Azkaban-21-50
Harry Potter Azkaban Tutsagı
Gringotts'taki kasasını bosaltmasının ne anlamı vardı? Harry fiyat sormadı, ama o günden sonra
hemen her gün Atesoku'na bakmak için oraya geri döndü.
Öte yandan, Harry'nin gerçekten alması gereken seyler de vardı. Aktara gidip ksir malzemeleri
stogunu yeniledi. Artık okul cüppeleri kollarına ve bacaklarına kısa gelmeye basladıgından, Madam
Malkin'in Her Duruma Göre Cüppeleri'ne gidip kendine yeni cüppe aldı. Elbette en önemli isi, yeni
dersleri Sihirli Yaratıkların Bakımı ve Kehanet de dahil, yeni okul kitaplarını almaktı.
Harry dükkânın vitrinine baktıgında sasırdı. Camın arkasında her zamanki altın kabartmalı, parke
tası boyunda büyü kitapları yerine büyük bir demir kafes, içinde de yüz tane kadar Canavar Kitap:
Canavarlar duruyordu. Hiddetle güres tutmus olan kitaplar bogusuyor, birbirlerini kapmaya
çalısıyor, bu arada yırtılan sayfalar da dört bir yana saçılıyordu.
Harry cebinden kitap listesini çıkardı ve ilk kez listede neler olduguna baktı. Canavar Kitap:
Canavarlar, Si-
66
hirli Yaratıkların Bakımı için temel kitap olarak geçiyordu. Harry, Hagrid'in niye kitabın isine
yarayacagını söyledigini simdi anlıyordu. çi rahatladı; Hagrid yine korkunç bir hayvan edinip
yardıma muhtaç mı kaldı acaba diye merak etmisti.
Flourish ve Blotts'a girerken, görevli aceleyle yanına geldi.
"Hogvvarts mı?" dedi hemen. "Yeni kitaplarını mı almaya geldin?"
"Evet," dedi Harry. "Gerekenkitaplar-"
Görevli, Harry'yi kenara itip, "Kaçıl oradan," dedi sabırsızca. Ellerine çok kalın eldivenler geçirdi,
büyük, yumrulu bir baston kaptı ve Canavar Kitap'ların kafesine dogru ilerledi.
"Dur," dedi Harry çabucak. "Bende ondan var zaten."
"Var mı?" Adamın yüzünde muazzam bir rahatlama ifadesi belirmisti. "Sükürler olsun, zaten bu
sabah bes kez ısırıldım -"
Birden vahsi bir yırtılma sesi havayı yardı; Canavar Kitaplardan ikisi bir üçüncüyü yakalamıs,
orasından burasından çekistirip parçalıyordu.
"Kesin! Kesin!" diye bagırdı görevli, elindeki bastonu parmaklıkların arasından uzahp kitapları
ayırarak. "Bir daha hayatta bu kitapları satmam! Burası tımarhaneye döndü! Oysa iki yüz tane
Görünmez Kitap: Görünmezlik aldıgımızda, artık bundan kötüsü o^az diye düsünmüstüm - bir
servete mal olmuslardı ve bir tanesini bile bulamamıstık... Ee, sana baska nasıl yardımcı
olabilirim?"
67
T "Evet," dedi Harry, kitap listesine bakarak. "Cas-sandra Vablatsky'den Gelecegin Sis Perdesini
Aralamak'1 almam gerekiyor."
"Oo, Kehanet'e baslıyoruz, ha?" dedi adam. Eldivenlerini çıkarıp Harry'yi dükkânın arka tarafına
götürdü. Orada fal bakmaya ayrılmıs bir köse vardı. Küçük bir masanın üstü öngörülemezi
Öngörmek: Kendinizi Soklara Karsı Yalıtın ve Kırık Toplar: Fallar Melunlasınca gibi kitaplarla
doluydu.
Küçük bir merdivene tırmanmıs olan görevli, "Buyur," diyerek kalın, kara kaplı bir kitap uzattı.
"Gelecegin Sis Perdesini Aralamak. Temel fal bakma yöntemleri için çok iyi bir rehber. El falı,
kristal küreler, kus bagırsakları..."
Ama Harry dinlemiyordu. Gözü küçük bir masanın üstündeki bir vitrinde duran baska bir kitaba
takılmıstı: ölüm Alametleri: Ecel Kapıya Dayandıgında Yapabilecekleriniz.
"Yerinde olsam onu okumazdım," dedi Harry'nin hangi kitaba baktıgını gören tezgâhtar nazikçe.
"Her tarafta ölüm alametleri görmeye baslarsın, insanı korkudan öldürmek için birebir."
Ama Harry'nin gözü hâlâ kitabın kapagındaydı; ayı büyüklügünde, gözleri parlayan siyah bir köpek
vardı kapakta. Tuhaf bir sekilde tanıdık geliyordu...
Tezgâhtar Gelecegin Sis Perdesini Aralamak'1 Harry'nin eline tutusturdu.
"Baska bir sey var mı?"
"Evet," dedi Harry, gözlerini köpeginkilerden ayı-
68
np saskın bir halde kitap listesine bakarak. "Seyy - Orta Sınıflar için Biçim Degistirme ve Üçüncü
Page 21
Harry Potter Azkaban Tutsagı
Sınıflar için Temel Büyüler Kitabı almam gerekiyor."
Harry on dakika sonra koltuk altında yeni kitaplarıyla Flourish ve Blotts'tan çıktı ve nereye
gittiginin pek farkında olmadan, yürürken birkaç kisiye çarparak Çatlak Kazan'm yolunu tuttu.
Merdivenleri çıkıp odasına girdi ve kitaplarını yatagın üstüne bıraktı. Biri temizlige gelmisti;
pencereler açıktı ve içeri günes ısıgı giriyordu. Harry arka taraftaki gözden uzak Muggle
caddesinden otobüslerin geçtigini duyabiliyordu, asagıda Diagon Yolu'nda gezen görünmez
kalabalıgın sesini de. Lavabonun üstündeki aynada kendini gördü.
"Bu bir ölüm alameti olamaz," dedi yansımasına, boyun egmez bir tavırla. "Magnolia Crescent'ta o
seyi gördügümde panik içindeydim. Büyük ihtimalle sadece bir sokak köpegiydi..."
Elini istemsizce kaldırıp saçını düzlestirmeye çalıstı.
"O konuda kazanamayacagın bir mücadeleye giriyorsun, güzelim," dedi aynası muzip bir sesle.
Günler geçtikçe, Harry her gittigi yerde Ron'un ve Hermione'nin izine rastlamak için etrafına
bakınır oldu. Okulun açılması yaklastıgından, artık Diagon Yolu'na bir sürü Hogwarts ögrencisi
gelmeye baslamıstı. Harry,
69
Kaliteli Quidditch Malzemeleri'nde, Gryffindor'dan arkadasları Seamus Finnigan ve Df.an Thomas'la
karsılasmıstı. Onlar da Atesoku'ndan gözlerini alamıyorlardı. Aynca Flourish ve Blotts'un önvnde
toparlak suratlı, unutkan bir çocuk olan Neville Longbottom'a da rastladı. Harry durup onunla
sohbet etmedi; görünüse bakılırsa Neville kitap listesini kaybetnusfi ve çok sert biri gibi görünen
ninesi onu haslıyordu H ırry, Sihir Bakan-hgı'ndan kaçarken Neville'mis gibi yaptıgını ninenin hiç
ögrenmemesini umdu.
Tatilin son günü uyandıgında, Ron ve Hermi-one'yle hiç olmadı ertesi gün Hog 'Arts Ekspresi'nde
bulusacagını düsünüyordu. Kalktı, g nndi, Atesoku'na son bir kez bakmaya gitti. Tam nerede ögle
yemegi yiyecegini düsünürken, biri ona seslendi. Harry dönüp baktı.
"Harry! HARRY!"
ste ikisi de oradaydılar. Florean Fortescue'nun Dondurma Dükkânı'nın önünde oturuyorlardı. Ron
çok çilli, Hermione'yse çok bronz görünüyordu, ikisi de ona çılgınca el sallıyorlardı.
"Nihayet!" dedi Ron, Harry otururken ona sırıtarak. "Çatlak Kazan'a ugradık, ama çıktıgını
söylediler. Biz de önce Flourish ve Blotts'a gittik, sonra Madam Malkin'e, sonra -"
"Bütün okul malzemelerimi geçen hafta aldım," diye açıkladı Harry. "Hem siz benim Çatlak
Kaan'da kaldıgımı nereden biliyorsunuz?"
"Babam," dedi Ron kısaca.
70
Sihir Bakanlıgı'nda çalısan Mr Weasley elbette Mar-ge Hala'nın basına gelenlerin öyküsünü duymus
olmalıydı.
"Halanı gerçekten de sisirdin mi, Harry?" dedi Her-mione, çok ciddi bir sesle.
"Öyle yapmak istememistim/' dedi Harry. Ron bir kahkaha patlatmıstı. "Sadece - kontrolümü
kaybettim."
"Komik degil, Ron/' dedi Hermione sert bir sekilde. "Cidden, Harry nasıl atılmadı sasıyorum."
"Ben de," diye itiraf etti Harry. "Bırak atılmayı, tutuklanacagım sandım." Ron'a baktı. "Baban
Fudge'ın beni niye bıraktıgını bilmiyor, degil mi?"
Ron omuz silkip, "Sensin diyedir herhalde, degil mi?" dedi. Hâlâ kıkırdıyordu. "Ünlü Harry Potter
falan. Ben öyle halamı teyzemi sisirmeye kalksam, Bakanlık bana ne yapar, düsünmek bile
istemiyorum. Gerçi önce topragı kazıp çıkarmanız gerekirdi, çünkü annem öldürürdü beni. Neyse,
bu aksam bunu babama kendin sorabilirsin. Bu gece biz de Çatlak Kazan'da kalıyoruz! Böylece
yarın King's Cross'a bizimle gelebilirsin! Hermione de orada kalıyor!"
Hermione gözleri gülerek evet anlamında basını salladı. "Annemle babam bu sabah bütün
Hogwarts esyalarımla birlikte beni buraya bıraktı."
"Harika!" dedi Harry neseyle. "Ee, bütün yeni kitaplarınızı, öteberinizi aldınız mı?"
"Suna bak," dedi Ron, uzun ince bir kutu çıkarıp açarak. "Yepyeni bir asa. Otuz bes santim, sögüt,
bir tane tekboynuzlu at kuyrugu tüyü var. Bütün kitapları-
71
Page 22
Harry Potter Azkaban Tutsagı
mızı da aldık" - iskemlesinin altındaki büyük bir çantayı isaret etti. "Su Canavar Küap'lara ne
diyorsun? ki tane istedigimizi söyledigimizde tezgâhtar az daha aglayacaktı."
Harry, Hermione'nin yanındaki iskemlenin üstünde duran bir degil üç tane tıka basa dolu çantayı
isaret ederek, "Onlar ne, Hermione?" diye sordu.
"Eh, ben sizden daha çok yeni derse kaydoldum, öyle degil mi?" dedi Hermione. "Onlar ders
kitaplarım: Aritmansi, Sihirli Yaratıkların Bakımı, Kehanet, Eski Tılsımlar, Muggle Arastırmaları -"
"Niye Muggle Arastırmaları alıyorsun ki?" dedi Ron, Harry'ye bakıp gözlerini devirerek. "Sen
Mugg-le'lardan dogmasın! Annenle baban Muggle! Mugg-le'larla ilgili bilinecek her seyi biliyorsun
zaten!"
"Ama onları büyücülerin bakıs açısından görmek muhtesem olacak," dedi Hermione ciddi ciddi.
"Bu yıl hiç yemek yemeyi ya da uyumayı düsünüyor jnusun, Hermione?" diye sordu Harry. Ron kıs
kıs güldü. Ama Hermione onlara aldırıs etmedi.
"Hâlâ'im Galleon'um var," dedi çantasını kontrol ederek. "Dogum günüm eylülde, annemle babam
kendime simdiden bir hediye alayım diye bana biraz para verdiler."
"Seyle iyi bir kitaba ne dersin?" dedi Ron masum bir ede yla.
"Hayır, sanmıyorum," dedi Hermione istifini bozmadan. "Aslında bir baykus istiyorum. Harry'nin
Hed-wig'i var, seninse Errol'ın -"
72
"Yok," dedi Ron. "Errol bir aile baykusu. Benim sadece Scabbers'ım var." Cebinden faresini çıkardı.
"Ve ona bir baktırtmak istiyorum/' diye ekledi, Scabbers'ı masanın üstüne koyarak. "Sanırım Mısır
ona pek uymadı."
Scabbers normalde oldugundan çok daha zayıf görünüyordu, üstelik bıyıklarında da belirgin bir
sarkma vardı.
Artık Diagon Yolu'nu çok iyi bilen Harry, 'Tam surada bir sihirli-hayvan dükkânı var," dedi. "Sen
Scabbers için bir sey verebilirler mi bakarsın, Hermione de baykusunu alır."
Dondurmalarını ödediler ve karsıya geçip Sihirli Hayvanevi'ne gittiler.
çeride ayakta duracak pek yer yoktu. Kafeslerden bir santim bile duvar görünmüyordu. çerisi çok
kokuyordu, çok da gürültülüydü, çünkü kafeslerin içindekiler ya cikliyor, ya viyaklıyor, ya vıdı vıdı
ediyor, ya da tıslıyordu. Kasadaki cadı çift-uçlu su kelerlerinin bakımı hakkında bir büyücüye
tavsiyelerde bulunuyordu. Harry, Ron ve Hermione kafesleri inceleyerek beklediler.
ki kocaman, mor kara kurbagası oturmus, ıslak yutma sesleri çıkarıyor, ölü kurt sinekleriyle
kendilerine bir ziyafet çekiyorlardı. Mücevherlerle bezeli dev bir tosbaga pencerenin kenarında ısıl
ısıl parlıyordu. Zehirli turuncu salyangozlar cam kaplarının kenarından agır agır süzülüyorlardı.
Sisman, beyaz bir tavsansa pat diye ipek bir silindir sapkaya dönüsüyor, sonra pat diye
73
normale dönüyordu. Her renkten kedi, bir kafes dolusu gürültücü kuzgun, bir sepet dolusu yüksek
sesle vınlayan komik, kaymak rengi yün topagı vardı. Bir tezgâhın üstünde de, uzun tüysüz
kuyruklarını kullanarak bir tür ip atlama oyunu oynayan parlak siyah farelerle dolu bir kafes
duruyordu.
Çift-uçlu su kelercisi büyücü dükkândan çıkınca, Ron tezgâha yaklastı.
"Benim farem," dedi cadıya. "Mısır7dan döndügümüzden beri biraz solgun."
"Tezgâha yatır," dedi cadı, cebinden agır, siyah bir gözlük çıkararak.
Ron iç cebinden Scabbers'ı çıkarıp diger farelerin bulundugu kafesin yanma koydu. Fareler ip
atlama numaralarını bırakıp daha iyi görebilmek için tele yaklastılar.
Ron'un her seyi gibi fare Scabbers da elden düsmeydi (daha önce agabeyi Percy'ye aitti) ve biraz
hırpalanmıs haldeydi. Kafesteki farelerin yanında iyiden iyiye efkârlı görünüyordu.
"Hm," dedi cadı, Scabbers'ı kaldırarak. "Bu fare kaç yasında?"
"Bilmiyorum," dedi Ron. "Bayagı yaslı. Eskiden agabeyimindi."
"Ne tür güçleri var?" dedi cadı, Scabbers'ı yakından inceleyerek.
"Ee -" dedi Ron. sin aslı, Scabbers en ufak bir güç kırıntısı bile göstermemisti hiç. Cadının gözleri
Scab-bers'ın lime lime olmus sol kulagından bir parmagı eksik ön patisine kaydı. Yüksek sesle
cık-cık'ladı.
Page 23
Harry Potter Azkaban Tutsagı
74
"Bu farenin imam gevremis."
"Percy onu bana verdiginde böyleydi zaten," dedi Ron, kendini savunurcasına.
"Böyle sıradan, normal bir bahçe faresinin üç yıldan falan çok yasaması beklenemez," dedi cadı.
"Daha zor yıpranan bir sey arıyorsan, bunlardan biri hosuna gider belki..."
Hemen yine ip atlamaya baslayan siyah fareleri isaret etti. "Gösterisçiler," diye mırıldandı Ron.
"Eger yenisini istemiyorsan, bu Fare Tonigi'ni deneyebilirsin," dedi cadı, tezgâh altından küçük bir
kırmızı sise çıkararak.
"Tamam," dedi Ron. "Ne kadar - AH!"
Ron'un kafası öne düstü. En üst kafesten kocaman, turuncu bir sey atlayıp kafasına inmis ve deli
gibi tükürük saçarak Scabbers'ın üstüne dogru fırlamıstı.
"HAYIR, CROOKSHANKS, HAYIR!" diye bagırdı cadı. Ama Scabbers ellerinin arasından sabun gibi
kayıp yüzükoyun yere yapıstı, sonra da kapı istikametinde sıvıstı.
"Scabbers!" diye bagırdı Ron, onun pesinden dükkândan dısarı fırlayarak. Harry de Ron'u izledi.
Scabbers'ı bulmaları neredeyse on dakika sürdü. Kaliteli Quidditch Malzemeleri'nin önündeki bir
kâgıt sepetine sıgınmıstı. Ron tir tir titreyen fareyi cebine koydu ve basına masaj yaparak
dogruldu.
"O da neydi öyle?"
"Ya çok büyük bir kediydi, ya da küçük bir kaplan," dedi Harry.
75
"Hermione nerede?"
"Herhalde baykusunu alıyordur."
Kalabalık caddede Sihirli Hayvanevi'ne dogru ilerlediler. Oraya vardıklarında Hermione dükkândan
çıktı, ama bir baykusla degil. Kollarını kocaman sarman kediye sıkı sıkı sarmıstı.
"O canavan satın mı aidini" dedi Ron, saskınlıktan bir karıs açık agzıyla.
"Nefis, degil mi?" dedi Hermione. Heyecandan yüzünü al basmıstı.
Bu, görüse göre degisir, diye düsündü Harry. Kedinin turuncu tüyleri kalın ve kabarıktı, ama biraz
çarpık bacaklı oldugu kesindi. Suratıysa somurtkan ve garip bir sekilde ezik görünüyordu, sanki
duvara toslamıs gibiydi. Ancak simdi Scabbers ortalıkta olmadıgından, kedi Hermione'nin
kollarında, halinden memnun, mı-rıldıyordu.
"Hermione, o sey az daha kafa derimi yüzüyordu!" dedi Ron.
"Ama isteyerek yapmadı, degil mi, Crookshanks?"
"Peki ya Scabbers?" dedi Ron, gögüs cebindeki siskinligi göstererek. "Dinlenmeye ve gevsemeye
ihtiyacı var! O sey ortadayken nasıl olacak bu?"
"Aklıma geldi de, Fare Tonigi'ni unuttun," dedi Hermione, küçük kırmızı siseyi Ron'un eline samar
atar gibi bırakarak. "Endiselenmeyi de bırak, Crookshanks benim yatakhanemde'y atacak,
Scabbers ise seninkinde. Ne var bunda? Zavallı Crookshanks, cadının söyledigine göre asırlardır
oradaymıs: Kimse onu istememis."
76
"Neden acaba!" dedi Ron alaylı alaylı. Çatlak Kazan'in yolunu tuttular.
Oraya vardıklarında Mr Weasley barda oturmus, Gelecek Postesz'm okuyordu.
"Harry!" dedi basını kaldırıp gülümseyerek. "Nasılsın?"
"yiyim, sag olun," dedi Harry, üçü esyalarıyla birlikte Mr Weasley'ye katılırlarken.
Mr VVeasley gazetesini bıraktı. Harry artık kendisine tanıdık gelen Sirrus Black fotografının
gazeteden ona baktıgını gördü.
"Onu hâlâ yakalayamadılar öyleyse." dedi.
"Hayır," dedi Mr Weasley. Yüzünde son derece ciddi bir ifade vardı. "Bakanlık'ta hepimizi gündelik
islerimizden çekip onu arama çalısmasına yönlendirdiler, ama simdiye kadar sansımız yaver
gitmedi."
"Onu yakalasak ödül alır mıydık?" diye sordu Ron. "Biraz daha para bulsak iyi olurdu -"
"Saçmalama, Ron," dedi Mr Weasley. kinci bakısta, çok gergin görünüyordu. "Black on üç yasında
bir çocuga yakalanmaz. Onu Azkaban muhafızları yakalayacak, suraya yazıyorum."
Page 24
Harry Potter Azkaban Tutsagı
O anda Mrs VVeasley bara girdi. Elleri alısveris tor-balanyla doluydu. Arkasından da Hogwarts'ta
besinci senelerine baslayacak olan ikizler Fred ve George, yeni Ögrenci Bası seçilmis olan Percy ile
VVeasley'lerin en küçük çocugu ve tek kızı olan Ginny içeri girdi.
Bastan beri Harry'ye zaafı olan Ginny, onu gördügünde her zamankinden de çok utanmıs gibiydi,
belki
77
de Harry geçen y ü Hogwarts'ta onun hayatını kurtardıgı için. Kıpkırmızı kesilerek, Harry'nin
gözlerine bakmadan "merhaba" diye mırıldandı. Percy ise sanki Harry ile tanısmamıslar gibi resmi
bir sekilde elini uzattı. "Harry. Seni görmek ne güzel."
"Merhaba, Percy," dedi Harry. Gülmemek için kendini zor tutuyordu.
"Umarım iyisindir," dedi Percy sisinerek. Harry'nin elini sıkmayı da bırakmamıstı. Bu, belediye
baskanına takdim edilmek gibi bir seydi.
"Çok iyiyim, sag ol -"
"Harry!" dedi Fred, Percy'yi dirsegiyle önünden çekip abartılı bir sekilde egilerek. "Seni görmek
muhtesem, azizim -"
"Harika," dedi George, Fred'i itip Harry'nin elini kaparak. "Kesinlikle fiyakalı."
Percy'nin alnı kırıstı.
"Haydi, yeter," dedi Mrs VVeasley.
"Anne!" dedi Fred, sanki onu yeni görmüs gibi. Annesinin de elini yakaladı. "Seni görmek ne
fevkalade -"
"Yeter dedim," dedi Mrs VVeasley, elindekileri bos bir sandalyeye bırakarak. "Merhaba,
Hany7çigim. Herhalde müjdemizi duymussundur." Percy'nin gögsündeki yepyeni gümüs rozeti
gösterdi. "Ailedeki ikinci Ögrenci Bası!" dedi, gögsü kabararak.
"Ve sonuncu," dedi Fred, usulca.
"Ona ne süphe," dedi Mrs VVeasley, birden kaslarını çatarak, "ikinizi Sınıf Baskanı yapmadıklarının
farkındayım."
78
"Niye Sınıf Baskanı olmak isteyelim ki?" dedi Geor-ge. Bu fikir ona tiksinti vermis gibiydi. "Hayatın
ne zevki kalır o zaman?"
Ginny kikirdedi.
"Kız kardesinize daha iyi örnek olmalısınız!" diye çıkıstı Mrs Weasley.
"Ginny'nin örnek alacak baska agabeyleri var, anne," dedi Percy magrur bir edayla. "Ben gidip
yemek için üstümü degistireyim..."
Percy gidince George derin bir oh çekti.
"Onu bir piramide kapatmaya çalıstık," dedi Harry'ye. "Ama annem bizi gördü."
O geceki yemek çok keyifli geçti. Hana Tom salondaki üç masayı birlestirdi ve yedi VVeasley, Harry
ve Hermione bes leziz yemegi afiyetle yediler.
Enfes çikolatalı pudinglerine sıra gelince, "Yarın King's Cross'a nasıl gidiyoruz, baba?" diye sordu
Fred.
"Baka^hk iki araba gönderiyor," dedi Mr VVeasley.
Herkes basım çevirip ona baktı.
"Niye?" diye sordu Percy merakla.
"Senin sayende, Perce," dedi George ciddi bir ses tonuyla. "Kaportalarının üzerinde küçük
bayraklar da olacak, onlann üstünde de ÖB yazacak -"
"- Öküz Baslı anlamına," dedi Fred.
Percy ve Mrs VVeasley dısında herkesin gülmekten burnundan puding fıskırdı.
79
Percy vakur bir sesle, "Bakanlık niye araba gönderiyor, baba?" diye sordu yine.
"Sey, bizim artık bir arabamız olmadıgından," dedi Mr Weasley, "ve ben orada çalıstıgımdan, bana
bir iyilikte bulunuyorlar..."
Sesi rahattı, arna Harry onun kulaklarının kızardıgını fark etti. Tıpkı baskı altında oldugu
zamanlarda Kon'un kulaklarının kızarması gibi.
Page 25
Harry Potter Azkaban Tutsagı
"yi de ediyorlar," dedi Mrs VVeasley hemen. "Ne kadar bagajımız var farkında mısınız? Muggle
Metro-su'nda çok güzel bir tablo çizerdiniz... Hepiniz esyalarınızı topladınız, degil mi?"
"Ron yeni esyalarının hepsini sandıgına koymadı daha," dedi Percy, ıstıraplı bir sesle. "Onları
benim yatagıma yıgdı."
Mrs Weasley masanın öbür ucundan seslendi: "Gidip bütün esyalarını toplasan iyi olur, Ron.
SabaMeyin pek vaktimiz olmayacak." Ron, kaslarını çatarak Percy'ye baktı.
Yemekten sonra herkesin karnı doymus ve uykusu gelmisti. Esyalarını kontrol etmek için birer
birer odalarına çıktılar. Ron ve Percy, Harry'nin yanındaki odadaydılar. Harry sandıgını yeni kapatıp
kilitlemisti ki, duvarın öbür tarafından kızgın sesler duydu ve neler olduguna bakmaya gitti.
On iki numaranın kapısı aralıktı ve Percy bas bas bagırıyordu.
"Burada, komodinin üstündeydi, cilalamak için çıkarmıstım -"
80
Ron da bagırarak, "Ona dokunmadım bile, tamam mı?" diye karsılık verdi.
"Ne oldu?" dedi Harry.
"Ögrenci Bası rozetim gitmis," dedi Percy, hızla Harry'ye dönerek.
"Scabbers'ın Fare Tonigi de," dedi Ron, sandıgını bosaltıp aranarak. "Sanırım barda unuttum -"
"Rozetimi bulana kadar hiçbir yere gitmiyorsun!" diye bagırdı Percy.
Harry, Ron'a, "Scabbers'ın tonigini ben alırım, esyalarımı topladım nasılsa," dedi ve asagı indi.
Bara giden geçidin yarısına gelmisti ki, salondan iki kızgın ses daha geldi kulagına. Seslerin Mr ve
Mrs We-asley'ye ait oldugunu hemen anladı. Tereddüt etti, onları kavga ederken duydugunu
bilsinler istemiyordu. Ama kendi adını da duyunca durdu ve salonun kapısına yaklastı.
"... ona söylememenin hiç anlamı yok," diyordu Mr VVeasley hararetle. "Bunu bilmek Harry'nin
hakkı. Fud-ge'a anlatmaya çalıstım, ama o Harry'ye çocuk gibi muamele etmekte ısrarlı. O on üç
yasında ve -"
"Arthur, gerçegi söylersen ödü kopar!" dedi Mrs VVeasley tiz bir sesle. "Okula bunu kafasına
takmıs olarak mı yollamak istiyorsun onu? Tanrı askına, bilmedigi için mutlu o!"
"Niyetim onu perisan etmek degil, tetikte olmasını saglamak," diye kendini savundu Mr VVeasley.
"Harry ile Ron'un nasıl oldugunu biliyorsun, akıllarına eseni yapıyorlar - simdiye dek iki kez Yasak
Orman'a düstü-
81
ler! Ama Harry bu yıl öyle bir sey yapmamalı! Evden kaçtıgı gece basına neler gelebilirdi diye bir
düsünüyorum d".! Hızır Otobüs onu almasaydı, her iddiasına varım ki Bakanlık bulmadan ölmüs
olurdu."
"Ama ölmedi, gayet iyi, o zaman ne anlamı var -"
"Molly, Sirius Black'in deli oldugunu söylüyorlar. Belki öyledir, ama Azkaban'dan kaçabilecek kadar
akıl-lıymıs demek, hem de böyle bir sey imkânsız sayıldıgı halde. Üç hafta oldu, kimse izine
rastlamadı. Fudge'm Gelecek Postasz'na söyleyip durdugu seyler umurumda degil, Black'i
yakalamamız, kendi kendine büyü yapan asalar üretmemiz kadar uzak bir ihtimal gibi görünüyor.
Kesin olan tek sey, Black'in neyin pesinde oldugu -"
"Ama Harry, Hogwarts'ta tamamen güvende olacak." .
"Azkaban'ın da tamamen güvenli bir yer oldugunu düsünüyorduk. Black, Azkaban'dan
kaçabildiyse, Hog-warts'a da girebilir."
"Ama kimse Black'in Harry'nin pesinde oldugunda •> emin degil -"
Tahtadan tok bir ses çıktı. Harry, Mr VVeasley'nin yumrugunu masaya vurduguna emindi.
"Molly, sana kaç kere söylemem gerekiyor? Basına anlatmadılar, çünkü Fudge bunun gizli
kalmasını istiyordu. Ama Black'in kaçtıgı gece, Fudge, Azkaban'a gitti. Muhafızlar Fudge'a Black'in
bir süredir uykusunda konustugunu söylemisler. Hep aynı seyi söylüyormus: "O, Hogwarts'ta... o,
Hogvvarts'ta." Black çıldırmıs, Molly, Harry'nin ölmesini istiyor. Bana sorarsan
82
Harry'yi öldürmenin Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen'i yeniden güçlü kılacagını sanıyor. Harry'nin
Kim-Oldugu-nu-Bilirsin-Sen'i durdurdugu gece Black her seyini yitirdi, Azkaban'da da bunu
saplantı haline getirebilecegi on iki yıl geçirdi..."
Page 26
Harry Potter Azkaban Tutsagı
Bir sessizlik oldu. Gerisini de duymak için yanıp tutusan Harry, kapıya iyice yanastı.
"Arthur, tabii ki neyin dogru olduguna inanıyorsan onu yapmalısın. Ama Albus Dumbledore'u
unutuyorsun. Dumbledore Müdür oldugu sürece kimsenin Harry'ye Hogwarts'ta zarar
verebilecegini sanmıyorum. Herhalde onun da bütün bunlardan haberi vardır."
"Tabii ki haberi var. Ona Azkaban muhafızlarının okul arazisinde mevzilenmesinin bir mahzuru
olup olmadıgını sorduk. Hosuna gitmedi, ama kabul etti."
"Hosuna gitmedi mi? Black'i yakalayacaklarsa niye hosuna gitmesin ki?"
"Dumbledore, Azkaban muhafızlarından pek hoslanmıyor," dedi Mr VVeasley sıkıntıyla. "Aslına
bakarsan, ben de... ama Black gibi bir büyücüyle ugrasıyorsan, normalde uzak durmak isteyecegin
kisilerle güç birligi yapman gerekir bazen."
"Eger Harry'yi kurtanrlarsa -"
"- o zaman bundan sonra onlar hakkında tek bir kötü söz bile söylemem," dedi Mr VVeasley bitkin
bir sesle. "Geç oldu, Molly, yukarı çıksak iyi olur..."
Harry iskemlelerin gıcırtısını duydu. Elinden geldigince sessiz bir sekilde, bara giden geçitten indi
ve göz-
83
den kayboldu. Salonun kapısı açıldı. Birkaç saniye sonra kulagına gelen seslerden, Mr ve Mrs
Weasley/nin merdivenleri çıktıgını anladı.
Fare Tonigi sisesi yemekte oturdukları masanın altında duruyordu. Harry, Mr ve Mrs VVeasley'nin
odalarının kapısının kapandıgını isitene kadar bekledi, sonra elinde siseyle yukarı çıktı.
Fred ve George gölgelerin içinde egilmis, Perc/nin rozetini bulmak için Ron'la birlikte kald;gı
odanın altını üstüne getirmesini dinleyerek kahkahadan kınlıyorlardı.
Fred, "Rozeti biz aldık," diye fniıdadı Harry'ye. "Biraz gelistiriyoruz."
Simdi rozetin üstünde ögrenci Koa wsı yazıyordu.
Harry kendini zorlayarak güldü, gidip Ron'a Fare Tonigi'ni verdi ve kendini odasına kapayıp
yatagına uzandı.
Demek Sirrus Black onun pesindeydi. Bu her seyi açıklıyordu. Fudge ona yumusak davranmıstı,
çünkü onu sag salim görünce çok rahatlamıstı. Harry'ye Di-agon Yolu'nda kalma sözü verdirmisti,
çünkü oradaki çok sayıda büyücü onu gözaltında tutabilirlerdi. Yann onlan istasyona götürmesi için
iki Bakanlık arabası göndermedeki amacı da, VVeasley'lerin trende Harry'ye göz kulak olmalarıydı.
Harry yan odadan gelip duvarda eriyen bagırısları dinleyerek yatagında yatıp, niye daha fazla
korkmadıgını merak etti. Sinüs Black tek bir lanetle on üç kisiyi öldürmüstü; Mr ve Mrs VVeasley,
Harry gerçegi bilirse
84
panige kapılır diye düsünüyordu besbelli. Ama Harry Mrs VVeasley'yle tamamen aynı fikirdeydi:
Dünyanın en güvenli yeri, Dumbledore'un oldugu yerdi. Herkes sürekli Dumbledore'un hayatta
Lord Voldemort'un korktugu tek insan oldugunu söylemiyor muydu? Herhalde Voldemort'un sag
kolu olan Black de ondan aynı derecede korkardı.
Bir de su herkesin sözünü ettigi Azkaban muhafızları vardı. Çogu kisinin korkudan kendini
kaybetmesine sebep oluyor gibiydiler. Eger onlar okulda mevzile-niyorsa, Black'in içeri girme sansı
çok küçük görünüyordu.
Hayır, bütün bunların içinde Harr/nin canını en çok sıkan sey, artık Hogsmeade'e gitme sansının
sıfıra yakın olmasıydı. Kimse Black yakalanana kadar Harr/nin satonun güvenli ortamından
ayrılmasını istemeyecekti; hatta, tehlike geçene kadar, attıgı her adımın dikkatle izlenecegini
düsünüyordu.
Karanlık tavana kaslarını çatarak baktı. Kendi basının çaresine bakamaz mı sanıyorlardı? Lord
Volde-mort'dan üç kere kurtulmustu, hepten ise yaramaz biri degildi...
Durup dururken, MagnoLa Crescent'ta gölgelerin içinde gördügü yaratıgın resmi gözünün önüne
geldi. Ecel kapıya dayandıgında yapabilecekleriniz...
"öldürülmeyecegim" dedi Harry yüksek sesle.
"Hah söyle, güzelim," dedi aynası uykulu bir sesle.
85
Page 27
Harry Potter Azkaban Tutsagı
BESNC BÖLÜM
Ruh Emici
Ertesi sabah Tom, her zamanki dissiz sıntısıyla ve elinde bir fincan kahveyle Harry'yi uyandırdı.
Harry giyindi ve tam canı sıkkın bir Hedwig'i kafesine dönmeye ikna ediyordu ki, Ron gürültüyle
odaya girdi, kafasından sweatshirt'ünü geçiriyor ve sinirlenmis görünüyordu.
"Trene ne kadar erken binersek, o kadar iyi," dedi. "Hiç degilse Hogwarts'ta Percy'den uzak
kalırım. Simdi de beni Penelope Clearvvater'ın fotografına çay damlatmakla suçluyor. Biliyorsun,"
Ron yüzünü burusturdu, "kız arkadası. Yüzünü çerçevenin altına sakladı, çünkü burnunda koca bir
leke olmus..."
Harry, "Sana bir sey söyleyecegim," diye söze basladı, ama bu sefer de, Percy'yi yeniden kızdırdıgı
için Ron'u tebrik etmek amacıyla ugrayan Fred'le George yüzünden lafı yarım kaldı.
Kahvaltıya indiler. Mr Weasley, kt.slan çatık, Gelecek Postası'nın birinci sayfasını okuyordu, Mrs
Weasley ise Hermione ile Ginny'ye genç kızken yaptıgı bir Ask ksiri'ni anlatıyordu. Üçü de
kıkırdayıp duruyordu.
86
Masaya otururlarken Ron, Harry'ye, "Ne diyordun sen?" diye sordu.
"Sonra konusuruz," diye mırıldandı Harry, tam o sırada Percy fırtına gibi içeri dalmıstı.
Harry handan ayrılma kargasası içinde Ron'la da, Hermione'yle de konusma fırsatı bulamadı.
Çatlak Ka-zan'ın dar merdiveninden sandıklarını güçbela asagı indirip kapının yakınına yıgmakla
mesguldüler, üstlerine de tepesinde Hedwig ve Hermes'in (Perc/nin cüce baykusu) tünedigi
kafesleri koydular. Sandık yıgınının yanında, gürültüyle tükürük saçan küçük bir hasır sepet vardı.
Hermione hasırların arasından, "Tamam, Crooks-hanks," diye sakıdı. "Trende seni çıkaracagım."
"Hayır, çıkarmayacaksın," diye cevabı yapıstırdı Ron. "Zavallı Scabbers ne olacak bakalım?"
Gögsüne isaret etti, oradaki büyük yumrudan anlasıldıgı kadarıyla Scabbers cebinde büzülmüstü.
Dısarıda Bakanlık arabalarını bekleyen Mr Weasley, basını içeri uzattı.
"Geldiler," dedi. "Haydi, Harry."
Mr VVeasley, Harry'yi önüne katıp eski moda iki koyu yesil arabadan ilkine dogru götürdü. Her iki
arabayı da, zümrüt yesili takım elbise giymis, sinsi görür.dslü iki büyücü sürüyordu.
Mr VVeasley, kalabalık sokakta asagı yukarı bakarak, "Bin bakalım, Harry," der11.
Harry arabanın arkasına oturdu, çok geçmeden yanına Hermione, Ron ve son olarak da Percy
geldi. Ron bundan hiç hoslanmadı.
87
King's Cross yolculugu, Harry'nin Hızır Otobüs'teki yolculuguyla karsılastırılınca fevkalade olaysız
sayılırdı. Sihir Bakanlıgı arabaları neredeyse sıradan görü-nüyorl irdi, ama Harry onların, Vernon
Eniste'nin yeni sirket arabasının kesinlikle geçemeyecegi bosluklardan fiiyrılabildiklerini fark etti.
King's Cross'a yirmi dakika erken vardılar. Bakanlık sürücüleri onlara bagaj arabaları buldu,
sandıklarını çıkardı. Sonra da sapkalarına dokunarak Mr VVeasley'ye selam verdiler ve arabalarına
binip gittiler. Nasıl olduysa, trafik ısıklarının önündeki yerinden kıpırdamayan araba kuyrugunun
basına geçivermeyi de becerdiler.
Mr VVeasley istasyona kadar Harr/nin burnunun dibinden ayrılmadı.
Çevrelerine bakarak, "Peki öyleyse," dedi, "madem bu kadar kalabalıgız, ikiser ikiser geçelim.
Önce Harry ile ben gidiyoruz."
Mr Weasley dokuz ve onuncu peronlar arasındaki bölmeye dogru Harry'nin arabasını iterek yürüdü,
henüz dokuzuncu perona varmıs olan 125 numaralı sehirlerarası trenle çok ilgilenmis gibi
görünüyordu. Harry'ye anlamlı bir bakıs atarak, kayıtsızca bölmeye yaslandı. Harry de onu taklit
etti.
Bir an sonra katı metalin içinden yanlamasına Peron Dokuz Üç Çeyrek'e geçmislerdi. Baslarını
kaldırınca, çocuklarını trene kadar getirmis cadılar ve büyücülerle dolu perona dumanlar saçan,
kıpkırmızı lokomotifi, yani Hogwarts Ekspresi'ni gördüler.
Percy ve Ginny aniden Harry'nin ardında belirdi.
88
Soluk solugaydılar, belli ki bölmeyi kosarak geçmislerdi.
Page 28
Harry Potter Azkaban Tutsagı
"Ah, iste Penelope!" dedi Percy, saçını düzeltip yeniden pembeleserek. Uzun ve kıvırcık saçlı bir
kıza dogru, kız parlak rozetini ille de görsün diye gögsünü çıkararak yürümeye basladı. Ginny ile
Harry göz göze geldi, ikisi de güldüklerini gizlemek için sırtlarını döndüler.
Geri kalan VVeasley'ler ile Hermione de onlara katılınca, Harry ve Mr VVeasley öne düsüp, agzına
kadar dolu kompartımanların yanından geçtiler, trenin sonuna, hayli bos görünen bir vagona kadar
gittiler. Sandıkları yüklediler, Hedwig'le Crookshanks'i bagaj rafına koydular, sonra da Mr ve Mrs
VVeasley'ye veda etmek için yeniden asagı indiler.
Mrs Weasley önce çocuklarının hepsini, sonra Her-mione'yi, nihayet de Harry'yi öptü. Harry, o
kendisine fazladan bir kez sarılınca utandı, ama aslında pek de memnun oldu.
Mrs V,". asley dogrulurken, garip bir sekilde parlayan gözlerle, "Kendine dikkat edeceksin, degil
mi, Harry?" dedi. Sonra kocaman el çantasını açtı ve, "Hepinize sandviç yaptım," diye ekledi. "Al
bakalım, Ron... hayır, salamura et degil... Fred? Fred nerede? Al, canım..."
Mr VVeasley yavasça, "Harry," dedi, "bir dakika buraya gel."
Basıyla bir sütunu isaret etti, Harry de onu izleyerek sütunun arkasına gitti, digerlerini Mrs
VVeasley'nin etrafına toplanmıs halde bıraktı.
89
Mr VVeasley, gergin bir sesle, "Gitmeden önce sana söylemem gereken bir sey var," dedi.
"Tamam, Mr VVeasley, biliyorum," dedi Harry.
"Biliyor musun? Nasıl bilebilirsin?"
"Ben... sey... dün gece sizinle Mrs VVeasley'yi konusurken duydum. stemeden kulak misafiri
oldum," diye ekledi Harry çabucak. "Kusura bakmayın -"
"Bu sekilde ögrenmeni tercih etmezdim," dedi Mr VVeasley, kaygılı görünüyordu.
"Hayır - dogru söylüyorum, mesele yok. Böylece siz Fudge'a verdiginiz sözü tutmus oldunuz, ben
de neler oldugunu ögrendim."
"Harry, çok korkmus olmalısın -"
Harry içtenlikle, "Korkmadım," dedi. "Sahiden," diye ekledi, çünkü Mr VVeasley inanmamıs gibi
bakıyordu. "Kahraman olmaya çalısmıyorum ama, yani cidden, Sirius Black, Voldemort'dan beter
olamaz, degil mi?"
Mr VVeasley ismi duyunca irkildi, ama duymazlıktan geldi.
"Harry, i>en senin Fudge'ın düsündügünden daha saglam kumastan oldugunu biliyordum,
korkmadıgına da elbette memnunum ama -"
Geri kalan çocukları önüne katmıs, trene götüren Mrs VVeasley, "Arthur!" diye seslendi. "Arlhur,
ne yapıyorsun? Tren kalktı kalkacak!"
"Geliyor, Molly," •• dedi Mr VVeasley, ama sonra Hany^ye döndü ve daha alçak bir sesle, daha
hızla konusmaya devam etti. "Dinle, bana söz vermeni istiyorum -"
90
"- iyi bir çocuk olup satoda kalacagım konusunda mı?" diye sordu Harry, kederle.
"Tam öyle sayılmaz." Harry, Mr VVeasley'yi tanıdıgından beri hiç bu kadar ciddi görmemisti.
"Harry, bana Black'i aramayacagın konusunda yemin et."
Harry bakakaldı. "Ne?"
Gürültülü bir düdük sesi duyuldu. Demiryolu görevlileri trenin yanında yürüyor, bütün kapılan
çarparak kapatıyorlardı.
Mr VVeasley, daha da hızlı konusarak, "Bana söz ver, Harry," dedi, "ne olursa olsun -"
Harry saskınlıkla, "Beni öldürmek istedigini bildigim birini niye arayayım?"diye sordu.
"Yemin et, ne duyarsan duy -"
"Arthur, çabuk!" diye bagırdı Mrs VVeasley.
Tren duman salıyordu; hareket etmeye baslamıstı. Harry kompartımanın kapısına kostu, Ron
kapıyı açıp o geçsin diye geriye çekildi. Pencereden sarktılar, tren bir köseyi dönüp onlar gözden
kaybolana kadar Mr ve Mrs VVeasley'ye el salladılar.
Tren hızlanırken Harry, Ron ve Hermione'ye, "Sizinle özel olarak konusmam gerek," dedi.
"Git bakalım, Ginny," dedi Ron.
Ginny, gücenmis bir edayla, "Aman ne güzel," dedi ve azametle dısarı çıktı.
Page 29
Harry Potter Azkaban Tutsagı
Harry, Ron ve Hermione koridorda yürümeye basladılar. Bos bir kompartıman arıyorlardı, ama
trenin en sonundaki dısında hepsi doluydu.
Bu kompartımanda sadece bir kisi vardı, pencere-
91
nin yanında mısıl mısıl uyuyan bir adam. Hany, Ron ve Hermione, esikte kaldılar. Hogwarts
Ekspresi genellikle ögrencilere mahsustu, yemek arabasını iten cadı hariç, bu trende daha önce hiç
yetiskin görmemislerdi.
Yabancı son derece pejmürde, birçok yeri yamalı bir büyücü cüppesi giymisti. Hasta ve bitkin
görünüyordu. Hayli genç olsa da, açık kestane rengi saçlan yer yer kırlasmıstı.
Pencereden en uzakta olan yerlere oturup kapıyı çekerek kapatırlarken, "Kim dersiniz?" dedi Ron
fısıltıyla.
Hermione hemen, "Profesör R. J. Lupin," diye fısıldadı.
"Nereden biliyorsun?"
Hermione, adamın üstündeki bagaj rafını isaret ederek, "Bavulunda yazıyor," dedi. Bagajda özenle
dügümlenmis bol miktarda sicimin bir arada tuttugu, küçük, hırpalanmıs bir bavul vardı. Bir
kösesine yansı soyulmus harflerle "Profesör R. J. Lupin" adı yapıstırılmıstı.
Ron, profesörün solgun profiline bakıp kaslannı çatarak, "Ne dersi okutuyor acaba?" dedi.
"Orası belli," diye fısıldadı Hermione. "Bir tek bos ders var, degil mi? Karanlık Sanatlara Karsı
Savunma."
Harry, Ron ve Hermione'nin daha önce iki tane Karanlık Sanatlara Karsı Savunma hocalan
olmustu, ikisi de ancak birer yıl dayanabilmisti. sin tekinsiz olduguna iliskin söylentiler vardı.
"Eh, umanm üstesinden gelir," dedi Ron kuskuyla. "Sanki saglam bir nazar degse isi bitecekmis
gibi bir ha-
92
li var, degil mi? Neyse..." Harry'ye döndü, "sen bize ne anlatacaktın?"
Harry onlara Mr ve Mrs VVeasley'nin tartısmasını ve az önce Mr VVeasley'nin ona uyanda
bulundugunu' anlattı. Sözlerini bitirdigi zaman Ron yıldırım çarpmıs gibi görünüyordu, Hermione
ise ellerini agzına kapatmıstı. Sonunda onları indirip, "Sirius Black seni bulmak için mi kaçmıs?"
diye sordu. "Ah, Harry... çok, çok dikkatli olman gerek. Bela arama, Harry..."
Sinirlenen Harry, "Ben bela aramıyorum," dedi. "Bela genellikle beni buluyor."
Ron titreyerek, "Harry o kadar aptal mı ki, onu öldürmek isteyen bir kaçıgın ardına düssün?" dedi.
kisi de haberden Harry'nin beklediginden daha fazla etkilenmislerdi. Ron da, Hermione de
Black'ten onun korktugundan daha fazla korkuyordu.
Ron sıkıntıyla, "Azkaban'dan nasıl çıktıgım kimse bilmiyor," dedi. "Daha önce kimse bunu
basaramamıstı. Üstelik de en yüksek güvenlik önlemleriyle korunan bir tutsaktı."
Hermione içtenlikle, "Ama onu yakalarlar, degil mi?" diye sordu. "Yani bütün Muggle'lar da onu
arıyor..."
Ron birden, "O ses de ne?" dedi.
Bir yerlerden hafif, teneke gibi bir düdük sesi duyuluyordu. Kompartımanı gözleriyle taradılar.
"Senin sandıgından geliyor, Harry," dedi Ron, ayaga kalkıp bagaj rafına uzandı. Biraz sonra Cep
Sinsios-kopu'nu Harry'nin cüppelerinin arasından çekip almıs-
93
ti. Alet Ron'un avucunda hızla dönüyor ve pırıl pırıl ısık saçıyordu.
Hermione daha iyi görmek için ayaga kalktı, ilgiyle, "O bir Sinsioskop mu?" dedi.
"Evet... Ha, bak, çok ucuz," dedi Ron. "Onu Harry'ye yollamak için Errol'ın bacagına baglarken
çıldırdı sanki."
Hermione kurnazca, "O sırada güvenilmez bir sey yapıyor muydun?" diye sordu.
"Hayır! Sey... Errol'ı kullanmamam gerekiyordu. Biliyorsun, uzun yolculukları kaldıracak halde
sayılmaz... yi ama, Harry'ye hediyesini baska nasıl yollayacaktım?"
Sinsioskop tiz ıslıklar çalarken, Harry, "Yeniden sandıga koy," diye akıl verdi. "Yoksa onu
uyandıracak."
Basıyla Profesör Lupin'i isaret etti. Ron, Sinsios-kop'u Vernon Eniste'nin pek korkunç bir çift
Page 30
Harry Potter Azkaban Tutsagı
çorabının içine sakladı, böylece sesini de kesmis oldu. Sonra da sandık kapagını üzerine kapadı.
Yerine oturarak, "Hogsmeade'de kontrol ettirebiliriz," dedi. "Dervish ve Banges'de böyle seyler
satıyorlar, sihirli aletler falan, Fred'le George söylemisti."
Hermione merakla, "Hogsmeade hakkında fazladan bir seyler biliyor musun?" diye sordu.
"ngiltere'deki tek Muggle'sız yerlesim alanı oldugunu okumustum -"
"Evet, öyle sanırım," dedi Ron düsünmeden. "Ama gitmek istememin nedeni o degil. Ben sadece
Balyum-ruk'a girmek istiyorum!"
94
"O da ne?" diye sordu Hermione.
Ron'un yüzüne hülyalı bir ifade geldi. "Orası, her seyin bulundugu bir sekerci dükkânı... Biber
Seytan-cık'lar -agzından duman çıkarmana yol açıyorlar- ve çilek dondurması ile top top kremadan
yapılmıs kocaman sisman Sokotop'lar. Sınıfta emerken, az sonra ne yazacagını düsünüyormus gibi
görünmeni saglayan gerçekten kusursuz seker tüy kalemler -"
Hermione azimle ısrar etti. "Ama Hogsmeade çok ilginç bir yer, degil mi? Tarihi Büyücülük
Mekânları''nda, hanın 1612 cinaice ayaklanmasının karargâhı oldugu yazılı, Bagıran Baraka da
ingiltere'deki en perili binaymıs -"
"- ve onları emerken seni yerden birkaç santim yükselten koca koca serbet toplan," dedi Ron.
Besbelli, Hermione'nin agzından çıkan tek kelimeyi bile dinlememisti.
Hermione dönüp Harry'ye baktı.
"Okuldan biraz uzaklasıp Hogsmeade'de kesfe çıkmak hos olmaz mı?"
"Sanırım olur," dedi Harry kasvetle. "Siz ögrenince bana söylersiniz."
"Ne demek istiyorsun?" dedi Ron.
"Ben gidemem. Dursley'ler izin belgemi imzalamadı, Fudge da olmaz dedi."
Ron dehsete kapılmıstı.
"Gelmene izin yok mu? Ama - olmaz ki - McGona-gall ya da baska biri sana izin verir -"
Harry sahte sahte güldü. Gryffindor binasının Bas-kan'ı olan Profesör McGonagall çok sert biriydi.
95
"- ya da Fred'le George'a soranz, onlar satonun dısına çıkan bütün gizli geçitleri bilirler -"
"Ron!" dedi Hermione sertçe. "Black henüz yaka-lanmamısken bence Harry okuldan kaçmamalı -"
Harry acı acı, "Evet, herhalde McGonagall da ondan izin istedigimde böyle diyecek," dedi.
"Ama biz yanında olursak," dedi Ron, Hermione'y e sevkle, "Black cesaret edemez -"
Hermione, "Aman Ron, saçmalama," diye cevabı yapıstırdı. "Black sokagın orta yerinde bir sürü
insanı öldürmüs biri, sırf biz ordayız diye Harry'ye saldırmaktan çekinir mi sanıyorsun?"
Konusurken bir yandan da Crookshanks'in sepetinin baglarıyla oynuyordu.
"Çıkarma o seyi dısarı!" dedi Ron, ama çok geç kalmıstı. Crookshanks sepetten kus gibi sıçradı,
gerindi, esnedi ve Ron'un dizlerine atladı. Ron'un cebindeki yumru titredi, o da Crookshanks'i
öfkeyle itti.
"Bırak sunu!"
"Ron, yapma!" dedi Hermione öfkeyle.
Ron tam cevap verecekti ki, Profesör Lupin kımıldandı. Yürekleri kalkarak ona baktılar, ama Lupin
basını öbür yana çevirip, agzı biraz açık uyumaya devam etti.
Hogwarts Ekspresi kararlı bir sekilde kuzeye dogru yoluna devam ediyordu, pencerenin dısındaki
manzara gitgide daha vahsi ve karanlık bir hal alırken, tepedeki bulutlar da kalınlasmıstı, insanlar
kompartıman kapısının önünde ileri geri kosturuyorlardı. Crookshanks
96
simdi bos bir koltuga oturmustu, ezik yüzü Ron'a dönüktü, san gözleri ise Ron'un üst cebindeydi.
Saat birde yemek arabasını süren tombul cadı kompartıman kapısına geldi.
Ron, basıyla Profesör Lupin'i isaret ederek kararsızlık içinde, "Acaba onu uyandırsak mı?" dedi.
"Biraz yemek yese iyi olacakmıs gibi görünüyor."
Hermione ihtiyatla Profesör Lupin'e yaklastı.
"Sey - Profesör?" dedi. "Özür dilerim - Profesör?"
Lupin yerinden kımıldamadı.
Page 31
Harry Potter Azkaban Tutsagı
Cadı, Harry'ye üst üste dizilmis koca bir kazan pastası yıgını uzatırken, "Üzülme canım," dedi.
"Uyanınca karnı acıkmıs olursa, ben önde kondüktörün yanında olacagım."
Q»dı kompartımanın kapısını çekip kapatırken, Ron yavasça, "Gerçekten uyuyor sanırım, ha?"
dedi. "Yani, ölmemistir, degil mi?"
"Hayır, hayır, nefes alıyor," diye fısıldadı Hermione, bir yandan da Harry'nin ona uzattıgı kazan
pastasını alıyordu.
Belki arkadaslıgı iyi 'sayılmazdı, ama Profesör Lu-pin'in kompartımanlarında olması ise de yaradı.
Ögleden sonra bir ara, tam yagmur yagmaya baslayarak pencerenin dısında yuvarlanıp giden
tepeleri flulastır-mısken, koridorda yeniden ayak sesleri duydular. En sevmedikleri üç kisi kapıda
belirdi: Draco Malfoy ve iki yanında iki yardakçısı, Vincent Crabbe ve Gregory Goyle.
Draco Malfoy'la Harry, Hogwarts'a yaptıkları ilk
97
tren yolculugundan beri birbirine düsmandı. Solgun, sivri yüzünde hep alaycı bir gülüs bulunan
Malfoy, Slytherin binasındaydı; Slytherin Quidditch takımında Arayıcı pozisyonunda oynuyordu,
yani Harr/nin Gryffindor takımındaki pozisyonu. Crabbe ve Goyle sanki Malfoy'un emirlerini yerine
getirmek için dogmuslardı. kisi de enine gelismis ve kaslıydılar. Saçı kaklarına kadar inen ve çok
kalın bir boynu olan Crabbe daha uzun boyluydu. Goyle'un kısa, kabarık saçları ve uzun, goril
kollan vardı.
Malfoy her zamanki tembel konusmasıyla kompartıman kapısını açarak, "Bak hele, kimler var
burda," dedi. "Porur-la Vızır."
Crabbe ve Goyle ifrit gibi kıkırdadılar.
"Babanın bu yaz sonunda biraz altın edindigini duydum, VVeasley," dedi Malfoy. "Annen soktan
öldü mü?"
Ron yerinden öyle bir fırladı ki, Crookshanks'in sepetine çarpıp yere düsürdü. Profesör Lupin
horladı.
"O da kim?" dedi Malfoy. Lupin'i fark edince oto-matikman bir adım geri çekilmisti.
Ron'u tutmak gerekirse diye her ihtimale karsı ayaga kalkmıs olan Harry, "Yeni hoca," dedi. "Ne
diyordun, Malfoy?"
Malfoy'un soluk gözleri kısıldı; bir ögretmenin burnunun dibinde kavga çıkaracak kadar budala
degildi.
Crabbe ile Göyle'a küskün küskün, "Gelin hadi," diye mırıldandı, yok oldular.
Harry ve Ron yeniden oturdu, Ron yumruklarına masaj yapıyordu.
98
Kızgın kızgın, "Bu yıl Malfoy'un saçmalıklarım dinleyecek degilim," dedi. "Dogru söylüyorum. Eger
ailem hakkında bir saka daha yapacak olursa, kafasını yakaladıgım gibi -"
Ron eliyle havada vahsi bir hareket yaptı.
Hermione tıslar gibi, "Ron/' dedi, bir yandan da Profesör Lupin'i gösteriyordu, "dikkatli ol..."
Ama Profesör Lupin hâlâ mısıl mısıl uyuyordu.
Tren daha da kuzeye dogru yoluna devam ederken yagmur siddetlendi. Pencereler simdi yekpare,
ısıltılı bir griye dönüsmüstü. Bütan koridorlardaki ve bagaj raflarının üstündeki fenerler yanana
kadar gittikçe koyulasmayı sürdüren bir gri. Tren tıngırdadı, zangırdadı, kükredi, ama Profesör
Lupin hâlâ uyuyordu.
Artık tamamen kararmıs pencereden bakmak için onun yanından öne egilen Ron, "Neredeyse
varmıs olmalıyız," dedi.
Kelimeler agzından henüz çıkmıstı ki, tren yavaslamaya basladı.
"Harika," dedi Ron, ayaga kalkıp Profesör Lupin'in yanından ihtiyatla yürüyerek dısarıya bakmaya
çalısırken. "Açlıktan ölüyorum, sölene gitmek istiyorum..."
Hermione saatine bakarak, "Varmıs olamayız," dedi.
"Öyleyse niye duruyoruz?"
Tren gittikçe yavaslıyordu. Pistonların sesi kesilince, rüzgâr ve yagmur camları daha da büyük bir
gürültüyle dövmeye koyuldu.
Kapıya en yakın olan Harry, koridora bakmak için
Page 32
Harry Potter Azkaban Tutsagı
99
ayaga kalktı. Vagon boyunca, kafalar merakla kompartımanlardan dısarı uzanıyordu.
Tren bir sarsıntıyla durdu, uzaktan gelen^patırhlar ve gümbürtülerden, bagajların raflardan düs
anü anladılar. Sonra hiçbir uyan olmaksızın ısıklar söndü, zifiri karanlıga gömüldüler.
Ron'un sesi, Harr/nin arkasından, "Neler oluyor?" dedi.
"Ayy!" diye soludu Hermione. "Ron, o benim ayagım!"
Harry el yordamıyla yerine döndü.
"Sence tren anza mı yaptı?"
"Bilmem..."
Bir gıcırtı duyuldu, Harry, pencerenin birazını «ilip dısarı bakan Ron'un karanlık siluetini hayal
meyal seçti.
"Dısarıda bir hareket var," dedi Ron. "Sanırım birileri trene biniyor..."
Kompartımanın kapısı aniden açıldı ve birisi Harry'nin bacaklarının üstüne çıkıp canını acıttı.
"Pardon! Neler oluyor, biliyor musunuz? Ayy! Pardon-"
"Merhaba, Neville," dedi Harry, karanlıkta el yordamıyla aranıp Neville'i pelerininden çekerek.
"Harry? Sen misin? Neler oluyor?"
"Hiçbir fikrim yok! Otursana -"
Gürültülü bir tıslama ve acı bir ciyaklama sesi yükseldi. Neville, Crookshanks'in üstüne oturmaya
kalkmısa.
100
Hermione'nin sesi duyuldu: "Gidip kondüktöre neler oluyor diye soracagım." Harry onun yanından
geçtigini ve kapının kayarak yeniden açıldıgını hissetti, sonra bir gümbürtü duyuldu, birileri acıyla
viyakladı.
"O da kim?"
"Kim o?"
"Ginny?"
"Hermione?"
"Ne yapıyorsun?"
"Ron'u arıyordum -"
"Gel de otur-"
"Buraya degil!" dedi Harry çabucak. "Burda ben varım!"
"Ayy!" dedi Neville.
"Susun!" dedi boguk bir ses birden.
Anlasılan Profesör Lupin nihayet uyanmıstı. Harry onun kösesinde hareket ettigini duyuyordu.
Hiçbiri konusmadı.
Yumusak bir çıtırtının ardından titresen bir ısık kompartımanı doldurdu. Profesör Lupin elinde bir
avuç alev tutuyor gibiydi. Bu alevler yorgun gri yüzünü aydınlatıyordu, ama gözlerinde tetikte ve
uyanık bir takıs vardı.
Aynı boguk sesle, "Oldugunuz yerde kalın," dedi-, avuç dolusu atesini önünde tutarak yavasça
ayaga kalktı.
Ama kapı, daha Lupin ona ulasamadan agır agır
Kapıda, Lupin' in elindeki titresen alevlerle aydın-
101
lanmıs olarak, boyu tavana kada:' varan pelerinli bir sekil duruyordu. Yüzü kukuletasının altına
tamamen gizlenmisti. Harry'nin gözleri asagı dogru kaydı ve gördügü sey midesinin kasılmasına
yol açtı. Pelerinden dısarı bir el çıkıyordu. Bu, ıslak ıslak parıldayan, grimsi, yapıs yapıs görünen,
lekeli bir eldi. Suda çuıümüs ölü bir sey gibi...
Ne var ki, görünmesi bir saniye olle sürmedi. Pelerinin altındaki yaratık Harry'nin bak s nı
hissetmis gibi, el hemen siyah kumasın katlan ar asır a çekildi.
Sonra da kukuletanın altındaki st-y. her neyse, uzun uzun, agır agır, hırıltıyla nefes aldı. ı^ınki
çevresinden havadan da fazla bir sey emmek istiyot gibiydi.
Page 33
Harry Potter Azkaban Tutsagı
Üzerlerine yogun bir soguk çöktü. Harry gögsünde solugunun sıkısıp kaldıgını hissetti. Soguk,
derisinden de daha derinlere indi. Gögsünün içindeydi, kalbinin içinde...
Harry'nin gözleri devrildi. Göremiyordu. Sogukta boguluyordu. Kulaklarında su sesi gibi bir
çagıldama vardı. Asagı çekiliyordu, kükreme gittikçe aıtıyordu...
Ve sonra uzaklardan feryatlar duydu, korkunç, korkmus, yalvaran feryatlar. Bagıran her kimse,
Harry ona yardım etmek istiyordu. Kollarını oynatmava çalıstı, ama oynatamadı... Kalın, beyaz bir
sis çevresinde, içinde anafor gibi dönüyordu -
"Harry! Harry! yi misin?"
Biri yüzünü tokatlıyordu.
"N-ne?"
Harry gözlerini açtı. Üstünde fenerler vardî, yer
102
sarsılıyordu - Hogwarts Ekspresi yeniden yola koyulmus, ısıklar yanmıstı. Oturdugu yerden
dösemeye kaymıstı anlasılan. Ron ve Hermione yanında yere diz çökmüslerdi, tepelerinde onu
gözleyen Neville'le Profesör Lupin'i görebiliyordu. Harry kendini çok hasta hissetti. Gözlügünü
iterek yerine oturtmak için elini yüzüne götürünce de, yüzünün soguk soguk terledigini fark etti.
Ron ve Hermione onu kaldırıp yerine oturttular.
Ron kaygıyla, "yi misin?" diye sordu.
"Evet," dedi Harry, çabucak kapıya dogru baktı. Kukuletalı yaratık yok olmustu. "Ne oldu? O - o
sey nerde? Kim bagırdı?"
"Kimse bagırmadı," dedi Ron, daha da kaygılı.
Harry ısıl ısıl kompartımana baktı. Ginny ve Nevil-le, her ikisi de bembeyaz halde ona baktılar.
"Ama feryatlar duydum -"
Bir çat sesi, hepsinin yerinden fırlamasına yol açtı. Profesör Lupin muazzam büyüklükte bir
çikolatayı parçalara ayırıyordu.
"Al," dedi Harry'ye, ona özellikle büyük bir parça uzatarak. "Ye. Faydası olur."
Harry çikolatayı aldı, ama yemedi.
"O sey neydi?" diye sordu Lupin'e.
"Bir Ruh Emici," dedi Lupin, simdi digerlerine de çikolata veriyordu. "Azkaban'ın Ruh Emici'lerinden
biriydi."
Herkes ona bakakaldı. Profesör Lupin bos çikolata kâgıdını burusturup cebine soktu.
103
"Ye," diye tekrarladı. "Faydası olur. Benim kondüktörle konusmam gerek, kusura bakmayın..."
Harr/nin yanından geçti, koridorda gözden kayboldu.
"yi oldugundan emin misin, Harry?" diye sordu Hermione, ona endiseyle bakarak.
"Anlamıyorum... ne oldu?" dedi Harry, yüzündeki teri biraz daha sildi.
"Eh - o sey - Ruh Emici - oracıkta durdu ve etrafa baktı (yani herhalde, yüzünü göremedim) - ve
sen -sen-"
Hâlâ korkmus görünen Ron, "Kriz falan geçiriyor-sun sandım," dedi. "Sanki kaskatı oldun, yere
düstün ve titreyip kasılmaya basladın -"
"Ve Profesör Lupin üzerinden geçti, Ruh Emici'ye dogru yürüdü, asasını çekti," dedi Hermione. "Ve
dedi ki 'Hiçbirimiz pelerinlerimizin altında Sirius Black'i saklamıyoruz. Git buradan.' Ama Ruh Emici
yerinden kıpırdamadı bile. Lupin bir seyler mırıldandı, asasının ucundan gümüsümsü bir sey ona
dogru fiskırdı, o da döndü ve sanki kayarak uzaklastı..."
Neville, her zamankinden daha tiz bir sesle, "Korkunçtu," dedi. "O girince içerisi nasıl sögüdü,
hissettiniz mi?"
"Kendimi garip hissettim," dedi Ron, rahatsız rahatsız omuzlarını oynattı. "Sanki bir daha hiç
neselene-meyecekmisim gibi...".,
Kösesine büzülmüs ve neredeyse Harry kadar kötü görünen Ginny, usulca hıçkırdı. Hermione
yanına
104
gidip onu teselli etmek istercesine kolunu omzuna doladı.
Page 34
Harry Potter Azkaban Tutsagı
Harry kendini garip hissederek, "Ama hiçbiriniz -yerinizden asagı düsmediniz mi?"
"Hayır," dedi Ron, yeniden endiseyle Harry'ye baktı. "Ama Ginny deliler gibi titriyordu..."
Harry anlamıyordu. Kendini zayıf ve titrek hissediyordu, sanki agır bir grip geçirmis gibi. Yavas
yavas utanmaya da baslıyordu. Neden baskaları degil de bir tek o darmadagın olmustu?
Profesör Lupin geri dönmüstü. çeri girerken durakladı, onlara baktı ve cılız bir tebessümle, "Yani,
o çikolataları zehirlemedim..." dedi.
Harry bir parça ısırdı ve hayretle, sıcaklıgın el ve ayak parmaklarının uçlarına kadar yayıldıgını
hissetti.
Profesör Lupin, "On dakika içinde Hogwarts'ta olacagız," dedi. "yi misin, Harry?"
Harry, Profesör Lupin'e adını nereden bildigini sormadı.
"yiyim," diye mırıldandı, utançla.
Yolculugun geri kalanında pek konusmadılar. Sonunda tren Hogsmeade istasyonunda durdu,
herkes inmek için itisip kakısmaya basladı. Baykuslar öttü, kediler miyavladı, Nevüle'in kurbagası
sapkasının altında gürültüyle vrakladı. Minik peron buz gibiydi, yagmur buzlu tabakalar halinde
yagıyordu.
Asina bir ses, "Birinci sınıflar burdan!" dedi. Harry, Ron ve Hermione dönünce Hagrid'in devasa
siluetini peronun öbür yanında gördüler. Çok korkmus görünen
105
birinci sınıfları göldeki geleneksel yolculuklarına çagırıyordu.
"yi misiniz, siz üçünüz?" diye kalabalıgın baslan üzerinden haykırdı. Ona el salladılar, ama
konusma fırsatı bulamadılar, çünkü çevrelerindeki insan yıgını onlan peron boyunca öbür yana
sürüklüyordu. Harry, Ron ve Hermione, inisli çıkıslı bir balçık yola çıkan diger ögrencileri izlediler.
Orada birinci sınıflar dısındaki ögrencileri en azından yüz posta arabası bekliyordu. Harr/nin
tahminine göre her biri görünmez birer at tarafından çekiliyordu, çünkü içeri girip kapıyı kapatınca
araba kendiliginden yola koyuluyor, kâh sarsılıyor, kâh yalpalıyordu.
Araba hafiften hafife humus ve saman kokuyordu. Harry çikolatayı yediginden beri kendini daha iyi
hissediyordu, ama hâlâ zayıftı. Ron ve Hermione, sanki yeniden yıgılmasından korkuyorlarmıs gibi,
yan yan ona bakıyorlardı.
Araba, tepesinde kanatlı yaban domuzlan bulunan tas sütunların arasındaki bir çift muhtesem
dövme demir kapıya dogru yuvarlana yuvarlana giderken, Harry kapının iki yanında nöbet tutan
heyula gibi, kukuletalı iki Ruh Emici daha gördü. Bir soguk hastalık dalgası onu yeniden içine
almakla tehdit etti; Harry, yamru yumru koltugunda arkaya yaslanıp, kapılardan geçene kadar
gözlerini yumdu. Araba, satoya çıkan, uzun, egimli yolda hızlandı. Hermione minik pencerelerden
birinden dısan sarkmıs, çok sayıdaki taretin ve kulenin yaklasmasını seyrediyordu. Sonunda araba
sallanarak durdu ve Hermione ile Ron indi.
106
Harry de asagı inerken, tembel ama keyifli bir ses kulagına çarptı.
"Bayıldın ha, Potter? Longbottom dogru mu söylüyor? Sahiden bayıldın mı?"
Malfoy, Hermione'ye bir dirsek atıp geçerek satoya çıkan tas merdivenlerde Harry'nin yolunu kesti.
Yüzü neseliydi, soluk gözleri melun melun parlıyordu.
Disleri sıkılmıs Ron, "Çek git, Malfoy," dedi.
Malfoy yüksek sesle, "Sen de bayıldın mı, VVeasley? O korkunç ihtiyar Ruh Emici senin de ödünü
patlattı mı yoksa?" dedi.
Sakin bir ses, "Bir sorun mu var?" dedi. Profesör Lupin o anda bir sonraki arabadan çıkmıstı.
Malfoy, Profesör Lupin'e küstah bir bakıs attı. Bu, onun cüppesindeki yamaları ve eski püskü
bavulunu da kapsayan bir bakıstı. Sesinde minicik bir alay ima-sıyla, "Ah, hayır - sey - Profesör,"
dedi. Sonra da Crab-be ve Goyle'a pis pis sırıttı, önlerine düsüp merdivenlerden satoya çıktı.
Hermione acele etsin diye Ron'un sırtını dürttü, üçü merdivenlerde kaynasan kalabalıga katıldı.
Devasa mese ön kapılardan geçip magara gibi Giris Salonu'na girdiler. Salon alev alev mesalelerle
aydınlatılmıstı ve üst katlara giden görkemli mermer bir merdiveni barındırıyordu.
Büyük Salon'un kapısı sag tarafta açıktı. Harry kalabalıgı oraya dogru izledi, ama daha gecenin
karanlık ve bulutlu gögünü yansıtan sihirli tavana dogru dürüst bir göz atmadan, bir ses, "Potter!
Page 35
Harry Potter Azkaban Tutsagı
Granger!" diye seslendi. "kinizi de görmek istiyorum!"
107
Harry ve Hermione saskınlıkla döndüler. Biçim Degistirme hocalan ve Gryffindiff binasının Baskan'ı
Profesör McGonagall, kalabalıgın Dasları üzerinden sesleniyordu. Saçlarını sımsıkı arkada toplayan
sert" görünüslü bir cadıydı. Keskin gözleri, kare biçiminde gözlükle çerçevelenmisti. Harry, içinde
kötü bir sey olacagı hissiyle, itise kakısa zorlukla onun yanına vardı. Profesör McGonagall, içinde
hep yanlıs bir sey yaptıgı duygusunu uyandırırdı.
Profesör, "Öyle kaygılı görünmenize gereK yok -sadece odamda bir seyler söyleyecegim," dedi
onlara. "Hadi isine, Weasley."
Profesör McGonagall, Harry ile Hermione'yi gevezelik eden kalabalıktan uzaklastırırken, Ron
bakakaldı. Harry ve Hermione, Giris Salonu, mermer merdiven ve bir koridor boyunca Profesör'e
eslik ettiler.
Kocaman, hos geldin diyen bir atesin yandıgı küçük odasına geldiklerinde, Profesör McGonagall
eliyle onlara oturmalarım isaret etti. Kendisi de masasının basına geçerek îıemen, "Profesör Lupin
önden bir baykus yollayarak trende hastalandıgım söyledi, Potter," dedi.
Daha Harry cevap veremeden kapı hafifçe vuruldu ve revir görevlisi Madam Pomfrey paldır küldür
içeri girdi.
Harry yüzünün kızardıgını hissetti. Bayılması yeterdi zaten, ya da her ne yaptıysa... herkesin böyle
gürültü koparmasına gerek yoktu.
"yiyim," dedi, "bir seye ihtiyacım yok -"
"Ah, sensin, öyle mi?" dedi Madam Pomfrey.
108
Harry'nin dediklerine aldırmayarak ona yakından bakmak için egildi. "Sanırım yine tehlikeli bir
seyler yaptın."
"Bir Ruh Emici'ydi, Poppy," dedi Profesör McGo-nagall.
Birbirlerine karanlık bir bakıs attılar ve Madam Pomfrey hosnutsuzluk içinde "çık çık" dedi.
"Bir okula Ruh Emici'leri yerlestirmek," diye mırıldandı, Harry'nin saçını geriye itip alnına elini
koyarak. "lk bayılan o olmayacak. Evet, alnı yapıs yapıs olmus. Dehset verici seylerdir onlar ve
zaten narin olan insanlar üzerindeki etkileri -"
Harry kızgın kızgın, "Ben narin degilim!" dedi.
O anda nabzına bakmakta olan Madam Pomfrey dalgın dalgın, "Elbette degilsin," dedi.
Profesör McGonagall çabucak, "Neye*ihtiyacı var?" diye sordu. "Yatak istirahatı mı? Belki de geceyi
hastane kanadında geçirmeli, ne dersin?"
"Ben iyiyim!" dedi Harry, yerinden sıçrayarak. Revire giderse Draco Malfoy'un neler söyleyecegi
düsüncesi, iskenceden farksızdı.
Simdi Harry'nin gözlerinin içine bakmaya çalısan Madam Pomfrey, "Eh, hiç degilse biraz çikolata
yemeli," dedi.
"Yedim zaten," dedi Harry. "Profesör Lupin bana çikolata verdi. Hepimize verdi."
Madam Pomfrey, onayladıgını belli eden bir^dayla, "Verdi, öyle mi?" dedi. "Demek ki sonunda
neyin neye deva oldugunu bilen bir Karanlık Sanatlara Karsı Savunma hocamız olmus."
109
Profesör McGonagall, sert bir sesle, "Kendini iyi hissettiginden emin misin, Potter?" dedi.
"Evet."
"Peki öyleyse. Ben Miss Granger'la ders programı üzerinde kısa bir konusma yaparken dısarıda
bekler misin lütfen? Sonra da birlikte sölene ineriz."
Harry, kendi kendine mırıldanarak hastane kanadına yönelen Madam Pomfrey'le birlikte koridora
çıktı. Birkaç dakika beklemesi gerekti, sonra bir seye pek sevinmis görünen Hermione, arkasında
Profesör McGonagall ile kapıda göründü ve üçü mermer merdivenden asagı, Büyük Salon'a indi.
Salon, bir sivri uçlu siyah büyücü sapkalan denizinden farksızdı. Uzun bina masalarının hapsine,
ortada masalann üstünde uçusan binlerce mumun ısıgında yüzleri parlayan ögrenciler dizilmisti.
Bir tutam beyaz saçlı, minicik bir büyücü olan Profesör Flitvvick eski bir sapkayla üç bacaklı bir
tabureyi Salon'un dısına tasıyordu.
Page 36
Harry Potter Azkaban Tutsagı
Hermione yavasça, "Ah," dedi, "Seçme'yi kaçırdık."
Hogwarts'ın yeni ögrencileri binalanna Seçmen Sapka'yı baslarına takarak seçilirdi, sapka onların
en uygun oldugu binayı (Gryffindor, Ravenclaw/ Huffle-puff ya da Slytherin) bagırarak duyururdu.
Profesör McGonagall uzun adımlarla ögretmenler masasındaki bos iskemlesine dogru yürüdü.
Harry ile Hermione ise olabildigince sessiz adımlarla ters yöne, Gryffindor masasına gittiler.
Salon'un arkasından geçerlerken insanlar
110
dönüp onlara baktı, birkaç tanesi de parmagıyla Harry'yi gösterdi. Yoksa Ruh Emici'nin önünde
yere yıgılmasının hikâyesi bu kadar çabuk mu duyulmustu?
Harry ve Hermione, onlara yer ayırmıs olan Ron'un iki yanına oturdular.
Ron, "Neymis mesele?" diye mırıldandı Harry'ye.
Harry fısıldayarak açıklamaya koyuldu ama, tam o sırada Müdür ayaga kalkıp konusmaya
baslayınca, lafını yarıda kesti.
Profesör Dumbledore çok yaslı olmasına ragmen insanda hep büyük enerjiye sahipmis izlenimi
uyandırırdı. Çok uzun gümüsi renkte saçları ve sakalı, dar çerçeveli gözlügü ve son derece kemerli
bir burnu vardı. Genellikle çagının en büyük büyücüsü olarak tanımlanırdı, ama Harry'nin ona
saygı duymasının nedeni bu degildi. Albus Dumbledore'a güvenmeden edemezdiniz ve Harry onun
ögrencilere gülümseyisini izlerken, Ruh Emici tren kompartımanına girdiginden beri kendini ilk kez
gerçekten sakin hissetti.
Mum ısıgı sakalının üstünde ısıldayan Dumbledore, "Hos geldiniz!" dedi. "Hogvvarts'ta bir baska
yıla hos geldiniz! ^ize söyleyecek birkaç seyim var ve içlerinden birisi çok ciudi. Mükemmel
sölenimiz kafanızı karıstırmadan en iyisi onu aradan çıkarmak herhalde..."
Dumbledore bogazını temizleyerek devam etti: "Hepinizin Hogwarts Ekspresi'ndeki aramalardan
sonra farkına varmıs olacagı gibi, okulumuz su anda Sihir Bakanlıgı'nm bir isi için burada bulunan
birtakım Az-kaban Ruh Emici'lerine ev sahipligi ediyor."
111
O duraklayınca Harry de, Mr VVeasley'nin söylediklerini hatırladı: Dumbledore, Ruh Emici'lerin
okulu korumasından memnun degildi.
Dumbledore, "Arazinin bütün girislerine mevzilen-diler," diye devam etti, "ve bizimle birlikte
oldukları sürece, kimsenin okuldan izinsiz ayrılmaya kalkısmaması gerektigini açıklıga
kavusturmak zorundayım. Ruh Emici'ler numaralara, kılık degistirmeye kanmaz -hatta
Görünmezlik Pelerinleri'ne bile," diye yumusak baslı bir edayla ekledi. Harry ve Ron birbirlerine
baktı. "Rica ya da mazereti anlamak bir Ruh Emici' nin dogasında yoktur. Bunun için her birinizi
uyarıyorum, size zarar vermeleri için neden yaratmayın, Ruh Emici'ler söz konusu olunca hiçbir
ögrencinin kural dısı davranmaması için Sınıf Baskanları'na ve kız ve erkeklerin iki yeni Ögrenci
Bası'na güveniyorum."
Harry'nin birkaç iskemle ötesinde oturan Percy yine gögsünü sisirdi ve hayranlık beklentisiyle
etrafa baktı. Dumbledore yeniden durakladı, büyük bir ciddiyetle Salon'u süzdü. Yerinden
kıpırdayan ya da ses çıkaran olmadı.
"Mutlu olay ise," dedi, "bu yıl aramıza katılan iki yeni ögretmene hos geldin dememiz."
"Önce, Karanlık Sanatlara Karsı Savunma ögretmenligi görevini almayı kabul etme lütfunda
bulunan Profesör Lupin."
Dagınık, coskudan hayli uzak alkıslar dıfyuldu. Sadece trende Profesör Lupin'le aynı
kompartımanda olanlar siddetle alkısladı, Harry dahil. Profesör Lupin,
112
en iyi cüppelerini giymis olan diger ögretmenlerin yanında daha da pejmürde duruyordu.
Ron, "Snape'e bak," diye fısıldadı Harry'nin kulagına.
ksir hocası Profesör Snape, ögretmen masasının öbür ucundan Profesör Lupin'e bakıyordu. Herkes
Sna-pe'in Karanlık Sanatlara Karsı Savunma hocalıgını ne kadar istedigini bilirdi, ama Snape'ten
nefret eden Harry bile onun ince, sarımsı renkteki yüzünü çarpıtan ifadeye hayret etti. Öfkenin de
ötesindeydi: nefretti. Harry bu ifadeyi çok iyi biliyordu. Snape, gözleri ne vakit Harry'ye ilisse hep
bu ifadeyi takınırdı.
Page 37
Harry Potter Azkaban Tutsagı
"kinci yeni hocamıza gelince," diye devam etti Dumbledore, Profesör Lupin için tutulan isteksiz
alkıs sona ererken, "Sihirli Yaratıkların Bakımı hocamız Profesör Kettleburn'ün geçen yıl sonunda
geri kalan uzuvlarının keyfini daha uzun süre çıkarabilmek için emekliye ayrıldıgını söylemekten
üzüntü duyuyorum. Öte yandan, onun yerini dolduracak sahsın Rubeus Hagrid olması beni
sevindiriyor. Hagrid, bekçilik görevlerine ek olarak bu ögretmenlik isini de yapmayı kabul etti."
Harry, Ron ve Hermione, nutku tutulmus halde birbirlerine baktılar. Sonra da özellikle Gryffindor
masasından gök gürültüsü gibi yükselen alkısa katıldılar. Harry, yüzü yakut kırmızısına dönüsmüs,
kocaman tebessümü kara sakalının arapsaçından farksız yıgını arkasında saklanmıs halde, egilerek
muazzam ellerine bakan Hagrid'i görmek için öne egildi.
Ron, masayı yumruklayarak, "Bilmeliydik!" diye
113
kükredi. "Baska kim bize ısıran bir kitap gönderirdi ki?"
Herkes durduktan sonra bile alkıslamaya devam eden Harry, Ron ve Hermione/ Profesör
Dumbledore yeniden konusmaya baslarken Hagrid'in gözlerini masa örtüsüne sildigini gördüler.
"Eh, sanırım önemli seyler bundan ibaret," dedi Dumbledore. "Sölen baslasın!"
Önlerindeki altın tabaklar ve kadehler birden yiyecek ve içeceklerle doldu. Aniden acayip acıkan
Harry, elinin uzanabildigi her seyden tabagına doldurup yemeye koyuldu.
Çok leziz bir sölendi; Salon konusmalarla, kahkahalarla ve çatal-bıcak sıngırtılarıyla dolmustu.
Ancak • Harry, Ron ve Hermione sölen bir an önce bitsin istiyorlardı ki, Hagrid'le konusabilsinler.
Ögretmen olmanın onun için ne büyük anlam tasıdıgını biliyorlardı. Hag-rid, tam bir büyücü
degildi. Ögrenciliginin üçüncü yılında, islemedigi bir suç yüzünden Hogwarts'tan atılmıstı. Geçen yıl
onun adını temize çıkaran, Harry, Ron ve harmione olmustu.
En sonunda, son balkabagı turtası lokmaları altın tabaklarda eriyip bitince, Dumbledore yataga
gitme vakti geldigini bildirdi ve aradıkları fırsatı ele geçirdiler.
Ögretmenler masasına vardıklarında Hermione, "Tebrikler, Hagrid!" dedi bir sevinç çıglıgıyla.
"He*D siz üçünüz sayesinde," dedi Hagrid, basını kaldırıp onlara bakarken parıldayan yüzünü
peçetesine
114
silerek. "nanamıyorum... büyük adam, Dumbledore... Profesör Kettleburn yeter artık dedikten
sonra dosdogru kulübeme geldi... hep istedigim seydi..."
Duygularına yenilip yüzünü peçetesine gömdü, Profesör McGonagall da onları kovaladı.
Harry, Ron ve Hermione, mermer merdivenden yukarı akın akın çıkan Gryffindor'lara katıldılar.
Artık adamakıllı yorulmuslardı. Birkaç koridordan daha geçtiler, baska merdivenlerden çıkıp
durdular ve sonunda Gryffindor Kulesi'nin gizli girisine geldiler. Pembe elbiseli sisman bir hanımın
kocaman portresi, "Parola?" diye sordu.
"Geliyorum, geliyorum!" diye seslendi Percy kalabalıgın arkasından. "Yeni parola, Fortıına Majorl"
"Ah hayır," dedi Neville Longbottom hüzünle. Parolaları hatırlamakta hep güçlük çekerdi.
Portre deliginden ve ortak salondan geçen kızlarla oglanlar ayrılıp kendi yatakhane
merdivenlerinden çıktılar. Harry'nin döne döne yükselen merdiveni çıkarken tek düsündügü sey,
buraya döndügüne ne kadar memnun olduguydu. çinde bes tane dört direkli karyola bulunan,
bildik, daire biçimindeki yatakhanelerine vardılar ve etrafa bakan Harry, sonunda evinde oldugunu
hissetti.
115
ALTINCI BOLUM
Pençeler ve Çay yapraklan
Ertesi gün Harry, Ron ve Hermnne Büyük Salon'a kahvaltı etmeye indiklerinde, ilk gcrdükleri sey
Draco Malfoy oldu, kalabalık bir Slytherin ^ ııbunu komik bir öyküyle eglendiriyordu. Malfoy, ta11
onlar yanından geçerlerken gülünç bir baygınlık ge- irme taklidi yaptı ve büyük bir kahkaha koptu.
"Aldırma," dedi Harry'nin tam arkasından yürüyen Hermione. "Hiç aldırma, degmez..."
Buldok suratlı Slytherin'li bir kız olan Pansy Par-kinson, "Hey, Potter!" diye cıyakladı. "Potte-! Ruh
Emiciler geliyor, Potter! Bööööö.'"
Harry, Gryffindor masasına gidip Gecrge Weas-ley'nin yanındaki bos iskemleye yıgıldı.
Page 38
Harry Potter Azkaban Tutsagı
"Yeni üçüncü sınıf ders programlan," deoi George, elindekileri uzatarak. "Nen var senin, Harry?"
"Malfoy," dedi Ron. Slytherin masasın? ten. ters ba-.karak George'un öbür yanına oturdu.
George kafasını kaldırıp baktıgında, Maifoy yine korkudan bayılma numarası yapıyordu.
116
"Küçük pislik," dedi sakin bir ses tonuyla. "Geçen gece Ruh Emici'ler trende bizim tarafa
geldiklerinde bu kadar burnu havada degildi ama. Kosa kosa bizim kompartımana geldi, degil jrü,
Fred?"
Fred, Malfoy'a küçümser bir bakıs atarak, "Neredeyse altına ediyordu," dedi.
"Benim de pek hosuma gitmedi, dogrusu," dedi George. "Korkunç seyler su Ruh Emici'ler..."
"Sanki insanın içini donduruyorlar, degil mi?" dedi Fred.
"Ama siz kendinizden geçmediniz, degil mi?" dedi Harry alçak sesle.
"Kafana takma, Harry," dedi George yüreklendirir-cesine. "Babam da bir kere Azkaban'a gitmek
zorunda kalmıstı, hatırlıyor musun, Fred? Orasının ömründe gittigi en berbat yer oldugunu
söylemisti. Geri döndügünde zayıf fa, titriyordu... Ruh Errici'ler bulundukları yerdeki mutlulugu
emip alıyorlar. Oradaki tutsakların çogu çıldırıyor."
"Neyse, ilk Quidditch maçından sonra görürüz bakalım Malfoy böyle neseli olacak mı," dedi Fred.
"Sezonun ilk maçı Gryffindor'la Sh/tr erin arasında, unutmadın, degil mi?"
Harry ile Malfoy bir Quidditch maçnda ilk kez karsı karsıya geldiklerinde, kaybeden Malfoy
olmustu. Nesesi biraz yerine gelen Harry sosis ve ı ızarmıs domates aldı.
Hermione yeni ders programı n inceliyordu.
"Güzel, bugün bazı yeni de-s ere baslıyoruz," dedi mutlu mutlu.
117
Ron, onun omzunun üstünden bakıp kaslarını çatarak, "Hermione," dedi, "senin programını
karman çor-man etmisler. Baksana - günde on ders falan vermisler sana. Hepsine girecek vaktin
yok."
"Üstesinden gelirim. Profesör McGonagall'la hallettik onu."
"Ama bak," dedi Ron gülerek, "bu sabahın programını görüyor musun? Saat dokuzda Kehanet, Ve
tam altında, saat dokuzda, Muggle Arastırmalan. Ve -" Ron inanamayan gözlerle programa biraz
daha yaklastı, "bak - onun da altında, Aritmansi, saat dokuzda. Yani, iyi oldugunu biliyorum,
Hermione, ama kimse o kadar iyi olamaz. Aynı anda nasıl üç ayrı derse girersin kî?"
"Saçmalama," dedi Hermione. "Tabii ki aynı anda üç derste olmayacagım."
"Ee, o zaman -"
"Marmeladı uzat," dedi Hermione.
"Ama-"
"Aman Ron, sana ne programım biraz doluysa?" diye kestirip attı Hermione. "Dedim ya, Profesör
McGonagall'la hallettik."
Tam o sırada Büyük Salon'dan içeri Hagrid girdi. Uzun köstebek derisi paltosunu giymisti ve
kocaman elinde ölü bir kokarcayı tutmus, dalgın dalgın sallıyordu.
Ögretmenler masasına dogru giderken durup, "yisiniz ya?" dedi hevesle. "Hayatta ilk dersime siz
giriyorsunuz! Ögle yemeginden hemen sonra! Sabah besten beri ayaktayım, hazırlık yapıyorum...
umarım sorun çıkmaz... ben ögretmen ha?., vay-be,.."
118
Agzı kulaklarında, bir eliyle hâlâ kokarcayı sallayarak ögretmenler masasının yolunu tuttu.
Ron biraz kaygılı bir sesle, "Acaba ne hazırlıyor?" dedi.
Salon bosalmaya basladı, insanlar ilk derslerine girmek için yola koyulmustu. Ron ders programına
göz attı.
"Gitsek iyi olacak. Bak, Kehanet, Kuzey Kulesi'nin tepesinde. Oraya varmamız on dakika sürer..."
Çabucak kahvaltılarını bitirdiler, Fred ve George'a hosça kal dediler ve Salon'un çıkısına dogru
ilerlediler. Slytherin masasının yanından geçerlerken, Malfoy bir kez daha baygınlık geçirme taklidi
yaptı. Harry, Giris Salonu'na geçtiginde hâlâ arkasından gelen kahkahaları duyabiliyordu.
Kuzey Kulesi'ne gitmek, uzun bir yolculuktu. Hog-warts'ta iki yıl geçirdikleri halde satonun her
tarafını ögrenebilmis degillerdi, üstelik daha önce Kuzey Kule-si'ne hiç girmemislerdi.
Page 39
Harry Potter Azkaban Tutsagı
"Kestirme - bir - yol - olmalı," dedi Ron soluk soluga. Yedinci defa upuzun bir merdiven çıkarak,
hiç tanıdık görünmeyen bir sahanlıga gelmislerdi. Etrafla, tas duvara asılmıs bos bir çimenlik ırazi
peyzajı dısında hiçbir sey yoktu.
"Sanırım suradan," ded< Hermione, sag taraftaki bos koridora bakarak.
'Olamaz," dedi Ron. "O taraf güney. Bak, pencereden gölün bir bölümü görünüyor..."
Harry tabloyu seyrediyordu. Tombul, alaca-kır bir
119
midilli az önce çimenlige çıkmıs, kaygısızca otlanıyordu. Harry, Hogwarts'taki tabloların
sakinlerinin oradan oraya gitmesine ve birbirlerini ziyaret etmek için çerçevelerinden ayrılmasına
alıskındı, ama yine de onları izlemeyi seviyordu. Az sonra bastan asagı zırhla kaplı, kısa boylu,
tıknaz bir sövalye de epey tangırdayarak midillisinin arkasından tabloya girdi. Metal dizlerindeki
izlere bakılırsa, düsmüstü.
"Aha!" diye bagırdı sövalye, Harry, Ron ve Hermi-one'yi görünce. "Bana ait topraklarda gezinen bu
caniler de kim? Düsüsümle alay etmek için gelmis olabilir misiniz acaba? Davranın, düzenbazlar
sizi, köftehorlar sizi!"
Hayret içinde izlediler: Küçük sövalye kılıcını kınından çıkardı ve vahsice sallamaya basladı,
öfkeyle hoplayıp zıplıyordu. Ama kılıç onun için çok büyüktü; fazlaca hızlı savurdugu bir hamlenin
ardından dengesini kaybedip yüzüstü çime yapıstı.
"yi misin?" dedi Harry, resme yaklasarak.
"Geri çekil, seni asagılık küstah! Çekil, seni dalavereci!"
Sövalye kılıcını yemden eline alıp yere dayayarak ayaga kalktı. Ama bunun sonucunda kılıç çimene
iyice saplanmıstı, bütün gücüyle çekmesine ragmen çıkaramadı. Sonunda çaresiz kaldı, yin? pat
diye çimene düstü ve migferinin siperligini kaldırıp yüzündeki teri sildi.
"Dinle," dedi Harry, sövalyenin bitkin halinden faydalanarak. "Kuzey Kulesi'ni arıyoruz. Nerede
oldugunu bilmezsin, degil mi?"
120
"Bir macera!" Sövalyenin öfkesi ansızın dinmis gibiydi. Tangırdayarak ayaga kalktı ve gürledi:
"Beni takip edin, dostlar! Ya hep birlikte hedefimize ulasacagız, ya da bu ugurda yigitçe can
verecegiz!"
Kılıcın kabzasına bir daha asıldı, ama nafile. Tombul midilliye binmeye çalısıp onda da basarısız
olunca, "Yayan gidiyoruz o halde, saygıdeger baylar ve zarif bayan! leri! leri!" diye haykırdı.
Ve gürültülü bir sekilde tangırdayarak çerçevenin sol tarafına dogru kosup gözden kayboldu.
Zırhının tangırtılarını dinleyerek koridor boyunca pesinden kostular. Arada bir onu ileride bir
resimde kosarken görebiliyorlardı.
Sövalye, "Yürekli olun, simdi bizi en beteri bekliyor!" diye bagırdı. Sonra birden, döne döne çıkan
dar bir merdivenin duvarında asılı bir resimdeki jüponlu kadınların önünde belirdi. Kadınlar onu
görünce telaslandılar.
Har. y, ^cn ve Hermione oflayıp puflayıp, gözleri gittikçe daiıa ds karararak merdiveni çıktılar.
Sonunda yukarıdan bir yerden birtakım mırıltılar duyunca, sınıfa gelmek üzere olduklarını
anladılar.
Sövalye kafasını fesat görünüslü bir grup kesisin bulundugu bir tabloya sokarak, "Elveda!" diye
haykırdı. "Elveda, silah arkadaslarım! Gün gelir de soylu bir yürege ve çelik gibi kaslara tekrar
ihtiyacınız olursa, Sir Cadogan'ı çagırın!"
"Oldu, çagırırız," diye mırıldandı Ron, sövalye kaybolurken, "tabii eger bir çatlaga ihtiyacımız
olursa."
121
Son birkaç basamagı çıkıp küçücük bir sahanlıga geldiler. Sınıfın çogu burada bekliyordu. Bu
sahanlıkta kapı yoktu; Ron, Harry'yi dürtüp tavanı gösterdi. Tavanda pirinç levhalı yuvarlak bir
kapak vardı.
"Sybill Trelawney, Kehanet ögretmeni," diye levhayı okudu Harry. "yi de oraya nasıl çıkacagız?"
Kapak ona cevap verirmisçesine birden açıldı ve gümüsi bir merdiven tam Harry'nin ayaklarının
dibine indi. Herkes sustu.
Page 40
Harry Potter Azkaban Tutsagı
Ron sırıtarak, "Önden buyur," dedi ve Harry önden çıktı.
Ömründe gördügü en garip sınıfa adım attı. Aslında burası sınıfa hiç benzemiyordu; daha çok bir
evin çatı katıyla eski tip bir çayhanenin karısımı gibiydi. çeri en az yirmi tane küçük, yuvarlak
masa tıkılmıstı, hepsinin de çevresi kreton koltuklar ve tombik küçük puflarla çevriliydi. Her sey
los, kıpkırmızı bir ısıkla aydınlatılmıstı; pencerelerdeki perdelerin hepsi kapalıydı ve çok sayıdaki
lambanın üzeri koyu kırmızı esarplarla örtülmüstü. çerisi bogucu sıcaktı ve üstü tıkıs tıkıs dolu bir
söminenin atesinde duran büyük bakır çaydanlıktan, iç kaldıran bir koku yayılıyordu. Daire
biçimindeki odayı çevreleyen duvarlar boyunca uzanan raflar tozlu kus tüyleriyle, yanıp tükenmis
mumlarla, destelerce lime lime oyun kagıdıyla, sayısız gümüsi kristal küreyle ve muazzam bir çay
fincanı dizisiyle doluydu.
Ron, Harry'nin omzunda belirdi. Sınıf yavas yavas içeri doluyor, herkes fısıltıyla konusuyordu,
"O nerede?" dedi Ron.
122
Birden gölgelerin içinden bir ses yükseldi. Yumusak, puslu bir sesti bu.
"Hos geldiniz/' dedi. "Sizi nihayet fiziksel dünyada görmek ne güzel."
Harry ilk basta kocaman, parıl parıl bir böcek gördügünü sandı. Profesör Trelavvney ates ısıgına
yanasınca, onun çok zayıf oldugunu gördüler; kocaman gözlügü gözlerim normalin birkaç katı
büyüklükte gösteriyordu ve üstüne tüllerle bezeli bir sal dolamıstı. Cılız boynunun etrafından
sayısız zincir ve boncuk sarkıyordu, elleri ve kollarıysa bileziklerle ve yüzüklerle kaplıydı.
"Oturun, çocuklarım, oturun," dedi. Tedirgin bir halde, kimi koltuklara yerlesti, kimi de puflara
gömüldü. Harry, Ron ve Hermione aynı masanın etrafına oturdular.
Atesin önündeki kanatlı bir koltuga oturan Profesör Trelavvney, "Kehanet'e hos geldiniz," dedi.
"Benim adım Profesör Trelawney. Beni daha önce görmemis olabilirsiniz. Okulun hayhuyuna sıkça
katılmak ç Göz'ümü puslandırıyor."
Kimse bu sıra dısı açıklamaya cevaben bir sey söylemedi. Profesör Trelawney salını zarifçe düzeltip
devam etti: "Demek sihir sanatlarının en zoru olan Keha-net'i ögrenmeyi seçtiniz. Sizi bastan
uyarmalıyım ki, eger sizde Görü yoksa, benim size ögretebilecegim pek az sey var demektir.
Kitaplar insanı bu alanda ancak bir yere kadar götürüyor..."
Bu sözlerin üzerine hem Harry hem de Ron sırıta-
123
rak Hermione'ye baktılar. Kitapların bu konuda pek faydası olmayacagı haberi onu saskına
çevirmis gibi görünüyordu.
"Birçok cadı ve büyücü, gürültülü patlamalar, kokular ve aniden kaybolmalar konusunda her ne
kadar yetenekli olsa da, gelecegin üzerini örten peçenin ardındaki gizemleri kavrayamaz," diye
devam etti Profesör Trelawney. Kocaman, ısıldayan gözleri bir tedirgin yüzden digerine geçerek
dolasıyordu. "Bu, pek azına bahsedilmis bir Lütuf tur. Sen, çocuk," dedi aniden, Neville az daha
pufuyla birlikte devriliyordu, "ninen iyi mi?"
"Sanırım," dedi Neville ürkekçe.
"Senin yerinde olsam o kadar emin olmazdım, yavrum," dedi Profesör Trelawney. Atesin ısıgı
uzun, zümrüt küpelerine vuruyordu. Neville yutkundu. Profesör Trelawney konusmasına sakin
sakin devam etti: "Bu yıl Kehanet'in temel yöntemlerini isleyecegiz. Birinci sömestr çay
yapraklarını okumaya aynlacak. Sonraki sö-mestrdeyse el falına geçecegiz. Bu arada, yavrum,"
dedi birden Parvati Patü'e bakarak, "kızıl saçlı bir adama karsı tetikte ol."
Parvati tam arkasındaki Ron'a baktı ve sandalyesini ondan hafifçe uzaklastırdı.
"Daha sonra da," diye devam etti Profesör Trelavv-ney, "kristal küreye geçecegiz - eger o zamana
kadar ates-alametleri bitirdiysek tabii. Ne yazık ki subatta derslere feci bir grip salgını sebebiyle
ara verilecek. Benim sesim gidecek. Paskalya sıralarındaysa, içimizden biri bizi sonsuza dek terk
edecek."
124
Bu beyanını çok gergin bir sessizlik izledi, ama Profesör Trelawney farkında degil gibiydi.
"Yavrum, acaba," dedi Lavender Brown'a ve onun en yakınında oturan Lavender sandalyesinde
büzüldü, "bana su en büyük gümüs çay demligini uzatabilir misin?"
Page 41
Harry Potter Azkaban Tutsagı
Lavender yüzünde rahatlamıs bir ifadeyle ayaga kalktı, raftan kocaman bir çaydanlık aldı ve
Profesör Trelawney'nin önündeki masanın üstüne koydu.
"Tesekkür ederim, yavrum. Su korktugun sey var ya - on altı Ekim Cuma günü gerçeklesecek."
Lavender titredi.
"Simdi hepinizi çiftlere ayırmak istiyorum. Raftan birer çay fincanı alıp bana gelin, ben fincanınızı
dolduracagım. Sonra oturun, için; sadece posası kalana kadar. Bunu sol elinizle fincanın içinde üç
kere çevirin, sonra fincanı tabagının üstüne bas asagı koyun. Çayın son damlası da aktıktan sonra
fincanınızı esinize verin, okusun. Sekilleri Gelecegin Sis Perdesini Aralamadın besinci ve altıncı
sayfalarına basvurarak yorumlayacaksınız. Ben de sınıfta dolasarak size yardım edip
yönlendirecegim. Bu arada, yavrum," dedi tam kalkmak üzere olan Neville'i kolundan yakalayarak,
"ilk fincanını kırdıktan sonra lütfen mavi desenli olanlardan alır mısın? Pembelere çok baglıyım da."
Gerçekten de Neville fincan rafına ulasır ulasmaz, kınlan porselenin sıngırtısı geldi. Profesör
Trelawney elinde bir faras ve bir fırçayla ona dogru süzülüp, "Mavilerden, yavrum," dedi, "bir
mahzuru yoksa... tesekkür ederim..."
125
Harry ve Ron çay fincanlarını doldurup masalarına döndüler ve kaynar çayı çabucak içmeye
çalıstılar. Posayı Profesör Trelawney'nin dedigi gibi fincanın içinde döndürdüler, sonra da çay
damlalarını iyice akıtıp fincanlarını birbirlerine verdiler.
"Peki," dedi Ron, ikisi de kitaplarının besinci ve altıncı sayfalarını açarken. "Benimkinde ne
görüyorsun?"
"Bir sürü ıslak kahverengi sey," dedi Harry. Odadaki agır kokulu duman kendini uykulu ve
sersemlemis hissetmesine neden oluyordu.
. "Zihinlerinizi genisletin canlarım ve gözlerinizin dünyevi olanın ötesini görmesine izin verin!" diye
haykırdı Profesör Trelawney karanlıgın içinden.
Harry kendini toplamaya çalıstı.
"Peki, çarpık çurpuk bir haç isareti gibi bir seyin var..." dedi, Gelecegin Sis Perdesini Aralamaka
basvurarak. "Bu, 'sınav ve azap' anlamına geliyor - kusura bakma - ama günes olabilecek bir sey
de var burada. Bekle... anlamı, 'büyük mutluluk'mus... yani azap çekeceksin, ama çok mutlu
olacaksın../'
"Bence senin ç Göz'üne bir baktırtman gerekiyor," dedi Ron. Kahkahalarını zar zor bastırdılar,
Profesör Trelavvney tam onların bulundugu yöne bakıyordu.
"Sıra bende..." Ron, Harry'nin çay fincanına bakmaya basladı. Gösterdigi çabadan dolayı alnı kırıs
kırıs olmustu. "Bir kabarcık var, bir melon sapkaya benziyor," dedi. "Belki de Sihir Bakanlıgı için
çalısacaksın-dır..."
Fincanı öbür türlü çevirdi.
126
"Ama bu taraftan bakınca daha çok bir mese palamuduna benziyor... onun anlamı neymis?"
Gelecegin Sis Perdesini Aralamak'ı karıstırdı. " 'Devlet kusu, beklenmedik altın.' Harika, bana biraz
borç verebilirsin. Burada da bir sey var," deyip fincanı yine çevirdi. "Bir hayvana benziyor. Evet, su
kafasıysa... bir suaygırına benziyor... yok, bir koyuna..."
Harry kahkahasını tutamayınca, Profesör Trelavv-ney birden onlara döndü.
"Ben bir bakayım, yavrum," dedi Ron'a, azarlarca-sına. Hemen gelip Ron'dan Harry'nin fincanını
kaptı. Burun sınıf sus pus olup izlemeye basladı.
Profesör Trelavvney fincanın içine bakıyor, saatin ters yönünde çeviriyordu.
"Sahin... yavrum, ölümcül bir düsmanın var."
"Ama onu herkes biliyor," dedi Hermione, duyulabilir bir fısıltıyla. Profesör Trelawney ona dik dik
baktı.
"Evet, biliyorlar," dedi Hermione. "Herkes Harry ile Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen arasında olanları
biliyor."
Harry ve Ron ona yüzlerinde hayret ile takdir karısımı bir ifadeyle baktılar. Daha önce
Hermione'nin bir ögretmenle bu sekilde konustugunu hiç isitmemislerdi. Profesör Trelavvney cevap
vermemeyi tercih etti. Koca gözlerini tekrar Harry'nin fincanına dikip fincanı çevirmeye devam etti.
Page 42
Harry Potter Azkaban Tutsagı
"Sopa... bir saldırı. Aman aman, bu pek mutluluk verici bir fincan degil..."
"Ben onun bir melon sapka oldugunu sanmıstım," dedi Ron utanarak.
127
"Kurukafa... yolunun üstünde bir tehlike var, yavrum..."
Herkes kımıldamadan Profesör Trelawney'ye bakıyordu. Fincanı son bir kez çevirdi, hii dedi ve
çıglık attı.
Bir kez daha porselen sıngırtısı yükseldi; Neville ikinci fincanını kırmıstı. Profesör Trelawney bos bir
koltuga gömüldü. Ziynetlerden ısıl ısıl olan eli kalbindey-di, gözleriyse kapalıydı.
"Yavrum - zavallı yavrum - hayır - bunu söylememek daha iyi - hayır - sormayın bana..."
"Nedir, Profesör?" dedi Dean Thomas hemen. Herkes ayaga kalkmıstı, yavas yavas Harry ile
Ron'un masasının etrafında toplanmaya basladılar. Harry'nin fincanına bakmak için Profesör
Trelawney'nin koltuguna yanasıyorlardı.
"Yavrum." Profesör Trelawney kocaman gözlerini dramatik bir sekilde açtı. "Sende Ecel var."
"Ne var?" dedi Harry.
Tek anlamayanın kendisi olmadıgının farkındaydı; Dean Thomas omuz silkti, Lavender Brown ise
saskın görünüyordu. Ama yine de hemen hemen herkes elini dehset içinde agzına götürdü.
"Ecel, yavrum, Ecel!" diye haykırdı Profesör Tre-lawney. Harry'nin anlamamasına çok sasırmıs
görünüyordu. "Kilise bahçelerine musallat olan devasa, hayalet köpek! Yavrum, bu bir alamet -
hem de en kötüsünden - bir ölüm alameti bu!"
Harry'nin midesine sancı girdi. Flourish ve Blo.tts'taki Ölüm Alametleri kitabının kapagındaki o kö-
128
pek - Magnolia Crescent'ta gölgelerin içindeki o köpek... Lavender Brovvn da elini korkuyla agzına
kapadı. Herkes Harry'ye bakıyordu, bir kisi dısında: Hermione ayaga kalktı ve Profesör
Trelawney'nin koltugunun arkasına yanastı.
"Bence o bir Ecel'e benzemiyor," dedi kararlı bir sesle.
Profesör Trelavvney, Hermione'}1! giderek artan bir antip iriyle süzdü.
"Kusura bakma, yavrum, ama senin etrafında pek az aura görüyorum. Gelecegin titresimlerine
karsı pek açık degilsin."
Seaınus Finnigan basını bir o yana bir bu yana yatı-rıyordu.
"Buradan bakınca bir Ecel gibi görünüyor," dedi gözlerini neredeyse kapayarak. "Ama buradan
daha çok bir esege benziyor," dedi basını sola yatırarak.
"Bir zahmet benim ölüp ölmeyecegime karar verseniz artık!'" dedi Harry, agzından çıkanlara kendi
de sasırarak. Kimse ona bakmak bile istemiyordu.
"Sanırım bugün dersi burada bitiriyoruz," dedi Profesör Trelafvney en puslu sesiyle. "Evet... lütfen
malzemelerinizi kaldırın..."
Herkes çay fincanlarım sessiz sessiz Profesör Tre-lawney'ye götürdü, kitaplarını kaldırıp
çantalannıîka-pattı. Ron bile Harry ile göz göze gelmekten kaçınıyordu.
"Bir dahaki sefere dek," dedi Profesör Trelawney ölgün bir sesle, "kısmetiniz açık olsun. Ha,
yavrum, bu
129
arada -" dedi Nevüle'e isaret ederek, "bir dahaki derse geç kalacaksın, o yüzden arayı kapatmak
için fazladan çalıs."
Harry, Ron ve Hermione, Profesör Trelawney'nin günüsi merdiveninden, ardından da döne döne
inen merdivenden hiç konusmadan indiler ve Profesör McGonagall'm Biçim Degistirme dersinin
yolunu tuttular. Sınıfı bulmaları o kadar uzun sürdü ki, Kehanet'ten erken çıkmıs olmalarına
ragmen derse ucu ucuna yetistiler.
Harry sınıfın arkalannda bir yere oturdu. Kendini spot ısıgının altındaymıs gibi hissediyordu; sınıfın
geri kalanı sanki her an düsüp ölecekmis gibi kaçamak bakıslar atıp duruyordu ona. Profesör
McGonagall'm Ani-magus'lar (istedikleri anda hayvana dönüsebilen büyücüler) hakkında
anlattıklarını pek duymuyordu. Hatta Profesör McGonagall herkesin önünde, gözlerinin etrafında
gözlük izleri bulunan bir tekir kediye dönüstügünde onu izlemiyordu bile.
"Neniz var bugün sizin?" dedi Profesör McGonagall, puf diye nonnal haline dönüp sınıftakilere
Page 43
Harry Potter Azkaban Tutsagı
bakarak. "Gerçi benim için fark etmez, ama ilk defa bir dönüsümüm sınıftan alkıs almıyor."
Yine bütün kafalar Harry'ye döndü, ama kimse konusmadı. Hermione elini kaldırdı.
"Lütfen, Profesör, az önce ilk Kehanet dersimize girdik, çay yapraklarını okuyorduk ve -"
"Haa, tabii," dedi Profesör McGonagall, birden kaslarını çatarak. "Baska bir sey söylemene gerek
yok,
130
Miss Granger. Söyleyin bakalım, bu yıl hanginiz ölüyor?"
Herkes bakakaldı.
"Ben," dedi Harry en sonunda.
"Anlıyorum," dedi Profesör McGonagall, boncuk gibi gözlerini Harry'ye odaklayarak. "O halde,
Potter, Profesör Trelawney'nin bu okula geldiginden beri her yıl bir ögrencinin ölümünü
öngördügünü bilmelisin. Henüz hiçbiri ölmedi. Ölün alametleri görmek, onun en sevdigi yeni sınıf
karsılama merasimi. Meslektaslarım hakkında hiç kötü konusmamak gibi bir alıskanlıgım olmasa -"
Profesör McGonagall lafım yanm bıraktı, burnunun kanatlan bembeyaz kesilmisti. Daha sakin bir
sesle devam etti: "Kehanet, sihrin kesinlikten en uzak dallarından biri. Sahsen ben, pek tahammül
edemedigimi sizden saklamayacagım. Gerçek Görücüler çok enderdir ve Profesör Trelawney..."
Yeniden durdu ve çok gerçekçi bir ses tonuyla, "Bana saglıgın gayet yerindeymis gibi görünüyor,
Potter," dedi. "Bu yüzden bugün seni ödevden muaf tutmazsam kusura bakmazsın herhalde. Seni
temin ediyorum ki, ölürsen ödevini teslim etmek zorunda degilsin."
Hermione güldü. Harry kendini biraz daha iyi hissediyordu. Profesör Trelawney'nin sınıfının los
kırmızı ısıgından ve sersemletici kokusundan uzaktayken bir topak çay yapragından korkmak daha
zordu. Ancak herkes ikna olmus degildi. Ron hâlâ endiseli görünüyordu, Lavender ise, "Peki ama
ya Neville'in fincanı?" diye fısıldadı.
131
Biçim Degistirme dersi bittikten sonra, ögle yemegi için paldır küldür Büyük Salon'a dogru
ilerleyen kalabalıga katıldılar.
"Ron, kendine gel," dedi Hermione, onun önüne bir tabak yahni iterek. "Profesör McGonagall'ın
söylediklerini duydun."
Ron tabagına biraz yahni koyup çatalını aldı, ama yemeye baslamadı.
"Harry," dedi ciddi bir sesle, usul usul, "bir yerde büyük, siyah bir köpek görmedin, degil mi?"
"Gördüm," dedi Harry. "Dursley'lerden ayrıldıgım gece gördüm."
Ron büyük bir sangırtıyla çatalını düsürdü.
"Büyük ihtimalle bir sokak köpegidir," dedi Hermione sakin sakin.
Ron, Hermione'ye öyle bir bakıs baktı ki, aklını kaçırdıgını düsünüyormus gibiydi,
"Hermione, Harry bir Ecel gördüyse, bu - bu çok fena,"dedi. "Amcam - Bilius Amca bir tane
görmüstü -yirmi dört saat sonra öldü!"
'Tesadüf," dedi Hermione ciddiye almadan. Kendine biraz daha balkabagı suyu koydu.
"Sen ne dedigini bilmiyorsun!" dedi Ron, kızmaya baslayarak. "Ecel'ler çogu büyücünün ödünü
kopanı!"
"E ondan öyleyse," dedi Hermione üstünlük taslayan bir sesle. "Ecel'i görüp korkudan ölüyorlar
demek. Ecel ölümün alameti degil, sebebi yani! Harry'nin hâlâ bizimle birlikte olmasının sebebiyse,
öyle bir sey görüp, peki o zaman ben arak nallan dikeyim, diye düsünmemesi!"
132
Ron agzım açtı, ama bir sey demedi, bu arada Her-mione çantasından Aritmansi kitabını çıkardı ve
açıp meyve suyu sürahisine yasladı.
"Bence Kehanet çok belirsiz görünüyor," dedi, sayfasını arayarak. "Bana sorarsan, isin içinde
fazlaca tahmin yürütme var."
"O fincandaki Ecel'in belirsiz bir tarafı yoktu!" dedi Ron hararetle.
"Harr/ye onun bir koyun oldugunu söylerken bu kadar emin görünmüyordun ama," dedi Hermione
sogukkanlılıkla.
"Profesör Trelawney senin iyi bir aura'n olmadıgını söyledi! Bir kerecik olsun bir konuda kötü
olmak hosuna gitmiyor, degil mi?!"
Page 44
Harry Potter Azkaban Tutsagı
Damarına basmıstı. Hermione Aritmansi kitabını masaya öyle sert vurdu ki, et ve havuç parçalan
dört bir yana saçıldı.
"Kehanet'te iyi olmak bir topak çay yapragında ölüm alametleri görmek anlamına geliyorsa, o
derse uzun süre devam edecegimi sanmıyorum! Aritmansi dersimle karsılastırıldıgında tam bir
kepazelikti!"
Çantasını kapıp sinirli sinirli uzaklastı.
Ron kaslannı çatarak onun arkasından baktı.
"Neden bahsediyor?" dedi Harry'ye. "Daha Arit-ırvınsi dersine girmedi ki."
Karry ögle yemeginden sonra satodan çıkabildigi
133
için memnundu. Önceki günkü yagmur dinmisti; ha-yatlarındaki ilk Sihirli Hayvanların Bakımı
derslerine giderlerken gökyüzü açık, soluk bir gri renkte, ayaklarının altındaki çimense esnek ve
nemliydi.
Ron'la Hermione birbirleriyle konusmuyorlardı. Hagrid'in Yasak Orman'in kıyısındaki kulübesine
giden meyilli çimlik alandan ilerlerken Harry de onların yanında çıtını çıkarmadan yürüyord'-'. Bu
derse Slythe-rin'lerle birlikte giriyor olmaları geı ektigini, ancak önlerinde çok tanıdık üç sırtı
gördügü zaman anladı. Mal-foy, Crabbe ve Göyle'a heyecanla tir seyler anlahyor, ikisiyse kıkır kıkır
gülüyordu. Harry onların ne hakkında konustugundan asagı yukarı emiroi.
Hagrid sınıfını kulübesinin önünde bekliyordu. Köstebek derisi paltosunun içinde, yanında zagar
Fang'le durmus, ders baslasın diye sabvsızlanıyormus gibi görünüyordu.
"Hadi, hadi bakalım, yürüyün!" diye seslendi sınıf yaklasırken. "Bugün size sıkı bir sürprizim var!
Çok iyi ders olacak! Herkes burada mı? Tamam, pesimden gelin!"
Harry bir an için Hagrid onları Yasak Orman'a sokacak diye korktu; orada zaten kendisine ömür
boyu yetecek kadar kötü tecrübe yasamıstı. Ar çak Hagrid agaçlann kıyısından kıyısından
yürümeye devam etti ve bes dakika sonra kendilerini bir tür padokun dısında buldular. çinde
hiçbir sey yoktu.
"Herkes buraya, çitin çevresine toplansın, hadi bakalım!" diye seslendi Hagrid. "Tamam -
görebüecegi-
134
niz bir yerde durun. Simdi, önce kitaplarınızı açsanız iyi olur -"
"Nasıl?" dedi Draco Malfo/un soguk, uyusuk sesi.
"Ha?" dedi Hagrid.
"Kitaplarımızı nasıl açıyoruz?" diye tekrar etti Mal-foy. Canavar Kitap: Canavarlar'1 çıkardı, kapalı
dursun diye uzun bir iple baglamıstı. Digerleri de kitaplarını çıkardılar; bazıları kitaplarını Harry
gibi kemerle baglayıp kapatmıslardı; bazıları dar çantalara tıkmıslar, bazı-larıysa esek ataslarıyla
sıkı sıkı kapatmıslardı.
"Kimse - kimse kitabını açmayı basaramadı mı?" dedi Hagrid, çökmüs bir halde.
Bütün sınıf hayır anlamında basını salladı.
"Onları oksamanız gerekiyor," dedi Hagrid, sanki bu dünyanın en bariz seyiymis gibi. "Bakın..."
Hermione'nin kitabını aldı ve onu kapalı tutan Büyülü Seloteyp'i çıkardı. Kitap ısırmaya hamle etti,
ama Hagrid dev gibi parmagını sırtından asagı gezdirince titredi ve açılıp elinde sessizce durmaya
basladı.
"Ah, hepimiz ne kadar aptalız!" dedi Malfoy kıs kıs gülerek. "Onları aksamalıydık tabii! Nasıl
tahmin edemedik!"
Hagrid tereddütlü bir sesle, "Ben... komik olduklarını düsünmüstüm," dedi Hermione'ye.
"Aman ne kadar komik!" dedi Malfoy. "Bize ellerimizi kopartmaya çalısan kitaplar vermek ne
esprili!"
"Kapa çeneni, Malfoy," dedi Harry yavasça. Hag-rid'in morali bozulmus görünüyordu ve Harry
onun ilk dersinde basarılı olmasını istiyordu.
135
"Pekâlâ/' dedi Hagrid. Ne yapacagını sasırmıs gibi görünüyordu. ''Simdi... simdi kitaplarınız hazır
ve... ve... geriye bir tek Sihirli Yaratıklar kalıyor. Evet. Gidip onları getireyim. Bekleyin.."
Page 45
Harry Potter Azkaban Tutsagı
Orman'a dogru uzaklasıp gözden kayboldu.
"Tanrım, buranın da cılkı çıktı," dedi Malfoy yüksek sesle. ''O angut ders verecek ha, babama
söyleyince kriz geçirir herhalde -"
"Kapa çeneni, Malfoy," diye tekrar etti Harry.
"Dikkat et, Potter, arkanda bir Ruh Emici var -"
"Ayyyyy!" diye ciyakiadı Lavender Brown. Pado-kun öbür ucunu gösteriyordu.
Harr/nin hayatında gördügü en tunaf yaratıklar onlara dogru geliyordu. Bir atın vücuduna, arka
ayaklarına ve kuyruguna sahiptiler; ön ayaklan, kanatlan ve kafala-nysa dev bir kartaimkileri
andırıyordu. Hasin, çelik renginde gagalan ve kocaman, pasparlak turuncu gözleri vardı Ön
ayaklarının ucundaki yaklasık on bes santim uzunlugunda pençeleri ölümcül görünüyordu.
Hayvan-lann her birinin boynunun etrafında kalın bir deri tasma vardı. Her tasma uzun bir zincire
baglıydı ve bütün bu zincirlerin ucu, yaratıkların arkasından hafifçe kosarak padoka gelen Hagrid'in
dev gibi ellerindeydi.
"N aber?" diye kükredi, zincirleri sallayıp yaratıkları sınıf r ı durdugu çite dogru sürerek. Hagrid
onların yanına gelip yaratıkları çite baglarken herkes ufak ufak geriledi.
"Hipogrif ler!" diye kükredi Hagrid neseyle, onlara el sallayarak. "Çok güzeller, degil mi?"
136
Harry, Hagrid'in neyi kastettigini az çok anlayabili-yordu. Yarı at, yarı kus bir sey görmenin ilk
sokunu atlattıktan sonra, insan Hipogriflerin yelesinden kanadındaki tüylere yumusak geçis yapan
pırıl pırıl postuna hayranlıkla bakmaya baslıyordu. Her biri ayrı renktey-di: fırtına grisi, bronz,
pembemsi bir alaca, ısıl ısıl kestane rengi ve mürekkep siyahı.
"Pekâlâ," dedi Hagrid, ellerini ovusturup etrafa gülümseyerek, "bira^ daha yakına gelmek
istiyorsanız..."
Görünüse bakılırsa kimse istemiyordu. Ancak Harry, Ron ve Hermione çite ihtiyatla yaklastılar.
"Simdi, Hipogrif ler hakkında ilk bilmeniz gereken, gururludurlar," dedi Hagrid. "Çok kolay nem
kapar bu Hipogrif ler. Aman hakaret edeyim demeyin, çünkü bu yapıp yapacagınız son sey
olabilir."
Malfoy, Crabbe ve Goyle dinlemiyorlar, aralarında alçak sesle konusuyorlardı. Harry'nin içine, dersi
nasıl bölecekleri konusunda plan yaptıklarına dair kötü bir his dogdu.
"Her zaman ilk hareketin Hipogrif ten gelmesini beklersin," diye devam etti Hagrid. "Kibardır
biliyor musunuz? Ona dogru yürürsün, egilip selam verirsin ve beklersin. O da sana egilirse, ona
dokunabilirsin demektir. Egilmezse, çabucanak yanından çekilin, çünkü o pençeler adamın canını
bayagı yakıyor."
"Pekâlâ, önce kim denemek istiyor?"
Sınıfın büyük bir bölümü bu soruya cevaben daha da geriledi. Harry, Ron ve Hermione'nin bile
kuskuları vardı. Hipogrif ler yırtıcı baslarını sallıyor, güçlü kanat-
137
larını açıyordu; böyle baglanmaktan hoslanmıs gibi görünmüyorlardı.
"Yok mu kimse?" dedi Hagrid, yalvaran gözlerle.
"Ben denerim," dedi Harry.
Arkasında birisi sesli bir sekilde nefesini tuttu ve hem Lavender hem de Parvati, "Yoo, hayır, Harry,
çay yapraklarım hatırla," diye fısıldadılar.
Harry aldırıs etmedi. Padok çitine tırmandı.
"Affedin, Harry!" diye kükredi Hagrid. "Pekâlâ -bakalım Sahgaga'yla anlasabilecek misin?"
Zincirlerden birini çözdü, gri Hipogrif i arkadaslarından ayırdı ve deri tasmasını çıkardı. Padokun
öbür tarafındaki sınıfta herkes nefesini tutmus gibiydi. Mal-foy'un gözleri melun melun kısıldı.
"Dikkat et, Harry," dedi Hagrid sessizce. "Göz teması kurdun, gözünü kırpmamaya çalıs simdi -
öyle gözünü çok kırpıshnrsan Hipogrif ler sana güvenmez..."
Harry'nin gözleri anında sulanmaya basladı, ama onlan kapamadı. Sahgaga kocaman, sivri kafasını
çevirip vahsi, turuncu gözünü Harry'ye dikti.
"ste böyle," dedi Hagrid. "ste böyle, Harry... simdi egil..."
Harry, Sahgaga'ya ensesini açmak fikrinden pek hoslanmamıstı, ama kendisine söyleneni yaptı.
Page 46
Harry Potter Azkaban Tutsagı
Hafifçe egildi ve gözlerini kaldırıp yukarı baktı.
Hipogrif hâlâ tepesinde durmus ona bakıyordu. Kıpırdamıyordu.
"Uf," dedi Hagrid, endiseli bir sesle. "Pekâlâ - simdi geri çekil Harry, yavas yavas -"
138
Ama o anda Harr/yi çok sasırtan bir sey oldu ve Hipogrif birden pullu ön dizlerini kınp egildi,
süphesiz selam veriyordu.
"Afferim, Harry!" dedi Hagrid coskuyla. 'Tamam -simdi ona dokunabilirsin! Gagasını oksa, hadi
durma!"
Aslında dönüp gitmenin kendisinin daha hayrına olacagını düsünen Harry, agır agır Hipogrif e
yaklastı ve elini uzattı. Gagasını birkaç kez oksayınca Hipogrif bundan hoslanıyormus gibi tembel
tembel gözlerini kapadı.
Herkes alkısladı, yani çok büyük düs kırıklıgına ugramıs görünen Malfoy, Crabbe ve Göyle hariç
herkes.
"Pekâlâ, Harry," dedi Hagrid, "sanırım ona binmene izin verebilir!"
Bu is Harry'nin beklediginden çok ileri gitmisti. Süpürgeye binmeye alısıktı; ama bir Hipogrif e
binmenin aynı sey olacagından pek emin degildi.
"Suradan tırmanıyorsun, tam kanat ekleminin arkasından," dedi Hagrid. "Dikkat et de tüylerinden
birini koparma, hiç hosuna gitmez..."
Harry ayagını Sahgaga'nın kanadının üstüne koydu ve kendini kaldırıp sırtına bindi. Sahgaga
ayaga kalktı. Harry nereye tutunacagını bilemiyordu; önündeki her yer tüyle kaplıydı.
"Haydi bakalım!" diye kükredi Hagrid, Hipogrif in sagrısını tokatlayarak.
Harry'nin her iki yanındaki dört metrelik kanatlar aniden açıldı; Hipogrif havalanmadan önce Harry
can havliyle onu boynundan yakaladı. Bunun süpürgeye
139
binmekle hiç alakası yoktu ve Harry hangisini tercih ettigine karar vermekte hiç zorluk çekmedi;
Hipogrif in kanatlan her iki yanında rahatsız edici bir sekilde çırpılıyor, bacaklarının altına sürtünüp
düsecekmis hissine kapılmasına yol açıyordu; parlak tüyler parmaklarının altından kayıyordu, ama
onlara daha sıkı tutunmaya cesaret edemiyordu; Nimbus ki Bin'inin yumusak hareketi yerine
simdi kendini, Hipogrif in kanat çırpısla-nyla birlikte sagnsı alçalıp yükseldikçe bir ileri bir geri
sallanır halde bulmustu.
Sahgaga ona padokun etrafında bir tur attırdıktan sonra inise geçti; Harry'nin en çok korktugu
kısımdı bu; Hipogrif in yumusak boynu egilirken kendini geriye verdi, sanki boynun üstünden
kayıp düsecekmis gibiydi; sonra dört uyumsuz ayak güm diye yere konarken tutunmayı zar zor
becererek kendini yine dogrulttu.
"Çok güzel, Harry!" diye kükredi Hagrid. Malfoy, Crabbe ve Goyle hariç herkes bagırıp alkıslıyordu.
"Peki, simdi kim denemek istiyor?"
Sınıftaki diger ögrenciler Harry'nin basarısından cesaret almıstı, ihtiyatla padokun çitine
tırmandılar. Hagrid, Hipogrif leri birer birer çözdü ve az sonra padokun her tarafı gergin bir sekilde
egilip selam veren insanlarla doldu. Neville sürekli kendininkinden kaçıyordu, Hipogrif dizlerini
kırmak istemiyor gibiydi. Harry izlerken, Ron ve Hermione kestane rengi olanla deneme yaptılar.
Sahgaga'yı Malfoy, Crabbe ve Goyle devralmıslar-
140
di. Malfoy'un önünde egilmisti, simdi Malfoy tepeden bakan bir ifadeyle onun gagasını oksuyordu.
"Çok kolaymıs," dedi Malfoy bezgin bezgin. Harry duyabilsin diye yüksek sesle konusuyordu.
"Biliyordum kolay oldugunu, Potter yapabildigine göre... Eminim sen hiç tehlikeli degilsindir, degil
mi?" dedi Hipog-rif e. "Degil mi, seni çirkin, koca havyan?"
Çelik pençeler simsek gibi çaktı; Malfoy tiz bir çıglık attı, az sonra Hagrid ona ulasabilmek için
Sahgaga'ya tasmasını geçirmeye çalısıyordu. Malfoy yerde kıvrılmıs yatıyor, cüppesi yavas yavas
kana bulanıyordu.
"Ölüyorum!" diye feryat etti Malfoy, sınıf panik içindeydi. "Ölüyorum, su halime bakın! Beni
öldürdü!"
"Ölmüyorsun!" dedi Hagrid. Bembeyaz kesilmisti. "Biri bana yardım etsin - onu buradan
Page 47
Harry Potter Azkaban Tutsagı
çıkarmalıyız -"
Hagrid, Malfoy'u kolayca kaldırırken Hermione kapıyı açmaya kostu. Çıkarlarken Harry, Malfoy'un
kolunda uzun ve derin bir kesik oldugunu gördü; akan kan çimin üstüne saçılıyordu ve Hagrid
onunla yokus yukarı, satoya dogru kosuyordu.
Sihirli Yaratıkların Bakımı sınıfı çok sarsılmıs bir sekilde, agır adımlarla arkadan geliyordu.
Slytherin'lerin hepsi Hagrid hakkında atıp tutuyordu
"Onu derhal postalamahlar!" de ü Pansy Parkin-son, gözleri yaslı bir halde.
"Malfoy'un hatasıydı!" diye çıkıstı Dean Thomas. Crabbe ve Goyle tehdit edercesine kaslarını
esnettiler.
Sınıf tas basamakları çıkıp bombos Giris Salonu'na girdi.
141
Pansy, "Ben gidip iyi olup olmadıgına bakacagım," dedi, mermer merdivenleri kosarak çıkarken
hepsi ona baktı. Hâlâ Hagrid hakkında homurdanıp duran Slytherin'ler, zindandaki ortak
salonlarının yolunu tuttular; Harry, Ron ve Hermione ise yukarı, Gryffindor Kulesi'ne dogru yola
koyuldu.
"yilesecek mi sence?" dedi Hermione tedirgin tedirgin.
"Tabii, Madam Pomfrey kesikleri bir saniyede tedavi edebilir," dedi Harry. Bashemsire onun bu
kesikten çok daha kötü sakatlıklarını tedavi etmisti.
"Ama Hagrid'in ilk dersinde böyle bir sey olması çok kötü, öyle degil mi?" dedi Ron, endiseli bir
sesle. "Malfoy'un isleri mahvedeceginden her zaman emin olabilirsin..."
Aksam yemegi vaktinde Büyük Salon'a ilk inenler arasındaydılar. Hagrid'i görmeyi umuyorlardı,
ama orada degildi.
"Onu kovmazlar, degil mi?" dedi Hermione kaygıyla. Etli pudingine hiç dokunmamıstı.
"Kovmasalar iyi ederler/' dedi Ron, o da yemiyor-du.
Harry, Slytherin masasını seyrediyordu. Crabbe ve Goyle'un da dahil oldugu büyük bir grup bir
araya gelmis, hararetle konusuyordu. Harry onların Malfoy'un nasıl yaralandıgının öyküsünü
kendilerine göre uyarladıklarından emindi.
"Eh, ilginç bir ilk gün olmadıgını söyleyemezsiniz," dedi Ron kasvetle.
142
Yemekten sonra kalabalık Gryffindor ortak salonuna çıktılar ve Profesör McGonagall'm verdigi
ödevi yapmaya çalıstılar, ama üçü de sürekli kulenin penceresinden dısarı dalıp dalıp gidiyordu.
"Hagrid'in penceresinde ısık var," dedi Harry birden.
Ron saatine baktı.
"Acele edersek gidip onu görebiliriz, saat hâlâ erken..."
"Bilemiyorum," dedi Hermione tereddütle. Harry onun kendisine baktıgını gördü.
"Okul arazisinde yürümeme izin var herhalde," dedi igneleyici bir sekilde. "Sirrus Black buradaki
Ruh Emici'leri geçmedi daha, degil mi?"
Böylece esyalannı kaldırdılar ve portre deliginden çıkıp ön kapının yolunu tuttular. Kimseyle
karsılasmadıklarına memnundular, çünkü bu saatte dısarıda olmalarına izin verilip verilmediginden
tam olarak emin degildiler.
Çim '''âlâ ıslaktı ve alacakaranlıkta neredeyse siyah görünüyordu. Hagrid'in kulübesine
ulastıklarında kapıyı çaldılar, içeriden bir ses gürledi: "Geliyorum."
Hagrid, zımparalanmıs tahta masasında, sırtında bir gömlekle oturuyordu, zagar Fang basını onun
kucagına koymustu. Tek bakısta Hagrid'in epey içmis oldugunu anladılar; önünde neredeyse kova
büyüklügünde kursuni bir masrapa vardı ve onları odaklamakta zorluk çekiyormus gibiydi.
Kim olduklarını anlar anlamaz, "Galiba bir rekor
143
bu/' dedi sesi çatlayarak. "Daha önce sadece bir gün dayanan bir ögretmen oldugunu
sanmıyorum."
"Atılmadın herhalde, Hagrid!" dedi Hermione, solugunu tutarak.
"Daha degil/' dedi Hagrid perisan bir halde, artık masrapasında ne varsa koca bir yudum alarak.
"Ama Maiıoy'a olanlardan sonra an meselesi, ha?"
Page 48
Harry Potter Azkaban Tutsagı
"Durumu nasıl?" dedi Ron, otururlarken. "Ciddi degil, degil mi?"
"Madam Pomfrey onu elinden geldigince iyilestirdi," dedi Hagrid cansız bir sesle, "ama hâlâ acı
çektigim söylüyor... bandaj sardılar... inliyor..."
"Numara yapıyor," dedi Harry hemen. "Madam Pomfrey her sQyi düzeltebilir. Geçen yıl benim
kemiklerimin yarısını yeniden çıkardı. Ama emin olun, Malfoy bu durumun etinden sütünden
faydalanacaktır."
"Tabii, okul yönetim kurulu üyelerine söylendi durum," dedi Hagrid perisan bir sesle. "si çok
büyük tuttugumu düsünüyorlar. Hipogrif leri sonraya bırakmalıy-mısım... Pıtırkurt'larla falan
baslamalıymısım... iyi bir ilk ders olur diye düsündüydüm.. hepsi benim suçum..."
"Hepsi Mfl//oy'un suçu, Hagrid!" dedi Hermione ciddi bir ses tonuyla.
"Biz sahidiz," dedi Harry. "Sen Hipogrif lerin onlara hakaret edilirse saldıracaklarını söyledin.
Dinleme-diyse bu Malfo/un sorunu. Biz Dumbledore'a isin aslını anlatırız."
"Evet, üzülme Hagrid, biz seni destekleriz," dedi Ron.
144
Hagrid'in böcek karası gözlerinden yaslar süzülmeye basladı. Harry ile Ron'u sıkı sıkı, kemiklerini
kıra-cakmıs gibi kucakladı.
"Bence yeterince içmissin, Hagrid/' dedi Hermione kararlı bir sesle. Masrapayı masadan aldı ve
dısarı çıkıp bosalttı.
"Eh, galiba h'aklı," dedi Hagrid, Harry ile Ron'u bıraktı. Kaburgalarım sıvazlayıp, sendeleyerek
gerilediler. Hagrid büyük bir çabayla iskemlesinden kalktı ve Hermione'nin pesinden dısarı çıktı.
Büyük bir sapırtı duyuldu.
"O ses neydi?" dedi Harry, tedirgin bir halde. Hermione elinde bos masrapayla dönmüstü.
"Kafasını su fıçısına soktu," dedi Hermione, masrapayı ortalıktan kaldırarak.
Hagrid geri geldi. Uzun saçı ve sakalı sırılsıklamdı, gözlerindeki suyu silmekle mesguldü.
"Böyle daha iyi," dedi, kafasını bir köpek gibi sallayıp hepsini ıslatarak. "Bakın, gelip beni görmekle
büyük iyilik ettiniz, ben gerçekten -"
Hagrid birden kalakaldı, Harry'ye sanki onun orada oldugunu yeni fark etmis gibi bakıyordu.
"SEN NE YAPTIGINI SANIYORSUN, HA?" diye kükredi. O kadar ani olmustu ki bu, yerlerinden
yarım metre sıçradılar. "KARANLIK BASINCA ORTALIKTA DOLASMAMAN GEREKYOR, HARRY! YA
SZ KNZ! NASIL ZN VERRSNZ ONA!"
Hagrid, Harry'nin üstüne dogru yürüdü, onu kolundan yakaladı ve çekerek kapıya götürdü.
145
"Yürüyün!" dedi kızgın bir sesle. "Hepinizi okula geri götürüyorum, bir daha da karanlık bastıktan
sonra ortalıkta dolastıgınızı görmeyeyim, Buna degmem ben!"
146
YEDNC BOLUM
Gardıroptaki Böcürt
Malfoy ancak persembe günü ögleden sonra, Slytherin'ler ve Gryffindor'lar iki saatlik ksir dersinin
yansına gelmisken sınıfta göründü. Bandajlı kolu askıda, kasıla kasıla zindana girdi. Harry'ye göre,
korkunç bir muharebeden geriye kalmıs son kahraman pozu takınıyordu.
Pansy Parkinson, "Nasıl, Draco?" diye sordu. "Çok aayor mu?"
"Evet," dedi Malfoy, yigitçe yüzünü burusturarak. Ama Harry onun, Pansy basını çevirince Crabbe
ve Goyle'a göz kırptıgını gördü.
Profesör Snape tembel tembel, "Otur yerine, otur," dedi.
Harry ve Ron birbirlerine bakıp yüzlerini eksittiler. Onlar geç kalmıs olsa Snape "otur yerine"
demez, ceza verirdi. Ama Malfoy, Snape'in derslerinde ne yapsa paçayı sıyırmayı basarmıstı.
Snape, Slytherin binasının Saskanı'ydı ve genellikle kendi ögrencilerini kayınrdı.
Bugün yeni bir iksir yapıyorlardı, bir Ufalma ksiri.
147
-Malfoy kazanını hemencecik Harry ile Ron'un yanına kurdu, malzemelerini aynı masada
hazırlıyorlardı.
"Efendim," diye seslendi Malfoy, "efendim, bu papatya köklerini kesmek için yardıma ihtiyacım
Page 49
Harry Potter Azkaban Tutsagı
var, çünkü kolum -"
Snape basını kaldırmadan, ""Afeasley," dedi, "Malfoy'un köklerini onun için kesi ve'."
Ron'un yüzü tugla kırmızısı bir -onk aldı.
Malfo/a, "Kolunda hiçbir sey /ek," dedi, tıslar gibi.
Malfoy, masanın karsısından ör a marifet yapmıs gibi sırıttı.
"Weasley, Profesör Snape'in ne dedigini duydun, kes su kökleri."
Ron bıçagını kavradı, Malfo/uıı köklerini önüne çekti ve onları rasgele kesmeye basladı Sonunda
hepsi farklı boyda oldu.
Malfoy canından bezmis gibi, "Profesör," dedi, "Weasley köklerimi kullanılmaz hale getiriyor,
efendim."
Snape masalarına yaklastı, kemerli burnunun üstünden köklere baktı, sonra uzun, yaglı siyan
saçlarının altından Ron'a pis pis gülümsedi.
"Malfo/la köklerini degistir, Weasley."
"Ama efendim -!"
Ron son çeyrek saati, kendi köklerini özenle, tamı tamına esit boyda keserek geçirmisti.
Snape en tehlikeli sesiyle, "Simdi," dedi.
Ron güzel güzel kesilmis kendi köklerini masanın
148
öbür yanına, Malfoy'a dogru itti, sonra da bıçagını yeniden eline aldı.
"Efendim, bir de bu Büzüsmüsincir'in soyulması gerek," dedi Malfoy. Sesinde melun bir keyif
seziliyordu.
Snape, daima ve sadece ona ayırdıgı nefret dolu bakısını Harry'ye çevirerek, "Fotter, Malfoy'un
Büzüsmü-sincir'ini sen soyabilirsin," dedi.
Harry, Malfoy'un Büzüsmüsincir'ini aldı. Ron ise simdi kullanmak zorunda oldugu köklerin ugradıgı
hasan onarmaya çalısıyordu. Karry, Büzüsmüsincir'i elinden geldigince çabuk soydu ve hiçbir sey
demeden masanın öbür yanına, Malfoy'a attı. Malfoy'un agzı simdi iyiden iyiye kulaklarına
varmıstı.
Yavasça, "Dostunuz Hagrid'i son zamanlarda gördünüz mü?" diye sordu.
Ron, kesik kesik, kafasını kaldırmadan, "Senin üstüne vazife degil," dedi.
"Korkarım uzun süre ögretmenlik yapamayacak," dedi Malfoy, sesinde sahte bir üzüntüyle.
"Babam yaralanmamdan hiç memnun kalmadı -"
"Konusmaya devam et de, Malfoy, ben sana sahiden yaralanmak nasıl olurmus göstereyim," diye
hırladı Ron.
"- okul yönetim kuruluna sikâyet etti. Sihir Bakan-lıgı'na da. Babamın çok nüfuzu vrrdır,
biliyorsunuz. Ve bunun gibi kalıcı bir yaralanma -' abartılı, sahte bir sekilde içini çekti, "kim bilir
kolum «rtık eskisi gibi olacak mı hiç?"
149
Eli öfkeyle titredigi için yanlıslıkla ölü bir tırtılın kafasını kesen Harry, "Demek bunun için numara
yapıyorsun?" dedi. "Hagrid'i kovdurabümek için."
"Eh," dedi Malfoy, sesini fısıltı düzeyine indirerek, "kısmen, Potter. Ama baska faydaları da olacak.
Weas-ley, tırtıllarımı benim için dilimle."
Birkaç kazan ötede, Nevüle'in bası derde girmisti. Neville her ksir dersinde darmadagın olurdu; en
kötü dersiydi, Profesör Snape'e duydugu büyük korku da her seyi on kat beter hale getiriyordu.
Parlak bir asit yesili olması gereken iksiri sonuçta -
'Turuncu, Longbottom," dedi Snape, iksirin bir kısmını kepçeyle alıp herkes görebilsin diye yeniden
kazana dökerek. "Turuncu. Söyle bana, çocuk, o kalın kafana tek bir sey bile girmiyor mu? Hiçbir
kuskuya yer açmayacak sekilde, sadece bir fare dalagı yeterli dedigimi duymadın mı? Bir parça
sülük sıvısının yeterli olacagını açıkça belirtmedim mi? Senin anlayabilmeni saglamak için ne
yapmalıyım, Longbottom?"
Neville pespembe olmustu, titriyordu. Agladı aglayacak bir hali vardı.
"Lütfen, efendim," dedi Hermione, "lütfen, Neville'e düzeltmesi için yardımcı olabilirim -"
"Sizden gösteris yapmanızı istedigimi hatırlamıyorum, Miss Granger," dedi Snape soguk soguk.
Page 50
 
 
Sitenin tek amacı kendim yükleyip kendim okumamdır. Hiçbir ticari vs. Amacım yoktur.
 
Bugün 16 ziyaretçi (23 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol