanabilirsiniz.
Böyle bir ricada bulunmak istemezdim, fakat bununla yalnız yüzlesemem.
Hagrid
“Suna bakın,” dedi Harry, notu Hermione’ye uzatarak. “Oh, Tanrı askına,” dedi, çabucak göz atıp, okudukça inanamayan
gözlerle bakan Ron’a verdi. “O deli,” dedi hiddetle. “O sey arkadaslarına, Harry ve beni yiyebileceklerini söylemisti! Onlara islerini
görmelerini söylemisti! Ve simdi Hagrid bizden oraya gitmemizi ve korkunç kıllı bedeni üzerine aglamamızı bekliyor!”
“Sadece bu degil,” dedi Hermione. “Bizden gece satodan ayrılmamızı istiyor ve güvenligin bir milyon kat daha sıkı oldugunu
ve eger yakalanırsak basımızın ne kadar belaya girecegini biliyor.”
“Gece olmadan onu görmek için asagı ineriz,” dedi Harry.
“Evet, ama bunun gibi bir sey için mi?” dedi Hermione. “Hagrid’e yardımda bulunmak için birçok seyi tehlikeye attık, ama
bütün her seyden sonra – Aragog’un ölümü. Eger bu onu kurtarmanın bir yoluysa – ”
“ – Onu görmeye bile giderim,” dedi Ron metanetle. “Sen onunla tanısmadın, Hermione. Dnan bana, ölmek onun için daha
iyi oldu.”
Harry notu geri aldı ve üzerindeki bütün mürekkep lekelerine gözünü dikip baktı. Gözyasları belli ki parsömenin üzerine çok
ve hızlı düsmüstü...
“Harry, gitmeyi düsünemezsin,” dedi Hermione. “Gözaltına alınmak için çok anlamsız bir sey.”
Harry iç geçirdi.“Evet, biliyorum,” dedi. “Hagrid’in biz olmadan da Aragog’u gömecegine eminim.”
“Evet, gömer,” dedi Hermione, ferahlamıs görünerek. “Bak, Dksir bu ögleden sonra neredeyse bos, sınavlarımızı yaparak
geçecek... Dene ve Slughorn’u biraz yumusat!”
“Elli yedi sanslıdır, diye mi düsünüyorsun?” dedi Harry acı acı.
“Sanslı,” dedi Ron aniden. “Harry, iste bu – sanslı ol!”
“Ne demek istiyorsun?”
“Sanslı iksirini kullan!”
“Ron, iste – iste bu!” dedi Hermione, sesi afallamıs çıkarak. “Elbette! Bunu ben neden düsünemedim?”
Harry ikisine birden gözünü dikip baktı.“Felix Felicis?” dedi.“Bilmiyorum… Ben bir nevi onu saklıyordum.”
“Ne için?” diye ısrar etti Ron inanamayarak.
“Dünyada bu hafızadan daha önemli ne var, Harry?” diye sordu Hermione.
Harry cevap vermedi. Bir süreligine o küçük altın sisenin düsüncesi hayal gücünün sınırlarında dolasıyordu; Ginny’i Dean’den
ayırmayı ve Ron’un her nasılsa onu yeni bir erkek arkadasla görmekten dolayı mutlu olmasını içeren bulanık ve formüle
edilmemis planlar beyninin derinliklerinde heyecanlandırıyordu, rüyalarında ve uyanıklıkla uyku arasında geçen o süre dısında
kabul edilmiyordu.
“Harry, hala bizimle misin?” diye sordu Hermione.
“Ne –?Evet, elbette,” dedi, kendine gelerek. “Dyi… tamam. Eger Slughorn’u bu ögleden sonra konusmazsam, biraz Felix alır
ve bu aksam tekrar giderim.”
“Karar verilmistir,” dedi Hermione, canlılıkla, ayaga kalktı ve parmaklarının uçlarında zarif bir dönüs yaptı. “Durak… Dirayet…
Düsünce…” diye mırıldandı.
“Aah, kes sunu,” diye ona yalvardı Ron, “Kendimi yeterince hasta hissediyorum – çabuk, sakla beni!”
“O Lavender degil!” dedi Hermione, sabırsızca, bir baska çift kız avluda görününce ve Ron arkasına dalınca.
“Dyi,” dedi Ron, kontrol etmek için Hermione’nin omzunun üstünden gözetleyerek. “Vay canına, mutlu görünmüyorlardı,
degil mi?”
“Onlar Montgomery kız kardesler ve elbette, mutlu görünmüyorlar, küçük erkek kardeslerine ne oldugunu duymadın mı?”
“Dürüst olmak gerekirse, herkesin yakınlarının basına ne geldigini takip edemiyorum,” dedi Ron.
“Tamam, erkek kardesine bir kurt adam saldırmıs. Söylentiye göre anneleri Ölüm Yiyenlere yardım etmeyi reddetmis. Her
neyse, çocuk sadece bes yasında ve St. Mungos’da öldü; kurtaramamıslar.”
“Öldü mü?” diye tekrarladı Harry, sasakalarak. “Ama kesinlikle kurt adamlar öldürmez, sadece onlardan birine
dönüstürürler?”
“Bazen öldürürler,” dedi fevkalade bir biçimde ciddi görünen Ron. Kurt adamların büyülendigi zaman bunun oldugunu
duymustum.”
“Kurt adamın adı neymis?” dedi Harry hemen.
“Tamam, söylentiye göre Fenrir Greyback’mis,” dedi Hermione.
“Onu biliyorum – çocuklara saldırmayı seven manyak, bir keresinde Lupin söylemisti!” dedi Harry kızgınlıkla.
Hermione ona soguk bir biçimde baktı.
“Harry, hafızayı getirmek zorundasın,” dedi. “Bunların hepsi Voldemort’u durdurmakla ilgili, degil mi? Bu korkunç seylerin
hepsinin olmasından o sorumlu.”
Yukarıda satoda zil çaldı ve hem Hermione hem de Ron dehsete kapılmıs görünerek ayaga fırladı.
“Basaracaksınız,” dedi Harry ikisine, Cisimlenme sınavına girecek olan diger insanlarla bulusmaya giris holüne dogru
yönelirken. “Dyi sanslar.”
“Ve sana da!” dedi Hermione anlam dolu bir bakısla, Harry zindanlara dogru yönelirken.
O ögleden sonra Dksir’de sadece üçü vardı: Harry, Ernie, ve Draco Malfoy.
“Simdilik Cisimlenme için çok gençsiniz ha?” dedi Slughorn güler yüzle. “Daha on yedi olmadınız ha?”
Kafalarını salladılar.
“Ah iyi,” dedi Slughorn neseyle. “çok azken eglenceli bir seyler yapacagız. Hepinizden bana komik bir seyler hazırlamanızı
istiyorum.”
“Kulaga hos geliyor, efendim,” dedi Ernie yaranmaya çalısarak, ellerini ovusturarak. Malfoy, diger taraftan, gülümsemedi.
“’komik bir sey’ ile neyi kastediyorsunuz?” dedi sinirle. “Oh, beni sasırtın,” dedi Slughorn aldırmaz bir sekilde.
Malfoy asık suratlı bir ifadeyle kendi Gelismis Sihir Yapımı kopyasını çıkardı. Bu dersin bosa vakit kaybı oldugunu düsündügü
bundan daha açık olamazdı. Süphesiz, Harry, kendi kitabının üstünden onu seyrederken, Malfoy’un zamanını hiç olmazsa Dhtiyaç
Odasında harcayamadıgından dolayı üzüldügünü düsünüyordu.
Bu hayal miydi, yoksa Malfoy, Tonks gibi, daha zayıf mı görünüyordu! Elbette, daha solgun görünüyordu; derisi hala hafif
grimsi bir renge sahipti, çünkü belki de bugünlerde gün ısıgını çok az görüyordu. Fakat kendini begenmislikten, heyecandan ve
üstünlük ifadesinden eser yoktu; Voldemort tarafından kendisine verilen görevle açıkça övündügü zaman, yaptıgı
kabadayılıklardan hiçbirini Hogwarts Ekspresinde yapmamıstı... Harry’nin fikrine göre bunun tek bir sonucu olabilirdi: Her ne ise
o görev kötüye gidiyordu.
Bu düsünceyle neselenen Harry kendi Gelismis Dksir Yapımı kopyasını gözden geçirdi ve Slughorn’un açıklamasıyla
uyusmuyor görünen, ama onu anı kazandırmaya hazırlayacak olan iyi bir ruh haline sokabilecek olan “Mutluluk Dalgası iksiri”nin
oldukça düzeltilmis Melez Prens versiyonunu buldu...
“Tamam, simdi, bu kesinlikle harika görünüyor,” dedi Slughorn bir buçuk saat sonra, Harry’nin kazanının günes rengi
içerigine gözlerini dikip bakarken el çırptı. “Mutluluk, bildim mi? Ve kokusunu aldıgım nedir? Mmmm… Kesinlikle bir tutam nane
eklemissin, degil mi? Farklı, fakat ne oksayıcı bir ilham kaynagı, Harry, tabii ki, bu da nadiren ortaya çıkan asırı sarkı söyleme ve
genizle ilgili yan etkilere karsı denge saglayabilecek… Bu dâhiyane fikirleri nereden edindigini gerçekten bilmiyorum, oglum...
Sadece—”
Harry ayagıyla Melez Prens’in kitabını çantasının derinliklerine itti.
“—annenin genleri sende ortaya çıkmıyorsa!”
“Ah... Evet, belki,” dedi Harry, ferahlayarak.
Ernie oldukça aksi görünüyordu; bir kereligine Harry’i gölgede bırakmaya karar verdi, pıhtılasan ve kazanının dibinde bir tür
mor hamura dönüsen kendi iksirini en gözü pekçe icat etmisti. Huysuz bir ifadeye bürünen Malfoy simdiden bitirmisti; Slughorn
hıçkırık Dksiri’ne yalnızca “geçer” demisti.
Zil çaldı ve Ernie ve Malfoy hemen çıktılar. “Efendim,” Harry basladı, ama Slughorn hemen omzunun üzerinden göz gezdirdi;
Harry ve kendisinin dısında odanın bos oldugunu gördügü zaman, mümkün oldugunca hızlı bir sekilde uzaklastı.
“Profesör – Profesör, iksirimi tatmak is— ?” diye çagırdı Harry ümitsizce.
Fakat Slughorn gitmisti. Hayal kırıklıgına ugramıs olan Harry kazanını bosalttı, esyalarını topladı, zindanları terk etti ve Ortak
Salona dogru yavasça merdivenlerden yukarı çıktı.
Öglen sonra Ron ve Hermione döndüler.
“Harry!” diye bagırdı Hermione, portre deliginin içinden tırmanırken. “Harry, geçtim!”
“Tebrikler!” dedi. “Ya Ron?”
“O – kaldı,” diye fısıldadı Hermione, oldukça huysuz görünen Ron yorgun argın yürüyerek odaya gelirken. “Çok sanssız bir
andı, ufacık bir sey, ayırtman yarım kas mesafe ayrıldıgını fark etti... Slughorn’la nasıl gitti?”
“Basarısız,” dedi Harry, Ron onlara katılırken. “Kötü sans, ahbap, ama bir sonraki sefere geçersin – beraber geçebiliriz.”
“Ya, eminim,” dedi Ron aksice. “Ama yarım kas – diger dertler gibi!”
“Biliyorum,” dedi Hermione, teselli edici bir sekilde, “gerçekten zor görünüyordu...”
Aksam yemegi zamanının çogunu ayırtmana söverek geçirdiler ve simdi, sürmekte olan Slughorn ve hafıza problemi
konusunda karar vermek üzere Ortak Salona dogru yola çıktıklarında Ron daha neseli görünüyordu.
“Öyleyse, Harry – Felix Felicis’ı kullanacaksın ya da ne yapacaksın?” diye ısrar etti Ron.
“Evet, yapmam iyi olur,” dedi Harry. “Bütün bunlara ihtiyacım oldugunu sanmıyorum, yirmi dört saate degmez, bütün gece
sürmez... Bir agız dolusu alacagım. Dki ya da üç saat bu isi görür.”
“Onu aldıgın zaman harika hissediyorsun,” dedi Ron anımsatarak. “Hiçbir seyi yanlıs yapamazmıssın gibi.”
“Siz neden söz ediyorsunuz?” dedi Hermione, gülerek. “Hiç almadınız ki!”
“Evet, ama aldıgımı düsündüm, degil mi?” dedi Ron, sanki belli olanı açıklıyormus gibi. “Aynı fark gerçekten...”
Slughorn’u sadece Büyük Salonda görmüs ve yemekte vakit geçirmekten hoslandıgını bildikleri için, Ortak Salonda bir süre
beklemislerdi, plana göre Harry Slughorn’nun ofisine gitmesi gerekerek bir kez ögretmenin geri dönecek kadar zaman vardı.
Günes, Yasak Ormanda agaçların tepesinin arkasına battıgı zaman, vaktin geldigine karar verdiler; Neville, Dean ve Seamus’un
Ortak Salon’da olup olmadıklarını dikkatle kontrol ederek, erkek yatakhanesine sessizce gittiler.
Harry sandıgının dibindeki yuvarlanmıs çoraplarını dısarı bıraktı ve ufacık, parlak bir siseyi çıkardı.
“Dste baslıyor,” dedi Harry ve küçük siseyi kaldırdı ve dikkatli bir yudum aldı.
“Nasıl hissettiriyor?” diye fısıldadı Hermione.
Harry bir saniyeligine cevap vermedi. Sonra, yavasça ama kesinlikle, sonsuz bir mutluluk duygusu ona hakim oldu; sanki her
seyi, bütün her seyi yapabilirmis gibi hissetti... Ve aniden Slughorn’dan hafızayı kazanmak sadece mümkün görünmedi, kesinlikle
kolay göründü...
Ayaga kalktı, gülümsüyordu, kendine güvenle doluydu.
“Harika,” dedi. “Gerçekten harika. Tamam... Hagrid’e gidiyorum.”
“Ne?” dedi Ron ve Hermione, sok olarak.
“Hayır, Harry – gitmek ve Slughorn’u görmek zorundasın, hatırladın mı?”
“Hayır,” dedi Harry, güvenle. “Hagrid’e gidiyorum, Hagrid’e gitmek konusunda güzel bir his duyuyorum.”
“Dev bir örümcegi gömme konusunda güzel bir his mi duyuyorsun?” dedi Ron, afallamıs görünerek.
“Evet,” dedi, Harry, Görünmezlik Pelerinini çantasından çıkarırken. “Bu gece bulunmam gereken yer oldugunu hissediyorum,
demek istedigimi anladınız mı?”
“Hayır,” dedi Ron ve Hermonie bir agızdan, simdi ikisi birden endiseli görünüyordu.
“Eminim, bu Felix Felicis’tir?” dedi Hermione endiseyle, siseyi ısıga dogru tutarak. “Baska bir küçük sisen yoktur –
bilmiyorum –”
“Delilik panzehiriyle mi dolu?” diye önerdi Ron, Harry pelerini omuzlarına atarken.
Harry güldü ve Ron ve Hermione daha endiseli göründü.
“Güvenin bana,” dedi. “Ne yaptıgımı biliyorum... en azından.” Kendinden emin bir sekilde kapıya dogru ilerledi – “Felix
halleder.”
Görünmezlik Pelerinini basının üstüne çekti ve merdivenlerden asagı yola koyuldu, Ron ve Hermione onun arkasından acele
ettiler. Merdivenlerin sonunda Harry açık kapıdan süzüldü.
“Onunla yukarıda ne yapıyorsun?” diye haykırdı Lavender Brown, Harry’nin içinden erkek yatakhanesinden çıkan Ron ve
Hermione’ye dik dik bakarak. Onlardan uzaga odadan ok gibi fırlarken Harry arkasında bir seyler geveleyen Ron’u duyabiliyordu.
Yaklasırken, portre deligine ulasmak kolaydı, Ginny ve Dean içeri giriyorlardı ve Harry aralarında sıvısabildi. Bunu yaparken,
kazayla Ginny’e degdi.
“Beni itme, lütfen, Dean,” dedi, sesi kızgın çıkarak; “Her zaman bunu yapıyorsun, kendi basıma iyi idare ederim...”
Portre Harry’nin arkasından kapandı, fakat öncesinde Dean’in kızgın bir cevap verdigini duydu... Mutluluk hissi çogalarak,
Harry satonun içinde uzun adımlarla yürüdü. Bu yolda kimseye rastlamayacagından yavas hareket etmek zorunda degildi, ama
bu onu hiç sasırtmıyordu. Bu aksam, o Hogwarts’taki en sanslı insandı.
Yapılacak en dogru seyin Hagrid’e gitmek oldugunu nasıl bildigini konusunda hiçbir fikri yoktu. Sanki iksir gidilecek yolun
birkaç adımını aydınlatıyordu. Son varıs noktasını göremiyordu, Slughorn’un nereden geldigini göremiyordu, ama hafızayı elde
etmek için dogru yoldan gittigini biliyordu. Giris holüne vardıgı zaman Filch’in ön kapıyı kilitlemeyi unutmus oldugunu gördü.
Yüzü sevinçle parlayarak, Harry onu açtı ve aksam karanlıgında basamaklardan asagı yürümeden önce bir saniyeligine temiz
hava ve çimen kokusunu içine çekti.
Hagrid’e dogru yürüyüsünde bitki seralarından geçmenin ne kadar güzel olacagı son basamaga ulastıgında aklına geldi,
fakat bu Harry’e yaptıgı eylemin bir kaprisi olarak açıkça göründü, böylece ayaklarını hemen mutlu oldugu, ama buna ragmen
Profesör Slughorn’u Profesör Sprout’la konusurken buldugunda sasırmadıgı bitki seralarına dogru yönlendirdi. Dünyadan ve
konusmalarını dinlemekten dolayı huzur duyarak, Harry alçak tas bir duvarın arkasına gizlendi.
“Zaman ayırdıgın için tesekkür ederim, Pomona,” Slughorn nazikçe söylüyordu, “birçok yazar, alacakaranlıkta
toplandıklarında daha etkili olduklarını kabul ediyor.”
“Kısmen kabul ediyorum,” dedi Profesör Sprout samimiyetle. “Bu senin için yeterli mi?”
“Çok, çok,” dedi bir kucak dolusu, Harry yapraklarla kaplı bitki tasıyan Slughorn’u gördü. “Bu birkaç yaprak eger kimse bosa
harcamazsa bana üç yıl boyunca yeter… Tamam, sana iyi aksamlar ve tekrar çok tesekkürler!”
Profesör Sprout seralarının bulundugu tarafta toplanmıs karanlıga dogru yöneldi ve Slughorn adımlarını Harry’nin görünmez
olarak durdugu yere yöneltti.
Kendini göstermek için ani bir istege kapılan Harry gösterisli bir hareketle pelerini çıkardı.
“Dyi aksamlar, Profesör.”
“Merlin’in sakalı, Harry, ödümü kopardın,” dedi Slughorn, hemen sarkıyı keserek ve ihtiyatlı görünerek. “Satodan dısarı nasıl
çıktın?”
“Bence Filch kapıları kilitlemeyi unutmus olmalı,” dedi Harry neseyle ve kaslarını çatan Slughorn’u görmekten zevk alıyordu.
“O adamı rapor edecegim, bana sorarsan çerçöple yeterli düzeydeki güvenlikten daha ilgili... Fakat, sen neden dısarıdasın,
Harry?”
“Pekala, efendim, Hagrid için,” dedi su anda yapılacak en dogru seyin gerçegi söylemek oldugunu bilen Harry. “Oldukça
üzgün... Ama kimseye söylemezsiniz degil mi, Profesör? Onun basına bela olmak istemem...”
Slughorn’un merakı açıkça uyanmıstı. “Tamam, buna söz veremem,” dedi sertçe. “Ama biliyorum ki Dumbledore Hagrid’e
oldukça güveniyor, bu yüzden eminim korkunç hiçbir sey yapmaz...”
“Pekâlâ, bu o dev örümcek, o örümcege yıllardır sahip... Ormanda yasadı... Konusabiliyordu ve her sey – ”
“Ormanda tarantulaların olduguna dair söylentiler duymustum,” dedi Slughorn yumusakça, karaagaç kümesine bakarak.
“Demek dogru, ha?”
“Evet,” dedi Harry. “Ama bu, Aragog, Hagrid’in sahip oldukları içinde ilk olan, geçen gece öldü. Viran olmus durumda. Onu
gömerken arkadas istiyor ve ben gidecegimi söyledim.”
“Dokunaklı, dokunaklı,” dedi Slughorn dalgın bir sekilde, genis, sarkık gözleri Hagrid’in kulübesinin uzak ısıklarına sabitlendi.
“Ama tarantula zehri çok degerlidir... Eger canavar yeni öldüyse, henüz kurumamıs olabilir... Elbette, Hagrid üzgünse duygusuz
hiçbir sey yapmam... Ama elde etmek için herhangi bir yol varsa... Demek istedigim, yasarken bir tarantuladan zehir almak
neredeyse imkânsızdır...”
Slughorn simdi Harry ile konusmaktan çok kendisiyle konusuyormus gibi görünüyordu. “...toplamamak korkunç bir kayıp
olur... yarım litresinden yüz Galleon kazanabilirim... Açıksözlü olmak gerekirse, bütçem genis degil...”
Ve Harry açıkça yapılması gerekeni gördü. “Güzel,” dedi, inandırıcı bir duraksamayla, “Güzel, eger gelmek isterseniz,
Profesör, Hagrid gerçekten çok mutlu olur... Aragog’a daha güzel bir veda töreni yapalım, bilirsiniz...”
“Evet, elbette,” dedi Slughorn, simdi gözleri heyecanla parıldıyordu. “Sana ne söyleyecegim, Harry, seninle buranın
asagısında bulusalım bir siseyle ya da iki... Zavallı canavar için içeriz – tamam – saglıklı degil – ama onu uygun sekilde veda
ederiz, her neyse, gömeriz. Ve kravatımı degistirecegim, bu, bu özel gün için biraz coskulu...”
Satoya dogru aceleyle gitti ve Harry kendisinden hosnut olarak Hagrid’e dogru hızlandı.
“Geldin,” diye gakladı Hagrid, kapıyı açtıgı ve önünde Harry’i Görünmezlik Pelerininden dısarı ortaya çıkarken gördügü
zaman.
“Evet, – Ron ve Hermione gelemedi, ama” dedi Harry. “Gerçekten çok üzgünler.”
“Sor–– sorun degil... Her seye ragmen burada olman beni duygulandırdı, Harry... ”
Hagrid büyük bir hıçkırık koyverdi. Kendine bot cilasına batırılıs gibi görünen siyah bir kol bandı yapmıstı ve gözleri kırmızı ve
sismisti. Harry Hagrid’e ulasabildigi en yüksek nokta olan diresiginden teselli edercesine oksadı.
“Onu nereye gömecegiz?” diye sordu. “Ormana mı?”
“Tanrı askına, hayır,” dedi Hagrid, gömleginin ucuyla akan gözlerini silerek. “Simdi Aragog gittigine göre diger örümcekler
aglarının yakınında hiçbir yere yaklasmama izin vermezler. Beni yememelerinin tek nedeni onun emirleriydi! Buna inanabiliyor
musun, Harry?”
Dogru cevap “evet”ti. Harry acı veren bir rahatlıkla Ron ile beraber tarantulalarla yüz yüze geldikleri sahneyi hatırladı.
Tamamen açık ki Aragog Hagrid’i yemelerini önleyen tek seydi.
“Önceden ormanda gidemiyce’em hiç bi’ yer olmamıstı!” dedi Hagrid, kafasını sallayarak. “Aragog’un bedenini ordan dısarı
çıkarmak hiç kolay de’ildi, genellikle ölülerini yediklerini – söyleyebilirim, gördün... Ama ona güzel bir cenaze yapmayı istedim...
Özel bir veda töreni...”
Tekrar hıçkırıklara boguldu ve Harry dirsegini oksamaya devam etti, bunu yaparken konustu (iksir bunun yapılacak en dogru
sey oldugunu gösteriyordu), “Profesör Slughorn buranın asagısında bulusacak, Hagrid.”
“Basın belada degil, degil mi?” dedi Hagrid, etrafa bakınıp, endiselenerek.“aksamları satonun dısında olmamalısın, biliyorum,
benim hatam – ”
“Hayır, hayır, ne yaptıgımı duyunca gelmek ve son kez Aragog’a saygılarını sunmak istedigini söyledi,” dedi Harry. “Bence,
daha uygun bir sey giymeye gitti... Ve birkaç sise getirecegini böylece Aragog’un hatıraları için içebilecegimizi söyledi...”
“Öyle mi söyledi?” dedi Hagrid, hem hayrete düsmüs hem de duygulanmıs görünerek. “Bu – bu çok hos. Daha önceden
Horace Slughorn’la pek bir sey yapmamıstım... Yaslı Aragog’u görmeye geliyor, ha? Dyi...bundan hoslanacaktır,Aragog...”
Harry gizlice Aragog’un Slughorn hakkında yenilir etinden bol miktarda bulmayı daha çok sevecegini düsündü, ama sadece
dısarıda dev örümcegin sırt üstü yatar vaziyetteki korkunç görüntüsünü görecegi Hagrid’in kulübesinin arka penceresine dogru
yürüdü, bacakları bükülmüs ve karısmıstı.
“Onu buraya, bahçene mi gömecegiz, Hagrid?”
“Balkabagı tarlasının ötesine, diye düsünmüstüm,” dedi Hagrid boguk bir sesle. “Simdiden – evet, bilirsin— mezarı kazdım.
Sadece onun –mutlu anıları— hakkında birkaç güzel söz söyleyebiliriz diye düsünmüstüm, anlarsın – ”
Ses, titriyor ve kesiliyordu. Kapı çalındı ve cevap vermek için döndü, bunu yaparken iri lekeli mendiline burnunu hınkırdı.
Kollarında birkaç sise olan ve kasvetli siyah bir kravat takan Slughorn esikte acele etti.
“Hagrid,” dedi, derin, agırbaslı bir sesle. “Kaybını duymaktan dolayı çok üzgünüm.”
“Çok iyisiniz,” dedi Hagrid. “Çok teskür ederim. Ve Harry’e ceza vermedi’niz için de tesekkür ederim...”
“Aklımdan bile geçirmezdim,” dedi Slughorn. “Üzgün gece, üzgün gece... Zavallı yaratık nerede?”
“Dısarıda,” dedi Hagrid, titreyen bir sesle. “O zaman – o zaman bunu yapalım mı?”
Üçü arka bahçeye yürüdü. Ay simdi agaçların arasından solgunca parıldıyordu ve ısınları üç metre yüksekligindeki çıkan
toprak yıgınının yanındaki kocaman çukurda yatan Aragog’un bedenini aydınlatmak için Hagrid’in penceresinden gelen ısıkla
karısıyordu.
“Fevkalade,” dedi Slughorn, sekiz süt rengi gözün gökyüzüne bos bos baktıgı ve iki kocaman, bükülmüs kıskacın ay ısıgında
hareketsiz bir sekilde parıldadıgı örümcegin kafasına yaklasarak. Harry, görünüste koca kıllı kafayı inceleyen Slughorn’un
kıskaçlara dogru egildigi zaman siselerin çınlamasını duydugunu düsündü.
“Herkes onların ne kadar güsel olduklarının farkına varmaz,” dedi Hagrid Slughorn’un arkasından, gözyasları kırısmıs
gözlerinin kenarlarından sızıyordu. “Aragog gibi yaratıklarla ilgilendigini bilmiyodum, Horace.”
“Dlgilenmek mi? Sevgili Hagrid, onlara saygı gösteririm,” dedi Slughorn, gövdeden geriye yürüyerek .Harry pelerininin altında
kaybolan bir sisenin parıltısını gördü, ama bir kez daha gözlerini silen Hagrid hiçbir sey fark etmedi. “Simdi... Cenazeye devam
edelim mi?”
Hagrid basıyla onayladı ve ilerledi. Dev örümcegi kollarıyla kaldırdı ve büyük bir homurtuyla, karanlık çukura yuvarladı.
Korkunç, çatırtılı bir gümbürtüyle dibe vurdu. Hagrid tekrar aglamaya basladı.
“Elbette, onu en iyi tanıyan senin için bu çok zor,” dedi Harry gibi Hagrid’in dirseginden daha yüksege ulasamayan, ama aynı
zamanda oksayan Slughorn. “Neden birkaç kelime söylemiyorum?”
Çukurun kenarına dogru yürüdügü ve yavas, etkileyici bir sesle konustugu zaman Slughorn’un memnun bir tebessüm
takınması üzerine Harry Aragog’dan iyi kalitede bayagı zehir aldıgını düsündü. “Güle güle, Aragog, Örümceklerin kralı, uzun ve
sadık dostlugunu bilenler unutmayacak! Bedeninin çürüyecek olmasına ragmen, ruhun orman evinin ag örülmüs yerlerinde
sessizce kalacak. Çok gözlü torunların durmadan büyüyebilecek ve insan dostların birbirlerine destek olarak teselli
bulabilecekler.”
“Bu... Bu... Muhtesemdi!” diye uludu Hagrid, daha çok aglayarak çürümüs yaprak yıgının üstüne çöktü.
“Oraya, oraya,” dedi Slughorn, asasını sallayarak, böylece koca toprak yıgını havalandı ve sonra, ses çıkarmayan bir
çarpısmayla, düz bir tepe biçimini alarak ölü örümcegin üstüne düstü. “Hadi içeri girelim ve bir seyler içelim. Diger tarafına geç,
Harry... Dste böyle... Yukarı, Hagrid... Aferin...”
Hagrid’i masanın yanındaki sandalyeye bıraktılar. Cenaze boyunca sepetinde gizlenen Fang simdi onlara dogru yavasça
yürüdü ve agır kafasını her zamanki gibi Hagrid’in kucagına koydu. Slughorn getirdigi siselerden birinin tıpasını açtı.
“Hepsini iksir var mı diye test ettim,” diye Harry’e temin etti, ilk sisenin çogunu Hagrid’in kova büyüklügündeki kupalarından
birine dökerek ve bunu Hagrid’e uzatarak. “Zavallı dostuna olanlardan sonra her sisedeki ev cini tadına bak Rupert.”
Harry ev cinleri hakkındaki bu sövgüyü duyarsa Hermione’nin yüzünün alacagı ifade görür gibi oldu ve bunu ona
söylememeye karar verdi.
“Bir tane Harry için...” dedi Slughorn, ikinci siseyi iki kupa arasında paylastırarak, “...Ve bir tane de benim için. Tamam” –
kupasını kaldırdı – “Aragog’a.”
“Aragog’a,” dedi Harry ve Hagrid hep birlikte. Hem Slughorn hem de Hagrid dibine kadar içti. Bununla birlikte, Felix Felicis
tarafından onun için aydınlatılan yolda, Harry içmemesi gerektigini biliyordu, bu yüzden sadece bir yudum alırmıs gibi yaptı ve
sonra kupayı masanın üzerine geri koydu.
“Onu bir yumurtayken aldım, bilirsiniz,” dedi Hagrid parça parça.“Yumurtadan çıktıgında küçük ufacık bir seydi. 'Küçük bir
fino köpek gibi”
“Hos,” dedi Slughorn.
“Okulda onu bir sandıkta sakladım seye kadar... Tamam...”
Hagrid’in yüzü karardı ve Harry nedenini biliyordu: Tom Riddle Sırlar Odası’nı açmakla suçlayarak Hagrid’i okuldan attırmıstı.
Ama Slughorn dinliyormus gibi görünmüyordu; birkaç pirinç tencerenin ve ayrıca uzun, ipeksi bir çile parlak, beyaz saçın asılı
oldugu tavana bakıyordu.
“Bu bir tek boynuzlu saçı degil, degil mi Hagrid ?”
“Ah, evet,” dedi Hagrid umursamazca. “Kuyruklarından elde ediliyor ve ormandaki sürüden ve bu yollardan elde ediliyor,
bilirsin...”
“Ama sevgili arkadasım, bunun degerinin ne kadar oldugunu biliyor musun?”
“Bir yaratık yaralandıgında sargılarını baglamak için kullanıyorum,” dedi Hagrid, omuz silkerek. “Tamamen yararlı... Çok
dayanıklı.”
Gözleri kulübenin etrafında dikkatle dolasan, Harry biliyordu, olgunlasmıs meseden bir içki, kristallestirilmis bir ananas ve
kadifemsi füme ceketlere dönüstürebilecegi hazinelere bakan Slughorn kupasından baska bir büyük yudum aldı. Hagrid’in
kupasını ve kendinikini tekrar doldurdu ve bugünlerde ormanda yasayan yaratıklar ve Hagrid’in hepsine nasıl bakabildigi
konusunda sorular sordu. Dçkinin ve Slughorn’un gururunu oksayan ilgisinin büyük etkisinde kalan Hagrid, gözlerini silmeyi
bıraktı ve mutlu bir halde Kabuluk çiftçili hakkında uzun bir açıklamaya giristi.
Bu noktada Felix Felicis Harry’i hafifçe dürttü ve Slughorn’un getirdigi içkinin azaldıgını fark etti. Harry Yeniden Doldurma
Tılsımının sihirli sözlerini yüksek sesle söylemeden basaracagını sanmıyordu, ama bunu bu gece yapamayabilecegi fikri komikti:
Gerçekten, masanın altından asasını bosalan siselere dogrultup hemen tekrar dolmaya baslamalarını saglarken, ne Hagrid ne de
Slughorn tarafından fark edilmedigi için (simdi yasadısı Ejderha yumurtası alıs verisi hikâyelerine dönmüstü konu ), Harry kendi
kendine sırıttı.
Bir saat ya da daha sonra, Hagrid ve Slughorn hakkında abartılı seyle söylemeye basladılar: Hogwarts hakkında,
Dumbledore hakkında, cin yapımı saraplar hakkında ve –
“Harry Potter!” diye kükredi Hagrid, bitirirken kırkıncı sarap kovasının birazını çenesinden asagı dökerek.
“Evet, gerçekten,” diye haykırdı Slughorn biraz bogukça, “Parry Otter, Seçilmis Kisi – tamam – böyle bir seydi,” diye
mırıldandı ve o da kendi kupasını bitirdi.
Bundan çok uzun olmayan bir süre sonra, Hagrid yeniden aglamaklı oldu ve bütün tek boynuzlu kuyrugunu, “Dostluga!
Cömertlige! Bir saça on galleona!” haykırısları içinde cebe indiren Slughorn’un üstüne bastırdı.
Bundan bir süre sonra, Hagrid ve Slughorn yan yana, kollarını birbirine atmıs, Odo adındaki ölmüs bir büyücünün hüzünlü
slow sarkısını söyler bir halde oturuyorlardı.
“Ah ah, iyiler genç ölür,” diye mırıldandı Hagrid, Slughorn nakaratı söylemeye devam ederken, hafiften sası gözlerle masanın
üzerine yavasça çöktü. “Babam gitmek için yaslı degildi... Annen ve baban da degildi, Harry...”
Çok büyük gözyasları Hagrid’in kırısmıs gözlerinin kenarlarından tekrar süzüldü; Harry’nin kolunu sıkıca kavradı ve salladı.
“Dönemlerinin en iyi büyücüleriydiler... Asla bilemedim... Korkunç bir sey... Korkunç bir sey...”
“Ve kahraman Odo, onu evine geri tasıdılar,
Bir delikanlıyken tanıdıgı yere,” söyledi Slughorn hüzünle.
“Sapkasıyla birlikte dinlenmesi için onu yatırdılar,
Ve hüzünlü asası iki parçaya ayrıldı.”
“...Korkunç” diye homurdandı Hagrid, ve kocaman kıllı dev kafası kollarının üstüne yuvarlandı ve derinden horlayarak
uykuya daldı.
“Üzgünüm,” dedi Slughorn bir hıçkırıkla. “Hayatımı kurtarmak için ezgi söyleyemem.”
“Hagrid sarkı söylemen hakkında konusmuyordu,” dedi Harry sessizce. “Anne ve babamın ölümünden söz ediyordu.”
“Ah,” dedi Slughorn, büyük bir gegirtiyi bastırarak. “Oh tatlım. Evet, bu – bu gerçekten korkunçtu. Korkunç... Korkunç...”
Ne söyleyecegini bilemediginden sessiz kaldı ve kupalarını doldurmaya gitti.
“Hatırladıgından san – sanmıyorum, degil mi, Harry?” diye sordu beceriksizce.
“Hayır, – pekâlâ, öldüklerinde sadece bir yasımdaydım,” dedi Harry, gözleri Hagrid’in horultularıyla titreyerek yanan mumun
alevindeydi. “Ama ne oldugu hakkında oldukça fazla sey ögrendim. Dlk babam öldü. Bunu biliyor muydunuz?”
“Bil– Bilmiyordum,” dedi Slughorn sessizce.
“Evet... Voldemort onu öldürdü ve anneme dogru bedenin üstüne basarak geçti,” dedi Harry.
Slughorn titredi, ama dehset dolu bakısını Harry’nin yüzünden çekebilmis görünmüyordu.
“Ona yolundan çekilmesini söyledi,” dedi Harry merhametsizce. “Bana ölmesinin gerekmedigini söyledi. O sadece beni
istiyordu. Kaçabilirdi.”
“Oh Tanrım,” diye fısıldadı Slughorn. “Gidebilirdi... Gerek yoktu... Bu korkunç...”
“Öyle, degil mi?” dedi Harry, fısıltıdan bile daha açık bir sesle. “Ama kımıldamadı. Babam zaten ölmüstü, fakat bensiz gitmek
istemedi. Voldemort’a yalvarmayı denedi... Ama o sadece güldü...”
“Bu kadarı yeter!” dedi Slughorn aniden, titreyen elini kaldırarak. “Gerçekten, sevgili oglum, yeter... Ben yaslı bir adamım...
Duymaya ihtiyacım yok...Duymak istemiyorum...”
“Unuttum,” diye yalan söyledi Harry, Felix Felicis ona yol gösteriyordu. “Ondan hoslanmıstın, degil mi?”
“Ondan hoslanmak mı?” dedi Slughorn, bir kez daha gözleri yaslarla dolarak. “Onunla tanısıgında ondan hoslanmayan birinin
olabilecegini hayal edemiyorum... Çok cesurdu... Çok eglenceliydi... Bu en korkunç sey...”
“Ama onun ogluna yardım etmedin,” dedi Harry. “O bana hayatını verdi, ama sen bana bir anıyı vermiyorsun.”
Hagrid’in gürleyen homurtuları kulübeyi doldurdu. Harry Slughorn’un yaslarla dolmus gözlerine sabit bir sekilde baktı. Dksir
ögretmeni baska yere bakamıyor gibi görünüyordu.
“Bunu söyleme,” diye fısıldadı. “Bu bir sorun degil... Eger sana yardım edecekse, elbette... Ama hiçbir amaca hizmet
edemez...”
“Edebilir,” dedi Harry açıkça. “Dumbledore’un açıklamaya ihtiyacı var. Benim açıklamaya ihtiyacım var.”
Güvende oldugunu biliyordu: Felix sabah Slughorn’un bunlar hakkında hiçbir sey hatırlamayacagını söylüyordu. Slughorn’un
sabit bir sekilde gözünün içine bakan, Harry çok az öne egildi.
“Ben Seçilmis Kisi’yim. Onu öldürmek zorundayım. O anıya ihtiyacım var.”
Slughorn her zamankinden daha solgun bir hal aldı; açık alnı terle parladı.
“Sen Seçilmis Kisi misin?... ”
“Elbette öyleyim,” dedi Harry sakin bir sekilde.
“Ama sonra... Sevgili oglum... Benden büyük bir anlasma istiyorsun... Onu yok etmek için, gerçekten, tesebbüsünde sana
yardım etmemi – ”
“Lily Evans’ı öldüren büyücüden kurtulmak istemiyor musun?”
“Harry, Harry, elbette istiyorum, ama – ”
“Bana yardım ettigini ögrenmesinden korkuyorsun, degil mi?”
Slughorn hiçbir sey söylemedi, dehsete düsmüs görünüyordu.
“Annem gibi cesur olun, Profesör...”
Slughorn tıknaz elini kaldırdı ve titreyen parmaklarını agzına bastırdı; bir dakikalıgına devasa biçimde hızlı büyümüs bir
bebek gibi göründü.
“Gurur duymuyorum...” diye fısıldadı parmaklarının arasından. “O anının gös — gösterdiginden utanıyorum... Bence o gün
büyük hasar yaratmıs olmalıyım...”
“Bana o anıyı vermenizle yaptıgınız her sey geçersiz olur,” dedi Harry. “Bu yapılacak çok cesur ve asil bir hareket olur.”
Hagrid uykusunda kıpırdandı ve horladı. Slughorn ve Harry erimis mumun üzerinden birbirlerine gözlerini dikip baktılar. Çok,
çok uzun bir sessizlik oldu, ama Felix Felicis Harry’e bunu bozmamasını, beklemesini söyledi. Sonra, çok yavasça, Slughorn elini
cebine soktu ve asasını çıkardı. Diger elini pelerininin içine soktu ve küçük, bos bir sise aldı. Hala Harry’nin gözlerine bakan
Slughorn, asasının ucunu sakaklarına degdirdi ve çekti, böylece anının o uzun, gümüsi ipligi asanın ucuna yapısarak kayıp çıktı.
Daha ve daha uzun anı kırılana kadar uzadı ve gümüsi bir parlaklıkla asadan sallandı. Slughorn onu dolandıgı, sonra gaz gibi
dönerek dagıldıgı bir siseye düsürdü. Titreyen bir elle siseyi tıpaladı ve sonra masanın karsısındaki Harry’e uzattı.
“Çok tesekkür ederim, Profesör.”
“Sen iyi bir çocuksun,” dedi Profesör Slughorn, gözyasları yanaklarından koca bıyıklarına damlarken. “Ve onun gözlerine
sahipsin... Sadece onu gördügün zaman hakkımda çok kötü düsünme...”
Ve o da kafasını kollarının arasına koydu, derin bir iç çekip ve uykuya daldı.
(cansudurak)
HORCRUXES
Harry sessizce satoya geri dönerken Felix Felicis’in etkisinin yavas yavas yok oldugunu hissedebiliyordu. Ön kapının
kilidi onun için açık kalmıstı, fakat üçüncü katta Peeves ile karsılastı ve yan yollardaki kestirmelerden birine dalarak
yakalanmaktan kıl payı kurtuldu. Sisman Kadın portresine varıp, Görünmezlik Pelerinini üzerinden attıgı zaman, onu en huysuz
ruh halinde bulduguna sasırmadı.
“Çagırdıgın zamanın kaç oldugunun farkında mısın?”
“ Gerçekten üzgünüm – Önemli bir seyler için gitmek zorunda kaldım –”
“ Pekala, ama parola gece yarısı degisti, bu yüzden koridorda yatmak zorunda kalacaksın, degil mi?”
“ Saka yapıyorsun!” dedi Harry, “ Neden gece yarısı degistirmek zorunda kalınsın ki?”
“ Aynen dedigim gibi,” dedi Sisman Kadın. “ Eger kızgınsan, git ve okul müdürüyle mesgul ol, güvenligi sıkılastıran
kisi o.”
“ Harika,” dedi Harry acı acı, sert zemine bakınırken. “ Gerçekten harika. Evet, gitmeliyim ve eger o buradaysa onunla
mesgul olmalıyım, çünkü o benden istiyordu ki –”
“ O burada,” dedi Harry’nin arkasından bir ses. “ Profesör Dumbledore bir saat önce okula geri döndü.”
Neredeyse Kafasız Nick, Harry’nin önünde süzülüyordu ve kafası alısıldık bir sekilde yuvarlak yakalı elbisesinin
üzerinden sallanıyordu.
“ Onun geldigini gören Kanlı Baron’dan ögrendim,” dedi Nick. “ Baron’un dedigine göre çok memnun görünüyormus,
tabii ki birazda yorgunmus.”
“ O nerede?” dedi Harry, kalbi fırlarcasına atıyordu.
“ Astronomi Kulesi’nde inildiyor ve sakırdıyor, bu onun en çok sevdigi zaman geçirme –”
“ Kanlı Baron degil – Dumbledore!”
“ He, o ofisinde,” dedi Nick. Baron’un söylediklerinden anladıgıma göre, yatmadan önce yapması gereken bir isi varmıs
–”
“ Evet, var,” dedi Harry, hafızayı güvence altına aldıgını Dumbledore’a söylemek umuduyla gögsü heyecanla alev alev
yanıyordu. Geriye çark etti ve Sisman Kadın’ın onu arkasından çagırmasını umursamayarak tekrar hızlıca kostu.
“ Geri dön! Her sey yolunda, yalan söyledim! Beni uyandırdıgın için sinirlenmistim! Parola halen ‘tenya’!”
Fakat Harry çoktan koridor boyunca son sürat geri kosuyordu ve birkaç dakika içinde Harry, yana dogru açılan ve
onun sarmal merdivenlere girmesine izin veren Dumbledore’un oluk agzına “bonbon eklerler” diyordu.
“ Girin,” dedi Dumbledore, Harry kapıyı vurdugu zaman. Sesi çok yorgun çıkmıstı. Harry kapıyı iterek açtı.
Dumbledore’un ofisi her zamanki gibi görünüyordu, fakat pencerenin dısında siyah, yıldızlarla dolu bir gökyüzü vardı.
“ Tanrım, Harry,” dedi Dumbledore sasırmıs bir halde. “ Bu geç zamanda gelme lütfunu neye borçluyum?”
“ Efendim – onu aldım. Slughorn’dan anısını aldım.”
Harry küçük bir cam sise çıkardı ve onu Dumbledore’a gösterdi. Kısa bir zaman için, okul müdürü sersemlemis
göründü. Daha sonra yüzü genis bir gülümsemeyle yarıldı.
“ Harry, bu olaganüstü bir haber! Gerçekten bravo! Bunu yapabilecegini biliyordum!”
Saatin geç olması hakkındaki bütün düsünceler görünüse göre unutulmustu, yaralanmamıs eliyle Slughorn’un hafızasını
alarak aceleyle masanın etrafından ilerledi ve büyük adımlarla Düsünseli’ni sakladıgı dolaba gitti.
“ Ve simdi,” dedi Dumbledore, tastan genis kaseyi masanın üzerine yerlestirerek ve sisedeki bilgileri içine bosalttı. “
Simdi, sonunda. Görecegiz. Harry, çabucak…”
Söz dinler bir sekilde Düsünseli’nin üstüne egildi ve ayaklarının ofisin tabanından ayrıldıgını hissetti. Tekrar karanlıgın
içine düstügünü hissetti ve yıllar önceki Horace Slughorn’un ofisine ayak bastı. Karsısında, bir elinde küçük bir bardak sarap olan,
diger eliyle içi kristallesmis ananas dolu olan kutuyu yoklayan, ayaklarını kadife bir puf üzerine uzatmıs, kalın, parlak, saman
rengi saçları ve kızılımsı sarı bıyıklarıyla daha genç bir Horace Slughorn duruyordu. Ortalarında Tom Riddle’nin bulundugu yarım
düzine oglanın karsısında oturuyordu. Marvoldo’nun altın ve siyah yüzügü parmagında parlıyordu.
Riddle tam “Acaba Professor Merrythought‘un emekli olacagı dogru mu, efendim?” diye sorarken, Dumbledore
Harry’nin yanına indi.
“Tom, Tom, bilsem bile sana söylemezdim,” dedi Slughorn, göz kırpmasına ragmen, parmagını azarlar gibi sallayarak. “
Sunu söylemeliyim ki, bu bilgiyi nerden edindigini merak ediyorum , oglum, buradaki çalısanların yarısından daha fazla sey
biliyorsun.”
Riddle gülümsedi, diger oglanlar da güldüler ve onu takdir eden bakıslar attılar.
“Bilmemen gereken bilgileri ögrenmek gibi acayip bir yetenegin var ve önemli insanları dikkatli bir biçimde
pohpohlayabiliyorsun – ananas için tesekkür ederim, bu arada tamamen haklısın, bu benim en sevdigim –” birkaç oglan tekrar
kıkırdadı. “ – Yirmi yıl içinde sihir bakanlıgına yükselebilecegine eminim. Eger bana ananas göndermeye devam edersen on bes,
bakanlıkta mükemmel baglantılarım var.”
Tom Riddle, digerleri kahkaha atarken sadece gülümsedi. Harry, onun, oglanların olusturdugu grupta yasça en büyük
olmadıgını anladı, fakat hepsi, onu liderleri olarak görüyormus gibiydi.
“Bu politik görüsler bana uyabilir mi bilmiyorum, efendim,” dedi gülüsmeler bittigi zaman. “ Uygun türde bir geçmise
sahip degilim, bir sey için.”
Çevresindeki bir çift oglan birbirlerine sırıttı. Harry onların özel bir nükteden egleniyor olduklarına emindi, süphesiz
bildikleri sey hakkında, veya çete liderlerinin ünlü atası ile ilgili bir seyler oldugu hakkında süpheliydi.
“Saçmalık,” dedi Slughorn çevikçe, “ Dyi bir büyücü ailesinden geldigini söyleyecek kadar dobra olmam, senin gibi
yetenekler. Hayır, sen çok basarılı olacaksın. Simdiye kadar hiçbir ögrencim hakkında yanılmadım.”
Slughorn’un masasının üzerinde duran küçük altın saat on bir oldugunu belirtircesine arkasından çaldı ve Slughorn
çevresine bakındı.
“Tanrım, zaman çoktan dolu mu? Gitseniz iyi olacak çocuklar, veya hepimizin bası derde girecek. Lestrange, senin
denemeni yarın istiyorum yoksa cezaya kalırsın. Aynısı senin için de geçerli, Avery.”
Çocuklar sırayla odayı bosalttılar. Slughorn koltugundan kalktı ve bos bardagını masaya tasıdı. Arkasındaki kımıldanma
yüzünden çevresine bakındı; Riddle hala orada duruyordu.
“Dikkat et, Tom, bu saatte yatagının dısında yakalanmak istemezsin ve sen bir baskan –”
“Efendim, size bir seyler sormak istiyorum.”
“Haydi sor öyleyse çocugum, haydi sor…”
“Efendim, Horcruxes hakkında … neler bildiginizi merak ediyorum?”
Slughorn ona dik dik baktı, kalın parmakları beyinsizce sarap sisesinin gövdesini pençeledi.
“Karanlık Sanatlara Karsı Savunma dersi için bir proje, degil mi?
Fakat Harry, Slughorn’un bunun bir okul ödevi olmadıgını çok iyi bildigini söyleyebilirdi.
“Tam sayılmaz, efendim.” Dedi Riddle. “ Bu terime okuyorken karsılastım ve tam olarak anlayamadım.”
“Hayır … pekala … Hogwarts’ta sana Horcruxes hakkında ayrıntılı detaylar verecek bir kitabı bulman çok zor, Tom, bu
çok Karanlık bir esya, gerçekten çok karanlık,” dedi Slughorn.
“Ama açıkça görünüyor ki onların hakkındaki her seyi biliyorsunuz, degil mi? Demek istedigim, sizin gibi bir büyücü –
özür dilerim, demek istedigim, eger bana anlatamıyorsanız, besbelli – Biliyorum ki bunu bana anlatabilecek bir kisi varsa, o da
sizsiniz – bu yüzden düsündüm ki –”
Çok iyiydi, diye düsündü Harry, ciddi olmayan bir tonda tereddüt, basarılı bir pohpohlama, kimse üstesinden gelemez.
O, Harry, isinde usta olarak tanımlanmayan gönülsüz insanlardan tatlı dille bilgi almaya çalısmak konusunda çok fazla
tecrübeliydiler. Harry, Riddle’in bu bilgiyi çok, çok fazla istedigini söyleyebilirdi; belki de bu ana gelmek için haftalarca ugrasmıstı.
“Pekala,” dedi Slughorn, Riddle’a bakmadan, fakat kristal ananas kutusunun tepesindeki kurdele ile oyalanıyordu, “
pekala, bir tanıtma yapmak sana bir zarar vermez, tabii ki. Bu yüzden sadece terimin ne oldugunu anlayacaksın. Horcrux
kelimesi, ruhunun bir kısmını saklayan kisilerin, ruhunu saklamak için kullandıgı esya için kullanılır.”
“Nasıl çalıstıgını tam olarak anlayamadım, efendim,” dedi Riddle.
Sesi basarıyla kontrollü çıkıyordu, fakat Harry heyecanını sezebiliyordu.
“Pekala, yani, ruhunu parçalıyorsun,” dedi Slughorn, “ ve ruhundan bir parçayı vücudunun dısındaki bir esyanın içinde
saklıyorsun. Sonra, eger biri bedenine saldırırsa veya yok ederse, ruhundan kalan maddi ve zarar görmemis parça sayesinde
ölmezsin. Fakat tabii ki, böyle bir biçimde var olursun…”
Slughorn’un yüzü burustu ve Harry kendini neredeyse iki yıl önce duydugu sözleri hatırlarken buldu: “Bedenimden
koparılmıstım, bir ruhtan daha azdım, bir hayaletten daha degersizdim… fakat halen, canlıydım.”
“… çok az kisi bunu isteyebilir, Tom, çok az. Ölüm daha iyidir.”
Fakat Riddle’ın ögrenmeyi çok istedigi simdi açıkça belli oluyordu; yüz ifadesi açgözlüydü, arzulu istegini daha fazla
saklayamıyordu.
“Ruhunu nasıl parçalıyorsun?”
“Pekala,” dedi Slughorn rahatsız bir sekilde, “ sunu anlamalısın ki ruh bozulmamıs ve bir bütün halinde sayılır. “ Onu
ancak bir ihlal hareketiyle parçalayabilirsin, bu dogaya aykırı.”
“Fakat bunu nasıl yapıyorsun?”
“Seytanın bir eylemiyle – seytanın en önemli eylemi. Cinayetle degis tokus ederek. Ruhtan ayrılan sökülmüs parçaları
öldürüyor. Büyücünün Horcrux’u yaratmadaki amacı, verilecek zararları kendi lehine kullanmaktır: Zıt güçlerdeki parçaları
kaplayabilirler –”
“Kaplayabilmek? Ama nasıl –?”
“Bir büyü var, bana sorma, bilmiyorum!” dedi Slughorn, kafasını sivrisineklerin verdikleri rahatsızlık yüzünden yaslı bir fil
gibi sallayarak. “Bunu denemis gibi mi görünüyorum – bir katil gibi mi görünüyorum?”
“Hayır, efendim, tabii ki degil,” dedi Riddle aceleyle. “Özür dilerim… Gücendirmek istememistim…”
“Önemli degil, önemli degil, gücenmedim,” dedi Slughorn huysuzca, “ Bütün bu seyler hakkında bazı tuhaf seyler
hissetmen dogal… Bu tür büyüler belirli bir seviyeye yükselmis büyücülerin her zaman ilgisini çeker…”
“Evet, efendim,” dedi Riddle. “ Anlayamadıgım sey – sadece merak ettigimden soruyorum – Demek istedigim, bir
Horcrux daha fazlası için de kullanılabilir mi? Ruhu sadece bir kere mi parçalayabiliyorsun? Daha iyisi olamaz mı, yani demek
istedigim ruhun daha fazla parçaya bölünmesi sizi daha güçlü yapar, mesela, yedi en güçlü sihirsel sayı degil mi, yedi olamaz mı
–?”
“Merlin’in sakalı adına, Tom!” diye ciyak ciyak bagırdı Slughorn. “Yedi! Bu bir insanı öldürmeyi düsünmek kadar kötü degil
mi? Ve her halükarda… ruhu bölmek kadar kötü… ama yedi parçaya bölmek…”
Slughorn simdi oldukça tedirgin görünüyordu: Riddle’a, daha önce onu hiç net görmemis gibi bakıyordu, ve Harry, onun
konusmaya katılmaktan pismanlık duydugunu söyleyebilirdi.
“Tabi ki,” diye mırıldandı, “ bu konustuklarımızın hepsi varsayım, degil mi? Tamamen akademik…”
“Evet efendim, tabi ki öyle.” dedi Riddle çabucak.
“Ama aynı sekilde Tom… Sana söylediklerimi, söylenenleri ve burada konusulanları gizli tut. Dnsanların, bizim Horcruxlar
hakkında konustugumuzu düsünmesi, hoslarına gitmez. Bu Hogwarts’ta yasaklanmıs bir konu, biliyorsun. Dumbledore üzellikle
bu konu hakkında çok öfkeli…”
“Tek kelime bile söylemeyecegim, efendim,” dedi ve odadan ayrıldı ama Harry çıkmadan önce yüzündeki, sanki ilk kez
büyücü oldugunu ögrendigi zamanki gibi takınmıs oldugu vahsi gülümsemeyi, ama onun yüzündeki yakısıklılıgı artırmayan ve
onu biraz daha az insani gösteren gülümsemeyi gördü.
“Tesekkür ederim, Harry,” dedi Dumbledore sessizce. “Hadi gidelim…”
Harry, Dumbledore’nin ofisine ayak bastıgı zaman, Dumbledore çoktan masasında oturuyordu. Harry de oturdu ve
Dumbledore’nin konusmasını bekledi.
“Böyle bir kanıtı çok uzun zamandır bekliyordum,” dedi Dumbledore en sonunda. “Bu, benim üzerinde çalıstıgım teoriyi
dogruluyor, benim haklı oldugumu gösteriyor ve aynı zamanda daha ne kadar çok isimiz oldugunu gösteriyor…”
Harry aniden bütün eski okul müdür ve müdirelerinin duvarlarındaki portrelerinde uyanık oldugunu ve konusmalarını
dinledigini fark etti. Sisman, kırmızı burunlu bir büyücü bir kulak trompeti çıkarmıstı…
“Pekala, Harry,” dedi Dumbledore, “Eminim, az önce duyduklarımızın önemini anlamıssındır. Tom Riddle seninle aynı
yastayken, belki birkaç ay eksik yada fazla, kendisini nasıl ölümsüz yapacagını bulabilmek için her seyi yapıyordu.”
“Öyleyse basarılı oldugunu mu düsünüyorsunuz, efendim?” diye sordu Harry. “Horcrux’u yaptı mı? Ve bana saldırdıgı
zaman bu yüzden mi ölmedi? Bir yerlerde saklanmıs bir Horcrux’a mı sahip? Ruhunun birazı güvende miydi?”
“Birazı… veya daha fazlası,” dedi Dumbledore. “Voldemort’u duydun, Horace’tan birden fazla Horcrux yapan büyücülerin
neler gerçeklestirebilecegi fikrini özellikle istedigini duydun, ölümü durdurmak konusunda çok kararlı bir büyücü neler yapabilirdi,
böylece bir çok kere öldürmek için hazırlanacaktı, ruhundan daha çogunu saklayabilmek için tekrar tekrar ruhunu
parçalayacaktı, ayrı olarak Horcrux’u gizledi. Hiçbir kitap ona bu bilgiyi veremez. Bildigim kadarıyla veremez… bunu Voldemort’un
da bildiginden eminim – Hiçbir büyücü ruhunu iki seferden daha fazla parçalamamıstı.”
Dumbledore bir süre için durdu, düsüncelerini sıraya diziyordu, ve sonra “Dört yıl önce, Voldemort’un ruhunu
parçaladıgına kesin bir sekilde karar vermemi saglayan bir kanıt edindim,” dedi.
“Nerede?” diye sordu Harry, “Nasıl?”
“Onu bana sen verdin, Harry,” dedi Dumbledore. “Günlük, Riddle’ın günlügü, Sırlar Odası’nın tekrardan nasıl açıldıgı
hakkında bilgiler veren günlük.”
“Anlamadım, efendim,” dedi Harry.
“Peki, Riddle’ın günlükten çıktıgını görmedigim halde, senin bana tarif ettigin sey daha önce hiç sahit olmadıgım bir
olguydu. Sadece bir anı harekete geçti ve kendisi için düsünmeye basladı? Sadece bir anı, ellerine düsen bir kızın hayat enerjisini
azaltıyor? Hayır, kitabın içinde çok daha kötü bir seyler yasıyordu… ruhtan bir parça, bundan neredeyse emindim. Günlük bir
Horcrux idi. Fakat bu da beraberinde cevaplanması gereken bir çok soru getirdi. Beni telaslandıran ve merak uyandıran sey su
ki, bu günlük koruyucu bir kalkan olarak düsünüldügü kadar bir silah olarak da tasarlandı.”
“Halen anlayamadım,” dedi Harry.
“Günlük, bir Horcrux’un çalıstıgı gibi çalısıyor – baska bir deyisle, ruhunun bir parçası onun içinde güvenli bir sekilde
saklanmıs ve hiç süphesiz sahibinin ölümünü engellemek için de kendi rolünü oynuyor. Fakat süphe yok ki Riddle gerçekten de
günlügünün okunmasını istiyordu, ruhunun bir parçasının baska birine hükmetmesini ve onun içinde olmasını istiyordu, bu
yüzden Slytherin’in canavarı tekrar serbest kalabilir.”
“Pekala, yaptıgı zor çalısmalarının heba olmasını istemedi,” dedi Harry. “Dnsanların onu Slytherin’in varisi olarak bilmesini
istedi, çünkü o zaman sadakat kazanamazdı.”
“Tamamıyla dogru,” dedi Dumbledore, basını sallıyordu. “Fakat, göremiyor musun Harry, yani, eger günlügü gelecekteki
Hogwarts ögrencilerine geçirmeyi veya onlara ulastırmayı planladıysa, içinde saklı olan ruhunun degerli parçası yüzünden gözle
görülür derecede bıkkın. Profesör Slughorn’un da açıkladıgı gibi, Horcrux’un amacı kendinen bir parçayı güvenli ve gizli bir
sekilde tutmak, herhangi birinin yoluna bunu fırlatmak ve aynen de gerçeklestigi gibi onu yok edebilecekleri riskine girmek degil:
Ruhunun bu özel parçası artık yok, sen de gördün bunu.”
“Voldemort’un bu Horcrux’la ilgilenisindeki kayıtsız hareketleri bana çok kaygı verici geliyor. Bu hareketler, onun Horcruxu
yapmıs oldugunu isaret ediyor – veya daha fazla Horcrux yapmayı planladıgını, bu yüzden ilkini kaybetmesi çok da zararlı
olmayacak. Keske ona inanmıs olmasaydım, fakat baska hiçbir sey mantıklı görünmüyordu. Sonra sen bana söyledin, iki yıl önce,
yani Voldemort’un bedenine geri döndügü gece, Ölüm Yiyenleri ile çok aydınlatıcı ve endise verici bir konusma yaptı. ‘
Ölümsüzlüge ulasma yolunda herkesten daha fazla ilerleme kaydeden ben.’ Onun bunu söyledigini, bana sen söyledin. ‘
Herkesten daha fazla ilerleme kaydeden!’ Ve Ölüm Yiyenlerinin bilmedigi halde ben bunun anlamının ne oldugunu bildigimi
düsündüm. Horcruxlarına basvurdu, birden fazla Horcruxa Harry, herhangi baska bir büyücünün daha önce yaptıgını
sanmıyorum. Aynı zamanda gücü yerine geldi: Geçen yıllarda Lord Voldemort bir insandan daha yavas bir sekilde büyüyormus
gibi görünüyordu, ve bizim ‘olagan seytan’ diye adlandırabilecegimiz dünyanın ötesinden bir varlık tarafından ruhunun bozulması
ile geçirdigi degisim bana daha açıklanabilir geliyor…”
“Bu yüzden diger insanları öldürerek, ölümünü imkansız hale mi getirdi?” dedi Harry. “Eger ölümsüzlükle bu kadar çok
ilgileniyorsa neden bir felsefe tası yapmadı ki, veya bir tane çalmadı?”
“Pekala, bunu bes yıl önce denedigini zaten biliyoruz,” dedi Dumbledore. “ Fakat düsünüyorum ki, Voldemort için felsefe
tasını Horcruxlardan daha az çekici kılan bir çok neden var.”
“Hayat Dksiri ömrü gerçekten de uzatırken, eger içen kisi ölümsüzlügünü sürdürmek istiyorsa, tam bir ölümsüzlük için,
bunu düzenli olarak içmesi gerekiyordu. Bu nedenle, Voldemort iksire tamamıyla bagımlı olabilirdi, ve eger iksir bitseydi, veya
kirlenseydi, veya eger tas çalınsaydı, tıpkı diger insanlar gibi ölebilirdi. Hatırla, Voldemort yalnız çalısmayı sever. Sanıyorum, o da
iksiri bagımlı olma düsüncesinin ne derece dayanılmaz oldugunu fark etmisti. Sana saldırdıktan sonra eger iksiri kullanması
mümkün olsaydı ve onu hayatın korkunç kısmından kurtarabilseydi, onu içmek için hazırlardı tabii ki, fakat sadece bedenini
yeniden kazanmak için. Ondan sonra, Horcruxlarına bel baglamaya devam etmeyi tasarladıgına inandım. Eger sadece insan
bedenini geri kazanabilecekse, daha fazlasına ihtiyacı olmayacaktı. Yani, zaten ölümsüzdü… veya ölümsüzlüge hiçbir insanın
yaklasamayacagı kadar çok yaklasmıstı. Fakat simdi, Harry, senin bizim için elde ettigin bu çok önemli anı ile silahlanmıs
durumdayız, Lord Voldemort’un gücünü bitirmek için gerekli olan sırra daha önce hiç kimsenin yaklasamadıgı kadar yakınız. Onu
duydun Harry: ‘ Daha iyisi olamaz mı, ruhun daha fazla parçaya bölünmesi sizi daha güçlü yapar … yedi en güçlü sihirsel sayı
degil mi…’ Yedi en güçlü sihirsel sayı degil mi. Evet, ruhunu yedi parçaya bölme fikrinin Voldemort’a çok cazip geldigini
düsünüyorum.”
“Yedi Horcrux mu yaptı?” dedi Harry, duvarda aslını olan birçok portredekine benzer sesteki bir korku darbesiyle. “Fakat
dünyanın herhangi bir yerinde – saklı – gömülmüs veya görünmez hale getirilmis olabilirler –”
“Problemin büyüklügünü anlamana memnun oldum,” dedi Dumbledore sakince. “Fakat ilk olarak, hayır, yedi Horcrux
degil: altı. Ruhunun yedinci parçası, sakatlanmasına ragmen, yeninden var olan bedeninin içinde bulunuyor. Sürgünü boyunca
geçen bir çok yılda, yasayan hayaletimsi varlıgı onun ruhunun parçalarından biriydi; bunsuz, zaten var olamazdı. Ruhunun
yedinci parçası Voldemort’u öldürmek isteyen kisinin saldırması gereken son sey olacaktır – bedeninde yasayan parçası.”
“Fakat o zaman da altı tane var,” dedi Harry can havliyle, “onları nasıl bulacagımızı düsünüyorsunuz?”
“Unutuyorsun… Onlardan birini sen zaten yok ettin. Ve baska bir tanesini de ben yok ettim.”
“Siz de mi?” dedi Harry sabırsızca.
“Evet, gerçekten,” dedi Dumbledore, ve kararmıs, yanık görünümlü elini kaldırdı. “Yüzük, Harry. Marvoldo’nun yüzügü.
Ve üzerinde korkunç bir lanet vardı. Eger – alçakgönüllü gibi görünemedigim için beni affet– benim kendi olaganüstü
yeteneklerim olmasaydı ve Hogwarts’a geri döndügüm zaman Profesör Snape zamanında müdahale etmeseydi, çok kötü bir
sekilde sakatlanabilirdim, ve belki de bu hikayeyi anlatabilecek kadar yasayamayabilirdim. Buna ragmen, kurumus bir eli
Voldemort’un ruhunun yedi parçasından biriyle degistirmek hiç de mantıksız görünmüyor. Yüzük de artık bir Horcrux degil.”
“Fakat onu nasıl buldunuz?”
“Pekala, senin de bildigin gibi, uzun yıllar boyunca Voldemort’un geçmis yasamından edinebilecegim kadar çok bilgi
bulmak için yolculuklar yaptım. Genis çapta yolculuklar yaptım, onun bir zamanlar bilindigi yerleri ziyaret ettim. Ve Gaunt’un
evinin yıkıntıları arasında saklanmıs yüzügü tesadüfen buldum. Görünüyordu ki Voldemort ruhunun bir parçasını yüzügün içine
mühürlemekte basarılı olmustu, onu daha fazla takmak istemiyordu. Yüzügü birçok güçlü büyüyle koruma altına alarak, bir
zamanlar atalarının yasadıgı yerdeki bir kulübeye sakladı ( Morfin tabii ki Azkaban’a götürülmüstü) , bir gün yıkıntıyı ziyaret
edebilecegim tehlikesini, veya gizlenmis büyüleri ortaya çıkarmak için gözlerimi açık tutabilecegimi hiç tahmin etmemisti.”
“Buna ragmen, kendimizi çok fazlasıyla kutlamamalıyız. Sen günlügü yok ettin ve ben de yüzügü, fakat eger yedi-parçaya
bölünmüs ruh teorimizde haklıysak, daha dört Horcruxes daha var.”
“Ve herhangi bir sey olabilirler mi?” dedi Harry. “Öf, teneke kutular veya bilmiyorum, bos iksir siseleri…”
“Sıradan, kolayca gözden kaçabilecek esyalar olması gereken Anahtarları düsünüyorsun Harry. Fakat Voldemort, kendi
degerli ruhunu korumak için teneke kutularını veya eski iksir siselerini kullanır mı? Sana gösterdigim seyi unutuyorsun. Lord
Voldemort ödül biriktirmeyi sever, ve çok güçlü bir büyü tarihi olan esyaları tercih eder. Gururu, kendi üstünlügüne olan inancı,
kendisine büyü tarihinde çok sasırtıcı bir pay edinme istegindeki azmi; bütün bunlar, bana gösteriyor ki, Voldemort Horcruxlarını
serefine layık, özen gösterdigi, favori esyaları arasından seçecektir.”
“Günlük, olagandısı bir sey degildi.”
“Günlük, senin de söyledigin gibi, Slytherin’in Varisi oldugunun bir kanıtıydı. Eminim ki Voldemort onun muazzam bir
önemi olduguna karar vermistir.”
“Bu yüzden, diger Horcruxlar?” dedi Harry. “Onların ne oldugunu biliyor musunuz, efendim?”
“Sadece tahmin edebiliyorum,” dedi Dumbledore. Az önce söyledigim nedenlerden dolayı, Voldemort’un, onları yapmak
için kuskusuz görkemli esyaları arasından seçim yaptıgına inanıyorum. Bu yüzden, eger onun çevresindeki yok olan esyalardan
kanıt bulabilirsem diye Voldemort’un geçmisini tarıyorum.”
“Madalyon!” dedi Harry yüksek sesle, “Hufflepuff’ın kupası!”
“Evet,” dedi Dumbledore, gülümsüyordu, “Bahse girebilirim – belki de diger elim üzerine – fakat bir çift parmak, yani
onlar üçüncü ve dördüncü Horcrux olurlar. Tekrar altı tane yapıldıgını varsayarsak, geriye kalan ikisi, baya bir problem, fakat
tehlikeli bir tahmine girisecegim, Hufflepuff’ın ve Slytherin’in esyalarını güvende tutarak, Gryffindor ve Ravenclaw’dan sahip
oldugu esyalar izleyerek bulmayı düzenledi. Eminim, dört kurucudan dört esya olacaktır, Voldemort’un yaratıcılıgının üzerinden
güçlü bir tahmin. Ravenclaw’dan herhangi bir esya bulmayı basarıp basaramadıgını cevaplayamam. Buna ragmen, Gryffindor’dan
emniyette geriye kalan bir tek sey oldugundan eminim.”
Dumbledore kararmıs parmaklarıyla arkasındaki yakut-kaplı kılıcın cam bir kutunun içerisinde bulundugu duvarı isaret etti.
“Bunun, onun gerçekten Hogwarts’a geri dönmek istemesinin nedeni oldugunu mu düsünüyorsunuz, efendim?” dedi
Harry. “Diger kuruculardan birinden herhangi bir sey bulmak ve denemek için mi?”
“Düsüncelerim tam olarak öyle,” dedi Dumbledore. “Fakat ne yazık ki, onun geri dönmesi için bu bize daha fazla bir
ilerleme katamıyor, veya bu yüzden okulu arama sansı olmadıgına inanıyorum. Bu nedenle dört kurucunun esyalarını toplama
hırsını hiç gerçeklestiremedigi sonucuna varıyorum. Kesinlikle ikisine ulasmıs – belki de üçüne – simdilik yapabilecegimiz en iyi
sey bu.”
“ Eger Ravenclaw’dan veya Gryffindor’dan herhangi bir seye sahipse, geriye altıncı Horcrux kalıyor,” dedi Harry
parmaklarını sayarak. “ Her ikisini de ele geçirmedikçe?”
“Böyle düsünmüyorum,” dedi Dumbledore. “ Altıncı Horcrux’un ne oldugunu bildigimi düsünüyorum. Ben bir süre için
yılanın, yani Nagini’nin davranıslarını merak ettigimi itiraf ettikten sonra ne söyleyecegini merak ediyorum?”
“Yılan mı?” dedi Harry ürkerek. “Hayvanlar Horcrux gibi kullanılabiliyorlar mı?”
“Pekala, bunu yapmak makul degil,” dedi Dumbledore, “ çünkü ruhunu kendisi için hareket edebilen ve düsünebilen
herhangi bir varlıga aktarmak açıkça görülüyor ki çok riskli bir sey. Buna ragmen, eger benim hesaplamalarım dogruysa,
Voldemort ebeveynlerinin evine seni öldürmek maksadıyla girdigi zaman, altı hedefine ulasmak için en azından bir Horcrux daha
vardı. Horcrux yapma islemini özellikle önemli ölümler için saklıyormus gibi görünüyor. Bu muhakkak sen olabilirdin. Seni
öldürecegine inanıyordu, özetlenen kehanetin tehlikesini yok edecekti. Kendisini yenilmez yaptıgına inanıyordu. Sundan eminim
ki son Horcrux’u senin ölümünle yapmayı planlıyordu. Hepimizin de bildigi gibi, basarısız oldu. Buna ragmen, geçen birkaç yıldan
sonra, yaslı Muggleları öldürmek için Nagini’yi kullandı, ve belki de bu onu, son Horcrux’unu yapmak için ona yönlendirdi. O Lord
Voldemort’un gizemini arttıran Slytherin baglantısını kullanıyor; belki de ona, Voldemort’un bir seye ne kadar sevgi dolu olabilirse
o kadar sevgi dolu oldugunu düsünüyorum; kesinlikle onun yakınında olmasını çok seviyor, ve Çataldili olmasına ragmen bile
onun üstünde alısılmısın dısında bir kontrolü var.”
“ Böylece,” dedi Harry, “ günlük ve yüzük yok edildi. Kupa, madalyon, ve yılan halen saglam, ve bir Horcrux’un da
Gryffindor veya Ravenclaw’ın esyalarından biri olabilecegini düsünüyorsunuz?”
“ Kesinlikle takdire deger, az ve öz ve yanlıssız bir özetti, evet,” dedi Dumbledore basıyla reverans yaparak.
“ Böylece, … hala onları mı arıyorsunuz, efendim? Okuldan ayrıldıktan sonra gittiginiz yer bunun için miydi?”
“ Dogru,” dedi Dumbledore. “ Çok uzun zamandır onları arıyorum. Düsünüyorum ki … belki de … Bir digerine çok yaklasmıs
olabilirim. Umut verici isaretler ver.”
“ Ve eger bulursanız,” dedi Harry hızlıca, “ ondan kurtulmanıza yardım etmek için sizinle gelebilir miyim?”
Dumbledore bir sey söylemeden önce Harry’e bir süre dikkatle baktı, “ Evet, zannediyorum öyle.”
“ Yapabilir miyim?” dedi Harry tamamıyla sasırarak.
“ Oh, evet,” dedi Dumbledore, haffçe gülerek. “ Bunu hak ettigini düsünüyorum.”
Harry kalbinin havalandıgını hissetti. Bir kez olsun uyarısız ve korumanın olmadıgı bir seyi duymak çok güzeldi.
Duvarlardaki müdürler ve müdireler Dumbledore’un kararına daha az sasırmıs gibi görünüyordu; Harry bir kaçının kafalarını
salladıgını gördü ve Phineas Nigellus gerçekten de hırıldıyordu.
“ Horcrux yok edildigi zaman Voldemort bunu anlıyor mu, efendim? Bunu hissedebiliyor mu?” diye sordu Harry, portrelere
aldırmayarak.
“ Çok ilginç bir soru, Harry. Buna inanmıyorum. Voldemort’un simdilerde kendini seytana çok fazla kaptırdıgına
inanıyorum, ve kendisinin bu önemli parçaları çok uzun zaman önce kendisinden ayrılmıstı, bizim onları yok ettigimizi hissetmez.
Belki de, ölümle yüz yüze geldiginde, kayıplarından haberdar olabilir… fakat haberdar degil, mesela, Lucius Malfoy’a hakikati
zorla söyletene kadar, günlük çoktan yok olmustu. Voldemort’un günlügünün islevini yitirdigini ve bütün gücünün çalındıgını
ögrendigi zaman, öfkesinin dikkate degecek kadar korkunç oldugunu söyleyebilirim.”
“ Fakat düsünmüstüm ki, Lucius Malfoy’a onu Hogwarts’a sızdırmasını o amaçlamıstı?”
“ Evet, yıllar önce, çok sayıda Horcrux yapabileceginden emin oldugu zaman o yaptı, fakat Lucius hala Voldemort’un öyle
söylemesini bekliyor olmalıydı, Voldemort günlügü ona verdikten kısa bir süre sonra yok oldugu için ondan bu emri hiç almadı.
Süphesiz Lucius’un Horcrux’u dikkatlice korumaktan baska hiçbir sey yapmaya cesaret edemeyecegini düsündü, ama yılardır
ortalarda olmayan ve Lucius'un, öldügüne inandıgı bir efendi olarak Lucius'un korkularıyla çok fazla ilgileniyordu. Tabii ki, Lucius
günlügün gerçekte ne oldugunu bilmiyordu. Anladıgım kadarıyla Voldemort ona günlügün Sırlar Odası’nın tekrar açılmasına
neden olacagını söylemisti çünkü akıllıca büyülenmisti. Lucius elinde efendisinin ruhundan bir parça tasıyor oldugunu bilseydi,
süphesiz ona çok büyük bir saygıyla muamele edecekti – fakat ilerlemek ve eski planı devam ettirecegi yerde onu kendi amaçları
için kullandı. Günlügü Arthur Weasley’in kızına aktararak, bir hareketle hem Arthur’u gözden düsürecekti ve hem de yüksek
derecede yasak bir büyülü nesneden kurtulmus olacaktı. Ah, zayıf Lucius… Onun Horcrux’u kendi kazancı için israf ettigi
hakkındaki gerçegi ögrendiginde Voldemort’in öfkesiyle ne olmustur, ve geçen sene bakanlıkta olan fiyasko, eger su an
Azkaban’da güvende oldugundan gizli olmayan bir mutluluk duyuyorsa hiç sasırmazdım.”
Harry bir süre düsünceler arasında durduktan sonra, “ Öyleyse eger bütün Horcruxlar yok edilirse, Voldemort da
öldürülebilir mi?” diye sordu.
“ Evet, öyle zannediyorum.” Dedi Dumbledore. “ Horcruxları olmadan, Voldemort zarar görmüs ve eksilmis ruhuyla ölümlü
bir insan olacaktır. Asla unutma, onun ruhu onarılmanın ötesinde bir hasar alsa da, beyni ve büyü güçleri oldugu gibi kaldı.
Horcruxları olmasa bile Voldemort gibi bir büyücüyü öldürmek için olagandısı bir yetenek ve güç gerekecek.”
“ Fakat ben olaganüstü bir yetenege ve güce sahip degilim,” dedi Harry, Dumbledore onu durduramadan önce.
“ Evet, sahipsin,” dedi Dumbledore sebatla. “ Voldemort’un hiçbir zaman sahip olmadıgı bir güce sahipsin. Sen yapabilir –
?”
“ Biliyorum!” dedi Harry sabırsızlıkla. “ Ben sevebiliyorum!” Dumbledore’un onu durdurmasının zor oldugu bir anda ekledi,
“ Önemli bir üstünlük!”
“ Evet Harry, sen sevebiliyorsun,” dedi, Harry’nin daha önce söylemekten kaçındıgı seyi çok iyi bildigini düsünüyormus gibi
görünen Dumbledore. “ Basına gelen her seye verilen, büyük ve olaganüstü sey. Nasıl olagandısı oldugunu anlamak için halen
çok gençsin, Harry.”
“ Bu yüzden, kehanet söylüyordu ki ‘ Karanlık Lord’un hiç bilmedigi bir güce’ sahip olacagım. Bunun anlamı sadece – sevgi
mi?” diye sordu Harry, kendini biraz hayal kırıklıgına ugramıs hissederek.
“ Evet, sadece sevgi,” dedi Dumbledore. “ Fakat Harry, kehanetin sadece önemli seyleri söyledigini asla unutma, çünkü
Voldemort da bunu yapmıstı. Geçen yılın sonunda sana söylemistim. Voldemort kendisi için en tehlikeli kisi olarak seni seçti – ve
bu yüzden, seni kendisi için en tehlikeli kisi yaptı!”
“ Fakat, aynı seye geliyor –”
“ Hayır, gelmiyor!” dedi Dumbledore, sesi simdi daha sabırsızca çıkıyordu. Kurumus, siyah elini Harry’e dogrulttu ve, “
Kehanete çok fazla anlam yüklüyorsun!” dedi.
“ Fakat,” dedi öfkeden tükürür gibi konusarak, “ fakat söylemistin ki kehanetin anlamı –?”
“ Eger Voldemort kehaneti hiç duymamıs olsaydı, bu gerçeklesecek miydi? Herhangi bir anlamı olacak mıydı? Tabii ki
hayır! Kehanet Odası’ndaki her kehanetin gerçeklestigini mi düsünüyorsun?”
“ Fakat,” dedi Harry sersemlemisçesine, “ fakat geçen yıl, ikimizden birinin digerini öldürecegini söylemistin– ?”
“ Harry, Harry, çünkü Voldemort ciddi bir hata yaptı, ve Profesör Trelawney’in sözleriyle hareket etti! Eger Voldemort
babanı hiç öldürmemis olsaydı, sendeki intikam almak için olan siddetli istek ortaya çıkacak mıydı? Tabii ki hayır! Eger anneni
senin için ölmeye zorlamasaydı, onun anlayamadıgı bu esrarengiz koruma sana verilecek miydi? Tabii ki hayır, Harry! Göremiyor
musun? Voldemort, tam da zorbaların her yerde yaptıgı gibi, en kötü düsmanını kendisi yarattı! Kaç tane zorbanın onlara eziyet
ederek insanları korkuttugu hakkında bir fikrin var mı? Hepsi de farkında ki, bir gün, çok sayıdaki kurbanının arasından
muhakkak biri önlerine dikilecek ve karsılık verecek. Voldemort da farklı degil! Her zaman onunla mücadele edecek birisi var mı
diye gözetliyor. Voldemort kehaneti duydu ve harekete geçti, bunun sonucunda sadece onu en çok öldürmek isteyen kisiyi
özenle seçmedi, aynı zamanda ona esi az bulunur çok etkili silahlar verdi!”
“ Ama – ?”
“ Bunu anlaman gerekli!” dedi Dumbledore, ayaga kalktı ve görkemli cüppesi hareketleri yüzünden hısırdarken uzun
adımlarla odada gezinmeye basladı; Harry onu hiç böyle telaslı görmemisti. “ Seni öldürmeye kalkıstıgında, su anda önümde
oturan kisiyi, Voldemort kendisi için dikkate deger biri olarak seçti, ve yapamaya çalıstıgı sey ugruna ona özellikler verdi! Onun
düsüncelerini ve hırslarını görebilmen Voldemort’un hatası, hatta yılan dilini anlayabilmen de onun sana verdigi özelliklerden biri,
ve aynı zamanda, Harry, Voldemort’un dünyasının iç yüzünü kavrama ayrıcalıgına sahip olmana ragmen ( aklıma gelmisken, bu
herhangi bir Ölüm Yiyen’in ölmesine neden olacak bir hediyedir) , sen hiçbir zaman karanlık sanatlar tarafından bastan
çıkarılamadın, hiçbir zaman, ayrıca Voldemort’un takipçilerinden biri olmak için de en küçük bir istek dahi göstermedin!”
“ Tabii ki göstermedim!” dedi Harry öfkeyle. “ O benim annemi ve babamı öldürdü!”
“ Kısaca, sevme yetenegin sayesinde korundun!” dedi Dumbledore yüksek sesle. “ Voldemort’un ki gibi bir gücün
çekiciligi karsısında çalısabilecek tek koruma! Katlandıgın tüm bastan çıkarmalara, tüm ıstıraplara ragmen, kalbin tıpkı on bir
yasındayken aynaya baktıgında, onun, kalbi’nin istegini yansıttıgı zamanki gibi kötülükten uzak kaldı ve o ayna sana Voldemort’u
engelleyebilecegin tek yolu gösterdi, ölümsüzlügü veya zenginligi degil. Harry, o aynada senin gördügünü görebilen ne kadar az
büyücü oldugu hakkında bir fikrin var mı? Voldemort ne ile mücadele ettigini bilmeliydi, ama bilmiyordu! Fakat simdi biliyor. Sen
kendine hiçbir zarar gelmeden Voldemort’un düsüncelerine girebiliyorsun, fakat o, Bakanlıkta fark ettigi gibi, ölümcül bir ıstırap
çekmeden sana hükmedemiyor. Bunun neden oldugunu anladıgını sanmıyorum, Harry, fakat ölümsüzlüge o kadar açtı ki
bozulmamıs bir ruhun ve sevginin önemini kavrayamadı.”
“ Fakat, efendim,” dedi Harry, sesinde tartısmacı olmayan cesur bir gayretle, “ hepsi aynı seye geliyor, degil mi? Bunu
denemek ve onu öldürmek zorundayım, ya da –?”
“ Zorunda mı?” dedi Dumbledore. “ Tabii ki zorundasın! Ama kehanet için degil! Kendin için, deneyene kadar asla huzur
bulamayacaksın! Dkimizde bunu biliyoruz! Lütfen, bir anlıgına, kehaneti hiç duymadıgını hayal et! Voldemort hakkında simdi nasıl
hissediyorsun? Düsün!”
Harry, Dumbledore’un önünde bir yukarı bir asagı uzun adımlarla yürümesini izledi ve düsüncelere daldı. Annesini,
babasını ve Sirius’u düsündü. Cedric Diggory aklına geldi. Lord Voldemort’un yaptıgını bildigi bütün korkunç eylemleri düsündü.
Gögsünün içinden bir alev fırlayacakmıs gibi göründü, ve bogazını kavurdu.
“ Onun ölmesini istiyorum,” dedi Harry sessizce. “ Ve bunu ben yapmak istiyorum!”
“ Tabii ki istiyorsun!” diye haykırdı Dumbledore. “ Görüyorsun ki, kehanet, senin bir seyler yapma zorunda oldugunu
anlamına gelmiyor! Fakat kehanet, Lord Voldemort’un seni esiti olarak isaretlemesine neden oldu… Baska bir deyisle, yolunu
seçmekte özgürsün, kehaneti geri çevirmekte tamamen özgürsün! But Voldemort continues to set store bye the prophecy… Seni
avlamaya devam edecek… bu da bir seyi kesin yapıyor ki, gerçekten –?”
“ Dkimizden biri digerini öldürecek,” dedi Harry, “ Evet.”
Ancak sonunda Dumbledore’un ne söylemeye çalıstıgını anlamıstı. Bu ölüme, savasla yüzlesmek için arenaya sürüklenmek
ve basını yukarıda tutarak savas alanına yürümek arasındaki fark diye düsündü Harry. Bazı insanlar, belki de, bu iki yol arasından
seçim yapma arasında çok az fark oldugunu söyleyebilirler – fakat Dumbledore biliyordu – ve bende, diye düsündü Harry içinden
siddetli bir kıvanç dalgası ile ve ailemde biliyordu – ki dünyadaki bütün fark bu.
(Roaldus_Marvelinse)
SECTUSEMPRA
Gece isinden yorulmus ama aynı zamanda zevk almıs olan Harry, ondan sonraki gün Tılsım Dersinde Hermione ve Ron’a
geçen gün olan herseyi anlattı (onlara en yakın duran kisiye ilk kez Muffliato büyüsünü yapıyordu). Dkiside Harry’nin Slughorn’un
anısını tatlı dille aldıgından tatmin edici bir sekilde etkilenmisler ve Harry ikisine Voldemort’un Horcrux’larını ve Dumbledore’un
onu da yanında götürmeye söz vermesi olayını anlatınca ikisi de kesinlikle dehsete düsmüslerdi, Dumbledore’un baska birisini
bulmasının daha iyi olacagını düsünüyordu ikisi de.
“Vov,” dedi Ron, Harry en sonunda onlara herseyi anlatmayı bitirdikten sonra; Ron ne yaptıgına dikkat etmeden asasını
tavana dogru belli belirsiz sallıyordu. “Vov. Gerçekten Dumbledore’la gidiyorsun… deneyecek ve yokedecsin… vov.”
“Ron, abartıyorsun,” dedi Ron’un bilegini tutan ve asasını tavandan uzaga yöneltmesini saglayan Hermione sabırla, ve
tabiiki de tavandan kocaman tanecikler düsmeye baslamıstı. Lavender Brown komsu masadan kıpkırmızı gözlerle Hermione’ye
yiyecek gibi baktı, Harry fark etmisti, ve Hermione bunun üzerine hemen Ron’un elini bıraktı.
“Oh evet,” dedi dalgın bir saskınlıkla omzunun üstünden asagıya bakan Ron. “Pardon… öyle görünüyorki hepimizde artık
igrenç kepekler var…”
Ron Hermione’in omzundaki sahte kar taneciklerinin bazılarını temizledi ve Lavender göz yaslarına boguldu. Ron son
derece suçlu bir sekilde baktı ve sırtını Lavender’a döndü.
“Biz ayrıldık,” dedi Ron Harry’e agzının kenarından, “Geçen gece, benim yatakhaneden Hermione’yle çıktıgımı gördügü
zaman. Seni tam olarak göremedi, bu yüzden sadece ikimiz oldugunu düsündü.”
“Ah,” dedi Harry. “Peki – bittigine önem vermiyorsun, degil mi?”, “Hayır,” diye onayladı Ron. “Çıglık atması bayagı
kötüydü, ama en azından bitmesi gerekmiyordu.”
“Korkak,” dedi Hermione, eglenmis görünmesine ragmen. “Evet, bu gece ask maceraları için kötü bir geceydi heryerde.
Ginny ve Dean de ayrıldı, Harry.”
Hemione ona bunu söyledigi an gözlerinde bayagı bilgiç bir bakıs vardı diye düsündü Harry, ama Hermione muhtemelen
onun içinin aniden konga dansı yapmaya basladıgını bilemezdi. Yüzünü nerdeyse hareketsiz tutmaya ve sesini yapabildigi kadar
normal bir sekilde çıkarmaya çalısarak, sordu, “Nasıl olmus?”
“Oh, çok salakça bir sey… Ginny portre deliginden geçerken sanki kendisi geçemezmis gibi ona her zaman yardım etmeye
çalıstıgını söyledi… ama ne zamandan beri araları kötüydü.”
Harry sınıfın diger kısmında olan Dean’e bir göz attı. Kesinlikle mutsuz görünüyordu.
“Tabbiki, bu durum seni biraz çıkmaza sokuyor, degil mi?” dedi Hermione.
“Ne demek istiyorsun?” dedi Harry çabucak.
“Quidditch takımı,” dedi Hermione. “Eger Ginny ve Dean küslerse…”
“Oh – evet,” dedi Harry.
“Flitwick,” dedi Ron uyaran bir tonda. Kısa ve minik Tılsım ustası onlara dogru hareket ediyordu, ve sirkeyi sarapa
çevirmeyi basaran tek kisi Hermione’ydi; ve cam sarap sisesi yogun koyu kırmızı bir sıvıyla doluydu, oysa Harry ve Ron’un özleri
hala koyu kahverengiydi.
“Simdi, simdi, çocuklar,” diye cikledi Profesör Flitwick sitemle. “Az laf, çok is… bakalım nasıl olmus…”
Beraber asalarını kaldırdılar, tüm güçleriyle konsantre olarak, asalarını siselere dogrulttular. Harry’nin sirkesi buza döndü;
Ron’un sisesi patladı.
“Evet… ev ödevi için,” dedi masanın altından tekrar çıkan ve cam parçalarını sapkasının tepesinden alıp atan Profesör
Flitwick, “pratik yapın.”
Tılsım dersinden sonra birlikte nadiren bos olan zamanlarını yasadılar ve birlikte ortak salona gittiler. Ron Lavender’la
iliskisi konusunda gerçekten kaygısız görünüyordu, ve Hermione de neseli görünüyordu, niye sırıttıgı soruldugunda bile, “Bugün
güzel bir gün,” dedi basitçe. Ama kimse Harry’nin aklında çok çetin bir savas oldugunu farketmis görünmüyordu:
O Ron’un kız kardesi.
Ama Dean’i terketti.
O hala Ron’un kız kardesi.
Ben Ron’un en yakın arkadasıyım!
Bu isleri daha da kötülestirir.
Eger onla ilk ben konussaydım –
Sana vururdu.
Ya aldırıs etmezsem?
O senin en iyi arkadasın!
Harry portre deliginden günesli ortak salona girdiklerini son anda farketti ve Hermione, “Katie! Geri döndün! Dyi misin?”
diye bagırana kadar biraraya gelmis bir grup yedinci sınıfı hayal meyal gördü.
Harry uzun uzun baktı: Hakikaten Katie Bell’di, tamamiyle saglıklı görünüyordu ve sevinçli arkadaslarıyla etrafı
kusatılmıstı.
“Gerçekten iyiyim!” dedi Katie mutluca. “St. Mungos’tan ayrılmama pazartesi izin verdiler, iki gün annem ve babamla
evdeydim ve sonra bu sabah geri döndüm. Leanne daha simdi McLaggen’ın son maçta yaptıklarını anlatıyordu, Harry…”
“Evet,” dedi Harry, “güzel, artık geri döndün ve Ron zinde, Ravenclaw’u mahvetmek için yeterince sansımız olacak, buda
demek oluyorki hala Kupa yarısında olabiliriz. Dinle, Katie…”
Bir an önce Kaite’ye birkaç soru sorması gerekiyordu; merakı Ginny’i bile geçici olarak aklından silmisti. Katie’nin
arkadasları kendi isleri için toplanırken, Harry sesini azalttı; görünüse göre Biçim Degistirme dersine geç kalmıslardı.
“… o kolye… onu sana kimin verdigini hatırlayabilir misin?”
“Hayır,” dedi elleri üzüntüyle titriyordu Katie. “Herkes soruyor, ama hiçbir fikrim yok. Hatırladıgım son sey Üç
Süpürge’deki bayanlar tuvaletine dogru yürüdügüm.”
“Demekki tuvaletteydin, degil mi?” dedi Hermione.
“Eh, kapıyı açtıgımı biliyorum,” dedi Katie, “ bu yüzden bana Impreius Laneti’ni yollayan kim ise kapının tam
arkasındaydı. Ondan sonra, hafızam St. Mungo’da iki hafta önceye kadar bir bosluk içindeydi. Dinle, gitsem iyi olacak, geri
dönüsümün ilk günü olsada McGonaggall’a bana akıl verme fırsatını tanımak istemem…”
Çantasını ve kitaplarını kaptı ve Harry, Ron ve Hemrione’yi cam bir masada oturmus ve kızın onlara söylediklerini
zihinlerinde tartar bir sekilde bırakarak arkadaslarının pesinden aceleyle gitti.
“O zaman kolyeyi Katie’ye veren bir kız yada kadın olmalı,” dedi Hermione, “bayanlar tuvaletinde olduguna göre.”
“Ya da kız veya kadın gibi görünen gibi biri olmalı,” dedi Harry. “Unutma, Hogwarts’ta bir kazan dolusu çok özlü iksir
vardı. Bir kısmının çalındıgını biliyoruz…”
Aklında, Crabbe ve Goyle’un gösterisli bir sekilde geçis görüntüsünü izledi, hepsi kıza dönüsmüstü.
“Sanırım bir yudum Felix almam gerekecek,” dedi Harry, “ ve ihtiyaç odasına yeniden bir göz atmam gerek.”
“Bu tamamiylen iksir ziyanı olurdu,” dedi çantasından daha yeni çıkardıgı Spellmans Syllabary adlı kitabı bırakan
Hermione sıkıntılı bir sekilde. “Sans sadece seni daha uzaga çekebilir, Harry. Slughorn’la olan durum ise çok farklıydı; herzaman
onu ikna etme yetenegine sahiptin, sadece sartları biraz daha ayrıntıyla incelemen gerekiyordu. Sans seni güçlü bir sihirden
geçirmek için yeterli degil zaten. O iksirin geri kalanını ziyan etme! Dumbledore seni yanında götürürse sahip olabilecegin tüm
sansa ihtiyacın olacak…” Sesini bir fısıltıya dönüstürdü.
“Biraz daha yapamaz mıyız?” diye sordu Ron Harry’e, Hermione’yi yok sayarak. “Ondan bir stoga sahip olmak
mükemmel olurdu. … Kitaba bir göz gezdir…”
Harry Dleri Düzey Dksir Yapımı kitabının kopyasını çantasından çekip çıkardı, ve Felix Felicis’i aradı.
“Vay canına, gerçekten çok karısık,” dedi malzemeler listesine bir göz gezdirerek. “Ve yapımı altı ay sürüyor… Kısık
ateste yapmalısın. …”
“Her zamanki gibi,” dedi Ron.
Sayfanın kösesi kıvrıldıgında Harry kitabı çantasına geri koymak üzereydi; döndürdügünde birkaç hafta önce
isaretlemis oldugu “Düsmanlar için,” baslıgı altında olan Sectum-Sempra büyüsünü gördü. Ne ise yaradıgını hala ögrenememisti,
çünkü onu Hermione’nin etrafında denemek istememisti, ama onu birdahaki sefere habersizce arkasından gelen McLaggen
üzerinde denemeyi düsünüyordu.
Katie Bell’in okula geri gelisinden özellikle memnun olmayan tek kisi Dean Thomas’dı, çünkü artık Kovalayıcı olarak
Katie’nin yerine geçmesi konusunda ona gerek duyulmayacaktı. Harry ona bunu söylediginde sadece omuz silkerek ve
homurdanarak felaketini sogukkanlılıkla karsıladı, ama Harry uzaklastıgı an Dean ve Seamus’un onun arkasından asice
söylendikleri hissine kapıldı. Dlk iki hafta Harry kaptan oldugundan beri en iyi Quidditch antremanlarını yasadı. Takımı
McLaggen’ın kovulmasından dolayı çok memnundu, en sonunda Katie’nin geri dönüsünü de pek o kadar sevinmislerdi,
olaganüstü güzel uçuyorlardı.
Ginny Dean’den ayrılısına üzgün gibi görünmüyordu; aksine Ginny takımın ruhu ve yasam kaynagıydı. Quaffle
hızlanırken Ron’un kale direkleri arasında bir asagı bir yukarı telasla hareket etmesi veya Harry’nin baygın düsmeden önce
McLaggen’a emirler yagdırdıgı halini taklit eden Ginny, takımı çok eglendirdi. Digerleriyle birlikte gülen Harry, Ginny’e bakmak
için masum bir nedeni oldugundan memnundu; antreman sırasında Harry birkaç Bludger yarası daha almıstı çünkü gözleri
Snitch’te degildi.
Beynindeki savas daha da hiddetleniyordu: Ya Ginny ya da Ron? Bazen Lavender’ı düsünüyordu. Eger Ginny’e çıkma
teklifi ederse Ron kafasına fazla takmayabilirdi, ama sonradan Ginny Dean’i öperken gördügü zaman yüz ifadesini hatırladı, ve
Harry Ginny’nin elini bile çok fazla tutarsa Ron’un bunu esas ihanet olarak düsüneceginden emindi…
Ginny’le gülen ve antreman sonunda onunla geri dönen Harry onla konusma konusunda henüz cesaretini
toplayamamıstı; onun pek çok vicdani agrısına ragmen, kendisini onu en iyi sekilde yalnız basına nasıl yakalayabilecegini merak
ederken buldu. Eger Slughorn küçük partilerinden birini verseydi Ron’un etrafta olmaması bakımından çok iyi olacaktı – ama
maalesef, Slughorn partileri bırakmıs görünüyordu. Bir ya da iki kez Harry Hermione’den yardım istemeyi düsündü, ama onun
yüzündeki bilmis ifadeye katlanabilecegini sanmıyordu; bazen Ginny’e bakarken veya onun sakalarına gülerken Hermione’nin onu
farkettigini sanmıstı. Ve isleri daha da karıstırmak için, eger çıkma teklifi etmezse diye basının etini yiyen bir endisesi vardı, o
teklif etmezse elbette baskaları teklif ederdi yakında: O ve Ron Ginny’nin kendi iyiligi için çok fazla popüler oldugu konusunda en
azından hemfikirlerdi.
Herseyi hesaba katarak, Felix Felicis’den bir yudum daha alma istegi günden güne güçleniyordu, ama emin olmak
gerekirse bu olay Hermione’nin de dedigi gibi “sartları ayrıntılarıyla incelemek” için miydi? Sakin günler Mayıs boyunca yavasça
akıp geçti, ve Harry Ginny’i her görüsünde Ron onun dibindeydi sanki. Harry kendini, nasıl olacaksa Ron’un, en yakın arkadası ve
kız kardesi birbirleri için yanıp tutusmasından ve onları birkaç dakikadan daha uzun bir süreligine yalnız bırakmasından baska onu
çok mutlu edecek bir sey daha olamayacagını anlamasını saglayacak bir sans mucizesi arzularken buldu. Ama yılın Quidditch
finali yaklasırken her iki isteginin gerçeklesmesi için hiçbir sansı yoktu; Ron Harry’le taktikler konusunda konusmak istiyordu her
zaman ve baska seyler için çok az düsüncesi vardı.
Ron bu bakımdan yegane kisi degildi; hala tamamiyle belirsiz olan Sampiyonu belirleyecek Gryffindor-Ravenclaw
maçına olan ilgi asırı yükseliyordu okul içinde. Eger Gryffindor Ravenclaw’ı üçyüz puan farkla yenerse (uzun bir yoldu, ve Harry
takımının iyi uçmasını saglayacak kadar iyi tanımıyordu henüz) o zaman Sampiyona’yı kazanacaktı. Eger üç yüz puandan az
farkla yenerlerse, Ravenclaw’un ardından ikinci olacaklardı; eger yüz puan farkla kaybederlerse Hufflepuff’ın arkasından
üçüncülüge yerleseceklerdi ve eger yüz puandan fazla farkla yenilirlerse sonuncu olacaklardı ve hiçbir sey olamayacaklardı,
Gryffindor’un iki asırdan sonra sonuncu oldugunda kaptanın o oldugunu unutmasına izin verirlermiydi diye düsündü.
Çok önemli olan maça geri sayımda bildik her nitelik vardı: rakip Bina üyeleri koridolarda karsı takımı tehdit etmeye
kalkısıyorlardı; onlar geçtigi an özel oyuncular aleyhinde hosa gitmeyen sarkılar yüksek sesle söyleniyordu; takım üyeleri ya tüm
dikkatlerin üzerlerinde olmasında dolayı eglenerek etrafta kabadayılık yapıyorlar ya da sınıflar arasındaki tuvaletlere girerek
kusuyorlardı. Nedense, oyun Ginny’yle ilgili olan planları için Harry’nin aklında içinden çıkılmaz bir sekilde basarı veya
basarısızlıkla bagdasmıstı. Eger üç yüz puandan daha fazla farkla yenerlerse olusacak cosku sahnesini ve bir yudum doyurucu
Felix Felicis kadar iyi olabilecek neseli gürültülerle dolu maç sonrası partisini düsünmeden edemedi.
Tüm zihin kargasasının ortasında, Harry diger güçlü arzusunu unutmamıstı: Malfoy’un Dhtiyaç Odası’nda neler
karıstırdıgını bulmak. Hala Çapulcu Haritası’nı kontrol ediyordu, ve Malfoy’un yerini bulamaması üzerine, Malfoy’un zamanının
çogunu Odada geçirdigi mantıgına vardı. Harry Dhtiyaç Odası’na girmeyi basarma konusundaki ümitini her ne kadar kaybediyor
olsa da yakınlarda oldugu zaman girmeye kalkısıyordu, ama istegini tekrar tekrar söylemesine ragmen, duvar kesin bir sekilde
kapısız kalmaya devam ediyordu.
Ravenclaw’la olan maçtan birkaç gün önce, Harry kendini ortak salondan aksam yemegine dogru yalnız giderken
buldu, Ron kusmak için kendini tekrar tuvalete atmıstı, ve Hermione son Aritmansi denemesinde yapmıs olabilecegini düsündügü
bir hata için aceleyle Pröfesör Vector’u görmeye gitmisti. Alıskanlıktan dolayı, Çapulcu Haritası’nı inceleyen Harry herzamanki gibi
dolambaçlı yol olan yedinci kat koridorundan geçti. Bir an için Malfoy’u hiçbir yerde bulamadı, ama sonra Malfoy’un alt kattaki
erkekler tuvaletinde oldugunu gösteren minik etiketli noktayı gördü, ona Crabbe ve Goyle degil ama Mızmız Myrtle eslik
ediyordu.
Harry sadece bu kuskulu çifte bakarken bir zırha çarptıgı zaman durdu. Yüksek sesli gürültü onu dalgınlıgından çekip
çıkardı; Filch’in gelecegi korkusuyla olay mahalinden aceleyle uzaklasarak mermer basamaklardan asagı dogru fırladı ve sonrada
alttaki geçit boyunca hızla kostu. Tuvaletin dısında, kulagını kapıya dayadı. Hiçbir sey duyamadı. Sessizce kapıyı iterek açtı.
Draco Malfoy sırtı kapıya dönük bir sekilde ayaktaydı. Elleri lavabonun her iki tarafını sıkıca tutuyordu, beyaz-sarı bası
ise egikti.
“Yapma,” diye yumusak bir ses geldi baska bir kabinde olan Mızmız Myrtle’dan. “Bana… neyin yanlıs oldugunu
söyleme… sana yardım edebilirim…”
“Hiç kimse bana yardım edemez,” dedi Malfoy. Tüm vücudu titriyordu. “Bunu yapamam. … yapamam. … ise
yaramayacak … ve yakında yapmazsam… beni öldürecegini söylüyor…”
Ve Harry büyük bir sok içinde anladı, öyle büyük bir soktu ki onu oraya çakmıstı, Malfoy aglıyordu – gerçekten
aglıyordu – gözyasları solgun yüzünden kirli lavaboya akıyordu. Malfoy güçlükle soludu ve yutkundu ve sonra, büyük bir
titremeyle, az çatlamıs aynaya baktı ve omuzunun üstünden Harry’i bakarken gördü.
Asasını çeken Malfoy arkasına döndü. Dçgüdüsel olarak, Harry kendi asasını çekti. Malfoy’un büyüsü Harry’nin
tepesindeki lambayı paramparça ederek Harry’i birkaç santim sıyırdı; Harry kendini yana dogru fırlattı, Levicorpus’u düsündü ve
asasına hafifçe dokundu, ama Malfoy laneti engelledi ve baska bir lanet için asasını kaldırdı –
“Hayır! Hayır! Kesin sunu!” diye cikledi Mızmız Myrtle, sesi fayanslı tuvaletin içinde yüksek sesle yankılanıyordu.
“Durun! DURUN!”
Gürültülü bir patlama oldu ve Harry’nin arkasındaki çöp kutusu infilak etti; Harry Malfoy’un kulagının arkasındaki
duvara çarpıp geri seken ve gürültüyle çıglık atan Mızmız Myrtle’ın altındaki su deposunu ezip geçen bir Bacak-Kilitleme büyüsü
yapmaya kalkıstı; sular hertarafa saçıldı ve Harry kaydı, Malfoy yüzünü burusturdugu an, “Cruci …” diye haykırdı.
“SECTUSEMPRA” diye bagırdı yerden asasını vahsice sallayan Harry.
Malfoy’un yüzünden kanlar fıskırdı ve gögsü sanki görünmez bir kılıç tarafından desilmisti. Geriye sendeledi ve asası
zayıf sag elinden düserken su kaplı zemine büyük bir sapırtıyla kapaklandı.
“Hayır …” diye nefesi kesildi Harry’nin.
Kayarak ve sendeleyerek, Harry ayaga kalktı ve yüzü kıpkırmızı kesilmis olan ve beyaz elleriyle kanla kaplanmıs
gögsünü tırmıklayan Malfoy’un yanına fırladı.
“Hayır – ben yapmadım…”
Harry ne diyecegini bilmiyordu; kendi kanından bir havuzcugun içinde kontrolsüzçe titreyen Malfoy’un yanında
dizlerinin üstüne çöktü. Mızmız Myrtle sagır edici bir sesle bagırdı: “KATDL! TUVALETTE KATDL! KATDL!”
Harry’nin arkasındaki kapı bir çarpmayla açıldı ve Harry baktı, dehsete düstü: Snape odada ileriye dogru atılmıstı,
yüzü mosmordu. Harry’i kabaca bir tarafa iterek, Malfoy’un yanına çöktü, asasını çıkardı, ve nerdeyse sarkıya benzer büyülü
sözcükler mırıldanarak Harry’nin lanetinin yapmıs oldugu derin yaralara sürdü. Kan kaybı yavaslamıs görünüyordu; Snape geri
kalan seyleri Malfoy’un suratından temizledi ve büyüyü tekrarladı. Artık yaralar kapanıyor gibiydi.
Ne yapmıs oldugundan dehsete düsen Harry hala izliyordu, kendisinin de su ve kanla kaplı oldugundan haberi yoktu.
Mızmız Myrtle yukarıda hala hüngür hüngür aglıyor ve inliyordu. Snape üçüncü kez karsı laneti yaptıgında, Malfoy’u yarım
kaldırarak ayakta durmasını sagladı.
“Hastahane kanadına gitmen gerek. Kesin bir miktar yaralanma olabilir, ama eger hemen bir tutam geyikotu alırsan o
yaraları dahi engelleyebiliriz… Gel…”
Malfoy’u tuvaletten dısarı çıkarttı, kapıda Harry’e dönerek sesinde soguk bir öfkeyle, “Ve sen, Potter… Beni burda
bekle.”
Harry’nin aklına bir dakkalıgına emre karsı çıkmak gelmedi. Ttireyerek yavasça ayaga kalktı, ve ıslak zemine baktı.
Yüzeyde kıpkırmızı çiçekler varmıs gibi su üstünde yüzen kan lekeleri vardı. Mızmız Myrtle inlemeye devam ederken ve artan
hıçkırıklarından açıkça zevk alırken ona sessiz olmasını söyleyecek cesaret bile bulamadı içinde.
Snape on dakika sonra döndü. Tuvalete adımını attı ve kapıyı ardından kapattı.
“Git,” dedi Myrtle’a ve Myrtle ardından çınlayan bir sessizlik bırakarak kendi kilozetine dogru bir hamlede dalıs yaptı.
“Bunu yapmak istemedim,” dedi Harry bir solukta. Sesi soguk ve sulu boslukta yankılandı. “O büyünün ne yaptıgını
bilmiyordum.”
Ama Snape bunu görmemezlikten geldi. “Anlasılan seni hafife almısım, Potter,” dedi sessizce. “Senin böyle güçlü bir
Karanlık Büyü bildigini kim düsünebilirdi? Kim ögretti sana bu büyüyü?”
“Ben – onu bir yerde okudum.”
“Nerde?”
“O – kütüphaneye aitti,” diye uydurdu Harry çılgınca. “Adının ne oldugunu hatırlayamıyorum…”
“Yalancı,” dedi Snape. Harry’nin bogazı kurudu. Snape’in ne yapacagını biliyordu ve bunu hiçbir zaman
engelleyememisti. …
Tuvalet Harry’nin gözlerinde parıldıyor gibi görünüyodu; tüm düsüncelerini dagıtmaya çalıstı, ama ne kadar
denesede, Yarım Kan Prens’in Dleri Düzey Dksir Yapımı’nın kopyası aklının ön tarafında belirsizce yüzüyordu.
Ve sonra yeniden enkaz haline gelmis ve ıslak tuvaletin ortasında Snape’e gözlerini dikmis bakıyordu. Snape’in,
korktugu seyi görmemesi umuduyla onun kara gözlerine dik dik baktı, ama –
“Bana okul çantanı getir,” dedi Snape yumusak bir ses tonuyla, “ve tüm okul kitaplarını. Hepsini. Onları bana getir.
Simdi!”
Tartısmanın bir anlamı yoktu. Harry birkerede döndü ve tuvaletin dısına sular sıçrattı. Birkez daha koridordayken,
Gryffindor Kulesi’ne dogru bir kosu kopardı. Çogu insan yolun diger tarafında yürüyordu; kan ve suyla sırılsıklam olmus Harry’e
agızları açık bakakaldılar, ama kosup yanlarından geçtigi an ardından yöneltilen hiçbir soruya cevap vermedi.
Sersemlemis hissediyordu; sanki sevgili bir ev hayvanı aniden bir canavara dönmüstü; Prens, kitabına böyle bir
büyüyü koyarken ne düsünmüs olabilirdi? Slughorn’a – Harry’nin midesi çalkalandı – tüm yıl boyunca Dksir dersinden nasıl bu
kadar güzel sonuçlar aldıgını söyler miydi? Harry’e çok sey ögretmis olan… Harry’e bir çesit rehber ve arkadas olan… kitaba el
koyacak mıydı ya da yok mu edecekti? Harry bunun olmasına izin veremezdi… Veremezdi…
“Nerdeydin--? Neden sırılsıklamsın -- ? Bu kan mı?” Harry’nin bu haline sasıran Ron basamakların basında
duruyordu.
“Kitabına ihtiyacım var,” diye soludu Harry. “Dksir kitabın. Çabuk… bana ver…”
“Ama ya Yarım Kan…”
“Sonra anlatırım!”
Ron Dleri Düzey Dksir Yapımı kopyasını çantasından çıkardı ve teslim etti; Harry Ron’u geçerek ortak salona dogru
tabana kuvvet kostu. Burdaydı, aksam yemeklerini yeni bitirmis olan birkaç insanın saskın bakıslarını görmezden gelerek okul
çantasını kaptı, kendini portre deliginde dısarı attı, ve yedinci kat koridoruna dogru fırladı. Dans eden ifritlerin gobleninin önünde
kayarak durdu, gözlerini kapadı, ve yürümeye basladı.
Kitabımı saklamak için bir yere ihtiyacım var… Kitabımı saklamak için bir yere ihtiyacım var… Kitabımı saklamak
için bir yere ihtiyacım var. …
Üçkez daha bos duvarın önündeki genis alanda bir asagı bir yukarı yürüdü. Gözlerini açtıgında, en sonunda, orda
bir oda vardı: Dhtiyaç Odası’nın kapısı. Harry kapıyı çekerek açtı, kendini içeri attı, ve kapıyı çarpıp kapattı.
Saskınlıktan nefes nefese kaldı. Hızı, panigi, tuvalette onu ne bekledgi korkusuna ragmen kendine hakim olamadı
ama baktıgı sey tarafından dehsete düstü. Yüksek pencereleri, kule gibi duvarlarıyla sehir gibi görünen bir yere ısık saftları
gönderen koca bir katedral boyutunda olan bir odada duruyordu, Harry’nin bildigi kadarıyla Hogwarts sakinlerinin soylarının saklı
esyalarını bulundurabilecek bir yapıydı. Dstiflenmis, belkide, kötüye kullanılmıs bir büyünün kanıtlarını saklamak için konulmus
olan, ya da satonun gururlu ev cinleri tarafından saklanmıs olan kırık dökük parçalarla ya da hasar görmüs esya yıgınlarıyla
sınırlandırılmıs dar yollar ve sokaklar vardı. Binlerce ve binlerce kitap vardı, yasaklanmıs ya da çalınmıs olmalarına süphe yoktu.
Kanatlı mancınıklar ve Azılı Frizbiler vardı, içinde hala hayat olanlar fazla hareket etmeden diger yasak nesnelerin olusturdugu
dag üzerinde isteksizce uçuyolardı; çentikli, donmus iksir siseleri, sapkalar, mücevherler, cübbeler vardı; ejderha yumurtası
kabuguna benzeyen seyler, hala içindekinin seytanca parladıgı tıpalı siseler, birkaç tane paslı kılıç, ve agır, kanlı bir balta vardı.
Tüm bu saklı hazinelerin arasındaki birçok dar sokaklarda aceleyle yürüdü. Dçi doldurulmus devasa bir ifritin
sagından geçti, sola Montague’nin geçen sene kaybetmis oldugu kırık Kaybolma Kabinet’ine dogru döndü, sonunda yüzeyi asit
atılmıs gibi kabarmıs görünen genis bir dolabın yanında durdu. Dolabın gıcırdayan kapılarından birini açtı: Burası uzun süre önce
kafeste ölmüs olan bir sey için saklanma yeri olarak kullanılmıstı; iskeletinde bes bacak vardı. Yarım Kan Prens’in kitabını kafesin
arkasına sıkıstırdı ve kapıyı sıkıca kapattı. Kalbi dehset içinde gümbürdeyen Harry tüm kargasaya bir göz atarak bir an için mola
verdi… Bu yeri tüm bu çöplerin ortasında yeniden bulabilecek miydi? Yakında sandıgın üstündeki çirkin bir cadının çentikli
büstünü kavrayarak onu kitabın artık saklı oldugu dolabın üstüne kaldırdı, tozlu ve eski bir perugu vede heykelin üstündeki
kirlenmis tacı alarak büstü daha belirgin yapmak için onun kafasına koydu, sonra saklı paçavraların olusturdugu dar sokaklarda
kosabildigi kadar hızla kostu, kapıya geri döndü, sonra arkasından sıkıca kapattıgı kapının bulundugu koridora geri döndü, ve
kapı birkerede tasa dönüstü.
Ron’un Dleri Düzey Dksir Yapımı kopyasını aynı onun yaptıgı gibi çantasına tıkan Harry tam gaz alt kattaki tuvalete
dogru kostu. Bir dakika sonra, asasını sessizce Harry’nin okul çantasına dogru tutan Snape’in önündeydi. Nefes nefese kalan ve
gögüsünde yakıcı bir acı hisseden Harry onu teslim etti ve bekledi.
Birer birer, Snape Harry’nin kitaplarını çekip çıkarttı ve onları inceledi. Sonunda, geriye kalan tek kitap Snape’in
konusmadan önce ona çok dikkatle baktıgı Dksir kitabıydı.
“Bu senin Dleri Düzey Dksir Yapımı kopyan demek, degil mi, Potter?”
“Evet,” dedi hala zor nefes alan Harry.
“Bundan eminsin, degil mi, Potter?”
“Evet,” dedi Harry meydan okuyarak.
“Bu senin Flourish ve Blotts’dan satın aldıgın Dleri Düzey Dksir Yapımı kopyası mı yani?”
“Evet,” dedi Harry kesin bir sekilde.
“Peki neden,” diye sordu Snape, “ön kapagın arkasında ‘Roonil Wazlib’ yazısı var?”
Harry’nin kalbi durmaya basladı. “O benim lakabım,” dedi.
“Senin lakabın,” diye tekrarladı Snape. “Evet… arkadaslarım beni böyle çagırır,” dedi Harry.
“Bir lakabın ne oldugunu anlayabilirim,” dedi Snape. Soguk, siyah gözler bir kez daha Harry’ninkileri delip
geçiyordu; onlara bakmamayı denedi. Zihnini kapa…. Zihnini kapa… Ama bunun tam olarak nasıl yapıldıgını hiçbir zaman
ögrenememisti…
“Ne düsündügümü biliyor musun, Potter?” dedi Snape, çok alçak sesle. “Bence sen bir yalancı ve sahtekarsın ve
sen dönemin sonuna kadar her Cumartesi benimle cezaya kalmayı hakediyorsun. Ne düsünüyorsun, Potter?”
“Ben – ben kabul etmiyorum, efendim,” dedi hala Snape’in gözlerine bakan Harry.
“Güzel, cezandan sonra nasıl hissettigini görecez,” dedi Snape. “Cumartesi sabahı saat onda, Potter. Benim
ofisimde.”
“Ama efendim….” dedi Harry, çaresizce bakarak. “Quidditch… son maç…”
“Saat onda,” diye sarı dislerini gösteren bir sırıtmayla fısıldadı Snape. “Zavallı Gryffindor… bu yıl dördüncü sırada
olacak, korkarımki…”
Ve tek bir kelime dahi etmeden Harry’i çatlak aynaya bakar halde bırakarak tuvaletten ayrıldı, daha hasta
hissediyordu, emindi, Ron’un hayatta hissetiginden daha fazla hasta hissediyordu.
“ ‘Sana söylemistim’ demiyicem,” dedi Hermione, bir saat sonra ortak salondaydılar.
“Kes sunu, Hermione” dedi Ron kızgınlıkla.
Aksam yemegine hiç yetisememisti; zaten istegi de yoktu. Ron’a, Hermione’ye ve Ginny’e neler oldugu
hakkındaki hikayesini daha yeni bitirmisti, anlatmak için yardıma ihtiyacı yoktu zaten. Haberler çok hızlı yayılmıstı: Görünüse göre
Mızmız Myrtle satonun her tuvaletinde ortaya çıkarak hikayeyi anlatmayı kendine bir görev bilmisti; Malfoy hastahane kanadında
Harry’e heryerde saldırarak zaman kaybetmeyen Pansy Parkinson tarafından ziyaret edilmisti, ve Snape ögretim görevlilerine,
neler oldugunu tam olarak anlatmıstı. Harry daha yeni, kovulmadıgı için sanslı oldugunu söyleyen ve Snape’in dönemin sonuna
kadar her Cumartesi olan cezasını tüm kalbiyle destekleyen McGonagall tarafından çagırılarak onun esliginde hiç hos olmayan on
bes dakikaya katlanmak için ortak salondan çıkmıstı.
“ O Prens hakkında yanlıs bir seyler oldugunu söylemistim,” dedi Hermione, anlasılan kendini tutamamıstı. “Ve
ben haklıydım, degil mi.”
“Hayır, haklı oldugunu düsünmüyorum,” dedi Harry inatla.
Hermione’nin azarlaması olmadan da yeterince kötü bir zaman geçiriyordu; Oynayamayacagını söylediginde
Gryffindor takımının yüzündeki bakıslar hersey arasında en kötü cezaydı. Ginny’nin gözlerini üstünde hissediyordu su an ama
Harry karısılık vermedi; o gözlerde hayalkırıklıgı ya da öfke görmek istemiyordu. Harry ona sadece Cumartesi günü Arayıcı olarak
oynayacagını ve Dean’in onun yerine Kovalayıcı olarak tekrar takıma katılacagını söylemisti. Eger kazanırlarsa belki Ginny ve
Dean maç bitimindeki cosku sırasında yeniden iliski kurarlardı… Bu düsünce Harry’nin içinden buzlu bir bıçak gibi geçti…
“Harry,” dedi Hermione, “hala o kitap için nasıl diklenebiliyorsun, o büyü -- ”
“O kitap hakkında söylenmeyi kesecek misin!” diye gözlerinden kıvılcımlar saçtı Harry. “Prens onun sadece
kopyasını çekti! Herkesin o büyüyü kullanmasını tavsiye eder gibi bir hali yoktu! Tüm bildigimiz, ona karsı kullanılan bir sey
hakkında not tuttugu!”
“Buna inanmıyorum ,” dedi Hermione. “Resmen koruyorsun -- ”
“Ne yaptıgımı korumuyorum!” dedi Harry çabucak. “Öyle bir sey yapmamayı dilerdim, ve sadece bir sürü cezam
oldugundan dolayı degil. O tür bir büyü kullanmayacagımı biliyorsun, Malfoy’un üstünde bile kullanmam, ama Prens’i
suçlayamazsın, o ‘bunu deneyin , gerçekten muhtesem’ diye bir sey yazmamıstı – sadece kendisi için not tutuyordu, degil mi,
baskası için degil…”
“Bana,” dedi Hermione, “oraya geri dönecegini mi söylüyorsun -- ?”
“Ve kitabı geri alacagımı mı söylüyorum? Evet, kitabı alacam,” dedi Harry kuvvetli bir sekilde. “Dinle, eger Prens
olmasaydı Felix Felicis’i asla kazanamazdım. Ron’u zehirden nasıl kurtarabilecegimi asla bilmeyecektim, asla benim -- ”
“ – Dksir dersinde haketmedigin muhtesem bir söhretin olmayacaktı,” dedi Hermione igrenerek.
“Kes sunu artık, Hermione!” dedi Ginny, ve Harry çok sasırmıstı, çok minnettar olmustu, Harry baktı. “Söylenenlere
bakılırsa, Malfoy bir Affedilemez Lanet kullanmayı deniyordu, Harry kendisini kurtarmak için bir sey yaptıgından dolayı memnun
olmalısın!”
“Evet, tabii ki Harry lanetlenmedigi için çok memnunum!” dedi açıkça sızlayan Hemione. “Ama o Sectusempra
büyüsünün iyi oldugu söyleyemezsin, Ginny, gördün mü Harry’i ne hale soktu! Ve düsündümde, maçtaki sansınızı da ne hale
soktugunu görüyorum -- ”
“Ah, sanki Quidditch’ten anlıyormus gibi davranmaya baslama,” diye diklendi Ginny, “kendini sadece utanılacak
duruma düsüreceksin.”
Ron ve Harry uzun uzun baktılar: Birbirleriyle her zaman iyi anlasan Ginny ve Hemione simdi kollarını baglamıs
oturuyorlardı, zıt yönlerde birbirlerine yiyecek gibi bakıyorlardı. Ron Harry’e endiseyle baktı, sonra rastgele bir kitap kaptı ve
arkasına gizlendi. Harry, her nasılsa, bunu hakketigini bilmesine ragmen, birden inanılmaz bir sekilde mutlu hissetti, aksamın geri
kalanı boyunca hiçbirisi konusmamıs olsa bile.
Kaygısızlıgı uzun sürmedi. Sonraki gün Slytherin’in katlanılması gereken satasmaları vardı, kaptanlarının dönemin
final maçında kendisinin ceza yemesini sagladıgı için mutsuz olan Gryffindor’luların öfkesinden bahsetmemisti bile. Cumartesi
sabahı, Hermione’ye ne demis olsa da, Ginny, Ron ve digerleriyle Quidditch sahasında yürümek için dünyadaki tüm Felix
Felicis’leri memnuniyetle degis tokus ederdi. Günısıgı altında sel gibi akan ve hepsinin sapkalar ya da rozetler taktıgı ve bayraklar
ya da atkılar salladıgı ögrenci güruhuna sırt çevirip maç hakkında hiçbir yorumu, alkısı ya da homurdanmayı duyamayacagını bile
bile zindanlara giden tas basamaklardan inmek ve sonrada kalabalıgın uzaktan gelen sesinin çogunlukla yokoldugu yere kadar
yürümek nerdeyse dayanılmazdı.
Harry kapıyı çalıp memnuniyetsizlikle, ögretim yerinin daha yukarda olmasına ragmen, hala Snape’in bosaltmamıs
oldugu bildik ofise girdigi zaman, “Ah, Potter,” dedi Snape. Oda her zamanki kadar donuk bir aydınlıktaydı ve yapıskan ölü
nesneler duvarların tümünde asılı duran renkli iksirlerin içine konumustu. Kötüye alamet olarak, Harry’nin oturacagını sandıgı
masanın üstünde bir sürü istiflenmis ve örümcek aglarıyla kaplanmıs kutu vardı; onların bunaltıcı, merhametsiz bir havası vardı,
ve onların üstünde çalısmak anlamsızdı.
“Mr. Filch bu eski dosyaları temizleyecek birini arıyordu,” dedi Snape yumusak bir sesle. “Bunlar Hogwarts’ın diger
suçluları ve aldıkları cezaların kayıtları. Senden mürekkebin silinmis oldugu ya da kartların fareler tarafından hasar görmüs
oldugu yerlerdeki suçları ve cezaları oraya yeniden geçirmeni istiyorum ve, alfabetik sırada olduklarından emin ol, sonra yeniden
kutulara yerlestir. Büyü kullanmayacaksın.”
“Anladım, Profesör,” dedi son üç heceye koyabildigi kadar küçümseme ifadesi koyan Harry.
“Düsündüm de,” dedi Snape, dudaklarında bedbah gülümsemesiyle, “yüz on ikiden yüz elli altı ya kadar olan
kutulardan baslayabilirsin. Dçlerinde görevine biraz ilgi duyacagın bazı tanıdık isimler bulacaksın. Dste, bak…”
Gösterisle en üstteki kutulardan birinden bir kart çekti ve okudu, “James Potter ve Sirius Black. Bertram Aubrey
üzerinde kanun dısı büyü kullandıklarından dolayı göz altına alındılar. Aubrey’in normal boyutlarda iki kafası oldu. Çifte ceza.”
diye dudak büktü Snape. “Onlar gittiginde bile arkalarında büyük basarılarının kayıtlarını bırakmaları çok avutucu bir sey olmalı.”
Midesindeki çukurda yeniden o bildik kaynama duygusunu hissetti. Ona aynen cevap vermeyi önlemek için dilini
tutarak, kutuların önüne oturdu ve bir tanesini kendine dogru çekti.
Harry’nin önceden tahmin ettigi gibi çok gereksiz ve sıkıcı bir isti, muntazam bir titizlik ve hevesle isaretlenmislerdi
(Snape’in titizlikle planlamıs oldugu gibi) yani Harry sadece babasının ve Sirius’un yaptıklarını okumustu, genellikle ikisi çesitli
küçük suçlara bulasmıstı, arada bir Remus Lupin ve Peter Pettigrew onlara eslik etmisti. Ve Harry onların çesitli tüm suçlarını ve
cezalarını kopyalarken, daha maçın yeni basladıgı dısarda neler oldugunu merak etti… Arayıcı Ginny Cho’ya karsı oynuyordu…
Harry duvarda tiktak eden büyük saate tekrar ve tekrar göz attı. Sanki normal bir saatin yarı hızında hareket
ediyordu; belki Snape onu olaganüstü yavas hareket etmesi için büyülemisti? Sadece yarım saatten beri burada olamazdı… bir
saat… bir buçuk saat…
Saat on iki buçugu gösterdiginde Harry’nin karnı guruldamaya basladı. Harry görevine basladıgından beri hiç
konusmamıs olan Snape sonunda biri on geçe saatine baktı.
“Sanırım yeter,” dedi sogukça. “Geldigin yeri isaretle. Önümüzdeki Cumartesi saat onda devam edeceksin.” “Evet,
efendim”
Harry kıvrılmıs bir kartı kutunun içine rastgele tıktı ve Snape kararını degistirmeden önce kapıya hızla kostu, tas
basamakları yarıs yapar gibi geri tırmandı, sahadan bir ses duymak için kulagını zorladı, ama her taraf sessizdi… Demekki
bitmisti…
Dısarda, kalabalık Büyük Salonda duraksadı, sonra mermer merdivenlere dogru kostu; Gyrffiondor kaybetmis olsa
da kazanmıs olsa da, takım genellikle kutlamayı ortak salonda yaparlar ve acılarını ortak salonda paylasırlardı.
“Quid agis ?” dedi Sisman Hanım’a deneme olarak, içerde neyle karsılasacagını merak ediyordu.
“Görüceksin,” dedigi an Hanım’ın yüz ifadesini anlamak güçtü.
Ve ileriye dogru açıldı.
Onun arkasından bir kutlama gürültüsü fırladı dısarı. Onun görüs alanı içindeki insanların çıglık atmaya baslaması
üzerine agzı açık bakakaldı; birkaç el onu odanın içine çekti.
“Biz kazandık!” diye haykırdı etrafta zıplayan ve Kupayı Harry’e savuran Ron. “Biz kazandık! Dört yüz elliye yüz
kırk! Biz kazandık!”
Harry etrafına bakındı; Ginny ona dogru kosarak geliyordu; kollarını Harry’e doladıgı an yüzünde sert ve atesli
bir ifade vardı. Ve hiç düsünmeden, planlamadan, elli kisinin onlara baktıgına aldırıs etmeden, Harry onu öptü.
Birkaç uzun dakikadan sonra – ya da yarım saat de olabilir – ve ya birkaç günesli gün de olabilir – ayrıldılar.
Sonra birkaç insan ıslık çaldı ve biran çekingen kıkırdama patlaması oldu. Harry Ginny’nin kafasının üstünden elinde paramparça
olmus bardagı tutan Dean Thomas’a, ve sanki bir sey fırlatacakmıs gibi bakan Romilda Vane’e baktı. Hermione’nin gözlerinin içi
gülüyordu, ama Harry’nin gözleri Ron’u arıyordu. Sonunda hala kupayı tutan ve yüzünde kafasına bir sopayla vurulmasının daha
uygun olacagını gösteren bir ifade olan Ron’u buldu. Bir saniyeden daha az bir zaman birbirlerine baktılar, sonra Ron Harry’nin
anladıgı ve ‘Peki – eger yapman gerekiyorsa’ anlamında bir minik kafa sallayısıyla cevap verdi.
Gögsündeki yaratık zaferle kükrüyordu, portre deliginin dısında Ginny’e sırıttı ve konusmadan baktı. -- Eger
zamanları olsaydı – maçı tartısacakları bir esnada onun yerine bahçede uzun bir yürüyüs önceden belirlenmis görünüyordu.
(naturedefender)
DAVETSZ KULAK MSAFR
Harry Potter’ın, Ginny Weasley’le çıkmaya basladıgı gerçegi çogu kız birçok kisiyi ilgilendirmis görünüyordu; ama birkaç
hafta içinde Harry kendini dedikodulara karsı vurdumduymaz ve mutlu hissediyordu. Zaten karıstıgı bir karanlık büyü olayını
konusmaktansa uzun bir aradan sonra onu mutlu eden bir konuda konusmak hos bir degisiklik olmustu.
“Sanırdın ki insanların konusacak daha önemli konuları var” dedi Ginny ,ortak salonun zemininde Harry nin bacaklarına
yaslanmıs Gelecek Postasını okurken. “Bir hafta içinde 3 ruh emici saldırısı ve Romalde Vane senin gögsünde hipogrif dövmesi
oldugunun gerçek olup olmadıgını sordu”
Ron ve Hermione kahkahalara boguldular ama Harry önemsemedi.
“Sen ne dedin ona ?” dedi Harry.
“Ona Macar boynuzkuyruk oldugunu söyledim” dedi Ginny gazetenin sayfasını çevirirken çok daha Maço
“Sag ol” dedi Harry sırıtarak “Peki Ron için nesi var dedin?”
“Pgmy puff, ama neresinde oldugunu söylemedim”
Ron kaslarını çattı ama Hermione kıkırdamaya devam etti.
“Dinle” dedi Ron Harry ve Ginny i isaret ederek “sırf size izin verdim diye,sanmayın ki bu izini geri çekemem”
“Dzin?” dedi Ginny “Sen ne zamandan beri benim bir sey yapmam için veriyorsun ki? Hem sen degil miydin MDchael
veya Dean olacagına Harry olsun diyen?”
“Evet, bendim” dedi Ron isteksizce “ama bu toplum içinde öpüsmeye baslamadan önceydi.”
“Seni ikiyüzlü pislik! Sen kendin Lavender’la ne durumdaydın bütün bu mekanda bir çift yılanbalıgı gibi gezinmiyor
muydun?” diye ekledi Ginny
Ama Ron un iyi niyeti haziran ayına girildiginde fazla zorlanmak zorunda kalmadı, çünkü Harry ve Ginny’nin birlikte
geçirdikleri zaman dilimi iyice sınırlanmaya baslamıstı.Ginny nin SBD leri yaklasıyordu ve her gece vaktini kütüphanede saatlerce
harcayarak geçiriyordu.Yine Ginny nin kütüphanede sabahladıgı bir gece Harry pencerenin kenarına oturmus Bitki Bilim ödevini
bitirdigini zannediyordu ama bugün ögle arasında Ginny ile göl kenarında geçirdigi zamanın hayalini kuruyordu, tam bu esnada
Hermione Ron ve onun arasına sandalyesini çekti yüzünde hos olmayan maksatlı bir ifade vardı.
“Seninle konusmak istiyorum Harry”
“Ne hakkında” diye sordu Harry süpheci bir tavırla.Çünkü bir gece önce Hermione ona Ginny’nin sınavlara iyi
hazırlanması gereken bu dönemde onu deli etmemesini söylemisti.
“Melez Prens hakkında.”
“Üff, yine mi?” diye sızlandı Harry “Lütfen kapatır mısın su konuyu.”
Harry hala cesaret edip de Dhtiyaç Odasına gidip kitabı almayı basaramamıstı. Bu yüzden iksir dersindeki performansı
gittikçe düsmeye baslamıstı.(Ginny’i tasvip eden Slughorn sakayla karısık Harry nin akıl hastalıgına yakalandıgını düsünüyordu).
Ama Harry emindi ki Snape prensin kitabını ele geçirme konusundaki ümidini hala yitirmemisti,Harry, Snape gözden uzak
kalıncaya kadar onu orada bırakmaya kararlıydı.
“Hayır kapatmıyorum” dedi Hermione “Beni dinleyinceye kadar da kapatmayacagım, simdi Karanlık büyü icat etmeyi
kendine hobi edinmis bir hakkında daha daha fazla seyler ögrenmeye çalısıyorum.”
“O oglan, bunu kendine hobi yapmadı”
“Oglan;oglan oldugunu nereden biliyorsun?”
“Onun hakkında konusuyoruz,” dedi Harry.“Prens Hermione, Prens.”
“Dogru” dedi Hermione simdi yanakları kızarmaya baslamıstı cebinden eski bir gazete kupürü çıkardı ve Harry nin
önünde duran masanın üstüne attı.”Bak! Su resme bak.”
Harry uzun yıllar sonunda sararmıs olan gazete kupürünü aldı ve hareket eden resme bakmaya basladı. Fotograf 15
yaslarında kara kuru bir kıza aitti, tatlı bir kız degildi aynı zamanda somurtkandı da,kalın kasları ve solgun bir yüzü vardı.
Fotografın altındaki baslıkta su yazıyordu:
“Eileen Prince, Hogwarts Gobstone takım kaptanı.”
“Eee” dedi Harry resmin altındaki kısa habere göz gezdirerek sadece okul içinde yapılmıs anlamsız bir hikayeydi.
“Onun adı Eileen Prince, Harry.” dedi Hermione, bir süre birbirlerine baktılar ve Harry, Hermione’nin ne demek istedigini
anladı ve gülmeye basladı.
“Olamaz.”
“Ne?”
“Sen onun melez… Ah, yapma..”
“Peki niye olmasın Harry büyü dünyasında gerçek prensler yoktur,belki baskalarının ona taktıgı bir takma isimdir,belki
de ek ismidir? Hayır dinler misin? Belki babası, soyadı Prince olan bir büyücü ve annesi de bir muggle’dır, böyle bir durum da onu
Melez Prens yapar.”
“Evet çok zekice Hermione.”
“Ama olabilir,belki de Prince olmakla gurur duyuyordur.”
“Dinle Hermione sana sunu söyleyebilirim ki o kız degil.”
“Asıl gerçek su ki sen bir kızın bu kadar zeki olabilecegine inanmıyorsun.” dedi Hermione sinirli bir sekilde.
“Sence 5 yıldır seninle birlikte takılarak nasıl kızların zeki olmadıklarını düsünebilirim?” dedi Harry. “Baska yolu yok
sadece sunu biliyorum ki bunu yazan bir erkek sana bunu söyleyebilirim,o kızın bununla bir alakası yok,hem sen nereden buldun
bunu?”
“Kütüphaneden,” dedi Hermione. “Orada daha bir çok eski kehanet koleksiyonu var ve simdi gidiyorum ve Eileen Prince
hakkında daha fazla sey arastıracagım eger bulabilirsem.”
“Sana iyi eglenceler” dedi Harry sinirli bir sekilde.
“Evet eglenecegim,ve portre deligine varınca dönüp Harry e bagırdı : “Bakacagım ilk sey eski iksir ödüllerinin kaydı.”
Harry onun arkasında bir süre kaslarını çatarak baktı ve ardından karanlık gökyüzünü seyretmeye devam etti.
“O sadece senin onu iksirde geçmeni çekemiyor.” dedi Ron 1000 sihirli bitki ve mantar kitabına dönerek
“O kitabı geri istiyorum diye çılgın oldugumu düsünmüyordun, degil mi?”
“Tabi ki hayır” dedi Ron “O bir dahi, yani Prens, hem eger o bezir ip ucu olmasaydı (parmagını bogazına götürdü ve
keser gibi yaptı) ben su anda bunu tartısamazdım,degil mi? Yani Malfoya yaptıgın sihir iyiydi demiyorum..”
“Tabii ben de” dedi Harry hızlıca.
“Ama iyilesti degil mi? Kısa zamanda ayaga kalktı”
“Evet,” dedi Harry “kesinlikle dogru ,vicdanı bu nedenden dolayı hafifçe sızlamasına ragmen, tamamen dogruydu.
“Tesekkürler Snape.”
“Snape ile ceza devam ediyor, degil mi?” diye devam etti Ron.
“Evet,cumartesi,ondan sonraki cumartesi ve ondan sonraki cumartesi,”diye iç geçirdi Harry “ve simdi de eger kutular
bu yıl içinde bitmezsem, önümüzdeki yıl devam edecegimi ima etti.”
Harry bu cezaları tamamen bezdirici buluyordu zaten Ginny ile kısıtlı olan vaktini tamamen kısıtlıyordu çünkü. Harry bu
aralar gerçekten Snape’in bunu bilip bilmedigin bu aralar sıkça merak ediyordu ,çünkü Harry’i her seferinde daha geç
bırakıyordu. Harry, güzel havayı ve sundugu fırsatları kaçırıyordu.
Harry bu acı düsüncelerden elinde bir parça parsömen tutan Jeamy Peakes ortaya çıkınca sıyrıldı.
“Tesekkürler, Jimmy… hey bu Dumbledore’ dan” dedi Harry parsömeni heyecanla açıp okuyarak. “Beni olabildigince
çabuk odasında bekliyormus.”
“Vay canına ! diye fısıldadı Ron “Sanmıyorsun degil mi… buldugunu?”
“En iyisi gidip görmek” dedi Harry ayaga kalkarak.Harry aceleyle Ortak Salondan fırladı ve olabildigince çabuk 7. katın
koridoruna vardı. Koridorlarda Peeves dısında kimse yoktu, rutin bir sekilde Harry’e tebesirle saldırdı ve Harry’nin savunma
büyüsünden kaçarken gıdıklarcasına bir kahkaha attı, Peeves, birden gözden kayboldu. Koridorlar sessizdi, ögrencilerin dısarı
çıkma yasagına 15 dakika kaldıgı halde birçok kisi ortak salonuna dönmüstü.
Derken Harry bir çıglık ve çarpma sesi duydu duru ve dinledi.
“Sen.. nasıl…cesaret…AHHHHHH!”
Gürültü yakın bir koridordan geliyordu Harry derhal oraya dogru hamle etti, asasını hazır tutmustu. Harry bir köseyi
döndü ve yerde yatan Profesör Trelawney’i gördü. Kafası atkılarıyla kaplanmıstı, biri kırık birçok sise yanında yatıyordu.
Harry aceleyle hamle etti ve Profesör Trelawney in ayaga kalkmasına yardımcı oldu.Trelawney in parlak boncukları
gözlükleriyle iç içe geçmis durumdaydı.Yüksek sesle hıçkırdı, saçını düzeltti ve Harry’nin koluna tutunarak kendini yukarı çekti.
“Ne oldu Profesör?”
“Sorabilirsin tabii” dedi. “Kendi basıma dolanıyordum,karalık isaretler hakkında kara kara düsünüyordum ki…”
Ama Harry dikkatini daha fazla oraya veremedi,daha yeni nerede durdugunun farkına varmıstı.Orada sagda dans eden
ifritler resmi solda pürüzsüz,içinden geçilmez,ve sakladıgı…
“Profesör Dhtiyaç Odasına mı girmeye çalısıyordunuz?”
“… tenezzül ettigim karanlık isaretler ki… ne?”
“Dhtiyaç odas,ı” diye tekrar etti Harry.“Oraya mı girmeye çalısıyordunuz?”
“Ben seyy ögrencilerin orayı bildigini bilmiyordum.”
“Hepsi degil” dedi Harry” Ama ne oldu? Çıglık attınız, sesiniz yaralanmıssınız gibi çıkıyordu.”
“Ben,seyy..” dedi Profesör,sallarını etrafına çekistirerek ve genis gözlükleriyle ona bakarak.
“Ben istemistim ki…umm-yani kisisel esyalarım var odada” ve “ahlaksızca suçlama” hakkında bir seyler mırıldandı.
“Dogru” dedi Harry yerde duran seri siselere bakarak,ama içeri girip onları saklayamadınız degil mi?”
Bunu çok garip bulmustu oysa Harry,oda Melez Prensin kitabını saklamak istediginde kendiliginden açılı vermisti.
“Ohh ben girdim,” dedi Profesör Trelawney duvara bakarak, “Ama içeride zaten birisi vardı.”
“Birisi mi? Kim”
“Hiçbir fikrim yok” dedi Profesör,Haryy’nin sesindeki aciliyete bakarak. “Odanın içine yürüdüm ve bir ses duydum,daha
önce saklamaya çalısırken-yani seyy odayı kullanmaya çalısırken hiç böyle bir sey olmamıstı.”
“Bir ses? Ne soruyordu” dedi Harry
“Ne dedigini bilmiyorum,bir bagırma” dedi Profesör.
“Bir bagırma”
“Neseli” dedi
Harry ona baktı
“Kadın mıydı, erkek miydi?”
“Güçlü bir tahmine göre erkekti” dedi Profesör
“Ve mutlu.”
“Çok mutlu.” dedi profesör
“Bir sey kutlar gibi mi?”diye sordu Harry
“Kesinlikle”
“Ya sonra”
“Sonra sordum oradaki kim dedim” dedi Profesör
“Sormadan oradakinin kim oldugunu anlayamadınız mı?” diye sordu Harry
“Görücü göz…” dedi Profesör saygıyla,sallarını ve parlayan boncuklarını düzelterek “… mutlu seslerden çok dünyevi
olmayan meseleler üzerine ayarlanmıstır.”dedi.
“Haklısınız “ dedi Harry aceleyle bundan önce Profesör Trelawneyin görücü gözü hakkında çok sey duymustu.
“Peki ses oradakinin kim oldugunu söyledi mi?”
“Hayır söylemedi” dedi Profesör “Her sey birden siyahlastı ve bildigim diger sey kafa üstü yere çakıldım”
“Yani geleni görmediniz” dedi Harry
“E.. Hayır dedigim gibi…” durdu ve süpheyle Harry’e baktı.
“En iyisi bunu Dumbledore a söylemeniz.” dedi Harry “O Malfoy’un kutlamasını bilmeli yani sizi odadan kim attıysa”
 
 
Sitenin tek amacı kendim yükleyip kendim okumamdır. Hiçbir ticari vs. Amacım yoktur.
 
Bugün 9 ziyaretçi (12 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol