Azkaban-51-100
Harry Potter Azkaban Tutsagı
Hermione de Neville gibi pembelesti. "Longbottom, bu dersin sonunda iksirinin birkaç damlasını
kurbagana vereceksin, hep birlikte neler olacagını görecegiz. Belki de bu durum seni isini dogru
dürüst yapmaya tesvik eder."
150
Snape, Neville'i korkudan solugu kesilmis halde bırakarak onun yanından ayrıldı.
Neville, Hermione'ye dönüp, "Bana yardım et!" diye inledi.
"Hey, Harry," dedi Seamus Finnigan, Harry'nin pirinç ölçeklerini ödünç almak için egilirken,
"duydun mu? Bu sabahki Gelecek Postası'nda - Sirius Black'in görüldügünü sanıyorlar."
"Merde?" dedi Harry ve Ron hemen. Masanın öbür yanında Ma] f oy basım kaldırdı, dikkatle
dinlemeye koyuldu.
"Buradan çok uzakta degil," dedi Seamus, heyecanlı görünüyordu. "Onu bir Muggle görmüs. Tabii
meseleyi pek kavrayamamıs. Muggle'lar onu sıradan bir suçlu sanıyor, degil mi? Kadın özel telefon
hattını aramıs. Sihir Bakanlıgı'ndaküer oraya varana kadar Sirius toz olmus."
Ron, "Buradan çok uzakta degil..." diye tekrarladı, anlamlı anlamlı Harry'ye bakıyordu. Geri
dönünce Malfoy'un da can kulagıyla dinledigini gördü. "N'oldu, Malfoy? Soyulacak baska bir sey mi
var?"
Ama Malfoy'un gözleri kötü kötü parlıyordu ve Harry'nin üstüne dikilmisti. Masaya yaslandı.
"Black'i tek basına yakalamayı mı düsünüycvsun, Potter?"
"Evet, öyle," dedi Harry, bastan savarcasına.
Malfoy'un ince agzı hain bir gülümsemeyle bükülüyordu.
Alçak sesle, "Tabii, ben olsam," dedi, "çoktan bir
151
seyler yapmıs olurdum. yi bir çocuk gibi okulda kalmazdım, dısarıda, onu arıyor olurdum."
Ron kaba bir tavırla, "Sen ne diyorsun, Malfoy?" diye sordu.
"Bilmiyor musun, Potter?" diye soludu Malfoy, soluk gözleri kısılmıstı.
"Neyi?"
Malfoy alçak sesle, alaylı alaylı güldü.
"Belki de kelleni tehlikeye atmak istemiyorsundur. si Ruh Emiciler'e bırakmak istiyorsun, öyle mi?
Oysa ben olsam, intikam isterdim. Onu kendim yakalamak isterdim."
Tam Harry öfkeyle, "Ne diyorsun sen?" derken, Sna-pe seslendi: "Simdi malzemeleri katmayı
bitirmis olmanız gerek. Bu iksirin içilmeden önce kaynaması gerekiyor. O kaynarken ortalıgı
toplayın, sonra da Longbot-tom'ınkini deneyelim..."
Crabbe ve Goyle, kan ter içindeki Neville'in iksirini telasla karıstırmasına bakarak açık açık
güldüler. Her-mione, Snape görmesip diye ona agzının kenarıyla talimat veriyordu, harry ve Ron
kullanmadıkları malzemeleri kaldırdılar, ellerini ve kepçelerini yıkamak için kösedeki tas lavaboya
gittiler.
Harry bir heykelin agzından akan buz gibi basınçlı suyun altına ellerini tutarken, Ron'a, "Malfoy ne
demek istedi?" diye mırıldandı. "Black'ten niye intikam almak isteyeyim ki? Bana hiç bir sey
yapmadı— yani simdilik."
Ron hiddetle, "Uyduruyor," dedi, "sana aptalca bir seyler yaptırmaya çalısıyor..."
152
Dersin sonu yaklasmıstı, Snape uzun adımlarla, kazanının basına sinmis Neville'in yanına gitti.
Kara gözleri parıldayarak, "Herkes buraya toplansın," dedi, "ve Longbottom'ın kurbagasının basına
gelenleri izlesin. Eger bir Ufalma ksiri yapmayı basardıy-sa, kurbagası küçülüp kurbaga yavrusu
olacak. Eger yanlıs yaptıysa, ki bundan eminim, zehirlenecek."
Gryffindor'lar korku içinde izlediler. Slytherin'ler heyecanlanmıs görünüyorlardı. Snape kurbaga
Trevor'ı sol eline aldı, Neville'in artık yesil bir renge bürünmüs iksirine küçük bir kasık soktu.
Trevor'ın bogazından asagı birkaç damla damlattı.
Bir an derin bir sessizlik hâkim oldu, bu arada Tre-vor yutkundu. Sonra küçük bir pof sesi duyuldu
ve Tre-vor bir kurbaga yavrusu olarak Snape'in avucunda debelenmeye basladı.
Gryffindor'lar alkıslamaya koyuldular. Bozulmus görünen Snape, cüppesinin cebinden küçük bir
sise çıkardı, kurbaganın tepesine birkaç damla döktü. Trevor birden esk^' <*ibi yetiskin bir
Page 51
Harry Potter Azkaban Tutsagı
kurbaga oldu.
Snape, "Gryffindor'dan bes puan siliyorum," dedi, herkesin yüzündeki tebessüm de silindi. "Size
ona yardım etmeyin demistim, Miss Granger. Ders bitmistir."
Harry, Ron ve Hermione, Giris Salonu'na giden merdivenleri tırmandılar. Harry hâlâ Malfo/un
söylediklerini düsünürken, Ron da Snape'e kızıp köpürmek-le mesguldü.
"ksir dogru yapılmıs diye Gryffindor'dan bes puan
153
silmek, ha! Niye yalan söylemedin, Hermione? Neville tek basına yaptı diyebilirdin."
Hermione cevap vermedi. Ron etrafına bakındı.
"Nerdebu?"
Harry de döndü. Artık merdivenlerin tepesine varmıslardı. Büyük Salon'da yemege giden sınıfın
geri kalanının yanlarından geçisini izlediler.
Ron kaslarını çatarak, "Suracıkta, yanı basımı/day-dı," dedi.
Crabbe ile Goyle'un arasında yürüyen Malfoy yanlarından geçti. Harry'ye pis pis sırıttı ve gözden
kayboldu.
"ste orda," dedi Harry.
Hermione, solugu biraz kesilmis halde aceleyle merdivenlerden çıkıyordu. Bir eliyle sıkı sıkı
çantasını tutmustu, digeriyle cüppesinin içine bir seyi sokusturuyor gibiydi.
"Nasıl yaptın bunu?" diye sordu Ron.
"Neyi?" dedi, yanlarına gelen Hermione.
"Bir an .önce hemen arkamızdaydın, bir an sonra ise merdivenlerin altında."
"Ne?" Hermione'nin biraz kafası karısmıs gibiydi. "Ah - bir sey almak için geri gitmek zorunda
kaldım. Ah, hayır-"
Hermione'nin çantasında bir dikis patlamıstı. Harry buna sasmadı. Çantanın on taneden çok,
kocaman ve agır kitapla agzına kadar dolu oldugunu görebiliyordu.
Ron, "Bunların hepsini niye yanında tasıyorsun ki?" diye sordu.
154
Hermione soluk soluga, "Kaç ders alıyorum, biliyorsunuz," dedi. "Sunları benim için tutabilir
misin?"
"Ama -" Ron eline tutusturulan kitapları çevirmis, kapaklarına bakıyordu - "bugün bu derslerin
hiçbiri yok ki. Ögleden sonra sadece Karanlık Sanatlara Karsı Savunma'ya girecegiz."
"Ah, evet," dedi Hermione, aklı baska yerdeymis gibi, ama yine de kitapları çantasına tıktı.
"Umarım yemekte iyi bir seyler vardır, açlıktan ölüyorum." Sonra da Büyük Salon'a dogru yürüyüp
gitti.
Ron, Harr/ye, "Sana da Hermione bizden bir seyler saklıyormus gibi geliyor mu?" diye sordu.
lk Karanlık Sanatlara Karsı Savunma dersine geldiklerinde, Profesör Lupin ortalarda yoktu. Hepsi
oturup kitaplarını, tüy kalemlerini, parsömen tomarlarını çıkardı. Sonunda Lupin odaya girdiginde,
aralarında konusuyorlardı. Lupin belli belirsiz gülümsedi ve eski püskü çantasını ögretmen
masasının üstüne koydu. Her zamanki gibi pejmürdeydi, ama trende oldugundan daha saglıklı
görünüyordu. Sanki arada birkaç iyi yemek yemis gibiydi.
"yi günler," dedi. "Lütfen kitaplarınızı kaldırıp çantalarınıza koyar mısınız? Bugünkü dersimiz,
uygulamalı bir ders olacak. Sadece asalarınıza ihtiyacınız var."
Ögrenciler kitaplarını kaldırırken kimi birbirine
155
merakla baktı. Daha önce hiç uygulamalı bir Karanlık Sanatlara Karsı Savunma dersi
yapmamıslardı. Tabii geçen yılki hocalarının sınıfa bir kafes dolusu cinperi getirip ortaya saldıgı o
unutulmaz dersi saymazsanız.
Herkes hazır olunca, "Peki öyleyse," dedi Profesör Lupin. "Lütfen beni izler misiniz."
Hem sasıran, hem meraklanan sınıf ayaga kalktı, derslikten çıkan Profesör Lupin'i izlediler.
Profesör onların önüne düsüp ıssız bir koridordan geçti Köseyi dönünce hortlak Peeves'i gördüler.
Havada tep üstü uçar gibi durmus, en yakındaki anahtar deligini çi. ^tle tıkıyordu.
Peeves, Profesör Lupin yarım metre kadar Stesine gelmeden basını kaldırmadı, sonra kıvrık tırnaklı
Page 52
Harry Potter Azkaban Tutsagı
yagını oynatarak sarkı söylemeye basladı.
"Deli lüleli Lupin," diye sakıdı Peeves. "Deli leli Lupin, deli lüleli Lupin -"
Hemen hemen her zamanki kadar kaba ve basa çıkılmaz görünen Peeves genelde ögretmenlere
biraz saygı gösterirdi. Herkes bir anda dönüp Profesör Lupin'e baktı, buna ne tepki gösterecegini
merak ediyorlardı. Onun hâlâ gülümsemekte oldugunu görünce sasırdılar.
Tatlı tatlı, "Ben senin yerinde olsam çikleti o anahtar deliginden çıkarırdım, Peeves," dedi. "Yoksa
Mr Filch süpürgelerini içeri koyamaz."
Filch, Hogwarts'ın hademesiydi. Ögrencilere ve, evet, Peeves'e karsı da sürekli savas ilan etmis,
kötü huylu, basarısız bir büyücü. Ne var ki, Peeves, Profesör Lupin'in dediklerine aldırmadı. Dilini
dudaklarının
156
arasından çıkarıp hızla üfleyerek tükürüklü bir pırrrt sesi çıkarmakla yetindi.
Profesör Lupin hafifçe içini çekti ve asasını çıkardı.
Omzunun üstünden sınıfa, "Bu, yararlı küçük bir büyüdür," dedi. "Lütfen dikkatle bakın."
Asasını omuz hizasına kaldırdı ve, "Waddiwasi!" diyerek Peeves'e dogrulttu.
Çiklet kursun hızıyla anahtar deliginden fırlayıp dosdogru Peeves'in sol burun deligine daldı.
Peeves tepe üstü dönüp düzeldi ve lanet ederek hızla uzaklastı.
Dean Thomas hayret içinde, "Süperdi, efendim!" dedi.
'Tesekkür ederim, Dean," dedi Profesör Lupin, asasını ortadan kaldırarak. "Devam edelim mi?"
Yeniden yola düstüler, ögrenciler pejmürde Profesör Lupin'i artan bir saygıyla süzüyorlardı. Onlan
ikinci bir koridordan geçirdi ve ögretmenler odasının tam önünde durdu.
"çeri buyurun," dedi kapıyı açıp yana çekilerek.
Eski, dagınık iskemlelerle dolu, uzun, duvarları ahsap kaplamalı bir oda olan ögretmenler
odasında, bir ögretmen hariç, kimse yoktu. Profesör Snape alçak bir koltukta oturuyordu, sınıf içeri
girerken dönüp baktı. Gözleri pırıl pırıl parlıyordu, agzının kenannda pis ve alaylı bir gülüs vardı.
Profesör Lupin içeri girip kapıyı kapamaya kalkısınca Snape, "Açık bırak, Lupin" dedi. "Buna tanık
olmamayı tercih ederim." Ayaga kalktı, kara cüppesi arkasında dalgalanarak sınıfın yanından geçti.
Kapıya gelince oldugu yerde döndü ve, "Herhal-
157
de seni uyaran olmamıstır, Lupin" dedi. "Ama bu sınıfta Neville Longbottom var. Ona zor bir seyi
emanet etmemeni tavsiye ederim. Tabii, Miss Granger kulagına talimatlarım fısıldamıyorsa."
Neville kıpkırmızı oldu. Harry ise gözlerinden atesler saçarak Snape'e baktı. Kendi sınıfında
Neville'e zorbalık etmesi bile yeterince kötüyken, simdi de kalkmıs baska ögretmenlerin önünde
aynı seyi yapıyordu.
Profesör Lupin kaslarını kaldırdı.
"Operasyonun ilk asamasında bana Neville'in yardımcı olacagını umuyordum," dedi, "ve eminim
hayran olunacak bir performans gösterecek."
Neville'in yüzü, böyle bir sey mümkünse eger, daha da kızardı. Snape dudak büktü, sonra da
kapıyı çarparak çıkıp gitti.
Profesör Lupin, eliyle sınıfı odanın ucuna dogru çagırarak, "Simdi," dedi. Burada ögretmenlerin
yedek cüppelerini bulundurdukları eski bir gardıroptan baska bir sey yoktu. Profesör Lupin yanına
gidince, gardırop birden yalpalayıp duvara çarptı.
Çocuklardan kimi korkuyla geriye atlarken, Profesör Lupin sükûnetle, "Kaygılanacak bir sey yok,"
dedi. "Orada bir Böcürt var."
Çoguna göre bu kaygılanacak bir seydi, oysa. Neville, Profesör Lupin'e dehset dolu bir bakıs attı,
Se-amus Finnigan ise zangırdamaya baslamıs kapı topuzunu endiseyle süzdü.
"Böcürt'ler karanlık, kapalı yerleri severler," dedi Profesör Lupin. "Gardıropları, yatakların altındaki
bos-
158
lukları, lavaboların altındaki dolapları - bir keresinde birinin sarkaçlı, büyük bir saat içine
saklandıgını bile görmüstüm. BM Böcürt ise buraya dün ögleden sonra geldi. Ben de, acaba üçüncü
sınıflara uygulama yapmam için ögretmenler burayı bana bırakır mı diye Müdür7 e sordum.
Page 53
Harry Potter Azkaban Tutsagı
"O zaman, kendimize soracagımız ilk soru su: Böcürt nedir?"
Hermione elini kaldırdı.
"Bir biçim degistiricidir," dedi. "Bizi en fazla neyin korkutacagını düsünüyorsa onun biçimine
bürünür."
Profesör Lupin, "Ben bile daha iyi anlatamazdım," dedi, Hermione ısıldadı. "Öyleyse karanlıkta
oturan Böcürt henüz bir biçime bürünmüs degil. Kapının öbür yanındaki kisiyi en fazla neyin
korkutacagını bilmiyor. Tek basına oldugu vakit bir Böcürt'ün neye benzedigini kimse bilmez. Ama
ben onu dısarı çıkardıgım anda, her birimizin en çok korktugu sey olacak.
"Yani," dedi Profesör Lupin, Neville'in korkudan agzından biraz tükürük saçmaya baslamasını
görmezlikten gelerek, "daha baslamadan Böcürt'e karsı büyük bir avantajımız var. Ne oldugunu
fark ettin mi, Harry?"
Elini kaldırmıs, ayaklarının üzerinde yaylanan Hermione yanındayken bir soruya cevap vermek çok
cesaret kinci bir isti ama, Harry yine de sansını denedi.
"Sey - çok kalabalık oldugumuz için hangi biçime bürünecegini bilemez de ondan mı?"
"Tam dedigin gibi," dedi Profesör Lupin, Hermione de biraz düs kırıklıgına ugramıs görünerek elini
ndir-159
di. "Bir Böcürt'le basa çıkmak için yanınızda birilerinin olması her zaman en iyisidir. Aklı karısır. Ne
olmalı acaba, bassız bir ceset mi, et yiyen bir sümüklüböcek mi? Bir seferinde bir Böcürt'ün tam da
bu hatayı isledigini görmüstüm - aynı anda iki kisiyi birden korkutmaya çalıstı, yan yarıya
sümüklüböcege dönüstü. Dogrusu, hiç de korkutucu degil.
"Bir Böcürt'ü püskürten büyü basittir, ama zihin gücü gerektirir. Anlıyorsunuz ya, Böcürt'lerin isini
asıl bitiren sey kahkahadır. Yapmanız gereken, onu eglenceli bulacagınız bir biçime bürünmeye
zorlamaktır.
"Büyüyü önce asasız deneyecegiz. Arkamdan tekrarlayın, lütfen... riddikulus"
Sınıf hep bir agızdan, "Riddikulus!" dedi.
"yi. Çok iyi. Ama korkanm bu kolay bölümüydü. Çünkü bu kelime tek basına yeterli degil. ste sen
de bu noktada devreye giriyorsun, Neville."
Gardırop yeniden sarsıldı, ama idama gidiyormus gibi öne çıkan Neville ondan fazla sarsılıyordu.
"Simdi, Neville," dedi Profesör Lupin. "Önce sunu sorayım: Seni dünyada en çok korkutan sey
nedir dersin?"
Neville'in dudakları kıpırdadı, ama ses çıkmadı.
Profesör Lupin neseyle, "Pardon, Neville, duyamadım," dedi.
Neville, sanki birisi ona yardım etsin diye yalvan-yormus gibi, çaresizce etrafına bakındı. Sonra da
zar zor duyulan bir sesle, adeta fısıldayarak, "Profesör Sna-pe," dedi.
160
Hemen hemen herkes güldü. Hatta Neville bile özür dilercesine sırıttı. Ancak Profesör Lupin
düsünceli görünüyordu.
"Demek Profesör Snape... hımmm... Neville, sanırım ninenle birlikte oturuyorsun, degil mi?"
"Sey - evet," dedi Neville, tedirgin bir sekilde. "Ama - Böcürt'ün ona dönüsmesini de
istemiyorum."
"Hayır, hayır, beni yanlıs anladın," dedi Profesör Lupin. Simdi gülümsüyordu. "Acaba bize ninenin
genelde ne tür seyler giydigini söyleyebilir misin?"
Neville sasırmıs göründü, ama cevap da verdi: "Eh... hep aynı sapkayı giyer. Yüksek bir sapka,
tepesinde de doldurulmus bir akbaba var. Ve. uzun bir elbise... normalde, yesil... bazen de tilki
kürkünden bir esarp."
"Peki ya çanta?" diye tüyo verdi Profesör Lupin.
"Büyük, kırmızı bir çanta," dedi Neville.
"Tamam öyleyse... O giysileri çok canlı bir sekilde gözünün önüne getirebiliyor musun, Neville?
Zihninin gözünde onları görebiliyor musun?"
Neville, pek de emin olmadan, "Evet," dedi. Belli ki arkasından ne gelecegini merak ediyordu.
Lupin, "Böcürt bu dolaptan dısan fırlayınca ve seni görünce, Neville," dedi, "Profesör Snape'in
biçimine bürünecek. Sen de asanı kaldıracaksın - böyle - ve 'Riddikulus' diye bagıracaksın - ve
Page 54
Harry Potter Azkaban Tutsagı
ninenin giysileri üzerinde var gücünle yogunlasacaksın. Her sey yolunda giderse, Profesör Böcürt
Snape, o yesil elbiseyi giyip, o akbabalı sapkayı takmak ve büyük, kırmızı çantayı tasımak zorunda
kalacak."
161
Herkes kahkahayı bastı. Gardırop daha da siddetle yalpaladı.
"Eger Neville basarılı olursa, Böcürt büyük bir ihtimalle dikkatini sırayla hepimize çevirecek," dedi
Profesör Lupin. "Simdi hepinizin bir dakikanızı ayırıp sizi en fazla korkutan seyi düsünmenizi ve ne
yapıp da onu komik görünmeye zorlayacagınızı hayal etmenizi istiyorum..."
Herkes sustu. Harry düsündü... Dünyada onu en çok korkutan sey neydi?
Aklına önce Lord Voldemort geldi - tüm gücüne kavusmus bir Voldemort. Ama daha o bir
Böcürt-Volde-mort'a karsı olası bir karsı saldırıyı planlamaya baslamadan, zihninin yüzeyine
korkunç bir görüntü süzüldü...
Çürümekte olan, ıslak ıslak ısıldayan bir el, kara bir pelerinin altına kayarca^ma sokulan bir el...
görünmeyen bir agızdan çıkan uzun, hırıltılı bir soluk... sonra insanda boguluyormus duygusu
uyandıracak kadar içe isleyen bir soguk...
Harry ürperdi, sonra da kimsenin fark etmedigini umarak çevresine bakındı. Çogu kisi gözlerini sıkı
sıkıya yummustu. Ron kendi kendine, "Bacaklarını kopar," diyordu. Harry onun neyi kastettiginden
emindi, çünkü Ron en çok örümceklerden korkardı.
Profesör Lupin, "Herkes hazır mı?" diye sordu.
Harry korkuyla sarsıldı. O hazır degildi. nsan bir Ruh Emici'yi nasıl daha az korkunç hale getirirdi?
Ama ek süre istemek de hosuna gitmiyordu. Baska herkes evet anlamında basını sallıyor ve
kollarım sıvıyordu.
162
"Neville, geriye çekilecegiz," dedi Profesör Lupin. "Önünde açık bir alan olsun, tamam mı? Bir
sonrakini ben öne çıksın diye çagıracagım... Hadi bakalım, hepiniz geriye çekilin ki, Neville rahat
rahat çalıssın -"
Hepsi geriye, duvarların dibine çekilerek Neville'i gardırobun yanında tek basına bıraktı. Neville
solgun ve korkmus görünüyordu, ama cüppesinin kollarını sıvamıstı ve asasını hazır tutuyordu.
Kendi asasını da gardırop kapısının topuzuna yöneltmis olan Profesör Lupin, "Üçe kadar sayıyorum,
Neville," dedi. "Bir - iki - üç - simdü"
Profesör Lupin'in asasının ucundan kıvılcımlar fıskırarak kapının topuzuna çarptı. Kapı bir hamlede
açıldı. Kanca burunlu ve tehdit edici görünen Profesör Sna-pe dısarı çıktı, gözlerinden simsekler
çakarak Neville'e baktı.
Neville geriledi, asasını kaldırdı, agzını açtı, ama ses çıkmadı. Snape, cüppesinin içine elini atarak,
onun üzerine yürüyordu.
"R-r-riddikulus!" diye ciyakladı Neville.
Kırbaç sakırtısı gibi bir ses duyuldu. Snape sendeledi. Sırtında uzun, dantelli bir elbise, basında da
tepesinde güve yenikli bir akbabanın bulundugu yüksek bir sapka vardı simdi. Elinde koskocaman,
kırmızı bir çanta tasıyordu.
Herkes kahkahayı bastı; kafası karısan Böcürt tereddüt etti ve Profesör Lupin bagırdı: "Parvati!
Öne çık!"
Parvati, yüzünde kararlı bir ifadeyle, öne yürüdü. Snape ona döndü. Bir srak sesi daha duyuldu.
Simdi
163
Snape'in yerinde kan lekeleri içinde, sargılı bir mumya duruyordu. Görmeyen yüzü Parvati'ye
çevriliydi. Yavas yavas, ayaklarını sürüyüp kaskatı kollarını havaya kaldırarak ona dogru yürümeye
baslad1. -
"Riddikulus!" diye haykırdı Parvati.
Sargılardan biri mumyanın ayagı dibinde çözüldü, mumyanın ayagı sargıya takıldı, yüzükoyun yere
düstü, kafası yuvarlanıp gitti.
"Seamus!" diye bagırdı Profesör Lupin.
Seamus, Parvati'nin yanından ok gibi atıldı.
Page 55
Harry Potter Azkaban Tutsagı
Srakl Mumyanın oldugu yerde simdi siyah saçları yere kadar uzanan, iskelet gibi, yemyesil suratlı
bir kadın vardı - bir ölüm perisi. Agzını ardına kadar açtı, odayı bu dünyaya ait olmayan bir ses
doldurdu; Harry'nin basındaki saçları diken diken eden, uzun, iniltili bir feryat -
"Riddikulus!" diye haykırdı Seamus.
Ölüm perisi bogulur gibi bir ses çıkardı ve bogazını kavradı; sesi gitmisti.
Srak! Ölüm perisi simdi döne döne kuyrugunu kovalayan bir fareye dönüsmüstü, sonra - srak! —
kayan ve kıvranan bir çıngıraklı yılan olmustu ki - srak! - tek, kanlı bir gözbebegine dönüstü.
"Aklı karıstı!'' diye bagırdı Lupin. "Basarıyoruz! Dean!"
Dean hızla öne yürüdü.
Srak! Gözbebegi kopuk bir el oldu; el fırlayıp dönerek dösemede yengeç gibi sürünmeye koyuldu.
"Riddikulus!" diye feryat etti Dean.
164
Bir çat sesi duyuldu, el bir fare kapanma sıkıstı.
"Mükemmel! Sıra sende, Ron!"
Ron öne fırladı.
"Srak!"
Birçok kisi çıglık attı. ki metre boyunda, bastan asagı tüylü dev bir örümcek, kıskaçlarını tehdit
edici sekilde saklatarak Ron'un üzerine yürüyordu. Harry bir an Ron'un donup kaldıgını sandı.
Sonra -
"Riddikulus!" diye bögürdü Ron ve örümcegin bacakları yok oldu. Yuvarlanmaya basladı. Lavender
Brown viyaklayarak onun önünden kaçtı ve örümcek Harry'nin ayaklan dibinde durdu. Harry
asasını kaldırarak hazırlandı, ama -
"Bırak!" diye bagırdı Profesör Lupin birden, hızla ilerledi.
Srak!
Bacaksız örümcek yok olmustu. Bir saniye herkes nerede oldugunu görmek için çılgınca etrafa
bakındı. Sonra Lupin'in önünde gümüsi beyaz bir kürenin havada asılı oldugunu gördüler. Lupin,
adeta tembelce, "Riddikulus!" dedi.
Srak!
Böcürt bir karafatma olarak yere inerken, Lupin, "leri, Neville, bitir isini!" diye bagırdı. Srak!
Snape geri dönmüstü. Bu sefer Neville, çok kararlı görünerek hamle etti.
"Riddikulus!" diye bagırdı ve bir an Snape'i dantelli elbisesiyle görür gibi oldular, sonra Neville
gürültüyle, "Ha!" diye güldü ve Böcürt patladı. Binlerce minik duman demetine ayrılıp kayboldu.
165
Sınıf alkıslamaya baslarken, Profesör Lupin, "Mükemmel!" diye bagırdı. "Mükemmel, Neville!
Hepinize aferin. Durun bakalım... Böcürt'le ugrasan her kisi için Gryffindor'a bes puan - iki kez
yaptıgı için Neville'e on puan - Hermione ile Harr/ye de oeser puan.
"Ama ben hiçbir sey yapmadım ki," dedi Harry.
"Sen ve Hermione dersin basında sorularımı dogru cevapladınız, Harry," dedi Lupin tatlılıkla. "Çok
iyi, millet, mükemmel bir dersti. Ev ödevi olarak da, bir zahmet Böcürt bölümünü okuyup benim
için özetini çıkartın... ödevler pazartesi günü veriucek. Hepsi bu kadar."
Ögrenciler heyecanla konusarak c gretmenler odasını terk ettiler. Ancak Harry kendini hiç de keyifli
hissetmiyordu. Profesör Lupin kasıtlı olarak onun Böcürt'le ugrasmasına engel olmustu. Neden?
Voksa Harry'nin trende yıgıldıgını gördügü ve onun beceremeyecegini düsündügü için mi?
Harry'nin yine kendinden geçecegini mi sanıyordu?
Ama baska kimse olayın farkında degildi.
"O ölüm perisini nasıl hallettigimi gördünüz mü?" diye bagırdı Seamus.
"Ya eli?" diye bagırdı Dean, kendi elini sallayarak.
"O sapkayla Snape'i?"
"Ya benim mumyamı?"
Lavender düsünceli düsünceli, "Acaba Profesör Lupin neden kristal toplardan korkuyor?" dedi.
Çantalarını almak için sınıfa dönerlerken, Ron heyecanla, "Bu simdiye kadar yaptıgımız en iyi
Karanlık
Page 56
Harry Potter Azkaban Tutsagı
166
Sanatlara Karsı Savunma dersiydi, degil mi?" diye sordu.
Hermione, "Çok iyi bir ögretmene benziyor," dedi onaylayarak. "Ama keske ben de Böcürt'le karsı
karsıya gelseydim -"
"Seninki ne olurdu?" dedi Ron, kıs kıs gülerek. "On üzerinden dokuz aldıgın bir ev ödevi mi?"
167
SEKZNC BOLÜM
Sisman Hnmm'ın Kaçısı
Kısa sürede, Karanlık Sanatlara Karsı Savunma çogu kisinin en sevdigi ders haline gelmisti.
Profesör Lu-pin hakkında ileri geri konusanlar, sadece Draco Mal-foy ile onun Slytherin çetesıydi
Profesör Lupin geçerken Malfoy gürültülü bir fısıltıyla, "Sunun cüppesinin haline bak," diyordu,
"eski ev cinimiz gibi giyiniyor."
Ama digerleri Profesör Lupin'in cüppesinin yamalı ya da yıpranmıs olmasına aldırmıyordu bile.
Sonraki birkaç dersi de ilki kadar ilginç olmustu. Böcürt'lerden sonra cincücelere benzeyen pis,
küçük yaratıklar olan Kırmızı Kafa'ları incelediler. Kaa dökülen her yerde, satoların zindanlarında
ve terk edilmis savas alanlarındaki siperlerde pusuya yatar, kaybolanlara kısa ve kalın sopala "la
vurmak için beklerlerdi. Kırmızı Kafa'lardan sonra, pullu maymunları andıran sürüngen su
yaratıkları Kappa'lara geçtiler. Perdeli elleri, göllerinde her seyden habersiz dolasanları bogsak
diye kasmirdi.
Harry bazı öbür derslerinde de aynı sekilde
168
mutlu olsa, hayatta baska bir sey istemezdi. En kötüsü ksir dersiydi. Snape bugünlerde özellikle
kinci davranıyordu, kimsenin de bunun niye oldugundan süphesi yoktu. Snape'in biçimini alan ve
Neville'in, ninesinin giysilerini giydirdigi Böcürr'ün hikâyesi, okula ormnn yangını hızıyla yayılmıstı.
Snape bunu komik bulmamıstı anlasılan. Profesör Lupin'in adı geçince gözlerinde tehditkâr
simsekler çakıyordu, Neville'e eskisinden daha da fazla zorbalık ediyordu.
Harry, Profesör Trelavvney'nın kuledeki bogucu odasında, egri bügrü sekilleri ve sembolleri
çözerek, Profe-sör'ün ona her bakısında yaslarla dolan kocaman gözlerini görmezlikten gelmeye
çalısarak geçirdigi saatleri de korkuyla bekler olmustu. Profesör Trelavvney'yi sevemi-yordu, oysa
sınıfından bazı ögrenciler ona yüceltme sınırlarına varan bir saygı gösteriyorlardı. Parvati Patil ve
La-vender Brovvn öglen saatlerinde Profesör Trelavvney'nin kuledeki odasını ziyareti âdet haline
getirmislerdi. Her seferinde de yüzlerinde, sinir bozacak kadar üstünlük tasıyan bir ifadeyle geri
dönüyorlardı, baskalarının bilmedikleri seyleri biliyorlarmıs gibi. Harry'den söz ederken kısık sesle
konusmaya da baslamıslardı, o sanki ölüm döseginde yatıyormus gibi bir halleri vardı.
Hareketli ilk derkten sonra asırı derecede sıkıcı bir hal alan Sihirli Yaratıkların Bakımı'nı ise aslında
kimse sevmiyordu. Hagrid kendine güvenini kaybetmis gibiydi. Simdilik birçok dersi, muhtemelen
dünyanın en sıkıcı yaratıkları olan Pıtırkurt'lara nasıl bakacaklarını ögrenmekle geçiriyorlardı.
169
Bir saati daha Pıtırkurt'ların yapıskan bogazlarından asagı ince ince dogranmıs yesil salata
tıkmakla geçirdikten sonra Ron, "nsan neden onlara bakma zahmetine katlansın ki?" diye
sormustu.
Ama ekim ayıyla birlikte Harry kendisini oyalayacak baska bir sey daha buldu. Bu o kadar zevkli
bir seydi ki, sıkıntılı derslerini unutturdu. Quidditch sezonu yaklasıyordu. Gryffindor takımının
kaptanı Oliver Wo-od da, yeni sezondaki taktikleri tartısmak için persembe aksamı bir toplantı
yaptı.
Bir Quidditch takımında yedi kisi vardı: Kırmızı, futbol topu büyüklügünde bir top olan Quaffle'ı
sahanın her iki ucundaki on bes metre yüksekliginde çemberlerden geçirerek gol atmakla görevli
üç Kovalayıcı; hızla oradan oraya segirtip oyunculara saldırmaya çalısan iki agır, siyah top olan
Bludger'ları kovalamak için agır sopalarla donanmıs iki Vurucu; kaleleri koruyan bir Tutucu ve isi
en zor olan Arayıcı. Onun görevi, minik, kanatlı, ceviz büyüklügünde bir top olan Altın Snitch'i
yakalamaktı. Snitch yakalanınca oyun sona erer ve Arayıcı'mfi takımı fazladan yüz elli puan
kazanırdı.
Page 57
Harry Potter Azkaban Tutsagı
Oliver Wood, on yedi yasında saglam yapılı bir çocuktu, Hogwarts'ta yedinci sınıfta okuyordu, yani
son yılıydı. Karanlıgın çökmekte oldugu Quidditch sahasının kenarındaki buz gibi soyunma
odasında takımının altı üyesine hitap ederken, sakin sesinde bir umutsuzluk vardı.
"Quidditch Kupası'nı kazanmak için bu son sansımız - benim son sansım," dedi onlara, önlerinde
bir asa-
170
gı bir yukarı yürüyerek. "Bu yılın sonunda okulu bitiriyorum. Bir daha Kupa'yı alma ihtimalim
olmayacak.
"Gryffindor yedi yıldır Kupa'yı kazanamıyor. Tamam, çok talihsizdik, olursa bu kadar olur -
sakatlıklar -sonra geçen yıl turnuva iptal oldu..." Wood, sanki bu hatıra hâlâ üzüntüden bogazını
hkıyormus gibi yutkundu. "Oysa biliyoruz ki bizim takımımız okuldaki - en - iyi -kahrolası - takım,"
dedi, bir yumruguyla diger eline vurarak. O eski çılgınca pırıltı yine gözlerine yerlesmisti.
"Muhtesem üç Kovalayıcı'mız var."
Eliyle Alicia Spinnet, Angelina Johnson ve Katie Bell'i gösterdi.
"Yenilmez iki Vurucu'muz var."
Fred ve George Weasley bir agızdan, "Kes sunu, Oliver, bizi mahcup ediyorsun," dediler, kızarmıs
numarası yaparak.
Wood, Harry'ye bir tür vahsi gururla ve ates püsküren gözlerle bakarak, "Ve bize her seferinde
maçı kazandıran bir Arayıcı'mız var!" dedi. "Ve ben," diye ekledi, sonradan aklına gelmis gibi.
"Biz de senin çok iyi oldugunu düsünüyoruz, Oliver," dedi George.
"Panter gibi Tutucu," dedi Fred.
VVood yeniden voltalamaya baslayarak, "Mesele su ki," dedi, "bu son iki yıl Quidditch Kupası'nın
üstüne bizim adımız yazılmıs olmalıydı. Harry takıma katıldıgından beri ben hep Kupa'nın çantada
keklik oldugunu düsündüm. Ama alamadık ve bu yıl o seyin üzerinde nihayet adımızı görmek için
son sansımız..."
171
Wood öyle büyük bir kederle konusuyordu ki, Fred ve George bile halden anlar bir tavır içine
girdiler.
"Oliver, bu yıl bizim yılımız," dedi Fred.
"Basaracagız, Oliver!" dedi Angelina.
"Mutlaka," dedi Harry.
Takım, azimle dolu bir sekilde haftada üç aksam antrenman yapmaya basladı. Hava gittikçe daha
soguk ve yagmurlu oluyordu, geceler de daha karanlıktı, ama çamur, rüzgâr ve yagmur gemi azıya
alsa da, Harry'nin muazzam gümüs Quidditch Kupası'nı nihayet kazanmaya yönelik o harika
hayalini lekeleyemezdi.
Harry bir aksam antrenmandan sonra üsümüs ve kaskatı olmus, ama antrenmanın gidisinden
hosnut halde Gryffindor ortak salonuna döndügünde, oda heyecanla kaynıyordu.
Söminenin basındaki en iyi iskemlelerden ikisine oturmus, Astronomi için birtakım yıldız çizelgeleri
tamamlayan Ron ve Hermione'ye, "N'oldu?" diye sordu.
Hayli hırpalanmıs eski ilan tahtasına konmus bir duyuruyu gösteren Ron, 'ilk Hogsmeade hafta
sonu," dedi. "Ekim sonu, Cadılar Bayramı."
"Mükemmel," dedi, Harry'nin arkasından portre deliginden geçen Fred. "Zonko'ya bir ugramam
gerekiyor, Pis Kokulu Topak'larım bitti bitecek."
Morali inise geçen Harry, kendini Ron'un yanındaki iskemleye attı. Hermione onun aklından
geçenleri okumus gibiydi.
"Harry, eminim bir dahaki sefere gidebilirsin," de-
172
di. "Black'i yakalamaları yakındır, zaten bir kez ortalarda görüldü bile."
"Black, Hogsmeade'de bir seyler yapmaya kalkısacak kadar aptal degil," dedi Ron. "McGonagall'a
bu sefer gidebilir misin diye sor, Harry, bir daha gidene kadar aradan asırlar geçebilir -"
"Ron!" dedi Hermione. "Harry'nin okulda kalması gerekiyor -"
"Okulda kalan tek üçüncü sınıf ögrencisi de o olamaz ama," dedi Ron. "McGonagall'a sor, haydi,
Page 58
Harry Potter Azkaban Tutsagı
Harry -"
Harry kararını vererek, "Evet, soracagım sanırım," dedi.
Hermione tartısmak için agzını açtı, ama tam o anda Crookshanks bir tüy hafifligiyle onun
kucagına atladı. Agzından büyük, ölü bir örümcek sarkıyordu.
Ron, yüzünü burusturarak, "Bunu önümüzde yemek zorunda mı?" diye sordu.
"Akıllı Crookshanks'im benim, onu tek basına mı yakaladın?" dedi Hermione.
Crookshanks örümcegi agır agır çignedi, sarı gözleri küstahça Ron'a dikilmisti.
"Onu orda tut yeter," dedi Ron sinirli sinirli. Yeniden yıldız çizelgesine döndü. "Scabbers çantamda
uyuyor."
Harry esnedi. Aslında gidip yatmak istiyordu, ama kendi yıldız çizelgesini de tamamlaması
gerekiyordu. Çantasını kendine dogru çekti, parsömenini, mürekkebini ve tüy kalemini çıkararak
çalısmaya basladı.
Ron, son yıldızın adını da gösterisli bir edayla ya-
173
zıp çizelgeyi Harry'nin önüne sürerek, "stiyorsan benimkinden kopya çekebilirsin," dedi.
Kopyadan hiç haz etmeyen Hermione dudaklarını büzdü, ama bir sey demedi. Crookshanks hâlâ
gözlerini kırpmadan Ron'a bakıyor, tüylü kuyrugunun ucunu yavasça sallıyordu. Sonra, aniden
atladı.
"AYY!" diye bagırdı Ron, Crookshanks'in dört pençesini derinlere gömüp vahsice yırtmaya basladıgı
çantasını kaptı. "DEFOL SURDAN, SEN APTAL HAYVAN!"
Ron çantasını Crookshanks'in pençelerinden kurtarmaya çalısıyordu, ama Crookshanks yapısıp
kalmıstı. Tükürükler saçıyor ve kuyrugunu kamçı gibi vuruyordu.
"Ron, onun canını yakma!" diye bagırdı Hermione, cırtlak bir sesle. Bütün ortak salon onları
izliyordu. Ron, Crookshanks'in hâlâ sıkı sıkıya yapısmıs oldugu çantayı fırıldak gibi döndürürken,
Scabbers uçarcasına çantanın tepesinden fırladı -
Ron, "TUTUN SU KEDY!" diye haykırdı. Crookshanks çantanın kalıntılarından kurtulmus, masanın
üstüne atlamıstı, dehset içindeki Scabbers'in pesinden kosuyordu.
George VVeasley, Crookshanks'in üstüne atladı, ama kaçırdı. Scabbers yirmi çift bacak arasından
sıyrılarak eski bir konsolun altına uçtu. Crookshanks kayarak fren yaptı, çizgili bacaklarının
üzerinde çömeldi ve ön ayagıyla konsolun altına gözü dönmüsçesine pençe atmaya koyuldu.
174
Ron ve Hermione telasla geldiler. Hermione, Cro-okshanks'i gövdesinden yakalayıp uzaklastırdı.
Ron kendini karın üstü yere attı ve büyük zorlukla Scab-bers'ı kuyrugundan tutup çıkardı.
Hermione'ye, küplere binmis halde, "Sunun haline bak!" dedi, Scabbers'ı onun önünde tutup
sallayarak. "Bir deri bir kemik kaldı! O kediyi ondan uzak tut!"
Hermione, sesi titreyerek, "Crookshanks için bu çok dogal," dedi. "Bütün kediler fareleri kovalar,
Ron!"
Deli gibi çırpınan Scabbers'ı yeniden cebine girsin diye ikna etmeye çalısan Ron, "O hayvanda
garip bir sey var!" dedi. "Scabbers'ın çantamda oldugunu söyledigimi duydu!"
Hermione sabırsızlıkla, "Ay, ne saçmalık," dedi. "Crookshanks onun kokusunu alabiliyor, Ron,
yoksa nasıl-"
Ron, "O kedi Scabbers'a kafayı takmıs!" dedi. Çevresine toplanmıs insanların kıkırdamaya
baslamasını da görmez J °n geldi. "Scabbers ondan önce geldi, üstelik de hasta!"
Ron ortak salonu uygun adım geçip erkek ögrencilerin yatakhanesine giden merdivenlerde
kayboldu.
Ertesi gün Ron hâlâ Hermione'ye kızgındı. Bitkibi-lim dersi boyunca, üçü aynı Pofudukbezelye
üzerinde çalıstıkları halde Hermione'yle konusmadı dense yeridir.
175
Bitkilerin tombul pembe kabuklanın soyup pırıl pırıl içlerini tahta kovaya bosaltırlarken, Hermionc
ürkek ürkek, "Scabbers nasıl?" diye sordu.
Rem öfkeyle, "Yatagımın altında saklanmıs, titreyip duruyor," dedi* Tanelen kovaya isabet
cttiremcyince bezelyeler seranın dösemesine saçıldı.
Page 59
Harry Potter Azkaban Tutsagı
Bezelyeler gözlerinin önünde tomurcuklanırken, Profesör Sprout, "Dikkat et, Weaslcy, dikkat et'"
diye bagırdı.
Bir sonraki dersleri Biçim Degistirme'y c1 i. Dersten sonra Profesör McGonagall'a digerleriyle
üirlikte Hogs-meadc'e gidip gidemeyecegini sorma kararı alan Harry, sınıfın dısındaki kuyruga
katıldı. Ne tür bir tartısma yöntemi izleyecegine karar vermeye çalısıyordu. Ama kuyrugun
basındaki karısıklık dikkatini dagıttı.
Lavcnder Brown aglıyor gibiydi. Parvati kolunu ona sarmıstı ve pek ciddi görünen Seamus Finnigan
ile Dean Thomas'a bir seyler anlatıyordu.
Hcrmione, Harry ve Ron'la birlikte gruba katılırken, endiseyle, "Ne oldu, Lavcnder?" dedi.
Parvati, "Bu sabah evden mektup aldı," diye fısıldadı. "Tavsanı, Binky. Bir tilki tarafından
öldürülmüs."
"Ah," dedi l lermione, "Çok üzüldüm, Lavender."
"Bilmem gerekirdi!" dedi Lavender, trajik bir edayla. "Bugün ayın kaçı oldugunu biliyor musunuz?"
"Sey -"
"Ekim'in on altısı! 'Su korktugun sey var ya - on altı Ekim'de gerçeklesecek.' Hatırlıyor musunuz?
Haklıydı, haklıydı!"
176
Artık bütün sınıf Lavender'ın çevresine toplanmıstı. Scamus ciddi ciddi basını sallıyordu. Mermione
bir an durakladı, sonra da, "Sen -" dedi, "Binky'nin bir tilki tarafından öldürüleceginden mi
korkuyordun?"
"lle de bir tilki degil," dedi Lavender, Hcrmione'ye sel gibi yaslar akıtan gözlerle bakarak. "Ama
öleceginden korkuyordum elbette, degil mi?"
"Ah," dedi Hermione. Kısa bir tcreddütün ardından sordu: "Binky yaslı bir tavsan mıydı?"
"Ha - hayır!" diye hıçkırdı Lavender. "O - o daha bcDccikti!"
Parvati arkadasının omzunu daha da sıkı sardı.
"yi ama, öleceginden neden korkuyordun öyleyse?" diye sordu Hermione.
Parvati, ates saç.ın gözlerini ona dikti.
Hermione, grubun geri kalanına dönerek, "Yani, meseleye mantıkla bakacak olursanız," dedi,
"yani, Binky bugün bile ölmedi, degil mi, sadece Lavender haberi bugün aldı -" Lavender yüksek
sesle bir hüngürtü kopardı "- ve bundan korkuyor da olamazdı, çünkü onun için gerçek bir sok
oldu -"
Ron yüksek sesle, "Hermione'ye aldırma, Lavender," dedi, "o baskalarının hayvanlarına hiç önem
vermez."
Profesör McGonagall tam o anda sınıfın kapısını açtı. Belki de iyi oldu, l lermione ile Ron
birbirlerine öldü-recekmis gibi bakıyorlardı. Sınıfa girince Harry'nin iki yanma oturdular ve ders
boyunca birbirleriyle konusmadılar.
177
Ders sonunda zil çaldıgında, Harry hâlâ Profesör McGonagall a ne diyecegine karar vermemisti.
Ama l îogsmeade konusunu ilk açan Profesör oldu.
Ögrencuer sınıftan çıkmaya çalısırken, "Bir dakika, UVten!" diye seslendi. "Hepiniz benim binamda
oldugunu/a gere, Hogsmeade izin belgelerinizi Cadılar Rayramı'ndan önce bana vermelisiniz.
Belgesi olmayan i;ö /ü zivaret edemez, onun için unutmayın!"
Neviîle elini kaldırdı.
"Lütfen, Profesör, ben - ben sanırım kaybettim -"
"Ninen senin iznini dogrudan bana yolladı, Longbot-tom," dedi Profesör McGonagall. "Bunun daha
emin bir yol oldugunu düsünmüs. Eh, hepsi bu, gidebilirsiniz."
"Simdi sor," diye fısıldadı Ron, Harry'ye.
"Evet, ama -" diye basladı Herrnione.
Ron inatla, "Hadi, Harry," dedi.
Harry sınıfın geri kalanının çıkmasını bekledi, sonra da tedirgin bir halde Profesör McGonagall'ın
masasına yöneldi.
"Evet, Potter?"
Page 60
Harry Potter Azkaban Tutsagı
Harry derin bir nefes aldı.
"Profesör, teyzemle enistem - sey - belgemi imzalamayı muttular," dedi.
Profesör McGonagall kare biçimindeki gözlügünün üstünden ona baktı, ama bir sey demedi.
"Onun için - yani - sizce uygun mu - yani uygun olur mu eger ben - eger ben Hogsmeade'c
gitsem?"
Profesör McGonagall önüne baktı ve masasının üstündeki kâgıtları karıstırmaya koyuldu.
"Korkarım olmaz, Potter," dedi. "Ne dedigimi duydun. Belgesi olmayan köyü ziyaret edemez. Kural
böyle."
"Ama - Profesör - teyzemle enistem - biliyorsun" -, onlar Muggle, pek anlamıyorlar - yani Hogwar*
eiyelerini falan," dedi Harry. Bu arada Ron da ..itile basını sallayarak onu yüreklendiriyordu, "r-.;er
M/ gidebilecegimi söylerseniz -"
"Ama söylemiyorum." Pıofesör McGonagall ayaga kalktı, kâgıtlarını bir çekmeceye titizce istifledi.
"Belgede anne babanın ya da velinin izin vermesi gerektigi açıkça belirtilmis." Dönüp yüzünde
tuhaf bir ifadeyle ona baktı. Acıma mıydı yoksa? "Özür dilerim, Potter, ama son sözüm bu. Acele
et, yoksa bir sonraki dersine geç kalacaksın."
Yapacak sey yoktu. Ron, Profesör McGonagall hakkında demedigini bırakmadı, söyledikleri
Hermione'yi fena halde öfkelendirdi. Hermione ise, Ron'u daha da kı/dıran bir "onun iyiligi için"
ifadesi takınmıstı. Harry, sınıfındaki herkesin, Hogsmeade'e gidince ilk önce ne yapacakları
hakkında yüksek sesle ve mutluluk içinde konusmalarına tahammül etmek zorunda kaldı.
Ron, Harry'yi neselendirmeye gayret ederek, "Söle-ri unutma," dedi. "Biliyorsun ya, Cadılar
Bayramı söleni, aksama."
Harry kasvetli kasvetli, "Evet," dedi, "harika."
179
Cadılar Bayramı söleni her zaman güzel olurdu, ama herkes gibi Harry de sölene Hogsmeade'de
geçirilmis bir günün ardından gelse, (i aha iyi olurdu tabii. Kim ne dese, geride bırakılmıs
olmasının üzüntüsü silinmedi. Tüy kalemini iyi kullana.ı Dean Thomas, belgede Vernon Eniste' nin
imzasını tıklit etmeyi önerdi, ama Harry Profesör McGonagall'a belgesinin imzalı olmadıgını
söylemisti bir kere. Dolayım 'la ise yaramazdı. Ron yarım agızla Görünmezlik Pelerini'ni
kullanmasını önerse de, Hermione buna siddetle k: ısı çıktı. Dumble-dore'un, Ruh Emici'lerin bu
pelerinle T içini görebildigi yolundaki sözlerini hatırlattı. Percy ise, herhalde onu en az rahatlatan
seyleri söyledi:
"Hogsmeade için çok yaygara koparıyorlar, ama emin ol, Harry, söylendigi kadar da degil," dedi
ciddi ciddi. "Tamam, sekerci dükkânları hiç fena sayılmaz, ama Zonko'nun Saka Dükkânı sahiden
tehlikeli. Ve tamam, Bagıran Baraka'yı ziyaret etmeye her zaman deger ama, gerçekten Harry,
bunlar bir yana, bir sey kaçırıyor sayılmazsın."
Cadılar Bayramı sabahı, Harry ötekilerle birlikte uyandı ve morali fena halde bozuk, kahvaltıya
indi. Yine de normal davranmak için elinden geleni yapu.
Onun için çok üzülmüs görünen Hermione, "Sana Balyumruk'tan bir sürü seker getiririz," dedi.
"Evet, bir dolu," dedi Ron. O ve Henrione,
180
Harry'nin ne kadar düs kırıklıgına ugradıgını görünce, Crookshanks yüzünden kavga ettiklerini
unutmuslardı.
Harry, bir sey yokmus gibi davranmaya çalısarak, "Benim için üzülmeyin," dedi. "Sölende
görüsürüz. yi eglenceler."
Hademe Füch'in ön kapısında bekledigi Giris Salo-nu'na kadar onlara eslik etti. Filch kapının iç
tarafında durmus, elindeki uzun bir listeden isimleri kontrol ediyordu. Süpheyle her yüzü süzerek
gitmemesi gereken kisilerin sıvısmamasını gaı mtiye alıyordu.
Crabbe ve Goyle'la birlikte sıraya girmis olan Mal-foy, "Burada mı kalıyorsun, Potter?" dedi. "Ruh
Emi-ci'lerin yanından geçmeye korkuyor musun?"
Harry ona aldırmadı, tek basına mermer merdivenlerden çıktı, ıssız koridorları geçti ve Gryffindor
Kulesi'ne vardı.
Sisman Hanım uyuklarken birden sıçrayıp, "Parola?" diye sordu.
Page 61
Harry Potter Azkaban Tutsagı
"Tortuna Majör," dedi Harry bezgin bezgin.
Portre savrulup açıldı, Harry delikten tırmanarak ortak salona girdi. Salon gevezelik eden birinci ve
ikinci sınıflarla ve belli ki Hogsmeade'i biraz fazla ziyaret ettikleri için artık bunu yemlik saymayan
birkaç büyük sınıf ögrencisiyle doluydu.
"Harry! Harry! Selam, Harry!"
Seslenen, Harry'ye pek hayranlık duyan ikinci sınıf ögrencisi Colin Creevey'ydi. Colın onunla
konusmak için hiçbir fırsatı kaçırmazdı.
"Hogsmeade'e gitmiyor mcsun, Harry? Neden?
181
Hey -" Colin hevesle çevresindeki arkadaslarına baktı, "istersen gelip bizimle oturabilirsin, Harry!"
"Sey - hayır, sag ol, Colin," dedi Harry. Bir sürü insanın, alnındaki yara izine gözünü dikip
bakmasını kaldıracak halde degildi. "Ben - benim kütüphaneye gitmem gerek, ödevim var."
Bunu söyledikten sonra, gerisingeri dönüp portre deliginden çıkmaktan baska seçenegi kalmamıstı.
O giderken Sisman Hanım aksi bir sesle arkasından seslendi: "Beni uyandırmanın ne âlemi vardı
sanki?"
Harry ruhsuz ruhsuz kütüphaneye dogru yürüdü, ama yarı yolda fikir degistirdi. Canı ders çalısmak
istemiyordu. Geri dönünce, Filch'le burun buruna geldi. Belli ki Füch, Hogsmeade ziyaretçilerinin
sonuncusunu da yolcu etmisti.
"Sen ne yapıyorsun burda?" diye hırladı kuskuyla.
Harry dogruyu söyledi: "Hiçbir sey."
"Hiçbir seymis!" dedi Filch tükürürcesine, çenesi se-' vimsiz bir sekilde titredi. "Ben de inandım!
Burada sinsi sinsi tek basına dolasıyorsun. Niye öbür mikrop arkadaslarınla birlikte Pis Kokulu
Topaklar, Gegirme Tozu ve Vızvız Kurtlar almak için Hogsmeade'de degilsin?"
Harry omuzlarını silkti.
"Eh, hadi bakalım ortak salonuna, ait oldugun yere!" diye kesip attı Filch. Harry gözden kaybolana
kadar da oldugu yerde durup gözlerinden ates saçarak arkasından baktı.
Ama Harry ortak salona dönmedi, bir merdivenden çıktı. Kararsız bir halde, Hedvvig'i görmeye
Baykusha-
182
ne'ye mi gitsem acaba diye düsünüyor e b.ıska bir koridorda yürüyordu ki, odaların birinden bir
ses, "Harry?" dedi.
Harry kimin seslendigini duymak için hemen yreri döndü ve odasının kapısından dısarı bakan
l'rote>-ör Lupin'i gördü.
"Ne yapıyorsun?" dedi Lupin. Ama bunu Fi'ch'in-kinden çok daha farklı bir tonla sormustu. "R^n'la
! ler-rnione nerde?"
"Hogsmeade'de," dedi Harry, aldr^.n. u.;.' c/.bi davranarak.
"Ah," dedi Lupin. Bir an Harn-'ye bıktı. "Niye içeri f g.rmivorsun? Bir sonraki dersimi/ÇP -, önce
bir C »r- § kene/ getirdiler."
"Bir ne?" dedi Harry.
Ljpin'ır arkasından odaya girdi. Bir kölede çok ba-yük bir akvavum vardı. Küçük, sivri boynu/ları
olan pis yesil renkli bir <'aralık cama yapıstırdıgı suratını sekilden sekle <okuvor, ince u?un
parmaklarını açıp kapıyordu.
Lupin, Cîarkenez'i düsünceli düsünceli su7erek, "Su iblisi/ dedi. "Bi/e pek /.orluk çıkarmaz
herr.aldo, hele Kappa'lardan sonra. Bütün is kavrayısından kurtulmakta Anormal U7imluktaki
parmaklr.rını görüyor ıntı^un? Kuvrelli, ama kolayca kırıhvor "
Garkenez yesil dislerini gösterdi ve sonra da ^udini kösedeki arapsaçı gibi otların içine gömdü.
Lupin, çaydanlıgına bakınajak, "Bir fincan çay u.er misin?" dedi. "Ben de tam kendime çay
yapmayı düsünüyordum."
"Tamam," dedi Harry, elini ayagını nereye koyacagını sasırmıstı.
Lupin çaydanlıga asasıyla dokundu, ucundan birden buhar fıskırdı.
Tozlu bir tenekenin kapagını kaldırarak, "Otur," de-c i. "Korkarım, sadece poset çayım var - ama
çay yapraklan canına yetmistir herhalde."
Page 62
Harry Potter Azkaban Tutsagı
Harry ona baktı. Lupin'in gözleri parıl parıl parlıyordu.
"Bunu nereden biliyorsunuz?" dedi Harry.
Lupin, Harry'ye kenarından bir parça kopmus bir çay kupası uzattı. "Profesör McGonagall söyledi.
Kaygılanmıyorsun, degil mi?"
"Hayır," dedi Harry.
Bir an Lupin'e, Magnolia Crescent'ta gördügü köpekten söz etmeyi düsündü, ama sonra vazgeçti.
Lupin'in onu ödlek sanmasını istemiyordu, hele bir Bö-cürt'le basa çıkamayacagını düsündükten
sonra.
Harry'nin düsündüklerinin bir kısmı yüzüne vurmus olsa gerek ki, Lupin, "Seni kaygılandıran bir
sey mi var, Harry?" diye sordu.
"Hayır," diye yalan söyledi Harry. Biraz çay içti ve Garkenez'in ona yumruk sallayısını seyretti.
Birden, "Evet," dedi, çayını Lupin'in masasına koyarak. "Bö-cürt'le boy ölçüstügümüz gün var ya?"
"Evet?" dedi Lupin yavasça.
Harry ansızın, "Niye benim boy ölçüsmeme izin vermediniz?" dedi.
Lupin kaslarını kaldırdı.
184
"Bunun apaçık ortada oldugunu sanıyordum, Harry," dedi, biraz sasırmıs gibiydi.
Harry hayrete düsmüstü. Lupin'in böyle bir sey yapmadıgını söyleyip, inkâr edecegini sanıyordu.
"Niye?" diye sordu yeniden.
Lupin hafifçe kaslarını çatarak, "Eh," dedi, "Bö-cürt'ün senin karsına çıktıgında Lord Voldemort'un
biçimine bürünecegini varsaydım."
Harry bakakaldı. Hem bu bekledigi en son cevaptı, hem de Lupin Voldemort'un adını söylemisti. O
ana kadar Harry'nin bu adı yüksek sesle söyledigini duydugu tek kisi (kendisi dısında), Profesör
Dumbledore'du.
Lupin, Harry'ye hâlâ kasları çatık bakarak, "Anlasılıyor ki yanılmısım," dedi. "Ama Lord
Valdemort'un ögretmenler odasında bir anda belirmesinin iyi bir fikir olmadıgını düsündüm.
nsanların panige kapılacagını tahmin ettim."
Harry dürüstlükle, "Önce Voldemort aklıma geldi," dedi. "Ama sonra - sonra su Ruh Emici'leri
hatırladım."
Lupin düsünceli düsünceli, "Anlıyorum," dedi. "Bak sen... etkilendim dogrusu." Harry'nin
yüzündeki saskınlık ifadesine hafif bir gülümseyisle baktı. "Bu bize, en fazla korktugun seyin -
korku oldugunu ima ediyor. Çok akıllıca, Harry."
Harry buna ne diyecegini bilemiyordu, o da biraz daha çay içti.
Lupin anlayısla, "Demek senin Böcürt'le mücadele edebilecegine inanmadım sandın, öyle mi?"
dedi.
185
"Eh... evet," dedi Harry. Birden kendini çok daha iyi hissetmeye baslaıru^b. "Profesör Lupin,
biliyorsunuz, Ruh Emici'ler..."
Kapı vurulunca sözü kesildi.
"Girin," diye seslendi Lupin.
Kapı açıldı, Snape girdi. Üzerinden dumanlar tüten bir kadeh tasıyordu. Harry'yi görünce durdu,
gözleri kısıldı.
"Ah, Severus," dedi Lupin gülümseyerek. "Çok tesekkür ederim. Buraya, masanın üstüne b',
akabilir misin?"
Snape dumanlar tüten kadehi bıraktı, gözleri Harry ile Lupin arasında gidip geliyordu.
Lupin, akvaryumu göstererek, tatlı tatlı, "Ben de tam Harry'ye Garkenez'imi gösteriyordum," dedi.
"Büyüleyici," dedi Snape, Garkenez'e bakmadan. "Onu hemen içmelisin, Lupin."
"Evet, evet, içecegim," dedi Lupin.
"Bir kazan dolusu yaptım," diye devam etti Snape. "Yine ihtiyacın olursa diye."
"Sanırım yarın da içerim. Çok tefekkürler, Severus."
"Bir sey degil," dedi Snape, ama g(vı n d > Harry'nin hoslanmadıgı bir bakıs vardı,
Gülüm?*'inek sizin ve ihtiyatla, geri geri odadan dısarı çıktı.
Page 63
Harry Potter Azkaban Tutsagı
Harry merakla kadehe baktı. Lupin gülümsedi
"Profesör Snape lütfedip bana bir iL.ir ha/ıriadı Ben bu islerde pek iyi degilim, bu iksir de çok
karmasık." Kadehi eline alıp kokladı. "Ne ya/ >. ki, -,eker atın-
186
ca yararsız hale geliyor," diye ekledi. Bir yudum alıp ürperdi.
"Neden -?" diye basladı Harry. Lupin ona baktı ve yarım kalmıs soruyu cevapladı.
"Kendimi pek iyi hissetmiyorum. yi gelen tek sey, bu iksir. Profesör Snape'le birlikte çalıstıgım için
çok sanslıyım. Bu iksiri yapabilecek büyücü azdır."
Profesör Lupin bir yudum daha aldı, llarry birden kadehi vurup onun elinden düsürmek ıcın yılgın
bir dürtü hissetti.
"Profesör Snape, Karanlık Sanatlarla çok ilgileniyor," dedi kendine engel olamadan.
"Sahi mi?" diye sordu Lupin. ksirden bir yudum daha aldı, fazla ilgilenmis görünmüyordu.
"Bazıları diyor ki -" Harry durakladı, sonra pervasızca agzından baklayı çıkardı. "Bazıları onun
Karanlık Sanatlara Karsı Savunma ögretmeni olmak için her seyi yapacagını düsünüyor."
Lupin kadehtekini bitirdi ve yüzünü burusturdu.
"grenç," dedi. "Eh, Harry, artık benim isime dönmem gerek. Daha sonra sölende görüsürüz."
"Tamam," dedi Harry, bos kupasını bıraktı.
Bos kadehten hâlâ dumanlar çıkıyordu.
"Al bakalım," dedi Ron. "Tanıyabildigimiz kadarını getirdik."
Bir renkli sekerler selalesi Harry'nin kucagına aktı.
187
Alacakaranlık çökmüstü, Ron ile Hermione az önce ortak salona gelmislerdi. Soguk rüzgâr yüzlerini
pembe-lestirmisti, hayatlarının en hos gününü geçirmis gibi görünüyorlardı.
"Sag olun/' dedi Harry, bir paket minik, kara Biber Seytancık'ı aldı. "Hogsmeade nasıl bir yer?
Nerelere gittiniz?"
Anlasıldıgı kadarıyla - her yere gitmislerdi. Büyücülük donanımı dükkânı Dervish ve Banges'e,
Zon-ko'nun Saka Dükkâm'na, birer kupa köpüklenen sıcak Kaymakbirası içmek için Üç Süpürge'ye
ve daha bir sürü yere.
"Postane, Harry! ki yüz kadar baykus, hepsi raflarda oturuyorlar, mektubunun ne kadar hızlı
gitmesini istedigine göre renk kodları var!"
"Balyumruk'a yeni bir sekerleme gelmis, bedava numune veriyorlardı, surda biraz var, bak -"
"Galiba insan yiyen bir dev gördük, sahiden, Üç Süpürge'de her türlüsü var -"
"Keske sana biraz Kaymakbirası getirebilseydik, insanı gerçekten ısıtıyor -"
"Sen ne yaptın?" dedi Hermione, endiseli görünüyordu. "Çalıstan mı?"
"Hayır," dedi Harry. "Lupin bana odasında bir fincan çay ikram etti. Sonra Snape geldi..."
Onlara kadeh meselesini anlattı, Ron'un agzı açık kaldı.
"Lupin içti mi yani?" diye yutkundu. "Deli mi o?"
Hermione saatine baktı.
188
"Biliyor musunuz, asagı insek iyi olacak, sölen bes dakika içinde baslıyor..." Telasla portre
deliginden geçtiler ve hâlâ Snape'i tartısarak kalabalıgın arasına karıstılar.
"Ama eger o - anlıyorsunuz ya -" Hermione sesini alçaltarak, tedirgin tedirgin etrafına bakındı,
"eger gerçekten sey yapmaya çalısıyorsa - Lupin'i zehirlemeye -Harry'nin önünde yapmazdı."
"Evet, belki," dedi Harry, Giris Salonu'na varıp Büyük Salon'a geçerlerken. Salon, içine mumlar
konmus yüzlerce balkabagıyla, kanat çırpan bir canlı yarasalar bulutuyla ve alev saçan pek çok
turuncu flamayla süslenmisti. Flamalar, parlak renkli su yılanları gibi fırtınalı tavan boyunca yavas
yavas yüzüyorlardı.
Yiyecekler çok lezzetliydi; Balyumruk sekerleriyle patlayacak hale gelmis Hermione ve Ron bile,
her seyden ikinci kez almayı becerdiler. Harry ikide bir ögretmenler masasına bakıyordu. Profesör
Lupin neseli görünüyordu, ne kadar olabiliyorsa o kadar iyiydi. Muska hocası mini mini Profesör
Flitvvick'le heyecanlı heyecanlı konusuyordu. Harry masada gözlerini gezdirerek, Snape'in
oturdugu yere baktı. O mu hayal ediyordu, yoksa Snape'in gözleri Lupin'e dogal olandan daha
Page 64
Harry Potter Azkaban Tutsagı
fazla bir sıklıkla mı kayıyordu?
Sölen, Hogvvarts hayaletlerinin sundugu eglence ile sona erdi. Duvarlarla masalardan bir anda
belirivererek, kayarak resmi geçit yaptılar. Gryffindor'un hayaleti Neredeyse Kafasız Nick, kendi
kafasının koparılması olayının beceriksizce bir temsiliyle büyük basarı kazandı.
189
Öyle güzel bir aksamdı ki, herkes Salon'dan çıkarken kalabalıgın arasından, "Ruh Emici'ler
sevgilerini yolluyor, Potter!" diye bagıran Malfoy bile Harry'nin keyfini bozamadı.
Harry, Ron ve Hermione, Gıyffindor Kulesi'ne giden normal yolda diger Gryffindorları izlediler. Ama
sonunda Sisman Hamm'ın portresinin durdugu koridora geldiklerinde, buraya dolusmus
ögrencilerin yolu tıkadıgını gördüler
Ron merakla, "Neden kimse içeri girmiyor?" diye sordu.
Harr,- önüudt'k! kafaların üstünden ileri bir göz atlı. Portre k »panraıs gibiydi.
Pcrcy'nin sesi, "^oi verin, lütfen," dedi ve kendisi de kalabalıgın arasından azametle yol açarak
göründü. "Yol niye tıkandı7 Hepiniz birden parolayı unutmus olamazsınız - pardon, ben Ögrenci
Bası'yım -"
Derken kalabalıgın üstüne, önce ön taraftan baslayan bir sessizlik çöktü. Sanki koridora bir soguk
dalgası yayıldı. Percy'nin, aniden sertlesen bir sesle, "Biri Profesör Dumbredore'u çagırsın,"
dedigini duydular. "Çabuk."
nsanlar kafalarını çevirdi; arkadakiler parmaklarının ucunda duruyordu.
Henü/ gelen Ginny, "Neler oluyor?" dedi.
Bir an sonra Profesör Dumbledore gelmis, hızla portreye dogru yürüyordu. Gryffindor'lar o
göçebilsin diye sıkıstılar. Harry, Ron ve Hermione de meselenin ne oldugunu görmek için daha
yakına sokuldu.
190
"Olamaz -" diye bagırdı Hermione, Harry'nin koluna sıkı sıkı yapıstı.
Sisman Hanım portreden kaybolmustu. Portrenin kendisi ise öyle vahsice dogranmıstı ki, tuvnl
seritleri yeri kaplamıstı. Portreden büyük parçalar tamamen kesilip kopartılmıstı.
Dumbledore mahvolmus tabloya söyle bir baktı, döndü, Profesör McGcnagall, Lupin ve Snape'in
telasla ona yaklasmalarını sıkıntılı gözlerle izledi.
"Onu bulmamız gerek," dedi Dumbledon;. "Profesör MeGonagall, lütfen derhal Mr Filch'e gidin ^
(> ona satodaki her tabloda Sisman Hanım'ı aramasını v> leyin."
"Sansa ihtiyacınız olacak!" dedi gıdaklar gibi bir ses.
Hortlak Peeves'di bu, kalabalıgın üstünde hav.vh hareket ediyor ve yıkım ya da keder gördügü her
zamanki gibi, hayatından memnun görünüyordu.
Dumbledore sükûnetle, "Ne demek istiyorsun, Pe-eves?" diye sordu. Peevcs'in sırıtması biraz
azaldı. Dumbledore'a satasmaya cesaret edemiyordu. Bunun yerine, gıdaklamasından daha iyi
olmayan yaglı bir sesle konusmaya basladı:
"Utanıyor, Müdür Hazretleri, efendim. Görünmek istemiyor. Berbat durumda. Onun dördüncü
kattaki pey/ajda kostugunu gördüm, efendim, agaçların arasına girip çıkıyordu. Fena halde
aglıyordu," dedi mutlulukla. Sonra da, hiç ikna edici olmayan bir biçimde, "Zavallıcık," diye ekledi.
191
Dumbledore yavasça, "Kimin yaptıgım söyledi mi?" dedi.
"Ah, evet, Profesör Hazretleri," dedi Peeves. Kollarında koca bir bomba tutan birinin havasını
takınmıstı. "Anlıyorsunuz ya, onu içeri sokmayınca adam çok kızmıs." Peeves tepe üstü döndü,
kendi bacaklarının arasından Dumbledore'a bakıp sırıttı. "Çok öfkeli bir adam, bu Sirius Black."
192
DOKUZUNCU BOLUM
Acı Yenilgi
Profesör Dumbledore bütün Gryffindor'ları Bu-, lk Salon'a geri gönderdi. Hufflepuff, Ravenclav,' ve
Slyuı'_-rin'icr de on dakika sonra onlara katıldı, hepsi de sor, derece sasırmıs görünüyordu.
Profesör McGonasall ve Flıtv.'ick, SaJon'un bütün kapılarını kapatırlarken, Dumbledore,
"Ögretmenlerle salo-^'u bastan asagı tanmamız jrerekiycr," dedi ögrenciler^.. "Korkanın ki kendi
Page 65
Harry Potter Azkaban Tutsagı
güvenliginiz acısından geceyi burada geçirmeniz gerekecek Sınıf Baskanlarının Salon girisinde
aöbet tutmasını istiyorum, basınızda da kız ve f rkek Ögrenci Baslan'nı brakı yorum. Herhangi bir
sorun derhal Dana bildirilecek," dedi, gururlu bir edayla caka sa'an Psrcy'ye. "Hayaletlerden biriyle
haber yollarsınız.''
Profesör Dumbleiore tam Salon'dan çıkaca'Jcen durdu. "Az daha unutuyordum...'"
Elini söyle bir salladı. Uzun masalar Salon'un kenarlarına uçup duvarlara dikine yaslandılar. Elin'
bir daha salladı ve yerler mor renkte, pofidik uyku rulum-larıyla doldu.
193
"yi uykular," dedi Profesör Dumbledore, kapıyı arkasından kapatarak.
Salon'u aniden heyecanlı mırıltılar kapladı; Gryffin-dor'lar okulun geri kalanına neler olup bittigini
anlatıyordu
"Herkes uyku tulumuna!" diye bagırdı Percy. 'Haydi, konusmayı kesin artık! Isıklar on dakika sonra
sönüyor!"
Ron, "Hadi," dedi Harry ve Hermione'ye; üç uyku tulumu alıp bir köseye sürüklediler.
Hermione kaygıyla, "Sence Black hâlâ satoda mıdır?" diye fısıldadı.
"Besbelli Dumbledore öyle olabilecegini düsünüyor," dedi Ron.
Giyinik bir sekilde uyku tulumlarının içine girip, konusmak için baslarını dirseklerine yasladılar. "Bu
geceyi seçtigi için çok sanslıyız, biliyorsunuz, degil mi?" dedi Hermione. "Kule'de olmadıgımız tek
gece..."
"Sanırım kaçak oldugundan, zamanın farkında degil," dedi Ron. "Cadılar Bayramı oldugunun
farkına varmadı. Yoksa buradan içeri dalmazdı böyle."
Hermione korkudan titredi.
Etraflarındaki herkes birbirine aynı soruyu soruyordu: "çeri nasıl girdi?"
"Belki Cisimlenme'y i biliyordur," dedi birkaç metre ötedeki bir Ravenclaw. "Öyle yoktan var
oluyordur yani."
"Kılık degistirmistir büyük ihtimalle," dedi Huffle-puff lardan bir besinci sınıf ögrencisi.
194
"Uçarak girmis olabilir," dedi Dean Thomas.
Hermione, "Cidden, zahmet edip de Hogıvarts: Bir Tarih'i okuyan bir ben mı varım?" dedi Harry ile
Ron'a, ters ters.
"Büyük ihtimalle," dediRon. "Neden?"
"Bu sato sadece duvarlarla korunmuyor da ondan," dedi Hermione. "nsanlann içeri gizlice
girmesini önlemek için her türden büyüyle donatılmıs. Burada öylece-ne Cisimlenemezsin. Aynca
nasıl bir kılık degistirme yöntemi Ruh Emici'leri ıcandıracakmıs, merak ediyorum. Tek tek bütün
girisleri tutmus durumdalar. Uçarak gelse de görürlerdi. Üstelik Filch bütün gizli geçitleri biliyor,
onları da kapatmıslardır."
"Isıklar sönüyor!" diye bagırdı Percy. "Herkes uyku tulumuna girsin, daha fazla konusma da
istemiyorum!"
Birden bütün mumlar söndü. Artık sadece, oradan oraya süzülüp Sınıf Baskanlan'yla büyük
ciddiyetle konusan gümüsi hayaletlerden ve tıpkı dısarıdaki gökyüzü gibi yıldızlarla kaplı olan
tavandan ısık geliyordu. Tavandan ve Salon'u kaplayan fısıltılardan dolayı, Harry kendini dısarıda,
hafif rüzgârlı bir havada uyuyormus gibi hissetti.
Her saat basında bir ögretmen Salon'da beliriyor, asayis berkemal mi diye kontrol ediyordu. Sabah
saat üçe dogru, artık ögrencilerin çogu uykuya dalmısken, Profesör Dumbledore içeri girdi. Harry
onun, uyku tulumları arasında gezinip insanlara konusmayı bırakmalarını söyleyen Percy'yi
aramasını izledi. Dumbledore'un ayak seslerini duyar duymaz uyuyormus gibi ya-
195
pan Harry, Ron ve Hermione'nin yattıgı yerin çok yakı-mndaydı Percy.
"zine rastladınız mı, Profesör?" diye sordu Percy fısıltıyla.
"Hayır. Burada her sey yolunda mı?"
"Her sey kontrol altında, efendim."
"Güzel. Simdi hepsini kaldırmanın anlamı yok. Gryffindor portre deligi için geçici bir koruyucu
Page 66
Harry Potter Azkaban Tutsagı
buldum. Yarın onları geri götürebilirsin "
"Peki ya Sisman Hanım, efendim?"
"kinci katta bir Argyllshire haritasında saklanıyor. Belli ki Black'i parolasız içeri almayı reddetti, o
da saldırdı. Sinirleri çok bozuk, ama bir yatıssın, Filch'e onu tamir ettirecegim."
Harry, Salon'un kapısının bir kez daha gıcırtıyla açıldıgını ve ayak seslerinin geldigini duydu.
"Müdür Bey?" Snape'ti bu. Harry iyice kulak kesilip hiç kıpırdamadan dinledi. "Üçüncü katın
tamamı arandı. Orada degil. Filch de zindanlara baktı; orada da yok."
"Peki ya Astronomi Kulesi? Profesör Trelawney'nin odası? Baykushane?"
"Hepsi arandı..."
"Pekala, Severus. Black'in burada uzun uzun kalacagını beklemiyordum zaten."
"çeri nasıl girdigi konusunda bir teoriniz var mı, Profesör?" diye sordu Snape.
Harry öbür kulagını serbest bırakmak için basını kolundan hafifçe kaldırdı.
196
"Bir sürü var, Severus, hepsi de birbirinden küçük ihtimaller."
Harry gözlerini biraz aralayıp onların durdugu yere baktı; Dumbledore'un sırtı ona dönüktü, ama
Percy'nin pür dikkat kesilmis yüzünü ve Snape'in kızgın profilini görebiliyordu.
"Yaptıgımız konusmayı hatırlıyor musunuz, Müdür Bey, hani okulun açılısından hemen önce?" dedi
Snape. Dudakları çok az kıpırdıyordu, sanki Percy'yi konusmanın dısında tutmak istermis gibiydi.
"Hatırlıyorum, Severus," dedi Dumbledore, uyarır gibi bir ses tonuyla.
"Black'in okulun içinden yardım almadan girmesi neredeyse imkânsız görünüyor. Size endiselerimi
bildirmistim, okula aldıgınız yeni -"
"Bu satodaki tek bir kisinin bile Black'in içeri girmesine yardım edecegine inanmıyorum," dedi
Dumbledore. Sesinde öyle bir kararlılık vardı ki, konu kapandı ve Snape cevap vermedi. "Ruh
Emici'lerin yanına inmem gerekiyor," dedi Dumbledore. "Taramanız bittigi zaman onlara bilgi
verecegimi söylemis-am."
"Yardım etmek istemediler mi, efendim?" dedi Percy.
"stediler tabii," dedi Dumbledore soguk bir sesle. 'Ama korkarım ben Müdür oldugum sürece
hiçbir Ruh Tmıci bu kapının esiginden içeri adım atamaz."
Percy kızarır gibi oldu. Dumbledore hızlı adımlarla w sessizce yürüyerek Salon'dan çıktı. Snape bir
süre
197
orada öylece durup Müdür'ü yüzünde büyük bir kızgınlıkla izledi, sonra o da çıktı.
Harry gözlerini yana çevirip Lon ve Hermione'ye baktı. kisinin de gözleri açıktı, gczbebeklerinden
yıldızlı tavanın ısıgı yansıyordu.
Ron agzını sessizce oynattı: "Bu i? neydi böyle?"
Sonraki birkaç gün boyunca okuldı Sirius Black'ten baska sey konusulmadı. Okula nasıl girdigi
konusundaki teoriler giderek daha da acayiplemiyordu; Huffle-puff tan Hannah Abbott, Bitkibilim
de-.ünin büyük bir bölümünü, dinleyen herkese Black'in çi>;ek açan bir çalıya dönüsmüs
olabilecegini anlatarak geçirdi.
Sisman Hanım'ın yırtılmıs tuvali duvardan indirilmis, yerine Sir Cadogan ve kır renkli, tombul
midillisinin tablosu konmustu. Bu durum kimsenin pek hosuna gitmedi. Sir Cadogan vaktinin
yansını insarian düelloya davet ederek, arta kalanını da saçmalık d2recesinde karısık parolalar
düsünüp, bu parolaları günde en az iki kez degistirerek geçiriyordu.
"Zırdeli bu," dedi Seamus Finnigan, Percy'ye kızgın kızgın. "Baskasını bulamaz mıyız?"
"Diger resimlerden hiçbiri isi istemedi," dedi Percy. "Sisman Hanım'ın basına gelenler onlan
kork^thı. çlerinde bir tek Sir Cadogan gönüllü olma cesaretini gösterdi."
Yine de Sir Cadogan, Harry'yi endiselendiren son
198
seydi. Harry artık sıkı göz takibindeydi. Ögretmenler koridorda onunla yürümek için çesitli
bahaneler yaratıyordu, Percy VVeasley ise (Harry'nin tahminince annesinden aldıgı talimatla)
kendini begenmis bir bekçi köpegi gibi o nereye gitse kuyrugundan ayrılmıyordu. Bütün bunlar
yetmezmis gibi, Profesör McGonagall Harry'yi odasına çagırdı. Yüzünde öyle kasvetli bir ifade vardı
Page 67
Harry Potter Azkaban Tutsagı
ki, Harry birinin öldügünü sandı.
"Artık bunu senden gizlemenin bir anlamı yok, Potter," dedi çok ciddi bir sesle. "Biliyorum, bu
senin için bir sok olacak, ama Sirius Black -"
"Biliyorum, benim pesimde," dedi Harry bezgin bir sesle. "Ron'un babası annesine söylerken
duydum. Mr VVeasley, Sihir Bakanlıgı'nda çalısıyor."
Profesör McGonagall hayrete düsmüs gibiydi. Bir süre Harry'ye baktı, sonra, "Anlıyorum!" dedi.
"Eh, o halde, Potter, aksamlan Quidditch antrenmanlarına çıkmanın iyi bir fikir olmadıgını
söylersem beni anlarsın sanırım. Sahada sadece takım arkadaslarınla birlikteyken, saldırıya fazlaca
açıksın Potter -"
"Cumartesi günü ilk maçımız var!" dedi Harry, çileden çıkmıs halde. "Çalısmak zorundayım,
Profesör!"
Profesör McGonagall ona dikkatle bakarak uzun uzun düsündü. Harry onun Gryffindor takımının
basarısıyla yakından ilgilendigini biliyordu; sonuçta Harry'yi takıma Arayıcı olarak öneren de oydu.
Harry solugunu tutarak bekledi.
"Hmm..." Profesör McGonagall ayaga kalkıp pencereden dısarı, yagmurda zar zor seçilebilen
Quidditch
199
sahasına baktı. "Eh... Tanrı biliyor ya, bu yıl nihayet Kupa'yı kapandıgımızı görmeyi çok
istiyorum.... ama yine de, Potter... yanında bir ögretmen bulunsa daha memnun oluıum. Madam
Hooch'tan antrenmanlarınızı izlemesini rica edecegim."
lk Quidditch maçı yaklasırken hava giderek daha da kötülesti. Madam Hooch'un denetimindeki
Gryffin-dor takımı yılmadan, her zamankinden de sıkı çalısıyordu. Derken, cumartesi günkü
maçtan önceki antrenmanlarında, Oliver Wood takımına kötü bir haber verdi.
"Siytherin'le oynamıyoruz!" dedi, çok kızgın görünüyordu. "Flint az önce beni görmeye geldi.
Huffle-puff la oynuyoruz."
"Niye?" dedi takımın geri kalanı koro halinde.
' rant'in bahanesi, Arayıcılarının kolunun hâlâ sakat olması/'-dedi Wood, dislerini öfkeyle
gıcırdatarak. "Ama gerçek sebebi belli. Bu havada oynamak istemiyorlar. Sanslarım azaltır diye
düsünüyorlar..."
Bütün gün siddetli rüzgâr ve saganak yagmur vardı, Wood konusurken uzaktan bir gök gürültüsü
duyuldu.
"Malfoy'un kolunun hiçbir seyi jok" dedi Harry hiddetle. "Numara yapıyor!"
"Biliyorum, ama bunu kanıtlayamayız," dedi VVood acı acı. "Bütün o oyunları Siytherin'le maç
yapacagız
200
diye çalısıyorduk. Simdi onun yerine Hufflepuff la oynuyoruz ve onların tarzı oldukça farklı. Yeni bir
kaptan ve Arayıcı'lan var, Cedric Diggory -"
Angelina, Alicia ve Katie birden kikirdediler.
"Ne var?" dedi Wood, bu havai davranıs karsısında kaslarını çatarak.
"Su uzun boylu, yakısıklı olan, degil mi?" dedi An-gelina.
"Güçlü ve suskun," dedi Katie. Yine kikirdemeye basladılar.
"Suskun olmasının tek sebebi, iki kelimeyi bir araya getiremeyecek kadar kalın kafalı olması," dedi
Fred, sabrı tükenerek. "Niye endiseleniyorsun bilmiyorum, Oliver, Hufflepuff çantada keklik.
Onlarla son maçımızda Hany Snitch'i bes dakikada falan yakalamıstı, hatırlamıyor musun?"
"Tamamen farklı sartlarda oynamıstık o maçı!" diye bagırdı Wood, gözleri yerinden ugramıstı.
"Diggory çok güçlü bir takım kurdu! Üstelik harika bir Arayıcı! Ben de sizin olaya böyle
bakmanızdan korkuyordum! Gevsememeliyiz! Konsantrasyonumuzu yitirmemeli-yiz! Slytherin bizi
gafil avlamaya çalısıyor! Kazanmak zorundayızl"
"Oliver, sakin ol!" dedi Fred, ufak ufak kaygılanarak. "Hufflepuff ı çok ciddiye alıyoruz. Cidden."
Maçtan önceki gün rüzgâr iyiden iyiye ulumaya
201
basladı ve saganak yagmur siddetini daha da artırdı. Koridorlar o kadar karanlıktı ki, fazladan
Page 68
Harry Potter Azkaban Tutsagı
mesaleler ve fenerler yakıldı. Slytherin takımı oyuncuları hallerinden pek de hosnut görünüyordu,
en çok da Malfoy.
Dısarıda yagan dolu, pencerelerden sekerken, "Ah, kolum birae daha iyi durumda olsaydı!" dedi iç
çekerek.
Harry'nin kafasında ertesi günkü maçtan baska seye yer yoktu. Oliver Wood ders aralarında
aceleyle yanma gelip, taktik verip duruyordu. Bu üçüncü kez oldugunda Wood lafı o kadar uzattı
ki, Harry birden Karanlık Sanatlara Karsı Savunma'ya on dakika geç kaldıgını fark edip kosarak
uzaklastı. Wood hâlâ arkasından bagırıyordu: "Diggory çok hızlı yön degistiriyor, Harry, etrafında
dönmeye çalıssan iyi olur -"
Harry, Karanlık Sanatlara Karsı Savunma sınıfının dısında kayarak durdu, kapıyı açtı ve içeri daldı.
"Geciktigim için özür dilerim, Profesör Lupin, ben -"
Ama ona ögretmen masasından bakan kisi Profesör Lupin degildi; Snape'ti.
"Bu ders on dakika önce basladı, Potter. Bu yüzden, Gryffindor'dan on puan indiriyorum. Otur."
Ama Harry yerinden kıpırdamadı.
"Profesör Lupin nerede?" dedi.
"Bugün kendini ders veremeyecek kadar rahatsız hissediyormus," dedi Snape çarpık bir
gülümsemeyle. "Yanılmıyorsam sana oturmanı söylemistim, degil mi?"
Ama Harry oldugu yerde kaldı.
"Nesi var?"
202
Snape'in siyah gözleri ısıldadı.
"Hayati bir tehlike yok," dedi, sanki öyle olsa memnun olurmus gibi. "Gryffindor'dan bes puan
daha indiriyorum ve bir kez daha yerine oturmanı söylemek zorunda kalırsam, elli puan olacak."
Harry agır agır yerine gidip oturdu. Snape sınıfa göz gezdirdi.
"Potter lafımı kesmeden önce dedigim gibi, Profesör Lupin simdiye kadar islediginiz konuların
listesini bırakmadı -"
"zninizle, efendim, Böcürt'leri, Kırmızı Kafa'lan, Kappa'lan ve Garkenez'leri gördük," dedi
Hermione çabucak. "Sırada da -"
"Sus," dedi Snape soguk bir sesle. "Bilgi istemedim. Sadece Profesör Lupin'in organizasyon
eksikliginden söz ediyordum."
"Simdiye kadarki en iyi Karanlık Sanatlara Karsı Savunma ögretmenimiz o," dedi Dean Thomas
cesurca. Sınıfın geri kalanından da ona hak veren mırıltılar yükseldi. Snape her zamankinden de
tehditkâr görünüyordu.
"Çok kolay tatmin oluyorsunuz. Lupin sizi pek zorlamıyor - Kırmızı Kafa'lar ve Garkenez'lerle birinci
sınıfların bile basa çıkmasını beklerdim. Bugünkü konumuz -"
Harry onun kitabın sayfalarını çevirip son bölüme geldigini gördü, oysa o bölümü islemediklerini
biliyor olmalıydı.
"- kurtadamlar," dedi Snape.
203
"Ama, efendim," dedi Hermione, kendim lutamı-yormusçasına, "daha kurtadamlara geçmememiz
gerekiyor, sırada Hinzıpırlar vardı -"
"Miss Granger," dedi Snape, buz gibi bir sükûnetle. "Bu dersi benim verdigimi sanıyordum, sizin
degil. Ve hepinize üç yüz doksan dördüncü sayfayı açmanızı söylüyorum." Yeniden etrafına baktı.
"Hepinizel He-men"
Nefret dolu yan yan bakıslar ve kızgın mırıldanmalarla kitaplarını açtılar.
"Hanginiz bana bir kurtadamla gerçek bir kurdun nasıl ayırt edilecegini söyleyebilir?"
Herkes hareket etmeden, sessizce durdu; yani hemen elini kaldıran Hermione dısındaki herkes.
"Kimse yok mu?" dedi Snape, Hermione'yi görmezden gelerek. Çarpık gülümsemesi yüzüne geri
gelmisti. "Yani Profesör Lupin'in size temel farkları ögretmedigini mi -"
"Size söyledik," dedi Parvati birden, "daha kurtadamlara gelffıedik, biz henüz -"
"Sus!" diye hırladı Snape. "Bak sen, bir kurtadamı görünce tanımayacak bir üçüncü sınıf ögrencisi
görecegimi hiç tahmin etmezdim. Unutmayayım da Profesör Dumbledore'a ne kadar geride
Page 69
Harry Potter Azkaban Tutsagı
oldugunuzu hatırlatayım..."
"Lütfen, efendim," dedi Hermione, eli hâlâ havadaydı. "Kurtadamla gerçek bir kurt arasında birkaç
küçük fark vardır. Kurtadamın burnu -"
"kinci defa size söz verilmemisken konusuyorsu-
204
nuz, Miss Granger," dedi Snape sakin sakin. "flah olmaz bir ukala oldugunuz için Gryffindor'dan
bes puan daha."
Hermione kıpkırmızı oldu, elini indirdi ve gözlerinde yaslarla basını önüne egdi. Bütün sınıfın
Snape'e ters ters bakması, ondan ne kadar nefret ettiklerinin göstergesiydi, çünkü her biri daha
önce en azından bir kez Hermione'ye ukala demisti. Hermione'ye haftada en az iki kez ukala
oldugunu söyleyen Ron. yüksek sesle, "Bize bir soru sordunuz, o da cevabını biliyor!" dedi.
"Madem cevap istemiyorsunuz, niye soruyorsunuz?"
Sınıftakiler onun fazla ileri gittigini anında anlamıstı. Snape agır agır Ron'un üstüne dogru yürüdü
ve bütün sınıf nefesini tuttu.
"Cezaya kalıyorsun, VVeasley," dedi Snape ipeksi bir sesle. Yüzünü Ron'un yüzünün dibine
sokmustu. "Bir daha da ders verme biçimimi elestirdigini görürsem, gerçekten çok pisman
olursun."
Dersin geri kalanı boyunca kimsenin çıtı çıkmadı. Oturup kitaplarından kurtadamlarla ilgili notlar
çıkardılar. Snape ise sıralar arasında gezinip Profesör Lu-pin'le isledikleri konuları inceliyordu.
"Çok yetersiz bir açıklama... yanlıs, Kappa'ya Mogolistan'da daha sık rastlanır... Profesör Lııpin
buna on üzerinden sekiz mi verdi? Ben üç bile vermezdim..."
Sonunda zil çaldıgında, Snape kalkmamalarını istedi.
"Hepiniz kurtadamların nasıl ayırt edildigi ve nasıl öldürüldügü üzerine bir ödev hazırlayıp bana
getireceksiniz. ki parsömen rulosu uzunlugunda olacak, pa-
205
zartesi sabahına kadar da bitecek. Birinin bu dersin ucundan tutmasının vaktidir artık. VVeasley,
sen burada kal, cezanı ayarlamamız gerekiyor."
Harry ve Hermione sınıftakilerle birlikte çıktı. Sınıftaki diger ögrenciler seslerini çıkarmadan biraz
uzaklastılar. Sonra birden Snape üzerine öfkeli bir tirada basladılar.
Harry, "Snape isi istese bile diger Karanlık Sanatlara Karsı Savunma hocalarımızdan hiçbirine
böyle davranmamıstı," dedi Hermione'ye. "Niye Lupin'e taktı böyle? Sence bunlar hep Böcürt'ün
yüzünden mi?"
"Bilmiyorum," dedi Hermione düsüncelere dalmıs halde. "Ama umarım Profesör Lupin çabucak
iyilesir..."
Bes dakika sonra Ron onlara yetisti. Çok öfkeliydi.
"Biliyor musunuz o -" (Snape'e, Hermione'nin "Ron!" demesine yol açan bir sıfat yakıstırdı) "- bana
ne yaptırıyor? Hastane kanadındaki yatak lazımlıklarını ovarak temizlemem gerekiyor. Sihir
kullanmadan bir de!" Yumruklarını sıkmıs, derin derin nefes alıyordu. "Black niye Snape'in odasına
saklanmamıs sanki? Bize bir iyilik edip onun isini bitirebilirdi!"
Harry ertesi sabah çok erken kalktı; o kadar erkendi ki hava hâlâ karanlıktı. Bir an rüzgârın sesine
uyandıgını sandı, ama sonra ensesinde soguk bir esinti hissetti ve hemen dogruldu - hortlak
Peeves yanı "basında havada süzülüyor, kulagına hızla üflüyordu.
206
"Niye böyle bir sey yaptın ki?" dedi Harry hiddetle.
Peeves yanaklarını sisirdi, hızla üfledi ve geri geri süzülerek uzaklastı, bir taraftan da kıkır kıkır
gülüyordu.
Harry el yordamıyla çalar saatini buldu ve saatin
kaç olduguna baktı. Dört buçuktu. Peeves'e lanet okuyup yatagında döndü ve yeniden uyumaya
çalıstı, ama bunda çok zorlandı. Artık uyanmıstı bir kere, tepesinden gelen gök gürültüsünü,
rüzgârın sato duvarlarına çarpısım ve Yasak Ormandaki agaçların uzaktan gelen gacırtılarını
duymaması çok zordu. Birkaç saat sonra dısarıda Quidditch sahasında, o dolunun içinde mücadele
ediyor olacaktı. Sonunda biraz daha uyuma umudunu bir yana bırakıp kalktı, giyindi, Nimbus ki
Page 70
Harry Potter Azkaban Tutsagı
Bin'ini aldı ve yatakhaneden usul usul çıktı.
Kapıyı açtıgında bacagına bir sey sürtündü. Tam zamanında egilip Crookshanks'i kuyrugunun
ucundan yakaladı ve sürükleyerek dısarı çıkardı.
"Biliyor musun, sanırım Ron senin hakkında yanılmam:^ icdi Crookshanks'e süpheyle. "Burada bir
sürü fare var, git onları kovala. Hadi yürü," diye ekledi, merdivenlerden insin diye Crookshanks'i
ayagıyla dürterek. "Scabbers'ı rahat bırak."
Fırtınanın gürültüsü ortak salonda daha da çok duyuluyordu. Ancak Harry maçın iptal
edilmeyecegini biliyordu, Quidditch maçları fırtına gibi ufak tefek seylerden dolayı iptal edilmezdi.
Yine de içini bir endise kaplamaya baslamıstı. Wood koridorda ona Cedric Dig-
207
gory'yi göstermisti. Disgory besinci sınıftaydı ve Harry'den çok daha iriydi. Arayıcı'lar genellikle
hafif ve hızlı olurlardı, ama Diggory'nin kilosu, lüzgârla daha zor savrulacagı için bu havada ona
avantaj saglayacaktı.
Harry safak sokene kadarki saatleri atesin önünde geçirdi. Arada bir kalkıp Crookshanks'in sinsice
erKek-ier yatakhanesine giden merdivenlerden çıkmasını önlüyordu. En sonunda Harry kahvaltı
saati gelmis olmalı diye düsünüp yalnız basına portre deligine yöneldi.
"Dur ve dövüs, seni uyuz köpek!' diye haykırdı Sir Cadogan.
"Of, kapa çeneni," dedi Harry esneyerrk.
Büyük bir kap dolusu yulaf lapası onu biraz kendine getirdi. Tostuna basladıgında, takımın diger
oyuncuları da gelmisti.
"Zor bir maç olacak," dedi Wood. Hiçbir sey yemi-yordu.
"Merak etme, Oliver," dedi Alicia yatıstırıcı bir sesle. "Biraz yagmur bizi etkilemez."
Arna yagmur "biraz"dan epeyce fazlaydı. Quid-ditch öylesine popülerdi ki, bütün okul her zamanki
gibi maçı izlemeye geldi, ama hepsi Quidditch sahasına giden çimenligi baslarını rüzgâra karsı
egip, kosarak geçmek zorunda kaldı. Kosarken semsiyeleri ellerinden fırlayıp gidiyordu, Harry
soyunma odasına girmeden hemen önce, Malfoy, Crabbe ve Goyle'un kocaman bir semsiyenin
altında stadyuma giderken kahkahalarla gülüp parmaklarıyla onu isaret ettiklerini gördü.
208
Takım kırmızı cüppelerini giyip, VVood'un her zamanki maç öncesi motive edici konusmasını
bekledi, ama böyle bir sey olmadı. Wood birkaç kez konusmaya çalıstı, tuhaf bir yutkunma sesi
çıkardı, sonra da basını umutsuzca iki yana sallayıp onlara pesinden gelmelerini isaret etti.
Rüzgâr o kadar siddetliydi ki, sahaya çıkarken yalpalıyorlardı. Kalabalık tezahürat yapıyorsa da
sürekli patlayan gök gürültülerinin arasında onları duyamıyor-lardı. Yagmur Harry'nin gözlügünü
ıslatıyordu. Bu sartlarda Snitch'i nasıl görecekti ki?
Hufflepufflar kanarya sarısı cüppelerinin içinde, sahanın öbür tarafından geliyorlardı. Kaptanlar
birbirlerine yaklasıp el sıkıstılar; Diggory, VVood'a gülümsedi, ama VVood'un sanki çenesi
kilitlenmis gibiydi, basıyla selam vermekle yetindi. Harry, Madam Hooch'un dudaklarının,
"Süpürgelerinize binin," dedigini gördü. Sag ayagını çamurdan sapırtıyla kurtarıp Nimbus ki Bin'in
üzerinden attı. Madam Hooch düdügünü agzına götürüp üfledi ve onlara zar zor ulasan bu tiz sesle
birlikte, maç basladı.
Harry hızla yükseldi, ama Nimbus'u rüzgârdan hafifçe yön degistiriyordu. Onu elinden geldigince
sabit tuttu ve dönüp gözlerini kısarak yagmurun içinde aranmaya basladı.
Bes dakika içinde Harry iliklerine kadar ıslanmıs ve donmustu. Bırakın küçücük Snitch'i, takım
arkadaslarını bile güçbela görebiliyordu. Sahada bir oraya bir buraya uçuyor, kırmızı ve sarı renkte
flu sekillerin yanın-
209
dan geçiyordu. Maçın nasıl gittigi hakkında en ufak fikri yoktu. Rüzgârdan, spikeri duyamıyordu.
Pelerinlerden ve hırpalanmıs semsiyelerden olusan bir denizin altındaki seyircileri göremiyordu.
Harry iki kez bir Bludger tarafından süpürgesinden düsürülme tehlikesiyle burun buruna geldi;
gözlügünün üstündeki yagmur damlaları görüsünü öyle bulandırıyordu ki, geldiklerini görmemisti.
Zamanın izini yitirdi. Süpürgesini düz tutmak giderek 7-orlasıyordu. Gökyüzü karardıkça
kararıyordu, sanki gece, erken gelmeye karar vermis gibiydi. Harry iki kez az daha baska bir
Page 71
Harry Potter Azkaban Tutsagı
oyuncuya çarpıyordu, hem de onların takım arkadas1 mı yoksa rakip takımdan mı oldugunu
bilmeden. Artık herkes öyle ıslak, yagmur da öyle siddetliydi ki, oyuncuları birbirinden ayırt
etmekte çok zorlanıyordu...
lk simsekle birlikte, Madam Hooch'un düdügünün sesi duyuldu; Harry saganak yagmurun içinden,
yerdeki Vvood'ujı ona eliyle asagı inmesini isaret ettigini zar zor gördü. Bütün takım büyük bir
sapırtıyla çamura indi.
Wood, "Mola aldım!" diye gürledi takımına. "Haydi, suraya -"
Sahanın kenarındaki büyük bir semsiyenin altına toplandılar; Harry gözlügünü çıkarıp aceleyle
cüppesine sildi.
"Kaç kaç?"
"Elli sayı öndeyiz," dedi Wood, "ama Snitch'i yaka-layamazsak geceye kadar oynarız."
210
Harry gözlügünü sallayarak, "Gözümde bununla hiç sansım yok," dedi bitkin bitkin.
Tam o anda Hermione arkasında belirdi; üstünde pelerini vardı ve anlasılmaz bir sekilde
gülümsüyordu.
"Aklıma bir fikir geldi, Harry! Gözlügünü ver, çabuk!"
Harry gözlügünü uzattı ve takımın saskın bakısları arasında Hermione asasıyla gözlüge tıklayıp,
"Impervi-usl" dedi.
"ste oldu!" dedi, gözlügü geri vererek. "Suyu savusturacak artık!"
Wood az daha onu öpecekmis gibi görünüyordu.
Harmione kalabalıgın içine karısırken, arkasından, "Harika!" diye seslendi kısık bir sesle. "Pekâlâ
takım, hadi bakalım!"
Hermione'nin büyüsü isi çözmüstü. Harry hâlâ soguktan uyusmus haldeydi, hâlâ hayatında hiç
olmadıgı kadar sırılsıklamdı, ama görebiliyordu. Yepyeni bir kararlılıkla süpürgesini azgın havada
hızla sürmeye, her tarafa bakıp Snitch'i aramaya basladı. Bu arada üstüne gelen bir Bludger'dan,
hızla aksi istikamette giden Dig-gory'nin altından geçerek kurtuldu...
Bir gök gürültüsü daha patladı, hemen ardından da çatal biçiminde bir simsek çaktı. Bu is giderek
daha da tehlikeli hale geliyordu. Harry'nin Snicth'e hemen ulasması gerekiyordu -
Sahanın ortasına dogru gitmeye niyetlenerek döndü, ama tam o anda çakan bir simsek tribünleri
aydınlattı ve Harry tamamen aklını basından alan bir sey
211
gördü: dev gibi, salkımsaçak tüylü bir siyah köpek silueti. En üst sıradaki bos koltuklardan birinde
kıpırdamadan duruyor, fondaki gökyüzür ün önünde açıkça seçiliyordu.
Harry'nin uyusmus elleri süpürgesinin sapından kayınca Nimbus aniden birkaç raetre düstü. Islak
perçemini sallayarak gözlerinden çeven Harry, bir kez daha tribüne baktı. Köpek ortadan
ka/nolmustu.
"Harry!" diye dehsetle sesler cL Wood, Gryffindor kalesinden. "Harry, tam arkanda!"
Harry deli gibi etrafına bakındı Cedric Diggory sahanın öbür ucundan kaptırmıs geliyordu ve
yagmurlu havada, tam ortalarında minicik bir altın benek parıldı-yordu...
Harry büyük bir panikle süpürgesinin sapına yapısıp Snitch'e dogru fırladı.
"Hadi!" diye bagırdı Nimbus'una. Rüzgâr suratım dövüyordu. "Daha hızlı!"
Ama tuhaf bir seyler oluyordu. Stadyum ürpertici bir sessizlige bürünmüstü. Rüzgâr hâlâ aTiı
siddette esiyor, ama uguldamayı unutuyordu. SanH biri sesi kapatmıs gibiydi, sanki Harry birden
sagı- olmustu - neler oluyordu?
Sonra her yanını korkunç bir sekilde tan dik gelen bir soguk sardı, asagıdaki sahada hareket eden
bir seylerin farkına varmıstı.
Düsünmeye fırsat kalmadan, Harrx gözlerini Snitch'ten ayırmıs, asagı bakmıstı.
Asagıda en azından yüz tane Ruh Emici ardı, gö-
212
rünmeyen yüzlerini ona çevirmislerdi. Sanki gögsünü buz gibi sular kaplıyor, içini desiyordu. Sonra
yine bir sey duydu... biri bagırıyordu, kafasının içinde bagırıyordu... bir kadın...
"Harry'yi bırak, Harry'yi bırak, lütfen!" "Kenara çekil, aptal kız... derhal kenara çekil..." "Harry'yi
Page 72
Harry Potter Azkaban Tutsagı
bırak, lütfen, beni al, onun yerine beni öldür -" Harry'nin beynini uyusturucu, anafor gibi dönen
beyaz bir pus kaplıyordu... Ne yapıyordu? Niye uçuyordu? Ona yardım etmesi gerekiyordu... yoksa
o ölecekti... öldürülecekti...
Buz gibi pusun içinde düsüyor, düsüyordu. "Harry'yi bırak! Lütfen... merhamet et... merhamet
et..." Tiz bir ses kahkahalarla ^gülüyor, kadın çıglık atıyordu. Harry kendindea-g^çti.
"Sanslıymıs, yer çok yumusaktı."
"Kesin öldü dedim."
"Ama gözlügü bile kırılmamıs."
Harry fısıltıları duyabiliyordu, ama hiçbir anlam veremiyordu. Nerede oldugu, oraya nasıl geldigi,
ya da oraya gelmeden önce ne yaptıgı konusunda en ufak bir fikri yoktu. Tek bildigi, vücudunun
her santiminin dayak yemis gibi agrıdıgıydı.
"Hayatımda gördügüm en korkunç seydi bu."
Korkunç... en korkunç sey... kukuletalı siyah siluetler... soguk... çıglık...
213
Harry'nin gözleri birden açıldı. Hastane kanadında yatıyordu. Bastan asagı çamura bulanmıs olan
Gryffin-dor Quidditch takımı yatagının etrafında toplanmıstı. Ron'la Hermione de oradaydı, yüzme
havuzundan çıkmıs gibi görünüyorlardı.
"Harry!" dedi Fred. Üzerini kaplayan çamurun altında bembeyaz görünüyordu. "Kendini nasıl
hissediyorsun?"
Sanki Harry'nin bellegi hızlı çekim ileri alındı. Simsek... Ecel... ve Ruh Emici'ler...
"Neler oldu?" dedi. Yata^jnda o kadar hızlı dogruldu ki, hepsi nefeslerini tuttular.
"Düstün," dedi Fred. "Çok yüksekten - on bes metre var mıydı?"
"Öldün sandık," dedi Alicia titreyerek.
Hermione'den hafif, cikler gibi bir ses çıktı. Gözleri kan çanagı gibiydi.
"Ya maç?" dedi Harry. "Ne oldu? Yeniden oynayacak mıyız?"
Kimse bir sey demedi. Gerçek, Harry'nin bagrına tas gibi oturdu.
"Herhalde - kaybetmedik, degil mi?"
"Diggory, Snitch'i yakaladı," dedi George. "Tam sen düstükten sonra. Neler oldugunun farkına
varmamıstı. Dönüp seni yerde görünce, maçı iptal etmeye çalıstı. Yeniden oynanmasını istedi. Ama
haklarıyla kazandılar... Wood bile bunu kabul ediyor."
"VVood nerede?" dedi Harry, birden orada olmadıgını fark ederek.
214
"Hâlâ dusta," dedi Fred. "Bizce kendini bogmaya çalısıyor."
Harry yüzünü dizlerine yaslayıp, ellerini saçına götürdü. Fred omzunu kavrayıp sertçe sarstı.
"Hadi Harry, daha önce hiç Snitch'i kaçırmamıs-tm."
"Yakalayamayacagın bir gün gelecekti elbetle," dedi George.
"Daha her sey bitmedi," dedi Fred. "Yüz sayıyla yenildik, degil mi? Yani HufflepuF, Ravenclavv'a
yenilirse, biz de Ravenclav/'u ve Slytherin'i yenersek..."
"Hufflepuff in en az iki yüz sayıyla kaybetmesi gerekecek," dedi George.
"Ama Ravenclaw'u yenerîerse..."
"imkânı yok, Ravenclavv çok iyi. Ama Slytherin, Hufflepuff a yenilirse..."
"Her sey sayılara baglı - her iki taraftan da yüz puanlık fark -"
Harry orada öylece yattı, tek kelime bile etmedi. Kaybetmislerdi... ilk ke? bir Quiddıtch maçını
kaybetmisti.
On dakika kadar sonra Madam Pomfrey gelip takıma onu rahat bırakmasını söyledi.
"Daha sonra seni görmeye geliriz," dedi Fred. "Kendini hırpalama, Harry, sen hâlâ bizim gelmib
geçmis en iyi Arayıcı'mızsın."
Takım, arkasında bir çamur izi bırakarak dısarı çıktı. Madam Pomfrey yüzünde onaylamaz bir
ifadeyle arkalarından kapıyı kapattı. Ron ve Hermionc, Harry'nin yatagına yanastı.
215
"Dumbledore küplere bindi," dedi Hermione, titrek bir sesle. "Daha önce onu hiç böyle
görmemistim. Sen düserken kosarak sahaya fırlayıp asasını salladı ve sen yere vurnadan önce
Page 73
Harry Potter Azkaban Tutsagı
adeta yavasladın. Sonra asasını Ruh Emici'lere dogrulttu. Üzerlerine gümüsi bir sey gön ierdi.
Hemen stadyumdan çıktılar... okul sahasına girdikleri için çok kızgındı, dedi ki -"
"Sonra seni büyüyle bir sedyeye yükledi," dedi '^on. "Okula dogru yürüdü, sen de sedyeyle birlikte
süzülerek gittin. Herkes sandı ki sen -"
Sustu, ama Harry bunu pek fark etmedi. Ruh Emici'lerin
ona yaptıkları seyi düsünüyordu.... çıglık atan
s'esi. Kafasını kaldırdıgında Ron'la Hermione ona öyle
?ir endiseyle bakıyorlardı ki, hemen söyleyecek pratik
bir sey bulmaya çalıstı.
"Biri Nimbus'umu aldı mı?"
Ron ve Hermione birbirlerine çabuk bir bakıs attılar.
"Seyy-"
"Ne?" dedi Harry, bir birine, bir öbürüne bakarak.
"Sey... sen düstügünde, o da fırladı," dedi Hermione tereddütlü bir sesle.
"Ve?"
"Ve seye - seye - ah, Harry - Samarcı Sögüt'e çarptı."
Harry'nin içi burkuldu. Samarcı Sögüt okul arazisinin ortasında duran, çok vahsi bir agaçtı.
"Sonra?" dedi, gelecek cevaptan ölesiye korkarak.
"Sey, Samarcı Sögüt'ü bilirsin," dedi Ron. "Da-dar-be almayı sevmez."
216
"Profesör Flitwick sen ayılmadan çok az önce onu getirdi," dedi Hermione neredeyse duyulmaz bir
sesle.
Agır agır, ayaklarının dibindeki çantaya uzandı, çantayı ters çevirip bir yıgın tahta kıymıgını ve dal
parçasını yatagın üstüne bosalttı. Bunlar Harry'nin sadık, ama sonunda yenilen süpürgesinden arta
kalanlardı.
217
ONUNCU BOLUM
Çapulcu Haritası
Madam Pomfrey, Harry'yi hafta sonunun geri kalanı boyunca hastane kanadında tutmakta ısrar
etti. Hnrry karsı gelmedi, sikâyet etmedi, ama Nimbus ki Bin'inin un ufak artıklarını atmasına da
izin vermedi. Aptallık ettigini biliyordu, Nimbus'un artık onarılamaz halde oldugunu biliyordu, ama
Harry'nin elinde degildi; kendini sanki en iyi arkadaslarından birini kaybetmis gibi hissediyordu.
Bir ziyaretçi seline boguldu, hepsi de onu neselendirmekte kararlıydı. Hagrid sarı lahanaya
benzeyen bir demet kulagakaçan çiçegi gönderdi. Ginny VVeasley ise fena halde kızararak, elinde
kendi yaptıgı bir "geçmis olsun" kartıyla geldi. Kart, Harry onu meyve çanagında kapalı tutmadıgı
sürece tiz bir sesle sarkı söylüyordu. Gryffindor takımı pazar sabahı onu yine ziyaret etti, bu defa
Wood da yanlarındaydı ve Harry'ye ruhsuz, ölü gibi bir sesle onu hiç suçlamadıgını söyledi. Ron ve
Hermione, Harry'nin basucundan ancak geceleri ayrılıyorlardı. Ama kim ne derse desin Harry
kendini daha
218
iyi hissetmiyordu, çünkü onların bilmedigi bir derdi daha vardı.
Kimseye Ecel'den bahsetmemisti, Ron'la Hermi-one'ye bile, çünkü Ron'un panige kapılacagım,
Hermi-one'ninse alay edecegini biliyordu. Öte yandan, Ecel'in iki kez göründügü ve iki seferde de
bunu neredeyse ölümcül kazaların izledigi de bir gerçekti; ilk seferinde az daha Hızır Otobüs'ün
altında kalıyordu; ikincisin-deyse on bes metre yükseklikteyken süpürgesinden düsmüstü. Ecel, o
gerçekten ölene kadar ona musallat mı olacaktı? Hayatının geri kalanını hayvan orada mı diye
sürekli omzunun üstünden bakarak mı geçirecekti?
Sonra bir de Ruh Emici'ler vardı. Harry onlar hakkında her düsündügünde kendini hasta gibi ve
asagılanmıs hissediyordu. Herkes Ruh Emici'lerin dehset verici oldugunu söylüyordu, ama ondan
baska kimse bir Ruh Emici yaklastıgında bayılmıyordu... baska kimse kafasının içinde, annesinin
ölürken attıgı çıglıkları duymuyordu.
Harry artık o çıglık atan sesin kime ait oldugunu biliyordu. Hastane kanadında geceleri uyanık
Page 74
Harry Potter Azkaban Tutsagı
halde yatagında uzanmıs, tavandaki ay ısıgı huzmelerine bakarken, annesinin agzından çıkan
sözcükleri tekrar tekrar duymustu. Ruh Emici'ler ona yaklastıgında annesinin yasamının son
anlarını, Harry'yi Lord Voldemort'dan koruma çabalarını ve Voldemort'un annesini öldürmeden
hemen önce attıgı kahkahayı duyuyordu... Harry tedirgin bir uykuya daldı. Ama ıslak ve çürümüs
eller-
219
le, korku içinde yakarıslarla dolu rüyalar görürken sarsılarak uyanıp, yeniden annesinin sesini
düsünmeye basladı.
Pazartesi günü okulun gürültüsüne patırtısına dönmek çok rahatlatıcı olmustu. Her ne kadar
Malfoy'un satasmalarına katlanmak zorunda kalsa da, hiç olmazsa oradayken kafası baska seylerle
mesgul oluyordu. Mal-foy, Gryffindor'un yenilgisinden dolayı adeta sevinçten uçuyordu. Nihayet
bandajlarını çıkarmıstı ve her iki kolunun da kullanılabilir hale gelmesini, Harry'nin süpürgesinden
düsüsünün coskulu taklitleriyle kutluyordu. Malfoy bir sonraki ksir dersinin büyük bir bölümünü
zindanın öbür ucundan Ruh Emici taklitleri yaparak geçirdi. Sonunda tepesi atan Ron, Malfo/a
büyük, kaygan bir timsah kalbi fırlatıp suratına isabet ettirince, Snape Gryffindor'dan elli puan
indirdi.
"Karanlık Sanatlara Karsı Savunma'ya yine Snape giriyorsa, ben hastayım deyip izin alıyorum,"
dedi Ron, ögle yemeginden sonra Lupin'in sınıfına giderlerken. "Hermione, bir baksana içeride kim
var."
Hermione sınıfın kapısından basını uzatıp içeri baktı.
"Her sey yolunda!"
Profesör Lupin yeniden isinin basındaydı. Gerçekten de hastalıktan yeni kalkmıs gibi görünüyordu.
Eski püskü cüppesi üstünden daha da sarkıyordu ve gözle-
220
rinin altında kara gölgeler vardı, ama yine de ögrenciler yerlerine otururken onlara gülümsedi.
Herkes bir agızdan, Lupin hastayken Snape'in onlara neler yaptıgından yakınmaya basladı.
"Haksızlık bu, sizin yerinize gelmisti sadece, niye bize ödev veriyor ki?"
"Kurtadamlar hakkında hiçbir sey bilmiyoruz -"
"- hem de iki parsömen uzunlugunda!"
"Profesör Snape'e o konuları henüz islemedigimizi söylediniz mi?" dedi Lupin, kaslarını hafifçe
çatarak.
Yeniden bir ugultu koptu.
"Evet, ama çok geride oldugumuzu söyledi -"
"- ne desek dinlemedi -"
"- hem de iki parsömen uzunlugunda!"
Profesör Lupin, yüzlerdeki kızgınlık ifadesini görünce gülümsedi.
"Merak etmeyin, ben Profesör Snape'le konusurum. Ödevi yapmanıza gerek yok."
"Olamaz" dedi Hermione, düs kırıklıgıyla. "Ben bitirdim bile!"
Çok zevkli bir ders geçirdiler. Profesör Lupin cam bir kabın içinde bir Hinzıpır getirmisti. Bu minik,
tek bacaklı ve duman büklümlerinden yapılmıs gibi duran yaratıgın oldukça çelimsiz ve zararsız bir
görünümü vardı.
"Gezginleri bataklıkların içine çeker," dedi Profesör Lupin, herkes not alırken. "Elinden sallanan
feneri görüyor musunuz? Önden gider - insanlar da ısıgı takip eder - ondan sonra da -"
221
Hinzıpır carna yaslanıp vıcık vıcık, korkunç bir ses çıkardı.
Zil çalınca herkes gibi Harry de esyalarını toplayıp kapıya dogru ilerledi, ama -
"Bir dakika bekle, Harry," diye seslendi Lupin. "Biraz konusmak istiyorum."
Harry geri dönüp Profesör Lupin'in Hinzıpır'ın kabını bir bezle örtmesini izledi.
"Maçta olanları duydum," dedi Lupin. Masasına gidip kitaplarını çantasına doldurmaya basladı.
"Süpürgene çok üzüldüm. Tamir etme imkânı var mı?"
"Hayır," dedi Harry. "Agaç onu paramparça etti."
Lupin iç çekti.
Page 75
Harry Potter Azkaban Tutsagı
"Samara Sögüt'ü benim Hogvvarts'a geldigim yıl diktiler. Eskiden bir oyun oynarlardı, gövdesine
dokunacak kadar yaklasmaya çalısırlardı agaca. Davey Gud-geon adında bir çocuk az kalsın bir
gözünden oluyordu, ondan sonra agacın yakınına gitmemiz yasaklandı. Hangi süpürge olsa o
agaçla basa çıkamazdı."
"Ruh Emicileri de duydunuz mu?" dedi Harry güçlükle.
Lupin gözlerini hemen ona çevirdi.
"Evet, duydum. çimizde kimse Profesör Dumble-dore'u o kadar kızgın görmemistir herhalde. Bir
süredir sabırsızlanmaya baslamıslardı... Dumbledore'un onları içeri bırakmamasına
hiddetleniyorlardı... sanırım düsmenin sebebi onlardı, degil mi?"
"Evet," dedi Harry. Önce bir tereddüt etti, ama dilinin ucuna gelen soru o daha kendine hâkim
olamadan
222
y
agzından çıkmıstı bile: "Neden? Sizce neden beni öyle etkiliyorlar? Ben mi çok -"
"Bunun zayıflıkla hiç ilgisi yok," dedi Profesör Lu-pin sert bir sesle. Sanki Harry'nin zihnini
okumustu. "Ruh Emici'ler seni daha kötü etkiliyor, çünkü senin geçmisinde baskalarınınkinde
olmayan korkunç olaylar var."
Sınıftan içeri kıs günesinden gelen bir ısık huzmesi sızıp Lupin'in gri saçlarını ve genç yüzündeki
çizgileri aydınlattı.
"Ruh Emici'ler bu dünyadaki en berbat yaratıklardandır. En karanlık, en pis yerlerde barınırlar,
çürümeden ve umutsuzluktan zevk alırlar, etraflarındaki huzuru, umudu ve mutlulugu kuntturlar.
Muggle'lar bile, her ne kadar onları göremeseler de, varlıklarını hisseder. Bir Ruh Emici'ye fazla
yaklastıgında bütün iyi duyguların, bütün mutlu anıların emilip,almır senden. Bir Ruh Emici, eger
basarabilir de seninle uzun süre beslenirse, sonunda seni de kendi gibi bir sey haline getirir
-ruhsuz ve kötücül. Elinde hayatındaki en kötü deneyimlerin haricinde hiçbir sey kalmaz. Ve senin
basına gelen en kötü sey, Harry, herkesi süpürgesinden düsürmeye yeter. Utanacak hiçbir seyin
yok."
Harry, Lupin'in masasına bakıp, "Bana yaklastıkları zaman -" dedi bogazı dügümlenerek,
"Voldemort'un annemi öldürüsünü duyabiliyorum."
Lupin koluyla ani bir hareket yaptı, sanki Harry'nin omzunu kavramaya niyetlenmisti, ama
vazgeçti. Kısa bir sessizlik oldu; sonra -
223
"Niye maça geldiler ki?" dedi Harry acı acı.
"Acıkmaya basladılar/' dedi Lupin sakince. Çantasını kapattı. "Dumbledore onları okulun içine
bırakmıyor, bu yüzden avlanacak insan stoklan tükenmeye basladı... Quidditch sahasının
etrafındaki büyük kalabalıga karsı koyamadılar sanırım. Bütün o heyecan... cosan duygular... bu
onlar için bir ziyafet demekti."
"Azkaban korkunç bir yer olmalı," diye mırıldandı Harry. Lupin yüzünde tatsız bir ifadeyle basını
sallayarak onayladı.
"Kale denizin ortasında, küçük bir adada. Aslında tutsakları içeride tutmak için duvarlara ve denize
ihtiyaçları yok. Çünkü zaten hepsi kendi kafalarının içinde kısılmıs durumdalar, neseli tek bir sey
düsünebilecek durumda degiller. Çogu birkaç haftada çıldırıyor."
"Ama Sirius Black onlardan kaçtı," dedi Harry agır agır. "Ellerinden kurtuldu..."
Lupin'in çantası masadan asagı kaydı; çabucak yakalayabilmek için egilmesi gerekti.
"Evet," dedi dogrularak. "Black onlarla savasmanın bir yolunu bulmus olmalı. Ben böyle bir seyin
mümkün olabilecegine inanmazdım... Ruh Emici'ler yanlarında uzun süre kalan bir büyücünün
bütün güçlerini kurutur diye bilinir..."
"Ama siz trendeki o Ruh Emici'nin geri çekilmesini saglamıstınız," dedi Harry birden.
"Bazı - savunma yöntemleri var," dedi Lupin. "Ama trende sadece bir tane Ruh Emici vardı.
Sayıları ne kadar çok olursa, direnmek o kadar zor oluyor."
224
"Ne tür savunma yöntemleri?" dedi Harry hemen. "Bana ögretebilir misiniz?"
Page 76
Harry Potter Azkaban Tutsagı
"Ruh Emici'lerle savasma konusunda bir uzman oldugumu iddia edemeyecegim, Harry. Tam
tersi..."
"Ama Ruh Emici'ler bir maça daha gelirlerse,, onlara karsı koyabilmem gerekiyor -"
Lupin, Harry'nin yüzündeki kararlı ifadeye baktı, bir an tereddüt etti, sonra cevap verdi: "Sey...
peki. Yardım etmeye çalısırım. Ama korkarım ki bu isin önümüzdeki sömestre kadar beklemesi
gerekiyor. Tatilden önce yapmam gereken çok sey var. Hastalanmak için çok ters bir zaman
seçtim."
Lupin'in Ruh Emici-Savusturma dersleri vaadi, annesinin ölümünü bir daha hiç duymayabilecegi
düsüncesi ve kasım sonundaki maçta Ravenclaw'un Huffle-puff ı ezip geçmesi sayesinde, Harry'nin
ruh hali iyiye dogru büyük bir degisim gösterdi. Gryffindor gerçekten de Kupa sansını yitirmemisti,
ama bir maç daha kaybetmek gibi bir lüksleri yoktu. VVood yine çılgın enerjisine kavustu ve
takımını aralık boyunca devam eden yagmurun olusturdugu soguk pusun içinde her zamanki kadar
sıkı çalıstırmaya devam etti. Harry okulun içinde Ruh Emici'lere dair hiçbir iz görmedi. Görünüse
bakılırsa Dumbledore'un öfkesi onları girislerdeki mevzilerinde tutuyordu.
Sömestrin sona ermesinden iki hafta önce gökyüzü
225
birden aydınlanıp göz kamastırıcı bîr opal tası beyazına dönüstü ve bir sabah kalktıklarında
çamurlu yerler kıragı kaplıydı. Satonun içindeyse, havada bir Noel heyecanı vardı. Muska
ögretmeni Profesör Flitwick sınıfını titrek titrek parlayan ısıklarla erkenden süslemis, sonradan bu
ısıkların gerçek, kanat çırpan periler oldugu anlasılmıs ti. Ögrencilerin hepsi mutlu mutlu tatil
planlarını tartısıyorlardı. Hem Ron, hem de Hermione Hog-warts'ta kalmaya karar vermisti. Her ne
kadar Ron bunu Percy ile iki hafta daha geçirmeye katlanamayaca-gından yaptıgını ileri sürse,
Hermione de kütüphaneyi kullanması gerektigi konusunda ısrar etse büe, Harry kanmamıstı; bunu
o yalnız kalmasın diye yapıyorlardı ve Harry onlara minnettardı.
Harry dısında herkese mutluluk veren bir durum da, sömestrin son hafta sonunda Hogsmeade'e bir
gezi daha yapılacak olmasıydı.
"Bütün Noel alısverisimizi oradan yapabiliriz!" dedi Hermione. "Balyumruk'taki o Distemizleyici
plikna-ne'ler annemle babamın çok hosuna giderdi!"
Bir kez daha arkada kalan tek üçüncü sınıf ögrencisinin kendi olacagı gerçegine boyun egen Harry,
Wo-od'dan Hangi Süpürge adındaki kitabı ajdı ve günün geri kalanını çesitli markalar hakkında
enine boyuna okuyarak geçirdi. Takım antrenmanlarmda okul süpürgelerinden birini, çok eski bir
Kayan Yıldız'ı kullanıyordu. O süpürge çok yavas ve sarsıntılıydı; kesinlikle yeni bir süpürgeye
ihtiyacı vardı.
Hogsmeade gezisinin yapılacagı cumartesi sabahı,
226
Harry pelerinlere ve atkılara sarılmıs olan Ron'la Her-mione'ye güle güle dedi ve dönüp tek basına
mermer merdivenden çıkarak Gr-'ffindor Kulesi'nin yolunu tuttu. Dısarıda kar yagmaya baslamıstı,
sato çok sessiz ve sakindi.
"Psst-Harry!"
Üçüncü kat koridor anun yarısındayken arkasını döndü. Fred ve George kambur, tek gözlü bir cadı
heykelinin arkasından ona bakıyorlardı.
"Ne yapıyorsunuz?" 1edi Harry merakla. "Niye Hogsmeade'e gitmiyorsunuz?"
"Gitmeden önce sana biraz bayram nesesi vermeye geldik," dedi Fred, esrarengiz bir sekilde göz
kırparak. "çeri gel..."
Basıyla tek gözlü heykelin sol tarafındaki bos bir sınıfı gösterdi. Harry, Fred'k George'un pesinden
içeri girdi, George kapıyı sessizce kapattı ve dönüp Harry'ye gülümseyerek baktı.
"Erken bir Noel hediyesi; ana, Harry," dedi.
Fred fiyakalı bir hareketle pelerinin içinden bir sey çekip çıkardı, sıralardan birinin üstüne koydu.
Büyük, kare biçiminde, epey yıpranmıs bir parsömendi bu. Üstünde hiçbir sey yazılı degildi. Harry
bunun Fred'le George'un sakalanndan biri ol-nasından süphelenerek, onlara baktı.
"Bu ne ki böyle?"
"Bu, Harry, bizim basanınızın sırrı," dedi George, parsömeni sevgiyle oksayarak.
Page 77
Harry Potter Azkaban Tutsagı
"Onu sana vermak içimiz; yakıyor," dedi Fred.
227
"Ama dün gece, senin ihtiyacının bizimkinden daha fazla olduguna karar verdik."
"Neyse, zaten ezbere biliyoruz," dedi George. "Onu sana miras bırakıyoruz. Artık pek ihtiyacımız
yok."
"Peki benim eski bir parsömen parçasına niye ihtiyacım olsun?" dedi Harry.
"Eski bir parsömen parçası ha!" dedi Fred. Sanki Harry ona hakaret etmis gibi, dislerini sıkarak
gözlerini kapatmıstı. "Açıkla, George."
"Sey... daha biz birinci sınıftayken, Harry, yani genç, tasasız ve masumken -"
Harry gülmemek için kendini zor tuttu. Fred ve Ge-orge'un hayatlarının herhangi bir döneminde
masum olduklarından süpheliydi.
"- sey, en azından simdikinden daha masumken -Füch'le basımız derde girdi."
"Koridorda bir Tezekbombası patlattık ve nedense bu onu sinirlendirdi -"
"O da bizi odasına götürüp her zamanki tehditlerini savurmaya basladı -"
"- cezaya bırakma -"
"- karın desme -"
"- biz de dosya dolaplarından birindeki, El Koyulmus ve Çok Tehlikeli olarak etiketlenmis bir
çekmecenin farkına varmadan edemedik."
"Durun tahmin edeyim -" dedi Harry, sırıtmaya baslayarak.
"Eh, sen olsan ne yapardın?" dedi Fred. "George bir tane daha Tezekbombası bırakarak dikkati
baska yöne
228
çekti, ben de çekmeceyi açıp bunu kaptım."
"Sandıgın kadar da kötü bir sey degildi yaptıgımız," dedi George. "Filch'in onu nasıl çalıstıracagını
hiç çözemedigini sanıyoruz. Büyük ihtimalle ne oldugundan süphelenmistir ama, yoksa el
koymazdı."
"Peki siz nasıl çalıstıracagınızı biliyor musunuz?"
"Tabii," dedi Fred, sırıtarak. "Bu küçük bebek bize okuldaki bütün hocalardan daha çok sey
ögretti."
"Beni makaraya sarıyorsunuz," dedi Harry, eski püskü parsömen parçasına bakarak.
"Ya, öyle mi yapıyoruz?" dedi George.
Asasını çıkardı, parsömene hafifçe dokunup, "Bütün ciddiyetimle yemin ederim ki, hayırlı bir sey
düsünmüyorum," dedi.
Ve bir anda, George'un asasının dokundugu noktadan çizgiler çıkmaya, parsömeni bir örümcek agı
gibi sarmaya basladı. Birbirleriyle birlestiler, kesistiler, parsömenin her bir kösesine yayıldılar.
Sonra tepede kelimeler olusmaya basladı, büyük, kıvrımlı yesil kelimeler:
Mösyöler Aylak, Kılkuyruk, Patiayak ve Çatalak Sihirli Muziplik Sanatçılarının Yardakçıları
gururla sunar: ÇAPULCU HARTASI
Hogwarts satosunun ve okul arazisinin her karısını gösteren bir haritaydı bu. Ama daha da çarpıcı
oları, haritada gezinen minicik mürekkep noktalarıydı,
229
her birinin üstünde ufacık harflerle bir isim yazıyordu. Harry saskına dönmüs bir h'ilde egilip daha
yakından baktı. Sol üst kösedeki bir nokta, Profesör Dumbledore'un çalısma odasında bir asagı bir
yukarı yürüdügünü gösteriyordu; haden tenin kedisi Mrs Norris ikinci katta dolanıyordu, horvîak
Peeves ise o anda kupa salonunda hoplayıp zıplıyv rdu. Harry gözlerini o tanıdık koridorlarda
gezdirirken, bir sey daha dikkatini çekti.
Bu harita daha önce ayak basmadı ip birtakım geçitleri gösteriyordu. Ve görünüse göre buAarın
birçogu -
"Dogruca Hogsmeade'e gidiyor," d idi Fred, çizgilerden birini parmagıyla takip ederek. Toplam yedi
tane var. Filch su dördünü biliyor -" dey^p hepsini birer birer gösterdi, "- ama sunları bir tek bizim
bildigimizden eminiz. Dördüncü katta, aynanın arkasında olanla hiç ugrasma. Geçen kısa kadar
kullanıyorduk ama çöktü - tamamen kapanmıs durumda. Bunu ise kimsenin kullanmadıgını
Page 78
Harry Potter Azkaban Tutsagı
sanıyoruz, çünkü girisinin t?rr üstünde Samarcı Sögüt var. Ama suradaki dogruca. Balyum-ruk'un
kilerine çıkıyor. Defalarca kullandık. Ve fark et-tiysen, girisi bu odanın hemen dısında. Tek j;öilü
kocakarının kamburunun içinden."
"Aylak, Kılkuyruk, Patiayak ve Çatalak," cedi Ge-orge, iç geçirerek. Haritanın tepesindeki yazıyı
oksadı. "Onlara çok sey borçluyuz."
"Yeni kusak kural yıkıcılara yardım etmek IrLı yorulmaksızın çalısmıs, soylu insanlar," dedi Fred
vakur bir edayla.
230
"Pekâlâ," diye toparlandı George, "kullandıktan sonra silmeyi unutma -"
"- yoksa herkes okuyabilir," dedi Fred, uyaran bir ses tonuyla.
"Tek yapman gereken asanla yine tıklayıp, 'Muziplik tamamlandı!' demek. Üstü hemen bombos
olacak."
"Evet, genç Harry," dedi Fred, olaganüstü bir Percy taklidiyle, "terbiyeci takın."
"Balyumruk'ta görüsürüz," dedi George, göz kırparak.
kisi de tatmin olmus gibisinden sırıtarak odadan çıktılar.
Harry orada durup, mucizevi haritaya bakakaldı. Minicik mürekkepten Mrs Norris'in sola dönüp
yerdeki bir seyi koklayısını izledi. Filch'in gerçekten de haberi yoksa... Ruh Emici'lerin yanından
geçmesi gerekmeyecekti bile...
Ama orada öylece, heyecan içinde dururken, Mr VVeasley'nin bir keresinde söyledigi bir sey
anılarının arasından süzülüp geldi.
Kendi kendine düsünebilen bir seye, beyninin nerede saklı oldugunu göremiyorsun, güvenme.
Bu harita Mr VVeasley'nin dikkat edilmesi gerektigini söyledigi o tehlikeli sihirli nesnelerdendi...
Sihirli Muziplik Sanatçılarının Yardakçıları... ama sonra Harry, haritayı sadece Hogsmeade'e
gitmekte kullanacagını düsündü. Bir sey çalacak ya da birine saldıracak degildi ya... üstelik Fred
ve George onu yıllardır kullanıyorlardı, baslarına korkunç bir sey gelmemisti...
231
Harry parmagıyla, Balyumruk'a giden geçidi takip etti.
Sonra haritayı, sanki bir emre uyarmıs gibi birdenbire kıvırdı, cüppesinin içine soktu ve hızla sınıfın
kapısına dogru ilerledi. Kapıyı birkaç santim araladı. Dısarıda kimse yoktu. Çok temkinli bir sekilde
sınıftan yavasça çıktı ve tek gözlü cadının heykelinin arkasına geçti.
Ne yapması gerekiyordu? Haritayı yeniden çıkardı ve büyük bir hayretle, üzerinde yeni bir
mürekkep sekil oldugunu gördü. 'Harry Potter' yazıyordu. Bu sekil, tam Harry'nin durdugu
noktada, üçüncü kat koridorunun yarısına yakın bir yerde duruyordu. Harry dikkatle baktı.
Kendinin küçük mürekkep temsili, minnacık asa-sıyla cadıya tıklıyor gibiydi. Harry hemen gerçek
asasını çıkardı ve heykele tıkladı. Hiçbir sey olmadı. Yine haritaya baktı. Seklinin üstünde,
olabilecek en küçük konvısma balonu belirmisti. çinde "Dissendium" yazıyordu.
Harry cadıya bir kez daha tıklayarak, "Dissendium!" diye fısıldadı.
Heykelin kamburu hemen, oldukça ince birini içeri alabilecek kadar aralandı. Harry koridora söyle
bir göz attı, sonra haritayı yine ortadan kaldırıp kendini delige çekti ve basını içeri sokarak kendini
ileri itti.
Ona tastan yapılmıs bir kaydırak gibi gelen bir seyden aç agı epeyce kaydıktan sonra soguk, nemli
topraga indi- Ayaga kalkıp etrafına bakındı. Zifiri karanlıktı. Asasını kaldırıp, "Lumos!" diye
mırıldanınca, çok dar, alçak, toprak bir tünelde oldugunu gördü. Haritayı kal-
232
dırdı, asasının ucuyla üzerine tıkladı ve, "Muziplik tamamlandı!" diye mırıldandı. Haritanın
üstündeki her sey hemen silindi. Onu dikkatli bir sekilde katladı, cüppesinin içine yerlestirdi, sonra
da kalbi hem heyecan hem de endiseyle çarpar halde, yola koyuldu.
Yol, dev bir tavsan kovuguymusçasına sürekli dönüyor, kıvrılıyordu. Harry asasını önüne tutarak,
engebeli zeminde arada bir takılıp tökezleyerek ilerledi.
Çok uzun sürdü, ama Harry Balyumruk düsüncesinden güç aldı. Ona bir saat gibi gelen bir sürenin
sonunda, yol yukarı dogru meyletmeye basladı. Harry hızını artırdı. Soluk solugaydı, yüzü cayır
cayır yanıyordu, ayaklanysa buz gibiydi.
Page 79
Harry Potter Azkaban Tutsagı
On dakika sonra, yukarı dogru devam edip gözden kaybolan yıpranmıs tas basamaklara vardı.
Gürültü etmemeye dikkat ederek, çıkmaya basladı. Yüz basamak, iki yüz basamak... sayısını
unutmustu, ayaklarına bakarak çıkmaya devam ediyordu... sonra, birdenbire, kafası sert bir seye
çarptı.
Bu bir kapaga benziyordu. Harry orada öylece durup, kafasının tepesini ovarak, etrafı dinledi.
Yukarıdan bir ses geldigini duymuyordu. Yavasça kapagı iterek açtı ve kenanndan içeri baktı.
Tahta sandıklarla ve kutularla dolu bir kilerdeydi. Yu-kan tırmanıp kapagı yine kapadı - kapak,
tozlu yerle o kadar iyi kaynasıyordu ki, orada oldugunu anlamak imkânsızdı. Harry yukarı çıkan
merdivene usul usul yaklastı. ste simdi birilerinin sesini duyuyordu, ayrıca bir zilin çınlamasını ve
bir kapının açılıp kapanma sesini de.
233
Ne yapması gerektigini düsünürken, çok daha yakındaki bir kapının açılma sesini duydu; biri asagı
inmek üzereydi.
"Bir de bir kutu daha Jöle Sümüklüböcek al, hayatım. Neredeyse hepsini bitirdiler -" dedi bir kadın
sesi.
Bir çift ayak merdivenden asagı iniyordu. Harry kendini çok büyük bir sandıgın arkasına atarak
ayak seslerinin kesilmesini bekledi. Adamın karsı duvarın orada kutuları karıstırdıgını duyuyordu.
Bir daha fırsat gelmeyebilirdi -
Harry saklandıgı yerden hemen çıkıp merdivenleri çabuk çabuk ve sessizce tırmandı, dönüp
arkasına baktıgında kocaman bir sırt ve bir kutunun içine gömülmüs kel bir kafa gördü.
Merdivenlerin sonundaki kapıya ulastı, aralıgından usulca geçti ve kendini Balyum-ruk tezgâhının
arkasında buldu -- egildi, yan yan gitti ve sonra dogrulup ayaga dikildi.
Balyumruk, Hogvvarts ögrencileriyle öylesine doluydu ki, kimse Harry'ye ikinci bir kez dönüp
bakmadı bile. Harry etrafını seyrederek, ite kaka aralarından ilerledi. Simdi nerede oldugunu görse
Dudley'nin domuz suratına yayılacak ifadeyi düsündügünde, gülmemek için kendini zor tuttu.
Akla gelebilecek en agız sulandırıcı tatlılarla dolu yıgınla raf vardı. Kaymak gibi nugat toplan;
ısıldayan pembe hindistancevizi buzu küpleri; tombul, bal renkli karamelalar; itinayla dizilmis
yüzlerce çesit çikolata; koca bir fıçı dolusu Bin Bir Çesit Fasulye Sekerlemesi vardı; baska bir fıçı
ise daha önce Ron'un bahsettigi, Fısır-
234
dayan Vızvız'lar adındaki, ayaklan yerden kesen serbet toplarıyla tıka basa doluydu. Baska bir
duvarda "Özel Efekt" tatlıları duruyordu: Drooble'ın En yi Balonlu Sakızı (odayı, ne yaparsanız
yapın günlerce çıkmayan çan çiçegi mavisi baloncuklarla dolduruyordu); tuhaf, kıymık kıymık
Distemizleyici pliknane'ler; minicik, siyah Biber Seytancık'lar ("arkadaslarınıza alev püskürtme
gösterisi yapın!"); Buz Fare'ler ("disleriniz takırdasm, gıcırdasın!"); kurbaga biçiminde naneli
kaymaklar ("midede gerçekçi bir sekilde hoplayıp zıplar!"); seker kaplı kırılgan tüy kalemler ve
patlayan bonbonlar.
Harry altıncı sınıflardan olusan bir kalabalıgın içinden sıyrılınca, dükkânın en uzak kösesinde asılı
bir tabela gördü ("Alısılmadık Tatlar"). Ron ve Hermione tabelanın altında durmus, bir tepsi dolusu
kan tadında lolipopu inceliyorlardı. Harry çaktırmadan arkalarına kadar yürüdü.
"Ögk, hayır, Harry bunlardan istemez. Bunlar vampirler için, sanırım," diyordu Hermione.
"Peki ya sunlara ne dersin?" dedi Ron, bir kâse dolusu Karafatma Sürüsjajjjıü Hermione'nin
burnunun dibine sokarak. "
"Kesinlikle olmaz," dedi Harry.
Ron neredeyse kâseyi düsürecekti.
"Harry!" diye tiz bir çıglık attı Hermione. "Burada ne isin var? Nasıl - nasıl -?"
"Vay be!" dedi Ron, çok etkilenmis görünerek. "Ci-simlenme'yi ögrendin ha!"
"Tabii ki ögrenmedim," dedi Harry. Altıncı sınıflar
235
duymasın diye sesini alçalhp onlara Çapulcu Haritası hakkındaki her seyi anlattı.
"Fred'le George niye bana vermemisler onu?!" dedi Ron öfkeyle. "Ben onların kardesiyim!"
"Ama Harry onu elinde tutmayacak!" dedi Hermi-one, sanki bu saçma bir fikirmisçesine. "Profesör
Page 80
Harry Potter Azkaban Tutsagı
McGonagall'a verecek, degil mi, Harry?"
"Hayır, vermeyecegim!" dedi Harry.
Ron, gözlerini iri iri açıp Hermione'ye bakarak, "Deli misin sen?" dedi. "Bu kadar iyi bir sey verilir
mi?"
"Verirsem nereden buldugumu söylemem gerekir! O zaman Filch, Fred'le George'un kendisini
islettiklerini anlar!"
"Ama ya Sirius Black?" diye fısıldadı Hermione. "Satoya girmek için o geçitlerden birini kullanıyor
olabilir! Ögretmenlerin ögrenmesi gerek!"
"Bir geçitten giriyor olamaz," dedi Harry çabucak. "Haritada yedi tane gizli tünel var, degil mi?
Fred'le George, Filch'in dördünü zaten bildigini düsünüyorlar. Diger üçün? gelince - bir tanesi
çökmüs, yani kimse oradan geçemez. Bir tanesinin girisinin üstüne Samarcı Sögüt dikili, yani
oradan çıkamazsın. Benim kullandıgım tünelse - sey - asagıdaki kilerde girisi görmek çok zor -
yani zaten orada oldugunu bilmiyorsa -"
Harry durakladı. Ya Black geçidin orada oldugunu biliyorduysa? Ancak Ron yüksek sesle gırtlagını
temizleyip, tatlı dükkânı kapısının içine yapıstırılmıs duyuruyu isaret etti.
236
SÎHÎR BAKANLIGI'NIN EMRiYLE ikinci bir emre kadar Ruh Emicilerin her gece Hogs-meade
sokaklarında devriye gezecegini müsterilerimize hatırlatırız. Bu önlem Hogsmeade sakinlerinin
güvenligi için alınmıstır ve Sirius Black yeniden yakalanır yakalanmaz kaldırılacaktır. Bu bakımdan
alısverisinizi karanlık basmadan önce tamamlamanız önerilir. Mutlu Noel'ler!
"Gördün mü?" dedi Ron alçak sesle. "Köy Ruh Emici kaynarken, Black'in Balyumruk'a gizlice
girmeye çalıstıgını görmek isterdim dogrusu. Hermione, zaten Balyumruk'un sahipleri de biri içeri
izinsiz girse duyarlardı, degil mi? Evleri, dükkânın üst katı!"
"Evet, ama - ama -" Hermione bir sorun daha bulmaya çalısıyor gibiydi. "Bak, Harry yine de
Hogsme-ade'e gelmemeli, imzalı bir belgesi yok! Biri ögrenirse bası feci sekilde derde girer! Dahası
henüz gece olmadı - ya Sirius Black bugün gelirse? Mesela simdi?"
"Bu sartlarda Harry'yi tanıması epey güç olur," dedi Ron, tirizli pencerelerden görünen lapa lapa,
döne döne yagan kan göstererek. "Yapma, Hermione, Noel'deyiz, Harr/nin biraz eglenmeye ihtiyaa
var."
Hermione dudagını ısırdı, son derece kaygılı görünüyordu.
"Beni ihbar edecek misin?" diye sordu Harry, sırıtarak.
"Ah - tabii ki hayır - ama gerçekten, Harry -"
"Fısırdayan Vızvız'lan gördün mü, Harry?" dedi
237
Ron, Harry'yi çekistirip fıçının basına götürerek. "Jöle Sümüklüböcekleri? Peki ya Asit Pop'ları? Fred
yedi yasımdayken bunlardan bir tane vermisti bana - dilimde bir delik açmıstı. Annemin onu
süpürgesiyle patakladıgını hatırlıyorum." Ron dalgın dalgın Asit Pop kutusuna baktı." Sence Fred'e
su Karafatma Sürüsü'nü fıstık diye yutrurabilir miyim?"
Ron ve Hermione aldıkları tatlıların parasını ödedikten sonra, üçü Balyumruk'tan çıkıp dısarıdaki
tipiye adım attı.
Hogsmeade bir Noel kartı gibi görünüyordu; küçük, sazdan damlı kulübelerin ve dükkânların hepsi
soguk bir kar katmanıyla örtülüydü; kapıların üzerinde çobanpüskülü yapraklarından çelenkler
vardı ve agaçlardan büyülü mumlar sallanıyordu.
Harry titredi; diger ikisinin aksine, yanında pelerinini getirmemisti. Baslarını rüzgâra karsı egerek
caddede ilerlediler, Ron ve Hermione atkılarının ardından ba-gırryorlardı.
"Surası Postane-"
"Zonko surada -"
"Bagıran Baraka'ya gidebiliriz -"
"Bakın ne diyecegim," dedi Ron, disleri takırdaya-rak. "Üç Süpürge'de Kaymakbirası içmeye
gidelim mi?"
Harry dünden razıydı; rüzgâr çok siddetliydi ve elleri donmustu. Karsıya geçtiler, birkaç dakika
sonra küçücük hanın kapısından giriyorlardı.
Page 81
Harry Potter Azkaban Tutsagı
çerisi son derece kalabalık, gürültülü, sıcak ve du-
238
manhydı. Güzel yüzlü, balıketinde bir kadın bardaki bir grup bıçkın sihirbaza servis yapıyordu.
"O, Madam Rosmerta," dedi Ron. "Ben gidip içecekleri alayım, ha?" diye ekledi, hafifçe kızararak.
Harry ve Hermione arka taraf? dogru ilerleyip/ söminenin yanında duran sık bir Noel agacıyla
pencere arasındaki küçük, bos bir masaya oturdular. Ron bes dakika sonra, elinde üç masrapa
köpüklü, sıcak Kay-makbirası'yla geldi.
"Mutlu Noel'ler!" dedi mutlu mutlu, masrapasını kaldırarak.
Harry kana kana içti. ömründe tattıgı en güzel seydi, içinin her kösesini ısıtıyordu sanki.
Aniden bir esinti saçını uçusturdu. Üç Süpürge'nin kapısı yine açılmıstı. Harry masrapasının
üstünden baktıgında az daha tıkanıyordu.
Profesör McGonagali ve Profesör Flitwick bir kar taneleri serpintisi içinde bara girmislerdi. Az sonra
arkalarından Hagrid de girdi. Misket limonu yesili bir melon sapka ve ince çizgili bir pelerin giymis
biriyle konusu,. ^du: Sihir Bakam Cornelıus Fudge'la.
Ron ve lîermione hemen elleriyle Harry'nin basının üstüne bastırıp onu taburesinden indirerek
masanın altına itmislerdi. Üstünden Kaymakbirası damlayan ve saklanmaya çalısan Harry, bos
masrapasını tutup ögretmenlerin ve Fudge'ın ayaklarını izledi. Bara dogru ilerlediler, durdular,
sonra da dönüp tam ona dogru yürüdüler.
Tepesinde bir yerde, Hermione, "Mobiliarbus!" diye' fısıldadı.
239
Masalarının yanındaki Noel agacı yerden birkaç santim havalandı, yana dogru süzüldü ve hafif bir
pat sesiyle masalarının tam önüne inip onları gözden sakladı. Alttaki sık dalların arasından bakan
Harry, tam yanlarındaki masada dört takım sandalye bacagının hareket ettigini gördü, sonra da
yerlerine oturan ögretmenlerin ve Bakan'ın oflayıp puflamalarını duydu.
Sonra parlak turkuvaz renkli, yüksek topuklu ayakkabılar giymis bir çift ayak daha gördü ve bir
kadın sesi duydu.
"Küçük boy Solungaçsuyü -"
"Benim," dedi Profesör McGonagall'ın sesi.
"ki litre sekerli içki -"
"Eyvallah, Rosmerta," dedi Hagrid.
"Visne surubu ve soda, buzlu ve semsiyeli -"
"Mmm!" dedi Profesör Flitwick, agzını sapırdatarak.
"O halde frenküzümü romu sizin, Bakan Bey."
'Tesekkürler, Rosmerta'cıgım," dedi Fudge'm sesi. "Seni yeniden "görmek çok güzel. Sen de bir
tane al, olur mu? Gel bize katıl..."
"Çok tesekkür ederim, Bakan Bey."
Harry ısıl ısıl topukların uzaklasmasını, sonra da geri gelmesini izledi. Kalbi gırtlagında rahatsız
edici bir sekilde atıyordu. Niye bunun ögretmenler için de son hafta sonu oldugu aklına gelmemisti
ki? Ve acaba orada ne kadar oturacaklardı? Gece okula dönecekse, gizlice Balyumruk'a girmek için
zamana ihtiyacı vardı... Her-mione'nin bacagı yanı basında sinirle segirdi.
240
"Ee, sizi buralara getiren nedir, Bakan Bey?" dedi Rosmerta'nm sesi.
Fudge'ın kalın bedeninin alt kısmı, kulak misafiri var mı diye kontrol ediyormus gibi sandalyesinde
kıpırdandı. Sonra Fudge alçak sesle konustu: "Sirius Black'ten baska ne olabilir, hayatım? Cadılar
Bayramı'nda okulda ne oldugunu duymussundur herhalde."
"Bir söylenti duydum," diye itiraf etti Madam Ros-merta.
"Bütün meyhaneye anlattın mı, Hagrid?" dedi Profesör McGonagall, öfkeli bir sesle.
"Black'in hâlâ buralarda oldugunu mu düsünüyorsunuz, Bakan Bey?" diye fısıldadı Madam
Rosmerta.
"Bundan eminim," dedi Fudge kısaca.
"Ruh Emici'lerin meyhanemi iki kez aradıgını biliyor musunuz?" dedi Madam Rosmerta. Sesinde
hafif bir kızgınlık vardı. "Bütün müsterilerimi korkutup kaçırdılar... is için hiç iyi degil bu, Bakan
Page 82
Harry Potter Azkaban Tutsagı
Bey."
"Rosmerta, hayatım, ben de onlara bayılmıyorum," dedi Fudge rahatsız bir sesle. "Gerekli bir
tedbir... talihsiz bir tedbir, ama ne yapalım... Az önce birkaç tanesine rastladım. Dumbledore'a çok
öfkeliler - onları satonun arazisinden içeri sokmuyor."
"Bence iyi ediyor," dedi Profesör McGonagall sert bir sesle. "O dehset yaratıklar ortada gezinirken
nasıl ders verebiliriz ki?"
"Dogru!" diye cikledi ufak tefek Profesör Flitwick. Ayakları yerden on bes-yirmi santim yukarıda
sallanıyordu.
241
"Yine de," diye itiraz etti Fudge, "sizi çok daha kötü bir seyden korumak için buradalar... hepimiz
Black'in neler yapabilecegini biliyoruz..."
"Biliyor musunuz, hâlâ inanmakta güçlük çekiyorum," dedi Madam Rosmerta düsünceli bir sesle.
"Karanlık yana gecenler arasında, Sirius Black en son umacagım... yani, Hogwarts'ta küçük bir
çocuk oldugu zamanlardan hatırlıyorum onu. O zaman bana büyüyünce ne olacagını söyleseniz,
fazla içki içmissiniz derdim."
"Asıl önemli bölümünü bilmiyorsun, Rosmerta," dedi Fudge boguk bir sesle. "Yaptıgı en kötü sey
pek bilinmez."
"En kötüsü mü?" dedi Madam Rosmerta. Sesi merakla canlanmıstı. "O zavallı insanları
öldürmekten daha mı kötü diyorsunuz?'
"Kesinlikle öyle diyorum," dedi Fudge.
"Buna inanamam. Ondan kötü ne olabilir ki?"
"Onu Hogvvarts'ta oldugu zamandan hatırladıgını söylüyorsun, Rosmerta," diye mırıldandı Profesör
McGonagall. "En iyi arkadası kimdi, onu da hatırlıyor musun?"
"Elbette," dedi Madam Rosmerta, hafifçe gülerek. "Onları hiç ayn göremezdiniz, öyle degil mi?
Onları kaç kere burada agırlamıstım - nasıl da güldürürlerdi beni. Tam bir sovmen çiftti, Sirius
Black ve James Pot-ter!"
Kerry masrapasını büyük bir gürültüyle elinden düsürdü. Ron onu tekmeledi.
"Kesinlikle," dedi Profesör McGonagall. "Black ve
242
Potter. Küçük çetelerinin elebaslanydı. kisi de çok parlaktı, tabii - hatta ender görülür derecede
parlaktılar - ama onlar gibi bas belaları bir daha gelmemistir herhalde -"
"Bilemiyorum," dedi Hagrid gülerek. "Fred ve Ge-orge VVeasley onlara kök söktürebilir."
"Black ve Potter'ı kardes sanabilirdiniz!" diye konusmaya katıldı Profesör Flitwick. "Yapısık ikizler!"
"Elbette öyleydiler," dedi Fudge. "Potter bütün arkadaslarından çok Black'e güvenirdi. Okulu
bitirdikten sonra da bir sey degismedi. James, Lily ile evlendiginde, sagdıçları Black'ti. Sonra onu
Harry'ye vaftiz babası yaptılar. Harry'nin bundan hiç haberi yok, tabii. Bu fikir onu nasıl
mahvederdi, tahmin edersiniz."
"Black, Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen'e katıldıgı için mi?" diye fısıldadı Madam Rosmerta.
"Ondan da kötü, hayatım..." Fudge sesini neredeyse duyulmayacak kadar alçaltıp devam etti.
"Potter'la-rın, Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen'in peslerinde oldugunu bildiklerinden çogu kisinin haberi
yoktur. Kim-Ol-dugunu-Bilirsin-Sen'e karsı yorulmaksızın çalısan Dumbledore'un birkaç tane ise
yarar casusu vardı. çlerinden biri ona bunu çıtlatmıs, o da James'le Lily'yi hemen uyarmıstı.
Onlara saklanmalarını tavsiye etti. Eh, tabii ki Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen'den saklanmak zordu.
Dumbledore onlara en büyük sanslarının Fidelius Büyüsü oldugunu söyledi."
"Nasıl bir büyü o?" dedi Madam Rosmerta. Meraktan solugu kesilmisti. Profesör Flitwick gırtlagını
temizledi.
243
"Fevkalade karmasık bir büyü," dedi cik cik bir sesle. "Bir sırnn yasayan tek bir kisinin içine büyülü
bir sekilde gizlenip mühürlenmesine yarıyor. Bilgi, seçilen kisinin, baska bir deyisle Sır Tutucu'nün
içinde saklı kalıyor ve bulunması imkânsız hale geliyor - tabii ki Sır Tutucu onu açıga vurmayı
seçmezse. Sır Tutucu konusmayı reddettigi sürece, Kim-Oldu^unu-Bilirsin-Sen, Lily ve James'in
kaldıgı köyü yıllarca Vans karıs arasa da bulamazdı, hatta burnunu oturme oaalannın penceresine
Page 83
Harry Potter Azkaban Tutsagı
dayasa bile!"
"Demek Black, PotterTarın Sır Tut aoı'suydu," diye fısıldadı Madam Rosmerta.
"Elbette," dedi Profesör McGonâgelı. "James Potter, Dumbledore'a, Black'in onların nerede
cldugunu söyle-mektense ölmeyi tercih edecegini, Black'in kendinin de saklanmayı planladıgını
söylemisti... yine de Dumble-dore'un endisesi geçmedi. Potter'lara kendisinin Sır Tutucu olmayı
teklif ettigini hatırlıyorum."
"Black'teîı süpheleniyor muydu yani?" dedi Madam Rosmerta, solugunu tutarak.
"Potter'lara yakın birinin Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen'i onların hareketlerinden haberdar ettiginden
emindi," dedi Profesör McGonagall kasvetle. "Aslına bakarsan, bizim tarafımızdaki birinin ihanet
edip karsı tarafa geçtiginden ve Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen'e bir sürü bilgi aktardıgından epeydir
süpheleniyordu."
"Ama James Potter, Black'i kullanmakta ısrar mı etti?"
"Etti," dedi Fudge, kederli bir sesle. "Sonra da, Fi-delius Büyüsü yapıldıktan yalnızca bir hafta
sonra -"
244
"Black onlara ihanet mi etti?" dedi Madam Rosmer-ta soluksuz halde.
"Evet, ihanet etti. Black ikili ajan rolünden usanmıs-tı, Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen'e destegini açık
açık beyan etmeye hazırdı. Görünüse bakılırsa bunu Potter'la-rın ölüm anına saklamıs. Ama,
hepimizin bildigi gibi, küçük Harry Potter'la karsılasmak, Kim-Oldugunu-Bi-lirsin-Sen'in sonu oldu.
Güçleri gitti, feci halde zayıfladı ve kaçtı. Bu da Black'i gerçekten çok kötü bir durumda bıraktı.
Efendisi, tam da onun, yani Black'in, gerçek rengini gösterip bir hain oldugunu açık ettiginde
yenilmisti. Kaçmaktan baska sansı yoktu -"
"Pis, igrenç dönek!" dedi Hagrid. Bunu öyle yüksek sesle söylemisti ki, bann yarısı susmustu.
"Sst!" dedi Profesör McGonagall.
"Ona rastlamıstım!" diye gürledi Hagrid. "Bütün o insanlan öldürmeden önce son ben
görmüsümdür onu herhalde! Lily ve James öldürüldükten sonra Harry'yi o evden kurtaran bendim!
Harabenin içinden çektim aldım onu, zavallı küçük sey. Alnında koçça bir kesik vardı, annesi
babası ölmüstü... ne oluyor, o uçan motorunun üstünde Sirius Black geliyor. Orada ne aradıgı hiç
aklıma gelmemisti. Onun, Lily ve James Potter'ın Sır Tutucu'su oldugunu bilmiyordum. Haberlerde
Kim-Ol-dugunu-Bilirsin-Sen'in saldırısını duydu da yapabilecegi bir sey var mı diye bakmaya geldi
sandım. Bembeyaz kesilmisti, tir tir titriyordu. Peki ben ne yaptım, biliyor musunuz? O HAN
KATL TESELL ETTM!" diye kükredi Hagrid.
245
"Hagrid, lütfen!" dedi Profesör McGonagall. "Sesine hâkim ol!"
"Üzüldügü seyin Lily ve James Potter olmadıgını ne bilecektim ki? Asıl Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen'e
önem verdigini? Sonra bir de kalkıp, 'Harry'yi bana ver, Hagrid, ben onun vaftiz babasıyım, ona
bakanm -' diyor. Pöh! Ama ben Dumbledore'dan emir almıstım. Black'e olmaz dedim, Dumbledore,
Harry'nin teyzesiy-le enistesinin evine götürülmesini söylemisti. Black karsı geldi, ama sonunda
razı oldu. Motorunu alıp Harry'yi oraya onunla götürmemi istedi. 'Artık ihtiyacım yok/ dedi.
"O zaman isin içinde bir bit yenigi oldugunu çak-malıydım. O motoru çok severdi, ne diye bana
veriyordu ki? Niye artık ihtiyacı olmayacaktı? sin aslı, motorun izini sürmek çok kolaydı.
Dumbledore onun Pot-ter'lann Sır Tutucu'su oldugunu biliyordu. Black o gece tüymesi gerektigini
biliyordu, Bakanhk'ın birkaç saat içinde pesine düsecegini de biliyordu."
"Peki ya Harry'yi ona verseydim, ha? Her iddiasına vanm, denizin ortasında motordan fırlatır atardı
onu. En iyi arkadasının oglu! Ama bir büyücü karanlık yana geçmeye görsün, artık hiçbir seyin, hiç
kimsenin önemi kalmıyor onun için..."
Hagrid'in öyküsünü uzun bir sessizlik izledi. Sonra Madam Rosmerta az çok tatmin olmus bir sesle,
"Ama ortadan kaybolmayı basaramadı, degil mi?" dedi. "Sihir Bakanlıgı ertesi gün onu yakaladı!"
"Heyhat, keske öyle olsaydı," dedi Fudge acı acı.
246
"Onu bulan biz degildik. Küçük Peter Pettigrew'du -yine Potter'lann dostlanndan biri. Süphesiz
kederden çılgına dönmüs olan ve Black'in Pottef ların Sır Tutu-cu'su oldugunu bilen Pettigrevv,
Page 84
Harry Potter Azkaban Tutsagı
Black'in pesine kendi düstü."
"Pettigrew... Hogwarts'ta onların pesinden ayrılmayan su küçük, sisman çocuk mu?" dedi Madam
Ros-merta.
"Black ve Potter onun kahramanlarıydı, onlara tapıyordu," dedi Profesör McGonagall. "Yetenek
açısından hiçbir zaman onlann seviyesinde olmadı. Genellikle ona çok sert davranırdım. Tahmin
edersiniz simdi -simdi nasıl pismanım..." Sesi, sanki birden basını üsütmüs gibi çıkıyordu.
"Yapma, Minerva," dedi Fudge nazikçe, "Pettigrevv bir kahraman gibi öldü. Tanıklar - Muggle'lar,
tabii ki, daha sonra anılarını sildik - bize Pettigrew'un Black'i nasıl-köseye sıkıstırdıgını anlattılar.
Dediklerine göre, aglıyormus. 'Lily ve James, Sirius! Nasıl yaparsın!' Sonra asasına hamle etmis.
Tabii ki Black daha çabuk davranmıs. Pettigrew'u paramparça etmis..."
Profesör McGonagall burnunu sümkürüp boguk bir sesle konustu: "Aptal çocuk... sersem, çocuk...
düelloda hep umutsuz bir vakaydı... bu isi Bakanhk'a bırakmalıydı..."
"Söylüyorum, Black'e küçük Pettigrevv'dan önce ulasmıs olsam asayla falan ugrasmazdım, onun
kollarını bacaklarını tek tek koparırdım," diye gürledi Hagrid.
"Sen neden bahsettigini bilmiyorsun, Hagrid," dedi
247
Fudge sertçe. "Sihirli Kanun Yürütme Timi'nden Keskin Nisancı Büyücüler dısında kimsenin, köseye
kıstırılmıs bir Black'e karsı sansı olamazdı. Ben o sırada Sihirli Afetler Dairesi Bakan
Yardımcısı'ydım. Black bütün o insanları öldürdükten sonra olay yerine ilk varanlardan biri de
bendim. Hiç - hiçbir zaman unutmayacagım. Bazen hâlâ rüyamda görüyorum. Caddenin ortasında
bir krater, öyle derin ki, alttaki kanalizasyonu çatlatmıs. Her tarafta cesetler. Çıglık çıglıga
Muggle'lar. Ve orada durmus, kahkahalarla gülen Black, önünde de Pettigrevv'dan arta kalanlar...
kanlar içinde bir cüppe ve birkaç - birkaç parça -"
Fudge'in sesi birden kesildi. Bes kisinin burun çek; me sesi duyuldu.
"ste böyle, Rosmerta," dedi Fudge boguk bir sesle. "Black, Sihirli Kanun Yürütme Devriyesi
tarafından götürüldü ve Pettigrew Birinci Sınıf Merlin Nisanı'na layık görüldü. Sanırım bu, zavallı
annesi için küçük de olsa bir teselli olmustur. Black o zamandan beri Azka-ban'daydı."
Madam Rosmerta derin derin iç geçirdi.
"Deli oldugu dogru mu, Bakan Bey?"
"Keske öyle diyebilseydim," dedi Fudge agır agır. "Efendisinin yenilgisinin ona bir süre için de olsa
keçileri kaçırttıgına kesinlikle inanıyorum. Pettigrew'u ve bütün o Muggle'lan öldüımek, köseye
kıstırılmıs ve çaresiz bir adamın yapacagı bJr seydi - zalimce... anlamsız. Ama Black'i Azkaban'ı
son teftisimde gördüm. Biliyorsun, oradaki çogu tutsak karanlıkta oturup kendi
248
kendine mırıldanır durur, akılları baslarında degildir... ama Black'in ne kadar normal durdugunu
gördügümde sok geçirmistim. Benimle oldukça mantıklı konustu. Sinir bozucuydu. Görseniz,
sadece sıkıldı sanırdınız - büyük bir sogukkanlılıkla gazetemi bitirip bitirmedigimi sordu, bulmaca
çözmeyi özledigini söyledi. Evet, Ruh Emici'lerin onun üzerinde ne kadar az etkisi oldugunu
gördügümde afalladım - üstelik orada en sıkı korunanlardan biriydi. Gece gündüz kapısının önünde
Ruh Emici'ler vardı."
"Peki sizce niçin kaçmıs olabilir?" dedi Madam Rosmerta. "Aman Tannm, Bakan Bey, yeniden
Kim-Ol-dugunu-Bilirsin-Sen'e katılmaya çalısmıyordur, degil mi?"
"Sanırım - sey - sonuçta yapmak istedigi bu," dedi Fudge kaçamak bir cevapla. "Ama Black'i
bundan çok önce yakalamayı umuyoruz. Yani simdi, tek basına ve dostsuz bir
Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen baska bir sey... Anı a en sadık hizmetkân geri dönerse, ne kadar çabuk
toparlanacagını düsünmek bile içimi ürpertiyor..."
Tahtayu degen bir cam sesi geldi, biri bardagını masanın üstüne koymustu.
"Biliyor musun, Cornelius, eger Müdürle yemek yiyeceksen, satoya dönsek iyi olur," dedi Profesör
McGonagall.
Harry'nin önündeki ayak çiftleri bir kez daha birer birer sahiplerinin agırlıgını yüklendi; pelerin
etekleri yeniden göründü ve Madam Rosmerta'nın parıldayan topuklan barın arkasında kayboldu.
Üç Süpürge'nin
Page 85
Harry Potter Azkaban Tutsagı
249
kapısı tekrar açıldı, yine bir kar serpintisi oldu ve ögretmenler gözden kayboldu.
"Harry?"
Ron ve Hermione'nin yüzleri masanın altında gözüktü. kisi de ne diyecegini bilemez halde ona
bakıyordu.
250
ON BRNC BÖLÜM
Atesoku
Harry'nin, nasıl olup da gerisingeri Balyumruk kilerine girmeyi basardıgı, tünelden geçtigi ve
satoya döndügü hakkında çok belirgin bir fikri yoktu. Bütün bildigi, dönüs yolculugunun hemen
hemen hiç vakit almamıs olduguydu. Ne yaptıgının da pek farkına varmamıstı, çünkü az önce
duydugu konusma yüzünden bası hâlâ zonkluyordu.
Niye kimse ona söylememisti? Dumbledore, Hag-rid, Mr Weasley, Cornelius Fudge... Neden hiç
kimse Harry'nin annesiyle babasının, en iyi arkadasları onlara ihanet ettigi için öldügünü
söylememisti?
Ron ve Hermione aksam yemegi boyunca Harry'yi tedirgin tedirgin izlediler, ama kulak misafiri
oldukları konu hakkında konusmaya cesaret edemediler, çünkü Percy yakınlarında oturuyordu.
Kalabalık ortak salona çıktıkları zaman da, sömestr sonu geldi diye bir nese krizi geçiren Fred ve
George'un bes-altı tane Tezekbom-bası atmıs oldugunu gördüler. Fred ve George'un, Hogsmeade'e
ulasıp ulasmadıgını sormalarını steme-
251
yen Harr^, siz sedasız bos yatakhaneye çıktı. Dosdogru yatagının basucundaki komodine gitti.
Kitaplarını kenara itti, aradıgı seyi çabucak buldu - Hagrid'in ona iki yıl önce verdigi, annesiyle
babasının büyücü portreleriyle dolu deri kaplı fotograf albümü. Yatagına oturdu, perdeleri etrafına
çekti ve sayfalan çevirerek aramaya koyuldu, ta ki...
Annesiyle babasının dügün gününden bir resme gelince durdu. ste babası orada, gülümseyerek
ona el sallıyordu, Harry'ye miras bıraktıgı hizaya gelmez siyah saçları dört bir yana dagılmıstı. ste
annesi, mutlulukla ısıldayarak, babasının koluna girmisti. Ve iste... bu o olmalıydı. Sagdıçlan...
Harry daha önce ona hiç dikkat etmemisti.
Aynı kisi oldugunu bilmese, bu eski fotograftakinin Black oldugunu asla tahmin etmezdi. Yüzü
çökmüs ya da mum gibi olmaktan çok uzaktı, yakısıklıydı, gülüyordu. Bu fotograf çekildiginde
Voldemort için çalısmaya baslamıs mıydı acaba? Yanındaki iki kisinin ölümlerini mi planlıyordu?
Azkaban'da onu tanınmaz hale getirecek on iki yıl geçireceginin farkında mıydı?
Ama Ruh Emici'ler onu etkilemiyor, diye düsündü Harry, yakısıklı, gülen yüze bakarak. Onlar çok
yakına geldiklerinde annemin çıglık attıgını duymak zorunda degil -
Harry albümü çarpıp kapattı, uzandı ve yeniden komodinine koydu. Cüppesiyle gözlügünü çıkanp
yataga girdi. Bu arada perdeleri de onu gözden saklayacak sekilde ayarladı.
Yatakhane kapısı açıldı.
252
Ron, endiseli bir sesle, "Harry?" dedi.
Ama Harry hiç kıpırdamadan yatarak, uyuyormus gibi yaptı. Ron'un çıktıgını duydu ve dönüp
sırtüstü uzandı. Gözleri f altası gibi açıktı.
Daha önce asla bilmedigi türden bir nefret, Harry'nin içine zehir gibi doluyordu. Sanki albümdeki
resim gözlerinin üstüne yapıstınlmıs gibi, Black'in karanlıgın içinden ona güldügünü görebiliyordu.
Biri ona film oynatıyormus gibi, Sirrus Black'in Peter Pettig-rew'u (Neville Longbottom'a
benziyordu) uçurup bin parçaya ayırmasını izledi. Birinin alçak sesle, heyecanlı heyecanlı
mırıldandıgını duyabiliyordu (oysa Black'in sesinin neye benzedigi konusunda en ufak bir fikri
yoktu). "Tamam, Lord'um... Potteflar beni Sır Tutucu'lan yaptı..." Sonra bir ses daha geldi, gülen
tiz bir ses, Ruh Emici'ler yakınına geldiklerinde Harry'nin kafasında duydugu ses...
"Harry, sen - berbat görünüyorsun."
Harry, gün agarana kadar uyumamıstı. Uyandıgında yatakhaneyi bos bulmus, giyinmis ve dönen
merdivenlerden asagı inmisti. Ortak salon, yedigi Naneli Kurbaga'dan dolayı karnını ovalayan Ron
Page 86
Harry Potter Azkaban Tutsagı
ve ev ödevlerini üç masaya yaymıs Hermione dısında bostu.
"Herkes nerede?" diye sordu Harry.
"Gittiler! Tatilin ilk günü, unuttun mu?" dedi Ron. Bir yandan da Harry'yi dikkatle süzüyordu. "Ögle
ye-
253
megi vakti geldi nerdeyse, ben de bir dakika sonra gelip seni uyandıracaktım."
Harry atesin yanındaki bir iskemleye çöktü. Dısarıda hâlâ kar yagıyordu. Crookshanks kocaman,
sarı-tu-runcu bir halı gibi söminenin önüne yayılmıstı.
Hermione kaygıyla onun yüzüne bakarak, "Gerçekten de iyi görünmüyorsun, biliyor musun?" dedi.
"yiyim," dedi Harry.
Hermione, Ron'la bakısarak, "Harry, dinle," dedi, "dün duyduklarımız seni sahiden üzmüs olmalı.
Ama aptalca bir sey yapmaya kalkısmaman gerek."
"Ne gibi?" dedi Harry.
"Black'in ardına düsmek gibi," dedi Ron sert sert.
Harry o uyurken ikisinin bu konusmayı prova ettiklerini anlamıstı. Bir sey demedi.
"Yapmayacaksın, degil mi, Harry?" dedi Hermione.
Ron, "Çünkü Black için ölmeye degmez," dedi.
Harry onlara baktı. Hiçbir sey anlamıyor gibiydiler.
"Bir Ruh Emici yanıma her yaklastıgında ne görüp duydugumu'biliyor musunuz?" Tedirgin olan Ron
ve Hermione baslarını hayır anlamında salladılar. "Annemin çıglık attıgını ve Voldemort'a
yalvardıgını duyuyorum. Eger siz de ölümün esigindeki annenizin böyle çıglık attıgını duysanız,
bunu hemen unutmazdınız. Eger dostu oldugu sanılan birinin ona ihanet ettigini ve Voldemort'u
pesine taktıgını ögrenmis olsanız -"
"Yapabilecegin hiçbir sey yok!" dedi Hermione, sarsılmıs, görünüyordu. "Ruh Emici'ler Black'i
yakalayacak ve Azkaban'a geri götürecek - belasını bulacak!"
254
"Fudge'm ne dedigini duydunuz. Black, Azka-ban'dan normal insanların etkilendigi gibi
etkilenmiyor. Azkaban'da kalmak onun için digerleri kadar büyük bir ceza degil."
Çok gergin görünen Ron, "Ne diyorsun yani?" diye sordu. "Sen - Blaek'i öldürmek falan mı
istiyorsun?"
Hermione panige kapılarak, ''Aptallık etme," dedi. "Harry kimseyi öldürmek istemiyor. Degil mi,
Harry?"
Harry yine cevap vermedi. Ne yapmak istedigini bilmiyordu. Tek bildigi, Black özgür dolasırken
kendisinin hiçbir sey yapmadan durması fikrine tahammül edemedigiydi.
Birden, "Malfoy biliyor," dedi. "Bana ksir dersinde ne dedigini hatırlıyor musunuz? 'Ben olsam onu
kendim yakalardım... ntikam isterdim.'"
Ron öfkeyle, "Bizim lafımıza degil de Malfoy'unki-ne mi kulak vereceksin yani?" dedi. "Dinle...
Black onunla isini bitirdikten sonra Pettigrevv'un annesine ne gönderdiler, biliyor musun? Babam
bana söylemisti -Birinci Sınıf Merlin Nisanı ve bir kutuda Pettigrev/nun parmagı. Ondan
bulabildikleri en büyük parça bu olmus. Black delinin biri, Harry ve tehlikeli -"
Harry, ona kulak asmadan, "Malfoy'a babası söylemis olmalı," dedi. "O, Voldemort'un yakın
çevresinden-di-"
Ron, "Kim-Oldııgunu-Bilirsin-Sen de, tamam mı?" diye lafını kesti kızgınlıkla.
"- demek ki, Malfoy'lar, Black'in Voldemort adına çalıstıgım biliyorlardı -"
255
"- ve Malfoy da senin tıpkı Pettigrew gibi binlerce parçaya ayrılmana bayılır! Anlasana sunu, Malfoy
sadece, o sana karsı Quidditch oynamadan önce senin kendini öldürtmeni istiyor."
"Harry, lütfen," dedi Hermione, simdi gözlerinde yaslar parıldıyordu. "lütfen, aklım basına topla.
Black korkunç, korkunç bir sey yaptı, ama ken-kendini tehlikeye atma. Black'in istedigi de bu...
Ah, Harry, onun ardına düsersen Black'in ekmegine yag sürersin. Annenle baban sana zarar
gelmesini istemezdi, degil mi? Black'in ardına düsmeni asla istemezlerdi!"
"Black'in sayesinde, ne istediklerini asla bilemeyecegim," dedi Harry ters ters. "Onlarla hiç
Page 87
Harry Potter Azkaban Tutsagı
konusmadım ben."
Bir sessizlik oldu. Crookshanks rahat rahat gerindi, pençelerini büktü. Ron'un cebi titredi.
"Bak," dedi Ron, konuyu degistirmeye çalıstıgı belliydi, "tatildeyiz! Noel'e az kaldı! Hadi - hadi
gidip Hagrid'i görelim. Ne vakittir onu ziyaret etmiyoruz!"
"Hayır!" 5edi Hermione hemen. "Harry'nin satodan ayrılmaması gerekiyor, Ron -"
Harry yerinde dogruldu. "Evet, gidelim," dedi. "Ben de ona, annemle babam hakkında her seyi
anlattıgı halde nasıl olup da Black'ten hiç söz etmedigini sorarım!"
Anlasılan Ron bunu Sirius Black gündemde kalmasın diye teklif etmisti aslında.
Telasla, "Ya da satranç oynarız," dedi, "Ya da Tükü-renbilye. Percy bir takım bırakmıstı -"
256
"Hayır, Hagrid'i ziyaret edelim/' dedi Harry kararlı bir sekilde.
Yatakhaneden pelerinlerini aldılar ve portre deliginden geçtiler ("Kalkın da dövüsün, sizi ödlek
köpekler!"), bos satoda yürüdüler ve mese ön kapıdan dısarı çıktılar.
Çimenlikten yavas yavas geçtiler. Ayaklan pnrlak, tozumsu karın içinde sıg çukurlar olusturuyordu.
Ço-raplarıyla pelerinlerinin etegi ıslandı, buz gibi oldu. Yasak Orman sanki büyülüymüs gibi
duruyordu, her agaç gümüse bulanmıs gibiydi. Hagrid'in kulübesi cie kıe-malı pastaya benziyordu.
Ron kapı/a vurdu, ama cevap alamadı.
Pelerininin altında tir tir titreveıt Hermione, "Dısarıda degildir herhalde, degil mi?" dedi.
Ron kulagım kapıya dayadı.
"Garip bir ses var," dedi. "Dinlesenize - Fang mi bu?"
Harry ve Hemnione de kulaklarını kapıya yapıstırdılar. Kulübenin içinden boguk, aralıklı iniltiler
geliyordu.
Ron tedirgin tedirgin, "Gidip birini çagırsak rm dersiniz?" diye sordu.
"Hagrid!" diye seslendi Harıy, kapıya vurarak. "Hagrid, içeride misin?"
Agır ayak sesleri duyuldu, son 'a kapı gıcırdayarak açıldı. Hagrid kıpkırmızı, sis göklerle orada
duruyordu. Deri yeleginin önüne gözlerinden sel gibi yas akıyordu.
"Duymussunuz!" diye bögürdü ve kendim Harry'nin boynuna attı.
257
Dogrusu, Hagrid normal bir insanın iki katı büyüklükte oldugu için, bu hiç de komik bir sey degildi.
Harry, tam Hagrid'in agırlıgı altında ezilecekken, Ron ve Hermione tarafından kurtarıldı. kisi
Hagrid'i birer kolunuu altından tutarak kaldırdılar, Harry'nin de yar-dnnıyla yeniden kulübeye
soktular. Hagrid, onların kendisini bir iskemleye oturtmasına izin verdi ve masanın üstüne
yıgılarak kendini koyverip aglamaya koyuldu. Yüzü, arapsaçı gibi sakalının içine damlayan yaslarla
parıldıyordu.
Donakalan Hermione, "Hagrid, neler oluyor?" diye sordu.
Harry'nin gözüne, masanın üstünde duran resmi görünüslü bir mektup çarptı.
"Bu ne, Hagrid?"
Hagrid'in hıçkırıkları iki misli arttı, ama mektubu Harry'ye dogru iteledi. O da alıp yüksek sesle
okudu:
Sayın Mr Hagrid,
Sımfınızdaki bir ögrenciye bir Hipogrif'in saldırmasıyla ilgili sorusturmamıza ek olarak bildirmek
isteriz ki, Profesör Dumbkdore'un müessif kazada sizin hiçbir sorumluluk tasımadıgınız yolundaki
teminatını kabul ettik.
Ron, Hagrid'in omzuna bir saplak atarak, "Eh, tamam öyleyse, Hagrid!" dedi. Ama Hagrid
hıçkırmayı sürdürdü ve devasa ellerinden birini sallayarak, Harry'yi devam etmeye davet etti.
258
Ancak, sözü geçen Hipogrife iliskin kaygılarımızı dile getirmek zorundayız. Mr Lucius Malfoy'ım
resmi sikâyetini göz önüne alnaya karar verdik. Bu yüzden de bu konu, Tehlikeli Yaratıkların itlafı
Komitesine götürülecektir. 20 Nisan'da Koırite'nin Londra daki bürosunda yapılacak olan
durusmada sizin ve Hipogrif'inizin de hazır bulunmanızı rica edt.-iz. Bu arada, Hipogrifin baglı
tutulması ve tecrit edilmesi gerekmektedir.
Dostane saygılarımızla...
Page 88
Harry Potter Azkaban Tutsagı
Yazının altında da yönetim kurulu üyelerinin bir listesi vardı.
"Ah," dedi Ron. "Ama sen Sahgaga'nm kötü bir Hi-pogrif olmadıgını söylemistin, Hagrid. Eminim ki
sorun çıkmadan -"
Hagrid, "Siz o Tehlikeli Yaratıkların tlafı Komite-si'ndeki dinozorlan bilmiyorsunuz!" dedi
tıkanırcasma. Gözlerini koluna sildi. "Onlar ilginç yaratıklara gıcıktır bir kere!"
Hagrid'in kulübesinin kösesinden aniden yükselen bir ses, Harry, Ron ve Hermlone'nin oldukları
yerde hızla dönmelerine yol açtı. Hipogrif Sahgaga, kösede uzanmıs, kanlı bir seyi geveliyordu.
Hagrid heyecandan güçlükle konusarak, "Onu dısarıda karın altında baglı bırakamazdım!" dedi.
"Tek basına! Noel'de!"
Harry, Ron ve Hermione bakıstılar. Hagrid'in "ilginç yaratıklar", diger insanlannsa "korkutucu
canavarlar" dedigi seylere hiçbir zaman onunla aynı gözle
259
bakmamıslardı. Öte yandan, Sahgaga da pek öyle zararlı görünmüyordu. Hatta Hagrid'in
standardına göre basbayagı sirin sayılırdı.
"Saglam bir savunma hazırlaman gerek, Hagrid," dedi Hermîone. Oturdu ve elini Hagrid'in
muazzam büyüklükteki koluna koydu. "Eminim Sahgaga'nın güvenli oldugunu kanıtlayabilirsin."
"Hiç fark etmez!" dedi Hagrid hıçkırarak. "O tlaf seytanlan, hepsi Lucius Malfoy'un bir sözüne
bakıyor! Ondan korkuyorlar! Ve eger davayı kaybedersem, Sahgaga -"
Hagrid parmaklarını gırtlak kesermis gibi bogazından geçirdi, sonra büyük bir hüngürtü kopanp
öne atıldı, yüzünü kollarına gömdü.
"Peki ya Dumbledore?" dedi Harry.
"Benim için gerekenden fazlasını yaptı zaten," diye inledi Hagrid. "Hem basında yeterince dert var.
O Ruh Emici'leri satodan uzak tutmaya çalısıyor, Sirius Black de sinsi sinsi ortalarda geziniyor -"
Ron ve-Hermione çabucak Harry'ye baktılar. Ona Black hakkındaki gerçegi anlatmadıgı için
Hagrid'i azarlamaya baslamasını bekliyor gibiydiler. Ama Harry'nin bunu yapmaya içi elvermedi,
Hagrid böylesine perisan ve korkmusken, olmazdı.
"Dinle, Hagrid," dedi. "Vazgeçemezsin. Hermione haklı, senin sadece iyi bir savunmaya ihtiyacın
var. Bizi tanık olarak çagırabilirsin -"
Hermione düsünceli düsünceli, "Ben Hipogrif tacizine iliskin bir seyler okudugumdan eminim,"
dedi,
260
"Hipogrif kurtulmustu. Senin için ararım, Hagrid. Tam olarak neyin nesiymis, görürüz."
Hagrid daha da yüksek sesle ulumaya koyuldu. Harry ve Hermione, onlara yardım etsin diye Ron'a
baktılar.
"Sey - çay yapayım mı?" dedi Ron.
Harry hayretle ona baktı.
Ron omuzlarını silkerek, "Birisi üzüldü mü annem hep öyle yapar," diye mırıldandı.
Nihayet, baska bir sürü yardım vaadinde bulunulup, önüne dumanları tüten bir çay kupası
koyulduktan sonra, Hagrid burnunu masa örtüsü büyüklügünde bir mendile sildi. "Haklısınız," dedi.
"Darmadagın olmayı kaldıracak halim yok. Kendimi toparlamalıyım..."
Zagar Fang ürkek ürkek masanın altından çıktı ve basını Hagrid'in dizine dayadı.
Hagrid, bir eliyle Fang'i oksayıp öbürüyle yüzünü silerek, "Son günlerde kendimde degildim," dedi.
"Sahga-ga için üzülüyordum, kimse de derslerimi sevmiyor -"
Hermione hemen, "Biz seviyoruz!" diye yalan attı.
"Evet, harika!" dedi Ron, masanın altında parmaklarını çapraz tutarak. "Sey - Pıtırkurtlar nasıl?"
"Öldüler," dedi Hagrid kederle. "Fazla yesil salatadan."
"Ah, hayır!" dedi Ron. Agzı kulaklarına dogru ha-r°ketlenmeye baslamıstı.
"O Ruh Emici'ler falan da acayip sinirimi bozuyor, ha," dedi Hagrid, ani bir titreyisle. "Ne zaman Üç
Su-261
pürge'de bir sey içmek istesem, önlerinden geçiyorum. Azkaban'a geri dönmüs gibi -"
Sustu, çayını yudumladı. Hîrry, Ron ve Hermione soluk almadan onu gözlediler. Hagrid'in
Azkaban'da kısa süreli kalısı hakkında daha ence konustugunu hiç duymamıslardı. Biraz sonra
Page 89
Harry Potter Azkaban Tutsagı
Hermıone çekinerek, "Orada kalmak korkunç bir sey mi, Hagrd?" diye sordu.
Hagrid alçak sesle, "Bilemezsinii," dedi. "Öyle yer görmedim hayatımda. Deliriyorum sandım. Hep
kafamdaki korkunç seyleri hatırlayır durdum... Hog-warts'tan atıldıgım gün... babamın öldügü
gün... Nor-bert'i bıraktıgım gün..."
Gözleri yaslarla doldu. Norbert, jiagrid'in bir vakitler iskambilde kazandıgı bebek ejde/haydı.
"Bir süre sonra kim oldugunu da hatırlamıyorsun. Ve yasamanın anlamı kalmıyor. Ben hep
uykumda ölsem diye ümit ederdim... beni bıraktıklarında yeniden dogmus gibiydim, her sey
dalgalar halinde, sel gibi geri geldi, dünyanın en iyi duygusuydu. Gerçi Ruh Emi-ci'ler
beni-bırakmak istememisti ya..."
"Ama masumdun!" dedi Hermione.
Hagrid bir hıh sesi çıkarttı.
"Onlar için önemi var mı sanıyorsun? Umurlarında degil. Orada kendileriyle birlikte sıkısıp kalmıs
iki yüz insan oldukça kim suçluymus, kim degilmis aldırmazlar. Birileri olsun ki, bütün
mutluluklarını çekip c Isınlar, sülük gibi."
Hagrid bir an suskun kaldı, gözlerini çayına dikti. Sonra alçak sesle, "Sahgaga'yı bıraksam gitse
ded;m..."
262
dedi. "Uçsun gitsin diye ugrastım... Ama bir Hipogrif e saklanması gerektigini nasıl anlatırsın? Hem
ben - ben yasaya karsı gelmeye korkuyorum..." Onlara baktı, yine yüzünden asagı yaslar süzüldü.
"Bir daha Azka-ban'a gitmek istemiyorum, asla."
Hagrid'e gidisleri hiç eglenceli olmasa bile yine de Ron ve Hermione'nin umdukları etkiyi
yaratmıstı. Harry, Black'i unutmaya unutmamıstı ama, Tehlikeli Yaratıkların tlafı Komitesi'ne karsı
davasında Hagrid'e yardımcı olmak istiyorsa, kafasını da hep intikama ta-kamazdı. Ertesi gün o,
Ron ve Hermione kütüphaneye gittiler. Sahgaga için bir savunma hazırlamalarına yardımcı
olabilecek kitapları yüklenip bos ortak salona döndüler. Üçü gürül gürül yanan atesin karsısında
oturup, ünlü saldırgan hayvan davalarına iliskin tozlu ciltlerin sayfalarını agır agır çevirdiler.
Davaya uygun bir seye rastladıklarında da birbirleriyle konusuyorlardı.
"Burda bir sey var... 1722'de bir dava varmıs... ama Hipogrif mahkûm olmus - öff, ona
yaptıklarına bakın, igrenç..."
"Bunun yararı olabilir, bakın - 1296'da bir Mantikor birine saldırmıs, onlar da Mantikor'u
bırakmıslar - yo -hayır, yanına gitmeye kimse cesaret edemiyormus da ondan..."
Bu arada satonun geri kalan bölümlerinde her zamanki görkemli Noel süslemeleri hazırlanmıstı.
Hem
263
de onların keyfini çıkaracak ögrenci pek olmadıgı halde. Koridorlara çobanpüskülü ve ökseotundan
kalın seritler asılmıstı, her zırhın içinde esrarengiz ısıklar yanıyordu ve Büyük Salon her zamanki
gibi, altın yüdızla-nyla parıldayan on iki Noel agacıyla dolmustu. Güçlü ve leziz bir yiyecek kokusu
koridorları sarmıstı. Noel'den bir önceki aksamda ise, bu koku öyle baskın bir hal almıstı ki,
Scabbers bile Ron'un cebinin güvenli ortamından burnunu dısarı uzatıp umutla havayı kokla-dı.
Noel sabahı Harry, Ron'un ona yastıgını atmasıyla uyandı.
"Hey hey! Hediyeler!"
Harry uzanıp gözlügünü aldı, taktı. Yarı karanlıkta, ufak bir hediye yıgınının belirdigi yatagının
ayakucuna gözlerini kısarak baktı. Ron kendi hediyelerinin paketlerini açmaya baslamıstı bile.
"Annemden bir kazak daha... yine açık kahverengi... Bak bakalım, senin de var mı?"
Vardı. Mrs VVeasley ona, önüne Gryffindor aslanı islenmis kırmızı bir kazak göndermisti. Ayrıca, on
iki tane de evde pismis elmalı üzümlü tart, bir Noel pastası e bir kutu fındıklı tatlı. Harry bütün
bunları kenara çekerken, altlarında duran uzun, ince bir paket gördü.
"O da ne?" dedi Ron, elinde paketinden yeni çıkmıs bir cif: açık kahverengi çorapla uzanıp
bakarak.
"Bilmem..."
Harry paketi parçalarcasına açtı ve görkemli, pırıl pırıl bir süpürge yatak örtüsünün üstüne
yuvarlanınca
Page 90
Harry Potter Azkaban Tutsagı
264
saskınlıkla içini çekti. Ron çoraplarını elinden düsürdü, daha yakından bakmak için yatagından
zıplayıp kalktı.
Boguk bir sesle, "nanamıyorum," dedi.
Bir Atesoku'ydu, Harry'nin her gün Diagon Yo-lu'nda görmeye gittigi, rüyalarının süpürgesinin
tıpkısı. Eline alırken sapı ısıldıyordu. Onun titrestigini hisseden Harry elinden bıraktı; süpürge,
destek gerektirmeden havada asılı kaldı, tam onun binmesine uygun yükseklikteydi. Gözleri sapın
tepesindeki alhn kayıt numarasından kuyrugu olusturan son derece düzgün, aerodinamik hus
agacı dallarına kadar uzandı.
Ron saygılı bir sesle, "Bunu sana kim gönderdi?" diye sordu.
"Bak bakalım bir kart var mı?" dedi Harry.
Ron, Atesoku'nun ambalaj kâgıdını parçalarcasına karıstırdı.
"Hiçbir sey yok! Vay canına, kim senin için bu kadar para harcar?"
"Eh," dedi, fena halde sasırmıs Harry. "Bahse girerim ki Dursley'ler degildir."
Atesoku'nun etrafında dolanıp her görkemli santimini içine sindiren Ron, "Bahse girerim
Dumbledo-re'dur" dedi. "Görünmezlik Pelerini'ni de sana isimsiz olarak göndermisti."
"Ama o babamındı. Dumbledore sadece babama ait olan bir seyi bana veriyordu. Benim için
yüzlerce Galle-on harcayamaz. Ögrencilere böyle seyler vermeyi sürdüremez -"
"ste bunun için de kendisinin gönderdigini söylemi-
265
yor!" dedi Ron. "Malfoy gibi pislikler, seni kayırıyor demesin diye. Hey, Harry -" Ron keyifli bir
kahkaha attı, "Malfoy! Hele seni bunun üstünde görsün! Gıcık olacak! Bu var ya, uluslararası
standartlara uygun bir süpürge!"
Harry, bir elini Atesoku'nun üstünde gezdirerek, "Buna inanamıyorum," dedi. Bu arada Ron,
Harry'nin yatagına çökmüs, Malfoy'u düsünerek gülmekten yerlere yuvarlanıyordu. "Kim-?"
"Biliyorum," dedi Ron, kendine hâkim olarak. "Kim olabilecegini biliyorum - Lupin!"
"Ne?" dedi Harry, simdi de o gülmeye baslamıstı. "Lupin mi? Bak, onun bu kadar altını olsaydı,
kendine yeni cüppe alırdı."
"yi de, seni seviyor," dedi Ron. "Ve senin Nim-bus'un parçalandıgında burada degildi. Sonradan
duymus olabilir, Diagon Yolu'nü ziyaret edip sana bunu almaya karar vermistir belki -"
"Burada degil miydi, ne demek istiyorsun?" dedi Harry. "Ben o maçta oynarken hastaydı."
"Eh, hastane kanadında degildi ama. Ben oradaydım, Snape'in cezası yüzünden yatak lazımlıklarını
temizliyordum, unuttun mu?"
Harry ona bakıp kaslarını çattı.
"Lupin'in böyle bir seyi alacak parası olduguna inanamıyorum."
"Siz ikiniz neye gülüyorsunuz?"
Hermione o sırada içeri girmisti, sırtında sabahlıgı vardı ve boynuna kurdele baglanmıs, pek
somurtkan görünen Crookshanks'i kucagında tasıyordu.
266
"Onu buraya getirme!" dedi Ron. Hemen yatagının derinliklerinden Scabbers'ı kaptı, pijamasının
cebine yerlestirdi. Ama Hermione onu dinlemiyordu. Crooks-hanks'i Seamus'ın bos yatagına
bırakmıs, agzı açık, Atesoku'na bakıyordu.
"Ah, Harn/l Kim gönderdi bunu sana?"
"Hiçbir fikrim yok," dedi Harry. "çinde kart falan yoktu."
Hayret ki Hermione ne heyecanlanmıs ne de me-raklanmıstı. Tersine, yüzü asıldı ve dudagını
ısırdı.
"Sana da neler oluyor?" dedi Ron.
Hermione yavas yavas, "Bilmiyorum," dedi. "Ama biraz garip, degil mi? Yani, bunun iyi bir süpürge
olması gerekiyor, degil mi?
Ron kızgın kızgın öf çekti.
"Bu, dünyanın en iyi süpürgesi, Hermione," dedi.
"Öyleyse çok da pahalı olmalı..."
Page 91
Harry Potter Azkaban Tutsagı
Ron mutlulukla, "Herhalde Slytherin'in bütün süpürgelerinin toplamından daha pahalıdır," dedi.
"Peki... Harry'ye bunca pahalı bir seyi kim gönderir, hem de adını bile vermeden?" dedi Hermione.
"Kime ne?" dedi Ron sabırsızlanarak. "Baksana, Harry, bir deneyebilir miyim? Ha, deneyebilir
miyim?"
"Bence o süpürgeye simdilik kimse binmemeli!" dedi Hermione tiz bir sesle.
Harry ve Ron ona baktılar.
"Harry onunla ne yapsın peki?" dedi Ron. "Yerleri mi süpürsün?"
Ama daha Hermione cevap veremeden, Crooks-
267
hanks, Seamus'ın yatagından dosdogru Ron'un gögsüne fırladı.
"ÇIKAR - SUNU - BURDAN!" diye bögürdü Ron. Crookshanks'in tırnakları pijamasını parçalarken,
Scab-bers da omzundan çılgınca kaçmaya çalısıyordu. Ron, Scabbers'ı kuyrugundan yakaladı ve
Crookshanks'e bir tekme savurdu, ama isabet ettiremedi. Ayagı Harry'nin yatagının ucundaki
sandıga çarptı, onu devirdi. Ron acıyla uluyarak oracıkta zıplamaya koyuldu.
Birden Crookshanks'in tüyleri dikildi. Odayı tiz, te-nekemsi bir ısbk sesi dolduruyordu. Cep
Sinsioskopu, Vernon Eniste'nin eski çoraplarından kurtulmustu, yerde deli gibi dönüyor ve ısıl ısıl
yanıyordu.
"Bunu unutmustum!" dedi Harry, egilip Sinsios-kop'u yerden alarak. "Mümkünse o çorapları hiç
giymem..."
Sinsioskop avcunda dönüyor ve ıslık çalıyordu. Crookshanks de ona tıslayıp tükürüyordu.
"O kediyi burdan görürsen iyi olur, Hermione," dedi, küplere -binmis Ron. Harry'nin yatagına
oturmus ayak basparmagını ovuyordu. "Sunu susturamaz mısın?" dedi Harry'ye de. Hermione
odadan hızla çıkarken, Crookshanks de san gözleri hâlâ Ron'a dikili, hain hain bakıyordu.
Harry, Sinsioskop'u yeniden çorapların içine yerlestirip sandıgının içine attı. Simdi sadece Ron'un
acı ve öfke iniltileri duyuluyordu. Scabbers, Ron'un ellerinde büzülmüstü. Harry onun Ron'un
cebinden çıktıgını son göreli epey olmustu. Vaktiyle çok sisman olan Scab-
268
bers'ın simdi çok zayıfladıgını görmek onu sasırttı, hiç de hosuna gitmedi. Anlasılan tüyleri de yer
yer dökülmüstü.
"yi görünmüyor, degil mi?" dedi Harry.
"Stresten!" dedi Ron. "O aptal, koca tüy torbası onu kendi haline bıraksa iyilesir!"
Harry ise, Sihirli Hayvanevi'ndeki kadının, farelerin üç yıl yasadıgını söyleyisini hatırladı. Scabbers
simdiye kadar hiç ortaya koymadıgı güçlere sahip degilse, ömrünün sonuna geliyor demektir, diye
düsünmekten kendini alıkoyamadı. Ron'un sık sık onun sıkıcı ve yararsız oldugundan yakınmasına
ragmen, Scabbers ölürse perisan olacagını da düsündü.
O sabah'Gryffindor ortak salonunda Noel ruhunun hayli zayıf oldugu söylenebilirdi. Hermione,
Crooks-hanks'i yatakhaneye kapatmıstı, ama ona tekme attıgı için Ron'a da fena halde kızmıstı.
Ron ise hâlâ Crooks-hanks'in Scabbers'ı yeme yolundaki son çabasına ates püskürüyordu. Harry
onları birbiriyle barıstırmaya çalısmaktan vazgeçti ve kendini, ortak salona getirdigi Atesoku'nu
incelemeye verdi. Nedense bu da Hermi-one'yi aynı derecede kızdırdı. Bir sey demedi, ama sanki o
da kedisini elestirmis gibi, süpürgeye karanlık bakıslar atıyordu.
Ögle yemeginde Büyük Salon'a gittiler. Bina masaları yine duvarların önüne çekilmisti. Salonun
ortasında on iki kisilik tek bir masa duruyordu. Profesörlerden Dumbledore, McGonagall, Snape,
Sprout ve Flitwick oradaydı. Her zamanki kahverengi ceketini çıkarmıs, çok
269
eski ve birazcık küflü görünen bir frak giymis olan hademe Filch de oradaydı. Masada sadece üç
ögrenci vardı: son derece tedirgin görünen iki birinci sınıf ögrencisi ve asık suratlı bir Slytherin
besinci sınıf ögrencisi.
Harry, Ron ve Hermione masaya yaklasırken, Dumbledore, "Mutlu Noel'ler!" dedi. "Sayımız o kadar
az ki, bina masalarını kullanmak bana budalaca göründü - oturun, oturun!"
Harry, Ron ve Hermione masanın ucuna yan yana oturdular.
"Maytap!" dedi Dumbledore coskuyla, kocaman gümüs rengi bir maytabın ucunu Snape'e uzattı.
Page 92
Harry Potter Azkaban Tutsagı
Snape gönülsüzce alıp çekti. Tabanca atısı gibi bir patlamayla maytap ikiye ayrıldı ve üzerinde içi
dolmus bir akbaba olan büyük, ucu sivri bir cadı sapkası ortaya çıktı.
Böcürt'ü hatırlayan Harry, Ron'la göz göze geldi, ikisi de gülümsediler. Snape'in agzı kızgınlıktan
incecik bir çizgi halini aldı, sapkayı Dumbledore'a dogru itti. O da sapkayı hemen kendi büyücü
sapkasıyla degistirdi.
Herkese" gülümseyerek masaya, "Yumulun!" diye emir verdi.
Harry kendine fırın patates alırken, Büyük Salon'un kapılan yeniden açıldı. çeri giren Profesör
Trelaw-ney'ydi, onlara dogru tekerlekler üzerinde yürüyörmüs gibi kayarak geliyordu. Yemek
serefine payetli yesil bir elbise giymisti. Bu elbiseyle panl panl, kocaman bir yusufçuga her
zamankinden fazla benzemisti.
Dumbledore ayaga kalkarak, "Sybill, ne hos sürp-dedi.
rız!
270
Profesör Trelav/ney, en puslu, en uzaklardan gelen sesiyle, "Kristal küreme bakıyordum, Müdür
Bey," dedi. "Ve hayretler içinde kendimi tek basıma yedigim yemegi bırakmıs, sizin yanınıza
gelirken buldum. Ben kimim ki kaderin çagrısını reddedeyim? Aceleyle kulemden çıktım, lütfen
beni bagıslayın, geç kaldıgım..."
"Tabii, tabii," dedi Dumbledore, gözleri panldaya-rak. "Sana bir iskemle çekeyim -"
Gerçekten de asasıyla havadan bir iskemle çekti. skemle güm diye Profesöı Snape ve Profesör
McGona-gall'ın ortasına düsmeden önce, havada birkaç saniye döndü. Ama Profesör Trelavvney
oturmadı; koskocaman gözleri masada dolasıyordu. Birden küçük bir çıglık attı.
"Cesaret edemem, Müdür Bey! Eger ben de masaya katılırsam, on üç kisi olacagız! Bundan bahtsız
bir sey olamaz! Unutmayın ki on üç kisi birlikte yemek yerse, riasayı ilk terk eden kisi ilk ölen
olur!"
Profesör McGonagall sabırsızlıkla, "Bu tehlikeyi göze alacagı/, *>vbill," dedi. "Simdi otur, hindi buz
gibi oldu."
Profesöı Trelawney duraksadı, sonra bos iskemleye oturdu. Gözlerini yummustu, agzı da sıkı sıkıya
kapalıydı, sanki masaya yıldırım düsmesini bekliyormus gibi. Profesör McGonagall en yakındaki
kâsenin içine büyük bir kasık soktu.
"skembe ister misin, Sybill?"
Profesör Trelawney ona aldırmadı. Gözlerini yemden açarak etrafa bir kez daha baktı ve sordu: "yi
ama, sevgili Profesör Lupin nerede?"
271
"Korkarım zavallı adam yine hasta/' dedi Dumble-dore, bir yandan da herkese tabagınıza yemek
alın diye isaret ediyordu "Noel Günü böyle bir sey olması talihsizlik."
"Ama sen mutlaka bunu biliyordun, degil mi, Sybül?" dedi Profesör McGonagall, kasları havad,
Profesör Trelawney, Profesör McGonagall'a çok soguk bir bakıs attı.
"Elbette biliyordum, Minerva," dedi yavasça. "Ama insan Her-Seyi-Bildigi gerçegiyle gösteri., y
apamaz. Ben genelde ç Göz'e sahip degilmis gibi da% "anırım ki, baskaları tedirgin olmasın."
Profesör McGonagall eksi bir sesle, "Bak, bu çok seyi açıklıyor," dedi.
Profesör Trelawney'nin sesi birden çok daha puslu bir hal aldı.
"Eger bilmen gerekiyorsa, Minerva, o zavallı Profesör Lupin'in uzun süre aramızda kalmayacagını
gördüm. Kendisi de vaktinin az oldugunun farkında gibi. Onun için kristal küreye bakmayı teklif
ettigimde kaçtı desem yeridir -"
"Kimin aklına gelir?" dedi Profesör McGonagall, ince bir alayla.
Dumbledore, Profesör McGonagall ile Profesör Tre-lawney'nin konusmalanna son veren neseli ama
biraz yüksek bir sesle, "Ben," dedi, "Profesör Lupin'in öyle acil bir tehlikeyle karsı karsıya oldugunu
sanmıyorum. Severus, ona yeniden ksir yaptın, degil mi?"
"Evet, Müdür Bey," dedi Snape.
272
"yi. Öyleyse göz açıp kapayana kadar ayaga kalkacak demektir... Derek, bu parmaksosislerden
aldın mı? Mükemmeldirler."
Page 93
Harry Potter Azkaban Tutsagı
Birinci sınıf ögrencisi Derek, Dumbledore ona dogrudan dogruya hitap edince kıpkırmızı kesildi ve
sosis tabagını titreyen ellerle aldı.
Profesör Trelawney, Noel yemeginin ta sonuna kadar, yani iki saat süreyle adeta normal davrandı.
Ama tıka basa doymus olan ve hâlâ maytap sapkalarını takan Harry ile Ron masadan ilk kalkanlar
olunca, acı bir çıtlık attı.
"Yavrularım! Hanginiz önce kalktı yerinden? Hanginiz?"
"Bilmem," dedi Ron, rahatsız rahatsız Harry'ye bakarak.
Profesör McGonagall soguk bir edayla, "Eger balta-lı bir deli Giris Salonu'na ilk girecek olanı
kesmek için dısarıda beklemiyorsa, pek fark edecegini sanmıyorum," dedi.
Ron bile güldü. Profesör Trelawney ise çok alınmıs göründü.
"Geliyor musun?" dedi Harr-y, Hermione'ye.
"Hayır," diye mırıldandı Hermione. "Profesör McGonagall'a söylemek istedigim bir sey var."
Hiçbir bal tali delinin bulunmadıgı Giris Salonu'na dogru giderlerken, "Herhalde baska derslere de
girebilir mi diye soracak," dedi Ron esneyerek.
Portre deligine vaıdıklarında, Sir Cadogan'ı iki kesis, birkaç eski Hogwarts Müdürü ve tombul
midillisiy-
273
le bir Noel partisinin keyfini çıkarırken buldular. Sir Cadogan migfer baslıgını yukarı itti ve bir koca
sise dolusu sekerli içkiyi onların serefine havaya kaldırdı.
"Mutlu - hık - Noel'ler! Parola?"
"Adı köpek/' dedi Ron.
"Size de, efendim!" diye kükredi Sir Cadogau, resim ileri dogru açılıp onları içeri alırken.
Harry dosdogru yatakhaneye gitti, Atesoku'nu ve Hermione'nin dogum gününde ona verdigi
Süpürge Bakım Seti'ni aldı. Unlan asagı indirip Atesoku'nun bakım yapılacak bir yanını aradı.
Ancak, kesilecek kıvrık çalı teli lalan yoktu, sapı da öyle bir parlıyordu ki, cilalamak anlamsızdı.
Ron'la ikisi oturup ona her açıdan hayran hayran bakmakla y etindiler. Ta ki portre deligi açılıp da
yanında Profesör McGonagall'la birlikte Her-mione gelene kadar.
Profesör McGonagalI, Gryffindor binasının Baskan'ı oldugu halde, Harry onu ortak salonda daha
önce bir tek kez görmüstü, o da çok vahim bir duyuruda bulunmak içindi. O ve.Ron, her ikisi de
Atesoku'nu ellerinde tutarak, Profesöı'e bakakaldı. Hermione çevrelerinden dolastı, oturdu, en
yakındaki kitabı aldı ve yüzünü içine gömdü.
Profesör McGonagalI sömineye yürüyüp Ateso-ku'na boncuk gibi gözleriyle bakarak, "Demek bu,
öyle mi?" dedi. "Miss Granger az önce sana bir süpürge gönde: ildigini bildirdi, Potter."
Harry ve Ron dönüp Hermione'ye baktılar. Ters tuttugu kitabın arkasında alnının kızardıgını
görebiliyorlardı.
274
"Müsaade eder misiniz?" dedi Profesör McGona-gall, ama Atesoku'nu ellerinden almadan önce
cevap vermelerini de beklemedi. Sapından çalı uçlarına kadar onu inceledi. "Hımmm. Ve herhangi
bir not yoktu, öyle mi, Potter? Kart da yoktu? Herhangi bir mesaj da?"
"Hayır," dedi Harry, bos bos bakarak.
"Anlıyorum. Eh, korkarım bunu almak zorundayım, Potter."
"N-ne?" dedi Harry, ayaga fırlayarak. "Niye?"
"Ugursuzluk büyüsü için kontrol edilmesi gerekiyor," dedi Profesör McGonagall. "Tabii ben uzman
degilim, ama eminim ki Madam Hooch ile Profesör Flit-wick onu söküp bakacaklardır -"
"Sökmek mi?" diye tekrarladı Ron, Profesör McGonagall aklını kaçırmıs gibi.
"Birkaç haftadan fazla sürmez. Zararlı bir büyü olmadıgını anladıgımız anda geri alırsın."
Harry, sesi hafifçe titreyerek, "Hiçbir seyi yok!" dedi. "Gerçekten, Profesör -"
"Bunu bilemezsin, Potter," dedi Profesör McGonagall sefkatle. "Yani, onunla uçmadan önce
bilemezsin ve korkarım biz ona müdahale edilmediginden emin olmadan önce uçman da imkânsız.
Seni gelismelerden haberdar ederim."
Profesör McGonagall oldugu yerde döndü ve Atesoku'nu portre deliginin ötesine tasıdı, delik
arkasın-dın kapandı. Harry onun ardından bakakaldı, Rötus Cilası kutusunu hâlâ sımsıkı elinde
Page 94
Harry Potter Azkaban Tutsagı
tutuyordu. Ron ise h sunla Hermione'ye döndü.
275
"Niye McGonagall'a yetistirdin hemen?" Hermione kitabını bir kenara attı. Yüzü hâlâ pembeydi,
ama ayaga kalktı ve meydı-n okurcasına Ron'un karsısına dikildi.
"Çünkü düsündüm ki -ve Profesör McGonagall da benimle aynı fikirde- o süpürgeyi Harry'ye büyük
ihtimalle Sirius Black göndermistir!"
276
ON KNC BÖLÜM
Patronus
Harry, Hermione'nin niyetinin iyi oldugunu biliyordu ama, bu ona kızmasına engel degildi. Birkaç
saat için dünyanın en iyi süpürgesine sahip olmustu ve simdi Hermione'nin isine karısması
yüzünden bir daha onu görüp görmeyecegini bilemiyordu. Atesoku'nun temiz oldugundan emindi
ama, bütün o büyü saptama testlerinden geçtikten sonra ne hale girecekti kim bilir?
Ron da Hermione'ye fena halde kızmıstı. Onun gözünde yepyeni bir Atesoku'nun sökülmesi
cinayetten baska sey degildi. Dogru seyi yaptıgını düsünen Her-mione ise ortak salondan kaçmaya
baslamıstı. Harry ve Ron onun kütüphaneye sıgındıgını varsayıyorlardı, geri gelsin diye ikna
etmeye çalısmadılar. Sonuçta, ögrencilerin geri kalanı Yeni Yıl'm hemen ardından dönüp,
Gryffindor Kulesi bir kez daha kalabalık ve gürültülü bir hal alınca hosnut oldular.
Wood, sömestr baslamadan önceki aksam Harry'yi aradı.
"yi bir Noel geçirdin mi?" diye sordu. Sonra da ce-
277
vabını beklemeden oturdu, sesini alcalttı ve, "Noel'de biraz düsündüm, Harry," dedi. "Son maçtan
sonra diyorum, anlıyorsun ya. Eger Ruh Emici'ler önümüzdeki maça da gelirlerse... yani... senin
sey yapmanı göze alamayız - yani -"
Wood sustu, ne diyecegini bilemeyerek baktı.
Harry hemen, "Üstünde çalısıyorum," dedi. "Profesör Lupin, Ruh Emicileri savusturmak için beni
egitecegini söyledi. Bu hafta baslamamız gerekiyor. Noel'den sonra vaktim olur, dedi."
Yüzüne rahat bir ifade yerlesen Wood, "Ah," dedi, "öyleyse - Arayıcı olarak senden yoksun kalmak
istemem, Harry. Peki, yeni bir süpürge siparis ettin mi?"
"Hayır."
"Ne?! Hemen ise girissen iyi olur, biliyor musun -Ravenclaw maçında o Kayan Yüdız'a binemezsin!"
"Noel'de ona bir Atesoku yolladılar," dedi Ron.
"Atesoku mu? Hayır! Cidden? Gerç-gerçek bir Atesoku mu?"
Harry üzüntüyle, "Heyecanlanma, Oliver," dedi. "Artık bende degil. Gasp edildi." Ve Atesoku'nün o
anda ugursuzluk büyüsü var mı yok mu diye kontrol edildigini açıkladı.
"Ugursuzluk büyüsü mü? Nasıl büyülenmis olur ki?"
"Sirius Black," dedi Harry bezgin bezgin. "Benim pesimde oldugu söyleniyor. Bu yüzden de
McGonagall süpürgeyi onun göndermis olabilecegini düsünüyor."
Ünlü bir katilin Arayıcı'sının pesinde oldugu yo-
278
lundaki bilgiyi kulak arkası eden Wood, "Ama," dedi, "Black bir Atesoku almıs olamaz kü Adam
kaçak! Bütün ülkede aranıyor! Kaliteli Quidditch Malzemeleri dükkânına dalıp süpürge mi almıs
yani?"
"Biliyorum," dedi Harry, "ama McGonagall yine de onu sökmek istiyor -"
VVood'un rengi soldu.
"Gidip onunla konusacagım, Harry," diye söz verdi. "Mantıklı davranmasını saglarım... Bir
Atesoku.., takımımızda gerçek bir Atesoku... Gıyffindor'ın kazanmasını o da bizim kadar ister...
Mantıklı davranmasını saglayacagım... bir Atesoku..."
Ertesi gün dersler yeniden basladı. Buz gibi bir ocak sabahında insanın en az yapmak isteyecegi
sey, okul arazisinde iki saat geçirmektir. Ama Hagrid onları eglendirmek için semenderlerle dolu
bir senlik atesi yakmıstı Kuru tahtalar ve yapraklar toplayarak atesi alev alev yanar halde tuttular
ve son derece iyi bir ders geçirdiler. Alevlere bayılan kertenkeleler de ufalanan, akkor haline
Page 95
Harry Potter Azkaban Tutsagı
gelmis kütükler arasında yukarı asagı Kosusturup durdu. Dönemin ilk Kehanet dersi ise hi3 de bu
kadar eglenceli degildi. Profesör Trelawney simdi onlara el falı ögretiyordu ve zerre kadar vakit
kaybetmeden Harı y'ye, hayatında gördügü en kısa ömür çizgisine sahip oldugunu söyledi.
Harry'nin girmek için asıl can attıgı ders, Karanlık
279
Sanatlara Karsı Savunma'ydı. VVood'la konusmasından sonra, Ruh Emici-Savusturma derslerine
mümkün oldugunca çabuk baslamak istiyordu.
Harry dersin sonunda ona vaadini hatırlatınca Lu-pin, "Ah, evet," dedi. "Dur bakayım... Persembe
aksa-TU saat sekiz nasıl? Sihir Tarihi sınıfı yeterince büyük, sanırım... Bunu nasıl yapacagımızı
dikkatle düsünmem gerek... üzerinde alıstırma yapmak için satoya gerçek bir Ruh Emici
getiremeyiz..."
Yemege gitmek için koridordan geçerlerken, Ron, "Hâlâ hasta görünüyor, degil mi?" dedi. "Sence
nesi var?"
Arkalarından gürültülü ve sabırsız bir "hah" sesi yükseldi. Hermione'ydi, bir zırhın ayakları dibinde
oturmus, kitaplarla tıkıs tıkıs dolu oldugu için kapanmayan çantasını yeniden yerlestiriyordu.
Ron sinirli sinirli, "Ne hahlıyorsun bize öyle?" dedi.
Hermione kibirli bir sesle, "Hiç," dedi, çantasını yeniden omzuna attı.
"Evet, hahladın," dedi Ron. "Lupin'in nesi oldugunu merak ettigimi söyledim, sen de -"
Hermione insanı çıldırtan bir tepeden bakısla, "Eh, besbelli degil mi?" dîye sordu.
"Bize söylemek istemiyorsan, söyleme," diye cevabı yapıstırdı Ron.
"yi," dedi Hermione azametle. Yürüyüp gitti.
Onun arkasından gücenik gücenik bakan Ron, "Hiçbir sey bildigi yok," dedi. "Sadece onunla
yeniden konusmamızı saglamaya çalısıyor."
280
Persembe aksamı saat sekizde, Harry, Gryffindor Kulesi'nden ayrılarak Sihir Tarihi sınıfına dogru
yola koyuldu. Oraya vardıgında sınıf karanlık ve bostu, ama o, lambaları asasıyla yaktı. Henüz bes
dakika beklemisti ki, Profesör Lupin büyük bir sandıkla çıkageldi. Sandıgı Profesör Binns'in
masasına koydu.
"O ne?" diye sordu Harry.
Lupin pelerinini çıkartarak, "Yine bir Böcürt," dedi. "Geçen salıdan beri satoyu tarıyorum, ne sans
ki bunu Mr Filch'in dosya dolabına sinmis halde buldum. Gerçek bir Ruh Emici'ye bundan fazla
benzeyenini bulamayız. Böcürt seni görünce Ruh Emici'ye dönüsecek, biz de onun üzerinde
alıstırma yapacagız. Kullanmadıgımız zaman onu odamda saklayabilirim, masamın altında hosuna
gidecek bir dolap var."
"Tamam," dedi Harry. Hiç korkmuyormus ve sadece T^upin gerçek bir Ruh Emici'nin yerine
geçecek bu kadar i"7i bir vekil buldugu için hayatından memnunmus gibi bj- ses tonuyla
konusmaya çalısıyordu.
"Pekâlâ..." Profesör Lupin kendi asasını çıkardı ve Harry'ye de aynı seyi yapması için isaret etti.
"Birazdan deneyecegim ve sana da ögretecegim büyü, çok ileri derecede bir sihirdir, Harry -
Sıradan Büyücülük Düzeyi'nin çok ötesinde. Buna Patronus Büyüsü denir."
Harry kaygıyla, "Nasıl isler?" dedi.
"Eh, gerektigi gibi isleyince bir Patronus meydana getirir," dedi Lupin. "Bu da bir tür Ruh
Emici-savustu-
281
l
rucudur - seninle Ruh Emici arasında kalkan görevi gören bir koruyucu."
Harry birden kendini, elinde büyük bir sopa tutan Hagrid boyunda bir seklin arkasına çömelmis
olarak gördü. Profesör Lupin devam etti: "Patronus, bir tür pozitif güçtür; Ruh Emici'ııin beslendigi
sevlerin -umat, mutluluk, varlıgım sürdürme arzusu—bir ysnsı-masıdır, ama gerçek insanlar gibi
umutsuzluk hissetmez, bu yüzden de Ruh Emici'lerin ona z:.arı dokunmaz. Ama seni uyarmalıyım,
Harry. Bu b'iyü senin için çok ileri olabilir. Birçok usta büyücü onu yapmakta güçlük çekmistir."
Harry merakla, "Bir Patronus neye benzer?" diye sordu.
Page 96
Harry Potter Azkaban Tutsagı
"Onları yaratan büyücüye baglı, hepsi farklı farklıdır."
'Teki, nasıl yapılıyor?"
"ki sihirli sözle. Ama sadece var gücünle tek ve mutlu bir anı üzerinde konsantre olursan isler."
Harry kafasında mutlu bir anı arandı. Dursley'lerde basına gelen lüçbir sey söz konusu bile
olamazdı. Sonunda, bir süpürgeye ilk kez bindigi anda karar kıldı.
"Tamam," dedi, içindeki o harika, sahane duyguyu tam olarak hatırlamaya çalısarak.
"Sihirli sözler sunlar," dedi Lupin, bogazını temizledi. "Expecto patronum!"
"Expecto patronum," diye tekrarladı Harry alçak sesle, "expecto patronum."
"Mutlu anıya var gücünle konsantre oluyor musun?"
282
"Ah - evet," dedi Harry, düsüncelerini hemencecik o ilk süpürge sefasına dönmeye zorladı.
"Expecto patrona - hayır, patronum - özür dilerim — ezpecto patronum, expecto patronum -"
Aniden asasının ucundan bir sey vıj diye fırladı; gümüsi renkte bir gaz tutamagına benziyordu.
Harry heyecanla, "Gördünüz mü?" diye sordu. "Bir sey oldu!"
Lupin gülümseyerek, "Çok iyi," dedi. "Peki öyleyse - bir Ruh Emici üzerinde denemeye hazır
mısın?"
"Evet," dedi Harry. Asasını sıkı sıkı kavradı ve bos sınıfın ortasına dogru yürüdü. Aklını uçma
üzerinde tutmaya çalısıyordu, ama araya giren baska bir sey vardı... Her an, annesini yeniden
duyabilirdi... ama bunu düsünmemeliydi, yoksa sahiden de duyardı, oysa bunu istemiyordu -
yoksa istiyor muydu?
Lupin sandıgın kapagını tuttu ve çekti.
Bir Ruh Emici yavasça kutudan yükseldi, kukuletalı yüzü Harry'ye döndü. Islak ıslak ısıldayan,
lekeli bir el kendi pelerinini kavradı. Sınıftaki lambalar titreserek söndü. Ruh Emici kutudan çıktı ve
derin derin, hırıltılı bir nefes alarak sessizce Harry'ye dogru kaymaya koyuldu. Harry'yi iliklerine
isleyen bir soguk dalgası sardı-
"Expecto patronum!" diye haykırdı Harry. "Expecto patronum! Expecto -"
Ama hem sınıf, hem de Ruh Emici kaybolmaya baslamıstı... Harry yine kalın beyaz bir sisin içine
düsüyordu ve annesinin her zamankinden de yüksek sesi, kafa-
283
sının içinde yankılanıyordu - "Harry'yi bırak! Harry'yi bırak! Lütfen - ne istersen yaparım -"
"Kenara çekil - kenara çekil, kızım -"
"Harry!"
Harry sarsılarak kendine geldi. Yerde sırtüstü yatıyordu. Sınıfın lambaları yeniden yanmıstı. Neler
oldu diye sormadı.
"Özür dilerim/' diye mırıldandı. Dogrulup oturdu ve gözlügünün ardından soguk ter süzuldügünü
hissetti.
"yi misin?" dedi Lupin.
"Evet..." Harry kendini sıralardan birine çekti ve ona yaslandı.
"Al -" Lupin ona bir Çikolatalı Kurbaga verdi. "Yeniden denemeden önce bunu ye. lk seferinde
yapmanı beklememistim. Dogrusunu istersen, yapsan sasırırdım."
Harry, Kurbaga'nın kafasını ısırıp kopararak, "Gittikçe kötülesiyor," dedi. "Bu sefer annemin sesi
daha yüksekti - ve onun - Voldemorf un -"
Lupin her zamankinden daha solgun göründü.
"Harry, eger devam etmek istemiyorsan, çok iyi anlarım bunu -"
"stiyorum ama!" dedi Harry hiddetle. Çikolatalı Kurbaga'nın geri kalanını agzına tikti. "Yapmak
zorundayım! Ya Ruh Emiciler Ravenclaw maçımıza da gelirlerse? Yeniden düsmeyi göze alamam.
Bu oyunu kaybedersek, Quidditch Kupası'nı da kaybederiz!"
"Peki öyleyse..." dedi Lupin. "Baska bir anı seçmek
284
isteyebilirsin, mutlu bir anı. Yani, üzerinde konsantre olmak için diyorum... Anlasılan öteki anın
yeterince kuvvetli degilmis..."
Hany düsündü, düsündü ve sonunda, geçen yıl Gryffindor'un Okul Sampiyonası'nı kazandıgı
Page 97
Harry Potter Azkaban Tutsagı
sıradaki duygularının kesinlikle çok mutlu sayılabilecegine karar verdi. Asasına yeniden sımsıkı
sarıldı ve sınıfın ortasında yerini aldı.
"Hazır mısın?" dedi Lupin, kutunun kapagını kavrayarak.
"Hazırım," dedi Harry. Var gücüyle, kafasını kutu açılınca neler olacagına iliskin karanlık
düsüncelerle degil, Gryffindor'un galibiyetine iliskin mutlu düsüncelerle doldurmaya çalısıyordu.
"Haydi!" dedi Lupin, kapagı kaldırarak. Oda bir kez daha buz gibi sögüdü, karardı. Ruh Emici öne
dogru kayarcasına ilerledi. Çürümekte olan bir elini Harr/ye dogru uzatarak hırıltıyla nefes alıyordu
-
"Expecto patronum!" diye haykırdı Harry. "Expecto patronum! Expecto pat -"
Beyaz sis, duyularını sildi... çevresinde kocaman, flulasrrus sekiller hareket ediyordu... sonra yeni
bir ses geldi, bir adamın sesi, haykıran, panik içinde bir ses -
"Lily, Harry'yi al ve git! Bu o! Git! Kos! Ben onu oyalarım-"
Bir odadan sendeleyerek gelen birinin sesleri - hızla açılan bir kapı - tiz sesli, gıdaklar gibi bir
kahkaha -
"Harry! Harry... uyan..."
Lupin, Harry'nin yüzüne siddetli tokatlar atıyordu.
285
Bu sefer Harry neden tozlu bir sınıf dösemesinde yattıgını anlayana kadar aradan bir dakika geçti.
"Babamı duydum," diye mırıldandı Harry. "Onun sesini ilk kez duyuyorum - Voldemort'u
oyalamaya çalıstı, annem kaçacak vakit bulsun diye..."
Harry birden yüzünde yaslar oldugunu fark etti, tere karısmıslardı. Lupin görmesin diye yüzünü
mümkün oldugunca egip, ayakkabısının bagını baglama bahanesiyle, yasları cüppesine sildi.
Lupin garip bir sesle, "James'i mi duydun?" dedi.
"Evet..." Harry, yüzü kuru, basını kaldırıp baktı. "Niye - babamı tanımıyordunuz, degil mi?"
"Ben - ben tanıyordum aslında," dedi Lupin. "Hog-warts'ta arkadastık. Dinle, Harry - belki de bu
gecelik burada bırakmalıyız. Bu büyü, saçmalık derecesinde ileri bir büyü... Sana bütün bunları
yasatabilecek bir seyi hiç önermemeliydim -"
"Hayır!" dedi Harry. Yeniden ayaga kalktı. "Bir kez daha deneyecegim! Yeterince mutluluk verici
seyler düsünmüyorum, mesele bu... bir dakika bekleyin..."
Beynini zorladı. Sahiden, sahiden mutlu bir anı... iyi, güçlü bir Patronus'a dönüstürebilecegi bir
anı...
Büyücü oldugunu, Dursley'lerden ayrılıp Hog-warts'a gidecegini ilk ögrendigi an! Artık bu da mutlu
bir anı degilse, ne mutlu anı sayılırdı, bilmiyordu... Pri-vet Drive'dan ayrılacagını anladıgında
hissettiklerine var gücüyle konsantre olarak ayaga kalktı ve bir kez daha sandıgın karsısına geçti.
"Hazır mısın?" dedi Lupin, bunu, dogru olmadıgını
286
bile bile yapıyor gibiydi. "yice konsantre oldun mu? Peki - haydi!"
Sandıgın kapagını üçüncü kez kaldırdı ve Ruh Emici içinden yükseldi; oda soguk ve karanlıga
büründü -
"DCPECTO PATRONUM!" diye haykırdı Harry. "EXPECTO PATRONUM! EXPECTO PATRONUM!"
Harry'nin basının içindeki çıglık yeniden baslamıstı - ama bu kez ayarı iyi yapılmamıs bir radyodan
gelir gibiydi. Daha alçak, daha yüksek, sonra yine daha ai-çak... Ve hâlâ Ruh Ernici'yi
görebiliyordu... duraklamıstı... Sonra Harry'nin asasının ucundan muazzam, gümüs rengi bir gölge
fıskırdı. Onunla Ruh Emici arasında havada durdu. Harry'nin bacakları su gibi olsa da, hâlâ
ayaklarının üstünde duruyordu... ancak, daha ne kadar duracagım bilemiyordu...
Lupin öne fırlayarak, "Riddikulus!" diye kükredi.
Gürültülü bir çatırtı duyuldu ve Harry'nin bulutlu Patronus'u, Ruh Emici'yle birlikte yok oldu. Harry
bir iskemleye çöktü, kendini sanki bir mil kosmus kadar bitkin hissediyordu, bacakları titriyordu.
Gözünün ucuyla Profesör Lupin'in asasıyla Böcürt'ü sandıga dönmeye zorladıgını gördü. Böcürt
yine gümüsi bir küreye dönüsmüstü.
Lupin hızlı adımlarla Harry'nin oturdugu yere gelerek, "Mükemmel!" dedi. "Mükemmel, Harry! Bu
kesinlikle bir baslangıçtı!"
Page 98
Harry Potter Azkaban Tutsagı
"Bir kez daha deneyebilir miyiz? Bir kerecik daha?"
"Simdi degil," dedi Lupin kararlı bir sekilde. "Bir gece için yeterince denedin. Al -"
287
Ona Balyumruk'un en iyi çikolatalarının birinden koca bir parça uzattı.
"Hepsini ye, yoksa Madam Pomfrey kanımı içer. Önümüzdeki hafta aynı saat, tamam mı?"
"Tamam," dedi Harry. Çikolatadan bir lokma ısırdı ve Lupin'in, Ruh Emici ortadan kaybolunca
yeniden yanmıs lambaları söndürmesini izledi. Birden aklına bir sey geldi.
"Profesör Lupin?" dedi. "Madem babamı tanıyordunuz, Sirius Black'i de tanıyor olmalısınız."
Lupin hızla döndü.
Hasin bir sesle, "Bunu da nerden çıkardın?" dedi.
"Hiç - yani, Hogwarts'ta arkadas olduklarını biliyordum da..."
Lupin'in yüzü gevsedi.
"Evet, tanıyordum," dedi. "Ya da tanıdıgımı sanıyordum. Artık gitsen iyi olur, Harry, saat geç
oldu."
Harry sınıftan çıktı, bir koridor boyunca yürüdü, bir köseyi döndü. Sonra bir zırhın arkasından
dolanarak kaidesine__oturup çikolatasını bitirdi. Keske Black'in sözünü etmeseydim diye
düsünüyordu, çünkü belli ki Lupin bu konuda hiç hevesli degildi. Sonra Harry'nin düsünceleri
yeniden annesiyle babasına gitti...
Bogazına kadar çikolatayla dolu oldugu halde kendini güçsüz ve garip bir sekilde bos hissediyordu.
Annesiyle babasının son anlarının kafasının içinde yeniden canlandıgını duymak korkunç olsa da,
Harry küçücük bir çocuk oldugundan bu yana onlann sesini ilk defa duyuyordu. Ama bir taraftan
annesiyle babasının se-
288
sini duymayı istedigi müddetçe, asla dogru dürüst bir Patronus yapamazdı...
Kendi kendine sertçe, "Onlar öldü," dedi. "Öldüler ve yankılarını dinlemek de onları geri getirmez.
O Qu-idditch Kupasını istiyorsan, kendine hâkim olman gerek."
Ayaga kalktı, son çikolata parçasını agzına tıktı ve Gryffindor Kulesi'nin yolunu tuttu.
Ravenrlavv sömestrin ilk haftasında Slytherin'le oynadı. Slytherin çok az farkla kazandı. VVbod'a
göre, bu sonuç Gryffindor açısından hayırlıydı, onlar da Ra enc-law'u venerlerse ikinci olurlardı.
Harry bu yüzden antrenman sayısını haftada bese çıkardı. Lupin'in altı Qu-idditch antrenmanından
daha yorucu olan Ruh Emici-
./
Savusturma derslerini de katınca, Harry'ye ev ödevlerini yapmak için haftada sadece bir gece
kalıyordu. Yine de bu zorlamanın izlerim, omuzlarındaki muazzam yükün nihayet etkiliyor gibi
göründügü Hermione kadar göstermiyordu. Hermione'y i hiç sektirmeden her gece ortak salonun
bir kösesinde görmek mümkündü Birkaç masaya kitaplarını, Aritmansi çizelgelerini E^ki isaretler
sözlüklerini, agır seyler kaldırmıs Mu^gle'îan gösteren semaları ve dosyalar dolusu ayrıntılı
notlarını yayıyordu. Hemen hemen hiç kimseyle konusmuyordu, biri çalısmasını yarıda bölünce de
tepesi atıyoıdu. Bir aksnm Harry oturmus, Snape için Fark Edilme-
Ona Balyumruk'un en iyi çikolatalarının birinden koca bir parça uzattı.
"Hepsini ye, yoksa Madam Pomfrey kanımı içer. Önümüzdeki hafta aynı saat, tamam mı?"
"Tamam," dedi Harry. Çikolatadan bir lokma ısırdı ve Lupin'in, Ruh Emici ortadan kaybolunca
yeniden yanmıs lambaları söndürmesini izledi. Birden aklına bir sey geldi.
"Profesör Lupin?" dedi. "Madem babamı tanıyordunuz, Sirius Black'i de tanıyor olmalısınız."
Lupin hızla döndü.
Hasin bir sesle, "Bunu da nerden çıkardın?" dedi.
"Hiç - yani, Hogvvarts'ta arkadas olduklarını biliyordum da..."
Lupin'in yüzü gevsedi.
"Evet, tanıyordum," dedi. "Ya da tanıdıgımı sanıyordum. Artık gitsen iyi olur, Harry, saat geç
oldu."
Harry sınıftan çıktı, bir koridor boyunca yürüdü, bir köseyi döndü. Sonra bir zırhın arkasından
Page 99
Harry Potter Azkaban Tutsagı
dolanarak kaidesinejoturup çikolatasını bitirdi. Keske Black'in sözünü etmeseydim diye
düsünüyordu, çünkü belli ki Lupin bu konuda hiç hevesli degildi. Sonra Harr/nin düsünceleri
yeniden annesiyle babasına gitti...
Bogazına kadar çikolatayla dolu oldugu halde kendini güçsüz ve garip bir sekilde bos hissediyordu.
Annesiyle babasının son anlarının kafasının içinde yeniden canlandıgını duymak korkunç olsa da,
Harry küçücük bir çocuk oldugundan bu yana onların sesini ilk defa duyuyordu. Ama bir taraftan
annesiyle babasının se-
288
sini duymayı istedigi müddetçe, asla dogru dürüst bir Patronus yapamazdı...
Kendi kendine sertçe, "Onlar öldü," dedi. "Öldüler ve yankılarını dinlemek de onları geri getirmez.
O Qu-idditch Kupasını istiyorsan, kendine hâkim olman gerek."
Ayaga kalktı, son çikolata parçacım agzına tıktı ve Gryffindor Kulesi'nin yolunu tuttu.
Ravenrlaw sömestrin ilk haftasında Slytherin'le oynadı. Slytherin çok az farkla kabandı. Wood'a
göre, bu sonuç Gryffındor açısından hayırlıydı, onlar da Ra enc-law'u yenerlerse ikinci olurlardı.
Harry bu yüzden antrenman sayısını haftada bese çıkardı. Lupin'in altı Qu-idditch antrenmanından
daha yorucu olan Ruh Emici-Savusturma derslerini de katmca, Harry'ye ev ödevlerini yapmak için
haftada sadece bir gece kalıyordu. Yine de bu zorlamanın izlerini, omuzlarındaki muazzam yükün
nihayet etkiliyor gibi göründügü Hermione kadar göstermiyordu. Hermione'y i hiç sektirmeden her
gece ortak salonun bir kösesinde görmek mümkündü Birkaç masaya kitaplarını, Aritrnansi
çizelgelerini E?ki isaretler sözlüklerini, agır seyler kaldırmıs Muggle'ları gösteren semaları ve
dosyalar dolusu ayrıntılı notlarını yayıyordu. Hemen hemen hiç kimseyle konusmuyordu, biri
çalısmasını yarıda bölünce de tepesi atıyoıdu.
Bir aksam Harry oturmus, Snape için Fark Edilmeyen
Zehirler hakkında belalı bir ödevi bitirirken, Ron, "Bunu nasıl yapıyor?" diye sordu. Harry
basını kaldıı-dı. Hermione yıkılacakmıs gibi duran bir kitap yıgınının ardında neredeyse gözden
kaybolmustu.
"Neyi nasıl yapıyor?"
"Bütün derslerine nasıl girebiliyor?" dedi Ron. "Bu saoah onu Aritmansi cadısı Profesör Vector'la
konusurken duydum. Dünkü dersten söz ediyorlardı, ama Hermione o derste olamaz, çünkü Sihirli
Yaratıkların Bakımı'nda bizimle birlikteydi! Ve Ernie McMillan bana onun bir tek Muggle
Arastırmaları dersini bile kaçırma-dıgını söyledi. Oysa bu derslerin yarısı Kehanet'le aynı saatte.
Kehanet derslerinin de hiçbirini kaçırmadı."
Harry'nin o an Hermione'nin imkânsız ders programının esrarını çözecek vakti yoktu. Snape'in
ödevini yazmaya gerçekten devam etmesi gerekiyordu. Ne var ki, iki saniye sonra yeniden
çalısması bölündü. Bu seferki, Wood'du.
"KöKfhaber, Harry. Az önce Atesoku için Profesör McGonagall'ı görmeye gittim. O - sey - bana
biraz kötü davrandı. Bana önceliklerimin yanlıs oldugunu söyledi. Senin hayatta kalmandan çok
Kupa'yı kazanmaya önem verdigimi düsündü sanırım. Üstelik de sırf, önce Snitch'i yakalayacak
olduktan sonra Atesoku'nün seni sırtından atmasına aldırmadıgımı söyledim diye." Wo-od
inanmazlıkla basını salladı. "Gerçekten, ne biçim bagırdı bana... Korkunç bir sey söylemisim
sanırsın. Sonra ona süpürgeyi daha ne kadar tutacagını sordum..." Yüzünü burusturup Profesör
McGonagall'ın sert sesini
290
taklit etti: " 'Gerektigi kadar, Wood'... Sanırım yeni bir süpürge siparis etme vaktin geldi, Harry.
Hangi Süpür-ge'nin arkasında bir siparis formu var... Malfoy gibi sen de bir Nimbus ki Bin Bir
akabilirsin."
"Malfoy'un iyi oldugunu düsündügü hiçbir seyi alacak degilim," dedi Harry, kararlı bir sekilde.
Ocak çaktırmadan subata dönüstü, dondurucu soguk havada degisiklik olmadı. Ravenclaw maçı
gittikçe yaklasıyordu, ama Harry hâlâ yeni bir süpürge ısmarlamamıs ti. Artık, her Biçim
Dsgistirme dersinin arkasından, Hermione yüzünü kaçılarak hızla yanlarından geçer, Ron da
umutla yanı basında dikilirken, Profesör McGonagall'a Atesoku'nu soruyordu.
On ikinci seferde, o daha agzını bile açmadan, Profesör McGonagall, "Hayır, Potter, alamazsın,"
Page 100
 
 
Sitenin tek amacı kendim yükleyip kendim okumamdır. Hiçbir ticari vs. Amacım yoktur.
 
Bugün 38 ziyaretçi (62 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol