251_-_300
Profesör bu teklife hayretle baktı kibirli görünüyordu.
“Müdür bey benden onu daha az ziyaret etmemi tercih ettigini ima etti” dedi sogukça,”Dsime deger vermeyen birine
baskı yapacak degilim, eger Dumbledore uyarıları ihmal etmeyi sürdürürse, kartlar gösteriyorki…”
Kemikli ellerini bir an Harry’nin koluna yaklastırdı.
“Tekrar ve tekrar, nasıl ön gördügüm önemli degil—”
Ve dramatik bir sekilde sallarının altından bir kart çıkardı.
“-yıldırım çarpmıs kule,” diye fısıldadı. “Bela. Yıkım. Her zamankinden daha yakın…”
“Dogru,” dedi Harry tekrar. “Pekala… Hala bu sesi ve odadan dısarı fırlatılmanız konusunda Dumbledore’a anlatmanız
gerektigini düsünüyorum…”
“Öyle mi?” dedi Profesör Trelawney, konuyu bir an tartarmıs gibi göründü, fakat Harry onun yasadıgı bu küçük
macerayı anlatmayı sevecegini düsündü.
“Simdi onu görecegim,” dedi Harry. “Onunla bir randevumuz var. Beraber gidebiliriz.”
“Ah tamam, bu durumda,” dedi Profesör Trelawney bir gülümsemeyle. Dleri dönerek, Dspanyol sarabı dolu siselerini
heykelin yakınındaki bir vazoya bosalttı.”
“Seni sınıfımda görmeyi özlemisim,Harry” dedi duygusal bir sesle, beraber yola koyulmuslardı. “Hiç görücü gözün yoktu
ama iyi bir nesneydin…”
Harry cevap vermedi, Profesör Trelawney’in sürekli felakete dair tahminlerine alet olmaktan sıkılmıstı.
“Korkarım ki,” diye devam etti, “su katır –pardon, at adam—kart falları hakkında bir sey bilmiyor. Ona sordum –bir
görücü digerine –tabi hiç yapamadıgı için, yaklasan felaketin titresimlerini hissetti mi? Beni çok komik bulmusa benziyordu. Evet,
komik!”
Sesi daha da histerik bir hal aldı, Harry arkada bırakılan siselere ragmen keskin sarap kokusunu duyabiliyordu.”
“Muhtemelen, katır insanların benim büyük-büyük annemin hediyesini miras edinmedigimi duymustur. Bu söylentiler
kıskançlık nedeniyle etrafta dolastı. Bu tür insanlara ne söyledigimi bilir misin, Harry? Eger Dumbledore, beni okulunda egitim
vermem için izin verdiyse, bunca yıl o kadar güvendiyse, ona kendimi kanıtlamamıs mıyımdır?”
Harry belli belirsiz bir sey mırıldandı.
“Dumbledore ile ilk görüsmemizi çok iyi hatırlıyorum,” diye devam etti Profesör Trelawney, içten gelen bir sesle.
“Tamamiyle etkilenmisti, tabiki, tamamen etkilenmisti… Domuz Kafası’nda kalıyordum, hiç önermem, kötü bir yer sevgili evladım,
ama vergileri düsüktü. Benimle orada tanısarak büyük bir incelik gösterdi. Beni sorguladı… Dlk basta itiraf etmeliyim ki Kehanet’e
karsı bir garezi var gibiydi… ve hatırlıyorum ki biraz garip hissettim, o gün fazla yememistim… fakat sonra…”
Harry daha sonra ne oldugunu bildigi için ilk defa tam anlamıyla ilgi duyuyordu: Profesör Trelawney bütün hayatını
degistiren o kehaneti yapmıstı, onun ve Voldemort hakkında ki kehanet.
“…fakat sonra kaba bir sekilde snape bunu böldü!”
“Ne?”
“Evet, kapının agzında bir kargasa vardı ve kapı açıldı, kaba barmen ile birlikte yukarıya yanlıslıkla geldigine dair
zırvalayan Snape vardı, fakat ben korkarım ki ben onun orada benim Dumbledore ile konusmamı gizlice dinledigini söyleyebilirim
–görüyorsun ki o sıralar kendisi de is arıyordu ve muhtemelen ipuçları elde etmeye çalısıyordu! Har neyse bildigin gibi bunun
ardından Dumbledore bana görevi vermeyi biraz daha istedi, ama hala düsünmeden edemiyordum, Harry benim mütevazı
tavırlarım ve yetenegime karsılık bu kapı deliginden dinlemeye hazırlanan bu zorba adam arasında seçim yaptı. Harry, canım?
Omzundan baktıgında Harry’nin onunla olmadıgını fark etti, konusmayı kesmisti simdi aralarında 3 metre kadar mesafe
vardı.
“Harry?” diye tekrar etti tedirgince.
Muhtemelen onu kaygılandırmak ve korkutmak için yüzü bembeyazdı. Yayılan sok dalgaları ona çarptıgından beri
kaskatı kesilmisti, ondan bunca zaman saklanan bu bilgi dısında her sey aklından uçup gitmisti.
Kehanet’e kulak misafiri olan Snape’ti. Kehanet ile ilgili bilgileri Voldemort’a aktaran Snape’ti. Snape ve Peter Petigrew, Lily,
James ve ogullarının ardından avlaması için Voldemort’u onlar göndermisti…
Artık hiçbirsey Harry’nin umrunda degildi.
“Harry?” dedi Profesör Trelawney tekrarlayarak. “Harry- beraber müdürü görmeye gittigimizi sanıyordum?”
“Burada kalın,” dedi Harry, uyusmus dudaklarının arasından.
“Ama, tatlım… Ona nasıl saldırıya ugradıgımı anlatacaktım, oda—”
“Burada kalın!” dedi tekrar, Harry, sinirli bir tonda.
Harry yanından geçip ileriden hayvan baslı heykelin oldugu Dumbledore’un koridoruna dönerken, Profesör Trelawney
dehsete düsmüstü. Heykele sifreyi haykırdı ve üçer üçer kıvrılan merdivenlerden çıktı. Dumbledore’un kapısını tıklatmak yerine
tekmelercesine vurdu ve Harry çoktan kendini içeriye attıgında sıcak bir ses “Gir” dedi.
Pencerenin ardında batan günesin altınımsı yansıması gözlerine vuran Anka kusu Fawkes, ani bir bakıs attı.
“Evet, Harry, benimle gelebilecegine söz vermistim.”
Bir veya iki dakikalıgına Harry hiçbir sey anlamadı, Trelawney ile yaptıgı konusma aklındaki her seyi uçurmustu, sanki
beyni daha agır çalısıyordu.
“Gelmek…sizinle mi…?”
“Eger istersen tabi”
“Eger ben…”
Ve Harry ilk basta neden Dumbledore’un odasına gelmeye kalkıstıgını hatırladı.
“Bir tane buldunuz mu? Bir Horcrux mı buldunuz?”
“Sanırım evet.”
Kızgınlık ve öfke, sok ve heyecanla yarısıyordu; birkaç dakikalıgına Harry konusamadı.
“Korkman çok dogal,” dedi Dumbledore
“Korkmadım!” dedi Harry bir çırpıda ve bu tam anlamıyla dogruydu, hissetmedigi tek duygu sadece korkuydu. “Bu hangi
Horcrux? Nerede?”
“Hangisi olduguna emin degilim-ancak yılan olmadıgını söyleyebiliriz- ama onun buradan kilometrelerce ötede bir deniz
kıyısında, uzun süredir yerini belirlemeye çalıstıgım bir magarada saklandıgına inanıyorum. Tom Riddle’ın yıllık gezilerindeki
yetimhaneden iki çocugu korkuttugu magara; hatırladın mı?”
“Evet,”dedi Harry. “Nasıl korunuyor?”
“Bilmiyorum, tamamıyla yanlıs çıkabilecek süphelerim var.” Dumbledore bir an tereddüt etti ve “Harry, benimle
gelebilecegine dair söz verdim ve sözümde duruyorum, aslında bunun oldukça tehlikeli olacagına dair uyarmamakla yanlıs
yaptım.”
“Geliyorum,” dedi Hary, Dumbledore konusmasını henüz bitirmisti. Snape’e karsı öfkeyle kaynamakta olarak, riskli ve
ciddi bir seyi yapma tutkusu on kat daha artmıstı. Bu Harry’nin yüzüne yansımıs olmalıydı ki Dumbledore pencereden Harry’e
yaklasarak daha yakından baktı, gümüsi kaslarının ortasındaki derin çizgiyi görebiliyordu.
“Ne oldu sana?”
“Hiçbir sey,” diye yalan söyledi Harry.
“Seni ne üzdü?”
“Üzülmedim.”
“Harry, Zihinbend’de hiçbir zaman iyi olmadın—”
Bu kelime Harry’nin öfkesini tutusturan bir kıvılcım oldu.
“Snape!” dedi yüksekçe ve Fawkes arkalarından acı bir çıglık çıkardı. “Snape’e ne oldugu! Voldemort’a kehaneti anlattı,
oydu, dısarıdan kapıyı dinledi, Trelaney anlattı bana!”
Dumbledore’un tepkisi degismedi, ancak Harry onun yüzünün batmakta olan günes nedeniyle al yüzünün altında
bembeyaz kesildigini düsündü. Bir dakikalıgına Dumbledore hiçbir sey söylemedi.
“Ne zaman ögrendin bunu?” diye sordu sonunda.
“Daha simdi!” dedi Harry, bagırmamak için kendini çok büyük bir çabayla zor tutuyordu. Ve birden kenidini tutamadı.
“VE SEN ONA BURDA ÖGRETMENLDK YAPMASINA DZDN VERDDN VE O VOLDEMORT’A ANNEM DLE BABAMIN ARKASINDAN
GDTMESDND SÖYLEDD!”
Kavga edermis gibi soluyordu, kılını bile kıpırdatmayan Dumbledore’a dönerek odada volta atmaya basladı, ellerini
ovuyordu ve esyaları etrafa fırlatmamak için kendini son safhada zapt ediyordu. Dumbledore’a karsı öfkesini kusmak istiyordu
ayrıca onunla gidip Horcrux’ı yok etmeyi denemeyi de; ayrıca Snape’e güvendigi için aptal yaslı bir adam oldugunu söylemeyi
istedi, ancak öfkesini kontrol altına almazsa Dumbledore’un onu götürmeyeceginden korkuyordu…
“Harry,” dedi Dumbledore usulca. “Lütfen dinle beni.”
Adımlarını durdurmak, kendini bagırmaktan alıkoymak kadar zordu. Harry duraksadı, dudaklarını kemirerek,
Dumbledore’un çizgili yüzüne baktı.
“Profesör Snape’in yaptıgı korkunç bir—”
“Bana hata oldugunu söylemeyin efendim, kapıyı dinliyordu!”
“Bitirmeme izin ver.” Harry ters bir sekilde kafasını salladıgı ana kadar bekledi sonra devam etti. “Profesör Snape korkunç
bir hata yaptı. Profesör Trelawney’in kehanetini duydugu gece hala Lord Voldemort’un tarafındaydı. Dogal olarak dogrudan
efendisini ilgilendiren bu konuyu anlatmak için acele etti. Fakat bilmiyordu-bilmesine de imkan yoktu- bundan sonra
Voldemort’un hangi çocugun pesine düsecegini bilmiyordu veya hangi ailenin pesine düsecegini Snape bilmiyordu.
Harry nesesiz bir kahkaha koyu verdi.
“Babamdan Sirrius’tan nefret ettigi gibi nefret ediyordu! Profesör, Snape’in nefret ettigi insanların sonlarının ölüme meyilli
oldugunu Fark etmediniz mi?”
“Profesör Snape’in Lord Voldemort’un kehaneti nasıl yorumladıgını fark ettiginde hissettigi vicdan azabı hakkında hiçbir
fikrin yok, Harry. Onun hayatındaki en büyük pismanlıgına inanıyorum ve onun dönmesinin sebebi –“
““Fakat o çok iyi bir Zihinbendar, degil mi, efendim?” dedi kararlı durmaya çabalayan Harry. “Ve Voldemort’u simdi bile
onun kendi tarafında olduguna inandırmadı mı? Profesör… Snape’in sizin tarafınızda oldugundan nasıl emin olabiliyorsunuz?”
Dumbledore bir süreligine konusmadı; aklını bir seye yogunlastırıyormus gibi görünüyordu. En sonunda konustu, “Eminim.
Severus Snape’e tamamen güveniyorum.”
Harry bir süreligine derin nefes alırken sabit durmaya çabalıyordu, fakat ise yaramıyordu.
“Sey, ben inanmıyorum!” dedi Harry önceki kadar yüksek sesle. “Tam suan Draco Malfoy ile bir seyler yapıyorlar, tam
sizin burnunun dibinde ve siz hala –“
“Bunu yeterince tartıstık, Harry,” dedi Dumbledore, ve sesi simdi yine sertti. “Sana kendi görüsümü söyledim.”
“Siz bu gece okuldan ayrılacaksın ve iddia ediyorum, dikkat etmemissindir Snape ve Malfoy’un yapmaya karar
verebilecekleri –“
“Neye?” diye sordu Dumbledore, kaslarını kaldırmıstı. “Ne yaptıklarından süpheleniyorsun, Tam olarak?”
“Ben… Bir seyler yapıyorlar!” dedi Harry, bunları söylerken yumruklarını sıkmıstı. “Profesör Trelawney Dhtiyaç Odası’nda
sarap siselerini saklamaya çalısırken, Malfoy’un sevinçli bir sekilde haykırıp bir seyi kutladıgını duymus. Orada tehlikeli bir sey
onarmaya çalısıyordu ve eger bana sorarsanız onardı da ve siz sadece okuldan dısarı dogru yürüyüp gidiyorsunuz, hiçbir sey –“
“Yeter,” dedi Dumbledore. Oldukça sakin bir sekilde söylemisti ve Harry anında sessizlesmisti; çizgiyi astıgını biliyordu. “Bu
sene okulda olmadıgım sıralarda okulu korunmasız bırakacagımı sanıyorsun? Tabii ki bırakmayacagım. Bu gece, ben ayrılırken,
kale de tekrar ilave korumalar olacak. Lütfen ögrencilerin güvenligini ciddiye almadıgımı kast etme, Harry.”
“Kast etmedim –“ diye mırıldandı Harry, birazcık utanmıs bir sekilde, fakat Dumbledore devam etti.
“Bu konuyu daha fazla tartısmak istemiyorum.”
Harry, sert bir karsılık almıstı, çok ileri gitmesinin Dumbledore eslik etme sansını yıkmasından korkuyordu, fakat
Dumbledore devam etti, “Bu gece benimle gelmek istiyor musun?”
“Evet,” dedi Harry anında.
“Çok iyi, öyleyse: Dinle.”
Dumbledore dik durdu,
“Seni tek bir sartla yanımda götürüyorum: Sana verdigim emirleri anında ve sorgulamadan yapman sartıyla.”
“Elbette.”
“Beni anladıgına emin ol, Harry. Yani “Kos”, “Saklan” veya “Geri çekil” gibi emirler bile olsalar uyacaksın. Sözüne
güvenebilir miyim?“
“Ben – evet, elbette.”
“Eger ben sana saklanmanı söylersem, saklanacak mısın?”
“Evet.”
“Eger kaçmanı söylersem, uyacak mısın?”
“Evet.”
“Eger beni bırak, kendini kurtar dersem, söyledigimi yapacak mısın?”
“Ben –“
“Harry?
Bir süreligine birbirlerine baktılar.
“Evet, efendim.”
“Çok iyi. Öyleyse ben senden kosup pelerinini almanı ve bes dakika içinde Giris Salonu’na gelmeni isteyecegim.”
Dumbledore hararetli pencereden dısarı bakmak için döndü; kırmızı yakut görünümlü günes simdi ufuk boyunca göz
kamastırıcı bir sekilde parıldıyordu. Harry ofisten, sarmal merdivenlerden asagıya dogru hızla yürüdü. Aklı aniden acayip bir
sekilde netlesmisti. Ne yapacagını biliyordu.
Geri döndügünde Ron ve Hermione ortak salonda bir arada oturuyorlardı.
“ Dumbledore ne istiyor?” diye sordu Hermione öncelikle. “ Harry, sen iyi misin?” diye de endiseyle ekledi.
“ Dyim,” dedi Harry kısaca hızla yanlarından geçerken. Hızla merdivenlerden yukarıya kostu ve yatakhaneye girip sandıgını
savururcasına açtı. Çapulcu Haritasını ve bir çift top yapılmıs çorap çıkardı. Sonra hızla merdivenlerden asagıya geri kosup ortak
salona girdi, ve mola vermek için Ron ve Hermione’nin sersemlemis bir sekilde oturdugu yere dogru kayarcasına ilerledi.
“ Pek zamanım yok,” dedi Harry nefes nefese, “ Dumbledore Görünmezlik Pelerinimi almam gerektigini düsünüyor.
Dinleyin…”
Hızlıca onlara nereye ve neden gidiyor oldugunu anlattı. Ne Hermione’nin korkudan solugu kesilince ne de Ron’un
düsüncesiz soruları yüzünden durmadı; kendileri için daha ince detayları sonradan ögrenebilirlerdi.
“ … yani ne demek istedigimi anladınız mı?” diye dörtnala bitirdi Harry. “ Dumbledore bu gece burada olamayacak, bu
yüzden Her ne yapacaksa Malfoy’un baska bir fırsatı daha olacak.” Ron ve Hermione her sözünü kesmeye kalkıstıklarında, “
Hayır, beni dinleyin!” diye hırıldıyordu. “ Malfoy’un Dhtiyaç Odası’nda kutlama yaptıgını biliyorum. Burada –” Çapulcu Haritası’nı
Hermione’nin eline ittirdi. Onu izlemelisiniz, ve Snape’i de. DO’dan kimleri bulabilirseniz kullanın. Hermione, bu irtibat galleonları
hala çalısıyor, degil mi? Dumbledore, okula ilave korumalar koydugunu söyledi, fakat eger Snape de yaptıysa, Dumbledore’un
korumasının ne oldugunu bilecektir, ve nasıl engellenecegini de – fakat çogunlukla sizin tarafınızdan izlenildigini beklemeyecektir,
degil mi?”
“ Harry –” diye basladı Hermione, gözleri korkuyla açılmıstı.
“ Tartısacak zamanım yok,” dedi Harry ters bir sekilde. “ Sen de sunu al –” Çorapları Ron’un eline dogru ittirdi.
“ Tesekkürler,” dedi Ron. “ Eee, neden çoraplara ihtiyacım olsun ki?”
“ Dçlerine sarılı olan seye ihtiyacın var, Felix Felicis’e. Onu kendin ve Ginny arasında paylastır. Ona benden hosça kal
dedigimi söyle. Gitsem iyi olacak, Dumbldore bekliyor –”
“ Hayır!” dedi Hermione, Ron küçücük sisedeki altın rengi iksiri açarken, dehsete düsmüs görünüyordu. “Onu istemiyoruz,
ne ile yüzlesecegini biliyorsun, sen al?”
“ Ben iyi olacagım, Dumbledore ile birlikteyim,” dedi Harry. “ Sizin de iyi oldugunuzu bilmek istiyorum… böyle bakma
Hermione, sonra görüsürüz.”
Ve portre deliginden geçerek hızlıca Giris Salonuna geri kostu. Dumbledore meseden yapılmıs ön kapının orada bekliyordu.
Harry en üstteki tas basamaktan asagıya dogru kayarken, Dumbledore ona döndü. Harry nefes nefese kalmıstı, bir yandan da
içinde yanan bir sancı duyuyordu.
“ Pelerinini giyinirsen memnun olacagım, lütfen,” dedi Dumbledore, ve konusmadan önce Harry pelerinini üzerine atana
kadar bekledi, “ Çok iyi. Hadi gidelim?”
Tas basamaklardan önce Dumbledore inmeye basladı, yolculuk pelerini bu hareketsiz yaz havasında güçbela
kımıldıyordu. Harry görünmezlik pelerinin altında aceleyle yanına ilerledi, halen nefes nefeseydi ve her zamankinden daha çok
terliyordu.
“ Fakat, insanlar sizin ayrıldıgınızı görünce ne düsünecek, Profesör?” diye sordu Harry, aklı Malfoy ve Snape de idi.
“ Bir seyler içmek için Hogsmeade’ye indigimi düsünecekler,” dedi Dumbledore neseyle. “ Bazen alısveris yapmaya
Rosmerta’ya giderim, veya Domuz Kafası’nı ziyaret ederim… veya söyle bir görünürüm. Bir seyler saklamak isteyen birilerini
bulmak için dogru bir hedef.”
Alacakaranlık ısıklarının toplandıgı yere dogru yol aldılar. Hava tamamıyla ıslak çimen, göl suyu ve Hagrid’in kulübesinden
gelen duman kokularıyla doluydu. Herhangi tehlikeli veya korkutucu bir seye dogru gittiklerine inanması çok zordu.
“ Profesör,” dedi Harry sessizce, yolun sonundaki kapılar görüs alanlarından çıkarken, “ Cisimlenecek miyiz?”
“ Evet,” dedi Dumbledore. “ Sanıyorum, simdi cisimlenebilirsin?”
“ Evet,” dedi Harry, “ fakat izin belgem yok.”
Gitmeyi umdugu yerden yüz mil uzaga bir yere giderek her seyi berbat edebilecegini düsününce; dürüst olmanın en iyi sey
oldugunu anladı.
“ Önemi yok,” dedi Dumbledore, “ sana yine yardım edebilirim.”
Kapılardan, Hogsmeade’in ıssızlasmıs ve alacakaranlık ısıklarıyla aydınlanan arazisinin çıktılar. Yürürlerken karanlık çok hızlı
çökmüstü ve Ana Caddeye ulastıkları zaman neredeyse gece olmustu. Dükkanların üzerindeki pencerelerden ısıklar parıldıyordu
ve Üç Süpürge hanına yaklastıklarında nahos bir bagırıs duydular.
“ – ve dısarıda kal!” diye bagırdı Madam Rosmerta, kirli-görünümlü bir büyücüyü zorla dısarı atarken. “ Oh, merhaba,
Albus … geç kaldın …”
“ Dyi aksamlar, Rosmerta, iyi aksamlar … affet beni, Domuz Kafası’na gidiyordum … kusura bakma, fakat bu gece sessiz
bir ortam istiyorum…”
Bir dakika sonra, hiçbir esinti olmamasına ragmen Domuz Kafası tabelasının az miktarda gıcırdadıgı sokaga girmek için
köseyi döndüler. Üç süpürge ile karsılastırıldıgında, bar tamamıyla bos görünüyordu.
“ Dçeri girmemiz gerekmeyecek,” diye mırıldandı Dumbledore, etrafına göz gezdirerek. “ Hiç kimse gittigimizi görmedigi
sürece … simdi elini kolumun üzerine koy, Harry. Çok sıkı tutmana gerek yok, yalnızca sana rehberlik ediyorum. Üçe kadar
sayınca – bir … iki … üç …”
Harry döndü. Hemen, kalın bir lastik borudan geçerken sıkıstıgına dair korkunç bir duygu hissetti; nefes alamıyordu,
vücudunun her parçası hemen hemen dayanabilecegi son noktaya kadar sıkısmıstı ve sonra, tam bogulması gerektigini
düsündügü anda, görünmez seritler çözüldü ve taze, tuzlu havayı akciger dolusu soludugu serin bir karanlıga ayak bastı.
(shadow_shooter, arctic, fovundur)
MAGARA
Harry tuz kokusunu alabiliyor ve saldırgan dalgaların sesini duyabiliyordu; ayısıgı ile aydınlanmıs denize ve yıldız kaplı
gökyüzüne baktıgı an hafif ve serin bir esinti saçını karıstırdı. Altında su köpürürken ve çalkalanırken, kara bir kayanın toprak
üstündeki yüksek çıkıntısının üzerinde duruyordu. Omzunun üstünden etrafa bir göz attı. Kule gibi bir uçurum arkalarında
yükseliyordu, kara ve meçhul, sarp bir yamaçtı. Birkaç koca kaya yıgını, Harry ve Dumbledore’un üzerinde durdugu gibi olan,
geçmiste uçurumun bir tarafından kopmus gibi görünüyordu. O yerin kasvetli ve göze batan bir görünümü vardı; deniz ve
kayalıklar hos olacak herhangi bir agaç, veya çimen ve kum birikintisi dahi yoktu.
“Ne düsünüyorsun?” diye sordu Dumbledore. O yerin güzel bir piknik yeri olup olmadıgı hakkında Harry’nin görüsünü almak
istiyor gibiydi.
“Yetimhaneden aldıgı çocukları buraya mı getiriyolardı?” diye sordu bir gezi için buradan daha az sıcak ve daha az güzel bir
yer tahmin edemeyen Harry.
“Tam olarak degil,” dedi Dumbledore. “Arkamızdaki kayalıkların biraz ötesinde köy gibi bir yer var. Yetimlerin biraz deniz
havası ve manzarası için ordan alındıgına inanıyorum. Ama bence bu yere gelen sadece Tom Riddle ve onun genç kurbanlarıydı.
Hiçbir Muggle olaganüstü bir dagcı olmadıkça bu kayalıklara ulasamaz, ve botlar sarp kayalıklara yaklasamaz, etrafındaki sular
çok tehlikeli. Riddle’ı tırmanırken hayal ediyorum da; büyü Riddle’a halattan daha çok yardım etmis olmalı. Ve muhtemelen
korkutmanın verdigi haz için iki küçük çocuk getirdi. Sanırım bu yolculuk yalnız da yapılabilirdi,degil mi?”
Harry sarp kayalıklara baktı tekrar ve ahmakça seyler hissetti.
“Ama onun –- ve bizim — asıl hedefi biraz daha ilerde yatıyor. Gel”
Dumbledore Harry’e bir sıra çentikli oyugun asagıdaki yarı batık ve uçuruma yakın koca kayalara dogru dogal bir basamak
yaptıgı yerdeki sarp kayalıgın kenarına gelmesi için isaret etti. Çok tehlikeli bir çıkıntıydı. Çürümüs kolu tarafından birazda olsun
engellenen Dumbledore yavasça yürüdü. Altındaki kayalar deniz suyu yüznden kaygandı. Harry yüzüne püsküren soguk tuz
damlacıklarını hissedebiliyordu. Uçurumun en yakınındaki kayaya ulastıgı gibi “Lumos” dedi Dumbledore. Bin tane altın ısık
benegi Harry’nin çömeldigi yerdeki suyun kara yüzeyinde kıvılcımlar saçtı; arkasındaki kayanın kara duvarı da aydınlanmıstı.
“Gördün mü?” dedi Dumbledore sessizce, asasını biraz yukarda tutarken. Harry kayalıkta karanlık suyun girdap gibi döndügü bir
yarık gördü. “Biraz ıslanmaya itiraz etmezsin, degil mi ?”
“Hayır” dedi Harry.
“O zaman çıkar görünmez pelerinini — simdilik ihtiyacımız yok — ve hadi dalalım suya,” Ve çok genç birisinin sahip
olabilecegi ani bir çeviklikle, kayadan asagı kaydı, denize girdi, ve kayanın bir yüzündeki karanlık yarıga dogru kusursuz bir
sekilde kurbagalama yüzmeye basladı, aydınlatılmıs asası agzındaydı. Harry pelerinini çıkardı, cebine tıktı ve Dumbledore’u takip
etti. Su buz gibiydi; Harry’nin içi su dolmus giysileri etrafında kabardı ve agırlık yaptı. Derin derin nefes alırken ki bu burun
deliklerinin yosunla ve tuzun keskin tadıyla dolmasına sebep oluyordu, titrek bir ısık gözüne ilisti, titrek ısık simdi kayalıgın
derinliklerine dogru ilerliyordu. Sonunda yarık Harry’nin en sonuna kadar su ile dolmus olabilecegini düsündügü karanlık bir
tünele açıldı. Nemli ve kaygan kayalar tas çatlasa üç ayak yüksekligindeydi ve Dumbledore geçerken asasının bıraktgı ısık
yüzünden ıslak zift gibi parlıyorlardı. Biraz ilerdeki giris bir geçit olusturarak saga döndü ve Harry geçidin uçurumun derinliklerine
dogru uzadıgını gördü. Dumbledore’un pesinde yüzmeye devam etti, pürüzlü yerlere sürttügünden dolayı hissizlesen parmak
uçları tas gibi olmustu.
Sonra Dumbledore’un sudan çıktıgını farketti, gümüs saçı ve kara cübbesi parıldırıyordu. Harry gidecegi yere
ulastıgında kocaman bir magaraya giden basamaklar gördü. Basamaklara tırmandı, sırılsıklam giysilerinden su
damlıyordu, ve su yüzüne çıktı, durgun ve dondurucu hava yüzünden istemeden titriyordu.
Dumbledore magaranın ortasında duruyordu. Dumbledore yerinde döndükçe asası yükseliyordu elinde, duvarları ve
tavanı inceliyordu.
“Evet, iste bu yer” dedi Dumbledore.
“Nasıl emin olabiliyorsun?” diye fısıldayarak sordu Harry.
“Bu yerin tanınmıs bir sihiri var,” dedi Dumbledore basitçe. Harry yasadıgı titremelerin iliklerine kadar donmus
olmasına mı yoksa ordaki büyünün farkında olmasına mı baglı oldugunu kestiremiyordu.Harry Dumbledore’un yerinde
dönmeye devam etmesini izliyordu, besbelli Harry’nin göremedigi seylere konsantre oluyordu. “ Sadece bir bekleme
odası, giris salonu” dedi Dumbledore bir yada iki dakika sonra. “Daha içerdeki yere girmeliyiz… Artık doganın kendisinden
çok önümüzdeki duranlar Voldemort’un engelleri olacak…”
Dumbledore magaranın duvarına yaklastı ve kararmıs parmak uçlarıyla duvarı oksadı, Harry’nin anlamadıgı garip bir
dilde sözler mırıldanıyordu. Dumbledore iki kez magaranın çevresinde yürüdü, yapabildigi kadar pürüzlü taslara
dokunuyordu, arasıra duruyor, belirli bir yer üzerinde parmaklarını ileri-geri hareket ettiriyordu, sonunda durdu, eliyle
duvarın karsısındaki bir yere bastı. “Burası,” dedi. “Buradan gidecez. Giris gizli.” Harry Dumledore’a nasıl bildigini
sormadı. Basitçe bakarak ve dokunarak herseyi böyle kolayca halledebilen bir büyücü görmemisti hiç; ama Harry fazla
tantananın ve patırtının genellikle uzmanlıktan çok beceriksizlik belirtisi oldugunu çok önceleri ögrenmisti. Dumbledore
magara duvarının bir adım gerisine geldi ve asasını kayaya dogru tuttu. Bir an kemerli bir sekil belirdi, sanki sekildeki
yarıgın arkasında güçlü bir ısık varmıs gibi beyaz beyaz parlıyordu.
“Basardın!” dedi Harry geveze bir dille, ama daha kelimeler agzından çıkmadan sekil kayboldu, kayayı herzamanki
gibi sert ve yalın bir sekilde bıraktı. Dumbledore etrafına bakındı.
“Harry, çok üzgünüm, unuttum” dedi; asasını Harry’e dogrulttu ve bir anda, Harry’nin elbiseleri sanki parlayan bir
atesin önünde oturuyolarmıs gibi kurulandı ve hafif ısındı.
“Tessekür ederim,” dedi Harry minnettar bir halde, ama Dumbledore çoktan dikkatini yeniden sert kayaya çevirmisti.
Daha büyü yapmayı denemedi, ama basitçe orda dumus dikkatlice kayaya bakıyordu sanki orda çok ilginç bir sey
yazılmıs gibi. Harry sessizce durdu; Dumbledore’un dikkatini bozmak istemiyordu. Dki dakika sonra, Dumbledore sessizce
“Elbette degil. Çok ilkelce.”
“O ne, pröfesör ?”
“Bana kalırsa,” dedi Dumbledore, yaralı olmayan elini cübbesinin içine soktu ve Harry’nin iksir malzemelerini keserken
kullandıgı gibi kısa gümüs bir bıçak çıkardı, “geçmek için ödeme yapmamız gerek.”
“Ödemem mi?” dedi Harry. “Kapıya bir sey vermelisin, degil mi?”
“Evet,” dedi Dumbledore. “Kan gerekli eger yanlısım yoksa”
“Kan mı?”
“Dlkelce oldugunu söyledim,” dedi kibirli hatta hayalkırıklıgına ugramıs görünen Dumbledore, çünkü Voldemort
Dumbledore’un öngördügü gibi yüksek standartlarda beklenen sonucu verememisti. “Fikir suki, seninde bir sonuç
çıkarabilecegin gibi, düsmanı odaya girmek için kendisini zayıflatmalı. Birkez daha Voldemort fiziksel yaralardan daha
korkunç seyler oldugunu anlamakta sınıfta kalıyor”
“Ama hala böyle bir sey yapmaktan kaçınabilirsiniz…” dedi bu konuda yeterince acı çekmis Harry ve hiç hevesli degildi
tekrar böyle bir seye.
“Bazen istesende kaçınılmazdır,” dedi Dumbledore, cübbesinin kolunu sallarken ve yaralı elinin ön tarafını açıga
çıkarırken.
“Profesör!” diye itiraz etti Harry ileri atılarak, Dumbledore bıçagını kaldırmıstı. “Ben yapacam,ben—“ Ne söyleyecegini
bilmiyordu – “daha gencim, bana uyar degil mi?”
Ama Dumbledore sadece gülümsedi. Gümüs bir parlama oldu ve kırmızı bir sey fıskırdı; duvarın yüzü kara ve
parıldayan damlalarla doldu.
“Çok naziksin, Harry,” dedi Dumbledore, simdi kendi kestigi kolundaki derin yaranın üstünde asasının ucunu
gezdiriyordu, böylece anında yara iyilesti, aynı Snape’in Malfoy’un yaralarını iyilestirdigi gibi, “ Ama senin kanın
benimkinden daha degerli. Dste, kanım bilmeceyi çözdü, degil mi?” Bir kemerin gümüs renginde parıldayan dıshatları bir
kez daha duvarda belirdi, ve bu sefer yavas yavas kaybolmadı: Kan sıçramıs kaya basitçe kayboldu, bütün bir karanlık
gibi görünen bir giris bıraktı arkasında. “Pesimden gel,” dedi Dumbledore topukları üstünde olan Harry ile kemerli yoldan
geçti, geçtigi gibi hızla kendi asasını aydınlattı.
Tüyler ürperten bir manzarayla karsılastı: Genis ve kara bir denizin kenarında duruyorlardı, o kadar genistiki Harry
gölün uzakta kalan kıyısını göremiyordu, magaradaki tavan o kadar yüksektiki sonu gözükmüyordu. Puslu ve yesilimsi bir
ısık gölün ortası gibi görünen uzakta bir yerde parlıyordu; ısık tamamiyle asagıdaki suya yansıyordu. Kadife gibi karanlıgı
bozan tek sey yesilimsi alev ve iki asadan çıkan ısıktı, buna ragmen onların ısıkları Harry’nin umdugu kadarıyla karanlıgın
içine islemiyordu. Nedense bu karanlık normal karanlıktan daha koyuydu.
“Hadi gidelim,” dedi Dumbledore yavasça. “Suya basmamaya dikkat et. Bana yakın dur.” Göl kenarının etrafından
yürümeye basladı, ve Harry Dumbledore’u yakından takip etti. Ayak sesleri yankılanıyor, suyun etrafını kusatan kayanın
dar kenarında çarpma sesleri çıkartıyordu. Tekrar tekrar yürümeye devam ettiler, ama manzara degismedi: Bir tarafta,
sert kayadan duvarlar, diger tarafta, sınırsız ve düzgünce uzayıp giden bir bosluk, donuk karanlık, gizemli ve yesilimsi
parıltının bulundugu en ortadaki yerdeydi. Harry bu yeri ve bu yerdeki sessizligi çok bunaltıcı ve sinir bozucu buldu.
“Profesör?” dedi Harry sonunda. “Sence Horcrux burda mı?”
“Evet” dedi Dumbledore. “Evet, bundan eminim. Asıl sorun, ona nasıl ulasacaz?”
“Bir Çagırma Büyüsü yapmayı deneyemez miyiz?” dedi Harry, bunun aptalca bir soru oldugundan emindi. Ama burdan
hemen çıkmak istedigini itiraf etmekten daha çok hevesliydi söylerken.
“Kesinlikle deneyebiliriz” dedi Dumbledore, aniden durdu, Harry nerdeyse ona çarpıyordu. “Neden sen yapmıyorsun?”
“Ben mi? Ta…tamam…” Harry bunu hiç beklemiyordu, ama bogazını temizledi ve asasını yukarıya kaldırarak, “Accio Horcrux
!” dedi yüksek sesle.
Patlamaya benzer bir gürültüyle, yirmi fit uzakta çok büyük ve soluk bir sey karanlık sudan dısarı püskürdü; Harry ne
oldugunu göremeden önce, gürültülü bir sapırtıyla ayna gibi olan yüzeyde büyük ve derin dalgalar yaratarak kaybolmustu. Harry
sok içinde geriye sıçradı ve duvara çarptı; Dumbledore’a döndügünde yüregi hala deli gibi çarpıyordu.
“O neydi?”
“Bence, Horcrux’u almaya kalkısmamıza cevap gibi bir seydi.”
Harry suya tekrar baktı. Suyun yüzeyi yeniden siyah bir cam gibi parıldıyordu: Dalgalar dogal olmayan bir sekilde hızlıca
kaybolmuslardı; Harry’nin kalbi yine de hızla çarpıyordu.
“Bunun olacagını biliyor muydunuz, efendim?”
“Ben Horcrux’u açıkça ellemeye kalkıstıgımızda bazı seyler olabilecegini düsündüm. Bu çok güzel bir fikir Harry; neyle
yüzlestigimizi ortaya çıkartmaya dair en basit örnek.”
“Ama o seyin ne oldugunu bilmiyoruzki” dedi hiç tekin gözükmeyen durgun suya bakan Harry.
“Seyler demek istedin herhalde” dedi Dumbledore. “Onlardan sadece bir tane oldugundan çok süpheliyim. Devam edelim
mi?”
“Profesör?”
“Evet, Harry?”
“Bu göle girmemiz gerekiyor mu sizce?”
“Girmek mi? Sadece çok sanssızsak.”
“Sizce Horcrux en altta degil, degil mi?”
“Hayır … Bence Horcrux tam ortada.” Ve Dumbledore asasıyla gölün merkezindeki puslu yesil ısıgı isaret etti.
“Demekki onu almak için gölün karsısına geçmemiz gerek”
“Evet, bence de” Harry hiçbir sey demedi. Tüm su yaratıklarını, dev yılanları, seytanları, garkenezleri, ve cinleri düsündü…
“Aha,” dedi Dumbledore, ve yeniden durdu; bu sefer, Harry gerçekten ona çarptı; bir an kara suyun kenarında sendeledi, ve
Dumbledore yaralı olmayan eliyle Harry’nin kolunun üst kısmını sıkıca kavrayarak onu geri çekti. “Üzgünüm, Harry, seni
uyarmalıydım. Duvarın karsısında dur, lütfen; sanırım yeri buldum.”
Dumbledore’un ne demek istedigi hakkında Harry’nin hiçbir fikri yoktu; Harry’nin söyleyebildigi kadarıyla karanlık kıyının bu
parçası kesinlikle digerleri gibiydi, ama Dumbledore orayla ilgili özel bir sey bulmus gibi görünüyordu. Bu sefer Dumbledore elini
kayalık duvarın üzerinde degil ama bunaltıcı havaya dogru elini hızlıca hareket ettiriyordu, sanki görünmez birseyi tutmayı yada
bulmayı umuyordu.
“Oho,” dedi Dumbledore sevinçle, dakikalar sonra. Elini havanın ortasında Harry’nin göremedi bir sey üzerinde kapamıstı.
Dumbledore suya daha çok yaklastı; bombeli ayakkabılarının uçları kayanın en büyük kenarına bastıgı an Harry endiseyle onu
izledi. Elini havada sıkıca kapalı tutarken, Dumbledore diger eliyle asasını kaldırdı ve yumruguyla belirli bir noktaya hafifçe vurdu.
Aniden kalın, bakırımsı ve yesil bir zincir bunaltıcı havanın ortasında belirdi, Dumbledore’un sımsıkı kapanmıs elinde suyun
derinliklerinden uzadıça uzuyordu. Dumbledore elinden bir yılan gibi kaymaya baslayan zinciri bagladı, kendisini çınlayan ve
kayalık duvarlarda gürültüyle yankılanan bir sesle yere sarıyor, kara suyun derinliklerinden bir sey çekiyordu. Küçük bir botun
hayaletimsi bası yüzeye çıktı, zincir gibi yesil yesil parlıyordu, ve Harry ile Dumbledore’un oldugu kıyıya dogru gelen küçük bir
dalgayla zar zor suyun üstünde kaldı.
“Onun orda oldugunu nasıl bildiniz?” diye sordu Harry saskınlıkla.
Kayık nazik bir darbeyle kıyıya vurdugu an “Büyü arkasında herzaman izler bırakır,” dedi Dumbledore, “ bazen çok özel izler.
Ben ögrettim Tom Riddle’a. Onun tarzını biliyorum.”
“Bu… bu kayık güvenli mi?”
“Ah evet, sanırım güvenli. Voldemort istedigi zaman Horcrux’u almak ya da karsıya geçmek ve aynı zamanda göle koydugu
yaratıkların gazabını üstüne çekmemek için bu aracı yaratmak zorundaydı.”
“O zaman sudaki seyler bize bir sey yapmaz eger Voldemort’un kayıgıyla geçersek, degil mi?”
“Sanırım kendimizi onların kararlarına teslim etmeliyiz, bir noktada, bizim Lord Voldemort olmadıgımızı kavramalısın. Simdiye
kadar, nedense, basardık. Kayıgı yükseltmemize izin verdiler.”
“Ama neden izin verdiler?” diye sordu, kıyıdan uzaklastıkları gibi karanlık sudan çıkan dokunaçların görüntüsünü kafasından
silkip atamayan Harry.
“Voldemort kimsenin ama sadece çok büyük bir büyücünün kayıgı bulabileceginden oldukça eminmis,” dedi Dumbledore.
“Sanırım Voldemort her türlü riske hazırlanmıs olmalı, düsüncesine göre, en muhtemel olmayan olasılık birisinin kayıgı
bulmasıydı, ilerde sadece kendisinin geçebilecegi engeller koymus oldugunu biliyordu. Onun dogru olup olmadıgını görecez.”
Harry kayıga baktı. Kayık gerçekten çok küçüktü. “Dki kisi için yapılmıs gibi görünmüyor. Dkimizi de tasıyacak m? Çok mu agır
oluruz kayık için?”
Dumbledore kendi kendine güldü. “Voldemort agırlıga önem vermez, ama karsıya geçecek büyü gücü miktarına bakar. Bana
kalırsa kayıga bir tılsım konulmus olabilir böylece bir kerede sadece bir büyücü kayıgı kullanacak.”
“Ama o zaman --- ?”
“Sanırım sen sayılmazsın, Harry: Sen resit degilsin ve uygun nitelikler sende yok henüz. Voldemot 16 yasında bir çocugun bu
yere ulasabilecegini ummamıstır: Sanırım senin gücünün benimkiyle mukayese edilerek göz önünde bulundurulması düsük bir
ihtimal.” Bu sözler Harry’nin moralini yükseltmeye yetmedi; herhalde Dumbledore bunu biliyordu ki ekledi, “Voldemort’un hatası,
Harry, Voldemort’un hatası… Yas budalaca ve dikkatsizdir gençligi küçümsedigi zaman…. Simdi, ilk sen, bu sefer, suya
dokunmamaya dikkat et. Dumbledore kenara çekildi ve Harry dikkatlice kayıga bindi. Zinciri zemine dolayan Dumbledore da
kayıga adımını attı. Dkisi beraber tıkısmıslardı; Harry rahatça oturamıyordu, ama çömeldi, dizleri hemen harekete geçmis olan
kayıgın kenarından dısarı çıkıyordu. Denizi yaran kayıgın kıçının ipek gibi hısırtısından baska bir ses yoktu; sanki görünmez bir ip
onu ortadaki ısıga dogru çekiyormus gibi kayık kendi kendine hareket ediyordu. Çok geçmeden magaranın duvarlarını göremez
oldular; dalgaların olmaması hesaba katılmazsa denizde olmalıydılar.
Harry asagıya baktı ve ilerledikçe karanlık suda kıvılcımlar saçan asasındaki ısıgın altın yansımasını ve parıltısını gördü. Kayık
cam gibi olan yüzeyde derin dalgaları keserek ilerliyor, karanlık bir ayna gibi olan gölde oyuklar açıyordu…
Ve Harry sonunda onu gördü, mermer beyazıydı, sudan birkaç metre yüksekte süzülüyordu. “Profesör!” dedi Harry ve
ürkmüs sesi sessiz suda yüksek sesle yankılandı.
“Harry?”
“Sanırım suda bir el gördüm --- bir insan eli!”
“Evet, eminimki görmüssündür,” dedi Dumbledore sakince.
Kaybolan eli arayan Harry gözünü suya dikip uzun uzun baktı, ve igrenç bir seyin bogazında dügümlendigini hissetti.
“Demekki o suda zıplayan sey --- ?” Ama Dumbledore cevabını vermeden Harry cevabı buldu; asanın ısıgı suyun net
gözüken bir bölümüne kaydı ve bu sefer metrelerce asagıda sırtüstü yatan ölü bir adamı gözler önüne serdi, gözleri sanki
örümcek agıyla kaplanmıs gibi pusluydu, cübbesi ve saçı etrafında duman gibi dönüyordu. “Burda cesetler var!” dedi Harry, sesi
ona uymayan bir sekilde ve herzamankinden daha yüksek çıktı.
“Evet,” dedi Dumbledore uysalca, “ama simdi onlar hakkında endiselenecek zamanımız yok.”
“Su an mı?” diye tekrar etti bakıslarını sudan ayırıp Dumbledore’a bakan Harry.
“Onlar altımızda barıs içinde yanlızca sürüklenirken degil,” dedi Dumbledore. “Cesetten korkulacak hiçbir sey yok, Harry,
aynı karanlıktan korkulacak bir sey olmadıgı gibi. Her ikisinden de gizlice korkan Lord Voldemort bunu kabul etmiyor. Ama bir
kez daha irfanının eksikligini gözler önüne serdi. Bizim ölüme ve karanlıga baktıgımızda korkacagımız meçhul, daha baska bir sey
yok.” Harry hiçbir sey demedi; tartısmak istemiyordu, ama çevresinde ve altında yüzen cesetlerin düsüncesini çok korkunç buldu,
ve daha korkunç olanı, onların tehlikesiz olduguna inanmamıstı.”
“Ama onlardan biri zıpladı,” dedi sesini Dumbledore’unki gibi sakin ve dengeli çıkartmaya çalısan Harry. “Horcrux’ı
çagırmayı denedigimde, bir ceset gölden havaya sıçradı.”
“Evet,” dedi Dumbledore. “Horcrux’ı aldıgımızda onların daha az barıssever olacaklarından eminim. Bununla birlikte,
sogukta ve karanlıkta yasayan bir çok canlı gibi, onlar sıcaklıktan ve ısıktan korkarlar, bu da demek oluyor ki bize en iyi yardım
edebilecek seyi çagırmalıyız. Ates, Harry,” diye ekledi Dumbledore gülümsemeyle, Harry’nin saskın ifadesine yanıt olarak.
“O… dogru… “ dedi Harry aceleyle. Kayıgın degismez bir sekilde ilerledigi yerdeki yesil parıltıya bakma için kafasını
çevirdi. Korkmamıs numarası yapamadı. Ölülerle dolup tasan, büyük ve kara göl… Profesör Trelawney ile bulusması, Ron ve
Hermione’ye Felix Felicis’i verisi saatler ve saatler önceydi…. Aniden onlara daha iyi bir elveda demis olmayı istedi…ve Ginny’i
hiçbir sekilde görememisti…
“Neredeyse geldik,” dedi Dumbledore neseli bir sekilde. Yeterince emindi, çünkü en sonunda yesilimsi ısık daha çok
parlyor görünüyordu, ve birkaç dakika içinde, kayık durmustu, Harry ilk seferde göremedigi bir seye çarptı, ama Harry ısıldayan
asasını kaldırdıgında merkezde pürüzsüz bir kayanın bulundugu küçük bir adaya ulasmıs olduklarını gördü. “Suya degmemeye
dikkat et,” dedi Dumbledore tekrar Harry kayıktan çıkar çıkmaz.
“Ada Dumbledore’un ofisinden büyük degildi, hiçbir seyin sadece yakından bakınca yassı ve kara bir tasın üstünde daha
parlak görünen yesilimsi kaynagın genisligindeydi. Harry gözlerini kısarak baktı; ilk önce, onun bir çesit lamba oldugunu
düsündü, ama sonra ısıgın daha çok Düsünseli’ne benzeyen sütun üstüne konmus tas bir kaptan geldigini gördü. Dumledore
kaba yaklastı ve Harry takip etti. Yan yana, ona baktılar. Kap fosforumsu parıltılar yayan zümrüt yesili bir sıvıyla doluydu.
“O ne?” diye sordu Harry yavasça.
“Emin degilim,” dedi Dumbledore. “Nedense, kandan ve cesetlerden daha endise verici bir sey.” Dumbledore cübbesinin
kolunu kömür gibi olmus elinin üstüne çekti, ve yanık parmaklarının uçlarını iksirin yüzeyine dogru gerdi.
“Hayır, dokunmayın, efendim ---!”
“Dokunamam,” dedi hafifçe gülümseyen Dumbledore. “Anladın mı? Bundan daha fazla yaklasamam. Sen dene.”
Gözlerini dikip bakan Harry elini kabın içine soktu ve iksire dokunmaya kalkıstı. Onu 3 cmden sonra yaklasmasını
engelleyen görünmez bir bariyerle karsılastı. Çok sert basmasına ragmen, parmakları hiçbir seye ama sadece yogun ve esnek
havaya çarptı.
“Uzaklas, lütfen, Harry,” dedi Dumbledore. Asasını kaldırdı ve iksirin üzerinde sessizce mırıldanarak karısık hareketler
yaptı. Dksirin belkide çok az daha parlaması hariç hiçbir sey olmadı. Dumbledore mesgulken Harry sessiz kaldı, ama bir süre
sonra Dumbledore asasını geri çekti, ve Harry konusmak için tekrar müsait bir zaman oldugunu düsündü.
“Sizce Horcrux onun içinde, degil mi, efendim?”
“Evet.” dedi Dumbledore kabın içine dikkatle ve daha yakından baktı. Harry yesil iksirin düzgün yüzeyinde yüzünün
basasagı yansımasını gördü. “ Ama nasıl erisecez ona? Bu iksiri ne el ile, ne görünmez yaparak, ne ayırarak, ne kepçe ile
bosaltarak, ne bir hortumla dısarı çıkartarak, nede Biçim Degistirerek, büyüleyerek, yada onun dogasını degistirerek geçemeyiz.”
Hemen hemen aklı basında olmayan bir sekilde, Dumbledore asasını tekrar kaldırdı, havada döndürdü ve büyü yoluyla çagırdıgı
kristal kadehi yakaladı. “Bu iksirin içmek için oldugu kararına varabilirim sadece.”
“Ne?” dedi Harry. “Hayır!”
“Evet, eminim: Sadece içerek kabı bosaltabilirim ve içinde ne oldugunu görebilirim.”
“Ama ya… ya sizi öldürürse?”
“Oh, öyle olacagından süpheliyim,” dedi Dumbledore kolayca. “Lord Voldemort bu adaya ulasan kisiyi öldürmek
istemeyecektir.” Harry buna inanamadı. Bu da herkesi iyi görmek için Dumbledorer’un deli inadından biri miydi?
“Efendim,” dedi sesini uygun tutmaya çalısan Harry, “efendim, bu Voldemort bizim…”
“Üzgünüm, Harry; söylemeliydim, o bu adaya ulasan kisiyi hemen öldürmek istemeyecektir,” diye düzeltti Dumbledore.
“Buraya kadar savunmalarını nasıl geçebilmeyi basardıklarını ögrenmek için onları yeterince canlı bırakacaktır ve, en önemlisi,
onların kabı bosaltma isinde niye dikkatli olduklarını da ögrenmek isteyecektir. Unutmaki Lord Voldemort Horcrux’u sadece
kendinin bildigini sanıyor.”
Harry konusmaya kalkıstı, ama bu sefer zümrüt yesili olan sıvıya hafif kaslarını çatarak bakan Dumbledore sessizlik
anlamında elini kaldırdı, belliki zor düsünüyordu.
“Süphesiz,” dedi, sonunda, “bu iksir benim Horcrux’u almamı engelleyecek bir rol oynamalı. Beni paralize edebilir, burda
niçin oldugumu unutturabilir, çok acı yaratarak beni çıldırtabilir, ya da beni kabiliyetsiz hale getirebilir. Bu durumda, Harry, benim
iksiri içmeye devam etmemden emin olmak senin isin olacak, iksiri benim itiraz eden agzıma bosaltmak zorunda kalsan bile.
Anladın mı?”
Dkisinin de gözleri kabın üzerinde yogunlastı, her iki soluk yüz garip ve yesil bir ısıkla parladı. Harry konusmadı. Bunca yol
için neden davet edilmisti… böylece Dumbledore’a çekilemez acılar çektirebilecek bir iksiri zorla içirmek için mi?
“Hatırladın mı,” dedi Dumbledore, “senin benle gelmen için koydugum sartları?”
Kabın yesil yesil yansıyan ısıgında mavi gözleri yesile dönmüs gözlere bakan Harry tereddüt etti.
“Ama, ya…?”
“Benim verecegim komutları yerine getirecegine dair yemin ettin, etmedin mi?”
“Evet, ama… ?”
“Bir tehlike olabilir diye uyardım seni, uyarmadım mı?”
“Evet,” dedi Harry, “ama…”
“Dyi, o zaman,” dedi birkez daha kolları titreyen ve bos kadehi kaldıran Dumbledore, “emirlerimi aldın.”
“Niye sizin yerinize ben içmiyorum?” dedi Harry ümitsizce.
“Çünkü ben daha yaslıyım, daha zekiyim, ve daha az degerliyim,” dedi Dumbledore. “Son kez, Harry, bunu benim
içmemi saglamak için elinden geleni yapacagına söz verir misin?”
“Yapamaz mıyız….?”
“Söz mü?”
“Ama…”
“Söz verdin, Harry”
“Ben… dogru, ama…”
Harry daha fazla sikayet edemeden önce, Dumbledore kristal kadehi iksirin içine daldırdı. Yarım saniye sonra, Harry
onun kadeh ile iksire dokunamayacagını ümit etti, ama sanki bir sey yokmus gibi kristal, yüzeyin içine battı; bardak agzına kadar
dolunca, Dumbledore kadehi dudagına götürdü. “Saglıgına, Harry.”
Ve kadehten içti. Dehsete düsen Harry izledi, elleri kabın kenarını o kadar sert tutuyorduki, parmak uçları
hissizlesmisti.
“Profesör?” dedi merakla, Dumbledore bos bardagı indirdigi an. “Nasıl hissediyorsunuz?”
Dumbledore kafasını salladı, gözleri kapalıydı. Harry onun acı içinde olup olmadıgını merak etti. Dumbledore bardagı
körü körüne kaba geri daldırdı, yeniden doldurdu, ve bir kez daha içti.
Sessizlik içinde, Dumbledore üç kadeh dolusu iksir içti. Sonra, dördüncü kadehin yarısında, sendeledi ve kaba dogru
düstü. Gözleri hala kapalı, nefes alıs-verisi agırdı.
“Profesör Dumbledore?” dedi sesi zorla çıkan Harry. “Beni duyabiliyor musunuz?”
Dumbledore cevap vermedi. Yüzü sanki derin bir uykudaymıs gibi segiriyordu, ama korkunç bir rüya görüyordu.
Kadehdeki eli gevsiyordu; iksir neredeyse dökülüyordu. “Profesör, beni duyabiliyor musunuz?” diye tekrarladı yüksek sesle, sesi
magarada yankılandı.
Dumbledore nefes nefese kaldı ve sonra Harry’nin tanımadıgı bir seste konustu, Dumbledore’un bu kadar korktugunu
hiç görmemisti.
“Dstemiyorum… Beni…”
Harry çok iyi bildigi bembeyaz surata, kancalı burna ve yarım ay seklinde gözlüklere gözlerini dikip baktı ve ne
yapacagını bilmiyordu.
“… sevmiyorum… durmak istiyorum…” diye inledi Dumbledore.
“Siz… duramazsınız, Profesör,” dedi Harry. “Dçmeye devam etmelisiniz, hatırladınız mı? Bana içmeye devam etmeliyim
demistiniz. Dste…” Kendinden nefret ederek, ne yaptıgını reddeden Harry kadehi Dumbledore’un agzına dogru zorladı ve bosalttı,
böylece Dumbledore kadeh içinde geri kalan iksir içti.
“Hayır…” diye inledi, Harry kadehi kaba geri daldırıp yeniden doldurunca. “Dstemiyorum… istemiyorum… izin ver
gideyim…”
“Hersey yolunda, Professör,” dedi eli titreyen Harry. “Hersey yolunda, ben burdayım…”
“Kes sunu, kes,” diye inledi Dumbledore.
“Evet… evet, bu herseyi kesecek,” diye yalan söyledi Harry. Harry kadehin içini Dumbledore’un açık agzına bosalttı.
Dumbledore çıglık attı; ses tüm uçsuz bucaksız magarada yankılandı, ölü kara suyun ötesine geçti.
“Hayır, hayır, hayır, hayır, yapamam, yapamam, bana yaptırma, uyarılmadım…”
“Hersey yolunda, Profesör, hersey yolunda!” dedi Harry yüksek sesle, elleri o kadar titriyorduki iksir dolu altıncı kadehi
zar zor bosalttı; kap simdi yarısına kadar bosalmıstı. “Size hiçbir sey olmuyor, güvendesiniz, bu gerçek degil, gerçek olmadıgına
yemin ediyorum – alın bunu, simdi, alın bunu…” Ve uysalca, Dumbledore içti, sanki Harry’nin sundugu sey bir panzehirdi, ama
kadehi içip bitirdikten sonra, dizlerinin üstüne çöktü, kontrolsüzce titriyordu.
“Hepsi benim hatam, hepsi benim hatam,” diye hıçkırarak agladı Dumbledore. “Lütfen kes sunu, biliyorum hata yaptım,
lütfen kes sunu ve ben hiçbir zaman, tekrar asla…”
“Bu kesecek, Profesör,” dedi Dumbledore’un agzına iksir dolu yedinci kadehi bosaltırken sesi çatlayan Harry.
Dumbledore çömelmeye basladı sanki iskence yapan kimseler etrafını sarmıstı; inledigi an zedelenmis eli az daha
Harry’nin titreyen elindeki yeniden doldurulmus kadehe çarpıyordu, “onları inciltme, onları inciltme, lütfen, lütfen, benim hatam,
onların yerine bana zarar ver…”
“Dste, için bunu, için bunu, iyi olacaksınız,” dedi Harry ümitsizce, ve birkez daha Dumbledore denileni yaptı, gözlerini
sımsıkı kapattıgı anda agzını açtı ve bastan asagı kadar titredi. Ve tekrar çıglık atarak ileriye düstü, Harry dokuzuncu kadehi
doldururken, yumruklarını yere vuruyordu.
“Lütfen, lütfen, lütfen, hayır… o degil, o degil, herseyi yapacam…”
“Sadece için, Profesör, sadece için…”
Dumbledore susuzluktan ölen bir çocuk gibi içti, ama bitirdiginde, sanki içi yanıyormus gibi haykırdı. “Yeter, lütfen,
yeter…”
Harry bir kadeh dolusu iksiri onuncu kez doldurdu ve kristalin kabın tabanına sürttügünü hissetti. “Nerdeyse bitti,
Profesör. Dçin sunu, için…”
Dumbledore’un omuzlarını tutarak destek oldu ve tekrar, Dumbledore kadehi içip bitirdi; sonra Dumbledore
herzamankinden daha siddetli bagırdıgı zaman kadehi yeniden dolduran Harry yeniden ayaktaydı, “Ölmek istiyorum! Ölmek
istiyorum! Kes sunu, kes sunu, ölmek istiyorum!”
“Dçin sunu, Profesör. Dçin sunu….”
Dumbledore içti ve bitirdigi gibi, “ÖLDÜR BEND!” diye haykırdı.
“Bu – bu yapacak!” diye soludu Harry. “Sadece için … Bitecek… hepsi bitecek!” Dumbledore yutkundu, son damlasına
kadar içti, ve sonra büyük, sarsıntılı bir solumayla yüz üstü yuvarlandı.
“Hayır!” diye bagırdı kadehi yeniden doldurmak için ayakta duran Harry; kadehi kaba bırakmak yerine, kendini
Dumbledore’un yanına attı, ve onu sırtüstü çevirdi; Dumbledore’un gözlügü yamulmustu, hayretten agzı açık kalmıstı, gözleri
kapalıydı. “Hayır.” dedi Dumbledore’u sallayan Harry, “hayır, ölemezsin, zehir olmadıgını söyledin, uyan, uyan – Rennervate!”
diye haykırdı asasını Dumbledore’un gögsüne dogru tutan Harry; kırmızı bir ısık parlaması oldu ama hiçbir sey olmadı.
“Rennervate – efendim – lütfen”
Dumbledore’un göz kapakları titredi; Harry’nin kalbi çarptı, “Efendim, siz -- ?
“Su,” dedi Dumbledore çatlak sesle.
“Su,” diye soludu Harry. “Evet …” Dumbledore’un ayaklarına atıldı ve onun kaba bıraktıgı kadehi kavradı; Harry kabın
dibinde kıvrılmıs bir sekilde yatan altın madalyonu son anda farketti.
“Aguamenti !” diye bagırdı asasıyla kadehi dürten Harry. Kadeh temiz suyla doldu; Harry Dumbledore’un yanında
dizlerinin üstüne çöktü, kafasını kaldırdı, ve bardagı Dumbledore’un dudaklarına götürdü – ama bardak bostu. Dumbledore inledi
ve solumaya basladı. “Ama benim, biraz – bekleyin – Aguamenti !” dedi tekrar, asasını kadehe dogru tutan Harry. Birkez daha,
bir saniyeligine, içinde temiz su parıldadı, ama Dumbledore’un dudaklarına yaklastrınca, su tekrar kayboldu. “Efendim,
deniyorum, deniyorum!” dedi Harry çılgınca, ama Dumbledore’un onu duyabildigini sanmıyordu; kendini onun tarafına dogru
devirmisti ve ıstırap verici sesler çıkaran büyük ve hırıltılı nefes alıp veriyordu. “Aguamenti – Aguamenti – AGUAMENTI !”
Kadeh bir kez daha doldu ve bosaldı. Ve simdi Dumbledore’un nefesi zayıflıyordu. Beyni panik içinde dönen Harry
içgüdüsel olarak suyu almak için tek bir yolun kaldıgını biliyordu, çünkü Voldemort böyle planlamıstı… Kendini kayalıgın kenarına
attı ve kadehi sonuna kadar, kaybolmayan buz gibi suyla doldurarak göle daldırdı. “Efendim – iste!” diye haykırdı, ve ileriye
dogru bir hamle yaparak acemice suyu Dumbledore’un yüzüne bosalttı.
Yapabileceginin en iyisiydi, çünkü bardagı tutmayan kolundaki donma duygusu suyun ürpertisini kolay kolay atmıyordu.
Yapıskan ve beyaz bir el Harry’nin bilegini kavradı, ve elin sahibi yaratık onu yavasça kayalıgın öbür tarafına, geriye dogru
çekiyordu. Gölün yüzeyi artık ayna gibi pürüzsüz degildi; göl çalkalanıyordu, ve Harry’nin baktıgı heryerden beyaz kafalar ve
beyaz eller çıkıyordu, içeri gömük ve kör gözleriyle erkekler, kadınlar ve çocuklar kayalıga dogru hareket ediyorlardı: Kara sudan
bir ölüler ordusu kalkıyordu.
Kolunu yakalayan Inferius’a asasını dogrulttugu an “Petrificus Totalus !” diye haykırdı adanın pürüzsüz ve ıslak olan
zeminine tutunmak için çaba sarfeden Harry. Inferius bir sapırtıyla gerisin geri suya düserek Harry’i serbest bıraktı; ayagını
çekistirdi, ama daha bir çok Inferi kayalıga çıkmaya devam ediyor, kemikli elleri adanın ıslak zeminini tırmalıyordu, içi su dolmus
eski püskü giysilerle sürünürlerken ve basık yüzleri öfkeyle bakarken onların bos, donmus gözleri Harry’nin üzerindeydi.
“Petrificus Totalus !” diye bagırdı geri geri giderken asasını havada hızla hareket ettiren Harry, tekrar; altı ya da yedi
tanesi toz haline geldi, ama daha fazlası ona dogru geliyordu. “Impedimenta! Incarcerous !” Çok azı tökezledi, bir ya da iki
tanesi iplerle baglandı, ama onların arkalarından kayalıga tırmananlar sadece düsmüs olanların üzerinden basıp geçtiler. Elinde
asasıyla hala havayı yaran Harry, “Sectusempra ! SECTUSEMPRA !” diye haykırdı. Ama onların sırılsıklam paçavra giysilerinde ve
buz gibi yüzlerinde derin yaralar açılmasını ragmen hiç dökülen kanları yoktu: Yürümeye devam ettiler, sıkılmıs elleri hissizce ona
dogru uzandı, ve Harry geri geri daha uzaga ilerledigi an onu arkadan kusatan kolların oldugunu hissetti, sıska ve ölüm kadar
soguk kollar, onu kaldırdıkları ve tasımaya basladıkları an ayakları yerden kesildi, yavasça ve kararlı bir sekilde suya dogru, hiçbir
kurtulma sansı olmadıgını biliyordu, bogulacaktı ve Voldemort’un parçalanan ruhlarını barındıran parçalardan biri için bir ölü
gardiyan daha olacaktı…
Ama sonra, karanlıgın içinde, bir ates patlaması oldu; koyu kırmızı ve altın renginde bir alev halkası kayalıgı kapladı
böylece Harry’i sıkıca tutan Inferiler tökezlediler ve sarsıldılar; suya gitmek için alevlerden geçmeye cüret edemediler. Harry’i
bıraktılar; Harry yere çaptı, kayalıkta kaydı, ve kolu sıyırıp geçirerek düstü, sonra asasını kaldırarak gerisin geri çabucak tırmandı
ve etrafına bakındı.
Dumbledore yeniden ayaktaydı, etrafını saran tüm Inferiler kadar solgundu, ama aynı zamanda tümünden daha
uzundu, gözlerinde alevler dans ediyordu; asası bir mesale gibi kaldırıldı ve ucundan alevler yayıldı, muazzam bir kement gibi
onları sıcaklık çemberine aldı. Inferiler birbirlerine çarptı, onları kusatan alevden kaçmak için körü körüne girisimde
bulunuyolardı…
Dumbledore tas kabın tabanından madalyayı kaptı ve cübbesinin içine yerlestirdi. Söz olmadan, Harry’e yanına
gelmesini isaret etti. Alevlerden dolayı telasa kapılmıs olan Inferiler Dumbledore Harry’i kayıga götürürken avlarının ayrılıyor
olmalarından habersiz gibi görünüyolardı, saskın Inferiler kayarak karanlık sulara düstükleri su kıyısına dogru hareket ederken
alev halkası onlarla beraber hareket ediyordu. Her tarafı titreyen Harry Dumbledore’un kayıga binip binemeyecegini
düsünüyordu; bu ise kalkısırken düsecek gibi oldu; tüm gücü etraflarını çevreleyen koruyucu alev halkasını ayakta tutma isine
gidiyor gibi görünüyordu. Harry onu tuttu ve yerine oturmasına yardım etti. Bir kez daha güvenle içine sıkıstıklarında, kayık
karanlık sularda geriye dogru, kayalıktan uzaga, hareket etmeye basladı, hala alev halkası tarafından etrafları çevriliydi, ve
altlarında böcek sürüsü gibi olan Inferiler yeniden yüzeye çıkmaya cesaret edemiyorlar gibi görünüyordu.
“Efendim,” diye soludu Harry, “efendim, unuttum – ates yüzünden—bana dogru geliyolardı ve telasa kapıldım…”
“Tamamiyle anlasılır bir durum,” diye mırıldandı Dumbledore. Harry onun çok zayıf çıkan sesi yüzünden korkuya
kapıldı.
“Küçük bir çarpmayla kıyıya yanastılar ve Harry dısarı fırladı, sonra çabucak Dumbledore’a döndü. Dumbledore kıyıya
ulastıgı an asasının elinden düsmesine izin verdi; alev halkası kayboldu, ama Inferiler yeniden su yüzüne çıkmadı. Kayık bir kez
daha suya battı; zincirleri de sakırdayarak ve çıngırdayarak yılan gibi suya dogru süzüldü. Dumbledore derin bir oh çekti ve
magara duvarına yaslandı.
“Güçsüzüm…” dedi.
“Endiselenmeyin, efendim,” dedi Dumbledore’un olaganüstü solgunlugundan ve bitkin halinden dolayı endiseli görünen
Harry bir solukta. “Endiselenmeyin, ben ikimizi de geri götürecem… Bana yaslanın, efendim…”
Ve Dumbledore’un yaralı olmayan elini omuzuna koyan Harry Dumbledore’un agırlıgının büyük bir kısmına katlanarak
müdürüne gölün etrafında yol gösterdi.
“Koruma… hepsinden sonra… iyi tasarlanmıs,” dedi Dumbledore baygın bir sekilde. “Birisi yalnız basına bunu
basaramazdı… Basardın, çok iyiydin, Harry…. …”
“Simdi konusmayın,” dedi Harry, Dumbledore’un sesinin ne kadar kötü çıktıgı konusunda korkuyordu, ne kadar çok
sürüklenmisti. “Enerjinizi koruyun, efendim… Yakında burdan dısarı çıkacaz…”
“Kemerli geçit yeniden kapanmıs olacak… Bıçagım…”
“Gerek yok, kayalıkta yaralanmıstım,” dedi Harry kesin bir sekilde. “Sadece nerde oldugunu söyleyin…”
“Dste…”
Harry sıyrık önkolunu tasın üstünden geçirdi: Kan haracını alan kemerli kapı derhal yeniden açıldı. Dıs magaraya
geçtiler, ve Harry Dumbledore’a kayalıktaki yarıgı dolduran buz gibi sudan geçirirken yardım etti.
“Hersey yoluna girecek, efendim,” dedi Harry tekrar üst üste, Dumbledore’un sessizliginden endiselenen Harry’nin
simdi kendi sesi zayıflamıstı. “Nerdeyse ordayız… Cisimlenerek ikimiz de geri gidebiliriz… Endiselenmeyin…”
“Endiselenmiyorum, Harry,” dedi Dumbledore, sesi dondurucu suya ragmen daha güçlüydü. “Seninleyim.”
(naturedefender)
Yıldırım Çarpmıs Kule
Bir kez daha yıldızlı gökyüzünün altına çıktıklarında, Harry Dumbledore’u önce en yakın kayaya tasıdı sonra da ayaga kaldırdı.
Sırılsıklam ve titrer bir sekilde ve Dumbledore’un agırlıgı hala üzerindeyken Harry simdiye dek hiç olmadıgı kadar gidecekleri yere
konsantre oldu: Hogsmeade’e. Gözlerini kapatıp, Dumbledore’un kolunu olabildigince sert kavrayarak, o korkunç kavrayısa dogru
bir adım attı.
Gözlerini açmadan bunun ise yaradıgını anlamıstı: tuzun kokusu ve denizin meltemi gitmisti. O ve Dumbledore titreyerek birden
Hogsmea’de karanlık Ana Cadde’nin ortasında duruyorlardı. Korkunç bir an için Harry’nin hayal gücü ona dükkanların arasından
kendine dogru sürünerek ilerleyen daha çok Inferi gördügünü düsündürdü, gözlerini kırpıstırdı ve orada kımıldayan hiçbir sey
olmadıgını gördü; her sey hareketsizdi ve birkaç sokak lambası ve yüksek pencerenin dısında her taraf tamamıyla karanlıktı.
“Basardık, Profesör!”diye fısıldadı Harry zorlukla; aniden gögsünü yakan bir acı oldugunu hissetti. “Basardık! Horcrux’u aldık!”
Dumbledore arkasında sendeledi. Bir an için, Harry uzman olmadan yaptıgı cisimlenmenin onun dengesini kaybetmesine sebep
oldugunu düsündü; sonra uzaktaki bir sokak lambasının ısıgında onun yüzünün her zamankinden daha solgun ve ıslak oldugunu
gördü.
“Efendim,iyi misiniz?”
“Daha iyiyim,” dedi Dumbledore zayıf bir sekilde, ancak agzının kenarları kıvrıldı. “O iksir... saglıklı degildi...”
Ve Harry’i dehsete düsürecek sekilde yere yıgıldı.
“Efendim-tamam Efendim, Dyileseceksiniz, merak etmeyin-”
Umutsuza etrafa göz gezdirdi,ancak görünürde hiç kimse yoktu ve düsünebildigi tek sey Dumbledore’u en kısa sürede hastane
kanadına yetistirmekti.
“Okula dönmemiz gerekiyor, Efendim... Madam Pomfrey...”
“Hayır,” dedi Dumbledore. “ Dhtiyacım olan kisi... Profesör Snape...ancak henüz pek hızlı bir sekilde yürüyebilecegimi...
Sanmıyorum...”
“ Tamam-Efendim, dinleyin-bir kapıyı çalacagım, sizin kalabileceginiz bir yer bulacagım-ve sonra kosup Madam Pomfrey’i-”
“ Severus,”dedi Dumbledore net bir sekilde. “ Severus’a ihtiyacım var...”
“Tamam o zaman,Snape - ancak sizi bir süreligine bırakmak zorundayım böylece ben-”
Ancak daha hareket edemeden kosarak yaklasan ayak sesleri duydu.
Kalbi çarptı: birileri görmüstü, birileri yardıma ihtiyaçları oldugunu biliyordu-etrafa baktı ve karanlık sokakta yüksek topuklu, tüylü
terlikleri ve ejderha deseni nakıslarıyla süslü ipek geceligiyle onlara dogru segirten Madam Rosmerta’yı gördü.
“ Tam yatak odamın perdelerini çekerken cisimlendiginizi gördüm! Tanrıya sükür,tanrıya sükür,ne yapacagımı sasırdım-ama
Albus’un neyi var?”
Durdu ve sık sık nefes alarak kocaman açılmıs gözlerle Dumbeldore’a baktı.
“ O yaralandı,”dedi Harry. “Madam Rosmerta, yardım getirmek için okula gittigimde Üç Süpürge’ye gelebilir mi?”
“ Oraya yalnız basına gidemezsin! Fark etmedin mi - görmedin mi-?”
“ Eger onu kaldırmama yardım ederseniz,” dedi Harry onu dinlemeden, “ sanırım onu içeri sokabiliriz-”
“ Ne oldu?”diye sordu Dumbledore. “ Rosmerta, sorun ne?”
“ Karanlık isaret, Albus.”
Ve eliyle gökyüzünü, Hogwarts tarafını isaret etti. Dehset kelimeleri duymasıyla Harry’e hücum etti…döndü ve baktı.
Dste orda okulun üzerinde aslı duruyordu; agzından çıkan yılanla parlayan yesil bir kafatası, Ölüm Yiyenlerin ne zaman bir binaya
girseler bıraktıkları isaret... ne zaman bir cinayet isleseler...
“ Ne zaman ortaya çıktı?”diye sordu Dumbledore, acıyla Harry’nin omzunu sıkıca tutup kalkmak için çabalarken.
“ Birkaç dakika olmalı, arabayı dısarı koydugumda orada degildi, ancak yukarı çıktıgımda-”
“ Hemen kaleye dönmeliyiz,” dedi Dumbledore. “ Rosmerta,” sendelemesine ragmen tamamen duruma hakim görünüyordu, “
ulasıma ihtiyacımız var-süpürgeler-”
“Barın arkasında bir çift var,” dedi, çok korkmus görünüyordu. “ kosup getireyim mi-?”
“Hayır, Harry yapabilir.”
Harry hemen asasını kaldırdı.
“Accio Rosmerta’nın süpürgüleri.”
Bir an sonra büyük bir gürültüyle barın ön kapısı arkasına kadar açıldı;iki süpürge havada hızla Harry’e dogru ilerlerken
birbirleriyle yarısıyorlardı, ve önüne gelince hafifçe titreyerek bel hizasında durdular.
“ Rosmerta, lütfen Bakanlık’a bir mesaj gönder,” dedi Dumbledore en yakındaki süpürgeye tırmanırken. “ Su anda Hogwarts’ta
olan hiç kimse bir seylerin yanlıs oldugunun farkında olmayabilir... Harry, Görünmezlik Pelerinini giy.”
Harry cebinden pelerini çıkardı ve süpürgesine tırmanmadan önce üzerine fırlattı; Harry ve Dumbledore ayaklarını yere vurup
gökyüzüne yükseldiklerinde Madam Rosmerta çoktan barına dogru segirtmisti. Okula dogru hızlanırlarken Harry yanındaki
Dumbledore’a kaçamak bakıslar atıyor ve düstügünde yakalamak için hazır bekliyordu, ancak Karanlık Dsaret Dumbledore’un
üzerinde uyarıcı bir etki göstermisti: süpürgesinin üzerinde öne egilmis, gözlerini isarete dikmis, gümüs sakalı ve saçları havada
uçusuyordu. Harry de ilerdeki kurukafaya baktı, korku içinde zehirli bir balon gibi kabarıyor, cigerlerini sıkıstırarak zihnindeki
rahatsızlıgı uzaga çekiyordu...
Ne kadar süre uzakta kalmıslardı? Ron, Hermione ve Ginny’nin sansı simdiye kadar geçmis miydi? Dsaretin göge çıkarılmasına
sebep olan kisilerden miydiler, ya da bu kisiler Neville,Luna ya da D.O.’dan baska bir üye miydi? Eger öyleyse... onlara koridorları
denetlemelerini söyleyen oydu, onlardan yataklarındaki güveni bırakmalarını istemisti... yine bir arkadasının ölümünün sorumlusu
mu olacaktı?
Karanlıkta uçarlarken, daha önceden yürüdükleri yol altlarında kıvrılıyordu, Harry kulagında fısıldayan gecenin sesi arasında
Dumbledore’un yine baska bir dilde bir seyler mırıldandıgını duydu. Harry sınırın üzerinden hızla arazilere dogru geçerlerken bir
an elinin altında titreyen süpürgesini hissedince bunun sebebini anladı: Dumbledore satonun çevresine yaptıgı büyüleri
çözüyordu, böylece hızla bu büyülerden geçebiliyorlardı. Karanlık Dsaret tam da satonun en yüksek kısmı olan Astronomi
Kulesi’nin üzerinde parlıyordu. Bu ölümün burada meydana geldigini mi anlatıyordu? Dumbledore çoktan siperlenmis surları
geçmis ve inmisti; birkaç saniye sonra Harry de yanına indi ve etrafına baktı. Surlar ıssızdı. Satonun içine giden döner merdivenin
kapısı kapalıydı. Hiçbir savas, ölümüne mücadele ya da bir ceset yoktu.
“Bu ne anlama geliyor?” diye Dumbledore’a sordu Harry kafasını kaldırıp üstlerindeki agzından çıkan yılanla seytani bir sekilde
parlayan kurukafaya bakarak. “ Bu gerçek isaret mi? Birileri açık bir sekilde-Profesör?”
Dsaretin yesil ısıgının los aydınlıgında Harry Dumbledore’un kararmıs eliyle gögsünü kavradıgını gördü.
“ Git ve Severus’u uyandır,” dedi Dumbledore zayıf ancak anlasılır bir sesle. “ Ona neler oldugunu anlat ve onu bana getir.Baska
hiçbir sey yapma, kimseyle konusma ve pelerinini çıkarma. Ben burada bekleyecegim.”
“Ama-”
“ Bana itaat edecegine söz verdin, Harry, git!”
Harry hızla sarmal merdivene açılan kapıya yöneldi, ancak daha eli kapının demir halkasına degmisti ki diger taraftan kosan ayak
sesleri duydu. Dönüp ona geri çekilmesini isaret eden Dumbledore’a baktı. Harry geri çekilirken Dumbeldore gibi asasını çıkardı.
Kapı ardına kadar açıldı ve biri ortaya çıkıp bagırdı:
“Expelliarmus!”
Harry’nin vücudu anında sert ve hareketsiz kaldı ve tıpkı kararsız bir heykel gibi konusamaz ve hareket edemez bir sekilde arka
üstü kulenin duvarına dogru düstügünü hissetti. Bunun nasıl oldugunu anlamamıstı-Expelliarmus bir Dondurma Büyüsü degildi-
Sonra Dsaretin ısıgında Dumbledore’un asasının bir kavisle surların üstünden uçtugunu gördü ve anladı... Dumbledore sözsüz bir
sekilde Harry’i hareketsiz bırakmıstı ve bu büyüyü yapmak için harcadıgı saniye onun kendisini koruyamamasına sebep olmustu.
Surlara dayalı bir sekilde ve bembeyaz bir suratla Dumbledore’un hala bir panik ya da sıkıntı göstermedigini fark etti. Sadece onu
silahsızlandırana baktı ve “Dyi aksamlar, Draco.”dedi
Malfoy öne dogru bir adım attı ve hemen etrafa göz gezdirip Dumbledore’un orada yalnız oldugundan emin oldu. Gözlerini ikinci
süpürgeye çevirdi.
“Burada baska kim var?”
“Bu sana sormam gereken bir soru. Yoksa yalnız mısın?”
Harry Dsaretin yesilimsi parıltısı altında Malfoy’un solgun gözlerinin Dumbledore’un üzerine sabitlendigini gördü.
“Hayır,”dedi. “Takviyem var. Bu gece okulunda Ölüm Yiyenler var.”
“Pekala, pekala,”dedi Dumbledore,sanki Malfoy ona hırsla bir ödev projesi gösteriyormus gibi. “Çok iyi aslında. Onları içeri
sokmak için bir yol buldun, öyle mi?”
Evet,”dedi Malfoy sık sık nefes alarak. “Tam da burnunun dibinde ve bunu fark etmedin!”
“Ustaca,”dedi Dumbledore. “Ancak... bagısla beni... nerdeler simdi? Desteksiz görünüyorsun?”
“Senin korumalarından bazılarıyla karsılastılar. Asagıda kavga ediyorlar. Uzun sürmez...ben önden geldim.Yapmam- yapmam
gereken bir is var.”
“Dyi,öyleyse,devam edip isini bitirmelisin,sevgili oglum.”dedi Dumbledore yumusak bir sesle.
Sessizlik oldu.Harry hareketsiz ve görünmez vücudunun içinde hapis kalmıs bir sekilde önündeki ikisine bakıyordu,uzakta
savasan Ölüm Yiyenlerin seslerini duyuyordu ve önünde Draco Malfoy akıl almaz bir sekilde gülümseyen Albus Dumbledore’a ters
ters bakıyordu.
“Draco,Draco, sen bir katil degilsin.”
“ Nerden biliyorsun?”dedi Malfoy hemen.
Bu sözlerin ne kadar çocukça oldugunu fark etmis gibiydi; Harry Dsaret’in yesilimsi aydınlıgında onun yüzünün kızardıgını gördü.
“Neler yapabildigimi bilmiyorsun,”dedi Malfoy daha güçlü bir sekilde, “neler yaptıgımı bilmiyorsun!”
“ Ah,evet,biliyorum.”dedi Dumbledore nezaketle. “Neredeyse Katie Bell’i ve Ronald Weasley’i öldürüyordun. Bütün yıl boyunca
gittikçe artan bir umutsuzlukla beni öldürmeye çalıstın.Affet beni,Draco,ancak hepsi de saçma ugraslardı... hatta dürüst olmak
gerekirse,o kadar saçmaydılar ki,gerçekten kalbini bu ise verip vermedigini merak ettim...”
“ Kalbimi verdim!”dedi Malfoy öfkeyle. “Bütün yıl boyunca bunun için çalıstım,bu gece-”
Harry satonun derinlerine bir yerden gelen bogulurcasına bir haykırıs duydu.Malfoy sertlesti ve omzunun üzerinden baktı.
“Birileri iyi savas veriyor,”dedi Dumbledore sohbet eder gibi. “Ancak diyordun ki...evet,Ölüm Yiyenleri okuluma sokmayı
basardın,itiraf ediyorum,bunun mümkün olamayacagını düsünüyordum...bunu nasıl yaptın?”
Ancak Malfoy hiçbir sey söylemedi;hala asagıda olanları dinliyordu ve en az Harry kadar felç olmusa benziyordu.
“Belki de iste kendi basına devam etmelisin,”diye önerdi Dumbledore.
“Ya takviye kuvvetlerin benim korumalarım tarafından engellendilerse? Belki senin de fark etmis olabilecegin gibi bu gece okulda
Zümrüdü Anka Yoldaslıgı’ndan da üyeler var.Her seyden sonra,aslında yardıma ihtiyacın yok... su anda asam yok...kendimi
koruyamam.”
Malfoy sadece ona bakmakla yetindi.
“Anlıyorum,”dedi Dumbledore kibarca,Malfoy ne konusmus ne de hareket etmisti. “Onlar sana katılmadan harekete geçmeye
korkuyorsun.”
“Korkmuyorum!”diye hırladı Malfoy,hala Dumbledore’u incitecek herhangi bir hareket yapmamıstı. “Korkması gereken sensin!”
“Neden? Beni öldürecegini düsünmüyorum,Draco.Öldürmek masum inanıs kadar kolay degildir...söyle bana,arkadaslarını
beklerken...onları buraya gizlice nasıl soktun? Bunu yapmak için uzunca bir süre çalısmıssın gibi görünüyor.”
Malfoy bagırma ya da kusma dürtüsünü bastırmak için büyün savas veriyormus gibi görünüyordu.Yutkundu ve asasını direk
gögsüne dogrulttugu Dumbledore’a gözlerini dikip bakarken bir çok derin nefes aldı.Sonra,sanki kendine engel olamıyormus gibi
“O yıllardır kimsenin kullanmadıgı Kaybetme Kabin’ini onarmak zorunda kaldım. Geçen yıl Montague’nin içinde kayboldugu
kabin.”
“Aaah.”
Dumbledore’un iç çekisi neredeyse bir inilti gibiydi.Bir an için gözlerini kapattı.
“Bu zekice...onun bir esi var,anlamıs mıyım?”
“Digeri Borgin ve Burkes’te.”dedi Malfoy. “Ve ikisi arasında bir geçit yaptılar.Maontague’nin söyledigine göre Hogwarts’ta bir kez
sıkısıp kaldıgında bazen çıkmazda kalıyormus,bazen okulda olanları bazense dükkanda olanları duyuyormus,sanki kabin ikisi
arasında yolculuk ediyormus gibi,ancak kimseye sesini duyuramamıs.. sonunda daha önce hiç testini geçmeyi basaramamasına
ragmen dısarı cisimlenmeyi basarmıs.Bunu yaparken neredeyse ölüyormus.Herkes bunun iyi bir hikaye oldugunu düsündü,ancak
bunun ne anlama geldigini fark eden tek kisi bendim,hatta Borgin de bilmiyordu-eger bozuk olanı tamir edebilirsem Hogwarts’a
girmenin bir yolu oldugunu anlayan tek kisi bendim.”
“Çok iyi,”diye mırıldandı Dumbledore. “Böylece Ölüm Yiyenler Borgin ve Burkes’tan geçip okula sana yardım etmeye
gelebildiler...ve...dedigin gibi,tam da burnumun dibinde...”
“Evet,”dedi Dumbledore’un övgüsünden tuhaf bir sekilde cesaret ve rahatlık almıs gibi görünen Malfoy. “Evet, öyleydi!”
“Ancak,bazen,”diye devam etti Dumbledore, “kabini tamir edemeyecegini düsündügün zamanlar da olmadı mı? Ve sen de bastan
savma ve oldukça kötü bir sekilde degerlendirilmis bazı önlemlere basvurdun,mesela bana lanetli bir kolye göndermek gibi,onun
yanlıs ellere geçecegi belliydi..zehirli bal likörü,onu içme ihtimalim o kadar düsüktü ki...”
“Evet,pekala,bütün bunların arkasında kimin oldugunu hala anlamamıstın degil mi?”diye dudak büktü Malfoy, Dumbledore
surların üzerinde hafifçe kayarken,belli ki bacaklarındaki güç giderek azalıyordu,Harry hareketsizce büyülendigi büyüyle basarısız
ve sessizce savasıyordu.
“Aslında bakarsan,anlamıstım,”dedi Dumbledore. “O kisinin sen oldugundan emindim.”
“Beni neden durdurmadın öyleyse?”diye çıkıstı Malfoy.
“Denedim,Draco.Profesör Snape emirlerim üzerine sana göz kulak oluyordu-”
“O senin emirlerini yerine getirmiyordu,anneme söz vermisti-”
“Elbette sana böyle söyleyecekti Draco,ancak-”
“O iki taraflı ajandı,seni aptal ihtiyar,senin için çalısmıyordu,sen öyle sanıyordun!”
“Bu konuda anlasamadıgımızı kabul edelim,Draco.Öyle ki ben Profesör Snape’e güveniyorum-”
“Öyleyse kavrayısını kaybediyorsun!”diye dudak büktü Malfoy. “Bana bir çok yardım teklifinde bulundu- bütün sanı kendine
istiyordu-biraz olsun faaliyette yer almak istiyordu-” “Ne yapıyorsun?Kolyeyi sen mi yaptın,bu aptalcaydı, her seyi mahvedebilirdi-
” “Ancak ona Dhtiyaç Odası’nda ne yaptıgımı söylemedim,yarın sabah uyandıgında her sey bitmis olacak ve artık Karanlık Lord’un
favorisi olmayacak,benimle kıyaslandıgında hiçbir sey olmayacak!”
“Çok sevindirici,”dedi Dumbledore nazik bir sekilde. “Hepimiz kendi yaptıgımız yogun çalısmalar için takdiri
severiz,elbette...ancak bir suç ortagın olmalıydı,hep aynı...Hogsmeade’de birileri,Katie’e kolyeyi verebilecek birileri-aaaah-”
Dumbledore sanki uykuya dalacakmıs gibi tekrar gözlerini kapattı ve basıyla onayladı.
“...elbette...Rosmerta.Ne kadar süredir Imperius Laneti altındaydı?
“Sonunda anladın,degil mi?”diye alay etti Malfoy.
Asagıdan tekrar bir haykırıs duyuldu,bu kez öncekinden daha da yüksekti.Malfoy tekrar gergin bir sekilde omzunun üzerinden
baktı,sonra tekrar Dumbledore’a döndü.Dumbledore devam etti: “Yani zavallı Rosmerta kendi banyosunda pusuya yatıp odaya
tek girecek ilk Hogwarts ögrencisine kolyeyi vermeye zorlandı? Ve zehirli bal likörü... pekala,dogal olarak Rosmerta o siseyi
Slughorn’a göndermeden önce zehirlemisti,bunun benim için Noel hediyesi olacagına inanıyordu...evet,çok etkileyici...çok
etkileyici..zavallı Bay Filch Rosmerta’nın siselerini kontrol etmeyi düsünmemisti...söyle bana,Rosmerta’yla nasıl iletisim
kuruyordunuz? Okul içi ve dısındaki bütün iletisim yollarını kontrol ettigimizi sanıyordum.”
“Büyülü paralar,”dedi Malfoy,konusmaya devam etmek zorundaymıs gibi görünüyordu,ancak asası berbat sekilde titriyordu. “Bir
tane bende bir tane de onda vardı,ben ona mesaj gönderiyordum-”
Bu geçen yıl kendilerine Dumbledore’un Ordusu diyen gruptakilerin kullandıgı yöntem degil miydi?”diye sordu Dumbledore.Sesi
yumusak ve sohbet eder gibiydi,ancak bunu söylerken Harry onun duvardan birkaç santim daha kaydıgını gördü.
“Evet fikri onlardan aldım.”dedi Malfoy dudaklarını kıvıran bir gülümsemeyle. “ Katie’yi zehirleme fikrini de Bulanık Granger’dan
aldım,kütüphanede Filch’in iksirleri kontrol etmedigini söylüyordu...”
“Lütfen o çirkin sözü benim önümde söyleme,” dedi Dumbledore. Malfoy hasin bir kahkaha attı.
“Seni öldürmek üzereyken benim ‘Bulanık’ dememi mi önemsiyorsun?”
“Evet,öyle,”dedi Dumbledore,ve Harry onu ayakta kalmaya çalısırken biraz daha asagı kaymasını seyretti. “Ancak beni
öldürmenden önce Draco,birkaç uzun dakikamız daha var su anda.Tamamen yalnızız.Beni bulacagını hayal edebileceginden daha
savunmasızım,ancak hala hiçbir harekette...”
Malfoy’un agzı istenç dısı bir sekilde burustu,sanki acı bir seyler tatmıstı.
“Simdi,bu gece hakkında,”diye devam etti Dumbledore, “bunun nasıl oldugu konusunda biraz saskınım...okulu terk etmistim
biliyor musun?Ancak elbette,”diye kendi sorusunu cevapladı. “Rosmerta benim gittigimi gördü,ve senin ustaca yapılmıs
paralarınla seni uyardı,eminim ki...”
“Bu dogru,”dedi Malfoy. “Ancak senin yalnızca bir içki içmeye gittigini söyledi,geri dönecegini...”
“Aslında,gerçekten bir içki içtim...geri de döndüm söyle böyle yani” diye mırıldandı Dumbledore. “Ve sen de bana bir tuzak
kurmaya karar verdin?”
“Kulenin üstüne Dsaret’i koymaya karar verdik,böylece geri dönmek için acele edecektin,kimin öldürüldügünü görmek için,” dedi
Malfoy. “Ve ise yaradı!”
“Pekala...evet ve hayır...”dedi Dumbledore. “Ancak öyleyse,kimsenin öldürülmedigini mi anlamalıyım?”
“Birileri öldü,”dedi Malfoy,bunu derken sesi bir miktar yükselmis gibiydi. “Senin insanlarından biri..kim oldugunu
bilmiyorum,karanlıktı...cesedinin üzerine bastım...ben geri döndügünde seni burada bekliyor olacaktım,tabi eger Yoldaslıgın
yoluma çıkmasaydı...”
“Evet bunu yaparlar,”dedi Dumbledore.
Asagıdan gelen patlama ve bagırıslar oldu,bu kez daha da yüksekti,sanki insanlar Dumbledore,Malfoy ve Harry’nin bulundugu
yere açılan spiral merdivende savasıyorlarmıs gibiydi,Harry’nin kalbi görünmez gögsünün içinde gümbürdedi...birileri
ölmüstü...Malfoy cesedin üzerine basmıstı...ancak bu kimdi?
“Çok az zaman var,bu yol ya da digeri,”dedi Dumbledore. “Öyleyse hadi seçeneklerini tartısalım Draco.”
“Seçeneklerim!”dedi Malfoy yüksek sesle. “Burada elimde bir asayla dikiliyorum-seni öldürmek üzereyim-”
“Sevgili oglum,artık bu konuda oyun oynamayalım.Eger beni öldürecek olsaydın,bunu beni ilk silahsızlandırdıgında yapardın,bu
yollar ve anlamlar hakkındaki bu güzel sohbeti durdururdun.”
“Baska seçenegim yok!”dedi Draco aniden Dumbledore kadar beyaz görünerek. “Bunu yapmak zorundayım!Beni
öldürecek!Bütün ailemi öldürecek!”
“Durumunun zorlugunu anlıyorum,”dedi Dumbledore. “Yoksa sana neden daha önceden karsı koymadım sanıyorsun?Çünkü eger
senden süphelendigimi Lord Voldemort bilseydi seni öldürürdü,biliyorum.”
Malfoy isim karsısında irkildi.
“Sana karsı Zihinbend kullanabileceginden sana emanet edilen bu özel görev hakkında seninle konusmaya cesaret
edemedim,”diye devam etti Dumbledore. “Ancak simdi en azından birbirimizle açıkça konusabiliyoruz... herhangi bir zarar
verilmedi,kimseyi incitmedin,ancak sanslıydın ki kasıtlı seçilmeyen kurbanların da yasamlarını sürdürdüler...sana yardım
edebilirim,Draco.”
“Hayır,edemezsin,”dedi Malfoy,asasını tutan eli feci sekilde titriyordu.
“Hiç kimse edemez.Bana yapmamı yoksa öldürecegini söyledi.Baska sansım yok.”
“Dogru tarafa gel,Draco,biz seni hayal edebileceginden çok daha iyi saklayabiliriz.Ayrıca,aynı sekilde anneni de saklamak için bu
gece Yoldaslıktan üyeler gönderebilirim.Baban su anda Azkaban’da güvende...zamanı gelince onu da koruyabiliriz...dogru tarafa
gel,Draco...sen katil degilsin...”
Malfoy gözünü dikip Dumbledore’a baktı.
“Ama buraya kadar geldim,degil mi?dedi yavasça. “Denerken ölecegimi düsünüyorlardı,ama buradayım...sen gücüm
altındasın...asası olan benim...benim merhametime kaldın...”
“Hayır,Draco,”dedi Dumbledore alçak sesle. “Benim merhametime,seninkine degil,su an önemli olan bu.”
Malfoy konusmadı.Agzı açıktı,eli hala titriyordu.Harry asasının bir parça asagı düstügünü gördü-
Ancak aniden merdivenleri çıkan bir gümbürtü oldu ve birkaç saniye sonra ardına kadar açılan kapıdan surlara dogru fırlayan
dört siyah cüppeli insanla Malfoy örselenmisti.Hala hareketsiz,gözlerini kırpmadan bakar bir vaziyette Harry dehset içinde dört
yabancıya gözünü dikip baktı:görüsüne göre Ölüm Yiyenler asagıdaki kavgayı kazanmıstı.
Ahmak görünüslü adam garip ve dengesizce yan yan bakarak,hırıltılı bir sekilde kıkırdadı.
“Dumbledore köseye sıkısmıs!”dedi ve kız kardesiymis gibi görünen ve hevesle sırıtan tıknaz kadına döndü.
“Dumbledore asasız, Dumbledore yalnız! Aferin,Draco,aferin!”
“Dyi aksamlar,Amycus,” dedi Dumbledore sakince,sanki adamı bir çay partisinde karsılıyormus gibi. “Alecto’yu da
getirmissin...büyüleyici...”
Kadın sinirle kıkırdadı.
“Bu sakalarının ölüm döseginde sana yardım edecegine inanıyorsun, ha?”diye alayla güldü.
“Sakalar? Hayır, hayır, onlar terbiyedir.”diye yanıtladı Dumbledore.
“Yap sunu,”dedi Harry’e en yakın duran ve matlasmıs gri saçları ve bıyıgı olan ve cüppesi rahatsızlık verebilcek kadar sıkı
görünen iri ve uzun bacaklı yabancı. Harry’nin daha önce hiç duymadıgı gibi bir sesi vardı: kulak tırmalayıcı bir havlama sesi gibi.
Harry ondan pislik, ter ve yanlıs olamayacak bir sekilde ondan gelen kanın karısımı kuvvetli bir koku duyuyordu.Kirli ellerinde
sarımsı uzun tırnakları vardı.
“O sen misin, Fenrir?”diye sordu Dumbledore.
“Bu dogru,”dedi digeri gıcırdayan sesiyle. “Beni gördügüne memnun oldun mu, Dumbledore?”
“Hayır, oldugumu söyleyemem...”
Fenrir Greyback eksik dislerini göstererek sırıttı. Çenesinden kan damlıyordu ve açık seçik bir sekilde yavasça diliyle dudaklarını
yaladı.
“Ancak çocukları ne kadar sevdigimi bilirsin, Dumbledore.”
“Yani simdi dolunay yokken de saldıracagını mı anlamalıyı? Bu son derece olagan dısı...demek insan eti için ayda bir kerenin seni
tatmin etmedigi bir zevk gelistirdin?”
“Bu dogru,”dedi Greyback. “Seni sasırttı, bu, degil mi, Dumbledore? Seni korkuttu?”
“Pekala,beni biraz igrendirmemis gibi davranmayacagım,”dedi Dumbledore. “Ve, evet, Draco’nun bütün insanlar içinde tutup da
seni arkadaslarının yasadıgı okula çagırmasına sasırdım...”
“Ben çagırmadım,”diye soludu Malfoy. Greyback’e bakmıyordu, ona bir göz atmak dahi istemiyormus gibi görünüyordu. “Onun
gelecegini bilmiyordum-”
“Hogwarts’a bir geziyi kaçıramazdım, Dumbledore,”dedi Greyback kulak tırmalayıcı sesiyle. “Özellikle de sökülmesi gereken
gırtlaklar varken... lezzetli, lezzetli...”
Ve sarı tırnaklarından birini kaldırıp Dumbledore’a sehvetle bakarak disini karıstırdı.
“Son olarak da senin icabına bakarım, Dumbledore...”
“Hayır,”dedi dördüncü Ölüm Yiyen sert bir sekilde. Sert, acımasız görünüslü bir yüzü vardı. “Emir aldık. Draco’nnu yapması
gerekiyor. Simdi, Draco, ve çabuk.”
Malfoy her zamanki kadar bile kararlılık göstermiyordu. Surlardan asagıya oldukça kaymıs olan Dumbledore’un her zamankinden
daha solgun ve asılmıs yüzüne bakarken dehsete düsmüs görünüyordu.
“Bu dünyada fazla kalamaz, bana sorarsanız!”dedi dengesiz adam kardesinin ona eslik eden hırıltılı kıkırdısıyla. “Suna bak, ne
oldu sana, Dumby?”
“Eh, zayıflamıs direnç, yavaslamıs refleksler, Amycus.”dedi Dumbledore. “Yaslılık, kısaca... bir gün, belki,sana da olur...eger
sanslıysan...”
“Bu ne demek, ha, ne demek?”diye haykırdı birden Ölüm Yiyen. “Her zaman aynıydın, degil mi, Dumby, konusur ve hiçbir sey
yapmaz, hiçbir sey,hatta neden Karanlık Lord’un seni öldürme zahmetine katlandıgını bile bilmiyorum!Hadi,Draco,yap!”
Ancak o anda asagıda yeniden baslayan itisme sesleri oldu ve bir ses bagırdı: “Merdivenlerin önünü kestiler-Reducto!
REDUCTO!”
Harry’nin kalbi attı: öyleyse bu dördü karsıtların tamamını haklamamıstı, ancak sadece kuleye kaçmak için çarpısmıs ve sese göre
arkalarında bir engel bırakmıslardı-
“Simdi, Malfoy,çabuk ol!”dedi acımasız yüzlü adam öfkeyle.
Ancak Malfoy’un eli öyle titriyordu ki nisan alamıyordu.
“Sen yapana kadar!”diye hırladı Greyback ellerini öne uzatıp dislerini çıkartarak Dumbledore’a dogru hareket ederken.
“Hayır dedim!”diye bagırdı acımasız suratlı adam; ani bir ısık parlaması oldu ve kurt adam uçarak surlara çarpıp sendeledi,
oldukça kızgın görünüyordu.Harry’nin kalbi öyle gümbürtüyle atıyordu ki onun burada Dumbledore’un büyüsü altında dikildigini
duymamaları imkansız gibi görünüyordu-bir hareket edebilseydi,pelerinin altından bir lanet gönderirdi-
“Draco, yap sunu, ya da kenara çekil de birimiz-”diye feryat etti kadın, ancak daha o anda surlara açılan kapı bir kez daha ardına
kadar açıldı ve orda elindeki asayı sıkıca kavramıs Snape duruyordu; gözleriyle duvara dogru yıgılmıs Dumbledore’dan içlerinde
bir de kurt adam bulunan dört Ölüm Yiyene ve Malfoy’a kadar bütün sahneyi taradı.
“Bir sorunumuz var, Snape,”dedi gözleri de asası da Dumbledore’un üzerine kilitlenmis olan ahmak Amycus, “oglan
yapamayacakmıs gibi görünüyor-”
Ancak Snape’in adını baska biri daha oldukça yumusak bir sekilde söylemisti.
“Severus...”
Bu ses Harry’i bütün aksam boyunca yasadıgı her seyin ötesinde korkutmustu. Dumbledore ilk defa yalvarıyordu. Snape hiçbir
sey söylemedi,ancak öne yürüdü ve Malfoy’u sertçe yolundan kenara itti.Üç Ölüm Yiyen de hiçbir sey demeden geri
çekildiler.Kurtadam dahi korkmus görünüyordu.
Snape bir an için gözünü dikip Dumbledore’a baktı, zalim yüzünün her çizgisine igrenme ve nefret kazınmıstı.
“Severus...lütfen...”
Snape asasını kaldırdı ve direk Dumbledore’a dogrulttu.
“Avada Kedavra!”
Yesil bir ısık Snape’in asasının ucundan fırlayıp Dumbledore’un tam gögsüne isabet etti.Harry’nin dehset çıglıgı asla ondan
çıkmadı;sessiz ve hareketsiz bir sekilde orda Dumbledore’un havaya fırlamasını izlemek zorunda kaldı: birkaç kısa saniye
boyunca havada parlayan kurukafanın tam altında asılı kalmıs gibi göründü ve hemen sonra büyük bir bez bebekmis gibi
geriye,siperlerin üstüne düstü ve gözden kayboldu.
(okyanus)
Prens'in Uçusu
Harry sanki kendisi de havaya dogru fırlamıs gibi hissetti; bu olmamıstı . . . Bu olmus olamazdı. . .
"Buradan çıkalım, çabucak," dedi Snape.
Malfoy'un ensesinden tutup digerlerinin önündeki kapıya dogru çekti; Greyback ve cüce kardesler heyecandan nefes nefese
arkadan geldiler. Kapıdan kaybolduklarında, Harry tekrar hareket edebildigini farketti. Onu simdi hareketsiz kılan sihir degil,
korku ve soktu. Kulenin tepesinden ayrılacak son kisi, acımasız yüzlü Ölüm Yiyen de kapıda gözden kaybolurken Harry
Görünmezlik Pelerini'ni kenara attı.
"Petrificus Totalus!"
Ölüm Yiyen sanki arkasından birisi katı bir cisimle vurmus gibi büküldü ve kaskatı bir sekilde yere dogru düstü, ama ancak Harry
onun üstünden geçip karanlık merdivenlere dogru giderken yere çarptı.
Dehset Harry'nin kalbini parçalıyordu . . . Dumbledore'a ulasmalıydı ve Snape'i yakalamalıydı . . . Bir sekilde bu ikisi iliskiliydi . . .
Dkisini birarada tutabilirse olayı tersine çevirebilirdi . . . Dumbledore ölmüs olamazdı . . .
Spiral merdivenin son on basamagın üstünden atladı ve indigi yerde durdu, asasını kaldırdı. Los koridor tozla doluydu; tavanın
yarısı çökmüs gibi görünüyordu; arkasında kan gövdeyi götürüyordu, ama kimin kiminle dövüstügünü anlamaya çalısırken, o
nefret dolu sesin "Bitti, gitme zamanı!" diye bagırdıgını duydu ve Snape'in kösede gözden kayboldugunu gördü; o ve Malfoy
kavgadan yara almadan geçmis gitmis görünüyorlardı. Harry arkalarından fırlarken, dövüsenlerden biri kavgadan kendini sıyırdı
ve Harry'ye dogru uçtu: bu, kurtadam Fenrir'di. Daha asasını kaldıramadan Harry'nin üstüne çıkmıstı. Harry geriye düstü,
yüzünde kirli mat saçlarla, igrenç ter kokusu, agzından ve burnundan akan kanla, bogazında hissettigi sıcak aç nefesle –
"Petrificus Totalus!" Harry, Fenrir'nin üstüne çöktügünü hissetti; muazzam bir gayretle onu üstünden çekti ve yesil bir ısık jet
hızıyla ona dogru uçarak gelirken kafasını egip kavgaya dogru bası önünde kostu.
Harry'nin ayagı yerdeki ezilmis ve kaygan birseye çarptı ve tökezledi: Orada, kan gölünde yüzükoyun bir sekilde iki beden
yatıyordu, ama kim olduklarına bakmak için vakit yoktu. Harry, önünde alev gibi uçusan kızıl saçlar gördü: Ginny, tıknaz,
Ginny’nin hepsinden sıyrılmayı basardıgı lanetlerin ardına lanet gönderen bir Ölüm Yiyen’le, Amycus'la, mücadelede kilitlenmisti.
Amycus kıkırdıyordu, oyunuyla egleniyordu: "Crucio - Crucio - sonsuza kadar dans edemezsin, sevimli -"
"Impedimenta!" diye haykırdı Harry.
Laneti Amycus'ın gögsüne isabet etti. Domuz gibi bir acı çıglıgı attı, havaya uçup karsı duvara çarptı, asagı kaydı ve herbiri farklı
bir Ölüm Yiyen'le dövüsen Ron, Profesör McGonagall ve Lupin'in arkasında gözden kayboldu. Onların ötesinde, Harry Tonks'un
her yöne duvarlardan seken, tası çatlatan, en yakındaki camı kıran lanetler gönderen kocaman sarısın bir büyücüyle
dövüstügünü gördü –
"Harry, nereden geldin?" diye haykırdı Ginny, ama onu cevaplamak için vakit yoktu. Basını egdi, kafasının üstünde olan
patlamadan zorlukla sıyrılarak ileriye dogru tabana kuvvet kostu. Snape kaçmamalıydı, Snape'i yakalamalıydı -
"Al sunu!" diye bagırdı Profesör McGonagall, ve Harry kadın Ölüm Yiyen Alecto'yu elleri kafasının üzerinde arkasında erkek
kardesiyle koridordan asagı kaçtıgını bir an için gördü. Onların arkasından fırladı ama ayagı birseye takıldı, bir an sonra kendini
birinin bacaklarının yanında yatarken buldu. Etrafa bakınırken, Neville'in solgun, yuvarlak yüzünü gördü. "Neville sen - ?"
"Ben iyiyim," diye mırıldandı Neville, karnını sıkıca tutuyordu, "Harry . . . Snape'le Malfoy . . . kosup geçtiler . . ."
"Biliyorum, onları takip ediyorum!" dedi Harry, karısıklıgın tamamına yakınının sebebi olan kocaman sarısın büyücüyü yerden
lanetlemeye çalısarak. Lanet yüzüne çarpınca adam acıdan inledi. Yalpaladı, sendeledi ve sonra kardeslerin arkasında çıktı gitti.
Harry hızlıca kalktı ve koridorda kosmaya basladı, etrafındaki patlamaları digerlerinin geri dönmesi için bagırmalarını, yerde
Harry'nin kaderlerini henüz bilmedigi figürlerden gelen sessiz çagrıları duymazdan gelerek . . . Köseyi kayarak döndü, kan
ayakkabılarını kayganlastırmıstı; Snape ta basta çok büyük avantaj yakalamıstı. Dhtiyaç Odası'ndaki kabine girmis olması
mümkün müydü, ya da Yoldaslık güvenlik için kademe almıslar mıydı, o yoldan geri çekilmelerini engellemek için? Bir sonraki bos
koridora daldıgında hızla kosan ayaklarının ve çekiç gibi vuran kalbinin sesinden baska ses duymuyordu, ama sonra kanlı bir
ayak izi gördü ve bu kaçan Ölüm Yiyen'lerin en azından birinin ön kapılara dogru gittigini gösteriyordu - belki de Dhtiyaç Odası
gerçekten de kapanmıstı -
Baska bir köseyi daha kayarak döndü ve yanından bir lanet uçtu; patlayan bir zırhın arkasına daldı. Önünde erkek ve kız
kardesleri mermer merdivenlerden asagı kostuklarını gördü ve onları lanetlemeye çalıstı, ama sadece merdiven kenarındaki lanet
gelince komsu tablolara kaçan birkaç cadı portresine isabet ettirebildi.
Zırh enkazından sıçrarken, Harry bagırmalar ve çıglıklar duydu; kaledeki diger insanlar da uyanmıs gibi görünüyordu . . .
Kestirme bir yola dogru, kardesleri yakalayıp geçmek ve artık zemine ulasmıs olmaları gereken Snape'le Malfoy'a yaklasmak
ümidiyle, deli gibi kostu. Görünmez merdivenin ortasındaki kaybolan basamagı atlamayı hatırlayarak, birden alttaki bir duvar
halısına dogru, saskına dönmüs pijamalı Hufflepuff'ların durdugu bir koridora dogru yöneldi.
“Harry! Bir ses duyduk, ve birisi Karanlık Dsaret ile ilgili bir seyler söyledi –“ diye basladı Ernie Macmillan.
“Yoldan çekilin!” diye bagırdı Harry, mermer merdivenlerin kalan basmaklarından atlayıp kosarken önündeki iki çocugu
devirerek. Mese ön kapılar ardına dek açılmıstı, yerdeki büyük döseme taslarında kan damlaları vardı, ve birçok ögrenci bir araya
toplanmıs korkmus bir sekilde duvara dayalı duruyorlardı - bir iki tanesi hala yüzlerini kollarıyla örtmüslerdi. Dev Gryffindor kum
saati bir lanetle vurulmustu, ve içindeki yakutlar yüksek sesle tangırdayarak döseme taslarına düsmeye devam ediyorlardı.
Harry giris salonu boyunca uçarcasına gitti ve karanlık araziye çıktı : Sadece üç tane siluetin çimenlik alan boyunca arkasında
buharlasabilecekleri kapıya dogru kostugunu görebiliyordu – görünüslerine göre, kocaman sarısın Ölüm-Yiyen ve biraz önünde
Snape ve Malfoy…
Arkalarından atılınca soguk gece havası Harry’nin akcigerlerini parçaladı; uzaklarda bir yerde kendi gölgesini görmesine neden
olan bir ısık parlaması gördü. Ne oldugunu bilmiyordu ancak kosmaya devam etti, henüz bir lanet yapabilmek için nisan
alabilecek kadar yakın degildi –
Bir baska parlama, bagırıslar, karsılıklı ısık fıskırmaları ve Harry anladı: Hagrid kulübesinden dısarı çıkmıs Ölüm-Yiyen’lerin
kaçmasını engellemeye çalısıyordu ve aldıgı her nefes cigerlerini lime lime yapsa ve gögsündeki sancılar alev gibi yaksa dahi
Harry hızlandı. Kafasında davet etmedigi bir ses sürekli “Hagrid olamaz… Hagrid de degil…” diyordu.
Harry’yi sırtından sert bir sey vurdu ve yüzünü çimenlere gömecek sekilde ileri dogru düsürdü, iki burun deliginden de kan
geliyordu: Arkası dönük olmasına ragmen biliyordu, asası hazırdı, daha önce üstesinden geldigi kız ve erkek kardes onun
kestirmesini kullanarak ona arkasından yaklasıyorlardı…
“Impedimenta!” diye arkasını dönerek bagırdı, karanlık zemine yakın duruyordu., ve mucizevi bir sekilde laneti birini vurdu ve
vurulan digerinin üstüne düstü; Harry ayaga kalktı ve Snape’in pesinden kosmaya devam etti.
Ve sonunda bulutların arasından çıkan hilalin ısıgında Hagrid’in genis sırtını gördü; sarısın Ölüm-Yiyen bekçiye ardı ardına lanet
yardırıyor fakat Hagrid’in engin kuvveti ve dev annesinden aldıgı sert derisi onu koruyor gibi gözüküyordu. Buna ragmen Snape
ve Malfoy hala kosuyorlardı; kısa süre içinde kapının arkasında olcak ve buharlasabileceklerdi –
Harry Hagrid ve rakibinin yanından geçti, Snape’in sırtına nisan aldı ve “Sersemlet!” diye bagırdı.
Iskaladı. Kırmızı ısık fıskiyesi Snape’in kafasının üstünden geçip gitti; Snape “Kos, Draco!” diye bagırdı ve döndü. Aralarında
yaklasık yirmi metre varken asalarını aynı anda kaldırmadan önce birbirlerine baktılar.
“Cruc – “
Fakat Snape daha Harry büyüyü tamamlayamadan onu yere yapıstırararak büyüyü engellemisti; Harry döndü ve kocaman Ölüm-
Yiyen “Incendio!” diye bagırırken ayaga kalktı. Harry büyük bir patlama duydu ve dans eden turuncu ısıklar etraflarını aydınlattı:
Hagrid’in evi yanıyordu.
“Fang içeride, seni kötü - !” diye bagırdı Hagrid.
“Cruc – “ diye bagırdı Harry ikinci kez dans eden atesin ısında aydınlanmıs figüre dogru nisan alarak, fakat Snape büyüyü tekrar
engelledi. Harry onun dudak büktügünü görebiliyordu.
“Senden Affedilemez Lanet yok, Potter!” diye bagırdı alevlerin çatırtısının, Hagrid’in bagırıslarının eve içerde kapalı kalmıs Fang’in
vahsi çıglıklarının arasından. “Sende o cüret ya da yetenek yok – “
“Incarc – “ diye hırladı Harry ama Snape asasının tembel denebilecek bir hareketiyle büyüyü engellemisti.
“Karsılık ver!” diye bagırdı Harry. ”Karsılık ver, seni korkak – “
“Korkak, bana böyle mi diyorsun, Potter?” diye bagırdı Snape. “Baban bana dörde karsı bir olmadıgı takdirde kesinlikle
saldıramazdı, ona ne dersin merak ediyorum.”
“Sersem – “
“Tekrar, tekrar ve tekrar engelleneceksin Potter, ta ki agzını ve zihnini kapalı tutabilene kadar!” diye dudak büktü Snape, büyüyü
tekrar engellerken. “Artık gel!” diye bagırdı Harry’nin arkasındaki kocaman Ölüm-Yiyen’e. “Bakanlık buraya gelmeden gitme
zamanı simdi – “
“Impedi – “
“Fakat lanetini bitiremeden, siddetli bir acı Harry’ye çarptı; çimenlere yuvarlandı. Birileri çıglık atıyordu, asırı acıdan dolayı
emindi, Snape o ölene ya da aklını kaçırana dek ona iskence yapacaktı.
“Hayır, diye hırladı Snape’in sesi ve acı basladıgı hızda son buldu; Harry karanlık çimenlerde hızla nefes alarak ve asasını sıkı sıkı
tutarak baktı; yukarıda bir yerlerde Snape bagırıyordu, “Emirlerimizi unuttunuz mu? Potter, Karanlık Lord’a ait – onu bırakmak
zorundayız! Gidin! Gidin!”
Harry yüzünün altındaki zeminin erkek ve kız kardes ve kocaman Ölüm-Yiyenin itaat edip kapılara dogru kosarken titredigini
hissetti. Harry anlasılmaz bir öfke çıglıgı attı: Su anda yasamasını veya ölmesini umursamıyordu. Tekrar ayaga kalktı ve
sendeleyerek körlemesine su anda en az Voldemort’tan nefret ettigi kadar nefret ettigi adama, Snape’e, dogru ilerledi.
“Sectum – “
Snape asasını salladı ve lanet tekrar engellendi; fakat Harry artık Snape’e çok yakındı ve yüzünü tam olarak görebiliyordu: Snape
artık dudak bükmüyor ya da gülmüyordu; cayır cayır yanan atesin ısıgı öfkeli bir yüz gösteriyordu.
Harry tüm konsantrasyonunu ve gücünü toplayarak düsündü, “Levi – “
“Hayır, Potter” diye çıglık attı Snape. Yüksek sesli bir patlama oldu ve Harry geriye dogru uçtu ,tekrar topraga hızla çarptı ve bu
sefer asası elinden uçtu. Hagrid’in bagırıslarını duydu ve Fang inliyordu, Snape yaklastı ve Dumbledore gibi asasız ve savunmasız
yerde yatan Harry’ye asagı dogru baktı. Alev kutusu tarafından Snape’in soluk yüzü aydınlandı az önce Dumbledore
lanetlemeden önceki gibi yüzü kinle doldu.
“Benim kendi büyülerimi bana karıs kullanmaya nasıl cesaret ediyorsun, Potter? Onları kim icat etti – Ben, Melez Prens! Ve
benim icatlarımı bana karsı yöneltiyorsun, pislik baban gibi degil mi? Sanmıyorum . . . hayır”
Harry asasına dogru balıklama atladı; Snape asaya bir ugursuzluk büyüsü yolladı ve karanlıgın içine, görüsünün dısına uçurdu.
“O zaman beni de öldür” dedi Harry nefes nefese, hiç korku hissetmedi ama sadece hiddet ve hor görme vardı.
“O zaman beni de öldür onu öldürdügün gibi, seni korkak- ”
“SAKIN” diye çıglık attı Snape ve yüzü aniden çılgına döndü, acımasızlastı, arkada yanmakta olan evin içinde sıkısmıs, havlayan
köpegin çektigi acıyı çekermisçesine insan dısı gözüküyordu, - “BANA KORKAK DEME”
Ve havayı kamçıladı: Harry beyaz bir sıcaklık hissetti, bir sey yüzünü kamçılarcasına ona vurdu ve geriye dogru topraga siddetle
çarptı. Bir an için gözlerinin önünde ısık demetleri patladı tüm nefesi vücudundan gitmis gibi oldu ve sonra yukarıda kanatların
aceleyle çıkardıgı sesi duydu ve muazzam bir sey yıldızları örttü. Sahgaga Snape’e dogru uçtu, ustura keskinligindeki pençeler
onu kestiginde, Snape geriye dogru sendeledi. Harry oturur pozisyona geldi, kafası hala toprakla son temasından dolayı
dönüyordu Snape’in mümkün oldugunca hızla kostugunu gördü Devasa hayvan Snape’in arkasında kanat çırpıyor ve keskin
çıglıklar atıyordu Harry’nin asla duymadıgı keskin çıglıklar –
Ayaga kalkmak için mücadele etti dermansızca asasını aradı, tekrar pesine düsmeyi umut ediyordu fakat parmakları çimenlerin
arasında beceriksizce tararken ince dalları attı, gerçekten geç olacagını biliyordu, döndü ve hipogrifin giris kapısı üzerinde
daireler çizdigini gördü. Okul arazisinin sınırlarının ötesinde Snape cisimlenmeyi basarırdı.
“Hagrid” diye mırıldandı, hala sersemlemis haldeydi, etrafına bakındı “HAGRDD”
Tökezlenerek yanmıs eve dogru gitti, alevlerden Fang’ı sırtında tasıyan muazzam bir vücut meydana çıktı. Mütesekkir bir feryatla,
Harry dizlerinin üstüne çöktü, her bir uzvu titriyordu, bütün bedeni acıyla kaplıydı ve nefes aldıgında bıçaklar batar gibi oluyordu.
“Dyi misin Harry? Dyi misin? Konus benimle Harry?
Hagrid’in kacaman kıllı yüzü Harry’nin üzerinde yüzüyor ve yıldızları engelliyordu. Harry yanmıs odun ve köpek tüyü kokusu aldı;
elini üzerine koydu Hagrid’in yanında Fang’in hareketsiz sıcak ve canlı vücudu titriyordu.
“Ben iyiyim” nefes nefese Harry. “Ya sen” “ Ben de iyiyim…”
Hagrid, Harry’i, kolunun altından tuttu ve Harry’nin ayaklarını bir anlıgına yerden kesecek kadar kuvvetle tekrar ayaga kaldırdı.
Harry, Hagrid’in süratle sisen gözünün altındaki derin kesikten, yanagı boyunca kan aktıgını gördü.
“Senin evini söndürmeliyiz,” dedi Harry. “ ‘Aguamanti’ büyüsü…”
“Bunun gibi bir sey oldugunu biliyordum,” diye mırıldandı Hagrid, ve tüten, çiçek pembesi semsiyesini kaldırıp, “ Aguamanti!”
dedi.
Semsiyenin ucundan bir su seli bosaldı.. Harry de kendisine kursundanmıs gibi gelen asasını kaldırdı ve ‘Aguamanti!” diye
mırıldandı. O ve Hagrid, son alev de söndürülünceye kadar eve su tutular.
“Fena degil,” dedi Hagrid,birkaç dakika sonra ümitli bir sekilde tüten harabeye bakarak. “Dumbledore’nin düzeltemeyecegi bir
sey degil…”
Harry adı duyunca midesinde yakıcı bir acı hissetti. Sessizlik ve durgunluk içerisindeyken, içindeki korku artmıstı.
“Hagrid…”
“Onların geldigini duydugumda, bir çift dal budak’ın ayagını baglıyordum,” dedi Hagrid hüzünle, hala harabe olmus kulübesine
bakarak. “Dallarını yakmıslar zavallı küçük seylerin…”
“Hagrid…”
“Ama ne oldu biliyor musun,Harry? Satodan kosarak çıkan Ölüm Yiyen’leri gördüm ama Snape onlarla ne halt ediyordu? Nereye
gitti – onları mı kovalıyordu?”
“O…,” Harry bogazını temizledi, dumandan ve panikten kurumustu. “ Hagrid, öldürdü…”
“Öldürdü mü?” dedi yüksek sesle, Harry’e baktı. “ Snape mi öldürdü? Sen neden bahsediyorsun Harry?”
“Dumbledore,” dedi Harry. “Snape, Dumbledore’u … öldürdü.”
Hagrid öylece ona baktı. Yüzünün görülebilen küçük bir kısmındaki ifade, tamamen bos ve anlamsızdı.
“Dumbledore ne, Harry?”
“O öldü. Snape öldürdü…”
“Böyle söyleme,” dedi Hagrid kabaca. “Snape, Dumbledore’u öldürdü – aptal olma, Harry. Bunu nerden çıkardın?
“Yaparken gördüm.”
“Mümkün degil.”
“Gördüm, Hagrid.”
Hagrid basını salladı. Dnanmayan ama sempatik bir ifadesi vardı. Ve Harry, Hagrid’in, kendisinin kafasına güçlü bir darbe aldıgını
ve bu yüzden kafasının karıstıgını, belki de hala bir lanetin etkisinde oldugunu düsündügünü biliyordu.
“Her ne olduysa, Dumbledore, Snape’e, Ölüm Yiyenlerle gitmesini söylemis olmalı,” dedi Hagrid kendinden emin bir sekilde. “
Sanırım hala kimligini saklıyor. Hadi okula geri dönelim, hadi Harry…”
Harry bir tartısmaya ya da bir açıklama yapmaya kalkısmadı. Hala kontrol edilemez bir sekilde titriyordu. Hagrid sonra
ögrenebilirdi, oldukça sonra… Adımlarnıı satoya yönelttikleri anda Harry, birçok pencerede ısık oldugunu gördü. Harry, içeride
insanların odadan odaya dolastıgını, birbirlerine Ölüm Yiyenler’in geldigini söylediklerini, Hogwarts’ın üzerinde parlayan karanlık
isareti yani birinin öldügünü anlattıklarını kolayca hayal edebiliyordu.
Önlerindeki mese ön kapılar açıldı, ısık yolu ve çimenleri aydınlattı. Asagıya, yavasça üstlerini giyinmis insanlar iniyordu ve
tedirgin bir sekilde, gecenin karanlıgına dogru kaçan Ölüm Yiyenler’den bir isaret görebilmek için etrafa bakıyorlardı. Harry’nin
gözleri, her nasılsa, en uzun kulenin hemen dibindeki topraga dikildi. Harry, net bir sey görebilmek için çok uzak olmasına
ragmen, çimenlerin üzerinde büyük, siyah bir seyin oldugunu hayal etti. Hatta, Dumbledore’un bedeninin oldugu yer olarak
düsündügü yere dogru bakarken, her nasılsa, oraya dogru hareket etmeye baslayan insanlar oldugunu gördü.
“Onlar neye bakıyor öyle?” dedi Hagrid, o ve Harry satonun önüne dogru yaklasırken, Fang, olabildigince onların bileklerine yakın
duruyordu. “Çimenlerin üzerinde ne var?” diye ekledi keskin bir sekilde. Simdi, küçük bir kalabalıgın toplandıgı, Astronomi
Kulesi’nin dibine dogru önü çekmeye basladı. “Gördün mü, Harry? Hemen kulenin dibinde… isaretin altında… vay canına … birini
hakladıklarını mı düsünüyorsun?” Hagrid sessizlesti. Anlasılan bu düsünceyi sesli bir sekilde açıklamak oldukça korkunçtu. Harry,
onun yanında yürüdü, yüzünde ve son yarım saat içinde isabet eden çesitli büyüler yüzünden bacagında acı hissediyordu, farklı
bir sekilde düsünecek olursak, sanki yanındaki birisi onları acıtıyordu. Asıl gerçek ve kaçınılmaz olan ise gögsündeki basınç
hissiydi. Harry ve Hagrid, rüyadaymıs gibi, hemen önlerinde mırıldanan, sessizlige gömülen ögrencilerin ve ögretmenlerin
bırakmıs oldugu bosluga dogru ilerledi.
Harry, Hagrid’in, acı ve sokla inlemesini duydu, ama Hagrid durmadı. Dumbledore’nin yattıgı yere varıncaya kadar yavasça
ilerledi ve yanına çömeldi. En basta Dumbledore’un Harry’e yaptıgı vücut kilitleme büyüsü kalktıgında anlamıstı bu durumun
ancak büyüyü yapan kisi ölürse olusacagını biliyordu, ama hala onu o halde görmeye hazır degildi, isyanda, kalbi kırık: Harry’nin
tanıstıgı ve gördügü yada görebilecegi en iyi büyücü.
Dumbledore’un gözleri kapalıydı; ama ayaklarının ve kollarının yaptıgı garip açıya bakılırsa, o uyuyor olabilirdi. Harry uzandı,
kancalı burnun üstündeki yarım ay seklindeki gözlügünü düzeltti ve cübbesinin ucuyla Dumbledore’un agzından kandamlasını
sildi. Sonra bilge yüze gözünü dikip baktı ve büyük ve akıl almaz gerçegi kavramayı denedi; Dumbledore’un onla hiçbir zaman
konusamayacagı, ona hiçbir zaman yardım edemeyecegi gerçegi – Harry’nin arkasındaki kalabalık mırıldandı. Çok uzun zaman
gibi görülen bir andan sonra, katı bir seyin üzerinde diz çöktügünün farkına vardı ve asagı baktı.
Birkaç saat önce çalmayı basardıkları madalyon Dumbledore’un cebinden düsmüstü. Madalyon belki de yere düstügünden dolayı
açılmıstı. Eline aldıgında an, önce hissettiginden daha fazla sarsıntı, korku ya da üzüntü hissetmese de, Harry bir seyin yanlıs
oldugunu biliyordu – Madalyonu elinde döndürdü. Bu madalyon ne Düsünseli’nde gördügü kadar büyüktü, ne de üzerinde bir
takım isaretler vardı, Slytherin’in isareti sanılan süslü S harfi de yoktu. Ayrıca, içinde hiçbir sey yoktu ama kıvrılmıs bir parça
parsömen aslında bir porte deligi olması gereken yere madalyonun içine sıkıca sıkıstırılmıstı.
Otomatikman, ne yapıyor oldugunu düsünmeden, Harry parsömen parçasını çekip çıkardı, açtı, ve artık Harry’nin arkasında bir
çok asanın ısıgında okudu:
Karanlık Lord’a
Bunu okudugundan çok önce ölmüs olacagım ama sunu bilmeni istiyorum ki senin sırrını bulan kisi bendim. Gerçek
Horcrux’ı çaldım ve en yakın zamanda onu yok etmeyi planlıyorum.
Kendi denginle karsılastıgın zaman bir kez daha ölümlü olman umuduyla ölümle yüzlesiyorum.
R.A.B
Harry mesajın ne demek istedigi ne biliyordu ne de önemsiyordu. Sadece tek bir sey önemliydi: Bu bir Horcrux degildi.
Dumbledore o korkunç iksiri içerek hiçbir sey için zayıflatmıstı. Harry parsömeni elinde burusturdu, ve Fang arkasında ulumaya
basladıgı an göz yaslarına boguldu.
(shadow_shooter, naturedefender,Lethe, mcgayver, Roaldus_Marvelinse)
ANKA’NIN AGITI
“Buraya gel, Harry…”
“Hayır.”
“Burada kalamazsın, Harry… Haydi…”
“Hayır.”
Harry Dumbledore’un yanından ayrılmak istemiyordu, hiçbir yere kımıldamak istemiyordu. Hagrid’in omzundaki eli titriyordu.
Sonra baska bir ses konustu,” Harry, haydi.”
Çok daha küçük ve daha sıcak bir el onu sardı ve yukarı çekti. Bu baskıya hakkında hiç düsünmeden uydu. Anca kalabalıgın
arasında körü körüne yürürken havadaki hafif çiçek kokusundan onu kaleye götürenin Ginny oldugu fark edebildi. Anlasılmaz
sesler Harry’yi hırpalıyordu, geceye hıçkırıklar, bagırıslar ve feryatlar saplanıyordu, fakat Harry ve Ginny yürümeye devam etti,
giris salonuna geri dönmüslerdi. Harry’nin görüs sınırları içinde yüzler yüzüyordu, insanlar fısıldanarak merakla dikkatle ona
bakıyorlardı, Gryffindor yakutları yerde kandamlaları gibi onların mermer merdivenlere gittigi yol boyunca parıldıyorlardı.
“Hastane kanadına gidiyoruz,” dedi Ginny
“Yaralı degilim,” dedi Harry.
“McGonagall’ın emirleri,” dedi Ginny. “Herkes yukarıda, Ron, Hermione ve Lupin ve herkes –“
Korku tekrar Harry’nin gögsünde harekete geçmisti: Arkasında bıraktıgı, hareketsiz figürleri unutmustu.
“Ginny, baska kim öldü?”
“Endiselenme, bizden hiç kimse.”
“Fakat karanlık isaret –Malfoy bir vücuda basıp geçtigini söylemisti –“
“Bill’in üstünden geçmisti, fakat Bill iyi durumda, yasıyor.”
Ginny’nin sesinde bir seyler vardı, her nasılsa, Harry bunun kötüye isaret oldugunu fark etti.
“Emin misin?
“Tabii ki eminim… O birazcık – birazcık kötü durumda, hepsi bu. Greyback ona saldırdı. Madam Pomfrey’in dedigine göre o – o
artık eskisi gibi görünmeyecekmis…”
Ginny’nin sesi azıcık titremisti.
“Biz gerçekten sonradan ortaya nasıl bir etki çıkacagını bilmiyoruz – yani, Greyback kurt adamdı, fakat o sırada degisim
geçirmemisti.”
“Fakat digerleri… Yerde baska bedenler vardı…”
“Neville ve Profesör Flitwick yaralandılar, fakat Madam Pomfrey onların iyi olacagını söylüyor. Ve bir Ölüm Yiyen öldü,
arkadasının her tarafa püskürttügü dev, açık renkli bir Öldürme laneti çarptı – Harry, eger senin Felix iksirini içmeseydik, bence
hepimiz öldürülmüstük, fakat her sey bizi kıl payı ıskalamıs görünüyor –“
Hastane kanadına vardılar. Kapıları itip açtılar, Harry Neviille’in, kapıya yakın bir yatakta yattıgını gördü, anlasılan uyuyordu. Ron,
Hermione, Luna,Tonks ve Lupin kogusun öteki ucundaki baska bir yatagın etrafında toplanmıslardı. Kapıların açılma sesiyle,
hepsi o tarafa baktı. Hermione Harry’ye dogru kostu ve onu kucakladı; Lupin de tedirgin bir sekilde ilerledi.
“Dyi misin, Harry?”
“Dyiyim.. Bill nasıl?”
Kimse cevap vermedi. Harry Hermione’nin omzundan diger taraf baktı ve Bill’in yastıgında tanıyamadıgı bir yüzün duruyordu,
yüzü onu garip gösterecek kadar kesilmis ve parçalanmıstı. Madam Pomfrey Bill’in yaralarına hafifçe keskin kokulu yesil bir
merhem sürüyordu. Harry, Snape’in Malfoy’un Sectumsempra yaralarını asasıyla çabucak nasıl iyilestirdigini hatırladı.
“Yaraları bir büyüyle yada bir sey ile düzeltemez misiniz?” diye sordu Madam Pomfrey’e.
“Bunlarda büyü ise yarıyor,” dedi Madam Pomfrey. “Bildigim her seyi denedim, fakat kurt adam ısırıkları için çare yok.”
“Fakat Bill dolunay sırasında ısırılmadı,” dedi Ron, her nasılsa sadece dik bakıslarıyla agabeyinin iyilesmesini saglayacakmıs gibi
bakakalmıstı. “Greyback dönüsüm geçirmemisti,öyleyse Bill kesinlikle gerçek bir – bir -?”
Kararsız bir sekilde Lupin’e baktı.
“Hayır, Bill’in gerçek bir kurt adam olacagını sanmıyorum,” dedi Lupin, “fakat bu ona hiçbir sey bulasmadıgı anlamına gelmez.
Bunlar lanetli yaralar. Onların tamamen iyilesmesi olasılık dısı ve – ve Bill bundan itibaren bazı kurt karakteristiklerine sahip
olmus olabilir.”
“Dumbledore yinede bir seyler yapabilir,” dedi Ron. “Nerede o? Bill o manyaklarla Dumbledore’un emriyle savastı, Dumbledore
ona borçlu, onu bu halde bırakamaz – “
“Ron – Dumbledore öldü,” dedi Ginny.
“Hayır!” diyerek Ginny’nin son söylediklerini inkâr etmesi umuduyla Ginny’den Harry’ye dogru baktı, fakat Harry inkâr etmeyince,
Lupin Bill’in yatagının yanındaki bir sandalyeye çöktü, elleri yüzündeydi. Harry Lupin’in kontrolünü kaybettigini hiç görmemisti;
birden kendini özel ve uygunsuz bir yere izinsiz girmis gibi hissetti. Baska yöne döndü ve onun yerine Ron’un gözlerini yakaladı,
Ron sessizce Ginny’nin söylediklerini onaylayan bir görünüs alıyordu.
Nasıl öldü?” diye fısıldadı Tonks. “Nasıl oldu?”
“Onu Snape öldürdü,” dedi Harry. ”Oradaydım, gördüm. Astronomi Kulesine geri döndük çünkü karanlık isaretin ortaya çıktıgı
yerdi… Dumbledore hastaydı, zayıftı, fakat bence merdivenlerden yukarı çıkan ayak sesleri duyunca o bunun bir tuzak oldugunu
fark etti. Beni hareketsiz hale getirdi, hiçbir sey yapamadım, Görünmezlik Pelerini’nin altındaydım – ve sonra Malfoy kapıdan içeri
girdi ve onu silahsız bıraktı –“
Hermione elleriyle agzını kapadı ve Ron inledi. Luna’nın dudakları titriyordu.
“– daha çok Ölüm Yiyen geldi – ve sonra Snape – ve Snape yaptı Avada Kadavra lanetini.” Harry devam edemedi.
Madam Pomfrey gözyaslarına boguldu. Ona fısıldayarak “Sss! Dinle!” diyen Ginny dısında hiç kimse dikkat etmedi.
Yutkunarak, Madam Pomfrey parmaklarını dudaklarına bastırdı, gözleri kısıktı. Karanlıgın içinde bir yerde, bir Anka bir bakıma
Harry’nin daha önce hiç duymadıgı bir sekilde sarkı söylüyordu: Istırap dolu bir aglayısın korkunç güzelligi. Ve Harry önceden
Anka’nın sarkısı hakkında hissettigi gibi, müzigi içinde hissetmisti, dısında degil: Bu büyülü bir sekilde topraklardan kale
pencerelerine kadar yankılanan sarkı kendi üzüntüsüydü.
Ne onların orada dinleyerek ne kadar duruklarını, ne de kendi yaslarının sesini dinlemelerinin niçin acılarını azda olsa hafiflettigini
bilmiyordu, fakat hastane kapılarının açılıp, Profesör McGonagall’ın kogusa girdiginde çok uzun bir süre geçmis gibi hissediyordu.
Geride kalanların hepsi gibi, o da geçen savasın izlerini tasıyordu: Yüzünde sıyrıklar vardı ve cübbesi paramparçaydı.
“Molly ve Arthur yoldalar,” dedi ve müzigin büyüsü bozuldu: Herkes uyandılar ve transtan çıktılar, tekrar Bill’e bakmak için
döndüler, ya da gözlerini ovup, kafalarını salladılar. “Harry, Ne oldu? Hagrid’e göre Dumbledore ile birlikteymissin ol – oldugu
zaman. Diyor ki Profesör Snape bir seyler karıstırı –“
“Snape Dumbledore’u öldürdü,” dedi Harry.
McGonagal bir süreligine ona dik dik baktı, sonra korkunç verircesine sallandı; Madam Pomfrey, hızla kalkıp ileri atıldı, havada
yarattıgı sandalyeyi, McGonagall’ın altına itti.
“Snape,” diye tekrar etti McGonagall belirsiz bir sekilde, sandalyeye düsercesine otururken. “Biz hepimiz sasırdık… Fakat o
güvendi… Daima… Snape… Dnanamıyorum…”
“Snape çok yetenekli bir Zihinbendardı,” dedi Lupin, karakteristik olmayacak kadar sertti. “Biz bunu her zaman biliyorduk.”
“Fakat Dumbledore onun bizim tarafımda olduguna dair yemin etti!” diye fısıldadı Tonks. “Ben daima Dumbledore’un Snape
hakkında bizim bilmedigimiz bir seyler bildigini düsündüm…”
“O Snape’e güvenmek için kuvvetli bir sebebi oldugunu ima ederdi,” diye mırıldandı Profesör McGonnagall, gözyası akan
gözlerinin ucunu ekose bir mendil ile sildi. “Yani… Snape’in geçmisiyle… Tabii ki insanlar kesinlikle sasırdılar… Fakat Dumbledore
Snape’in pismanlıgının tümüyle gerçek oldugunu bana açıkça anlattı – Ona karsı hiçbir sey duymamalıydım!”
Snape’in ne anlatıp ta onu inandırdıgını bilmek isterim,” dedi Tonks.
“Biliyorum,” dedi Harry ve herkes dönüp ona baktı. “ Snape, Voldemort’a annem ve babamı ele geçirmesini saglayan bilgiyi
verdi. Sonra Dumbledore’a ne yaptıgının farkına varmadıgını söyledi, yaptıgına gerçekten üzgündü, öldükleri için üzgündü.”
Herkes dik dik ona baktı.
“Ve Dumbledore buna inandı mı?” dedi Lupin inanmamıs bir sekilde. “Dumbledore Snape’in James öldügü için üzgün olduguna
inandı mı? Snape James’ten nefret ederdi…”
“Ve annemin de son derece degerli oldugunu düsünmüyordu,” dedi Harry, çünkü o Muggle-dogumluydu… ‘Bulanık’ derdi ona…”
Kimse Harry’nin bunu nasıl bildigini sormadı. Onların hepsi korkutucu bir soka dalıp gitmislerdi, bu olanların rezil gerçeklerini
hazmetmeye çalısıyorlardı.
“Bunların hepsi benim hatam,” dedi Profesör McGonagall aniden. Kafası karısmıs görünüyordu, ıslak mendilini ellerinde
sıkıyordu. “Benim hatam. Fillius’u Snape getirmesi için yolladım, ben aslında gelip biz yardım etsin diye göndermistim! Eger
Snape’i olan biten hakkında uyarmasaydım, o Ölüm Yiyenlere katılmayacaktı. Fillius ona söylemeden önce onların orada
oldugunu bildigini zannetmiyordum, onların geldigini bildigini bilmiyordum.”
“Bu senin hatan degil, Minerva, dedi Lupin sert bir sekilde. “Biz hepimiz daha çok yardım istedik, Snape’in yolda oldugunu
bilmekten memnunduk…”
“Öyleyse kavgaya vardıgında, Ölüm Yiyenler’in tarafına mı katıldı?” diye sordu Snape’in ikiyüzlülügü ve alçaklıgı hakkındaki tüm
detayları isteyen Harry, hararetle ondan nefret etmek için daha çok sebep topluyor, intikam için yemin ediyordu.
“Ben tam olarak nasıl oldugunu bilmiyorum,” dedi Profesör McGonagall kafası karısmıs bir sekilde. “Olanların hepsi çok kafa
karıstırıcı… Dumbledore bize okuldan birkaç saatligine ayrılacagını, bizim sadece koridorlarda devriye gezmemizi söyledi…
Remus, Bill ve Nymphadora bize katıldı… Ve bizde devriye gezdik. Her sey sakin görünüyordu. Okulun dısındaki bütün gizli
geçitler abluka altına alındı. Kimsenin uçarak kaleye giremeyecegini biliyorduk. Kaleye her giriste güçlü büyüler vardı. Ölüm
Yiyenlerin nasıl girmeyi basarabildiklerini bilmiyorum…”
“Ben biliyorum,” dedi Harry ve kısaca Kaybolan Dolaplar çifti ile onların olusturdugu büyülü yolu anlattı. “Öyleyse Dhtiyaç
Odası’ndan içeri geldiler.”
Dradesine neredeyse karsı koyarak ikisi de perisan halde olan Ron ile Hermione’ye dogru göz attı.
“Ben karmakarısık ettim, Harry,” dedi Ron kasvetli bir sekilde. “Bize anlattıgın gibi yaptık: Çapulcu Haritası’nı kontrol ettik ve
Malfoy’u onun üstünde göremedik, bu yüzden biz onun Dhtiyaç Odası’nda oldugunu tahmin ettik, bu nedenle ben, Ginny ve
Neville göz atmaya gittik… Fakat Malfoy bizi arkasında bırakmıstı.”
“Biz izlemeye basladıktan yaklasık bir saat sonra odadan dısarı çıktı,” dedi Ginny. “Eline, o berbat burusmus eli tutuyordu –“
“Onun Sanslı El,” dedi Ron. “Sadece onu tutana ısık veren, hatırladın mı?”
“Her neyse,” diye devam etti Ginny, “Ölüm Yiyenleri dısarı salmak için etrafın temiz olup olmadıgını kontrol etmis olmalı, çünkü
bizi gördügünde havaya bir sey fırlattı ve her yer zifiri karanlık oldu –“
“– Pevurian Anında Karanlık Tozu,” dedi Ron sert bir sekilde. “Fred ve George’un. Ürünlerini almasına izin verdikleri kisiler
hakkında onlara söyleyecek sözlerim var.”
“Her seyi denedik, Lumos, Incendio,” dedi Ginny. “ Hiçbir sey karanlıgı yaramadı; biz hepimiz tekrar koridordan çıkabilmek için
yolumuzu el yordamıyla bulduk ve o sırada Bizim yanımızdan kosarak geçen insanlar duyduk. Besbelli Malfoy o el meretiyle
görebildi ve onlara rehberlik yaptı, fakat hiç birimiz birbirimize isabet ettiririz diye lanet veya herhangi bir sey yapmaya cesaret
edemedik ve biz ısık olan koridora ulasana kadar, onlar gitmisti.”
“Çok sükür,” dedi Lupin boguk bir sesle, “Ron, Ginny ve Neville nereyse bir an önce bize kostular ve olanları anlattılar. Ölüm
Yiyenleri dakikalar sonra Astronomi Kulesi’ne dogru giderlerken bulduk. Malfoy apaçık insanların onları takip etmesini
ummuyordu; Karanlık Tozu ya da her ne ise stoklarını tüketmis görünüyordu. Bir kavga koptu, onlar dagıldılar ve bizde
kovaladık. Onlardan biri, Gibbon, kaçıp kurtuldu ve kule merdivenlerine yöneldi –“
“Dsareti meydana getirmek için mi?” diye sordu Harry.
“Öyle yapmıs olmalı, evet, Dhtiyaç Odası’nı terk etmeden önce planlamıs olmalılar,” dedi Lupin. “Fakat Ben Gibbon’un
Dumbledore’u orada tek basına beklemeyi iyi bir fikir olarak görmedigini düsünüyorum, çünkü merdivenlerden asagı geri gelip
dövüse tekrar katıldı ve beni ucu ucuna ıskalayan bir Öldürme Laneti gönderdi.”
“Öyleyse Ron Dhtiyaç Odasını Ginny ve Neville ile izledigine göre,” dedi Harry, Hermione’ye dönerek, “Sen – ?“
“Snape’in odasının dısındaydım, evet,” diye fısıldadı Hermione, gözleri gözyasları yüzünden parıldıyordu, “Luna ile. Odanın
dısında oyalanıyorduk ve hiçbirsey olmadı… Yukarı katta neler oldugunu bilmiyorduk, haritayı Ron almıstı – Profesör Flitwick
zindanlar kosarak geldiginde saat gece yarısına yaklasıyordu. Kalenin içindeki Ölüm Yiyenler hakkında bagırıyordu, Luna ve
benim orada oldugumuzu fark etmis oldugunu hiç sanmıyorum, o sadece Snape’in ofisine kosmustu ve biz onun Snape’e
kendisiyle gidip yardım etmesi gerektigini söyledigini duyduk ve sonra gürültülü bir yumruklama sesi duyduk ve Snape odasından
fırladı ve bizi gördü ve – ve –“
“Ne?” diye sıkıstırdı Harry Hermione’yi.
“Çok aptaldım, Harry!” dedi Hermione çok tiz bir sesle. “ Profesör Flitwick’in düstügünü söyledi ve bizim o gidip – gidip Ölüm
Yiyenlerle dövüste yardım ettigi sırada, gidip Profesör Flitwick ile ilgilenmemizi istedi –“ utancından yüzünü kapatıp parmaklarının
arasından konusmaya devam etti, bu yüzden sesi boguk geliyordu. “Profesör Flitwick’e yardım edip edemeyecegimize bakmak
için onun ofisine gittik ve onu yerde baygın bir sekilde bulduk… ve ah, bu suan ortada, Snape Flitwick’i sersemletmis olmalı,
fakat biz fark etmedik, Harry, biz fark etmedik, biz sadece Snape’in gitmesine izin verdik!”
“Bu sizin hatanız degil,” dedi Lupin sertçe. “ Hermione, eger sen Snape’e uymayıp onun yoluna çıksaydın, muhtemelen o sen ve
Luna’yı öldürecekti.”
“Hemen sonra yukarı kata çıktı,” dedi zihninde, kara cübbesi, arkasında dalgalanan ve üst kata çıktıgı an asasını çıkartan
Snape’in mermer merdivenlerde kosarak kaçtıgını izleyen Harry, “ve hepinizin savastıgı yeri buldu…”
“Basımız beladaydı, yeniliyorduk,” dedi, Tonks alçak sesle. “Gibbon kötü durumdaydı, ama geri kalan Ölüm Yiyenler
ölümüne savasmaya hazır görünüyorlardı. Neville yaralanmıstı, Bill Greyback tarafından zalimce saldırıya ugramıstı… Çok
karanlıktı… her yerde lanetler uçusuyordu… Malfoy denen çocuk kaybolmustu, üst kata dogru sıvısarak geçmis olmalı… sonra
daha fazlası onun pesinden gitti, ama aralarından biri üst kata çıkan merdivenleri bir çesit lanetle geçisi engelledi… Neville o
engele atladı ama havada geriye dogru uçtu -- ”
“Hiçbirimiz basarı elde edemezdik,” dedi Ron, “ve o iri yapılı Ölüm Yiyenler her yere hala lanet yolluyorlardı, ve lanetler duvarlara
sıçrıyor ve bizi kıl payı ıskalıyorlardı…”
“Ve sonra Snape geldi,” dedi Tonks, “ve sonra gitmisti -- ”
“Bize dogru kostugunu gördüm, ama Ölüm Yiyenler’in o kocaman laneti sagımdan geçerek beni son anda ıskaladı, kaçtım ama
izlerini kaybettim,” dedi Ginny.
“Sanki lanetli bariyer orda degilmis gibi Snape’i onun içinden geçerken gördüm,” dedi Lupin. “Onu izlemeyi denedim, ama
Neville gibi ilerlemem engellendi…”
“Bizim bilmedigimiz bir büyü biliyor olmalı,” diye fısıldar sesle konustu McGonagall. “Her seyden önce – o Karanlık Sanatlara
Karsı Savunma ögretmeniydi. … Kuleden kaçan Ölüm Yiyen’lerin pesinde oldugu için acele davrandıgını sandım. …”
“Öyleydi,” dedi Harry vahsice, “ama onlara yardım etmek için, yakalamak için degil… Ve bahse girerim ki o bariyerden geçmek
için Karanlık Dsaret’e sahip olman gerekiyordur – peki asagı indiginde neler olmustu?”
“Eh, bas Ölüm Yiyen tavanın yarısının çökmesini saglayan bir büyü yapmıstı, ve aynı zamanda merdivenlere geçmeyi engelleyen
laneti bozmustu,” dedi Lupin. “Hepimiz kaçıstık – her durumda hala ayakta duranlarımız – ve Snape ile çocuk tozların içinden
çıktı – açıkçası, hiçbirimiz ikisine saldırmadık --”
“Sadece geçmelerine izin verdik,” dedi Tonks, bos bir sesle. “Onların Ölüm Yiyenler tarafından kovalandıgını sandık – ve diger
bir sey ise diger Ölüm Yiyenler ve Greyback geri dönmüstü ve dövüs yeniden baslamıstı – Snape’in bir sey söyleyerek bagırdıgını
sandım, ama ne oldugunu bilmiyorum --”
“ ‘Bitti’ diye bagırdı,” dedi Harry. “Yapmak istedigini yapmıstı.”
Hepsi sessizlesti. Fawkes’un agıtı dısarıdaki karanlık bahçenin her yerinde yankılanıyordu. Müzik havada aksettigi an, davetsiz,
nahos düsünceler Harry’nin zihninde sessizce hareket etti… Dumbledore’un cesedini kulenin dibinden almıslar mıydı henüz?
Sırada ne vardı? Nereye gömülecekti? Ceplerinde sıkıca yumruklarını sıktı. Parmak bogumlarının karsısında sahte olan küçük ve
soguk Horcrux’u hissedebiliyordu.
Hastane kanadının kapıları ardına kadar açıldı, hepsinin sıçramasına neden oldu: Mr. Ve Mrs. Weasley kogustan uzun adımlarla
geçtiler, Fleur hemen arkalarındaydı, güzel yüzü dehsete düsmüstü.
“Molly – Arthur -- ” dedi Profesör McGonagall, kalktı ve onları karsılamak için acele etti. “Çok üzgünüm – ”
“Bill,” diye fısıldadı Mrs.Weasley, Bill’in ezilmis suratını gördügü an McGonagall’ın yanından geçerek ok gibi fırladı. “Ah, Bill!”
Lupin ve Tonks hızla kalktılar ve geri çekildiler böylece Mr. Ve Mrs. Weasley yatagın daha yakınına gelebildiler. Mrs. Weasley
ogluna dogru egildi ve dudaklarını çocugunun kanlı alnına götürdü.
“Ona Greyback saldırdı dedin, degil mi?” diye sordu Mr. Weasley McGonagall’a telaslı bir sekilde. “Ama dönüsmedi, öyle mi? Peki
bunun anlamı ne? Bill’e ne olacak?”
“Henüz bilmiyoruz,” dedi McGonagall, çaresizce Lupin’e bakarak.
“Büyük olasılıkla biraz bulasma olacak, Arthur,” dedi Lupin. “Bu farklı bir durum, muhtemelen nadir… Uyandıgında
davranıslarının nasıl olabilecegini bilemiyoruz…”
Mrs. Weasley igrenç kokan merhemi Madam Pomfrey’in elinden aldı ve Bill’in yaralarına hafifçe sürmeye basladı.
“Ve Dumbledore…” dedi Mr. Weasley. “Minerva, bu dogru mu .. O gerçekten? …?”
Profesör McGonagall basını öne düsürdügü an, Harry Ginny’in onun yanında kıpırdandıgını farketti ve ona baktı. Onun fazla belli
olmayan dar gözleri, yüzünde buz kesilmis bir ifadeyle Bill’e gözlerini dikip bakmıs olan Fleur’un üstünde kilitlenmisti.
“Dumbledore öldü,” diye fısıldadı Mr. Weasley, ama Mrs. Weasley’in gözleri sadece en büyük oglundaydı; hıçkırarak aglamaya
basladı, göz yasları Bill’in sakatlanmıs yüzüne düsüyordu.
“Tabii ki, nasıl göründügü önemli degil… gerçekten önemli degil… ama çok yakısıklı küçük bir çocuktu… her zaman yakısıklıydı…
ve evlenecekti!”
“Yani ne demek istiyorsun?” dedi Fleur aniden ve yüksek sesle. “ ‘Evlenecekti’ demekle ne demek istiyorsun?” Mrs. Weasley göz
yaslarıyla boyanmıs kafasını kaldırdı, saskın görünüyordu. “Ben – sadece sunu – ”
“Bill’in benle artık evlenmeyi istemeyecegini sanıyorsun degil mi?” diye ısrar etti Fleur. “Sence, bu ısırıklar yüzünden, beni
sevmeyecek öyle mi?”
“Hayır, söylemek istedigim sey -- ”
“Çünkü beni sevecek!” dedi boyunun tüm imkanlarını kullanarak ve gümüs uzun saçlarını arkaya atan Fleur. “Bill’in beni
sevmesini engellemek için bir kurtadamın ısırıgından daha fazla sey gerekir!”
“Peki, evet, eminim,” dedi Mrs. Weasley, “ama düsünmüstüm ki belki – nasıl desem — o nasıl -- ”
“Benim onla evlenmek istemeyecegimi sandın ya da belki öyle umdun?” dedi burnundan soluyan Fleur. “Niye nasıl
göründügüyle ilgileneyim ki? Bence, ben ikimiz içinde yeterince hos görünümlüyüm! Tüm o yara izleri kocamın ne kadar cesur
biri oldugunu gösterir! Ve ben bunu yapacagım!” diye ekledi Mrs. Weasley’i bir kenara atan ve merhemi kabaca yakalayan Fleur,
siddetle.
Mrs. Weasley kocasının karsısına çekildi ve çok meraklı yüz ifadesiyle Bill’in yaralarını temizleyen Fleur’u izledi. Kimse bir sey
demedi; Harry kıpırdamaya cesaret etmedi. Herkes gibi, o da patlamayı bekliyordu.
“Bizim Büyük Hala Muriel’in,” dedi Mrs. Weasley uzun bir duraklamadan sonra “evlilik töreninde sana onu ödünç vermeye ikna
edecegimden emin oldugum çok güzel bir tacı vardı – ev cini yapımı --. Bilirsin, Bill’e çok düskündür, ve o senin saçlarınla
beraber nefis duracak.”
“Tesekkür ederim,” dedi Fleur dimdik. “Eminim nefis olacaktır.”
Ve sonra, Harry nasıl oldugunu tam olarak göremedi, her iki kadın da aglıyorlar ve birbirlerine sarılıyorlardı. Tamamıyla
büyülenmisti, dünyanın delirip delirmedigini merak ederek, etrafına baktı: Ron hissettigi kadar donakalmıstı ve Ginny ile
Hermione birbirlerine meraklı bakıslar atıyorlardı.
“Gördün mü!” dedi sinirli bir sesle. Tonks Lupin’e yiyecekmis gibi bakıyordu. “O ısırılmıs olsa bile, onla hala evlenmek istiyor!
Onun için önemi yok!”
“Bu farklı,” dedi dudaklarını zorlukla hareket ettiren ve aniden gerginlesen Lupin. “Bill tam bir kurtadam olmayacak. Durumlar
tamamıyla -- ”
“Ama ben hiçbirini önemsemiyorum, önemsemiyorum!” dedi Lupin’in cüppesinin önünü kavrayıp sallayan Tonks. “Sana bir
milyon kez söyledim…”
Ve Tonk’un Patronus’unun ve fare renkli saçlarının anlamı, ve birisinin Greyback tarafından saldırıya ugradıgı söylentisini
duydugu zaman Dumbledore’u bulmak için kosarak gelmesinin nedeni, her sey Harry için netlesti; Tonks’un asık oldugu Sirius
degildi.
“Ve ben de sana bir milyon kez söyledim…” dedi onun gözleriyle karsılasmayı reddeden Lupin, zemine bakıyordu, “senin için çok
yaslıyım, çok fakirim… çek tehlikeliyim…”
“Bu konuda çok gülünç bir yolda oldugunu sana her zaman söyledim, Remus” dedi Fleur’u arkasından hafifçe oksadıgı gibi
Fleur’un omuzlarının üstünden bakan Mrs. Weasley.
“Ben gülünç degilim,” dedi Lupin ısrarla. “Tonks saglıklı ve genç birini hak ediyor”
“Ama o seni istiyor,” dedi Mr. Weasley, küçük bir gülümsemeyle. “Her seyden önce, Remus, genç ve saglıklı adamlar ille de çok
baki kalmıyor.”
Onların arasında yatan ogluna üzgünce baktı.
“Bu… bunu tartısacagımız bir an degil,” dedi etrafına telasla baktıgı an gözlerini herkesten kaçıran Lupin.
“Dumbledore öldü. …”
“Dumbledore bu dünyada biraz daha ask oldugunu ögrendigi zaman daha mutlu olurdu,” dedi Profesör McGonagall sertçe,
hemen ardından hastane kapıları tekrar açıldı ve Hagrid içeri girdi.
Saçıyla ve sakalıyla kaplanmamıs olan kısmındaki ufak yüzü sırılsıklam olmus ve sismisti; gözyaslarıyla titriyordu, muazzam
büyüklükte, benekli bir mendil elindeydi.
“Yaptım… dediginizi yaptım, Profesör,” öksürdü. “Onu tasıdım. Profesör Sprout çocukları yataklarına geri götürdü. Profesör
Flitwick uzanıyor, ama kısa bir süre sonra iyi olacagını söylüyor, ve Profesör Slughorn Bakan’a bilgi verildigini söylüyor.”
“Tesekkürler, Hagrid” dedi Profesör McGonagall, bir kerede ayaga kalktı ve dönerek Bill’in yatagının çevresinde toplanmıs olan
gruba baktı. “Bakan geldigi zaman onu görmem gerekecek. Hagrid, lütfen Okul Baskanları’na deki – Slughorn Slytherin’i temsil
edebilir – onları derhal ofisimde görmek istiyorum. Senin de bize katılmanı isterim.”
Hagrid basını onay anlamında salladıgı gibi, döndü, ayaklarını sürüyerek tekrar odadan dısarı çıktı, McGonagall Harry’e baktı.
“Onlarla bulusmadan önce senle çabucak konusmak istiyorum, Harry. Eger benimle geleceksen…”
Harry ayaga kalktı, Ron, Hermione ile Ginny’e “Biraz sonra görüsürüz” diye mırıldandı, ve McGonagall’ı kogustan çıkarak izledi.
Dıstaki koridorlar terkedilmisti ve tek ses anka kusunun uzaktan gelen agıtıydı. Harry’nin McGonagall’ın ofisine degil
Dumbledore’un ofisine gittiklerini anlamadan önce birkaç dakika geçti, ve Harry’nin bunu da anlaması için elbette birkaç dakika
daha geçti, McGonagall müdire vekiliydi… Anlasılan simdi müdireydi.. bu yüzden aslanagzı heykelinin arkasındaki oda artık
onundu.
Sessizlik içinde hareket eden spiral merdivenlerden yukarı çıktılar ve dairesel odaya girdiler. Ne beklemis oldugunu
bilmiyordu;belki, odanın siyah çarsafa büründügünü, ya da Dumbledore’un cesedinin orda yatabilecegini bile düsünmüstü.
Gerçekten, oda Dumbledore ve Harry’nin birkaç saat önce orayı yalnız bıraktıkları halde görünüyordu tam olarak; gümüs aletler
pırpır ediyorlar ve çubuk bacaklı masalarına puf diye konuyorlardı, cam kutusunun içindeki Gryffindor’un kılıcı ayısıgında
parıldıyordu, Seçmen Sapka masanın arkasındaki bir raftaydı, Fawkes’un kafesi bos duruyordu, hala agıtını söylüyordu yerlere.
Ve ölmüs müdür ve müdirelerin portrelerinin sırasına yeni bir portre eklenmisti: Dumbledore masanın üstündeki altın bir çerçeve
içinde uyukluyordu., yarım ay seklindeki gözlügü kanca burnunun üstüne tünemisti, sakin ve tasasız görünüyordu.
Bu portreye bir kez daha göz attıktan sonra, McGonagall sanki kendini sertlestiriyormus gibi tek bir hareket yaptı, sonra Harry’e
bakmak için masasında döndü, yüzü gergin ve çizgi çizgiydi.
“Harry,” dedi, “Sen ve Dumbledore bu aksam okuldan ayrıldıktan sonra ne yaptıgınızı bilmek istiyorum.”
“Bunu size söyleyemem, Profesör,” dedi Harry. Bu soruyu beklemisti ve cevabı onda hazırdı. Tam bu odada, Dumbledore
ona Ron ve Hermione hariç derslerinin içeriklerinin sırrını kimseye söylememesini tembih etmisti.
“Harry, bu önemli olabilir,” dedi Profesör McGonagall.
“Evet olabilir,” dedi Harry. “hem de çok, ama kimseye söylemememi söyledi.”
Profesör McGonagall Harry’e dik dik baktı. “Potter” – Harry soyadının yenilenmis kullanısını farketti – “Dumbledore’un
ölümünün ısıgında, sanırım durumun oldukça degistigini anlamalısın -- ”
“Aynı fikirde degilim,” dedi omuz silken Harry. “Dumbledore eger ölürse emirlerini izlemeyi durdurma hakkında bana
hiçbir sey söylemedi.” “Ama – ”
“Her seye ragmen, Bakan buraya gelmeden önce bilmeniz gereken bir sey var. Madam Rosmerta Imperius Laneti’nin
etkisinde, o Ölüm Yiyenler’e ve Malfoy’a yardım ediyordu, bu kolyenin ve zehirli içecegin nasıl -- ”
“Rosmerta mı?” dedi McGonagall inanamayarak, ama devam edemeden önce, arkalarındaki kapı çaldı ve hala hıçkırıklarla
bolca aglayan Hagrid’in pesinden Profesör Sprout, Flitwick, ve Slughorn ayaklarını sürüyerek odaya girdiler, Hagrid’in vücudu
elemle titriyordu.
“Snape!” dedi en çok titreyen, soluk görünen ve ter döken Slughorn, birden. “Snape! Onu ben okuttum! Sanırım onu
yanlıs tanımısım!”
Ama herhangi biri karsılık vermeden önce, keskin bir ses duvarın üstünden konustu: Kısa siyah saçlı ve soluk yüzlü bir
sihirbaz bos resmine geri döndü. “Minerva, Bakan birkaç dakika sonra burada olacak, daha yeni Bakanlık’tan Cisimlendi.”
“Tessekür ederim, Everard,” dedi Profesör McGonagall, ve sonra hemen ögretmenlere döndü.
“O gelmeden önce, Hogwarts’a ne olacagını konusmak istiyorum,” dedi çabucak. “Kisisel olarak, okulun gelecek yıl
yeniden açılacagına ikna olmadım. Müdürün meslektaslarımızın birinin elinde ölümü Hogwarts’ın tarihinde korkunç bir lekedir. Bu
korkunç bir sey.”
“Eminim ki Dumbledore okulun açık kalmasını isterdi,” dedi Profesör Sprout. “Bir ögrenci bile gelmek istese, o zaman
okulun o ögrenci için açık kalacagını hissediyorum.”
“Ama bu olaydan sonra tek bir ögrencimiz bile olacak mı?” dedi Slughorn, simdi ipekli bir mendille terli alnını siliyordu.
“Aileler çocuklarının evde kalmasını isteyecek ve onları suçladıgımı söyleyemem. Kisisel olarak, Hogwarts’ta baska bir yerden
daha fazla tehlikede olacagımızı sanmıyorum, ama annelerin böyle düsünecegini bekleyemezsin. Onlar ailelerini bir arada tutmak
isteyecektir, bu sadece çok dogal bir sey.”
“Aynı fikirdeyim,” dedi Profesör McGonagall. “Ve her durumda, Dumbledore’un Hogwarts’ın kapanacagı bir duruma
bulasmayı hayatta göze almazdı demek dogru olmaz. Sırlar Odası yeniden açıldıgında okulun kapanabilecegini göz önüne almıstı
– ve söylemeliyim ki Profesör Dumbledore’un cinayeti Slytherin’in canavarının fark edilmeden kalenin iç taraflarında yasama
fikrinden daha rahatsız edici…”
“Yöneticilere danısmalıyız,” dedi Profesör Flitwick cikleyen zayıf sesiyle; alnında genis bir yara vardı ama diger yandan
Snape’in ofisindeki çöküsünden dolayı yaralanmamıs görünüyordu. “Yerlesmis prosedürleri izlemeliyiz. Çabucak bir karara
varılmamalı.”
“Hagrid, sen bir sey söylemedin,” dedi Profesör McGonagall. “Senin görüslerin neler, Hogwarts açık kalmalı mı?”
Konusmaların basından sonuna kadar muazzam benekli mendilinde sessizce aglayan Hagrid simdi sismis kıpkırmızı
gözlerini kaldırdı ve çatlak sesiyle konustu, “Bilmiyorum, Profesör… buna karar vermek müdirenin ve Bina Baskanları’nın
görevi…”
“Profesör Dumbledore senin görüslerine her zaman deger vermistir,” dedi Profesör McGonagall kibarca, “ve ben de
deger veriyorum.”
“Peki, ben kalıyorum,” dedi Hagrid, gözlerinin kenarlarından kocaman gözyasları hala sızıyor ve dagınık sakalına
damlıyordu. “Burası benim evim, burası on üç yasımdan beri benim evim oldu. Ve onlara bir sey ögretmemi isteyecek çocuklar
olursa pek tabii ögretecegim. Ama… bilmiyorum… Dumbledore’suz Hogwarts….”. Hıçkırdı ve bir kez daha mendilinin arkasında
kayboldu, ve sessizlik çöktü.
“Peki,” dedi pencereden bahçeye göz atan ve Bakan’ın yaklasıp yaklasmadıgını kontrol eden Profesör McGonagall, “o
zaman Filius’un ‘son kararı verecek olan yöneticilere danısmak en dogru sey’ sözünü kabul etmeliyim.”
“Simdi, ögrenciler evlerine giderken… bunu sonradan ziyade daha önce yapma konusunda bir tartısma çıkıyor.
Gelmeleri için Hogwarts Ekspresi’ni ayarlayabiliriz, gerekirse -- ”
“Peki Dumbledore’un cenazesi ne olacak?” dedi sonunda konusan Harry.
“Evet…” dedi sesinin titredigi an canlılıgını biraz kaybeden Profesör McGonagall. “Dumbledore’un huzura ermek için
buraya, Hogwarts’a gömülmesini istedigini biliyorum - ”
“O zaman buraya gömülecek, degil mi?” dedi Harry siddetle.
“Eger Bakan bunun uygun oldugunu düsünürse,” dedi Profesör McGonagall. “Baska hiçbir müdür ya da müdire hiçbir
zaman -- ”
“Baska hiçbir müdür ya da müdire hiçbir zaman bu okula daha çok sey vermemisti,” diye homurdandı Hagrid.
“Hogwarts Dumbledore’un huzur bulacagı yer olmalı,” dedi Profesör Flitwick.
“Kesinlikle,” dedi Profesör Sprout.
“Ve bu durumda,” dedi Harry, “cenaze bitene kadar ögrencileri evlerine göndermemelisiniz. Onlar -- ”
Son söz bogazına takıldı, ama Profesör Sprout cümleyi onun için tamamladı. “elveda demek isteyeceklerdir.”
“Güzel konustun,” diye cikledi Profesör Flitwick. “Gerçekten güzel konustun! Ögrencilerimiz takdirlerini sunmalılar, bu
yerinde bir davranıs. Daha sonra evlerine dönmek için vasıta ayarlayabiliriz.”
“Destekliyorum,” dedi Sprout yüksek sesle.
“Sanırım… evet…” dedi Slughorn oldukça endiseli bir ses tonuyla, Hagrid boguk gözyaslarıyla onaylarken.
“Geliyor,” dedi gözlerini bahçeye diken Profesör McGonagall, aniden. “Bakan… ve görünüse bakılırsa, yanında bir
delegasyon getirmis…”
“Gidebilir miyim, Profesör?” dedi Harry bir çırpıda
Harry’nin hiçbir sekilde bu gece Rufus Scrimgeour’u görme ya da onun tarafından sorguya çekilme istegi yoktu.
“Gidebilirsin,” dedi Profesör McGonagall. “Ve çabuk ol.”
McGonagall kapıya dogru uzun adımlarla yürüdü ve Bakan için kapıyı açık tuttu. Harry spiral merdivenlerden hızla indi
ve terkedilmis koridorlardan geçti; Görünmezlik Pelerini’ni Astronomi Kulesinin tepesinde bırakmıstı, ama önemi yoktu;
koridorlardan geçisini görecek kimse yoktu, Filch, Mrs. Norris ya da Peeves bile yoktu. Gryffindor ortak salonuna giden geçite
dönene kadar baska hiçbir canlıyla karsılasmadı.
“Bu dogru mu?” diye fısıldadı Sisman Hanım Harry yaklastıgı an. “Bu gerçekten dogru mu? Dumbledore – öldü mü?”
“Evet,” dedi Harry.
Sisman Hanım feryat etti ve, parolayı beklemeden, onu içeri almak için ileriye dogru açıldı.
Harry’nin olacagını bekledigi gibi, ortak salon tıklım tıklımdı. Portre deliginden tırmandıgı an etraf sessizlesti. Dean ve
Seamus’u yakındaki bir grupla otururken gördü: Bunun anlamı yatakhane bos olmalıydı, ya da ona yakın bir sey. Kimseyle
konusmadan, hiçbir sekilde göz temasında bulunmadan, salonun içinden geçti ve erkekler yatakhanesine dogru yürüdü.
Ümit etmis oldugu gibi, hala tamamıyla giyinik olan Ron onu bekliyordu, yatagında oturuyordu. Harry kendi dört ayaklı
karyolasına oturdu ve bir süreligine, sadece birbirlerine baktılar.
“Okulu kapatma hakkında konusuyorlar,” dedi Harry.
“Lupin bölye bir sey olacagını söylemisti,” dedi Ron.
Bir duraklama oldu.
“Ee?” dedi Ron çok alçak bir sesle, sanki esyaların onları dinleyebilecegini sanıyordu. “Bir tane buldunuz mu? Onu
aldınız mı? Horcrux’lardan birini -- ?”
Harry kafasını salladı. O karanlık gölün etrafında olmus hersey simdi bir kabus gibi görünüyordu; gerçekten böyle bir
sey olmus muydu, ve hem de saatler önce mi?
“Alamadınız degil mi?” dedi yılgın görünen Ron. “Orda degil miydi?”
“Hayır,” dedi Harry. “Birisi onu önceden almıs ve yerine sahte olanını bırakmıs.”
“Önceden mi alınmıs --?”
Sessizce, Harry sahte madalyonu cebinden çıkardı, açtı, ve Ron’a verdi. Tüm hikaye bekleyebilirdi. … Bu aksam önemi
yoktu…
Sonu, faydasız maceralarının sonu, Dumbledore’un hayatının sonu hariç hiçbir seyin önemi yoktu…
“R.A.B,” diye fısıldadı, “ama buda neyin nesiydi böyle?”
“Bilmiyorum,” dedi giyinik halde yatagında yatan ve bos gözlerle yukarı bakan Harry. R.A.B hakkında hiçbir merak
hissetmiyordu; artık tekrar meraklı olacagından süpheliydi. Yattıgı gibi, aniden tüm yerlerin sessizlige gömüldügünün farkına
vardı. Fawkes sarkı söylemeyi kesmisti. Ve biliyordu ki, nasıl bilebildigini bilmeden, anka kusu gitmisti, Hogwarts’tan temelli
olarak ayrılmıstı, aynı Dumbledore’un ayrılmıs oldugu gibi, dünyadan ayrılmıstı… Harry’den ayrılmıstı.
(mcgayver, naturedefender)
Beyaz Lahit
Bütün dersler askıya alınmıstı ve bütün sınavlar ertelenmisti. Bazı ögrenciler birkaç gün sonra aileleriyle birlikte Hogwarts’tan
ayrıldılar – Parvati kardesler, Dumbledore’un ölümünü izleyen sabah kahvaltıdan önce gitmislerdi ve Zacharias Smith ayrılırken
kendini begenmis görünümlü babası ona eslik etmisti. Diger taraftan, Seamus Finnigan, annesinin evine gitmeyi reddetmisti;
cenaze törenine kadar kalmaya razı olan annesiyle Giris Salonu’nda bu yüzden tartısmıslardı. Seamus, Harry ve Ron’a, cadılar ve
büyücülerin Dumbledore’a son kez takdirlerini sunmaya hazırlanmak için köye akın ettigini ve bu yüzden annesinin
Hogsmeade’de yatak bulmakta zorlandıgını söylemisti.
Bir ev büyüklügünde olan pudra-mavisi tasıma vagonunun, cenaze töreninden önce gökten süzülerek gelen ve ormanın kösesine
inen bir düzine testral tarafından çekildigi gibi bir seyi daha önce hiç görmemis olan genç ögrenciler arasında heyecanlanmalar
yasandı. Harry pencereden, dev gibi, ve büyük zeytin rengi tenli, siyah saçlı bir kadının tasıma vagonunun basamaklarından
indigini ve kendini bekleyen Hagrid’in kollarına attıgını gördü. Bu arada, aralarında büyü bakanının kendisinin de bulundugu,
resmi Bakanlık delegeleri de kalenin içindeki yerlerini almıslardı. Harry onlardan biriyle karsılasmaktan özenle kaçındı; emin
oldugu bir sey vardı ki, eninde sonunda, Dumbledore’un Hogwarts’tan ayrıldıgı son gezintisi hakkında tekrar hesap soracaklardı.
Harry, Ron, Hermione ve Ginny bütün zamanlarını beraber geçiriyorlardı. Güzel hava yapmacıktı; Harry, Dumbledore ölmeseydi
nasıl olacagını düsleyebiliyordu ve yılın son zamanında bu anı beraber yasıyorlardı, Ginny’nin sınavları bitmisti, ödevlerinin baskısı
kalkmıstı… Saatten saate söylemesi gerektigi seyleri erteliyordu, simdi dogru oldugunu bildigi seyleri yapıyordu, çünkü onun en
iyi huzur kaynagını unutmak kolay olmuyordu.
Hastane kanadını iki defa ziyaret etmislerdi: Neville sonunda taburcu olmustu, fakat Bill Madam Promfrey’in bakımı altında
kalmayı sürdürdü. Dogrusu yara izleri oldugu gibiydi; aslında su anda Deli-Göz Moody’e benziyordu, çok sükür ki kollarında ve
bacaklarında bir degisme yoktu, ancak genelde her zamanki gibiydi. Degismis gözüken tek sey simdi et yemeklerine karsı asırı
düskün olmasıydı.
“…Benimle evlenecegi için çok sanzlıyım” dedi Fleur mutluca, Bill’in yastıgını düzlestiriyordu, “çünkü Dngilizler etlerini daha uzun
pisirir, bunu her zaman söylemisimdir.”
“Sanırım gerçekten Bill’in onunla evlenecek olmasını kabullenecegim.” dedi Ginny iç çekerek, o günün aksamı, Hermione, Ron,
Ginny ve Harry, Gryffindor ortak salonunda açık pencerenin ardında oturuyorlardı, zifiri karanlık arazi görünüyordu.
“O kadar da kötü degil” dedi Harry. Ginny kaslarını kaldırıp isteksiz bir sekilde kıkırdayınca, Harry “Çirkin olabilir,” diye ekledi
aceleyle.
“Evet, Eger annem dayanırsa, ben de dayanırım.”
“Bildigimiz bir ölüm var mı?” dedi Ron, Hermione Aksam Postası’nı inceliyordu.
Hermione, Ron’un sesindeki zorlama sertlikten rahatsız oldu.
“Hayır,” dedi Hermione azarlarcasına, gazeteyi katlıyordu. “Hala Snape’i arıyorlar, ama hiçbir isaret yok…”
“Tabi ki olmayacak,” dedi Harry, ne zaman bu konu açılsa tekrar sinirleniyordu. “Lord Voldemort’u bulamadıkları sürece Snape’i
de bulamayacaklar, ve bunu daha önce hiç basaramadıklarına bakılırsa…”
“Ben yatmaya gidiyorum,” dedi Ginny esneyerek. “Uyuyamıyorum ne zamandan beri… pekala… Sanırım uyku iyi gelecek.”
Harry’i öptü (Ron anlamlı bir sekilde bakıslarını baska bir yöne çevirdi), diger ikisine de el sallayarak kızlar yatakhanesine gitmek
için ayrıldı. Hermione yüzünde yine fena bir Hermione bakısı ile Harry’e dogru yaklastı.
“Harry, bu sabah kütüphane de bir sey kesfettim…”
“R.A.B. mı?” dedi Harry, oturdugu yerde dikelerek.
Daha önce hissettigi gibi heyecanlı, meraklı, gizemin kaynagını ögrenmeye hevesli hissetmedi bu sefer, sadece biliyordu ki
Voldemort’a giden karanlık, fırtınalı yollar boyunca ilerlemek için gerçek Horcrux’ı bulma görevini bitirmis olması gerekiyordu,
Dumbledore ile beraber çıktıkları yolu ve simdi biliyordu ki yalnız yolculuk etmek zorunda kalacaktı. Voldemort’un ölme sansını
elde etmeden önce hala ortada bulunması ve yok edilmesi gereken dört tane daha Horcrux vardı. Her birini liste yapar gibi
ezberinden geçiriyordu; ‘madalyon… kupa… yılan… Gryffindor veya Ravenclaw’dan bir sey… madalyon… kupa… Gryffindor veya
Ravenclaw’dan bir sey…’
Bu bilgi Harry gece uykuya dalarken de aklında akıyordu, rüyaları kupalar, madalyonlar ve erisemedigi esyalarla doluydu,
Dumbledore’un yardım için uzattıgı halattan merdivene tırmanmaya basladıgında ip yılana dönüsmüstü.
Dumbledore’un ölümünün ardından sabah Harry Hermione’ye notu göstermisti ve her ne kadar Hermione ilk basta okudugu
kısaltmanın hangi esrarlı büyücüye ait oldugunu anlamasa da ondan beri normalde ev ödevi olmayan bir kisiye göre
kütüphaneye daha sık ugruyordu.
“Hayır,” dedi üzgünce, “Ugrasıyorum Harry ama hiçbir sey bulamadım… bu kısaltmayı kullanan iki çift ünlü büyücü var- Rosalind
Antigone Bungs… Rupert ‘Axebengar’ Brookstanton… ama hiç biri tam olarak uymuyor. Nota bakılırsa, Horcrux’ı çalan büyücü
Voldemort’u tanıyordu ama bir nebze olsun ne Bungs’ın ne de Axebengar’ın onunla bir isi olduguna dair hiçbir kanıt yok… hayır
aslında, bu… Snape ile ilgili.”
Bu ismi söylerken tedirgin olmustu.
“Ne olmus ona?” diye sordu Harry agır bir sekilde, sandalyesine çökmüstü.
“Yani, aslında su Melez Prens isinde haklıydım,” dedi yarım agızla.
“Tekrar bu olayı eselemek zorunda mısın Hermione? Bunun hakkında simdi nasıl hissediyorum sanıyorsun?”
“Hayır—hayır—Harry, bunu demek istemedim!” dedi aceleyle, etrafta kimsenin dinlemedigini kontrol etmek için bakındı.
“Dedigim Eileen Prens’in kitabı kullandıgı konusunda haklıydım… o Snape’in annesiydi!”
“Bende onun o kadar güzel olmadıgını düsünmüstüm” dedi Ron, Hermione aldırmadı.
“Eski gazetelere göz atıyordum ve orada Eileen Prens’in Tobias Snape ile evlenecegine dair küçük bir duyuru vardı, daha sonra ki
bir duyuruda da onun dogurdugu kisinin bir—”
“—katil oldugu,” dedi tükürürcesine.
“Eee… evet,” dedi Hermione. “Yani… haklıydım. Snape Yarım bir Prens olmaktan gurur duyuyor olmalıydı, görüyorsun ya?
Gazete’ye anlatıldıgına göre Tobias Snape bir Muggle’dı.”
“Evet, bu uyar,” dedi Harry. “Böyle safkan tarafında oynayıp Lucius Malfoy ve birçoguna katılabilirdi… tıpkı Lord Voldemort gibi.
Safkan anne, Muggle baba… ailelerinden utançları, Karanlık Sanatlar’ı kullanarak kendinden korkulmasını saglamak, kendisine
etkin yeni bir isim vermek –Lord Voldmort—Melez Prens—bunu Dumbledore nasıl gözden kaçırabildi–?”
Duraksadı, pencereden dısarı baktı. Dumbledore’un Snape’e affedilemez bir sekilde güvenmesini düsünmekten kendini
alamıyordu… ama Hermione ona, Harry’e istemeden bir sey hatırlatmıstı, o da aynı… bu çiziktirilmis büyülerin neden oldugu
artan karısıklıklara ragmen o, ona bu kadar yardım eden çocugun bu kadar da akıllı olabilecegini reddetmisti.
Kendisine yardım eden… simdi bu dayanılmaz bir düsünceydi…
“Sana o kitap için neden geri dönmedigini hala anlamıyorum,” dedi Ron. “Tüm o bilgileri nerden aldıgını biliyor olmalıydı.”
“Biliyordu,” dedi Harry acı bir sekilde. “Ben Sectumsempra büyüsünü kullandıgım zaman biliyordu. Gerçekten de Zihnefend’e
ihtiyaç duymadı… hatta daha önceden de biliyor olabilirdi… Slughorn’la benim Dksir dersinde ne kadar parlak bir ögrenci oldugum
hakkında konusurlarken… Snape eski kitabını dolabın içinde bırakmıs olamaz, degil mi?”
“Ama neden o kitap için geri dönmedi?”
“O kitapla görülmek isteyecegini sanmıyorum,” dedi, Hermione. “Dumbledore eger ögrenseydi onu çok fazla sevecegini de
sanmıyorum. Ve Snape o kitabın ona ait olmadıgı hakkında yalan uydursaydı bile, Slughorn onu yazısından tanırdı. Zaten, kitap
Snape’in eski sınıfındaydı, ve iddiya girerim ki Dumbledore onun annesinin ‘Prens’ diye çagırıldıgını biliyordu.”
“Kitabı Dumbledore’a göstermeliydim,” dedi Harry. “Bana her parçada Voldemort’un okulda ne kadar seytani biri oldugunu
gösteriyordu, ve benim kanıtlarım var Snape’in de -- ”
“Seytani çok sert bir kelime,” dedi Hermione sakince.
“Bana o kitabın çok tehlikeli oldugunu söyleyen kisi sendin!”
“Söylemeyi deniyordum, Harry, kendini çok suçluyorsun. Bence Prens’in çok igrenç bir saka anlayısı vardı, ama potansiyel bir
katil oldugunu hiç düsünmemistim…”
“Hiçbirimiz tahmin edemezdi Snape’in… bilirsiniz iste,” dedi Ron.
Aralarına sesizlik hakim oldu, her biri düsüncelerinde kaybolmuslardı, ama Harry emindi ki onlar, kendisi gibi, Dumbledore’un
huzura ermesi için gömülecegi yarın sabahı düsünüyorlardı. Harry daha önce hiçbir cenazeye katılmamıstı; Sirius öldügünde
gömmek için bir ceset olmamıstı. Ne bekledigini bilmiyordu ve ne hissedecegi ve ne görebilecegi hakkında bir endisesi yoktu.
Harry Dumbledore’un cenaze töreni sona erdiginde onun ölümüne alısıp alısamayacagını merak etmisti. Korkunç olay onu
bunaltmak için tehditler savururken Harry’nin zamanı olsa bile, tüm satoda kimse bu olay hakkında bir sey konusmadıgı halde,
hertaraf bos ve hissiz bir gerginlik içindeydi, Harry Dumbledore’un gitmis olduguna inanmayı güç buluyordu hala. Kuskusuz
Harry Sirius’un ölümünde aramıs oldugu gibi Dumbledore’un bir sekilde gelebilecegi bir bosluk aramamıstı… Bir tılsım olarak
degil, ama nelere mal oldugunu ve hala yapılacak neler oldugunu hatırlamak için artık her tarafta tasıdıgı sahte Horcruxun soguk
zincirini cebinde hissediyordu.
Ertesi gün, Harry bavulunu hazırlamak için erken kalktı; Hogwarts Ekspresi cenazeden yaklasık bir saat sonra kalkacaktı. Asagı
katta Harry Büyük Salon’un durumunu çok sessiz buldu. Herkes cübbelerini giymisti ve kimse aç görünmüyordu. Profesör
McGonagall ögretmenler masasınının tam ortasındaki tahtvari sandalyeyi bos bırakmıstı. Hagrid’in sandalyesi de terk edilmisti:
Harry Hagrid’in belkide kahvaltıda kimseyle karsılasmamak için gelmemis oldugunu düsündü; ama Snape’in sandalyesi gayri
resmi olarak Rufus Scrimgeour tarafından doldurulmustu. Gözleri etrafı tararken Harry sarımsı gözlerden sakındı; Harry
Scrimgeour’un gözlerinin onu aradıgına dair rahatsız edici bir hisse kapılmıstı. Scrimgeour’un maiyeti arasında Harry kızıl saçlı ve
baga çerçeveli gözlüklü Percy’i fark etti. Nadir bir kinle çiroz balıgını bıçaklayan Ron onu gördügüne dair hiçbir ipucu vermiyordu.
Slytherin masasında Crabbe ve Goyle bas basa vermis mırıldanıyorlardı. Dri oglanlar olmalarına ragmen, uzun boya ve solgun
nitelige sahip Malfoy onlarla birlikte olmayınca ve kabadayılık yapmayınca garip bir sekilde yalnız görünüyorlardı. Harry Malfoy’u
fazla düsünmemisti. Onun tüm danısmanlıgı sadece Snape içindi, ama Harry kulenin tepesinde Malfoy’un ne sesindeki korkuyu
ne de Ölüm Yiyenler varmadan önce asasını indirdigini unutmamıstı. Harry Malfoy’un Dumbledore’u öldürecegine inanmıyordu.
Malfoy’dan Karanlık Sanatlara karsı duydugu delice asktan dolayı nefret ediyordu, ama ona duydugu nefret ile ona duydugu
küçük bir acıma duygusu karısmıstı. Harry, Malfoy’un simdi nerde oldugunu, ve Voldemort onu ve ailesini öldürmeyle tehdit
ederek ona neler yaptırdıgını merak etti?
Ginny’nin, kaburgalarına dirsek atarak dürtmesiyle Harry düsüncelerinden sıyrıldı. McGonagall ayaga kalkmıstı ve Salon’daki tüm
mırıltılar sona erdi.
“Zamanı geldi,” dedi. “Lütfen herkes Bina Baskanları’nı bahçeye kadar takip etsin. Gryffindor, pesimden.”
Ögrenciler baskanlarının ardından tek sıra halinde sessizce çıktılar. Harry bir an Slytherin sırasında Slughorn’u gördü, üzeri
gümüs nakısla islenmis mükemmel bir yakut yesili cübbe giyiyordu. Harry Hufflepuff’ların baskanı olan Profesör Sprout’u hiç bu
kadar temiz görmemisti. Sapkasında bir yama bile yoktu, ve Giris Salonu’na vardıklarında, dizlerine kadar inen koyu siyah bir sal
giymis olan Madam Pince çok eski siyah bir takım elbise giyen ve naftalin kokusu yayan bir kravat takmıs olan Filch’in yanında
duruyordu. Harry ön kapıların tas basamaklarından dısarı adımını attıgı an göle dogru gidiyorlardı. Yüzlerce sandalyenin
sıralandıgı bir yere dogru Profesör McGonagall’ın pesinden sessizce takip ederlerken günesin sıcaklıgı Harry’nin yüzünü
oksuyordu. Bir ara yol sandalyelerin oldugu yerin merkezine uzanıyordu: en önde mermer bir masa vardı, tüm sandalyeler ona
dönüktü. O gün yazın en güzel günüydü.
Olaganüstü insan tasnifi önceden sandalyelerdeki yerlerini almıslardı; pejmürde ve zarif, genç ve yaslı. Harry çogunu
tanımıyordu, ama Zümrüdüanka Yoldaslıgını da kapsayan tanıdıgı birkaç kisi vardı: Kingsley Shacklebolt, Deli-Göz Moody, saçları
mucizevi bir sekilde parlak pembeye dönüsmüs olan Tonks, Tonks’un elini tutan Remus Lupin, Mr ve Mrs Weasley, Fleur’un
yardımıyla ayakta duran ve siyah ejderha derisinden ceketler giyen Fred ve George tarafından takip edilen Bill. Kendisi için iki
sandalye alan ve bir üçüncü sandalyeninde yarısını kaplayan Madame Maxime, Çatlak Kazanın sahibi Tom, Harry’nin kofti
komsusu Arabella Figg, Acayip Pigmentler adlı bir grubun müthis basgitarcısı, Hızır Otobüs’ün soförü Ernie Frang, Diagon
Alley’deki cübbe dükkanının sahibi Madam Malkin, ve Domuz Kafası’nın barmeni ve Hogwarts Ekspresi’nde yemek servisi yapan
cadı gibi Harry’nin sadece önceden gördügü birkaç kisi daha vardı. Günes ısıgından dolayı nerdeyse görünmez olan sato
hayaletleri de ordaydı, sadece hareket ettiklerinde görünür oluyorlardı, parlayan güneste zayıfça titriyorlardı.
Harry, Ron, Hermione ve Ginny gölün yanındaki bir sıra sandalyeye dogru tek sıra halinde yürüdüler. Dnsanlar birbirleriyle
fısıldasıyorlardı; bu ses bir bardagın içindeki esinti gibiydi, ama uzaktaki kus cıvıltıları daha çok gürültü çıkarıyordu. Kalabalık
büyümeye devam ediyordu; her ikisi içinde sevgi akını dolu, Harry Neville’ın Luna’ya oturmasında yardım ettigini gördü.
Dumbledore’un öldügü gece D.O. üyelerinin bazıları tek baslarına Hermione’nin çagrısına cevap vermisti, ve Harry nedenini
biliyordu; onlar D.O.’yu en çok özleyenlerdendi… muhtemelen madeni paralarını bir daha toplantı olması umuduyla düzenli
olarak kontrol edenlerdi…
Cornelius Fudge yanlarından geçerek ön taraftaki sıralara dogru yürüdü, hali haraptı, her zamanki gibi yesil melon sapkasını
çeviriyordu; Harry Rita Skeeter’ı tanımıstı, onu gördügünden dolayı kızgındı, elinde sıkıca tuttugu bir kalem vardı; ve, daha kötü
bir öfke patlamasıyla, Dolores Umbridge, kurbaga gibi olan suratında hiç de inandırıcı olmayan bir keder ifadesi vardı, demir
renkli buklelerinde kadifeden fiyonklar vardı. Su kenarında bir gözcü gibi duran Frenze’yi görünce, yeterince uzaktaki bir yere
dogru hızla kosusturdu.
Herkes sonunda yerlesmisti. Harry, Ön sırada McGonagall ile birlikte duran Scrimgeour’un agırbaslı bir sekilde mezara bakıyor
oldugunu görebiliyordu. Harry, Scrimgeour’un veya bu önemli insanlardan herhangi birinin Dumbledore için gerçekten üzülüp
üzülmedigini merak etti ve bakanlıga karsı olan bu hosnutsuzlugunu, gelen garip sesin kaynagını bulmak için çevresine
bakınırken unuttu. Sadece o degildi: birçok bas dönmüstü ve biraz paniklemis bir sekilde kaynagı arıyorlardı.
“Orada,” diye fısıldadı Ginny, Harry’nin kulagına.
Ve onları açık yesilimsi aydınlık suda gördü, yüzeyin altından çok yavas ilerliyorlardı, ona asırı bir sekilde Inferi’yi hatırlatıyorlardı;
deniz halkından olusan bir koro, onun anlamadıgı garip bir dilde sarkı söylüyordu, solgun yüzleri hafifçe dalgalanıyordu, ve
morumsu saçları her taraflarına dökülüyordu. Müzik, Harry’nin ensesindeki tüylerin kalkmasına neden olmustu ama bu yine de
nahos olmamıstı. Kayıp ve duydugu ümitsizlik hakkında çok net bir sekilde konustu. Sonunda, sarkı söyleyen deniz halkının vahsi
yüzlerine baktıgında onların da Dumbledore’un vefatı için üzgün olduklarını anladı. Sonra Ginny tekrar dirsegiyle Harry’i dürttü ve
Harry çevresine bakındı.
Hagrid sandalyelerin arasındaki yoldan yavasça yürüyordu. Tamamen sessiz bir sekilde aglıyordu, yüzü göz yaslarıyla
parıldıyordu, ve Harry, Hagrid’in kollarındaki, mor pullarla ve altın yıldızlarla süslenmis kadifeye sarılı seyin içinde Dumbledore’un
bedeninin oldugunu biliyordu. Bu görüntüyle keskin bir acı Harry’nin bogazından yukarı dogru çıktı: bir süre için, garip müzik ve
Dumbledore’un bedeninin haberiyle olusan havasızlık, sanki günün bütün sıcaklıgı çekilmis gibi görünmesine neden oldu. Ron’un
yüzü beyazlasmıstı ve dehsete düsmüs görünüyordu. Gözyasları, Ginny ve Hermione’nin kucagına sık ve hızlı bir sekilde
düsüyorlardı.
Ön taraflarda neler oldugunu tam olarak göremiyorlardı. Hagrid bedeni basarıyla masanın üstüne yerlestirmis gibi görünüyordu.
Simdi burnunu çekerken yüksek prompetimsi sesler çıkararak aralıktan geri dönüyordu ki bu aralarında, Dolores Umbridge’in de
bulundugu bazıları için bir skandal gibi görünüyordu … fakat Harry biliyordu ki Dumbledore bunu umursamazdı. Hagrid yanından
geçerken ona arkadasça bir hareket yapmaya çalıstı, fakat Hagrid’in gözleri nereye gidiyor oldugunu görebildiginden süphe
duyulacak kadar çok sismisti. Harry, Hagrid’in gidiyor oldugu arka sıraya göz attı ve orada, ona, her birisi küçük bir çadır
boyutlarında ceket ve pantolon giydirilmis, büyük, çirkin bir kaya parçasına benzeyen basını sallayan dev Grawp’ın rehberlik
ettigini anladı. Uysaldı, hemen hemen bir insan gibiydi. Hagrid üvey erkek kardesinin yanına oturdu ve Grawp, Hagrid’i
kafasından sertçe sıktı, bu yüzden sandalyesinin ayakları zemine saplandı. Harry bir anlık siddetli bir gülme istegi duydu. Fakat
ardından müzik kesildi ve basını tekrar ön tarafa çevirdi.
Bir tutam saçı olan sade siyah cüppeli bir adam ayaklandı ve simdi Dumbledore’un bedeninin önünde oturuyordu. Harry adamın
ne söyledigini duyamıyordu. Tuhaf kelimeler yüzlerce duanın üzerinden onlara dogru süzülüyordu. “ Ruhunun asaleti” … “ çok
üstün bir zeka” … “ kalbinin büyüklügü” … bunların pek bir anlamı yoktu. Harry’nin de onu bildigi gibi bu anlatılanlar onun için
çok azdı. Birden Dumbledore’un birkaç söz hakkındaki düsüncesini hatırladı:
“ Kus beyinli” , “ döküntü” , “ hüngür hüngür aglamak” ve “ burun bükmek” ve yine sırıtmasını bastırmak zorunda kaldı … onunla
ne sorunu vardı?
Sol tarafında yumusak bir sıçrama sesi oldu ve deniz halkının da dinlemek için yüzeyi astıklarını gördü. Harry, Dki yıl önce
Dumbledore’un, su an Harry’nin oturdugu yerin çok yakınında, suyun kösesine egilisini ve Deniz Halkından biriyle Denizdilinde
konustugunu hatırladı. Harry, Dumbledore’un Denizdilini nereden ögrendigini merak ediyordu. Ona hiçbir zaman sormadıgı çok
sey vardı, sorması gereken çok fazla sey…
Ve sonra, simdiye kadar çoktan gerçeklesmis olmasına ragmen, korkunç gerçek, uyarmaksızın, tamamıyla ve reddedilemez bir
sekilde üzerlerine akın etti. Dumbledore ölmüstü, gitmisti… elindeki soguk madalyonu öyle sıkı bir sekilde kavradı ki elini acıttı,
fakat gözlerinden sıcak göz yaslarının dökülmesini önleyemedi: bakıslarını Ginny’e ve digerlerine dogru çevirdi, ve küçük siyahlar
içindeki adamın da tembelce yaptıgı gibi gölün üzerinden ormana dogru baktı… agaçlar arasında bir kıpırdanma vardı. At
adamlar da saygılarını sunmaya gelmislerdi. Açıga hareket etmiyorlardı fakat Harry, onların halen sessiz bir sekilde, gölgeler
içinde yarı saklanmıs, büyücüyü izliyor baslarını gördü. Ve Harry, ilk kez ormana girdigindeki kabusumsu yolculugunu, sonradan
Voldemort oldugunu ögrendigi seyle ilk kez yüzlestigi zamanı, ve nasıl yüzlestigini hatırladı, ve üzerinden fazla zaman geçmeden,
o ve Dumbledore’un kazançlı olmayan bir savasta çarpısmayı nasıl tartıstıklarını da. Bu önemli, demisti Dumbledore, dövüsmek
ve tekrar dövüsmek ve dövüsmeyi sürdürmek, kötülük ancak bundan sonra köseye sıkıstırılabilir ama asla tamamen yok
edilemez...
Ve Harry, çok net bir sekilde sıcak günesin altındaki basları gördü; onun için endise eden ve her zaman onun önünde duran
annesini, babasını, vaftiz babasını ve son olarak da Dumbledore’u, Harry’i korumayı amaçlayan herkesi; ve simdi sona ermisti.
Artık kendisi ve Voldemort arasında hiç kimsenin durmasına izin veremezdi; bir yasındayken kaybetmesi gereken görüntüsünü
sonsuza dek terk etmeliydi: ailesinin korumasının olusturdugu siperin amacı, ona hiç kimsenin zarar verememesi idi. Kabusundan
uyanma diye bir sey yoktu, gerçekten güvende olana kadar, karanlıktan gelen avutucu bir fısıldama olmayacaktı, tüm hayali
buydu; son ve en güçlü koruyucusu da ölmüstü ve simdi her zamankinden çok daha yalnızdı.
Siyahlı küçük adam sonunda konusmasını bitirdi ve sandalyesine oturmaya devam etti. Harry, birisinin toparlanmasını bekledi;
özellikle de Bakanlıktan, fakat hiç kimse kıpırdamadı.
Birçok insan çıglık attı. Parlak, beyaz alevler Dumbledore’un bedeninin ve üzerine uzandıgı masanın etrafında patlak verdi;
Dumbledore’un yükselen ve örtüyle sarılı bedeni yükseldikçe yükseldi. Beyaz dumanlar gökte halkalar çizdi ve garip bir sekil
olusturdu: Harry, bir kalp atısı kadar kısa bir süre için maviler içinde bir anka kusunun neseyle uçtugunu gördü, fakat bir saniye
sonra ise ates yok olmustu. Dumbledore’un bedeni ve üzerine yatırıldıgı masa beyaz mermerden bir lahitle kapanmıstı.
Yagmur okları gökten süzülürcesine yagarken biraz daha fazla saskınlık bagrısmaları oldu, fakat kalabalıktan kısa bir mesafe
uzaga düsüyorlardı. Harry biliyordu ki, bu At adamların bir hediyesiydi: Harry, kuyruklarının döndügünü gördü ve serin agaçların
arasına geri dönerek yok oldular.
Aynı sekilde deniz halkı da yavas bir sekilde yesil suya daldı ve gözden kayboldular.
Harry Ginny, Ron ve Hermione’ye baktı: Ron’un yüzü sanki günes ısıgı onu kör etmis gibi berbat görünüyordu. Hermione’nin
yüzü göz yaslarıyla donuklasmıstı, fakat artık aglamıyordu. Ginny, Harry'nin bakısını aynı sertlikle karsıladı, kendi yoklugunda
Quidditch kupasını kazandıktan sonra onun kendisine sarıldıgı zamanki gibi parıldayan bakısla, ve Harry su anda, birbirlerini
mükemmel bir sekilde anladıklarını biliyordu, ve ona bundan sonra ne yapacagını söylediginde, "Dikkatli ol" ya da "Yapma"
demiyordu ama onun kararını kabul ediyordu, çünkü Harry'den daha azını beklemiyordu. Ve bu yüzden Dumbledore’un
ölümünden beri söylemesi gerektigini bildigi seyi söylemek için kendini zorladı.
“ Ginny, dinle,” dedi Harry, çevrelerindeki giderek yükselen konusmalar arasından bir vızıltı gibi çıkan çok sessiz bir sekilde ve
insanlar toparlanmaya basladı. “ Seninle daha fazla ilgilenemem. Birbirimizle görüsmeyi bırakmalıyız. Beraber olamayız.”
“ Bu bir miktar aptalca, asil gerekçe yüzünden, degil mi?” dedi Ginny çarpık bir gülümsemeyle.
“ Bu … bu baska kimselerin hayatından bir seyler çıkarmak gibi, seninle geçirdigim bu son birkaç haftada,” dedi Harry. “ Fakat
yapamam … yapamayız … simdi her seyi yalnız basıma yapmak zorundayım.”
Ginny aglamadı, sadece ona bakıyordu.
“Voldemort, düsmanları yakınında olanları kullanır. Seni zaten bir kere yem yerine kullandı ve bu da sadece en yakın
arkadasımın kız kardesi oldugun içindi. Eger bunu sürdürürsek, ne kadar tehlike altında olacagını düsün. Ögrenecektir,
bulacaktır. Deneyecek ve beni senin aracılıgınla öldürmeye çalısacaktır.”
“Peki, ya aldırmıyorsam?” dedi Ginny siddetle.
“Ben aldırıyorum,” dedi Harry. “ Bu senin cenaze törenin olsaydı, neler hissedecegimi düsünebiliyor musun? … Ve bu benim
hatamken…”
Harry’den baska bir yere, gölün üzerindeki bir yere baktı.
“Senden asla vazgeçmedim,” dedi. “Tam olarak degil. Hep ümit ettim. Hermione, hayatla barısık olmamı söyledi, belki baska
biriyle çıkmamı, senin etrafında biraz rahatlamamı, çünkü sen odadayken asla konusamıyordum, hatırladın mı? Ve senin biraz
daha dikkat edecegini düsündü, eger ben biraz daha – kendim olursam.
“Zeki kız su Hermione,” dedi Harry, gülümsemeye çalısarak. “Yakında sana sormayı umuyordum. Daha önümüzde uzun zaman
var… aylar.. belki de yıllar…”
“Ama sen, büyücülük dünyasını kurtarmak için çok fazla mesgulsün,” dedi Ginny, yarı gülerek. “ Pekâlâ… buna sasırdıgımı
söyleyemem. Sonunda bunun olacagını biliyordum. Voldemort’un pesinde düsmeden, mutlu olamayacagını biliyordum. Beklide,
benim seni bu kadar sevmemin nedeni budur.”
Harry ne bu tür seyleri duymaya katlanabiliyordu ne de onun yanında oturmaya devam ettikçe önerisini devam ettirebilecegini
düsünüyordu. Ron, gördügü kadarıyla, simdi Hermione’yi tutmus ve Hermione, omzunda aglarken o da saçlarını oksuyordu, kızın
gözyasları, kendi uzun burnunun ucundan damlıyordu. Berbat bir hareketle, Harry ayaga kalktı, Ginny’e arkasını döndü ve
Dumbledore’un mezarına dogru dönüp, gölün etrafı boyunca yürümeye basladı. Gitmek, hala oturmasından çok daha katlanılır
hissettirmisti. Mümkün olan en hızlı sekilde Horcrux’lar için yola koyulmalıydı ve onu beklemektense Voldemeort’u öldürmek daha
iyi hissettirecekti…
“Harry!”
Arkasına döndü. Rufus Scrimgeour, bastonuna dayanarak, göl kıyısından ona dogru hızla topallıyordu.
“Seninle birkaç kelime konusmayı ümit ediyordum… seninle beraber yürümemizin bir sakıncası yok degil mi?”
“Hayır,” dedi Harry ilgisizce ve tekrar yola koyuldu.
“Harry, bu çok korkunç bir olaydı,” dedi sessizce Scrimgeour, “ Bunu duydugum zaman, ne kadar dehsete düstügümü
anlatamam. Dumbledore, çok müthis bir büyücüydü. Bildigin gibi, aramızda birkaç görüs ayrılıgı vardı ama kimse benden daha
iyi—”
“Ne istiyorsunuz?” diye sordu Harry, sıkkın bir sekilde.
Scrimgeour sinirlenmis görünüyordu, ama çabucak yüz ifadesini önceki gibi kederli bir anlayısa çevirdi.
“Kendini yeterince harap ettin” dedi, “Biliyorum Dumbledore’a çok yakındın. Sanıyorum ki belki de en gözde ögrencisiydin.-”
Kısa bir duraksamadan sonra “Ne istiyorsunuz?” diye tekrarladı Harry.
Scrimgeour durdu, bastonuna dayandı ve gözlerini Harry’ye dikti, yüzünü ifadesi kurnazcaydı.
“Seninle okuldan gittigi ve öldügü gece verdigi söz”
“Kimin sözü?” dedi Harry.
“Dumbledore öldükten sonra birisi bir Ölüm Yiyen’i Kulenin tepesinde sersemletti. Orada iki süpürge vardı. Bakanlık ikiyle ikiyi
toplayabilir Harry.”
“Bunu duyduguma memnun oldum “dedi Harry.”Sey oraya Dumbledore ile gittim, orada yaptıgımız benim isimdi. Dumbledore
baskalarının bilmesini istemiyordu.”
“Böylesi bir sadakat takdire degir tabiî ki “ dedi Scrimgeour öfkesini zorlukla dizginleyebiliyor gibi görünüyordu. “Ama
Dumbledore gitti, O öldü.”
Kendi kendisine gülümserken “Okulda ona sadık hiç kimse kalmadıgı zaman Dumbledore okuldan gitmis olacak” dedi Harry.
“Sevgili çocugum … Dumbledore bile geri dönemez seyden”
“Ben geri dönebilecegini söylemedim. Siz anlamadınız. Fakat size söyleyecek bir seyim yok.”
Scrimgeour duraksadı sonra kibar oldugunu sandıgı bir tonla dedi ki “ Bakanlık seni her türlü korunmanı karsılayabilir biliyorsun.
Bir çift seherbazı hizmetine vermekten zevk duyarım –“
Harry güldü.
“Voldemort beni kendisi öldürmek istiyor ve seherbazlar onu durduramaz öneriniz için tesekkürler fakat hayır tesekkürler
istemiyorum.”
“Öyleyse” dedi Scrimgeour simdi sesi soguktu.”Noelde sana yaptıgım rica”
“Ne ricası? Ah evet … dünyaya ne muhtesem bir is yaptıgınızı söylemem için —'
“herkesin moralini yükseltmek için” Scrimgeour kızgınca söylendi.
Harry Scrimgeour’un önerisini bir an için dikkate aldı.
“Stan Shunpike henüz salıverilmedi mi?
Scrimgeour’un rengi Vernon Enisteyi çok hatırlatan çirkin mor bir renge döndü.
“Görüyorum ki sen-“
“Dumbledore’un adamı tamamen onun adamıdır” dedi Harry. “Dogru”
Scrimgeour bir an için ona kızgınlıkla baktı sonra döndü ve bir tek söz söylemeden topallayarak uzaklastı. Harry Percy’i görebilidi
Bakanlık delegasyonunun geri kalanıyla beraber koltuklarında hala oturarak beklerken hüngür hüngür aglayan Hagrid ve Grawp’a
sinirli bakıslar atıyordu. Ron ve Hermione Harry’ye dogru aceleyle kosarken aksi yöne giden Scrimgeour’u geçtiler ; Harry döndü
ve onların yetismesi için yavasça yürüdü, sonunda altında oturup mutlu anlarını geçirdikleri bir kayın agacının gölgesinde ona
yetistiler
“Srimgeour ne istedi” Hermione diye fısıldadı.
“Noel’de istediginin aynını” omzunu silkti Harry “Dumbledore hakkında içeriden bilgi vermemi ve Bakanlıgın yeni afis mankeni
olmamı”
Ron bir an kendisiyle mücadele eder göründü sonra yüksek sesle Hermione’a “Bak, geri gitmeme ve Percy’e bir tane vurmama
izin ver!”
“Hayır” dedi Ron’un kolunu sıkıca yakaladı.
“Bu bana kendimi iyi hissettirir!”
Harry güldü. Hatta Hermione biraz sırıttıgı halde, kaleye baktıgında gülümsemesi soldu.
“Bir daha buraya gelememe fikrine tahammül edemem” dedi yumusakça “Hogwarts’a nasıl yaklasabiliriz?”
“Belki olmaz” dedi Ron. Burada evden oldugumuzdan daha fazla tehlikede degiliz degil mi? Simdi her yer aynı. Ben diyorum ki
Hogwarts daha güvenlidir içinde burayı korumak için bir sürü büyücü var. Ne diyorsun Harry?”
“Tekrar açılsa bile ben buraya geri gelmeyecegim ”dedi Harry.
Ron ona agzı açık bakakaldı, ama Hermione üzgünce dedi ki “Bunu söyleyecegini biliyordum. Ama sonra ne yapacaksın?”
“Önce Dursley’lere geri dönecegim, çünkü bunu benden Dumbledore istedi, “ dedi Harry “Fakat bu kısa bir ziyaret olacak ve
sonra tümüyle gidecegim”
“Ama okula geri dönmezsen nereye gideceksin?”
“Düsündüm ki Godric’s Hollow’a geri dönebilirim,” diye mırıldandı Harry. Dumbledore’un öldügü geceden beri bu fikir aklındaydı.
“Benim için, her sey orda basladı. Sadece oraya gitmem gerektigini hissediyorum. Ve annem ile babamın mezarlarını ziyaret
edebilirim, bu güzel olurdu.”
“Ve sonra?” dedi Ron.
“Sonra geri kalan Horcrux’ların pesine düsmem gerek, degil mi?” dedi Harry, gözleri Dumbledore’un beyaz mezarının üstündeydi,
görüntüsü gölün diger tarafında yansıdı.
“Dubmledore’un benden yapmamı istedigi sey buydu, onları bana göstermesinin tüm nedeni buydu. Eger Dumbledore haklıysa –
ve haklı oldugundan eminim – dört tanesi hala dısarıda. Onları bulup yok etmek zorundayım, ve sonra Voldemort’un ruhunun
yedinci parçasının pesine düsmeliyim, hala onun bedeninin içinde bulunan parçayı, ve onu öldürecek kisi benim. Ve yolumun
üstünde Severus Snape’e rastlarsam,” diye ekledi, “benim için ne kadar iyiyse, onun için o kadar kötü olacak.”
Uzun bir sessizlik oldu. Kalabalık artık dagılmıstı, Grawp, keder feryadı tüm göl üzerinde hala yankılanan Hagrid’i kucakladıgında
geride kalan insanlar onun muazzam sekline yer açıyordu.
“Orda olacagız, Harry,” dedi Ron.
“Ne?”
“Enisten ve teyzenin evine gelecegiz,” dedi Ron. “Ve nereye gidersen git, biz de seninle gelecegiz.”
“Hayır – ” dedi Harry çabucak; bunu hesaba katmamıstı, bu maceranın yalnız olarak üstüne aldıgı en tehlikeli macera oldugunu
anlatmaya çalısmıstı.
“Bunu bize daha önceden de söylemistin,” dedi Hermione sakince, “o zaman fikrimizden vazgeçmek için zamanımız vardı, degil
mi?”
“Ne olursa olsun senin yanındayız,” dedi Ron. “Ama, abi, bir sey yapmadan önce hatta Godric’s Hollow’a gitmeden önce bizim
eve gelmek zorundasın.”
“Neden?”
“Bill ve Fleur evlenecek, hatırladın mı?”
Sasıran Harry Ron’a baktı; evlilik gibi normal olan her seyin düsüncesi inanılmaz ve muhtesem olabilirdi hala.
“Evet, bu töreni kaçırmamalıyız,” dedi sonunda.
Harry’nin elleri sahte Horcrux üzerine kapandı, ama her seye ragmen, önünde uzanan karanlık ve labirent gibi olan yola ragmen,
Harry’nin olması gerektigini bildigi, bir ay, bir yıl ya da on yıl içinde olsa bile Voldemort’la olacak olan final karsılasmasına
ragmen, Harry, Ron ve Hermione’yle hos vakit geçirmek için rahatlıkla yasayacagı son ve altın bir gün oldugunu düsününce
kalbinin ferahladıgını hissetti.
 
 
Sitenin tek amacı kendim yükleyip kendim okumamdır. Hiçbir ticari vs. Amacım yoktur.
 
Bugün 18 ziyaretçi (26 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol