71-100
Ve dönüp Harry'ye bir bakis bile atmadan, Filch odadan paytak paytak kosarak çikti, Mrs Norris de
onun yani sira simsek gibi gidiyordu.
Peeves okulun hortlagiydi, havada dolasan cinsten siritkan bir tehditti. Kargasa ve mutsuzluga yol açmak
için yasardi. Harry, Peeves'i pek sevmezdi ama, zamanlamasi için ona sükran duymaktan kendini alamadi.
Peeves her ne yaptiysa (ki, sese bakilirsa, bu sefer büyük bir seyin hakkindan gelmisti) Filch'in dikkatini
Harry'nin üstünden çeker diye umuyordu.
Belki de Filch'in geri dönüsünü beklemesi gerektigini düsünerek, Harry masanin yanindaki güve yenikli
koltuga çöktü. Masada, onun yari yariya tamamlanmis formundan baska tek bir sey vardi: Üzerinde
gümüsi yazilar olan kocaman, parlak, mor bir zarf. Filch geri dönüyor mu diye çabucak kapiya bir göz
atarak zarfi aldi ve okudu.
SÎPSAK BÜYÜ
Mektupla Kurs
Yeni Baslayanlar Için
Meraka kapilan Harry zarfi açti ve içindeki parsömen desteyi çikardi. Ön tarafinda, gene kivir kivir
gümüsi yaziyla söyle diyordu:
Modern sihrin dünyasinda kendinizi geride kalmis gibi mi hissediyorsunuz? Basit büyüyü bile
yapamadiginiz için kendinizi mazeret uydururken mi buluyorsunuz? Asanizla yaptiginiz keder verici
marifetler hiç alay konusu olmaniza yol açti mi?
Bir çare var!
Sipsak Büyü yepyeni, hata yapmayan, çabuk sonuç alan, kolay ögreten bir kurstur. Yüzlerce cadiyla
büyücü, Sipsak Büyü metodundan yararlanmistir!
Topsham'h Madam Z. Nettles söyle diyor: "Büyülü sözleri bir türlü hatirlayamiyordum, iksirlerim de bir
aile sakasi halini almisti! Simdi, bir Sipsak Büyü kursunun ardindan, partilerde ilgi merkezi ben oluyorum
ve dostlar, Kivilcim Solüsyonumun reçetesini onlara vereyim diye bana yalvariyorlar!"
Didsbury'den büyücü D. f. Picd söyle diyor: "Eskiden karini benim zayif büyülerime burun kivirirdi, ama
sizin müthis Sipsak Büyü kursunuza basladiktan bir ay sonra, onu bir Tibet öküzüne çevirdim!
Tesekkürler, Sipsak Büyü!"
Meraka kapilan Harry, zarfin içindekilerin geri kalanini da karistirdi. Filch neden bir Sipsak Büyü istemis
olsundu ki? Yoksa bu onun gerçek bir büyücü olmadigi anlamina mi geliyordu? Harry tam "Birinci Ders:
Asanizi Tutmak (Bazi Faydali Ipuçlari’ni okuyordu ki, disaridan ayagini sürüyen birinin geldigini duyunca
Filch'in döndügünü anladi. Parsömenleri zarfin içine tikan Harry, tam kapi açilirken onu gerisin geri
masanin üstüne birakti.
Filch zafere ulasmis görünüyordu.
Mrs Norris'e, agzi kulaklarinda, "O kaybolan dolap son derece degerliydi!" diyordu. "Bu sefer Peeves'i
buradan sürdürecegiz, görürsün, sekerim."
Bakislari Harry'ye takildi, sonra da Sipsak Büyü zarfina. Harry, zarfin baslangiçtaki yerinden yarim metre
kadar uzakta durdugunu fark etti ama, is isten geçmisti.
Filch'in solgun yüzü tugla kirmizisina dönüstü. Harry kendini deprem dalgasi boyunda bir öfke krizine
hazirladi. Filch aksayarak masasinin öbür ucuna gitti, zarfi aldi ve bir çekmeceye atti.
"Aldin mi... okudun mu?" diye kekeledi.
"Hayir," diye yalani kivirdi Harry hemen.
Filch, bogumlari sismis ellerini ovusturuyordu.
"Okudugunu düsünseydim, benim özel... aslinda benim oldugundan degil... bir dostun ricasi... böyle olsa
bile... ancak..."
Hany dehsete kapilmis, ona bakiyordu. Filch gözüne hiç bu kadar deli görünmemisti. Gözleri yerinden
firlamisti, gevsek ve sarkik yanaklarindan birine bir tik musallat olmustu, ekose esarbin da faydasini
göremiyordu.
"Madem öyle... git... tek kelime söyleme... o degil ya... ama okumadinsa eger... git simdi, Peeves'in
raporunu yazmam gerek... git..."
Sansina hayret eden Harry odadan ok gibi firladi, koridoru geçti ve yukari çikti. Filch'in odasindan ceza
yemeden çikmak bir tür okul rekoruydu herhalde.
"Harry! Harry! Ise yaradi mi?"
Neredeyse Kafasiz Nick, bir siniftan çikip kayarcasina geldi. Harry onun arkasinda büyük bir siyah ve
altin rengi dolabin enkazini görüyordu. Çok yüksekten düsmüs gibiydi.
Nick hevesle, "Peeves'i tam Filch'in odasinin üstünde yere çarpsin diye ikna ettim," dedi. "Dikkatini çeler
diye düsündüm..."
Harry sükranla, "Sen miydin o?" diye sordu. "Evet, ise yaradi, ceza bile almadim. Tesekkürler, Nick!"
Birlikte koridorda yürümeye koyuldular. Harry, Neredeyse Kafasiz Nick'in, Sir Patrick'in ret mektubunu
hâlâ elinde tuttugunu fark etti.
"Keske Kafasizlar Avi konusunda senin için yapabilecegim bir sey olsa," dedi.
Neredeyse Kafasiz Nick birden oldugu yerde durdu, Harry de dosdogru onun içinden geçti. Keske
geçmeseydim diye düsündü. Buz gibi bir dusa girmekten farksizdi.
Nick heyecanla, "Ama benim için yapabilecegin bir sey var," dedi. "Harry - çok fazla sey mi istemis
olurum yoksa - ama hayir, istemezdin..."
"Ne ama?"
"Eh iste, bu Cadilar Bayrami benim bes yüzüncü ölüm günüm," dedi Neredeyse Kafasiz Nick, dikleserek
ve vakur bir görünüm takinarak.
"Ah," dedi Harry. Üzgün mü, yoksa mutlu mu görünmesi gerektiginden emin degildi. 'Tamam."
"Genis zindanlardan birinde parti veriyorum. Ülkenin her yanindan dostlar gelecek. Sen katilabilirsen
benim için öyle bir seref olur ki. Mr Weasley ile Miss Granger'in da basimin üstünde yeri var, tabii - ama
siz herhalde sölene gideceksiniz." Endiseyle bekliyordu.
"Hayir," dedi Harry hemen, "gelirim..."
"Aziz dostum! Harry Potter benim Ölüm Günü Parti'mde. Ve," durakladi, çok heyecanli görünüyordu.
"Sir Patrick'e beni ne kadar korkutucu ve etkileyici buldugundan söz edebilir misin acaba?"
'Ta... tabii," dedi Harry.
Neredeyse Kafasiz Nick, agzi kulaklarinda ona bakti.
Harry nihayet üstünü degistirip ortak salonda onunla Ron'a katilinca, Hermione hevesle, "Bir Ölüm Günü
Partisi, ha?" dedi. "Bahse girerim ki böyle bir partiye gittigini söyleyebilecek çok az kisi vardir - müthis
olacak!"
Iksir ev ödevinin yarisinda olan Ron, hirçin hirçin, "Insan niye öldügü günü kutlamak istesin ki?" diye
sordu. "Bana çok iç karartici geliyor..."
Yagmur, simdi mürekkep siyahi olan pencere camlarini hâlâ dövüyordu, ama içeride her sey piril pirildi,
neseliydi. Söminenin alevleri, insanlarin oturmus okudugu, konustugu, ev ödevlerini yaptigi yumusacik
koltuklara yansimisti. Fred ve George ise, bir Semender’e Filibuster Maytabi yedirilirse ne olacagini
anlamaya çalisiyorlardi. Fred, cirtlak turuncu, ateste yasayan kertenkeleyi bir Sihirli Yaratiklarin Bakimi
sinifindan çalmisti. Semender simdi, merakli insanlar yumagiyla çevrilmis olarak bir masa üzerinde için için
yaniyordu.
Harry tam Ron ve Hermione'ye Filch ile Sipsak Büyü kursundan söz edecekti ki, Semender birden
havaya vinladi. Deli gibi odanin etrafinda dönenirken gürültülü kivilcimlar ve çat çut sesleri çikariyordu.
Percy'nin Fred ve George'a sesi kisilana kadar avaz avaz bagirisi, Semender'in agzindan yagmur gibi
yagan mandalina rengi yildizlarin görkemli gösterisi ve buna eslik eden patlamalar hem Filch'i, hem de
Sipsak Büyü'yü Harry'nin aklindan uzaklastirdi.
Cadilar Bayrami geldiginde, Harry, Ölüm Günü Partisi'ne gitmek için düsüncesizce söz verdigine çoktan
pisman olmustu. Okulun geri kalani mutluluk içinde Cadilar Bayrami sölenini bekliyordu. Büyük Salon hor
zamanki gibi canli yarasalarla donatilmisti. Hagrid'in muazzam balkabaklarinin içleri oyulmus, üç kisinin
,girip oturabilecegi fenerler haline getirilmislerdi. Dumbledore'un eglence olsun diye, dans eden bir iskelet
topluluguyla anlastigi yolunda söylentiler vardi.
Hermione bir patron edasiyla Harry'yi uyardi: "Söz sözdür, Harry ölüm Günü Partisi'ne gidecegim dedin
bir kere."
Böylece, saat yedide Harry, Ron ve Hermione agzina kadar dolu, altin tabaklar ve mumlarla davet edici
bir sekilde piril piril parlayan Büyük Salon'un kapisini es geçtiler ve onun yerine zindanlara dogru
yürüdüler.
Neredeyse Kafasiz Nick'in partisine giden geçidin iki yanina da mumlar dizilmisti. Ama bunlar sen bir
hava yaratmaktan çok uzak, uzun, ince, kapkara mumlardi. Hepsi parlak mavi bir alevle yaniyor ve
çocuklarin yasayan yüzlerine bile los, hayaletimsi bir isik vurduruyordu. Harry titreyip cüppesine sikica
sarinirken, bin tirnagin muazzam bir karatahtayi tirmalamasindan çikiyora benzeyen bir ses duydu.
Ron, "Buna müzik mi diyorlar yoksa?" diye fisildadi. Bir köseyi döndüler ve siyah kadife perdeler asili bir
kapida duran Neredeyse Kafasiz Nick'i gördüler.
"Sevgili dostlarim," dedi yas tutar bir havayla, "hos geldiniz, hos geldiniz... gelebilmenize o kadar sevindim
ki..."
Tüylü sapkasini çikarip reverans yaparak onlari içeri aldi.
Inanilmaz bir manzaraydi. Zindan yüzlerce inci beyazi, saydam insanla doluydu. Çogu, kalabalik dans
pistinin etrafinda uçuyor ve kara perdeli bir platformdaki orkestranin çaldigi otuz müzikal testereden çikan
korkunç, titrek sesle vals yapiyordu. Tepedeki avizedeki bin kara mumdan gece mavisi bir isik geliyordu.
Soluklari önlerinde sis gibi yükseliyordu: Bir buzluga girmek gibiydi.
Ayaklarini isitmak isteyen Harry, "Etrafa bir göz atalim mi?" diye sordu.
Ron kaygili bir edayla, "Kimsenin içinden geçmemeye dikkat edin," dedi. Dans pistinin etrafindan
dolastilar. Bir grup kasvetli rahibenin, zincirlerle bagli pejmürde bir adamin ve basindan ok çikan bir
sövalyeyle konusan sen sakrak Hufflepuff hayaleti Sisman Kesis'in yanindan geçtiler. Harry hayaletlerin,
girisi kan lekeleriyle kapli, siska, gözünü dikip bakan Slyterin hayaleti Kanli Baron'un çok uzagindan
görünce sasirmadi.
Hermione birden durarak, "Ah, hayir," dedi. "Geri dönün, geri dönün. Mizmiz Myrtle'la konusmak
istemiyorum..."
Çabucak arkaya dönüp giderlerken Harry, "Kim?" dedi.
"Birinci kattaki kizlar tuvaletinin hayaleti, orayi mesken tutmus."
"Bir tuvaleti mi mesken tutmus?"
"Evet. Bir süredir bozuk, çünkü ikide bir sinir krizi geçiriyor ve orayi su bastiriyor. Ben oraya elimden
geldigince gitmezdim zaten, o yüzünüze karsi feryat ederken tuvalete girmek acayip zor..."
"Bak, yemek!" dedi Ron.
Zindanin öbür tarafinda, gene siyah kadife örtülü uzun bir masa vardi. Hevesle yaklastilar, ama bir an
sonra dehset içinde olduklari yerde kalakaldilar. Koku hayli igrençti. Güzel gümüs tabaklara büyük,
kokmus baliklar yerlestirilmis, kömür karasi pastalar tepsilere yigilmisti; kurtlanmis koca bir tabak sakatat
yemegi ile kürkümsü yesil bir küfle kaplanmis bir dilim peynir de vardi. Seref mevkiinde ise mezar tasi
biçiminde, kursuni renkte muazzam bir pasta duruyordu. Üzerine katran gibi bir kremayla sunlar yazilmisti:
Sir Nicholas de Mimsy Porpington 31 Ekim 1492'de öldü
Harry, tostoparlak çömelmis halde masaya yaklasan bir hayaleti hayretler içinde gözledi. Hayalet,
kokmus som baliklarindan birinin içinden geçecek sekilde agzini açmisti.
Harry ora, "Içinden geçerken tadini alabiliyor musunuz?" diye sordu.
Hayalet hüzünlü bir sekilde, "Hemen hemen," dedi ve kayip gitti.
Hermione, bilmis bilmis, "Sanirini daha güçlü bir tadi olsun diye kokmaya birakmislar” dedi. Bir yandan
da burnunu tutarak çürük saknfat yemegini görmek için üstüne egiliyordu.
Ron, "Ilerleyelim mi?" dedi. "Midem bulandi."
Ancak tam dönmüslerdi ki, küçük bir adam bir hamlede masanin altindan firladi ve tam karsilarinda
havada durdu.
Harry dikkatli bir sekilde, "Selam, Peeves," dedi. Çevrelerindeki hortlaklarin aksine, Peeves, solgun ve
saydamin tam tersi bir kiliktaydi. Parlak turuncu bir parti sapkasi takmisti, yerinde dönen bir papyon
kravati vardi. Genis, kötücül yüzünde de koca bir tebessüm.
"Kuruyemis ister misiniz?" diye sordu tatli tatli, onlara bir kâse mantarli fistik uzatarak.
"Hayir, tesekkürler," dedi Hermione.
Peeves, gözleri fildir fildir oynayarak, "Zavalli Myrtle'dan söz ettigini duydum," dedi. "Zavalli Myrtle için
kaba seyler söyledin." Derin bir nefes alip bögürdü. "OYY! MYRTLE!"
Hermione, deli gibi, "Ah hayir, Peeves," diye fisildadi. "Ona neler söyledigimi söyleme, sahiden çok
üzülür. Onu kastetmemistim zaten, ona bir itirazim yok - sey... selam, Myrtle."
Bir kizin tiknaz hayaleti kayip gelmisti. Harry'nin gördügü en üzgün yüzü, düz saçlar ve kalin, incili
gözlügün arkasinda yari yariya saklamisti.
"Ne?" dedi, somurtkan bir edayla.
Hermione sahte ve tiz bir sesle, "Nasilsin, Myrtle?" dedi. "Seni tuvalet disinda görmek ne güzel."
Myrtle burnunu çekti.
Peeves sinsi sinsi Myrte'in kulagina, "Miss Granger az önce senden bahsediyordu," dedi.
Hermione gözlerinden atesler saçarak Peeves'e bakti. "Sadece sey diyordurr... sey... bu gece ne kadar
güzel göründügünü."
Myrtle kuskuyla Hermione'yi süzdü. Küçük, saydam gözlerine gümüsi yaslar dolarken, "Benimle alay
ediyorsun," dedi.
"Hayir - dogru söyüyorum - az önce Myrtle'in ne güzel göründügünü söylemedim mi?" dedi Hermione,
Harry ile Ron'un kaburgalarini acitacak gibi dürterek.
"Ah, evet..." "Dedi ya..."
"Bana yalan söylemeyin," diye hiçkirdi Myrtle, simdi yaslar yüzünden asagi sel gibi akiyor, Peeves de
omzunun üstünden bakip kikir kikir gülüyordu. "Insanlarin arkamdan benim için neler dedigini bilmiyorum
mu saniyorsunuz? Sisko Myrtie! Çirkin Myrtle! Mutsuz, mizmiz, miyminti Myrtie!"
Peeves kulagina, "Sivilceli'yi unuttun," dedi. Mizmiz Myrtle istirapli hiçkiriklara boguldu ve zindandan
kaçti. Peeves de ardindan firlayarak onu küflü fistik yagmuruna tuttu. Bir yandan da bagiriyordu: "Sivilceli!
Sivilceli!"
"Hey Tanrim," dedi Hermione hüzünle. Neredeyse Kafasiz Nick simdi kalabaligin içinden onlara dogru
kayiyordu. "Egleniyor musunuz?" "Ah, evet” diye yalan söylediler. "Dogrusu katilim hiç de kötü sayilmaz,"
dedi Neredeyse Kafasiz Nick iftiharla. "Dertli Dul kalkip ta Kent'ten geldi... Eh, artik konusmami
yapmanin vakti geldi sanirim. Gideyim de orkestrayi uyarayim..."
Ancak orkestra tam o anda çalmayi kesti. Bir av borusu çalarken onlar ve zindandaki herkes sustu,
heyecanla etraflarina bakinmaya koyuldular.
Neredeyse Kafasiz Nick, aci aci, "Iste buyrun," dedi.
Zindan duvarindan, her birinin siranda kafasiz bir binicinin bulundugu bir düzine at firlayip çikti. Hazir
bulunanlar alkisladi. Harry de tam alkislamaya baslayacakken, Nick'in yüzündeki ifadeyi görünce hemen
kesti.
Atlar dörtnala dans pistinin ortasina gelip durdu, saha kalkip öne atildilar ve sakalli kafasi kolunun altinda
olan öndeki iriyari bir hayalet boruyu çalarak asagi atladi. Kalabaligin üzerinden görebilmek için kafasini
havaya kaldirdi (herkes güldü) ve yeniden boynunun üstüne bastirarak uzun adimlarla Neredeyse Kafasiz
Nick'in yanina geldi.
"Nick!" diye gürledi. "Nasilsin? Kafan hâlâ sarkip duruyor mu orda?"
Hohhoho diye cani yürekten bir kahkaha atti ve Neredeyse Kafasiz Nick'in omzuna vurdu.
Nick resmiyetle, "Hos geldin, Patrick," dedi.
Patrick ise Harry, Ron ve Hermione'yi görmüstü. Çok sasirmis gibi sahte bir siçrayisla havaya
yükselerek, "Canli canli insanlar!" dedi. Öyle siçradi ki basi yeniden düstü (kalabalik, uluya uluya
güldü).Neredeyse Kafasiz Nick kapkara bir edayla, "Çok komik," dedi.
Sir Patrick'in basi yerden, "Nick'e aldirmayin!" diye bagirdi. "Ava katilmasina izin vermedik diye hâlâ
cani sikkin! Ama ne diyeyim - adama baksaniza -"
Nick'in anlamli bir bakis attigi Harry, "Bence," dedi telasla, "Nick çok korkutucu ve... sey."
"Ha!" diye feryat etti Sir Patrick'in basi. "Bahse girerim senden bunu söylemeni istemistir!"
Neredeyse Kafasiz Nick, "Herkes dikkatini benim üstümde toplarsa," dedi, "konusma yapma vaktim
geldi!" Platforma yürüyüp çikti, buz mavisi bir projektör isiginin içine girdi.
"Benim müteveffa, matemi tutulmus lordlarim, leydilerim ve centilmenler, büyük bir üzüntüyle..."
Ama kimse sonrasini duymadi. Sir Patrick ile Kafasizlar Avi'nin geri kalan üyeleri bir Kafa Hokeyi oyunu
baslatmislardi, kalabalik da izlemek için dönüyordu. Neredeyse Kafasiz Nick dinleyicilerinin ilgisini
yeniden çekmek için bosa çaba harcadi, ama Sir Patrick'in kafasi alkislar arasinda yanindan geçip gidince
vazgeçti.
Harry artik çok üsümüstü, üstelik de acikmisti.
Ron, orkestra yeniden çalmaya baslayip hayaletler yeniden dans pistine çikinca, "Buna daha fazla
dayanamayacagim," diye mirildandi, disleri takirdayarak.
Harry ona hak verdi: "Hadi gidelim."
Onlara bakan herkese baslariyla selam verip gülümseyerek geri geri kapiya dogru gittiler. Bir dakika
sonra da kara mumlarla dolu geçitten telasla geçiyorlardi.
Ron umutla, "Puding bitmemis olabilir," dedi. Önlerine düsmüs, Giris Salonu'nün merdivenlerine dogru
gidiyordu.
Ve Harry o zaman sesi duydu.
"... des... parçala... öldür..."
Ayni sesti, Lockhart’in odasinda duydugu o soguk,canice ses.
Sendeleyerek durdu, tas duyar? tutunarak var gücüyle dinledi. Çevresine bakindi, los geçidi boydan
boya gözden geçirdi.
"Harry, ne olu...?"
"Gene o ses - susun bir dakika -"
"... öyyyle açim... öyle uzun zamandir.."
Harry israrla, "Dinleyin!" dedi. Ron ve Hermione donup kalarak onu gözlediler.
"... öldür... öldürme vakti..."
Ses giderek uzaklasiyordu. Harry onun hareket edip gittiginden, yukari çiktigindan emindi. Karanlik
tavana bakarken korku ve heyecan karisimi bir duyguya kapildi: Nasil olur da yukan çikardi? Tas
tavanlarin etkilemedigi bir hortlak miydi?
"Buradan," diye bagirdi ve merdivenlerden yukari, Giris Salonu'na dogru kosmaya basladi. Burada bir
sey duymaya çalismak umutsuzdu, Büyük Salon'dan Cadilar Bayrami söleninin ugultusu yansiyordu.
Harry mermer merdivenlerden birinci kata kostu, Ron ve Hermione arkasindan takirdiyorlardi. "Harry,
biz neyin -" "HISST!" Harry duymaya çalisti. Uzaklardan, bir üst kattan,gittikçe hafifleyen sesi duydu: "...
Kan kokusu aliyorum... KAN KOKUSU ALIYORUM!"
Harry'nin midesi sikisti. "Birini öldürecek!" diye bagirdi, Ron ve Hermione'nin saskin yüzlerini görmezden
gelerek bir sonraki merdivenin basamaklarini üçer üçer çikti, bir yandan da kendi ayak seslerinin ötesini
dinlemeye çalisiyordu.
Harry, pesinde hizli hizli soluk alan Ron ve Hermione ile, ikinci katin tamamini hizla dolasti ve bir köseyi
dönüp son, issiz geçide gelene kadar durmadi.
Ron, yüzündeki teri silerek, "Harry, neyin nesiydi bu?" diye sordu. "Ben hiçbir sey duymadim..."
Ama Hermione birden hizla içini çekti ve koridorun asagisini isaret etti.
"Bakin!"
Ilerdeki duvarda bir sey parliyordu. Yavasça, karanlikta etrafi kollayarak yaklastilar. Duvarin iki pencere
arasinda kalan kismina, koskoca harflerle, mesalelerin alevinde titresip duran bir seyler yazilmisti.
SIRLAR ODASI AÇILDI. VARISIN DÜSMANLARI, KENDINIZI KOLLAYIN.
"O da ne öyle - altinda asili olan ne?" dedi Ron, sesi titreyerek.
Daha yakina gelirlerken Harry az daha kayip düsüyordu. Yerde koca bir su gölcügü vardi. Ron ve
Hermione onu tuttu, mesaja dogru yavas yavas ilerledir. Gözlen, mesajin altindaki kara bir gölgeye
dikilmisti.
Üçü birden ne oldugunu ayni anda fark etti ve üçü birden bir sapirtiyla geriye siçradi.
Hademenin kedisi Mrs Norris, mesale halkasina kuyrugundan asilmisti. Tahta gibi sertti, gözleri faltasi
gibi açilmis bakiyordu.
Birkaç saniye kipirdamadilar. Sonra Ron, "Gidelim burdan," dedi.
Harry, sikintiyla, "Yardim etmeye çalismamiz gerekmez mi?" diye sordu.
"Inan bana," dedi Ron. "Bizi burada bulmalarini istemeyiz."
Ama çok geç kalmislardi. Uzaklardan gelen ve gök gürültüsünü andiran bir ugultu, onlara sölenin sona
erdigini anlatti. Durduklari koridorun iki tarafindan merdivenleri çikan yüzlerce ayagin sesi ile, doymus
insanlarin keyifli konusmalari geliyordu. Bir an sonra ise ögrenciler her iki yanindan geçide dalmislardi.
Bütün o gevezelik, kosusturma, gürültü, öndekiler asili kediyi görünce bir anda kesildi. Harry, Ron ve
Hermione koridorun ortasinda tek baslarina kalakalmislardi, susan ögrenciler tüyler ürpertici manzarayi
görmek için önlerindekileri itiyorlardi.
Derken birisi sessizligin ortasinda haykirdi.
"Varisin düsmanlari, kendinizi kollayin! Sira sizde, Bulaniklar!"
Draco Malfoy'du. Ite kaka kalabaligin önüne gelmislerdi, hareketsiz kedi manzarasi karsisinda siritirken
soluk gözleri canlanmis, genelde kansiz olan yüzü kizarmisti.
DOKUZUNCU BÖLÜM
Duvardaki Yazi
"Neler oluyor burda? Neler oluyor?"
Besbelli Malfoy'un haykirisi üzerine olay yerine yönelen Argus Filch, kalabaligi yara yara geldi. Derken
Mrs Norris'i gördü ve geri çekildi, dehset içinde ellerini yüzüne kapatti.
"Kedim! Kedim! Mrs Norris'e ne oldu?" diye feryat etti.
Ve faltasi gibi açilmis gözleri Harry'ye takildi.
"Sen!" diye aci aci bagirdi. "Sen! Kedimi öldürdün! Onu sen öldürdün! Seni öldürecegim! Ben..."
"Argus!"
Dumbledore, arkasinda ögretmenlerden bazilariyla olay yerine gelmisti. Hemen Harry, Ron ve
Hermione'nin yanindan geçerek Mrs Norris'i mesale halkasindan çözdü.
"Benimle gel, Argus," dedi Filch'e. "Siz de Mr Potter, Mr Weasley, Miss Granger."
Lockhart hevesle öne çikti.
"En yakini benim odam, Müdürüm - hemen üst katta - lütfen kendinizi evinizde..."
"Tesekkür ederim, Gilderoy," dedi Dumbledore.
Sessiz kalabalik, geçsinler diye açildi. Heyecanlanmis görünen ve kendini önemseyen Lockhart,
Dumbledore'un arkasindan segirtti. Profesör McGonagall ile Profesör Snape de öyle.
Lockhart'in karanlik odasina girerlerken duvarlarda pitir pitir bir hareket sezildi. Harry, resimlerdeki
Lockhart'lardan birkaçinin, saçlari bigudili halde sivistigini gördü. Gerçek Lockhart ise masasindaki
mumlari yakarak geriye çekildi. Dumbledore, Mrs Norris'i cilali yüzeye yatirip muayene etmeye koyuldu.
Harry, Ron ve Hermione birbirlerine tedirgin bakislar atarak, mum isigi havuzunun disindaki iskemlelere
çöküp izlemeye koyuldular.
Dumbledore'un uzun, kemerli burnunun ucu Mrs Norris'in kürkünden iki santim kesti . Yarim
aygözlükleriyle ona yakindan bakiyor, parmaklariyla dürtüyor, yokluyordu. Profesör McGonagall da
kedinin asagi yukari onun kadar yakinina egilmis, gözleri kisik, bakiyordu. Snape, yarisi gölgede kalmis,
onlarin arkasinda dikiliyordu, yüzünde çok tuhaf bir ifade vardi: Sanki gülümsememek için kendini zor
tutuyor gibiydi. Lockhart ise etraflarinda dönüp duruyor, boyuna tavsiyelerde bulunuyordu.
"Onu öldüren kesinlikle bir lanet - herhalde Transmogrifya Iskencesi'dir. Kullanildigini birkaç kez
gördüm, orda olmayisim ne yazik. Tam da onu kurtarabilecek karsilaneti bilirken..."
Lockhart'in laflari, Filch'in kuru, kederli hiçkiriklariyla kesiliyordu. Filch masanin yanindaki bir iskemleye
yigilmisti, ellerini yüzüne kapatmisti, Mrs Norris'e bakamiyordu. Harry ondan o kadar nefret ettigi halde,
biraz olsun acimaktan kendini alamadi. Ama kendisine acidigi kadar degil, çünkü Dumbledore Filch'e
inanirsa, onu okuldan atardi, burasi kesin.
Simdi Dumbledore garip sözler mirildaniyor ve Mrs Norris'e asasiyla vuruyordu, ama hiçbir sey
olmuyordu. Kedi, sanki az önce içi doldurulmus gibi görünmeyi sürdürdü.
"... Buna çok benzer bir seyin Uagadugu'da oldugunu hatirliyorum," dedi Lockhart, "bir dizi salgin;
hikâyenin tamami otobiyografimdedir. Kasaba halkina çesitli tilsimlar dagittim, bu da meseleyi hemen
çözdü..."
O konusurken duvarlardaki Lockhart fotograflari da onaylarcasina kafalarini salliyorlardi. Birisi saçindaki
fileyi çikarmayi unutmustu.
Sonunda Dumbledore dogruldu.
Yumusak bir sesle, "Ölü degil, Argus," dedi.
Engel oldugu cinayetleri sayan Lockhart birden durdu.
"Ölü degil mi?" diye hiçkirdi Filch, parmaklarinin arasindan Mrs Norris'e bakarak. "Ama niye böyle
kaskti ve donmus?"
"Tas haline getirilmis," dedi Dumbledore ("Ah! Ben de öyle düsünmüstüm!" dedi Lockhart). "Ama nasil,
bilemiyorum..."
"Ona sor!" diye feryat etti Flich, kizarmis ve yaslarla islanmis yüzünü Harry'ye çevirerek.
Dumbledore kesinlikle, "Hiçbir ikinci sinif ögrencisi bunu yapamaz," dedi. "Bu en ileri türden Karanlik
Büyü..."
Siskin yüzü mosmor hale gelen Filen, "Yapti, o yapti!" diye tükürükler saçti. "Duvara ne yazdigini gördün!
Benim... odamda sey buldu... biliyor... benim sey oldugumu..." Filch'in yüzü korkunç bir sekle girdi.
"Benim Kofti oldugumu biliyor."
Harry, duvardaki Lockhart'ta dahil, herkesin ona bakiyor olmasinin verdigi rahatsizlik içinde, "Ben Mrs
Norris'e elimi bile sürmedim!" dedi yüksek sesle. "Ve Kofti'nin ne oldugunu da bilmiyorum."
"Palavra!" diye hirladi Filch. "Sipsak Büyü mektubumu gördü!"
Snape, gölgelerin içinden, "Konusmama izin varsa, Müdür Bey," deyince, Harry'nin içindeki kötü bir
seyler olacak duygusu artti. Snape'in söyleyecegi hiçbir seyin ona hayri dokunmayacagindan emindi.
Snape, dudagi hafif bir alayci gülüsle bükülür gibi olurken, "Potter ve arkadaslari sadece yanlis zamanda
yanlis yerde bulunmus olabilirler," dedi. "Ama burda gerçekten de süphe uyandirici kosullarla karsi
karsiyayiz. Üst kat koridorunda ne isleri vardi? Niye Cadilar Bayrami söleninde degillerdi?"
Harry, Ron ve Hermione hep birlikte Ölüm Günü Partisi'ni açiklamaya koyuldular: "... yüzlerce hayalet
vardi, hepsi size orada oldugumuzu söyler..."
Snape, kara gözleri mum isiginda parildayarak, "Peki, niye daha sonra sölene katilmadiniz?" diye sordu.
"Niye o koridora gittiniz?"
Ron ve Hermione, Harry'ye bakti.
"Çünkü... çünkü..." dedi Harry, kalbi gümbür gümbür atarak. Içinden bir sey oraya bedensiz bir ses
tarafindan götürüldügünü iddia etmenin kulaga çok abartili gelecegini söylüyordu. Baska kimsenin degil,
bir tek onun duydugu bir ses. "Çünkü yorgunduk ve yatmak istiyorduk," dedi.
Snape, siska yüzünde muzaffer bir tebessüm pirpir ederek, "Yemek yemeden mi?" diye sordu. "Hayalet
partilerinde canli insanlara göre yemekler ikram edildigini sanmazdim".
Ron yüksek sesle, "Aç degildik," dedi, tam o anda karni guruldadi.
Snape'in pis gülüsü yüzüne yayildi.
"Müdür Bey, bence Potter gerçegi tam olarak söylemiyor. Bize bütün hikâyeyi anlatana kadar bazi
ayricaliklardan yoksun birakilmasi iyi bir fikir olabilir. Ben sahsen, dürüstçe konusmaya hazir olana kadar
onun Gryffindor Quidditch takimindan çikarilmasi gerektigini saniyorum."
Profesör McGonagall, sert sert, "Yok canim, Severus," dedi. "Çocugun Quidditch oynamasini
engellemek için bir neden göremiyorum. Bu kedinin basina süpürgeyle vurulmamis. Potter'in yanlis bir sey
yaptigi konusunda bir kanit yok."
Dumbledore, Harry'ye içini okumak istermis gibibakiyordu. Piril piril açik mavi bakisi, Harry'de röntgene
girmis duygusu uyandirdi.
Kararli bir sekilde, "Suçlulugu kanitlanana kadar masumdur, Severus," dedi.
Snape öfkeden deliye dönmüs gibiydi. Flitch de öyle.
Gözleri yerinden ugrayarak, "Kedimi tasa çevrildi!" diye haykirdi. "Birine ceza verildigini görmek
istiyorum!"
Dumbledore sabirla, "Onu tedavi edebiliriz, Argus," dedi. "Madam Sprout kisa süre önce birtakim
Adamotlan elde etti. Onlar normal boylarina varir varmaz, Mrs Norris'i yeniden canlandiracak bir iksir
yaptiracagim."
Lockhart, "Ben yaparim," diye atildi. "En az yüz kere yapmis olmaliyim. Uykumda bile yaparim Adamotu
Iyilestirme Sivisi'ni..."
"Pardon," dedi Snape buz gibi bir sesle, "ama sanirim bu okulun Iksir hocasi benim."
Tuhaf bir sessizlik oldu.
Dumbledore Harry, Ron ve Hermione'ye, "Gidebilirsiniz," dedi.
Kosmadan ne kadar hizli gidebilirlerse o hizla uzaklastilar. Lockhart'in odasinin bir kat yukarisina
vardiklarinda da bos bir sinifa girip kapiyi yavasça arkalarindan kapadilar. Harry, gözlerini kisarak
arkadaslarinin kararmis yüzlerini süzdü.
"Duydugum sesten söz etse miydim dersiniz?"
Ron hiç tereddüt etmeden, "Hayir," dedi. "Baskahiç kimsenin duymadigi sesler duymak hayra alamet
degildir, büyücüler dünyasinda bile."
Ron'un sesindeki bir sey Harryi rahatsiz etti. "Bana inaniyorsun, degil mi?"
Ron hemen, 'Tabii inaniyorum," dedi. "Ama... kabul et ki garip..."
"Garip oldugunu biliyorum. Bastan asagi garip. Duvardaki o yazi ne demek istiyordu? Oda açildi... ne
demek bu?"
Ron yavas yavas, "Biliyor musun, ben sanki bunu duydum," dedi. "Sanirim birisi bir vakitler Hogwarts'ta
bir gizli oda oldugundan söz etmisti... Bill olabilir..."
"Ya Kofti de ne demek oluyor?" diye sordu Harry.
Ron kis kis gülmesine zor engel olunca da, sasirdi.
"Eh... yani aslinda komik degil ama, Filch oldugu için... Bir Kofti, büyücü ailesinde dogan, ama sihirli
gücü olmayan kisidir. Muggle dogumlu büyücülerin tersi gibi bir sey. Ama Kofti'lere çok az rastlanir. Eger
Filch bir Sipsak Büyü kursundan sihir ögrenmeye çalisiyorsa, evet, Kofti olmali. Bu da birçok seyi
açiklar. Örnegin, ögrencilerden niye bu kadar nefret ettigini." Ron kendinden memnun bir sekilde
gülümsedi. "Çekemiyor."
Bir yerlerde bir saat çaldi.
"Gece yarisi," dedi Harry. "Snape gelip de bize baska bir suç kondurmaya kalkismadan yatmaya gitsek
iyi olacak."
Birkaç gün okulda herkes sadece Mrs Norris'e yapilan saldiridan söz etti. Filch, onun saldiriya ugradigi
yerde volta vurarak kimsenin olayi unutmamasini sagladi. Sanki saldirganin geri dönecegini düsünür
gibiydi. Harry onu duvardaki mesaji "Mrs Skover'in Her Ise Yarayan Sihirli Kir Çikarticisi"yla silerken
görmüstü. Ama ne fayda! Kelimeler tasin üzerinde eskicide oldugu gibi parildayip duruyordu. Filch suç
mahallini gözaltinda tutmadigi zaman da kan çanagi gibi gözlerle koridorlarda sinsi sinsi dolasiyor, hiçbir
seyden kuskulanmayan ögrencilerin üstüne atlayip onlari "yüksek sesle nefes almak" ve "mutlu görünmek"
gibi nedenlerle cezalandirmaya çalisiyordu.
Ginny Weasley, Mrs Norris'in basina gelenlerden çok rahatsiz olmustu. Ron'a bakilirsa, kedileri çok
severdi.
Ron ona moral vermek istercesine, "Bahse girerim ki sen Mrs Norris'i aslinda pek tanimamistin," demisti.
"Dogru söylüyorum, onsuz hayati daha iyi." Ginny'nin dudaklari titremeye baslamisti. "Böyle seyler
Hogwarts'ta sik sik olmaz," diye güvence verdi Ron ona. "Bunu yapan kaçigi yakalayacaklar ve hemen
buradan uzaklastiracaklar. Umarim, okuldan atilmadan önce Filch'i de taslastiracak vakti olur. Saka
ediyorum..." diye ekledi Ron bir acele, çünkü Ginny'nin beti benzi atmisti.
Saldiri Hermione'yi de etkilemisti. Gerçi zamanin çogunu okumakla geçirmek Hermione için alisilmis bir
seydi, ama simdi baska bir sey yapmaz hale gelmisti neredeyse. Harry ve Ron ona nesi oldugunu
sorduklarinda da pek bir cevap aiamiyorlardi. Ertesi çarsamba anladilar nesi oldugunu.
Harry Iksir dersinden geç çikti, Snape onu sinifta tutup siralardaki tüp solucanlarini kazitmisti. Çabucak
yemek yedikten sonra kitaplikta Ron'u bulmaya gitti. O sirada Bitkibilim dersindeki Hufflepuff li çocuk
Justin Finch Fletchiey'nin karsidan geldigini gördü. Harry tam selam vermek için agzini açmisti ki, Justin
onu gördü, aninda geri döndü ve hizla ters yönde uzaklasti.
Harry, Ron'u kitapligin arka tarafinda, Sihir Tarihi ev ödevini ölçerken buldu. Profesör Binns "Avrupali
Büyücülerin Ortaçag Toplantisi" üzerine bir metrelik bir kompozisyon istemisti.
"Inanmiyorum, hâlâ yirmi santimn kisa..." dedi Ron öfkeyle. Parsömeninin ucunu birakti, o da yeniden
kivrilip tomar oldu. "Ve Hermione tam yüz kirk santim yazdi, üstelik de yazisi küçüktür."
"Nerde o?" dedi Harry, metreyi alip kendi ev ödevinin tomarini açarak.
Ron raflar arasinda bir yere isaret etti. "Oralarda bir yerde. Baska bir kitap ariyor. Bence Noel'den önce
bütün kitapligi bitirmeye niyetli."
Harry ona, Justin Finch Fletchley'nin nasil kendisinden kaçtigini anlatti.
"Neden aldiriyorsun, bilmem, ben hep onun biraz salak oldugunu düsünmüsümdür." Ron bir yandan da,
yazisini mümkün oldugu kadar büyüterek haril haril yaziyordu. "Saçmalayip duruyordu, yok Lockhart
harikaymis da, yok bilmem ne..."
Hermione kitap raflari arasindan ortaya çikti. Sinirli görünüyordu, ama neyse ki sonunda onlarla
konusacak hale geldi.
Harry ve Ron'un yanina oturarak, "Hogwarts: Bir Tarih'in bütün kopyalari disarda," dedi. "Iki haftalik da
bir kelime listesi var. Keske benimkini evde birakmasaydim, ama bütün o Lockhart kitaplari varken
sandiga sigdiramadim."
"Niye istiyorsun ki?" dedi Harry. "Herkes neden istiyorsa ondan. Sirlar Odasi efsanesini okumak için."
Harry hemen, "O da ne?" dedi. Hermione dudagini isirdi. "Iste mesele de burda ya. Hatirlayamiyorum.
Ve hikâyeyi de baska hiçbir yerde bulamiyorum..."
Ron saatine bakti ve çaresiz bir halde, "Hermione," dedi, "n'olur kompozisyonunu okuyayim."
Hermione birden sertlesti. "Hayir, vermem. Bitirmek için tam on günün vardi."
Zil çaldi. Ron ve Hermione atisa çekise öne geçip Sihir tarihi dersinin yolunu tuttular.
Sihir Tarihi, dersi programlarindaki en ruhsuz dersti. Derse Profesör Binns de hayalet olan tek ögretmen
giriyordu. Siniflarindaki tek heyecanli sey, sinifa karatahtada . v^esinden ibaretti. Çogu kisi çok yasli ve
burus burus Binns'in öldügünü fark etmedigini söylerdi.
Binns ders vermek için ayaga kalkmis, bedenini ögretmenler odasi söminesinin önündeki koltukta
birakmisti. Günlük temposu bundan sonra da hiç mi hiç degismemisti.
Bugün de her zamanki kadar sikiciydi. Profesör Binns notlarini açti ve eski bir elektrikli süpürge gibi
yavan, yeknesak bir sesle okumaya basladi. Derken siniftaki hemen hemen herkes sersemlesti. Bazen bir
isim ya da tarihi yazmalarina yetecek kadar bir süreyle kendilerine geliyor ve sonra da yeniden uykuya
daliyorlardi. Profesör yarim saattir konusuyordu ki, daha önce hiç görülmedik bir sey oldu. Hermione elini
kaldirdi.
Profesör Binns, 1289 Uluslararasi Büyücüler Konvansiyonu üzerine öldüresiye kasvet verici bir nutkun
orta yerinde kafasini kaldirip ona bakti.
"Miss... sey..."
"Granger, Profesör," dedi Hermione, berrak bir sesle. "Acaba bize Sirlar Odasi hakkinda bir seyler
anlatabilir misiniz diye merak ediyordum."
Agzi açik oturmus, pencereden disarisini seyreden Dean Thomas ziplayarak bransindan kurtuldu.
Lavender Brown basini kollarindan kaldirdi, Neville'in dirsegi siradan kaydi.
Profesör Binns gözlerini kirpistirdi.
Kuru, hiriltili sesiyle, "Benim dersim Sihir Tarihi," dedi. "Ben olgularla ugrasirim, Miss Granger, mitler ve
efsanelerle degil." Tebesir kirilir gibi küçük bir sesle bogazini temizleyip devam etti: "O yilin eylül ayinda,
Sarclonyali büyücülerden olusan bir alt komite..."
Kekeleyerek durdu. Hermione'nin eli gene havada sallaniyordu. "Miss Granger?" "Lütfen, efendim,
efsanelerin temeli hep olgulardadegil midir?"
Profesör Binns ona öyle hayietle bakiyordu ki, Harry daha önce diri ya da ölü hiçbir ögrencinin onun
sözünü kesmediginden emin oldu.
Profesör Binns agir agir, "Seyy," dedi, "evet sanirim böyle bir iddiada bulunulabilir." Hermione'ye, sanki
daha önce hiçbir ögrenciyi dogru dürüst görmemis gibi bakti. "Ancak, sözünü ettiginiz efsanî son derece
sansasyonel, hatta gülünç bir hikâye..."
Ama simdi bütün sinif Profesör Binns'in her kelimesini can kulagiyla dinliyordu. Domus gözlerle hepsine
bakti, hepsinin yüzü ona çevriliydi. Horry onun böylesine siradisi bir ilgi gösterisi karsisinda neye
ugradigini sasirmasini anlayabiliyordu.
Yavasça, "Ah, evet..." dedi. "Bir bakayim... Sirlar Odasi..."
"Tabii, hepiniz Hogwarts'in bin yili askin süre önce -tam tarihi bilinmiyor- dönemin en büyük cadilari ve
büyücüleri tarafindan kuruldugunu biliyordunuz. Dört okul binasina onlarin adi verildi: Godric Gryffindor,
Helga Hufflepuff, Rowena Ravenclaw ve Salazar Slytherin. Bu satoyu birlikte yaptilar, merakli Muggle
gözlerinden uzakta. Çünkü o çag, siradan insanlar sihirden korktugu, cadilarla büyücülerin de fazlasiyla
cezalandirildigi bir çagdi."
Durup, sulanmis göllerini odada gezdirdi ve devam etti: "Kurucular birkaç yil uyum içinde çalistilar, sihre
yatkinlik gösteren gençler bulup onlari egitmek için satoya getirdiler. Ama sonra aralarinda anlasmazlik
çikti. Slytherin ile digerler: arasindaki uçurum büyümeye basladi. Slytherin, Hogwarts'a kabul edilen
ögrenciler konusunda daha seçici davranilmasini istiyordu. Sihir ögreniminin sadece özbeöz sihirbaz aileler
arasinda kalmasi gerektigine inani 'ordu. Muggle anne babasi olan çocuklari almaktan hoslanmiyordu,
çünkü onlarin güvenilir olduklarina inanmiyordu. Bir süre sonra bu konu üzerinde Slytherin ile Gryffindor
arasinda ciddi bir tartisma patlak verdi ve Slytherin okuldan ayrildi."
Profesör Binns yeniden duraklayarak dudaklarini büzdü, kirismis yasli bir tosbagaya benziyordu.
"Güvenilir tarihsel kaynaklar bu kadarini söylüyor, ama bu dürüst olgular, Sirlar Odasi'nin gerçekdisi
efsanesinin gölgesinde kaldi. Hikâyeye bakilirsa, Slytherin satoda gizli bir oda insa etmisti ve digerleri bu
konuda hiçbir sey bilmiyordu.
"Efsaneye göre, Slytherin, kendi hakiki vârisi okula gelene kadar baska kimse açamasin diye Sirlar
Odasini mühürledi. Oda'nin mührünü ancak vâris açabilecek, içerdeki dehseti o disari saliverecek ve
bununla, okulu sihir çalismaya layik olmayanlardan arindiracakti."
O, hikâyeyi anlatmayi bitirince bir sessizlik oldu, ama bu, Profesör Binns'in siniflarini dolduran o bildik,
uykulu sessizlik degildi. Herkeb bir seyler daha anlatir diye umarak ona bakmayi sürdürürken, havada
tedirginlik seziliyordu. Profesör Binns biraz sinirlenmis görünüyordu.
"Saçmaligin daniskasi, elbette," dedi. "Okul, dogal olarak, böyle bir odanin varligim kanitlamak için en
bilgin cadilar ve büyücüler tarafindan defalarca arandi. Böyle bir oda yok. Kolay aldananlari korkutmak
için anlatilan bir hikâye."
Hermione'nin eli yeniden havaya kalkmisti. "Efendim - içerdeki dehset'le neyi kastediyorsunuz?"
Profesör Binns kuru, islik gibi sesiyle, "Onun sadece Slytherin'in vârisinin kontrol edebilecegi bir tür
canavar olduguna inaniliyor," dedi.
Siniftaki ögrenciler birbirlerine kaygili bakislar atti. "Söylüyorum size, öyle bir sey yok," dedi Profesör
Binns, notlarini karistirarak. "Oda da yok, canavar da." "Ama efendim," dedi Seamus Finnigan, "eger
Oda sadece Slytherin'in vârisi tarafindan açilacaksa, baska hiç kimse de onu bulamayacak demektir, degil
mi?"
Profesör Binns kizgin bir tonla, "Saçmalik, O'Fla-herty," dedi. "Eger onca Hogwarts müdürü ve müdiresi
onu bulmayi beceremediyse..."
"Ama Profesör," dedi incecik bir sesle Parvati Patil, "onu açmak için Kara Büyü lazim herhalde..."
"Bir büyücünün Kara Büyü kullanmamasi, kullanamadigi anlamina gelmez, Miss Pennyfeather," diye
cevabi yapistirdi Profesör Binns. "Tekrar ediyorum, eger Dumbledore gibileri..."
"Ama belki de Slytherin'le akraba olmak gerekiyordur," diye basladi Dean Thomas, "bu yüzden de
Dumbledore..." Ama artik Profesör Binns'in canina yetmisti.
"Bu kadari yeter," dedi sert bir edayla. "Bu bir mit! Böyle bir sey yok! Slytherin'in degil oda, gizli bir
süpürge dolabi insa ettigi konusunda bile kanit yok, hem de hiç! Size böyle aptalca bir hikâye anlattigima
pisman oldum! Mübaadenizle artik tarihe dönelim! Somut, inanilir, dogrulanabilir olgulara."
Bes dakika içinde sinif her zamanki uyusukluguna dalip gitmisti.
Dersin sonunda hinca hinç koridorlardan geçmeye çalisirlarken, Ron, "Salazar Slytherin'in yasli bir kaçik
oldugunu biliyordum," dedi Harry ve Hermione'ye. Aksam yemeginden önce çantalarini birakacaklardi.
"Ama bu safkan isini onun baslattigindan haberim yoktu. Bana para verseler onun binasinda olmam.
Dogru söylüyorum, eger Seçmen Sapka beni Slytherin'e koymaya çalissaydi, ilk trenle dosdogru eve
dönerdim."
Hermione hararetle basini salladi, ama Harry bir sey söylemedi. Birden berbat bir durguyla midesi
kasilmisti.
Harry daha önce Ron'a da, Herrmione'ye de Seçmen Sapka'nin ciddi ciddi onu Slytherin'e koymayi
düsündügünü söylememisti. Daha dünmüs gibi, bir yil önce
Sapka'yi basina koydugunda kulagina konusan küçük sesi hatirliyordu.
"Biliyor musun, büyük usta olabilirsin sen, hepsi kafanin içinde, Slytherin de büyük ustalik yolumla çok
sey kazandirabilir sana..."
Ama Slytherin binasinin kara büyücüler çikarma konusundaki söhretini zaten duymus olan Harry,
umutsuzca söyle düsünmüstü: "Slytherin olmasin!" Sonra da Sapka demisti ki: "Eh, öyle istiyorsun
madem... Gryffindor..."
Kalabalikla sürüklenirlerken, yanlarindan Colin Creevey geçti.
"Merhaba, Harry!"
"Selam, Colin," dedi Harry otomatik olarak.
"Harry, Harry - sinifimda bir çocuk diyor ki sen..."
Ama Colin öyle küçüktü ki, onu Büyük Salon'a dogru atan insan seline karsi koyamadi. "Görüsürüz,
Harry!" diye cikledigini duydular. Sonra da gitti.
Hermione, "Sinifindaki çocuk senin hakkinda ne diyormus acaba?" dedi merakla.
"Herhalde Slytherin'in vârisi oldugumu," dedi Harry, midesi daha da beter kasildi. Justin Finch
Fletchley'nin ögle yemegi vaktinde ondan nasil kaçtigini hatirlamisti.
Ron tiksintiyle, "Buradakiler de her seye inanir," dedi.
Kalabalik seyreklesti, bir sonraki merdiveni rahatça çiktilar.
Ron, "Gerçekten bir Sirlar Odasi var mi dersin?" diye sordu Hermione'ye.
Kiz kaslarini çatti. "Bilmiyorum. Dumbledore Mrs Norris'i tedavi edemedi. Bu da aklima, ona saldiranin
sey olmadigini getiriyor... insan..."
O konusurken bir köseyi döndüler ve kendilerini saldirinin oldugu koridorun sonunda buldular. Durup
baktilar. Sahne tipki o geceki gibiydi, ama artik mesale halkasindan sarkan kaskati bir kedi yoktu.
Üzerinde "Oda açildi" yazan duvarin önünde bos bir sandalye duruyordu.
Ron, "Filch orada nöbet tutuyor," diye mirildandi.
Birbirlerine baktilar. Koridor bostu.
Harry, çantasini yere koyarak, "Bir göz atmanin zarari olmaz," dedi. Dizlerinin üstünde sürünerek ipucu
aramaya koyuldu.
"Yanik isaretleri!" dedi. "Burda - ve burda..."
"Gel de suna bak!" dedi Hermione. "Ne tuhaf..."
Harry ayaga kalkip, duvardaki mesajin yanindaki pencereye gitti. Hermione en üstteki cami isaret
ediyordu. Yirmi kadar örümcek, besbelli camdaki küçük bir çatlaktan disari çikmak için kosusturuyordu.
Uzun, gümüsümsü bir bag, sanki hepsi disari çikma telasi içinde ona tirmanmis gibi, ip misali sarkmisti.
Hermione hayretle, "Örümceklerin hiç böyle davrandigini gördün mü?" diye sordu.
"Hayir," dedi Harry. "Ya sen, Ron? Ron?"
Omzunun üstünden geriye bakti. Ron adamakilli geri çekilmis duruyordu, kosup kaçma güdüsüne karsi
direnir gibiydi.
"N'oldu?" diye sordu Harry.
Ron gergin bir halde cevap verdi: "Örümceklerden... hiç... hoslanmam."
Hermione saskinlikla Ron'a bakti. "Bundan hiç haberim yoktu. Defalarca iksirlerde örümcek kullandin..."
Ron, pencereden baska her yere bakmaya özen göstererek, "Ölü olduklari zaman aldirmiyorum," dedi.
"Hareket edis sekilleri hosuma gitmiyor..."
Hermione kikirdadi.
"Hiç de komik degil," dedi Ron, öfkeyle. "Ille de ögrenmek istiyorsan, ben üç yasindayken Fred
oyuncak... oyuncak ayimi kocaman igrenç bir örümcege dönüstürdü. Çünkü oyuncak süpürgesini
kirmistim. Ayina sarilirken birden bir sürü bacagi olsa senin de hosuna gitmezdi..."
Titreyerek sustu. Hermione belli ki hâlâ gülmemeye çalisiyordu. Konuyu degistirmekte isabet olacagini
hisseden Harry, "Yerdeki suyu hatirliyor musunuz?" dedi. "O nereden gelmisti? Biri kurulamis."
Kendini toparlayarak birkaç adim atan Ron, "Buradaydi," dedi. Filch'in iskemlesini geçmis, eliyle isaret
ediyordu. "Bu kapiyla ayni hizada."
Pirinç kapi tokmagina uzandi, ama birden yanmis gibi elini geri çekti.
"N'oldu?" dedi Harry.
"Oraya giremeyiz. Kizlar tuvaleti."
Ayaga kalkip onun yanina gelen Hermione, "Hadi, Ron," dedi. "Orada kimse olmaz ki. Orasi Mizmiz
Myrtle'in yeri. Hadi gelin, bir bakalim."
Ve "Tuvalet Bozuk" yazisina aldirmadan kapiyi açti.
Harry'nin görüp görecegi en kasvetli, kederli tuvaletti burasi. Büyük, çatlak ve lekeli bir aynanin altinda
bir sira çentik çentik tas lavabo vardi. Yerler islakti, samdanlarinda agir agir yanan küçücük kalmis birkaç
mumdan gelen sönük isigi yansitiyorlardi. Tuvaletlere giden tahta kapilar pul pul kalkmisti, çizilmisti. Bir
tanesi menteselerinden sarkiyordu.
Hermione parmagini dudaklarina götürdü ve sondaki tuvalete dogru yürüdü. Oraya gidince, "Selam,
Myrtle," dedi. "Nasilsin?"
Harry ile Ron da bakmaya gittiler. Mizmiz Myrtle, tuvaletin sifonu üzerinde uçarak, çenesindeki bir
sivilceyle oynuyordu.
Ron ve Harry'ye kuskuyla bakarak, "Burasi kizlar tuvaleti," dedi. "Onlar kiz degil."
"Hayir," diye durumu kabul etti Hermione. "Ben onlara sadece burasinin... himm... ne kadar güzel
oldugunu göstermek istedim."
Elini belli belirsiz sekilde, pis eski aynayla islak yerlere dogru salladi.
Harry "Bir sey görüp görmedigim sor," dedi.
"Ne fisildiyorsun sen öyle?" dedi Myrtle, ona bakarak.
Harry çabucak, "Hiçbir sey," dedi. "Biz seyi sormak istemistik..."
Myrtle, agladi aglayacak bir sesle, "Keske insanlar arkamdan konusmaktan vazgeçseler!" dedi. "Benim
de duygularim var, biliyorsunuz, ölü bile olsam."
"Myrtle, kimse seni üzmek istemiyor” dedi Hermione. "Harry sadece..."
"Kimse beni üzmek istemiyor, ha! Buna bayildim iste!" diye bagirdi Myrtle. "Burada hayatim tam bir
istirap içinde geçti ve simdi de insanlar gelmis, ölümümü mahvediyor!"
Hermione hemen, "Biz sana son zamanlarda burada tuhaf bir seyler görüp görmedigini sormak
istemistik," dedi. "Çünkü Cadilar Bayrami'nda bu tuvaletin kapisinin önünde bir kedi saldiriya ugramis."
"O gece buralarda birini gördün mü?" dedi Harry.
Myrtle dramatik bir edayla cevap verdi: "Dikkat etmiyordum. Peeves beni öyle üzdü ki, buraya geldim
ve kendimi öldürmeye çalistim. Tabii o zaman da hatirladim ki ben... ben..."
"Zaten ölüsün," dedi Ron, yardimci olmak isteyen bir edayla.
Myrtle trajik bir hiçkirik koyuverdi, havada yükseldi, döndü ve tepesi üstü tuvalete daldi. Hepsinin üstüne
su siçratarak gözden kayboldu. Bastirmaya çalistigi hiçkiriklarin yönünden, U kivriminin oralarda bir
yerde durdugu anlasiliyordu.
Harry ve Ron agizlari açik bakakaldilar. Ama Hermione bezgin bezgin omuzlarini silkti. "Dogruyu
söylemek gerekirse, bu, Myrtle'in neseli anlarindan biriydi... Hadi, gelin."
Harry, Myrtle'in suya bogulmus hiçkiriklarinin üstüne kapiyi henüz tam olarak çekmemisti ki, yüksek
perdeden bir ses üçünün de yerlerinden siçramalarina yol açti.
"RON!"
Percy Weasley, sinif baskani rozeti piril piril, yüzünde gerçekten soka girmis bir insanin ifadesiyle,
merdivenlerin basinda kalakalmisti.
"Orasi kizlar tuvaleti!" dedi soluk soluga. "Sen orada ne..."
Ron, "Söyle bir bakiyordum," diye omuzlarini silkti. "Anlarsiri ya, ipuçlari..."
Percy, Harry'ye Mrs Weasley'yi fena halde hatirlatan bir sekilde sisti.
"Oradan - hemen - çekil -" dedi, uzun adimlarla onlara dogru geldi. Kollarini sallayarak üçünü önüne
katü. "Gören ne der, aldirmiyor musun? Herkes aksam yemegindeyken dönüp buraya gelmek..."
Oldugu yerde durup gözlerinden simsekler saçarak Percy'ye bakan Ron hararetle, "Niye burda
olmayacakmisiz?" dedi. "Dinle, o kediye parmagimi bile dokundurmadim ben!"
Percy öfkeyle, "Ben de Ginny'ye öyle dedim," dedi. "Ama hâlâ senin okuldan atilacagini düsünüyor. Onu
hiç bu kadar üzgün görmemistim, agla agla gözleri çikacak. Onu düsünebilirdin, bütün birinci siniflar bu is
yüzünden gereginden fazla heyecanlandi..."
Kulaklari kizarmaya baslayan Ron, "Senin Ginny'ye aldirdigin yok," dedi. "Sen sadece Ögrenciler
Baskani olma sansini yitirmekten korkuyorsun."
Percy ters ters, "Gryffindor'dan bes puan!" dedi. Bir yandan da rozetine dokunuyordu. "Umarim bu sana
ders olur! Dedektifligi birak, yoksa anneme yazarim!”
Dönüp gitti, onun ensesi de Ron'un kulaklari kadar kirmiziydi.
Harry, Ron ve Hermione o gece ortak salonda Percy den mümkün oldugu kadar uzak koltuklar seçtiler.
Ron hâlâ çok sinirliydi, Muska ev ödevinde mürekkep lekeleri birakip duruyordu. Onlan çikarmak için
dalgin dalgin elini asasina uzatinca, asa parsömeni alevler içinde birakti. Üstünden, neredeyse ev
ödevinden çiktigi kadar dumanlar çikan Ron, Temel Büyüler Kitabi, ikinci Sinifi pat diye kapatti.
Hermione de, Harry'yi sasirtarak onu izledi.
Yumusak bir sesle, sanki az önce yapmakta olduklari bir konusmayi devam ettiriyormus gibi, "Kim
olabilir ama?" dedi. "Kim bütün Kofti'lerle anne babasi Muggle olanlarin Hogwarts'tan çikarilmasini
isteyebilir?"
"Düsünelim bakalim," dedi Ron, yapmacik bir hayretle. "Anne babasi Muggle olanlara pislik gözüyle
bakan kimi taniyoruz?"
Hermione'ye bakti. Hermione de ona, ama ikna olmus görünmüyordu.
"Eger Malfoy'dan söz ediyorsan..."
"Tabii ki ondan söz ediyorum! Duymadin mi ne dedi? 'Sira sizde, Bulaniklar!' Hadi canim, o oldugunu
anlamak için pis, fare suratina bakmak yeter..."
Hermione kuskuyla, "Slytherin'in vârisi Malfoy, ha!" dedi.
Harry de kitaplarini kapatti. "Ailesine baksana," dedi. "Hepsi Slytherin'de okumus, bununla övünüp
duruyor. Babasi da yeterince kötü."
"Sirlar Odasi'nin anahtari yüzyillardir onlarda olabilir!" dedi Ron. "Babadan ogula geçiyordur..."
Hermione ihtiyatla, "Eh," dedi. "Sanirim mümkün..."
Harry umutsuzca, "Iyi de, nasil kanitlayacagiz?" diye sordu.
"Bir yolu olabilir." Hermione daha da alçak sesle konusuyordu, odanin karsi tarafindaki Percy'ye bir göz
atti. "Zor, tabii. Ve tehlikeli, çok tehlikeli. Sanirim elli tane falan okul kuralim ihlal etmek gerekecek."
Ron sinirlenmisti. "Eger bir ay içinde falan açiklama istegi duyarsan, bize de haber verirsin, degil mi?"
dedi.
Hermione soguk bir edayla cevap verdi: "Peki öyleyse. Bize gereken sey, Slytherin ortak salonuna gidip
biz oldugumuzu anlamadan Malfoy'a birkaç soru sormak."
Ron gülerken Harry, "Ama bu imkânsiz, Hermione," dedi.
"Hayir, degil. Bize sadece biraz Çok Özlü Iksir lazim, hepsi bu."
"O da ne?" dedi Ron ve Harry bir agizdan.
"Snape birkaç hafta önce sinifta sözünü etti."
"Iksir'de Snape'i dinlemekten baska yapacak seyimiz yok mu saniyorsun?" diye mirildandi Ron.
"Seni baska birine dönüstürüyor. Düsünün bir! Üç Slytherin'li ögrenciye dönüsebiliriz. Kimse biz
oldugumuzu anlamaz. Malfoy da bize her seyi söyler herhalde. Orda olup duyabilsek, belki su anda bile
Slytherin ortak salonunda bunlari söyleyip övünüyordur."
Ron kaslarim çatti. "Bence bu Çok Özlü Iksir isinde bir bityenigi var," dedi. "Ya sonsuza kadar üç
Slytherin'li görünümünde kalirsak?"
Hermione sabirsizlikla elini salladi. "Bir süre sonra geçiyor. Ama reçeteyi elde etmek zor olacak. Snape
bunun Fevkalade Muktedir îksirler diye bir kitapta oldugunu söylemisti. Kitapligin Kisitli Bölümü'nde
olmasi gerekir."
Kisitli Bölüm'den kitap almanin tek yolu vardi: Bir ögretmenin yazili iznini götürmeliydiniz.
Ron, "Aslinda kitabi niye isteyecegimizi anlamak zor," dedi. "Eger iksirlerden birini yapmaya
çalismaya-caksak..."
"Bence," dedi Hermione, "kendimize sadece teoriyle ilgileniyormus süsü verirsek, bir sansimiz olabilir..."
"Hadi canim, hiçbir ögretmen inanmaz buna," dedi Ron. "Basbayagi kalin kafali olmasi gerek..."
ONUNCU BÖLÜM
Serseri Bludger
Profesör Lockhart, cinperi felaketinden beri sinifa canli seyler getirmiyordu. Onun yerine onlara
kitaplarindan bölümler okuyor, bazen de daha dramatik bölümleri oynatiyordu. Bu yeniden
canlandirmalar için kendine yardimci olarak da genellikle Harry'yi seçiyordu. Harry simdiye kadar,
kurbani oldugu Bosbogaz Lanet'ter Lc Hit-trt sayesinde kurtulan basit bir Transilvanya köylüsünü,
kafasini üsütmüs bir Yeti'yi ve Lockhart onu .a 'ikilendiginden beri kivircik salata disinda bir sey yememis
bir vampiri oynamak zorunda kalmisti.
Bir sonraki Karanlik Sanatlara Karsi Savunma dersinde bu sefer de kurtadam rolü oynamak için kendini
sinifin önüne çeke çeke çikarilmis buldu. Lockhart'in keyifi olmasini istemek için çok geçerli bir nedeni
olmasa, bunu yapmayi reddedecekti.
“Yüksek sesle güzel bir uluma, Harry - hah söyle -ve sonra, inanir misiniz bilmem, üstüne çullandim - iste
böyle - yere yapistirdim -gördügünüz gibi - tek elle onu yerde tutmayi becerdim - ötekiyle de asami
girtlagina dayadim - sonra geri kalan kuvvetimi topladim ve acayip karmasik Homorfus Büyüsü'nü yaptim
- açmasi bir inilti çikardi - devam et, Harry - daha yüksek - bu - kürkü yok oldu - tirnaklari büzüldü - ve
yeniden bir adama döndü. Basit ama etkin - ve bir köy daha beni sonsuza kadar, onlari her ay kurtadam
saldirilarinin dehsetinden kurtaran kisi olarak hatirlayacak."Zil çalinca Lockhart ayaga kalkti.
"Ödev: Wagga Wagga kurtadamini yenisim üzerine bir siir yazin! En iyi kompozisyonun sahibine Sihirli
Ben'in imzali kopyalari!"
Ögrenciler çikmaya basladi. Harry sinifin arkasina, Ron ve Hermione'nin onu bekledikleri yere döndü.
"Hazir miyiz?" diye mirildandi.
Hermione sinirli sinirli, "Herkes gidene kadar bekleyin," dedi. "Simdi."
Elinde bir kâgit parçasini siki siki tutarak Lockhart'in masasina yaklasti. Harry ve Ron hemen
arkasindaydi.
"Sey... Profesör Lockhart?" diye kekeledi. "Ben kitapliktan bu... bu kitabi almak istiyordum. Sadece
bilgi edinmek üzere okumak için." Eli hafifçe titreyerek kâgidi uzatti. "Ama mesele su ki, kitapligin Kisitli
Bölümü'nde. Bir ögretmenin imzasina ihtiyacim var - eminim ki bu kitap sizin Gulyabanilerle Gezip
Tozmakta, etkisini agir agir gösteren zehirler konusunda dediklerinizi anlamama yardimci olacak..."
Lockhart, "Gulyabanilerle Gezip Tozmak ha!" dedi,
Hermione'den notu alarak ona agzi kulaklarinda gülümsedi. "Belki de en sevdigim kitabim. Hosuna gitti
mi?"
"Ah, evet," dedi Hermione hevesle. "Hele sonuncu gulyabaniye çay süzgeciyle kapan kurmaniz ne kadar
akillica..."
"Eh, sanirim kimse benim bu yilki en iyi ögrencime biraz iltimas geçmeme karsi çikmaz” dedi Lockhart
dostça ve devasa bir tavuskusu tüyü çikardi. Ron'un yüzündeki tiksinme ifaç esini yanlis yorumlayarak,
"Evet," diye devam etti, “Güzel, degil mi? Genellikle kitap imzalamak için saklarin ama..."
Kâgida koskoca, kivrimli bir imza atip Hermione'ye geri verdi.
Hermione beceriksiz parmaklarla notu katlayip çantasina koyarken de, "Eh, Harry," dedi Lockhart.
"Demek yarin sezonun ilk Quidditch maçi var, öyle mi? Gryffindor-Slytherin maçi sanirim. Senin yararli
bir oyuncu oldugunu duydum. Ben de bir Arayici'ydim. Milli Takim denemelerine çagirildim ama, hayatimi
Karanlik Güçlerin ortadan kaldirilmasina adamaya karar verdim. Gene de, eger biraz özel antrenmana
ihtiyacin olursa, lütfen çekinmeden söyle. Ayni derecede iyi olmayan oyunculara bildiklerimi aktarmak
beni hep memnun eder..."
Harry'nin bogazindan ne idügü belirsiz bir ses yükseldi, sonra da Ron ve Hermione'nin arkasindan, bir
acele, odadan çikti.
Ucu nottaki imzayi inceleri rken, "Inanmiyorum”dedi Harry. "Hangi kitabi istedigimize bakmadi bile."
"Beyinsiz bir rezil de ondan," dedi Ron. "Ama kime ne, istedigimizi elde ettik ya."
Kitapliga dogru kosarcasina giderlerken, Hermione tiz bir sesle, "Beyinsiz bir rezil degil iste," dedi.
"Bu yilki en iyi ögrencisi oldugunu söyledi diye..." Kitapligin her seyi saran sükûnetine girince seslerini
alçaktilar.
Kitaplik görevlisi Madam Pince zayif, sinirli bir kadindi, yeterince beslenmemis bir akbabayi andirirdi.
"Fevkalade Muktedir iksirler mi?" diye tekrarladi kuskuyla, bir yandan da notu Hermione'nin elinden
almaya çalisiyordu. Ama Hermione birakmiyordu.
Soluk soluga, "Bende kalabilir diye umuyordum,"dedi.
Ron notu onun elinden kurtarip Madam Pince'in önüne dogru iterek, "Hadi ama," dedi. "Sana baska bir
imza aliriz. Lockhart her seyi imzalar, yeter ki imzalayabilecegi kadar bir süre sabit kalsin."
Madam Pince, sanki sahte oldugundan endise ediyormus gibi, notu isiga tuttu. Ama not bu sinavdan
geçti. Azametle yürüyüp yüksek raflar arasinda kaybolan Madam Pince, birkaç dakika sonra büyük ve
küflüymüs gibi görünen bir kitabi tasiyarak geri döndü. Hermione kitabi dikkatle çantasina yerlestirdi.
Çok hizli yürümemeye ya da suçlu görünmemeye özen göstererek kitapliktan çiktilar.
Bes dakika sonra gene Mizmiz Mrytle'in bozuk tuvaletinde üslenmislerdi. Hermione, Ron'un
itirazlarini,buranin akli basinda bir kimsenin gelecegi son yer oldugunu söyleyerek çürütmüstü. Yani, kendi
kendilerine kalacaklari kesindi. Mizmiz Myrtle kendi tuvaletinde gürültüyle agliyordu, ama onlar ona
aldirmiyordu, o da onlara.
Hermione Fevkalade Muktedir iksirleri dikkatle açti, üçü de nemli ve benekli sayfalarin üstüne egildiler.
Daha ilk bakista, kitabin neden Kisitli Bölüm'de oldugu belliydi. Iksirlerden bazilari, düsünmesi bile insani
neredeyse korkutacak cinsten tüyler ürpertici sonuçlara yol açiyordu. Üstelik kitapta pek nahos çizimler
de vardi. Içlerinden biri, içi disina çikmisa benzeyen bir adami, biri de basindan birkaç çift fazladan kol
bacak çikmis bir cadiyi gösteriyordu.
Hermione, üzerinde Çok Özlü iksir yazan sayfayi bulunca, heyecanla, "Iste," dedi. Baska bir insana
dönüsmenin ortasinda olan insanlarin çizimleriyle süslüydü. Harry ressamin onlarin yüzündeki büyük aciyi
hayal etmis olmasini gönülden diledi.
Reçeteye bakarlarken, Hermione, "Bu gördügüm en karmasik iksir," dedi. Sonra da mirildanarak
parmagini malzeme listesinden asagi dogru indirdi. "Zarkanatli sinekler, sülükler, hardalotu ve
çobandegnegi. Eh, bunlar yeterince kolay, hepsi ögrenci dolabinda var, oradan alabiliriz. Ayy, bakin, iki
boynuzlu bir atin boynuzunun tozu - bunu nereden buluruz, bilmiyorum... Yüzülmüs dogranmis kanguru
derisi - bu da nazik bir konu - ve tebii kime dönüsmek istiyorsan ondan bir parça."
Ron sertçe, "Pardon?" diye sordu. "Ne demek Istiyorsun yani, kime dönüsmek istiyorsan ondan bir
parça diye? Içinde Crabbe'nin ayak tirnaklari olan hiçbir seyi içecek degilim..."
Hermione sanki onu duymamis gibi devam etti. "Ama henüz bu konuda dertlenmemize gerek yok, çünkü
onlari en son içine atiyoruz."
Ron nutku tutulmus halde Harry'ye döndü, ama onun da baska sikintisi vardi.
"Ne kadar çok sey çalmak zorunda kalacagimizin farkinda misin, Hermione? Yüzülmüs dogranmis
kanguru derisi; bu kesinlikle ögrenci dolabinda yoktur. Ne yapacagiz yani, Snape'in özel stokundan almak
için odasina mi girecegiz? Bilmiyorum, bu iyi bir fikir mi ama..."
Hermione kitabi pat diye kapatti.
"Eh, eger ikiniz ödleklik edecekseniz, mesele yok," dedi. Yanaklarinda pespembe lekeler vardi, gözleri
de her zamankinden parlakti. "Ben kurallara karsi çikmak istemiyorum, anliyorsunuz ya. Sadece ana
babasi Muggle olanlari tehdit etmenin, zor bir iksir kaynatmaktan çok daha kötü oldugunu düsünüyorum.
Ama eger siz vâris Malfoy mu, degil mi ögrenmek istemiyorsaniz, simdi dosdogru Madam Pince'e gider
ve kitabi geri.."
Ron, "Senin bizi kurallara karsi gelmeye ikna edecegin günü görecegimi hiç sanmazdim," dedi. "Pekâlâ,
yapiyoruz. Ama ayak tirnagi yok, tamam mi?"
Daha mutlu görünen Hermione kitabi yeniden açarken, Harry, "Yapmak ne kadar alacak, peki?” diye
sordu.
"Eh, hardalotunu dolunayda toplamak gerektigine, zarkanatli sineklerin de j irini bir gün agir agir pismesi
gerektigine göre... bir ayda hazir olur sanirim, eger bütün malzemeleri bulabilirsek."
"Bir ay mi?" dedi Ron. "Bir ayda Malfoy okuldaki Muggle ana babalilanr yarisina saldirabilir!"
Hermione'nin gözlerinin yeniden tehlikeli bir sekilde kisildigini görünce hemen ekledi: "Ama elimizdeki en
iyi plan bu, öyleyse tam gaz diyorum."
Ancak, Hermione tuvaletten çikmalari için yol açikmi diye kontrol ederken, Ron gene de Harry'ye
fisildadi. "Eger yarin Malfoyu süpürgesinden düsürebilirsen isi çok daha sorunsuz hallederiz."
Harry cumartesi sabahi erkenden uyandi ve bir süre yatarak o günkü Quidditch maçini düsündü.
Sinirliydi, özellikle Gryffindor kaybederse Wood'un ne yapacagi düsüncesi onu rahatsiz ediyordu. Ama
altinin satin alabilecegi en hizli yaris süpürgelerine binmis bir takimla karsi karsiya gelme fikri de yeterince
sinir bozucuydu. Slytherin'i yenmeyi hiç bu kadar istememisti. Içi çalkalanarak yarim saat orada yattiktan
sonra kalkti, giyindi ve erkenden kahvaltiya indi. Gryffindor takiminin geri kalanini orada buldu, uzun bos
bir masada kafa kafaya vermis oturuyorlardi. Gergin görünüyorlar, pek konusmuyorlardi.
Saat on bire gelirken, bütün okul Quidditch stadyumuna dogru yola koyuldu. Bunaltici bir gündü, havada
firtina kokusu vardi. Harry tam soyunma odasina girerken, Ron ve Hermione kosarak ona sans dilemeye
geldiler. Takim, parlak kirmizi Gryffindor cüppelini giydi. Sonra da Wood'un maç öncesi hep yaptigi
moral verici konusmayi dinlemek için oturdular.
Wood, "Siymerin'in bizimkilerden iyi süpürgeleri vAr, diye söze basladi, "bunu inkâra gerek yok. Ama
bizin süpürgelerimizin üstünde daha iyi adamlar var. Onlardan iyi çalistik, her türlü havada uçtuk -" ("Bak
bu dogru," diye mirildandi George Weasley. "Agustostan beri dogru dürüst kuruyamadim") "- ve onlari o
küçük sümüklü Malfoy'u parayla takimlarina aldiklarina pisman edecegiz."
Coskuyla gögsü kabaran Wood, Harry'ye döndü.
"Arayici olmak için sadece zengin bir babanin yetmedigini onlara göstermek sana kaliyor, Harry. Ya o
Snitch'i Malfoy'dan önce yakala, ya da denerken öl, Harry, çünkü bugün kazanmamiz gerekiyor,
kazanmaliyiz"
"Yani herhangi bir baski yok, Harry," dedi Fred, göz kirparak.
Sahaya çikarlarken büyük bir gürültüyle karsilandilar; daha çok lehte tezahürat, çünkü Ravenclaw ve
Hutflppuff da Slytherin'in yenilmesini çok istiyordu. Ne var ki kalabaliktaki Slytherin'ler gene de yuhalan
ve isliklarinin duyulmasini sagladilar. Quidditch hocasi Madam Hooch, Flint ve Wood'dan el sikismalarini
istedi. Onlar da birbirlerine tehdit edici bakislar atip, birbirlerinin elini gereginden biraz daha fazla sikarak
bunu yaptilar.
"Ben düdük çalinca," dedi Madam Hooch, "üç... iki... bir..."
Kalabaligin bagirtisi onlara hiz verirken, on dört oyuncu kursuni gökyüzüne dogru yükseldi. Harry
hepsinden yüksege uçarak Snitch'i bulmak için çevreyi taradi.
Malfoy, süpürgesinin hizini göstermek istermis gibi ok misali onun altindan geçerken, "Keyfin yerinde mi,
Yarali Kafa?" diye haykirdi.
Harry'nin cevap verecek vakti yoktu. Tam o anda agir, kara bir Bludger hizla üzerine geliyordu. Öyle ucu
ucuna kaçti ki, geçerken saçini siyirdigini hissetti.
"Ucuz atlattin, Harry!" dedi George, sopasi elinde onun yanindan simsek gibi geçerken. Bludger'i
Slytherin'e gerisin geri göndermeye hazirlaniyordu. Harry onun Bludger'a Adrian Pucey yönünde güçlü bir
darbe vurdugunu gördü. Ama Bludger havada yön degistirdi ve gene, dosdogru Harry'ye geldi.
Harry ondan kaçinmak için hemen asagi indi, George da Malfoy'a dogru hizla vurmayi basardi. Bludger
gene bir bumerang gibi yari yolda döndü ve Harry'nin basina dogruldu.
Harry hizini artirip simsek gibi sahanin öbür ucuna yollandi. Bludger'in, arkasindan islik çalarak geldigini
duyabiliyordu. Neler oluyordu? Bludger'lar asla böyle bir oyuncu üzerinde yogunlasmazdi. Onlarin
görevi,mümkün oldugu kadar çok kisiyi süpürgesinden düsürmeye çalismakti.
Fred Weasley diger uçta Bludger'i bekliyordu. O, topa bütün kuvvetiyle vururken, Harry kafasini egdi,
Bludger'in yönü degisti.
Fred sevinçle, "Isini gördük!" diye bagirdi, ama yaniliyordu. Sanki miknatisla Harry'y e çekiliy örmüs gibi
Bludger bir kez daha onun ardindan hamle etti, Harry de son sürat kaçmak zorunda kaldi.
Yagmur baslamisti. Harry agir damlalarin yüzüne düstügünü hissediyordu, gözlügü islaniyordu. Oyunun
geri kalaninda neler olup bittigi konusunda en ufak bir fikri yoktu. Ta ki, maçi anlatan Lee Jordan'in,
"Slytherin sifira karsi altmis puanla önde," dedigini duyana kadar.
Slytherin'lerin üstün süpürgeleri görevlerini yerine getiriyordu besbelli. Bu arada çilgin bludger da Harry'yi
düsürmek için elinden geleni yapiyordu. Fred ve George simdi iki yandan onun o kadar yakinindan
uçuyorlardi ki, Harry harman döver gibi havada savrulan kollardan baska bir sey göremiyordu. Snitch'i de
degil yakalama, görme sansi bile elde edememisti.
Fred, "Birisi - bu - Bludgerla - oynamis -" diye homurdanarak, sopasini var gücüyle yeniden Harry'ye bir
saldiri düzenleyen Bludger'a savurdu.
George, hem Wood'a isaret etmeye, hem de Bludger'm Harry'nin burnunu kirmasini önlemeye çalisirken,
"Mola almamiz gerek," dedi.
Anlasilan Wood mesaji almisti. Madam Hooch düdük çaldi, Harry, Fred ve George, hâlâ çilgin
Bludgerdan kaçinarak baliklama asagi daldilar.
Gryffindor takimi bir araya toplandi. Seyirciler arasindaki Slytherin'ler takimlari lehinde tezahürat
yaparken, Wood, "Neler oluyor?" diye sordu. "Bizi yere yapistirdilar. Fred'le George, Bludger
Angelina'nin sayi yapmasini önlerken siz nerelerdeydiniz?"
George öfkeyle, "Yedi metre yukarda, öbür Bludger'in Harry'yi öldürmesini engellemeye çalisiyorduk,
Oliver," dedi. "Biri o Bludger'a bir seyler yapmis -Harry'yi rahat birakmiyor, oyun boyunca baska
kimseye gitmedi. Slytherin'in bununla bir ilgisi olmali."
Wood kaygiyla, "Ama Bludger'lar son antrenmanimizdan beri Madam Hooch'un odasinda kilitli," dedi.
"Antrenmanda da hiçbir seyleri yoktu."
Madam Hooch onlara dogru geliyordu. Onun omzunun üstünden Harry, Slytherin takiminin yuhalayarak
onun yönünde isaret ettiklerini görebiliyordu.
Madam Hooch gittikçe yaklasirken, "Dinleyin" dedi Harry, "ikiniz hep benim çevremde uçtugunuz sürece
Snitch'i ancak kolumdan içeri uçarsa yakalarim. Takimin geri kalanina dönün, birakin o serseriyle ben
ilgileneyim."
"Salaklik etme," dedi Fred. "Kafani koparacak."
Wood, bir Harry'ye, bir Weasley'lere bakiyordu.
Alicia Spinnet kizginlikla, "Oliver, bu çilginlik," dedi. "Harry'nin kendi basina o seyle basa çikmasina izin
veremezsin. Bir sorusturma isteye...."
"Eger simdi durursak, maçi gözden çikarmamiz gerekir!" dedi Harry. "Ve bir çilgin Bludger yüzünden
Slytherin'e maç verecek degiliz! Hadi Oliver, onlara beni rahat birakmalarini söyle!"
George, Wood'a hiddetle, "Bu senin suçun," dedi. "Ya Snitch'i yakala ya da denerken öl - ona böyle
aptalca sey söylenir mi?!"
Madam Hooch yanlarina gelmisti.
"Oyuna devam etmeye hazir misiniz?" diye sordu Wood'a.
Wood, Harry'nin yüzündeki kararli ifadeye bakti.
"Tamam," dedi. "Fred, George, Harry'yi duydunuz - onu rahat birakin, Bludger'la kendisi basa çiksin."
Yagmur simdi daha da hizli yagiyordu. Madam Hooch'un düdügü üzerine Harry yere tekmeyi basip
yükseldi ve Bludger'in arkasinda oldugunu belli eden hisirtiyi duydu. Harry daha, daha da fazla yükseldi.
Kavisler çizdi, helezon çizdi, dimdik daldi, zikzaklar yapti, yuvarlandi. Basi dönüyordu, ama gene de
gözlerini iyice açik tuttu. Bludger'in vahsi bir baska dalisindan kaçinmak için, yagmur gözlük camlarini
beneklendirir ve burun deliklerinden içeri girerken tepe üstü döndü. Kalabaligin güldügünü duyuyordu.
Evet, çok aptal görünüyor olmaliydi, ama serseri Bludger agirdi ve onun kadar hizla yön degistiremiyordu.
Stadyumun kenarlarinda lunaparktaki eglence trenlerini andiran bir tur baslatti. Gümüs yagmur tabakalari
arasindan, Adrian Pucey'nin Wood'un yanindan geçmeye çalistigi Gryffindor kalesini görmeye çalisti.
Kulaklarindaki islik sesi Harry'ye, Bludger'in onugene kil payi kaçirdigini anlatti. Dosdogru geriye dönüp
ters yönde hizlandi.
Harry havanin ortasinda Bludger'dan kaçmak için saçma sapan bir topaç dönüsü yapmak zorunda
kaldigi sirada, Malfoy, "Bale egitimi mi yapiyorsun, Potter?" diye haykirdi. Harry uçup gitti, Bludger biraz
arkasindan onu izliyordu. Harry dönüp nefretle Malfoy'a bakarken, Altin Snitch'i gördü. Malfoy'un sol
kulaginin birkaç santim yukarismdaydi - ve Harry'ye gülmekle mesgul olan Malfoy, topu görmemisti.
Harry endise dolu bir anda, ya Malfoy kafasini kaldirip da Snitch'i görürse diye son hizla onun yanma
gitmeye cesaret edemedi. Havanin ortasinda asili kaldi. BUM!
Gereginden bir saniye daha fazla hareketsiz kalmisti. Bludger sonunda onu yakaladi, dirsegine vurdu,
Harry kolunun kirildigini hissetti. Gözleri bulanik, kolundaki kavurucu aciyla sersemlemis, yagmurdan
sirilsiklam süpürgesinde yana dogru kaydi. Bir dizi hâlâ süpürgenin üzerinde kivrilmis duruyordu, sag kolu
hiçbir ise yaramaz halde yandan asagi sarkiyordu. Bludger ikinci bir saldiri için süratle geldi, bu sefer
yüzünü hedef almisti. Harry ona sasirtmaca verdi, uyusmus beynine iyice yerlesmis bir fikir vardi: Malfoy'a
git.
Bir yagmur ve agri bulutu arasinda, asagismdaki parildayan, pis pis gülen yüze dogru daldi ve gözlerinin
korkudan büyüdügünü gördü. Malfoy, Harry'nin ona saldirdigini sanmisti.
"N'oluy..." diye solugunu tuttu, Harry'nin yolundan kaçti.
Harry saglam elini süpürgeden çekerek delice hamle etti. Parmaklarinin soguk Snitch'i kavradigini
hissediyordu, ama simdi süpürgesini sadece bacaklariyla tutuyordu. O dosdogru yere iner, bir yandan da
bayilmamaya çalisirken, asagidaki kalabaliktan bir haykiris yükseldi.
Pat diye çamura vurdu, süpürgesinden yuvarlandi. Kolunun çok garip bir açisi vardi. Aciyla akli karismis
halde, sanki çok uzaktan geliyormus gibi isliklar ve haykirislar duydu. Dikkatini saglam elindeki Snitch
üzerinde topladi.
"Aha," dedi belli belirsiz, "kazandik."
Ve bayildi.
Kendine geldiginde yüzüne yagmur vuruyordu, hâlâ sahada yatiyordu ve üzerine birisi egilmisti.
Parildayan disler gördü.
"Ah hayir, sen degil," diye inledi.
Lockhart, çevrelerini sarmis kaygili Gryffindor seyircilerine, "Ne söyledigini bilmiyor," dedi. "Merak etme
Harry, kolunu halletmek üzereyim."
"Hayir!" dedi Harry. "Böyle kalsin, daha iyi, mersi..."
Dogrulmaya çalisti, ama aci müthisti. Yakinlarda asina bir klik sesi duydu.
Yüksek sesle, "Bunun fotografini istemiyorum, Colin," dedi.
Lockhart onu teskin etti: "Sen uzan bakalim, Harry.
Olup olacagi basit bir büyü. Sayamayacagim kadar çok kullanmisimdir."
Harry, sikilmis disler arasindan, "Niye hastane kanadina gitmiyorum ki?" diye sordu.
Arayicisi sakatlandigi halde siritmaktan kendini alamayan, çamurlar içindeki Wood, "Gerçekten de
gitmesi gerek, Profesör," dedi. "Harika bir yakalayisti, Harry, cidden müthisti. En iyi yakalayisin
diyebilirim."
Harry, çevresindeki bacak ormani arasindan, Fred ve George Weasley'nin serseri Bludger'i bir kutuya
koymaya çalistiklarini gördü. Hâlâ aslanlar gibi mücadele ediyordu.
Cüppesinin yesim yesili kollarini sivayan Lockhart, "Geri çekilin," dedi.
Harry halsiz halsiz, "Hayir - yapmayin -" diyebildi, ama Lockhart asasini fildir fildir döndürüyordu bile.
Bir saniye sonra da Harry'nin koluna dogrultmustu.
Harry'nin omzunda garip ve nahos bir duyum basladi, parmak uçlarina kadar her yere yayildi. Sanki
kolunun havasi indirilmis gibiydi. Neler olduguna bakmaya cesaret edemiyordu. Gözlerini kapatmis,
yüzünü kolundan uzaga çevirmisti. Ama çevresindekiler birden soluklarini tutup, Colin Creevey de deliler
gibi makinesinin dügmesine basmaya baslayinca, en berbat korkularinin gerçeklestigini anladi. Kolunda
artik aci hissetmiyordu - ama kolu da artik kol hissi vermiyordu zaten.
"Ah," dedi Lockhart. "Evet. Eh, bu bazen olabiliyor. Ama mesele su ki, kemikler artik kirik degil. Akilda
tutmamiz gereken bu. Hadi Harry, simdi hpis tipis hastane kanadina git bakalim - ah, Mr Weasley, Miss
Granger, ona eslik eder misiniz? - Ve Madam Pomfrey de yapabilir - sey - seni biraz toparlayabilir."
Harry ayaga kalkarken kendini tuhaf sekilde dengesiz hissetti. Derin bir nefes alarak sag tarafina bakti.
Gördükleri az daha yeniden bayilmasina sebep oluyordu.
Cüppesinin kol deliginden kalin, teri rengi bir kauçuk eldivene benzeyen bir sey sarkiyoidu. Parmaklarini
oynatmaya çalisti. Hiçbir sey olmadi.
Lockhart, Harry'nin kemiklerini düzeltmemisti. Onlari ortadan kaldirmisti.
Madam Pomfrey, bu durumdan hiç memnun olmadi.
"Dosdogru bana gelmeliydin!" diye patladi. Bir yandan da, yarim saat önce çalisan bir koldan kalan
hüzün verici, gevsek seyi yukari kaldiriyordu. "Ben kemikleri bir saniyede düzeltirim - ama onlari yeniden
büyütmek..."
Harry umutsuzca, "Ama yapabilirsiniz, degil mi?" dedi.
"Yaparim elbette, ama aci verecek," dedi Madam Pomfrey ürkütücü bir tavirla. Sonra da Harry'ye bir
pijama atti. "Gece bufda kalman gerek..."
Ron. onun pijamasini giymesine yardim ederken,
Hermione de Harry'nin yatagi etrafina çekilen perdenin arkasinda bekledi. Lastik gibi, kemiksiz kolu
pijamanin koluna sokmak hiç de kolay degildi.
Ron, Harry'nin gevsek parmaklarini pijamanin mansetinden disari çekerken, perdenin ardindan seslendi:
"Simdi Lockhart'i nasil koruyacaksin bakalim Hermione? Harry kemiklerinin alinmasini istese, bunu
söylerdi."
"Herkes hata yapabilir. Hem artik acimiyor, degil mi Harry?"
"Hayir," dedi Harry. "Ama baska bir sey yaptigi da yok."
O kendini yataga atarken, kolu anlamsiz biçimde çirpiniyordu.
Hermione ve Madam Pomfrey, perdenin ardindan göründüler. Madam Pomfrey'in elinde, üzerinde
"IskeBüy" yazan büyük bir sise vardi.
"Zor bir gece geçireceksin” dedi. Dumanlan tüten seyi büyük bir kulpsuz bardaga doldurup ona uzatti.
"Kemikleri yeniden büyütmek pis bir istir."
IskeBüy içmek de öyleydi. Yutarken Harry'nin agzini ve bogazini yakti, onu öksürttü, tiksirtti. Hâlâ
tehlikeli sporlar ve isinin ehli olmayan hocalar hakkinda söylenip duran Madam Pomfrey gitti, Ron ve
Hermione'yi, Harry'nin biraz su içmesine yardimci olsunlar diye birakti.
Ron, yüzünde bir siritis belirirken, "Kazandik ya, ona bak," dedi. "Ne biçim yakaladin ama. Malfoy’un
yüzü... öldürmeye hazir görünüyordu!"
Hermione karanlik bir edayla, "O Bludger'i nasil öyle ayarladigini merak ediyorum," dedi.
Harry yastiga kendini birakti. "Bunu da Çok Özlü Iksir içince ona soracagimiz sorular listesine dahil
edebilirsin. Umarim tadi bundan iyidir."
"Içinde Slytherin'lerden parçalar oldugu halde mi?" dedi Ron. "Saka ediyor olmalisin."
Hastane kanadinin kapisi o anda ardina kadar açildi. Les gibi ve sirilsiklam Gryffindor takimi, Harry'yi
ziyarete gelmisti.
"inanilmaz bir uçustu, Harry," dedi George. "Az önce Marcus Flint'in Malfoy'a avaz avaz bagirdigini
duydum. Snitch basinin üstündeyken farkina varmamak hakkinda bir seyler iste. Malfoy hiç de hayatindan
memnun görünmüyordu."
Yanlarinda pastalar, tatlilar ve siseler dolusu balkabagi suyu getirmislerdi. Harry'nin yataginin etrafinda
toplandilar ve tam umut verici bir parti baslamak üzereydi ki. Madam Pomfrey firtina bulutu gibi gelip
bagirdi. "Bu çocugun istirahata ihtiyaci var, otuz üç kemik büyütecek! Disari! DISARI DEDIM!"
Ve Harry, gevsek kolundaki biçak saplanmis gibi sancilardan dikkatini çekecek hiçbir sey olmaksizin,
tek basma kaldi.
Saatler sonra zifiri karanlikta birden uyandi ve küçük bir istirap çigligi atti. Kolu simdi sanki büyük
kiymiklarla doluymus gibiydi. Bir saniye onu uyandiranin bu oldugunu düsündü. Sonra dehsetle, birinin
karanlikta süngerle alnini sildigini fark etti.
"Çekil surdan!" diye yüksek sesle bagirdi önce. Sonra da "Dobby!" dedi.
Ev cininin yerinden ugramis, tenis topu büyüklügünde gözleri karanlikta Harry'ye bakiyordu. Uzun, sivri
burnundan asagi tek bir gözyasi süzülüyordu.
Bedbaht bir ifadeyle, "Harry Potter okula döndü," diye fisildadi. "Oysa Dobby, Harry Potter'i uyardi da
uyardi. Ah efendim, niye Dobby'ye kulak asmadiniz? Harry Potter neden treni kaçirinca eve dönmedi?"
Harry yastigina yaslanip dogrularak Dobby'nin süngerini itti.
"Burada ne yapiyorsun?" dedi. 'Treni kaçirdigimi nereden biliyorsun?"
Dobby'nin dudagi titredi, Harry de birden kuskuya kapildi.
Yavas yavas, "Sendin!" dedi. "Bölümün bizi geçirmesini sen engelledin!"
Basini hizla sallayan, kulaklari lap lap vuran Dobby, "Evet efendim, gerçekten öyle," dedi. "Dobby
saklanip Harry Potter'i gözledi Ve kapiyi mühürledi ve Dobby'nin daha sonra ellerini ürülemesi gerekti -"
Harry'ye on uzun, bandajli parmak gösterdi, "- ama Dobby aldirmadi, efendim, çünkü Harry Potter'in
emniyette oldugunu düsünüyordu. Ve Dobby, Harry Potter'in okula baska bir sekilde gidebilecegini asla
düsünmedi!"
Öne arkaya besik gibi gidip gelerek, çirkin kafasini salliyordu.
"Dobby, Harry Potter'in yeri den Hogwarts'a döndügünü duyunca öyle altüst oldu ki, efendisinin
yemegini yakti! Dobby hiç öyle dayak yememistir, efendim..."
Harry yeniden kendini yastiklarin arasina birakti.
Büyük bir öfkeyle, "Az daha Ron'la beni okuldan attiriyordun," dedi. "Bu kemikler yerine gelmeden
kaybolsan iyi olur, Dobby, yoksa girtlagini sikarim."
Dobby halsiz halsiz gülümsedi.
"Dobby ölüm tehditlerine aliskir. efendim. Dobby evde onlardan günde bes tane aliyor."
Burnunu, üzerine giydigi pis yastik kilifinin bir kösesine silerken öyle acinacak bir hali vardi ki, Harry her
seye ragmen hirsinin geçtigini hissetti.
Merakla, "Niye bu seyi giyiyorsun, Dobby?" diye sordu.
"Bunu mu, efendim?" dedi Dobby, yastik kilifim çekistirerek. "Bu, ev cininin köleliginin isaretidir, efendim.
Dobby ancak efendileri ona giyecek seylar verirse serbest kalir, efendim. Aile Dobby'ye bir çorap bile
vermemeye dikkat ediyor, efendim, yoksa evi sonsuza kadar terk etmekte özgür kalir."
Dobby kocaman gözlerini kilifiyla sildi ve birden, "Harry Potter mutlaka eve gitmeli!" dedi. "Dobby
sanmisti ki, kendi Bludger'i bu ise yeter..."
"Senin Bludger'in mi?" dedi Harry, öfkesi gene dalga dalga yükselerek. "Ne demek yani senin Bludgerin?
O Bludger'in beni öldürmeye çalismasini sen mi sagladin?"
Dobby dehsete kapildi. "Sizi öldürmek degil, efendim, asla sizi öldürmek degil! Dobby, Harry Potter'in
hayatini kurtarmak istiyor! Burada kalacagina ciddi sekilde yaralanmis olarak eve gönderilsin, daha iyi,
efendim! Dobby sadece Harry Potter'in eve gidecek kadar sakatlanmasini istedi!"
Harry kizgin kizgin, "Ya, hepsi bu mu?" dedi. "Benim eve parçalar halinde gönderilmemi neden istedigini
söylemeyeceksin herhalde?"
"Ah, Harry Potter bir bilseydi!" Dobby inledi, paramparça yastik kilifina daha da fazla yas döktü. "Bizim,
ayaktakiminin, kölelerin, sihir dünyasinin tortularinin gözündeki anlamini bir bilse! Dobby, Adi Anilmamasi
Gereken Kisi gücünün zirvesindeyken durumun nasil oldugunu hatirliyor, efendim! Biz ev cinlerine hasarat
muamelesi ediliyordu, efendim! Gerçi Dobby'ye gene ediliyor ya, efendim..." diye durumunu kabul etti,
yüzünü yastik kilifiyla kurulayarak. "Ama efendim, benim türümdekilerin çogunun kosullari, siz Adi
Anilmamasi Gereken Kisi'ye karsi zafer kazandiginizdan beri iyilesti. Harry Potter hayatta kaldi, Karanlik
Lord'un gücü kirildi ve yeni bir safak dogdu, efendim; ve Harry Potter karanlik günlerin asla sona
ermeyecegini düsünenlerimiz için bir umut isigi gibi parladi, efendim... Ve simdi Hogwarts'ta korkunç
seyler olmak üzere, belki de simdiden oluyor ve Dobby, Harry Potter'in burada kalmasina izin veremez,
çünkü tarih kendini tekrarliyor, madem Sirlar Odasi bir kez daha açildi..."
Dobby donup kaldi, korkudan nutku tutulmustu, sonra Harry'nin yataginin yanindaki komodinde duran
su sürahisini yakaladigi gibi kendi kafasina vurdu ve gözden kayboldu. Bir saniye sonra, gözler sasi, "Kötü
Dobby, çok kötü Dobby..." diye mirildanarak yeniden yataga dogru süründü.
Harry, "Demek sahiden bir Sirlar Odasi var," diye fisildadi. "Ve - daha önce açildi mi demistin? Anlat
bana, Dobby!"
Dobby'nin eli su sürahisine dogru yavas yavas ilerlerken, cinin kemikli bilegini yakaladi. "Ama ben
Muggle ana babadan dogmadim - ben nasil Oda'nin tehdidi altinda olabilirim ki?"
"Ah efendim, zavalli Dobby'ye daha fazlasini sormayin, sormayin," diye inledi cin, gözleri karanlikta
kocaman görünüyordu. "Burada karanlik isler planlaniyor, ama onlar oldugu zaman Harry Potter burada
olmamali. Eve gidin, Harry Potter. Eve gidin. Harry Potter bu ise karismamali, efendim, çok tehlikeli..."
Harry, Dobby'nin kendi kendisine gene su sürahisiyle vurmasini engellemek için bilegini siki siki tutarak,
"Kim, Dobby?" diye sordu. "Kim açti? Geçen sefer kim açmisti?"
"Dobby söyleyemez, efendim. Dobby söyleyemez, Dobby söylememeli!" diye ciyakladi cin. "Eve gidin,
Harry Potter, eve gidin!"
Harry hiddetle, "Hiçbir yere gitmiyorum!" dedi. "En iyi arkadaslarimdan biri Muggle ana babadan dogma,
eger Oda sahiden açildiysa ilk sirada o yer alacak..."
Dobby bir tür sefil cosku içinde, "Harry Potter arkadaslari için kendi hayatini tehlikeye atiyor!" diye
inledi. "Ne kadar soylu bir sey! Ne kadar yigitçe! Ama o kendini kurtarmali, evet, Harry Potter asla..."
Dobby birden donup kaldi, yarasa kulaklari titresiyordu. Harry de duymustu. Disaridaki geçitten asagi
dogru ayak sesleri geliyordu.
Cin, dehset içinde, "Dobby gitmeli!" diye soludu, sonra gürültülü bir çatlama sesi duyuldu, Harry'nin
yumrugu simdi bos havayi tutuyordu. Ayak sesleri yaklasirken yataga yata, gözlerini hastane kanadinin
karardik kapisina dikti.
 
 
Sitenin tek amacı kendim yükleyip kendim okumamdır. Hiçbir ticari vs. Amacım yoktur.
 
Bugün 10 ziyaretçi (14 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol