101-140
Bir an sonra Dumbledore sirtinda uzun, yünlü ropdösambr ve gece takkesiyle geri geri yatakhaneye
giriyordu. Heykele benzeyen bir seyin bir ucunu tutuyordu. Bir saniye sonra, ayaklarini tasiyan Profesör
McGonagall da göründü. Birlikte onu bir yataga attilar.
Dumbledore, "Madam Pomfrey'i bul," diye fisildadi ve Profesör McGonagall, Harry'nin yataginin
ayakucundan hizla geçip gözden kayboldu. Harry kipirdamadan yatarak, kendine uyur süsü verdi. Telasli
sesler duyuyordu, derken Profesör McGonagall, hemen arkasinda geceliginin üstüne bir hirka giymis
Madam Pomfreyle birlikte göründü. Harry, onun solugunu hizla içine çektigini duydu.
Madam Pomfrey, yataktaki heykelin üzerine egilerek Dumbledore'a, "Ne oldu?" dedi fisiltiyla.
"Bir saldiri daha. Minerva onu merdivenlerde bulmus."
Profesör McGonagall, "Yaninda bir salkim üzüm vardi," dedi. "Saniriz Harry'yi ziyaret etmek için gizlice
buraya girmeye çalisiyordu."
Harry'nin midesi fena halde kasildi. Agir agir ve dikkatle, yataktaki heykele bakabilmek için kendini
birkaç santim yükseltti. Heykelin bos bos bakan yüzüne ay isigi vurdu.
Colin Creevey'ydi. Gözleri faltasi gibi açilmisti, elleri fotograf makinesini önünde tutarken kasilip kalmisti.
"Taslasmis mi?" diye fisildadi Madam Pomfrey.
Profesör McGonagall, "Evet," dedi. "Ama düsündükçe titriyorum... Ya Albus sicak kakao almak için
asagi inmeseydi, kim bilir neler..."
Üçü de Colin'e bakti. Sonra Dumbledore egildi ve Colin'in kaskati ellerinden fotograf makinesini aldi.
Profesör McGonagall hevesle, "Sence saldirganinin bir resmini çekmeyi basarmis midir?" diye sordu.
Dumbledore cevrp vermedi. Fotograf makinesinin arkasini açti.
"Aman Tanrim!" dedi Madam Pomfrey.
Makineden tislayarak buhar fiskirdi. Yanmis plastigin keskin kokusu, üç yatak ötedeki Harry'ye kadar
geldi.
Madam Pomfrey hayretle, "Erimis," dedi. "Hepsi erimis..."
"Bu ne demek oluyor, Albus?" diye sordu Profesör McGonagall telasla.
"Su demek oluyor ki," dedi Dumbledore, "Sirlar Odasi gerçekten bir kez daha açilmis."
Madam Pomfrey elini agzina götürdü. Profesör McGonagall ise Dumbledore'a bakakaldi.
"Ama Albus... yani... kim?"
"Mesele kim oldugunda degil," dedi Dumbledore, gözleri Colin'in üstünde. "Mesele, nasil oldugunda..."
Harry, Profesör McGonagall'in yüzünü görebildigi kadariyla, onun da kendisinden fazla bir sey
anlamadigini gördü.
ON BIRINCI BÖLÜM
Düello Kulübü
Pazar sabahi Harry uyandiginda yatakhane kis günesiyle aydinlanmisti, kolu da yeniden kemiklenmisti.
Biraz sertti ama, olsun. Hemen yerinde dogruldu ve Colin'in yatagina bakti, ama yatak yüksek perdelerle
gözden uzak tutulmustu. Madam Pomfrey, elinde bir kahvalti tepsisi, telasla geldi, Harry’nin kollariyla
parmaklarini büküp uzatmaya koyuldu.
"Her sey yerli yerinde," dedi, Harry sol eliyle acemi acemi yulaf lapasini yerken. "Kahvaltin bitince
gidebilirsin."
Harry mümkün olan hizla giyinip Gryffindor Kulesi'ne, Ron ve Hermione'ye Colin ve Dobbyi anlatmaya
kostu. Ama orada degillerdi. Harry çikip onlari aramaya basladi. Hem nereye gittiklerini merak ediyordu,
hem de kemiklerinin yerine gelip gelmedigiyle ilgilenmediler diye birazcik gücenmisti.
Kitapligin önünden geçerken Percy Weasley disari çikti, geçen sefer karsilastiklarindan çok daha keyifli
görünüyordu.
"Ah, selam, Harry" dedi. "Dün mükemmel uçtun, gerçekten mükemmel. Gryffindor biraz önce Okul
Kupasi liderliginde öne geçti elli puan kazandin!"
"Ron ya da Hermione'yi görmedin, degil mi?" dedi Harry.
"Hayir görmedim," dedi Percy, gülümsemesi soldu. "Umarim Ron bir baska kizlar tuvaletinde degildir..."
Harry zoraki güldü, Percy'nin gözden kaybolmasini izledi ve sonra dosdogru Mizmiz Myrtle'in tuvaletine
gitti. Ron ve Hermione'nin gene orada olmalari için bir neden göremiyordu, ama çevrede Filch ya da
herhangi bir Sinif Baskani var mi diye kontrol ettikten sonra kapiyi açti. Kilitli bir tuvaletten seslerinin
geldigini duydu.
Kapiyi arkasindan kapatarak, "Benim," dedi. Tuvaletten önce bir tangirti, sonra bir sapirti ve kesik bir
soluma duyuldu. Hermione'nin gözünün anahtar deliginden baktigini gördü.
"Harry!" dedi. "Bizi öyle korkuttun ki. Gel içeri, kolun nasil?"
"Iyi," dedi Harry, tuvalete sigisarak. Klozetin üstüne eski bir kazan oturtulmustu, kapagin altindan gelen
çitirtidan ates yaktiklarini anladi. Portatif, suya dayanikli atesler yaratmak, Hermione'nin bir özelligiydi.
"Seninle bulusmaya gelecektik, ama Çok Özlü Iksir’e baslamaya karar verdik," diye açikladi Ron, Harry
kapiyi güçbela yeniden kapatirken. "Onu saklamak için en emin yerin burasi oldugunu düsündük."
Harry onlara Colin olayim anlatmaya çalisti, ama Hermione sözünü kesti. "Biliyoruz, Profesör
McGonagall bu sabah Profesör Flitwick'e söylerken duyduk. Iste bunun için ise baslasak iyi olur dedik..."
Ron hirlarcasina, "Malfoy'dan ne kadar erken itiraf kopartirsak, o kadar iyi," dedi. "Ne düsünüyorum,
biliyor musun? Quidditch maçindan sonra öyle sinirlendi ki, hincini Colin'den aldi."
Harry, çobandegnegi demetlerini koparip koparip iksirin içine atan Hermione'yi gözleyerek, "Bir sey
daha var," dedi. "Dobby gece yarisi beni ziyarete geldi."
Ron ve Hermione hayret içinde baslarini kaldirip ona baktilar. Harry onlara Dobby'nin kendine anlattigi
-ya da anlatmadigi- her seyi anlatti. Ron ve Hermione agizlari açik dinlediler.
Hermione, "Sirlar Odasi önceden de açilmis mi?" diye sordu.
Ron, zafer kazanmis birinin edasiyla "Simdi oldu," dedi. "Lucius Malfoy burada okuldayken Oda'yi açmis
olmali, demek simdi de bizim sevgili Draco'ya bu isin nasil yapilacagini anlatti. Keske Dobby sana orada
ne tür bir canavar oldugunu söyleseydi. Sinsi sinsi okulda dolasirken nasil olup da birinin onun farkina
varmadigini bilmek istiyorum."
Hermione, kazanin dibine sülükleri birakarak, "Belki de kendini görünmez hale getirebiliyordur," dedi.
"Ya da kiligini degistiriyordur - kendine bir zirh ya da baska bir sey süsü veriyordur. Bukalemun
Gulyabaniler hakkinda bir seyler okumustum..."
Ron, sülüklerin üstüne ölü zarkanatlilardan koyarken, "Sen gereginden fazla okuyorsun, Hermione," dedi.
Bos zarkanatli torbasini burusturarak dönüp Harrye bakti.
"Demek Dobby trene girmemizi engelledi ve kolunu kirdi..." Basini salladi. "Biliyor musun ne diyecegim,
Harry? Eger hayatini kurtarmaya çalismaktan vazgeçmezse, seni öldürecek."
Colin Creevey'nin saldiriya ugradigi ve hastane kanadinda ölü gibi yattigi haberi pazartesi sabahi bütün
okula yayilmisti. Hava birden söylentiler ve kuskularla yogunlasti. Birinci siniflar simdi satoda, sanki tek
baslarina bir yere giderlerse saldiriya ugramaktan korkuyorlarmis gibi birbirlerinin dibinden ayrilmadan
gruplar halinde dolasiyorlardi.
Muska dersinde Colin Creevey'nin yaninda duran Ginny Weasley perisan olmustu. Harry ise, Fred ve
George'un onu neselendirmek için yanlis bir yöntem izlediklerini düsünüyordu. Sirayla ya kürklere ya
çibanlara bürünüyorlar, heykellerin arkasindan onun önüne atliyorlardi. Ancak hiddetten sarali gibi titreyen
Percy, onlara, Mrs Weasley'ye yazip Ginny'nin kâbus gördügünü bildirecegini söyleyince durdular.
Bu arada, ögretmenlerden habersiz okulda hararetli bir tilsim, muska ve koruyucu malzeme ticareti alip
yürümüstü. Neville Longbottom, berbat kokan büyük bir yesil sogan, ucu sivri mor bir kristal ve kokmus
bir sukeleri kuyrugu aldiktan sonra, diger Gryffindor'lu çocuklar ona tehlikede olmadigindan söz ettiler.
Safkandi ve saldiriya ugrama ihtimali çok zayifti.
Neville, "Önce Filch'i hedef aldilar” dedi, tombul yüzü korku içinde. "Ve herkes biliyor ki, ben de
nerdeyse bir Kofti'yim."
Aralik ayinin ikinci haftasinda Profesör McGonagall her zaman oldugu gibi dolasip, Noel'de okulda
kalacak olanlarin isimlerini topladi. Harry, Ron ve Hermione listeyi imzaladilar. Malfoy'un kaldigini
duymuslardi, bu da onlara çok kuskulu görünüyordu. Tatil, Çok Özlü Iksir'i deneyip Malfoy'dan bir itiraf
almaya çalismak için en uygun dönemdi.
Ne yazik ki, iksir henüz yari yariya bitmisti. Hâla çift boynuzlu atin boynuzu ile kanguru derisine ihtiyaçlari
vardi ve bunlari alabilecekleri tek yer de Snape'in özel stoklariydi. Harry sahsen, odasini soyarken Snape
tarafindan yakalanmaktansa, Slytherin'in efsanevi canavariyla karsi karsiya gelmeyi yegleyecegini
hissediyordu.
Persembe ögleden sonrasinin iki saatlik Iksir dersi gittikçe yaklasirken, Hermione onlari kamçilamak
istercesine, "Ihtiyacimiz olan sey," dedi, "bir an dikkati dagitmak. O sirada içimizden biri Snape'in odasina
girer ve bize ne gerekiyorsa alir."
Harry ve Ron endise içinde ona baktilar.
Hermione, çok normal bir sey söylüyormus gibi, "Aslinda hirsizligi ben yapsam daha iyi olacak sanirim,"
diye devam etti. "Siz ikiniz basinizi bir kere daha belaya sokarsaniz okuldan atilirsiniz, oysa benim sicilim
temiz. Yani sizin yapmaniz gereken tek sey, Snape'i bes dakika kadar mesgul edecek bir karmasa
yaratmak."
Harry dermansiz dermansiz gülümsedi. Snape'in Iksir dersinde kasitli olarak karmasa yaratmak, uyuyan
bir ejderhanin gözüne parmak sokmak kadar güvenliydi.
Iksir dersleri büyük zindanlardan birinde yapiliyordu. Persembe gününün dersi de her zamanki gibi
devam ediyordu. Tahta siralar arasinda buharlar yükselen yirmi kazan duruyordu. Hepsinin üstünde pirinç
teraziler ve malzeme kavanozlari vardi. Snape dumanlarin arasinda dolasiyor, Slytherin'lerin takdir dolu
alayli siritislari arasinda, Gryffindor'lann yaptiklari isi huysuz huysuz elestiriyordu. Snape'in gözde ögrencisi
Draco Malfoy, Ron ve Harry'ye kirpibaligi gözleri atip duruyordu. Karsilik verirlerse, "bu haksizlik ama"
demeye firsat bulamadan cezalandirilacaklarini biliyorlardi.
Harry'nin Sisme Solüsyonu pek bir civik olmustu, ama aklinda daha önemli seyler vardi. Hermione'nin
isaretini bekliyordu, bu yüzden de Snape yaninda durup sulu iksirine burun kivirirken onu dinlemedi bile.
Snape dönüp de Neville'e zorbalik etmeye gidince, Hermione, Harry ile göz göze geldi ve basini salladi.
Harry hizla kazanin altina dogru egildi, Fred'in Fili buster maytaplarindan birini cebinden çikardi ve
asasiyla çabucak dürttü. Maytap vizildayip fisirdamaya koyuldu. Birkaç saniyesi oldugunu bilen Harry
dogruldu, nisan aldi ve onu havaya firlatti. Maytap tam hedefe vurup, Goyle'un kazanina düstü.
Goyle'un iksiri patladi, yagmur gibi bütün sinifin üstüne yagdi. Üstüne Sisme Solüsyonu yaganlar çiglik
atti. Iksirin bir kismi cepheden Malfoy'un suratina çarpti, burnu balon gibi sismeye basladi. Goyle, elleri
yemek tabagi büyüklügünü almis gözlerinin üstünde, sendeleyerek dolasiyordu. Snape ise sinifi
sakinlestirip ne oldugunu anlamaya çalisiyordu. Bu kargasa sirasinda Harry, Hermione'nin sessizce
kapidan çiktigini gördü.
"Susun! SUSUN!" diye kükredi Snape. "Yüzüne iksir gelenler, Sis Indirme Sivisi içir buraya gelsin. Bunu
kimin yaptigini bulunca..."
Harry, Malfoy'un, küçük bir kavun kadar büyümüs burnunun agirligi altinda basi yere egik kosmasini
gözlerken gülmemek için kendini zor tuttu. Sinifin yarisi Snape'in masasina hücum etmisti. Kiminin kollan
sopa gibi sismisti, asagi çekiyordu, ötekiler dev gibi dudaklari yüzünden konusamiyordu. Harry,
cüppesinin önü sismis Hermione'nin zindandan içeri süzülüp girdigini gördü.
Herkes bir doz panzehir aldiktan ve çesitli sisikler indikten sonra, Snape, Goyle'un kazanina gitti, kepçeyi
daldirip maytabin egri bügrü, kara kalintilarini çikardi. Ani bir sessizlik oldu.
Snape, "Eger bunu kimin attigini ögrenirsem," diye fisildadi, "onun atilmasini kesinlikle saglayacagim."
Harry yüzüne saskin oldugunu umut ettigi bir ifade verdi. Snape dosdogru ona bakiyordu. On dakika
sonra çalan zil Harry'yi ancak bu kadar memnun edebilirdi.
Hizli hizli Mizmiz Myrtle'in tuvaletine giderlerken, Harry, Ron ve Hermione'ye, "Benim yaptigimi biliyor,"
dedi. "Bunu anladim."
Hermione yeni malzemeleri kazana atip hummayla karistirmaya basladi.
Sevinçle, "On bes günde hazir olur," dedi.
Ron, güvence verircesine, "Snape sen oldugunu kanitlayamaz," dedi Harry'ye. "Ne yapabilir ki?"
Iksir köpüklenir ve kabarciklar olustururken, Harry, "Snape'i tanidigim kadariyla," dedi, "pis bir sey."
Bir hafta sonra Harry, Ron ve Hermione tam Giris Salonu'ndan geçiyorlardi ki, duyuru tahtasi çevresinde
toplanmis küçük bir insan kümesi gördüler. Az önce ignelenmis bir parsömeni okuyorlardi. Seamus
Finnigan ve Dean Thomas, heyecan içinde, onlari yanlarina çagirdilar.
Seamus, "Bir Düello Kulübü kurmuslar!" dedi. "Ilk toplanti bu gece! Dogrusu düello dersine bir itirazim
olmaz, bugünlerden birinde ise yarayabilir..."
"Ne, sence Slytherin'in canavari düello edebilir mi?" diye sordu Ron, ama o da duyuruyu ilgiyle okudu.
Yemege giderlerken Harry ve Hermione'ye, "Yararli olabilir," dedi. "Gidelim mi?"
Harry ve Hermione gitmeye dünden raziydilar. Böylece o aksam saat sekizde hepsi bir telas Büyük
Salon'a döndü. Uzun yemek masalari ortadan kalkmisti, duvarlardan birinin önüne yukarida uçan binlerce
mumla aydinlatilan altin bir sahne konmustu. Tavan bir kez daha kadife siyahligindaydi ve okulun büyük
kismi onun altinda toplanmis gibiydi, hepsi ellerinde asalarini tasiyor ve heyecanli görünüyorlardi.
Gevezelik eden kalabaliga sokulurlarken, Hermione, "Bize kim ders verecek, merak ediyorum," dedi.
"Birisi bana Flitwick'in gençliginde düello sampiyonu oldugunu söylemisti, belki de odur."
"Sey olmasin da..." diye söze basladi Harry, ama sözünü bir iniltiyle noktaladi. Koyu erik rengi bir cüppe
içinde göz kamastirici görünen Gilderoy Lockhart sahneye çikiyordu, yanindaki ise her zamanki gibi kara
bir cüppe giymis oian Snape'ten baskasi degildi.
Lockhart sussunlar diye kolunu salladi ve, "Buraya toplanin!" diye seslendi. "Toplanin! Herkes beni
görebiliyor mu? Hepiniz beni duyabiliyor musunuz? Mükemmel!
"Simdi, Profesör Dumbledore bana bu küçük Düello Kulübü'nü baslatma izni verdi ki, kendinizi
savunmaniz gerekecek durumlar için sizi egiteyim - ben de pek çok vesileyle bunu yaptim - tam ayrintilar
için, basili eserlerime bakin.
"Size asistanim Profesör Snape'i takdim edeyim," dedi Lockhart, koca bir tebessümle. "Bana kendisinin
de düellodan birazcik anladigini söyledi ve baslamadan önce kisa bir gösteri yapmamiza sportmence razi
geldi. Simdi, siz gençlerin üzülmenizi istemiyorum - onunla isim bittigi vakit Iksir hocaniz gene burda
olacak, hiç korkmayin!"
Ron, Harry'nin kulagina, "Birbirlerinin isini bitirseler iyi olmaz mi?" diye fisildadi.
Snape'in üst dudagi kivrilmisti. Harry, Lockhart'in neden hâlâ gülmekte oldugunu merak etti. Eger Snape
ona böyle bakiyor olsaydi, Harry su anda ters yönde kosabildigi kadar hizla kaçiyor olurdu.
Lockhart ve Snape birbirlerine döndüler ve reverans yaptilar; hiç degilse Lockhart yapti, hem de ellerini
kivirip durarak. Snape ise basini öfkeyle söyle bir sallamakla yetindi. Sonra asalarini tipki kiliç gibi
kaldirip önlerinde tuttular.
Lockhart sessiz kalabaliga, "Gördügünüz gibi," dedi, "asalarimizi kabul edilmis dövüs pozisyonunda
tutuyoruz. Üçe kadar sayinca, ilk büyülerimizi yapacagiz. Tabii ikimiz de öldürmeyi amaçlamayacagiz."
Snape'in dislerini göstermesini gözleyen Harry, "Ben olsam bu konuda bahse girmezdim," diye mirildandi.
"Bir-iki-üç-"
ikisi de asalarini havaya ve omuzlarindan arkayasalladilar. Snape, "Expelliarmus!" diye bagirdi. Göz
kamastirici bir kirmizi isik patladi ve Lockhart havaya firladi, geriye dogru uçarak sahneden uzaklasti,
duvara çarpti ve kayarak yere yayilip kaldi.
Malfoy ve bazi Slytherin'ler sevinç çigliklari attilar. Hermione parmaklarinin ucuna kalkmisti. "Sizce iyi
midir?" diye sordu parmaklarinin arasindan, incelmis bir sesle.
"Kime ne?" dedi Harry ve Ron bir agizdan. Lockhart sendeleyerek ayaga kalkiyordu. Sapkasi düsmüs,
dalgali saçlari havaya dikilmisti.
Platforma dogru yikdacakmis gibi yürürken, "Iste böyle!" dedi. "Bu bir Silahsiz Birakma Büyüsüydü,
gördügünüz gibi, asami kaybettim - ah, tesekkür ederim, Miss Brown. Evet onlara bunu göstermek harika
bir fikir, Profesör Snape, ama müsaadenizle sunu söyleyeyim ki, ne yapacaginiz pek asikârdi. Eger sizi
durdurmak isteseydim, bu fazlasiyla kolay olacakti. Ne var ki, bunu izlemelerinin ögretici olacagini
düsündüm..."
Snape'in yüzünde canice bir ifade vardi. Herhalde Lockhart da bunu fark etti ki, "Gösteri yeter!" dedi.
"Simdi araniza gelecegim ve hepinizi ikiser ikiser ayiracagim. Profesör Snape, bana yardim etmek
isterseniz..." Kalabaligin arasinda dolasip insanlari eslestirdiler. Lockhart, Neville ile Justin Finch
Fletchley'yi eslestirdi, ama Snape, Harry ile Ron'un yanina ondan önce varmisti.
"Rüya takimini ayirma vakti geldi sanirim," dedi küçümseyen bir gülüsle. "Weasley, sen Finnigan'la es ol.
Potter -"
Harry otomatik olarak Hermione'ye dogru yürümüstü.
"Sanmiyorum," dedi Snape soguk soguk gülümseyerek. "Mr Malfoy, buraya gelir misiniz? Bakalim
meshur Potter'in hakkindan gelebilecek misiniz. Ve siz, Miss Granger - siz de Miss Bulstrode'la
eslesebilirsiniz."
Malfoy, yilisik yilisik siritarak cakali bir yürüyüsle geldi. Onun arkasindan, Harry'ye bir zamanlar
Cadalozlarla Tatiller'de gördügü bir resmi hatirlatan Slytherin'li bir kiz yürüyordu. Iriydi, tiknazdi, koca
çenesi saldirgan bir sekilde ileri uzanmisti. Hermione ona mecalsiz bir gülüsle bakti, kiz bana misin
demedi.
Yeniden platforma çikmis olan Lockhart, "Yüzünüzü esinize dönün," diye seslendi, "ve reverans yapin!"
Harry ve Malfoy, gözlerini birbirlerinden ayirmayarak baslarini hafifçe egdiler.
"Asalar hazir!" diye haykirdi Lockhart. "Üçe kadar sayinca, rakibinizi silahsiz birakmak için büyü yapin
-sadece silahsiz birakmak için - kaza olsun istemeyiz. Bir... iki... üç..."
Harry asasini omzunun üstünden savurdu, ama Malfoy daha "iki"de baslamisti. Büyüsü Harry'ye öyle
hizla çarpti ki, Harry kendini tavayla kafasina vurulmus gibi hissetti. Sendeledi, ama her sey yerli yerinde
gibiydi ve daha fazla vakit kaybetmeden asasini Malfoy'a dogru tutup bagirdi: "Rictusempra!"
Gümüs bir isik Malfoy'un karnina çarpti, Malfoy hirildayarak iki büklüm oldu.
Malfoy dizlerinin üstüne çökerden, Lockhart, itisip kakisan kalabaligin üzerinden, "Sadece silahsiz birakin
dedim!" diye dehset içinde bagirdi. Harry, Malfoya bir Gidiklanma Büyüsü yapmisti, o da gülmesini
kesemiyordu bir türlü. Harry geriye çekildi, içinde sanki o yerde yatarken Malfoy'u büyülemek
sportmence olmazmis gibisinden belli belirsiz bir duygu vardi. Hataydi tabii. Malfoy, soluk almaya
çalisarak abasini Harry'nin dizlerine tuttu, solugu kesilerek, "Tartntallegra!" diye bagirdi. Bir saniye sonra
Harry'nin bacaklari onun kontrolü disinda bir tür step yaparak dans etmeye koyuldular.
"Durun! Durun!" diye bagirdi Lockhart, ama Snape idareyi ele aldi.
"Finite Incantatem!" diye bagirdi. Harry’nin ayaklan dans etmeyi birakti, Malfoy gülmeyi kesti, kafalarini
kaldirip bakabildiler.
Sahnenin üzerinde yesilimsi bir duman asiliydi. Hem Neville hem de Justin soluk soluga yerde
yatiyorlardi. Ron, yüzü kül rengine dönmüs Seamus'i tutuyor, kirik asasi ne yaptiysa onun için özür
diliyordu. Ama Hermione ile Millicent Bulstrode hâlâ hareket halindeydi. Millicent, Hermione'yi kafakola
almisti, Herrnione aciyla inliyordu. Her ikisinin asasi da unutulmus halde yerde duruyordu. Harry ileri
atlayip Millicent’i gtriye çekti. Hiç kolay olmadi, kiz Harry'den çok iriydi.
Lockhart kalabaligin arasinda kayar gibi ilerleyip düellolarin sonuçlarina bakarak, "Vay, vay," dedi.
"Kalk ayaga, Macmillan... Dikkat edin, Miss Fawcett... Parmaginla iyice sik, birazdan kanamasi geçer,
Boot...
Salonun ortasinda telas içinde durarak, "Ben en iyisi size dostça olmayan büyüleri nasil engelleyeceginizi
ögreteyim," dedi. Kara gözleri parlayan Snape'e bakti, sonra da hemen gözlerini kaçirdi. "Gönüllü bir çift
alalim - Longbottom ve Finch-Fletchley, ne dersiniz?"
Büyük ve kötü kalpli bir yarasa gibi uçarcasina gelen Snape, "Kötü bir fikir, Profesör Lockhart," dedi.
"Longbottom en basit büyülerde bile felakete yol açar. Finch-Fletchley'den kalanlari bir kibrit kurusu
içinde hastane kanadina göndeririz." Neville'in yuvarlak, pembe yüzü daha da pembelesti. Snape çarpik
bir gülümseyisle, "Malfoy'la Potter'a ne dersiniz?" diye sordu.
"Harika fikir!" dedi Lockhart, Harry ve Malfoy'a Salon'un ortasina gelsinler diye isaret etti. Kalabalik da
onlara yer açmak için geri çekildi.
"Simdi, Harry," dedi Lockhart, "Draco asasini sana dogrulttugunda, söyle yapacaksin."
Kendi asasini kaldirdi, karmasik bir solucan gibi bükme numarasi denedi, asayi düsürdü. Hemen yerden
alip, "Hey - asam biraz fazla heyecanlanmis," deyince, Snape pis pis güldü.
Snape, Malfoy'un yanina geldi, egildi ve kulagina bir seyler söyledi. Malfoy da pis pis güldü. Harry
kaygiyla Lockhart'a bakarak, "Profesör," dedi, "o engellemeyi bana gene gösterir misiniz?"
"Korktun mu?" diye mirildandi Malfoy, Lockhart’in duymayacagi bir sekilde.
"Isterdin degil mi?" dedi Harry, agzinin kenariyla.
Lockhart neseyle Harry'nin omzuna bir saplak atti. "Yaptigimi yap yeter, Harry!"
"Ne, asami mi düsüreyim yani?"
Ama Lockhart onu dinlemiyordu.
"Üç - iki - bir - basla!" diye bagirdi.
Malfoy asasini hemen kaldirip bögürdü, "Serpensortia!"
Asasinin ucu patladi. Donakalan Harry, ucundan uzun, kara bir yilanin firlayip ikisinin arasinda küt diye
yere düsmesini, sonra da saldirmaya hazirlanmasini izledi. Kalabalik çigliklar atarak hizla geri çekilip yer
açti. Harry'nin öfkeli yilanla göz göze, hiç kipirdamadan durusunun manzarasindan çok hoslandigi belli
olan Snape, tembel tembel, "Kipirdama, Potter," dedi. "Ben onu hallederim..."
"izninizle!" diye bagirdi Lockhart. Asasini yilana salladi. Büyük bir çatirti duyuldu ve yilan yok olacagina
üç metre havaya uçup pat diye yere düstü. Fena hiddetlenmis halde, vahsice tislayarak dosdogru Justin
Finch-Fletchley'ye dogru kaydi. Disleri açikta, vurmaya hazir, yeniden kafasini kaldirdi.
Harry bunu ona neyin yaptirdigindan emin degildi. Hatta bunu yapmaya karar verdiginin bile farkinda
degildi. Bütün bildigi, bacaklarinin sanki tekerlek üzerindeymis gibi onu tasimasi ve aptal gibi yilana
bagirmasiydi: "Rahat birak onu!" Ve mucize gibi -anlasilmaz biçimde-, yilan, gözleri simdi Harry'de, kalin
siyah bir bahçe hortumu kadar uysal, yere kivrildi. Harry korkunun içinden çikip gittigini hissetti. Yilanin
artik kimseye saldirmayacagini biliyordu, ama nasil olup da bildigini açiklayamazdi.
Basini kaldirip siritarak Justin'e bakti, Justin'in rahatlamis ya da saskin olmasini bekliyordu. Hatta belki de
sükran dolu - ama kesinlikle kizgin ve korkmus degil.
"Sen neyle oynadigini saniyorsun?" diye haykirdi
Justin ve daha Harry bir sey söyleyemeden dönüp firtina gibi Salon'dan çikti.
Snape ilerledi, asasini salladi, yilan küçük bir kara bulut içinde kayboldu. Simdi Snape bile Harry'ye
beklenmedik bir sekilde bakiyordu: Bu, kurnazca ve hesapçi bir bakisti, Harry bu bakistan hiç
hoslanmadi. Duvarlar boyunca yayilan ugursuz bir mirildanmanin hayal meyal farkindaydi. Sonra birinin
cüppesini arkadan çekistirdigini hissetti.
Ron'un sesi kulaginin dibinde, "Hadi," dedi. "Kipirda - gel hadi..."
Ron onu Salon'dan çikardi, Hermione de yanlarinda bir kosu geliyordu. Onlar kapidan geçerken iki
taraftaki insanlar sanki bir seyin bulasmasindan korkuyormus gibi açildilar. Harry'nin olup bitenler
hakkinda hiçbir fikri yoktu. Ron ile Hermione de onu bos Gryffindor ortak salonuna sürükleyene kadar
bir sey açiklamadilar. Sonra Ron Harry'yi bir koltuga iterek, "Sen bir Çatalagizsin," dedi. "Niye bize
söylemedin?"
"Neyim ne?" dedi Harry.
"Bir Çatalagiz!" dedi Ron. "Yilanlarla konusabiliyorsun!"
"Biliyorum. Yani, bunu sadece ikinci kez yaptim. Bir seferinde hayvanat bahçesinde kuzenim Dudley'nin
üzerine bir boa yilani salmistim -uzun hikâye- ama bana Brezilya'ya hiç gitmedigini söylüyordu ve ben de
böyle bir seyi yapmaya niyet bile etmeden onu bir tür serbest biraktim. Büyücü oldugumu ögrenmeden
önceydi..."
"Bir boa yilani sana Brezilya'ya hiç gitmemis oldugunu mu söyledi?" diye zayif bir sesle tekrarladi Ron.
"N'olmus?" dedi Harry. "Bahse girerim ki burada bir sürü kisi bunu yapabilir."
"Ah hayir, yapamazlar. Çok sik rastlanan bir yeti degildir. Harry, bu kötü."
Kendini hayli kizgin hissetmeye baslayan Harry, "Nedir kötü olan?" dedi. "Herkese neler oluyor? Dinle,
eger o yilana Justin'e saldirmamasini söylemesey-dim..."
"Ah, öyle mi dedin?"
"Ne demek istiyorsun? Sen de oradaydin ya... duydun beni."
"Ben senin Çataldili konustugunu duydum, hepsi bu," dedi Ron. "Yilan dilinde konustugunu. Herhangi bir
sey söylüyor olabilirdin. Justin'in panige kapilmasina sasmamali. Sanki yilani onun üstüne saliyor gibiydin.
Tüyler ürperticiydi, anliyor musun?"
Harry, agzi açik, ona bakakaldi.
"Baska bir dil mi konustum? Ama - fark etmedim -bir dili konusabildigimi bilmeden nasil konusurum ki?"
Ron basini salladi. O da, Hermione de, birisi ölmüs gibi görünüyorlardi. Harry bu kadar korkunç olanin
ne oldugunu anlamiyordu.
"Bana pis, koca bir yilanin Justin'in kafasini koparmasina engel olmanin niye kötü oldugunu söylemek
ister misiniz?" dedi. "Nasil yaptigimin ne önemi var? Justin, Kafasizlar Avi'na katilmak zorunda
kalmadiktan sonra?"
"Önemi var," dedi Hermione alçak sesle, "çünkü yilanlarla konusmak, Salazar Slytherin'in meshur bir
özelligiydi. Onun için Slytherin binasinin simgesi bir yilan."
Harry'nin agzi açik kaldi.
"Aynen," dedi Ron. "Ve simdi de bütün okul onun, senin büyük-büyük-büyük-büyük deden falan
oldugunu düsünecek."
"Ama degil," dedi Harry, pek açiklayamadigi bir panige kapilmisti.
"Bunu kanitlaman zor olacak," dedi Hermione. "Bin yil önce yasamisti; nerden bilebiliriz ki, belki de
öyledir."
Harry o gece saatlerce uyanik kaldi. Dört direkli yataginin perdelerindeki bir araliktan kule penceresinin
önünde karin yagmaya baslamasini seyretti ve merak etti.
Salazar Slytherin'in soyundan geliyor olabilir miydi? Nerden baksaniz, babasinin ailesi hakkinda hiçbir
sey bilmiyordu. Dursley'ler büyücü akrabalarina iliskin sorulan hep yasaklamislardi.
Harry alçak sesle Çataldili'nde bir sey söylemeye çalisti. Kelimeler gelmedi. Anlasilan bunu yapmak için
bir yilanla karsi karsiya olmasi gerekiyordu.
"Ama ben Gryffindor'dayim," diye düsündü Harry. "Bende Slytherin kani olsa, Seçmen Sapka beni
buraya koymazdi..."
"Ah," dedi beyninde melun, küçük bir ses, "ama Seçmen Sapka seni Slytherin'e koymak istedi,
hatirlamiyor musun?"
Harry öbür yana döndü. Ertesi gün Bitkibilim dersinde Justin'e, yilani üstüne salmadigini, durdurdugunu
açiklayacakti. Yastigina bir yumruk atarak, öfkeyle, salak olmayan herkes bunu anlardi zaten diye
düsündü.
Ne var ki ertesi sabah, gece baslamis olan kar öyle siki bir tipiye dönüstü ki, sömestrin son Bitkibilim
dersi iptal edildi. Profesör Sprout, Adamotlari'na çorap giydirip esarp takmak istiyordu. Adamotlari'nin
çabucak büyüyüp Mrs Norris ile Colin Creevey'yi canlandirmalari önem kazandigi için, bu netameli
operasyonu kendinden baskasina emanet edemezdi.
Harry, Gryffindor ortak salonundaki söminenin yaninda bunu dert edinirken, Ron ve Hermione de
bosderslerini büyücü satranci oynayarak degerlendiriyorlardi.
Ron'un fillerinden biri, kendi atindan sövalyesini düsürüp satranç tahtasinin disina çekerken öfkelenen
Hermione, "Tanri askina, Harry," dedi. "Madem senin için bu kadar önemli, git, Justin'i bul öyleyse."
Harry ayaga kalkti ve portre deliginden çikti; Justin nerede olabilir diye düsünüyordu.
Her pencerenin ardindaki iri, döne döne yagan kursuni karlar yüzünden sato, gündüzleri normalde
oldugundan daha karanlikti. Harry titreyerek derslerin yapildigi siniflarin yanindan geçti, içerde neler
oldugunu kolladi. Profesör McGonagall, seslerden anlasildigina göre, arkadasini porsuga dönüstürmüs
birine bagiriyordu. Bir göz atma istegine karsi koyan Harry, Justin bu bos derste belki de eksik bir ödevi
tamamliyordur diye düsünerek, önce kitapliga bakmaya karar verdi.
Gerçekten de Bitkibilim'de olmasi gereken bir grup Hufflepuff’lu kitapligin arkasinda oturuyordu, ama
çalisiyor gibi bir halleri yoktu. Sira sira yüksek kitap raflari arasindan geçen Harry, onlarin kafa kafaya
vermis, besbelli ilginç bir sohbete daldiklarini görüyordu. Justin'in aralarinda olup olmadigini göremiyordu.
Tam onlara dogru yürüyordu ki, söyledikleri bir sey kulagina çarpti ve Görünmezlik bölümüne gizlenip
dinlemeye basladi.
"Her neyse," diyordu topluca bir çocuk, "Justin'e bizim yatakhanede saklanmasini söyledim. Yani eger
Potter onu bir sonraki kurban olarak seçmisse, bir süre ortada görünmese iyi eder. Tabii Justin, Potter’a,
Muggle anne babadan dogma oldugunu agzindan kaçirdi kaçirali böyle bir seyin olmasini bekliyor. Justin
ona düpedüz Eton'a kaydoldugunu söylemis. Bu, ortalikta dolasan Slytherin vârisine söylenecek türden
bir sey degil, ha?"
Sari örgülü bir kiz, endiseyle, "Yani kesinlikle Potter'dir diyorsun, öyle mi, Ernie?" dedi.
Topluca çocuk agir basli bir sekilde, "Hannah" dedi, "o bir Çatalagiz. Herkes bunun kara bir büyücünün
isareti oldugunu bilir. Sen hiç yilanlarla konusabilen dogru dürüst birini duydun mu? Slytherin'in kendisine
de Çataldilli derlermis."
Bunun üzerine epeyce bir mirildanma oldu ve Ernie devam etti: "Duvarda ne yazdigini hatirlamiyor
musunuz? Vârisin Düsmanlari, Kendinizi Kollayin. Potter'la Flitch arasinda bir kapisma oldu. Hemen
ardindan bir baktik, Flitch'in kedisine saldirilmis. O birinci sinif ögrencisi Creevey, Quidditch maçinda
Potter’i kizdiriyordu, çamurda yatarken fotografini çekiyordu. Hop, bir bakiyoruz, Creevey'ye
saldirilmis."
Hannah pek emin olmadan, "Ama hep öyle hos görünür ki," dedi. "Ve, biliyorsunuz,
Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen'i yok eden de o. Yani, o kadar da kötü olamaz, degil mi?"
Ernie sesini esrarengiz bir sekilde alçalth, Hufflepuff lar ona daha fazla yaklastilar, Harry de Ernie'nin ne
dedigini duymak için daha yakina geldi.
"Kimse Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen'in saldirisindan nasil sag çiktigini bilmiyor. Demek istedigim, bunlar
oldugunda o bir bebekmis. Paramparça olmaliydi. Böyle bir lanetten ancak sahiden güçlü bir Kara
Büyücü kurtulabilir." Sesini daha da alçaltip neredeyse fisilti düzeyine indirdi. "Belki de
Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen onu sirf bu yüzden öldürmek istedi. Onunla rekabet edecek bir baska
Karanlik Lord istemiyordu. Merak ediyorum, acaba Potter baska nasil güçler gizliyor?"
Harry daha fazla dayanamadi. Yüksek sesle bogazini temizleyerek kitap raflarinin ardindan çikti. Eger bu
kadar kizgin olmasa, karsisindaki manzarayi komik bulurdu: Hufflepuff larin her biri, sanki onu görür
görmez taslasmis gibi davraniyordu, Ernie'nin ise yüzünün rengi çekilmisti.
"Selam," dedi Harry. "Justin Finch Fletchley'yi ariyordum."
Hufflepuff lann en çok korktuklari sey baslarina gelmisti. Hepsi korkuyla Ernie'ye bakti.
Ernie, titrek bir sesle, "Onu niye ariyorsun?" dedi.
"Düello Kulübü'nde yilanla aslinda ne oldugunu ona anlatmak. istiyordum."
Ernie beyaz dudaklarini isirdi, sonra da derin bir nefes alip, "Hepimiz ordaydik," dedi. "Ne oldugunu
gördük."
"Öyleyse, ben onunla konustuktan sonra yilanin geri çekildigini fark ettiniz, degil mi?"
Ernie, konusurken titredigi halde inatla, "Ben sadece," dedi, "senin Çataldili konustugunu ve yilani Justin'e
dogru kovaladigini gördüm."
"Ben yilani ona dogru kovalamadim!" dedi sesi öfkeyle titreyen Harry. "Ona dokunmadim bile!"
"Kili kilina kaçti," dedi Ernie. "Ve aklina garip seyler geliyorsa eger," diye telasla ekledi, "sana dokuz cadi
ve büyücü kusaginda geriye dogru ailemin izini sürebilecegini, kanimin herkesinki kadar saf oldugunu
söyleyebilirim, yani..."
Harry siddetle, "Ne tür kanin oldugu umurumda bile degil!" dedi. "Muggle ana babadan doganlara niye
saldiracakmisim ki?"
Ernie hemen, "Duyduguma göre birlikte yasadigin Muggle'lardan nefret ediyormussun," dedi.
"Dursley'lerle birlikte yasayip da onlardan nefret etmemek mümkün degil. Senin denemeni görmek
isterdim."
Gerisin geri dönüp hisim gibi kitapliktan çikti, böylece de büyük bir büyü kitabinin yaldizli kapagim
parlatan Madam Pince'in ona kinayici bir bakis atmasina yol açti.
Harry koridordan yukari dogru sarsak sarsak yürüdü, nereye gittiginin bile pek farkinda sayilmazdi,
öylesine öfkelenmisti. Bunun sonucunda da çok büyük ve sert bir seye çarpip sirtüstü yere serildi.
Yukari bakarak, "Ah, selam, Hagrid," dedi.
Hagrid'in yüzü yünlü, karla kapli bir yün baslikla tamamen gizlenmisti, ama gene de ondan baskasi
olamazdi. Çünkü köstebek kürkü paltosuyla neredeyse bütün koridoru dolduruyordu. Muazzam, eldivenli
ellerinin birinden ölü bir horoz sarkiyordu.
Konusabilmek için basligini çikartarak, "Iyi misin, Harry?" dedi. "Niye derste degilsin?"
"Iptal oldu," dedi Harry, ayaga kalkarak. "Sen burada ne yapiyorsun?"
Hagrid ölü horozu havaya kaldirdi.
"Bu sömestr öldürülen ikinci horoz," diye açikladi. "Ya tilkiler ya da bir Kan Emen Karaayi. Kümeste
büyü kullanmak için Müdürün izni gerek."
Kalin, karla kapli kaslarinin altindan Harry'ye daha dikkatle bakti.
"Iyi oldugundan emin misin? Kizmis ve sikilmis gibi bir halin var."
Harry ona Ernie ile diger Hufllepuff larm kendisi hakkinda söylediklerini tekrarlamaya dayanamadi.
"Hiçbir sey yok," dedi. "Gitsem iyi olur, Hagrid, bundan sonra Biçim Degistirme dersi var, benim de
kitaplarimi almam gerek."
Kafasi hâlâ Ernie'nin onun hakkinda söylediklerinde, yürüyüp gitti.
"Justin, Potter'a Muggle anne babadan dogma oldugunu agzindan kaçirdi kaçirali böyle bir seyin olmasini
bekliyor..."
Harry merdivenlerden yukari ayaklarini vura vura çikti ve bir baska koridoru döndü, çok karanlikti.
Gevsemis bir pencere camindan içeri giren kuvvetli, buz gibi hava cereyani mesaleleri söndürmüstü.
Geçidin yarisina gelmisti ki, yerde yatan bir seye takilip tepe üstü uçtu.
Gözlerini kisip neye takildigina bakmak için döndü ve ona sanki midesi eriyip bitmis gibi geldi.
Justin Finch Fletchley, kaskati ve soguk, yerde yatiyordu. Yüzünde bir sok ifadesi donup kalmisti, gözleri
bos bos tavana bakiyordu. Hepsi de bu degildi. Onun yaninda baska biri vardi, Harry'nin gördügü en
tuhaf manzara.
Bu, artik inci beyazi ve seffaf degil, kara ve dumanli olan Neredeyse Kafasiz Nick'ti. Yerin on bes santim
yukarisinda hareketsiz ve yatay durumda duruyordu. Basi yan yariya düsmüstü ve yüzünde de
Justin'inkinin tipatip esi bir sok ifadesi vardi.
Harry ayaga kalkti, hizli hizli nefes aliyordu, kalbi kaburgalarinin üstünde trampet çaliyor gibiydi.
Çaresizlik içinde issiz koridorun basina sonuna bakti ve iki bedenden olabildigince hizla uzaklasan çizgi
halinde örümcekler gördü. Duyulan tek ses, her iki taraftaki siniflardan gelen alçak perdeden ögretmen
sesleriydi.
Kosabilirdi, kimse de onun burada oldugunu bilmezdi. Ama ikisini orda öyle yatarken birakamazdi...
yardim bulmaliydi. Bununla bir ilgisi olmadigina kimse inanir miydi acaba?
Orada panik halinde dururken, hemen yaninda bir kapi gümbürtüyle açildi, hortlak Preeves ok gibi disari
firladi.
"Hey, iste küçük kaçik Potter!" diye gevrek gevrek güldü Peeves, yanindan geçerken de Harry'nin
gözlügünü düsürdü. "Potter neyin pesinde? Potter niye sinsi sinsi..."
Peeves, havada attigi taklanin ortasinda durdu. Tepe üstüyken, Justin ve Neredeyse Kafasiz Nick'i
görmüstü. Hop diye dogruldu, cigerlerini doldurdu ve daha Harry onu durduramadan feryadi basti:
"SALDIRI! SALDIRI! BIR SALDIRI DAHA! ÖLÜMLÜLER DE EMNIYETTE DEGIL,
HAYALETLER DE! KAÇIN, CANINIZI KURTARIN! SALDIRIIII!"
Pat - pat - pat: Koridorda birbiri ardinca kapilar açildi, insanlar disari ugradi. Birkaç uzun dakika
boyunca öyle bir karisiklik sahnesi meydana geldi ki, Justin ezilme tehlikesiyle karsi karsiya kaldi, insanlar
da Neredeye Kafasiz Nick'in içinde duruyorlardi. Harry, ögretmenler ögrencilere susun diye bagirirken,
kendini duvara yapismis buldu. Profesör McGonagall kosarak geldi, arkasinda sinifi vardi, birinin saçi
hâlâ siyah beyaz çubukluydu. Asasini siddetle çatirdatti, sessizlik saglandi, o da herkese siniflarina
gitmelerini emretti. Ortalik henüz durulmustu ki, Hufflepuff li Ernie soluk soluga sahneye çikti.
Parmagini dramatik bir edayla Harry'ye dogru uzatarak, yüzü bembeyaz, haykirdi: "iki elin kizil kanda
yakalandin!"
Profesör McGonagall sertçe, "Bu kadari yeter, Macmillan!" dedi.
Tepede, simdi hain bir ifadeyle siritan Peeves saga sola hoplayarak sahneyi inceliyordu. Peeves her
zaman kaostan hoslanirdi. Ögretmenler, Justin ile Neredeyse Kafasiz Nick'in üstüne egilip onlari
incelerken, Peeves bir sarkiya basladi:
"Ah Potter, seni katir, ah sen neler yaptin?
Ögrencileri öldürdün de bunu marifet sandin..."
Profesör McGonagall, havlarcasina, "Yeter arhk, Peeves!" dedi, Peeves de Harry'ye dilini çikararak bir
anda geriye gitti.
Justin, Profesör Flitwick ve Astronomi bölümünden Profesör Sinistra tarafindan hastane kanadina tasindi.
Ama kimse Neredeyse Kafasiz Nick için ne yapacagini bilemiyor gibiydi. Sonunda Profesör McGonagall
havadan koca bir yelpaze yapti, bunu da Neredeyse Kafasiz Nick'i merdivenlerden yukari sürükleme
talimatiyla Ernie'ye verdi. Ernie de bunu yapti; sessiz, kara bir hoverkraftmis gibi Nick'i yelpazeleyip
götürdü. Böylece Harry ile Profesör McGonagall bas basa kaldilar.
"Buradan, Potter."
"Profesör," dedi Harry hemen, "yemin ederim ki ben..."
Profesör McGonagall kisaca, "Mesele benim elimden çikti, Potter," dedi.
Sessizce bir köseyi döndüler, Profesör McGonagall büyük ve son derece çirkin bir hayvani resmeden
oluk agzinin önünde durdu.
"Limon serbeti!" dedi. Besbelli bu bir parolaydi, çünkü hayvan birden canlandi ve arkasindaki duvar
yarilirken kenara zipladi. Harry, neler olacagindan korksa bile, sasmaktan kendini alamadi. Duvarin
gerisinde kivrila kivrila yukari çikan ve bir yürüyen merdiven gibi sarsintisiz yükselen basamaklar vardi. O
ve Profesör MacGonagall merdivene binerlerken, Harry duvarin arkalarindan kapandigim duydu. Daireler
halinde gittikçe daha yukari çikarak yükseldiler ve sonunda, birazcik basi dönen Harry, ileride piril piril
mese bir kapi gördü. Üzerinde kartal basli, kanatli aslan seklinde pirinç bir tokmak vardi.
Nereye götürüldügünü anladi. Burasi Dumbledore'un yasadigi yer olmaliydi.
ON IKINCI BÖLÜM
Çok Özlü iksir
Üstteki tas sahanlikta merdivenden indiler. Profesör McGonagall kapiya vurdu. Kapi sessizce açildi, içeri
girdiler. Profesör McGonagall, Harry'ye beklemesini söyleyip onu orada yalniz birakti.
Harry etrafina bakti. Bir sey kesindi: Harry'nin bu yil simdiye kadar ziyaret ettigi bütün ögretmen odalari
içinde, Dumbledore'unki kesinlikle en ilginç olaniydi. Eger biraz sonra okuldan atilacagim diye ödü
kopmus olmasa, buraya bir göz atma sansi buldugu için çok memnun olurdu.
Daire seklinde büyük, güzel bir odaydi, garip seslerle doluydu. Ciliz bacakli masalarda birçok tuhaf
gümüs alet duruyordu, pirpir ediyor ve küçük duman bulutlari çikariyorlardi. Duvarlar eski müdürler ve
müdirelerin portreleriyle doluydu, hepsi çerçevelerinde tatli tatli kestiriyordu. Ayrica muazzam, pençe
ayakli bir masa da vardi ve onun ardindaki bir rafta eski püskü, yirtik pirtik bir büyücü sapkasi duruyordu
- Seçmen Sapka.
Harry durakladi. Duvarlardaki uyuyan cadilarla büyücülere ihtiyatla göz atti. Sapka'yi yeniden takip
denemenin ne zarari olabilirdi ki? Anlamak için... kendisini gerçekten dogru binaya koydugundan emin
olmak için.
Sessizce masanin arkasina geçti, Sapka'yi raftan aldi ve basina takti. Çok büyüktü; kayiyor, gözlerinin
üstüne düsüyordu, tipki son taktiginda oldugu gibi. Harry Sapka'nin siyah astarina bakarak bekledi. Sonra
küçük bir ses, "Kulagina kar suyu mu kaçti, Harry Potter?" dedi.
"Himm, evet," diye mirildandi Harry. "Sey... sizi rahatsiz ettigim için özür dilerim - seyi ögrenmek
istiyordum..."
Sapka akilli akilli, "Seni dogru binaya koyup koymadigimi merak ediyorsun," dedi. "Evet... seni
yerlestirmek özellikle zordu. Ama daha önce dedigimden sasmam -" Harry'nin kalbi yerinden hopladi "-
Slythe-rin'de sahiden de basarili olurdun."
Harry'nin midesi tas gibi oldu. Sapka'nin sivri yanindan tutup basindan çikardi. Sapka gevsek gevsek
elinden sarkti, pis ve soluktu. Harry midesinin bulandigini hissederek onu yeniden rafina koydu.
Hareketsiz ve sessiz duran Sapka'ya, "Yaniliyorsun," dedi. Sapka kipirdamadi. Harry, onu kollayarak
geri geri gitti. Derken arkasinda garip, boguk bir ses duydu ve hizla geri döndü.
Meger odada yalniz degilmis. Kapinin arkasindaki altin tünekte, yarisi yolunmus bir hindiye benzeyen,
tiridi çikmis bir kus duruyordu. Harry ona bakakaldi, kus da yeniden o boguk sesi çikartip nefretle ona
bakti. Onun çok hasta göründügünü düsündü. Gözleri donuk bakiyordu ve Harry ona baktigi sirada
kuyrugundan birkaç tüy daha düstü.
Harry ihtiyaci olan tek seyin, o odasinda yalnizken Dumbledore'un sevgili kusunun ölmesi oldugunu
düsünüyordu ki, kus birden alev alev yanmaya basladi.
Harry sok içinde feryat etti ve geri geri gidip masaya çarpti. Heyecanla etrafina bakinip bir yerlerde bir
bardak su aradi, ama göremedi. Bu arada kus bir ates topu halini almisti. Son bir vahsi çiglik atti, bir
saniye sonra yerde dumanlari tüten bir kül yiginindan ibaret kalmisti.
Odanin kapisi açildi. Dumbledore, çok sikintili bir edayla içeri girdi.
"Profesör," diyebildi Harry soluk soluga, "kusunuz - ben bir sey yapmadim - kendisi alev aldi..."
Dumbledore gülümseyince de çok sasirdi.
"Eh, vakti gelmisti dogrusu. Günlerdir berbat görünüyordu. Ben de ona gayret etmesini söylüyordum."
Harry'nin yüzündeki sersemlemis ifadeyi görünci de kikirdadi.
"Fawkes bir Anka kusudur, Harry. Ankalar ölme vakti gelince alev alirlar, sonra da küllerinden yenide
dogarlar. Gözünü üstünden ayirma..."
Harry hizla geri dönünce minicik, burus burus, yeni dogmus bir kusun kafasini küllerden uzattigini gördü.
Küçük kus, yasli olani kadar çirkindi denilebilir.
Dumbledore masasinin arkasina oturarak, "Onu bir Yanma Günü'nde görmen ne yazik," dedi. "Genellikle
çok yakisiklidir: Harikulade kirmizi ve altin rengi tüyleri vardir. Büyüleyici yaratiklar bu Anka kuslari. Çok
agir yükler tasiyabilirler, gözyaslarinin iyilestirici gücü vardir ve çok sadik hayvanlardir."
Fawkes'un alev almasinin soku içinde, Harry oraya niye geldigini unutmustu. Ama Dumbledore masanin
arkasindaki yüksek arkalikli sandalyeye oturup insanin içine isleyen açik mavi bakislarini üzerine dikince,
hemen hatirladi.
Ancak, daha Dumbledore agzini açip tek kelime edemeden odanin kapisi çok siddetli bir çatirtiyla
arkaya savruldu ve Hagrid içeri daldi. Gözlerinde çilginca bir bakis vardi, basligi darmadaginik saçli siyah
kafasinin üstüne tünemisti, ölü horoz da hâlâ elinden sarkiyordu.
Hagrid hararetle, "Harry degildir, Profesör Dumbledore!" dedi. "O çocuk bulunmadan birkaç saniye
önce Hairy'yle konusuyordum ben, asla vakti olamaz, efendim..."
Dumbledore bir seyler söylemeye çalisti, ama Hagrid söylenip durmayi sürdürdü, heyecan içinde horozu
sallayip duruyor, her tarafa tüyler saçiyordu.
"... O olamaz ki, olamaz, eger gerekirse Sihir Bakanligi'nin önünde yemin ederim..."
"Hagrid, ben..."
"... Yanlis çocugu yakaladiniz efendim, ben biliyorum ki Harry asla..."
"Hagrid!" dedi Dumbledore yüksek sesle. "Ben Harry'nin onlara saldirdigim düsünmüyorum ki."
"Ah," dedi Hagrid, horoz gevsek halde asagi sarkarken. “Tamam, öyleyse disanda beklerim, Müdürüm."
Ve hayli mahcup halde paldir küldür disari çikti.
Dumbledore masasinin üstündeki horoz tüylerini eliyle süpürürken, Harry umutla, "Ben oldugumu
düsünmüyor musunuz, Profesör?" diye tekrarladi.
"Hayir, Harry, düsünmüyorum," dedi Dumbledore, yüzüne yeniden sikintili bir ifade geldigi halde. "Ama
gene de seninle konusmak istiyorum."
Dumbledore uzun parmaklarinin uçlarini bitistirmis onu gözden geçirirken, Harry sinirli bir sekilde
bekledi.
Yumusak bir sesle, "Bana söylemek istedigin bir sey olup olmadigini sana sormaliyim, Harry," dedi.
"Herhangi bir sey."
Harry ne söyleyecegini bilemedi. Malfoy'un, "Sira sizde, Bulanik'lar!" diye bagirmasini ve Mizmiz
Myrtle'nin tuvaletinde agir agir kaynayan Çok Özlü Iksiri düsündü. Sonra iki kez duydugu bedensiz sesi
düsündü ve Ron'un dedigini hatirladi: "Baska hiç kimsenin duymadigi sesler duymak hayra alamet degildir,
büyücüler dünyasinda bile." Herkesin onun hakkinda neler dedigini de düsündü, bir de su ya da bu sekilde
Salazar Slytherin'le iliskisi olduguna dair gittikçe artmakta olan korkusunu...
"Hayir," dedi Harry. "Hiçbir sey yok, Profesör."
Justin ve Neredeyse Kafasiz Nick'e yapilan çifte saldiri, o ana kadar endise olan seyi gerçek bir panige
dönüstürdü. Tuhaftir, insanlari asil kaygilandiran Neredeyse Kafasiz Nick'in kaderi oldu. Bir hayalete
bunu kim yapabilir ki, diye sordular birbirlerine, hangi müthis güç zaten ölmüs birine zarar verebilir?
Ögrenciler Noel'de evlerine gidebilsinler diye Hogwarts Ekspresi'nde yer ayirtmak için kosusturdular.
Ron, Harry ile Hermione'ye, "Bu gidisle sadece biz kalacagiz," dedi. "Biz, Malfoy, Crabbe ve Goyle. Ne
kadar neseli bir tatil olacak."
Malfoy ne yaparsa daima onu yapan Crabbe ve Goyle, tatilde de okulda kalmak için adlarini
yazdirmislardi. Ama Harry ögrencilerden çogunun gitmesinden hosnuttu. Insanlarin, sanki bir anda disleri
uzayacak, ya da zehir tükürecekmis gibi koridorda yanindan geçerken kavis çizmelerinden de, o
geçerken herkesin mirildanmasindan, parmagiyla isaret etmesinden ve fisildamasindan da bezmisti.
Ancak Fred ve George bunu çok komik buluyorlardi. Kendi islerini birakip, Harry koridorda yürürken
onun önünde uygun adim gidiyor, "Slytherin'in vârisine yol açin, ciddi sekilde melun büyücü geliyooor!"
diye bagiriyorlardi.
Percy bu davranislari hiç onaylamiyordu.
Soguk soguk, "Bunda gülecek bir sey yok," dedi.
Fred, "Hey, yoldan çekil, Percy," dedi. "Harry'nin acelesi var."
George kahkahasini zor tutarak, "Evet," dedi, "zehirli disi olan hizmetkânyla bir fincan çay içmek için
Sirlar Odasi'na ugrayiverecek."
Ginny de bunu hiç komik bulmuyordu.
Fred, Harry'ye yüksek sesle, bundan sonra kime saldirmayi planladigini sorunca ya da George
karsilastiklari zaman Harry'yi koca bir dis sarimsakla uzaklastiriyormus gibi yapinca, "Ah, yapmayin," diye
feryatediyordu kiz.
Harry ise aldirmiyordu. Fred ve George'un, onun Slytherin'in vârisi olmasi fikrini hiç degilse komik
bulmalari, kendini daha iyi hissetmesine yol açiyordu. Ama onlarin maskaraliklari, yaptiklarina her
gördügünde daha da eksi bakan Draco Malfoy'u kizdiriyor gibiydi.
Ron bilmis bilmis, "Çünkü aslinda vârisin kendisi oldugunu söylemek için çatliyor da ondan," dedi.
"Birisinin onu bir seyde yenmesinden nasil nefret eder bilirsiniz, onun pis isinin serefi de sana kaliyor."
Hermione halinden memnun bir ses tonuyla, "Uzun sürmeyecek ama," dedi. "Çok Özlü Iksir hemen
hemen hazir. Ondan gerçegi ögrenmemiz gün meselesi."
Sonunda sömestr sona erdi ve satonun üstüne arazideki kar kadar derin bir sessizlik çöktü. Harry bunu
kasvetli olmaktan çok huzur verici buluyordu. Gryffindor Kulesi'nin Hermione ve Weasley'lerle ona
kalmasindan da hosnuttu. Kimseyi rahatsim etmeden gürültülü bir sekilde Patlamali Pisti oynayabiliyorlar
ve kendi aralarinda düello antrenmani yapiyorlardi. Fred, George ve Ginny, Mr ve Mrs Weasley ile
birlikte Misir'da Bill'i ziyaret etmektense okulda kalmayi tercih etmislerdi. Onlarin çocukça buldugu
davranislarini hiç onaylamayan Percy ise, Gryffindor ortak salonunda pek oturmuyordu. Onlara kendisinin
sadece, bir Sinif Baskani olarak bu sorunlu dönemde ögretmenleri desteklemek için Noel'de okulda
kaldigini kendini begenmis bir tavirla söylemisti zaten.
Noel sabahi hava soguk, her yer beyazdi. Yatakhanelerinde kalan tek ögrenciler olan Harry ve Ron, tam
tekmil giyinmis, elinde ikisine de aldigi hediyelerle paldir küldür içeri dalan Hermione tarafindan erkenden
uyandirildilar.
"Kalkin," dedi yüksek sesle, penceredeki perdeleri çekerek.
Ron, gözlerini isiktan koruyarak, "Hermione," dedi, "buraya girmemen gerekir."
"Sana da mutlu Noeller," dedi Hermione, hediyesini ona atarak. "Bir saattir ayaktayim, Iksir'e biraz
zarkanatli sinek daha kattim. Artik hazir."
Harry birden, uykusu açilarak yerinde dogruldu.
"Emin misin?"
"Kesin," dedi Hermione, onun dört direkli yataginin ucuna oturabilmek için fare Scabbers'i öteye iterek.
"Eger yapacaksak, bu gece olmali derim." . Tam o anda Hedwig odaya süzüldü, gagasinda çok küçük bir
paket vardi.
O, yatagina konarken, "Selam," dedi Harry mutlulukla. "Artik benimle konusuyor musun?"
Hedwig çok muhabbetti bir sekilde onun kulagini kemirdi. Aslinda bu hareketi, Dursley'lerden geldigi
anlasilan paketten çok daha iyi bir hediyeydi. Harry'ye bir kürdan yollamislardi, bir de not vardi ve yaz
tatilinde de Hogwarts'ta kalip kalamayacagini ögrenmesini istiyorlardi.
Harry'nin diger Noel hediyeleri çok daha memnuniyet vericiydi. Hagrid ona koca bir teneke melas
sekerlemesi yollamisti; Harry yemeden önce onu söminenin yaninda yumusatmaya karar verdi. Ron, en
sevdigi Quidditch takimi hakkinda ilginç olgular içeren Cannon'larla Uçmak adli bir kitap vermisti.
Hermione ise ona kartal tüyünden yapilma lüks bir tüy kalem getirmisti. Harry son hediye paketini açinca,
Mrs Weasley'den gelen, elde örülmüs yeni bir yelekle, kocaman bir erik pastasi buldu. Onun kartini yeni
bir suçluluk dalgasiyla yerine yerlestirdi. Mr Weasley'nin, Samarci Sögüt'e çarptigindan beri bir daha
görünmeyen arabasini düsündü ve Ron'la ikisinin birazdan yapmayi planladiklari kurallara karsi gelme
harekâtini.
Hiç kimse, hatta daha sqnra Çok Özlü Iksir içme korkusuna kapilmis biri bile, Hogwarts'in Noel
yemeginden hoslanmamazlik edemezdi.
Büyük Salon muhtesem görünüyordu. Bir düzine buzlanmis Noel agaci ile tavanda çaprazlamasina
uzanan kalin çobanpüskülü ve ökseotu süslemeleri yetmiyormus gibi, tavandan ilik ve kuru, sihirli kar
yagiyordu. Dumbledore, en sevdigi Noel ilahilerinden birini söylerken onlarin basini çekti. Hagrid içtigi her
yumurtali, sütlü viski kadehiyle birlikte sesini daha da yükseltti. Fred'in sinif baskani rozetini büyülediginin
ve simdi rozetin üstünde "Salak Basi" yazdiginin farkinda bile olmayan Percy, hepsinin niye kis kis
güldüklerini sorup durdu. Harry, Slytherin masasindaki Draco Malfoy'un, yeni yelegi için yüksek sesle
incitici görüsler ileri sürmesine bile aldirmadi. Biraz sanslari olursa Malfoy nasil olsa birkaç saat içinde hak
ettigi cezayi bulacakti.
Harry ve Ron, Noel pudinglerinin üçüncü tabagini henüz bitirmislerdi ki, o aksam için yaptiklari planlan
sonuca vardirmak için Hermione önlerine düsüp onlari disari çikardi.
Alelade bir sey söylüyormus gibi, "Dönüsecegimiz insanlara ait bir seye hâlâ ihtiyacimiz var," dedi. Sanki
onlari deterjan almak için süpermarkete yolluyordu. "Ve elbette, Crabbe ile Goyle'a ait bir sey alabilirsek
iyi olur. Onlar Malfoy'un en iyi arkadaslari, onlara her seyi söyler. Bir de hakiki Crabbe ile Goyle'un, biz
Malfoy'u sorgularken pat diye gelmemelerini garantiye almak zorundayiz."
Harry ile Ron'un yüzlerindeki afallamis ifadeye aldirmayarak, "Hepsi düsünüldü," diye sakin sakin devam
etti. Iki tombul, çikolatali pastayi onlara gösterdi.
"Içlerine çok basit bir Uyku Sivisi koydum. Sizin bütün yapacaginiz Crabbe ile Goyle'un bunlari bulmasini
saglamak. Ne kadar açgözlü olduklarini biliyorsunuz, mutlaka yerler. Uykuya daldiklari zaman saçlarindan
birkaç tel alin ve onlari da süpürge dolabina saklayin." Harry ve Ron inanmazcasma birbirlerine baktilar.
"Hermione, hiç sanmam..." "Isler fena halde ters gidebilir..." Ama Hermione'nin gözlerinde, zaman zaman
Profesör McGonagall'inkinde olan cinsten çelikimsi bir parilti vardi.
"Crabbe ve Goyle'un saçlari olmazsa Iksir hiçbir seye yaramaz," dedi. "Malfoy hakkinda arastirma
yapmak istiyorsunuz, degil mi?"
"Ah, tamam, tamam," dedi Harry. "Peki ama sen? Sen kimin saçinin tellerini kopariyorsun?"
Hermione, yüzü isildayarak, "Benimki bende zaten," dedi, cebinden küçük bir sise çikarip onlara içindeki
tek bir saç telini gösterdi. "Mülicent Bulstrode'un Düello Kulübü'nde benimle güresmesini hatirliyor
musunuz? Beni bogmaya çalisirken cüppemin üstünde bunu birakti! Simdi de Noel tatili için evde - ben
Slytherin'lere geri dönmeye karar verdigimi söyleyecegim, hepsi bu."
Hermione, Çok Özlü Iksir’ini bir daha kontrol etmek için firlayip gidince, Ron yüzünde kaçinilmaz kötü
kadere boyun egmis bir ifadeyle Harry'ye döndü.
"Hayatinda hiç islerin bu kadar ters gidebilecegi bir plan duydun mu?"
Ama operasyonun birinci asamasi, Harry ve Ron'u fevkalade sasirtacak sekilde Hermione'nin dedigi
kadar rahat geçti. Noel çayindan sonra issiz Giris Salonu'nda pusuya yatip, Slytherin masasinda tek
baslanna kalmis, dördüncü meyveli pandispanyalarini götüren Crabbe ve Goyle'u beklediler. Harry
çikolatali pastalari tirabzanin ucuna koymustu. Ikisinin Büyük Salon'dan çiktiklarini görünce de, hemen ön
kapinin yanindaki bir zirhin arkasina gizlendiler.
Crabbe pastalari neseyle Goyle'a gösterip hemen kaparken, Ron heyecanla, "Bu kadar da aptal olunur
mu?" diye fisildadi. Salak salak siritarak pastalari tek lokmada koca agizlarina attilar. Bir an ikisi de
yüzlerinde bir zafer ifadesiyle, obur obur çignedi. Sonra, en ufak bir ifade degisikligi olmaksizin, ikisi de
sirtüstü yere serildi.
En zor tarafi, onlari salonun öbür yanindaki dolaba saklamak oldu. Kovalarla tahta bezleri arasina onlari
güvenli bir sekilde yerlestirdikten sonra, Harry, Goyle'un alnini kaplayan killardan bir iki tane aldi. Ron da
Crabbe'nin saçindan birkaç tel kopardi. Ayakkabilarini da çaldilar, çünkü kendi ayakkabilari Crabbe ve
Goyle'unkiler boyunda ayaklar için pek küçüktü. Sonra, az önce yaptiklarina hâlâ sasarak, Mizmiz
Myrtle'in tuvaletine kostular.
Hermione'nin kazani karistirdigi bölmeden gelen kalin, kara duman yüzünden içerde nerdeyse göz
gözügörmüyordu.Cüppelerini yüzlerinin üstüneçeken Harry ve Ron, yavasça kapiya vurdu.
"Hermione?"
Sürgünün çekildigini duydular, Hermione ortaya çikti, yüzü parliyordu ve endiseli görünüyordu.
Arkasinda kaynayan, melas kivamindaki Iksir'in cup cup ettigini duydular. Klozetin üstünde üç cam su
bardagi hazirdi. Hermione soluk soluga, "Aldiniz mi?" diye sordu. Harry, Goyle'un saçini gösterdi. "Iyi.
Ben de çamasirhaneden bu cüppeleri yürüttüm," dedi Hermione; elinde küçük bir çuval tutuyordu.
"Crabbe ve Goyle oldugunuz zaman size daha büyük cüppeler gerek."
Üçü de gözlerini kazana dikti. Yakindan bakinca, Iksir, kivamli, koyu renk çamura benziyordu, agir agir
kaynayip duruyordu.
Hermione, Fevkalade Muktedir îksirler'm beneklenmis sayfasini kaygiyla tekrar okuyarak, "Her seyi
dogru yaptigimdan eminim," dedi. "Kitapta nasil görünecegi yaziliysa, öyle görünüyor... Içtikten sonra
kendi halimize dönmeden önce tam bir saatimiz olacak." "Simdi n'apiyoruz?" diye sordu Ron. "Üç
bardaga bölüp saçlari ekliyoruz." Hermione her bardaga Iksiri kepçe kepçe doldurdu. Sonra, eli
titreyerek, Millicent Bulstrode'un saçini içinde oldugu siseden ilk bardaga döktü.
Iksir, kaynayan bir çaydanlik misali tisladi ve deli gibi köpürdü. Bir saniye sonra hastalikli bir sariya
dönmüstü.
Ron, nefretle bakarak, "Öggg - Millicent Bulstrode'un özü," dedi. "Eminim tadi da igrençtir."
"Seninkini ekle” dedi Hermione.
Harry, Goyle'un saçini ortadaki bardaga koydu, Ron da Crabbe'ninkini son bardaga. Her iki bardak da
tisladi ve köpürdü. Goyle'unki sümügün haki rengine dönüstü, Crabbe'ninki de koyu, kasvetli bir
kahverengiye.
Ron ve Hermione bardaklarina uzanirken, Harry, "Durun bir dakika," dedi. "Hepsini burada içmesek iyi
olur: Crabbe ve Goyle'a dönüsünce buraya sigmayiz. Eh, Millicent Bulstrode de pek cinperi takimindan
sayilmaz."
"Iyi fikir” dedi Ron, kapinin kilidini açarak. "Ayri ayri bölmelere girelim."
Harry, Çok Özlü Iksir'in bir damlasini bile ziyan etmemeye özen göstererek ortadaki bölmeye süzüldü.
"Hazir misiniz?" diye seslendi.
Ron ve Hermione'nin sesleri geldi: "Haziriz."
"Bir... iki... üç..."
Harry burnunu tutarak Iksir'i iki büyük yudumda içti. Fazla pismis lahana tadindaydi.
Birden içi sanki canli yilanlar yutmus gibi kivir kivir etmeye basladi - iki büklüm oldu, kusacak miyim diye
merak etti - sonra midesinden el ve ayak parmaklarinin uçlarina kadar yakici bir duygu hizla yayildi. Onun
ardindan da korkunç bir erime duygusu geldi, Harry diz üstü yere çöktü, dört ayak üstünde durdu.
Vücudunun her yerinde derisi sicak mum gibi kayniyordu ve gözlerinin önünde elleri büyümeye basladi,
parmaklan kalinlasti, tirnaklari enine gitti, ellerinin bogum yerleri sisip kocaman oldu. Omuzlan aci veren
bir sekilde genisledi ve alnindaki karincalanma, ona saçinin asagi, kaslarina dogru ilerledigini haber verdi;
gögsü halkalarini kopartan bir varil gibi gelisirken cüppesi yirtildi, ayaklari dört numara küçük pabuçlar
içinde iskence çekiyordu.
Her sey basladigi hizla bitti. Harry soguk tas dösemede yatmis, Myrtle'in en dipteki tuvalette mutsuzca
bogazlanir gibi sesler çikarisini dinliyordu. Ayakkabilarini güçlükle ayagindan atip kalkti. Demek Goyle
olmak insanda böyle bir duygu uyandinyordu. Koca elleri titreyerek, ayak bileklerinden otuz santim
yukarda duran eski cüppesini çikardi, yedek cüppeyi giydi ve Goyle'un kayik gibi pabuçlarinin
bagciklarini bagladi. Saçini gözlerinden çekmek için elini kaldirdi. Eline sadece, alnina kadar inen kisa, tel
gibi killar çarpti. Sonra gözlügünün gözlerini bulutlandirdigini fark etti, çünkü besbelli Goyle'un onlara
ihtiyaci yoktu. Gözlügünü çikarip seslendi: "Ikiniz de iyisiniz, degil mi?" Agzindan Goyle'un gicirtili, alçak
sesi çikti.
Sag tarafindan Crabbe'nin derin homurdanmasi geldi:
"Evet."
Harry kapinin kilidini açip çatlak aynanin önüne gitti. Goyle donuk, çökük gözleriyle ona bakti. Harry
kulagini kasidi. Goyle da öyle.
Ron'un kapisi açildi. Birbirlerine baktilar. Solgun ve saskin görünüsü hariç, Ron'u Crabbe'den ayirmanin
imkâni yoktu. Biçimsiz saç tirasindan tutun da uzun, goril kollarina kadar.
Ron aynaya yaklasip Crabbe'nin yassi burnuna parmagiyla bastirarak, "Inanilmaz bir sey bu," dedi.
"inanilmaz."
Harry, Goyle'un kalin bilegini kesen saatini gevsetti. "Yola koyulsak iyi olur. Daha Slytherin ortak
salonunun nerede oldugunu Ögrenmemiz gerek. Umarim, arkasina düsecek birini buluruz..."
Harry'ye bakan Ron, "Goyle'un düsündügünü görmenin ne kadar acayip oldugunu bilmiyorsun," dedi.
Sonra Hermione'nin kapisina vurdu. "Hadi, gitmemiz gerek..."
Tiz bir ses ona cevap verdi: "Ben... ben gelmesem daha iyi olacak gibi. Siz bensiz gidin."
"Hermione, Millicent Bulstrode'un çirkin oldugunu biliyoruz, kimse sen oldugunu anlamayacak."
"Hayir - aslinda - gelecegimi sanmiyorum. Siz ikiniz çabuk olun, vakit kaybediyorsunuz."
Harry saskin saskin Ron'a bakti.
"Bak simdi Goyle'a benzedin iste," dedi Ron. "Ögretmenlerden biri ona bir soru sorunca hep böyle
bakar."
"Hermione, iyi misin?" dedi Harry kapidan. "Iyiyim - ben iyiyim... Gidin hadi..." Harry saatine bakti.
Kiymetli altmis dakikalannin bes dakikasi geçmisti bile.
"Sonra burada bulusuruz, tamam mi?" dedi. Harry ve Ron tuvaletin kapisini ihtiyatli bir sekilde çiktilar,
etrafta kimsenin olmadigini görünce de disan çiktilar.
Harry Ron'a, "Kollarini öyle sallama," diye mirildandi.
"Ne?"
"Crabe onlari söyle bükmeden tutar."
"Bu nasil?" "Evet, daha iyi."
Mermer merdivenlerden asagi indiler. Simdi sadece Slytherin ortak salonuna kadar izleyecekleri bir
Slytherin'e ihtiyaçlari vardi, ama ortada kimsecikler görünmüyordu.
"Bir fikrin var mi?" diye mirildandi Harry. Ron, zindanlarin girisini isaret ederek, "Slytherin'ler kahvaltiya
hep oradan çikip gelir," dedi. Daha bu kelimeler agzindan yeni çikmisti ki, uzun dalgali saçli bir kiz giriste
göründü.
"Kusura bakma," dedi Ron, hizla yanina giderek, "ortak salonumuza nereden gidildigini unuttuk."
"Pardon, anlayamadim," dedi kiz kasilarak. "Salonumuz mu? Ben bir Ravenclaw'im."
Yürüyüp giderken, kuskuyla dönüp onlara bakti. Harry ve Ron tas merdivenlerden asagidaki karanliga
hizla indiler; Crabbe ve Goyle'un koca ayaklari yere vurdukça ayak sesleri özellikle gürültülü bir sekilde
yankilaniyordu. Anlasilan bu is sandiklari kadar kolay olmayacakti.
Labirenti andiran geçitler issizdi. Okulun altinda daha, daha da derinlere dogru yürüdüler, sürekli olarak
saatlerine bakip ne kadar vakitleri kaldigini kontrol ediyorlardi. Çeyrek saat sonra, tam umutlarini
yitirmek üzereyken, ileride ani bir hareket sezdiler.
"Ahha!" dedi Ron heyecanla. "Iste onlardan biri!"
Söz konusu kisi, yan odalardan birinden çikiyordu. Ancak hizla yakinina gittiklerinde, bütün umutlari
kirildi. Bir Slytherin degildi, Percy'ydi.
Ron hayretle, "Sen burada ne yapiyorsun?" dedi.
Percy alinmis göründü.
Resmi bir edayla, "O," dedi, "senin üstüne vazife degil. Crabbe'sin, degil mi?"
"Ne... ah, evet," dedi Ron.
Percy sert sert, "Eh, yatakhanenize gidin," dedi. "Bugünlerde karanlik koridorlarda gezinmek hiç de
güvenli degil."
"Sen dolasiyorsun ama," dedi Ron.
Percy dikleserek, "Ben," dedi, "bir Sinif Baskani'yim. Hiçbir sey bana saldirmaz."
Birden Harry ve Ron'un arkasinda bir ses yankilandi. Draco Malfoy onlara dogru geliyordu ve Harry
hayatinda ilk kez onu görmekten memnuniyet duydu.
Draco, kelimeleri uzata uzata, "Iste burdasiniz," dedi onlara bakarak. "Bunca saattir Büyük Salon'da
tikmiyor muydunuz? Sizi ariyordum, size çok komik bir sey göstermek istiyorum."
Sonra onu yerin dibine geçirmek istercesine Percy'ye bakti.
"Ya sen burada ne yapiyorsun, Weasley?" dedi, dudak bükerek.
Percy fena halde öfkelenmis göründü. "Bir Sinif Baskani'na daha fazla saygi göstermen gerekir!" dedi.
"Tavrin hiç hosuma gitmiyor!"
Malfoy gene alayli alayli dudak büktü ve Harry ile Ron'a pesinden gelmelerini isaret etti. Harry az daha
Percy'den özür dileyecekti, ama tam vaktinde kendine hâkim oldu. Ron'la ikisi Malfoy'un arkasindan
kosturdular. Bir sonraki geçide dönerlerken, Malfoy, "O Peter Weasley..." dedi.
Ron otomatik olarak, "Percy," diye düzeltti. "Her neyse," dedi Malfoy. "Son zamanlarda hep sinsi sinsi
dolastigini görüyorum. Ve bahse girerim ki, ne yapmak istedigini biliyorum. Tek basina Slytherin'in vârisini
yakalamak istiyor."
Kisa, alayli bir kahkaha atti. Harry ve Ron birbirlerine heyecanli heyecanli baktilar.
Malfoy çiplak, nemli bir tas duvann yaninda durdu. "Yeni parola neydi?" diye sordu Harry'ye. "Seyyy..."
dedi Harry.
"Ah evet - safkan!" dedi Malfoy, ona kulak bile vermeden. Duvarda gizlenmis tas bir kapi kayarak açildi.
Malfoy içinden geçti, Harry ve Ron da ardindan gittiler. Slytherin ortak salonu, yeraltinda uzun, alçak
tavanli bir odaydi. Pürüzlü tas duvarlari ve tavani vardi, bu tavandan zincirlerle yuvarlak, yesilimsi lambalar
sarkitilmisti. Ileride, rafiyla kenarlari özenle oyulmus bir söminenin içinde çitir çitir bir ates yaniyordu,
oyma koltuklarda sömine önünde oturan birkaç Slytherin'in siluetleri görünüyordu.
Malfoy, Harry ile Ron'a atesin gerisindeki iki bos koltugu göstererek, "Burada bekleyin," dedi. "Gidip de
getireyim - babam az önce gönderdi..."
Malfoy'un onlara ne gösterecegini merak eden Harry ile Ron oturdular ve kendilerim evlerinde
hisse-diyormus gibi görünmeye çalistilar.
Bir dakika sonra gelen Malfoy'un elinde gazete kupürüne benzeyen bir sey vardi. Ron'un burnunun dibine
soktu.
"Ne biçim güleceksin," dedi.
Harry, Ron'un gözlerinin sokla açildigini gördü. Ron kupürü çabucak okudu, pek zoraki güldü ve
Harry'ye uzatti.
Gelecek Postasi'ndan kesilmisti ve söyle diyordu: SIHIR BAKANLIGI'NDA SORUSTURMA
Muggle Esyalarinin Kötüye Kullanimi Dairesi Baskani Arthur Weasley, bir Muggle arabasini büyüledigi
için elli Galleon cezaya çarptirildi.
Sihirli arabanin bu yilin baslarinda kaza yaptigi Hogwarts Cadilik ve Büyücülük Okulunun yönetim kurulu
üyelerinden Mr Lucius Malfoy, bugün Mr Weasley'nin istifa etmesini istedi.
Mr Malfoy, muhabirimize, "Weasley, Bakanligin adina gölge düsürdü," dedi. "Belli ki bizim yasalarimizi
hazirlamaya uygun degil, yaptigi o gülünç Muggle Koruma yasasi da derhal iptal edilmeli."
Yorumunu almak için Mr Weasley'ye ulasilamadi,ama esi muhabirlere oradan gitmelerini, yoksa aile
gulyabanisini üstlerine salacagini söyledi.
Harry kupürü ona geri verirken, "Eee?" dedi Malfoy sabirsizlikla. "Sence komik degil mi?" Harry
ruhsuzca, "Hah ha," dedi. Malfoy küçümseyen bir tavirla, "Arthur Weasley, Muggle'lan öyle çok seviyor
ki," dedi, "asasini ortadan kirip onlara katilmasi gerekir. Weasley'lerin davranislarina bakarsan, safkan
olduklarini hayatta anlamazsin." Ron'un -ya da Crabbe'nin- yüzü öfkeyle kasilmisti. Malfoy, "Senin neyin
var, Crabbe?" diye tersledi. Ron, "Karnim agriyor," diye homurdandi. "Eh, o zaman hastane kanadina git
ve ordaki bütün Bulaniklara benim için bir tekme at" dedi Malfoy, alayli alayli gülerek. "Biliyor musunuz,
Gelecek Postasi'nin henüz bu saldirilari yazmayisina sasiyorum." Düsünceli bir hali vardi. "Sanirim
Dumbledore isi hasir alti etmeye çalisiyor. Kisa süre sonra buna son vermezse, kovulacak. Babam
Dumbledore'un buranin basina gelen en berbat sey oldugunu söylüyor. Muggle ana babadan doganlara
bayiliyor. Dogru dürüst bir Müdür, asla o Creevey gibi pislikleri buraya almazdi."
Malfoy hayali bir fotograf makinesiyle fotograf çekmeye basladi ve Colin'in gaddarca ama aslina uygun
bir taklidini yapti: "Potter, fotografini çekeyim mi, Potter? Imzani alabilir miyim? Pabuçlarini yalayabilir
miyim, lütfen, Potter?"
Ellerini asagi indirip Harry'yle Ron'a bakti.
"Sizin ikinizin neyi var?"
Harry ve Ron is isten geçtikten sonra kendilerini zorlayip güldüler, ama Malfoy tatmin olmus
görünüyordu. Belki de Crabbe ve Goyle zaten her seyi geç anliyorlardi.
Malfoy yavas yavas, "Aziz Potter, Bulaniklarin dostu," dedi. "Gerçek büyücü ruhuna sahip
olmayanlardan biri de o, yoksa o kakavan Granger Bulanigiyla takilmazdi. Bir de insanlar onu Slytherin'in
vârisi saniyor!"
Harry ve Ron soluklarini tutup beklediler. Malfoy'un onlara vârisin kendisi oldugunu söylemesine birkaç
saniye kalmisti, kesin. Ama sonra...
Malfoy hirçin hirçin, "Keske kim oldugunu bilseydim," dedi. "Onlara yardimim olurdu."
Ron'un agzi açilinca, Crabbe'nin yüzü her zamankinden de daha aptalca göründü. Neyse ki Malfoy fark
etmedi, kafasini hizla çalistiran Harry de, "Bütün bunlarin gerisinde kimin oldugu konusunda bir fikrin
olmali..." diyecek oldu.
Malfoy, "Biliyorsun ki yok, Goyle," diye tersledi onu. "Sana kaç kere söyleyecegim. Ve babam da bana
Oda'nin son açilisi hakkinda hiçbir sey söylemiyor. Tabii, elli yil önceymis, onun döneminden de önce,
ama bu konuda her seyi biliyor ve her seyin gizli tutuldugunu, gereginden fazlasini bilirsem süphe
uyandiracagimi söylüyor. Ama bildigim bir sey var: Geçen sefer Sirlar Odasi açildiginda, bir Bulanik öldü.
Bahse girerim ki, bu sefer de onlardan birinin öldürülmesine pek bir sey kalmamistir. Umarim Granger
olur," dedi zevkle.
Ron, Crabbe'nin devasa yumruklarim sikiyordu. Ron Malfoy'u yumruklarsa kendilerini biraz ele
vereceklerini düsünen Harry, ona uyanci bir bakis attiktan sonra, "Geçen sefer Oda'yi açan kisinin
yakalanip yakalanmadigini biliyor musun?" diye sordu.
"Ah, evet... her kimse okuldan atildi. Sanirim hâlâ Azkaban'dadir."
Harry hayretle, "Azkaban mi?" dedi.
Malfoy ona inanmazlikla bakarak, "Azkaban - büyücü hapishanesi, Goyle," dedi. "Dogru söylüyorum,
hani biraz daha agir olsan geri geri gideceksin."
Koltugunda rahatsiz rahatsiz kipirdandi. "Babam dikkati üstüme çekmememi, isi halletmeyi Slytherin'in
vârisine birakmami söylüyor. Okulun bütün Bulanik pisliginden temizlenmesi gerek diyor, ama karismak
olmazmis. Tabii onun da su anda basinda bir sürü dert var. Sihir Bakanligi'nin geçen hafta Malikânemize
baskin düzenledigini biliyor musunuz?"
Harry, Goyle'un donuk yüzüne endiseli bir ifade oturtmaya çalisti.
"Evet..." dedi Malfoy. "Neyse ki pek fazla bir sey bulamadilar. Babamin son derece degerli Karanlik
Sanat malzemeleri var. Ama neyse ki, bizim de kendi misafir odamizin dösemesi altinda kendi gizli odamiz
var..."
"Ho!" dedi Ron.
Malfoy ona bakti. Harry de. Ron kizardi. Saçlari bile kizillasmaya baslamisti. Burnu da uzuyordu -
saatleri dolmustu. Ron kendi haline geri dönüyordu ve Harry'ye attigi dehset dolu bakisa bakilirsa, Harry
de öyleydi.
Ikisi birden ayaga firladilar.
Ron, "Karnim için ilaç," diye homurdandi. Isi daha fazla uzatmadan Slytherin ortak salonunu boydan
boya hizla geçtiler, kendilerini tas duvara attilar, geçit boyunca kostular. Bir yandan da, Malfoy her seye
ragmen bir sey fark etmemis olsa diye umut ediyorlardi. Harry ayaklarinin Goyle'un koskoca ayakkabilari
içinde kaydigini hissediyordu ve küçüldükçe de cüppesini havaya kaldirmasi gerekiyordu. Karanlik Giris
Salonu'nun merdivenlerinden ok gibi yukari firladilar, salon Crabbe ile Goyle'u kilitledikleri dolaptan gelen
boguk darbe sesleriyle dolmustu. Onlarin ayakkabilarini dolap kapisi önünde birakarak çoraplariyla
mermer merdivenlerden yukari, Mizmiz Myrtle'in tuvaletine kadar tabana kuvvet kostular.
Ron, tuvalet kapisini arkalarindan kapatarak, soluk soluga, "Eh, vaktimizi tamamen ziyan ettik denemez,"
dedi. "Saldirilan kimin yaptigini hâlâ bilmiyoruz, tamam ama, yann babama yazip ona Malfoy'larin misafir
odalarinin altini kontrol etmesini söyleyecegim."
Harry çatlak aynada yüzüne bakti. Normale dönmüstü. Ron Hermione'nin bölmesinin kapisini
yumruklarken, o da gözlügünü takti.
"Hermione, çik disari, sana anlatacak bir sürü seyimiz var".
"Gidin surdan!" diye cikledi Hermione. Harry ve Ron birbirlerine baktilar. "N'oluyor?" dedi Ron. "Artik
normale dönmüs olmalisin, biz..."
Ama Mizmiz Myrtle birden bölme kapisindan kayarak çikti. Harry onu hiç bu kadar mutlu görmemisti.
"Aaaaaah, bir görseniz," dedi. "Öyle korkunç ki!" Sürgünün çekildigini duydular ve Hermione aglayarak
disari çikti, cüppesini basina kapatmisti.
Ron ne diyecegini bilemeden, "Ne var?" dedi. "Millicent'in burnu gitmedi mi, nedir?"
Hermione cüppesinin eteklerini birakti, Ron gerileyip lavaboya yapisti.
Kizin yüzü kapkara tüylerle örtülüydü. Gözleri sapsari olmustu ve saçinin arasindan uzun, sivri kulaklar
çikiyordu.
"Bir ke... kedi kiliymis!" diye uludu. "Mi... Millicent Bulstrode'un bir kedisi olmali! Ve Ik... Iksir'in de
hayvan dönüsümü için kullanilmamasi gerekiyor!" "Vay canina!" dedi Ron. Myrtle, hayatindan memnun,
"Seninle çok fena alay edecekler!" dedi.
Harry hemen, "Tamam, Hermione," dedi. "Seni hastane kanadina götürürüz. Madam Pomfrey asla fazla
soru sormaz..."
Hermione'yi tuvaletten çikmaya ikna etmek epeyce vakit aldi. Mizmiz Myrtle onlan içten bir kahkahayla
ugurladi.
"Herkes kuyrugun oldugunu anlayana kadar bekle hele!"
ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Çok Gizli Günce
Hermione birkaç hafta hastane kanadinda kaldi. Okulun geri kalan ögrencileri Noel tatilinden dönünce,
onun ortadan kaybolmasi üzerine bir söylenti dalgasidir basladi, tabii herkes onun saldiriya ugradigini
düsünmüstü. Ona bir göz atabilmek için o kadar çok ögrenci siralar halinde hastane kanadinin önünden
geçti ki, Madam Pomfrey perdeleri yeniden yerinden çikartti ve tüylü bir yüzle görünme ayibindan onu
kurtarmak için Hermione'nin yataginin çevresine asti.
Harry ve Ron her aksam onu ziyarete gidiyorlardi. Yeni sömestr baslayinca da ona her günün ev
ödevlerini getirdiler.
Ron, bir aksam Hermione'nin yataginin yanina kitaplari yigarak, "Benim biyigim çiksa, derse elimi bile
sürmezdim," dedi.
Hermione hamarat hamarat, "Aptallik etme, Ron," dedi, "geri kalmamam gerek". Yüzündeki bütün tüyler
düstügü, gözleri de yavas yavas kahverengiye döndügü için morali çok düzelmisti. "Yeni ipuçlan yok, ha?"
diye fisildadi, Madam Pomfrey duymasin diye.
"Hiç," dedi Harry sikintiyla. Ron, belki yüzüncü kez, "Malfoy oldugundan öyle emindim ki," dedi.
"O da ne?" dedi Harry, Hermione'nin yastiginin altindan ucu çikan altin yaldizli bir seyi göstererek.
Hermione hemen, "Sadece bir Geçmis Olsun karti," dedi; onu ortadan kaldirmaya çalisti, ama Ron daha
çabuk davrandi. Çekip aldi, açti ve okudu:
"Miss Granger, acil sifalar dilerim, endiseli hocaniz Profesör Gilderoy Lockhart'tan, Merlin Nisani,
Üçüncü Sinif, Karanlik Sanatlar Savunma Birligi'nin Onur Üyesi ve bes kere üst üste Cadi Gündemi'nin
En Büyüleyici Tebessüm Ödülü sahibi."
Ron tiksinerek Hermione'y e bakti. "Yastiginin altinda bununla mi uyuyorsun?" Neyse ki Madam
Pomfrey, elinde aksam ilaçlan, telasla geldi de, Hermione cevap vermekten kurtuldu.
Yatakhaneden ayrilip Gryffindor Kulesi'ne giden merdivenlerden çikarlarken, Ron, Harry'ye, "Lockhart
tanidigin en yapmacik herif, degil mi?" dedi. Snape onlara öyle çok ev ödevi vermisti ki, Harry bunlan
bitirene kadar altinci sinifa gelecegini düsünüyordu. Ron ise, keske Saçi Havaya Dikme Iksiri'ne kaç fare
kuyrugu kondugunu Hermione'ye sorsaydim diye hayiflanmaktaydi. Tam o sirada üst kattan kulaklarina,
taskinlik yapan öfkeli birinin gürültüsü geldi.
Merdivenlerden yukan dogru hizlanirlarken Harry,
"Bu, Filtch diye mirildandi. Görünmeyecek bir mesafede durup can kulagiyla dinlediler.
Ron gergin bir sekilde, "Kimse saldiriya falan ugramamistir, degil mi?" dedi.
Kipirdamadan durup baslanru Filch'in pek isterikmis izlenimi uyandiran sesinin geldigi yöne dogru egdiler.
"... benim için yapacak daha da çok is demek bu! Bütün gece yerleri silecegim, sanki yeterince isim
yokmus gibi! Bu artik bardagi tasiran son damla, Dumbledore’a gidiyorum..." Ayak sesleri uzaklasip
kayboldu, ileride bir kapinin çarpildigini duydular.
Baslarini köseden uzattilar. Belli ki Filch her zamanki nöbet yerinde oturuyordu. Bir kez daha, Mrs
Norris'in saldiriya ugradigi yerdeydiler. Bir bakista Filch'in niye bagirdigini anladilar. Sular koridorun
yarisini sel gibi kaplamisti ve Mizmiz Myrtle'in tuvaletinin altindan daha hâlâ siziyor gibiydi. Artik Filch
bagirmayi kestigi için, Myrtle'in feryat figaninin tuvalet duvarlarindan yankilandigini duyabiliyorlardi. "Simdi
ne oldu buna?" dedi Ron. Harry, "Gidip bakalim," dedi. Cüppelerini bilekleri hizasina kaldinp seller
içinden geçtiler, üzerinde "Bozuk" yazan kapiya vardilar, her zamanki gibi yaziya aldirmayip içeri girdiler.
Mizmiz Myrtle, böyle bir sey mümkünse eger, öncekinden daha da yüksek sesle ve siddetle agliyordu.
Her zamanki tuvaletinde saklaniyor gibiydi. Hem duvarlari hem de yeri sirilsiklam eden su baskini
sirasinda mumlar söndügü için içerisi karanlikti.
"Ne oldu, Myrtle?" diye sordu Harry.
"O da kim?" diye guruldadi Myrtle, perisan halde. "Bana bir sey atmaya mi geldin?"
Harry sularin içinden onun bölmesine dogru yürüyerek sordu: "Sana niye bir sey atayim ki?"
Myrtle, "Bana sorma!" diye bagirdi. Bir su dalgasi daha fiskirtarak tuvaletten çikip, zaten islak olan
dösemeyi büsbütün islatti. "Ben burada kendi isime bakiyorum ve birisi bana kitap atmanin komik
oldugunu düsünüyor..."
Harry, makul bir sekilde, "Ama birinin sana bir sey atmasi canini yakamaz ki," dedi. "Yani, içinden geçip
gider, degil mi?"
Yanlis bir sey söylemisti. Myrtle sisindikçe sisindi ve haykirdi: "Hadi hepimiz Myrtle'a kitaplar atalim,
çünkü o bunu hissedemez! Karnindan geçirirseniz on puan! Basindan geçerse elli puan! Ayy, ha ha ha!
Ne hos oyun, demiyorum!"
Harry, "Kim atti peki?" diye sordu. "Bilmiyorum...Ben U kivriminda oturuyordum, ölümü düsünüyordum
ve dosdogru kafamin içinden geçti," dedi Myrtle, gözlerinden atesler saçarak onlara bakiyordu. "Orada
duruyor, islandi."
Harry ve Ron, Myrtle'in parmagiyla isaret ettigi yere, lavabonun altina baktilar. Orada küçük, ince bir
kitap vardi. Kapagi siyahti, yirtik pirtikti ve tuvaletteki her sey kadar islakti. Harry onu almak için bir adim
atti, ama Ron birden kolunu uzatip ona engel oldu. "Ne var?" dedi Harry.
"Aklini mi kaçirdin? Tehlikeli olabilir." "Tehlikeli mi?" dedi Harry, gülerek. "Hadi canim, nasil tehlikeli
olabilirmis?"
Kitaba endiseyle bakan Ron, "Duysan sasarsin," dedi. "Bakanligin el koydugu kitaplar arasinda -babam
söyledi- insanin gözlerini yakan biri vardi. Ve Bir Büyücünün Soneleri'ni okuyan herkes hayatinin geri
kalaninda kafiyeli konusuyordu. Ve Bath'taki yasli bir cadinin asla okumayi birakamadigmiz bir kitabi
vardi. Burnun kitabin içinde, her seyi tek elle yapmaya çalisarak öyle dolasip duruyordun. Ve..."
“Tamam, tamam, ne demek istedigini anliyorum." Küçük kitap, ne idügü belirsiz ve sirilsiklam, yerde
duruyordu.
Harry, "Eh, bakmazsak nasil bir sey oldugunu bilemeyiz," dedi ve Ron'a sasirtmaca verip kitabi yerden
aldi.
Alir almaz da bir günce oldugunu gördü, kapagindaki soluk tarihten elli yillik oldugunu anladi. Hevesle
açti. Birinci sayfada mürekkeple yazilmis ve bulasmis “T. M. Riddle" adi zar zor okunuyordu.
Ihtiyatla yaklasip Harry’nin omzundan bakan Ron, "Hey, bir dakika," dedi. "Ben bu adi biliyorum... T.
M. Riddle elli yil önce okula yaptigi özel hizmetler için ödül aldi."
Harry saskinlikla, "Nereden biliyorsun?" diye sordu.
"Çünkü cezadayken Flich bana onun sildini elli kez parlattirdi da, onun için biliyorum," dedi Ron, küskün
küskün. "Üzerine sümüklüböcek çikardigim ödül oydu. Eger sen de bir ismin üzerinden bir saat sümük
silmis olsan, sen de hatirlardin."
Harry islak sayfalan birbirinden ayirdi. Tamamen bostular. Hiçbirinde en ufak bir yazi izi yoktu, hatta
"Mabel Teyze'nin dogum günü" ya da "üç buçukta disçi" gibi notlar bile.
Hayal kirildigina ugrayarak, "Hiç yazmamis," dedi.
Ron merakla, "Acaba niye birisi onu tuvalete atti?" diye sordu.
Harry kitabin arka kapagini çevirince, Vauxhall Yolu, Londra'daki bir gazete bayiinin basili adini gördü.
Düsünceli düsünceli, "Muggle anu babadan dogmus olmali," dedi, "Vauxhall Yolu'ndar. günce satin almis
olduguna göre..."
Ron, "Eh, sana pek faydasi yok," dedi. Sesini alçaltti. "Myrtle'in burnundan geçirebilirsen, elli puan."
Ama Harry günceyi cebine koydu.
Hermione hastane kanadini biyiklan dökülmüs, kuyruksuz ve tüysüz olarak, subat basinda terk etti.
Gryffindor Kulesi'ne döndügü ilk aksam Harry ona T. M. Riddle'in güncesini göstererek, nasil bulduklarini
anlatti.
Hermione coskuyla, "Ah, gizli güçleri olabilir," dedi. Günceyi eline alip yakindan bakti.
Ron, "Eger varsa, dogrusu iyi sakliyor," dedi.
"Belki de utangaçtir. Niye atmadigini bilmiyorum, Harry."
"Keske baskasinin onu niye atmak istedigini bilseydim. Ayrica, Riddle'in nasil olup da Hogwarts'a özel
hizmetleri nedeniyle ödül aldigini da bilmek isterdim." "Her sey olabilir," dedi Ron. "Belki otuz tane S.B.D.
almistir ya da bir hocayi dev mürekkep baligindan kurtarmistir. Belki Myrtie'i o öldürdü, ki bu da herkese
iyilik sayilir..."
Ama Harry, Hermione'nin dikkatli bakislarindan, onun da kendisiyle ayni seyi düsündügünü anlamisti.
"Ne?" dedi Ron, bir birine, bir ötekine bakarak. "Eh, Sirlar Odasi elli yil önce açilmis, degil mi?" dedi
Harry. "Malfoy öyle dedi..." "Eveet..." dedi Ron yavasça. Hermione günceye heyecanla vurdu. "Ve bu
günce de elli yillik." "Eee?"
"Of, Ron, uyan artik," diye tersledi Hermione. "Oda'yi son kez açan kisinin elli yil önce okuldan
uzaklastirildigini biliyoruz. T. M. Riddle'in elli yil önce özel hizmet ödülü aldigini biliyoruz. Eh, ya Riddle
ödülünü Slytherin'in vârisini yakaladigi için aldiysa? Güncesi belki de bize her seyi anlatir: Oda nerde, nasil
açilir ve orada ne tür bir yaratik yasar gibi. Bu seferki saldirilarin arkasinda olan kisi de bu güncenin
etrafta dolasmasini istemez, degil mi?"
"Çok parlak bir teori, Hermione” dedi Ron. "Sadece ufacik bir kusuru var. Bu güncede hiçbir sey yazili
degil"
Ama Hermione asasini çantasindan çikartiyordu.
"Görünmez mürekkep olabilir!" diye fisildadi.
Günceye üç kere vurdu. "Aparecium!"
Hiçbir sey olmadi. Yilmayan Hermione elini çantasina soktu ve parlak kirmizi bir silgiye benzer bir sey
çikardi.
"Bu bir Ifsaatçi," dedi. "Diagon Yolu'ndan aldim."
"l Ocak"in üstüne siki siki bastirip sildi. Hiçbir sey olmadi.
"Diyorum size, orda bulunacak bir sey yok," dedi Ron. "Riddle'a Noel'de günce hediye etmisler, ama
yazma zahmetine katlanmamis." odasina gitti. Yaninda meseleyle ilgilenen Hermione ve hiç ikna olamamis
Ron da vardi. Onlara bu ödül odasini ona hayat boyu yetecek kadar gördügünü söylemisti.
Riddle'in cilali altin sildi kösedeki bir camli dolaba tikistirilmisti. Üzerinde ona niye verildiginin ayrintilari
yazmiyordu ("Isabet, yoksa daha büyük olurdu, ben de hâlâ onu parlatiyor olurdum," dedi Ron). Gene
de, eski bir Sihir Liyakati'nin üstünde, bir de eski Ögrenciler Baskanlari listesinde adini buldular.'
Ron tiksintiyle burnunu burusturarak, "Percy gibi biri olsa gerek," dedi. "Sinif Baskani, Ögrenciler
Baskani - herhalde bütün derslerde birincidir."
Hermione, "Bunu kötü bir seymis gibi söylüyorsun, Ron," dedi, biraz incinmis bir sesle.
Harry kendi kendine bile Riddle'in güncesini niye atmadigini açiklayamiyordu. Aslinda mesele suydu:
Güncenin bos oldugunu bildigi halde, dalgin dalgin eline alip sayfalarini karistiriyordu boyuna, sanki
bitirmek istedigi bir hikâyeymis gibi. Ve Harry, T. M. Riddle adini daha önce hiç duymadigindan emin
oldugu halde, ona sanki kendisi için bir anlam tasiyormus gibi geliyordu. Sanki Riddle çok küçükken
sahip oldugu, yari yariya unutulmus bir arkadasmis gibi. Ne var ki, bu saçmaydi. Hogwarts'tan önce hiç
arkadasi olmamisti. Dudley bunun çaresine bakmisti.
Harry gene de Riddle hakkinda bir seyler daha ögrenmeye kararliydi. Bu yüzden de ertesi gün safak
vakti, Riddle'in özel ödülünü incelemek için ödül odasina gidecekti.
Günes artik gene Hogwarts üzerinde hafiften parlamaya baslamisti. Satonun içinde de moral yükselmisti.
Justin ve Neredeyse Kafasiz Nick'e yapilan saldirilan yenileri izlememisti. Madam Pomfrey memnuniyetle,
Adamotlari'nin daha kaprisli olduklarini, sir sakladiklarini bildirmisti. Bu ise onlarin hizla çocukluk çagini
geride biraktiklarini gösteriyordu.
Harry bir ögleden sonra onun Filch'e sefkatle, "Ergenlik sivilceleri kaybolur kaybolmaz, yeniden saksiya
dikilmeye hazir olacaklar," dedigini duydu. "Ondan sonra da onlari kesip kaynatmak için fazla beklemek
gerekmez. Göz açip kapayana kadar Mrs Norris'ine kavusacaksin."
Harry, belki de Slytherin'in vârisi cesaretini kaybetmistir diye düsünüyordu. Bütün okul böylesine uyanik
ve kuskucuyken, Sirlar Odasi'ni açmak gittikçe daha rizikolu bir hal aliyor olmaliydi. Belki de canavar,
her neyse, simdiden elli yil daha kis uykusuna yatmaya hazirlaniyordu...
Hufflepuff tan Ernie Macmillan ise, bu neseli bakis açisini benimsememisti. Hâlâ suçlunun Harry
oldugundan, Düello Kulübü'nde "kendini ele verdiginden" emindi. Peeves'in de pek yardimi olmuyordu
dogrusu. Kalabalik koridorlarda birden ortaya çikip, "Ah Potter, seni katir..."i söylüyordu. Simdi sarkinin
yanina bir de dans numarasi katmisti.
Gilderoy Lockhart ise, saldirilan durduranin kendisi oldugunu düsünüyor gibiydi. Harry onun,
Gryffindorlar Biçim Degistirme dersi için siraya girerken, Profesör McGonagall'la konusmasini duymustu.
Parmagiyla burnuna bilmis bilmis vurup göz kirparak, "Artik herhangi bir sorun çikacagini sanmiyorum,
Minerva," demisti. "Sanirim Oda bu sefer bütün bütün kilitlendi. Suçlu onu yakalamamin an meselesi
oldugunu anlamistir. Ben onlara kendimi iyice göstermeden simdi durmak akillica bir sey.
"Biliyor musun, okulun aslinda moral yükseltecek bir seye ihtiyaci var. Geçen sömestrin anilarini yikayip
atacak bir sey! Simdilik baska bir sey söylemiyorum ama, sanirim tam da yapilacak seyi biliyorum..."
Burnuna bir kez daha dokunup gitmisti. Lockhart’in moral yükseltici konusundaki fikri, on dört Subat
günü kahvaltida anlasildi. Harry bir önceki gece geç saatlere kadar süren bir Quidditch antrenmani
yüzünden dogru dürüst uyuyamamisti, Büyük Salon'a telasla indiginde biraz gecikmisti. Bir an, yanlis
kapidan girdigini düsündü.
Duvarlar büyük, cirtlak pembe çiçeklerle kapliydi. Daha da beteri, açik mavi tavandan kalp biçiminde
konfetiler yagiyordu. Harry, Ron'un kusmak üzereymis gibi oturdugu, Hermione'nin de kikirdayip durdugu
Gryffindor masasina gitti.
Yerine oturup, pasürmasindaki konfetileri süpürürken, "Neler oluyor?" diye sordu onlara.
Besbelli konusamayacak kadar igrenmis olan Ron, parmagiyla ögretmenler masasini gösterdi.
Dekorasyona uygun cirtlak pembe bir cüppe giymis olan Lockhart eliyle susmalarini isaret etti. Iki
yanindaki ögretmenlerin yuzleri tas gibiydi. Harry oturdugu yerden Profesör McGonagali'in yanaginda bir
kasin segirdigini görebiliyordu. Snape'in ise, birisi ona az önce zorla bir koca sürahi IskeBüy içirmis gibi
bir hali vardi.
Lockhart, "Mutlu Sevgililer Günleri!" diye bagirdi. "Ve simdiye kadar bana kart göndermis olan kirk alti
kisiye tesekkür etmek istiyorum! Evet, hepinize bu küçük sürprizi hazirlayayim dedim - üstelik hepsi bu
kadar da degil!"
Lockhart ellerini çirpti, Giris Salonu'nun kapilarindan içeri bir düzine somurtkan cüce girdi. Üstelik de
öyle siradan cüceler degil. Lockhart hepsine altin kanatlar taktirmisti, ellerinde arplar vardi.
Lockhart, agzi kulaklarinda, "Benim dost canlisi, kart tasiyici ask meleklerim!" dedi. "Bugün okulda
dolasip Sevgililer Günü mesajlarinizi dagitacaklar! Eglence burada da bitmiyor! Eminim ki meslektaslarim
da bu olayin havasina girmek isteyeceklerdir! Neden Profesör Snape'ten size Ask Iksiri yapmayi
ögretmesini istemeyesiniz ki? Hem aklimdayken, Profesör Flitwick Gönül Çelen Sihirler konusunda
tanidigim herhangi bir büyücüden fazlasini biliyor, sinsi ihtiyar köpek!"
Profesör Flitwick yüzünü ellerine gömdü. Snape sanki ondan Ask Iksiri isteyecek ilk kisiye zorla zehir
yedirecekmis gibi duruyordu.
Ilk dersleri için Büyük Salon'dan çikarlarken, Ron, "N'olur, Hermione, bana o kirk alti kisiden biri
olmadigini söyle," dedi. Hermione birden çantasinda haril haril ders programini aramaya koyuldu ve Ron'a
cevap vermedi.
Cüceler bütün gün boyu siniflara dalarak, hocalarin kizmasina aldirmadan Sevgililer Günü mesajlari
tasidilar. Aksamüstüne dogru ise, Gryffindor'lar Muska dersine gitmek için merdiveni çikarlarken, birisi
Harry'ye yetisti.
Özellikle korkunç suratli bir cüce, Harry’nin yanina gelmek için insanlari dirsekleyerek, "Lo, sen! Harry
Potter!" diye bagirdi.
Sira olmus ve aralarinda Ginny Weasley'nin de bulundugu birinci siniflarin gözü önünde bir Sevgililer
Günü mesaji alacagini düsününce her yanini ates basan Harry kaçmaya çalisti. Ama cüce, insanlarin incik
kemiklerini tekmeleyerek kalabaligin arasindan hizla geçti ve daha iki adim atmadan ona yetisti.
Arpinin telini tehditkâr bir sekilde tinlatarak, "Sahsen Harry Potter'a verilecek müzikli bir mesajim var,"
dedi.
Harry kaçmaya çalisarak, "Burda degil" diye fisildadi.
"Kipirdama!" diye homurdandi cüce, Harry'nin çantasindan yakalayip onu geri çekti.
Harry çantasina sarilarak, "Birak beni!" diye hirladi.
Çantasi gürültülü bir yirtilisla ikiye ayrildi. Kitaplari, asasi, parsömeni ve tüy kalemi yere döküldü,
mürekkep sisesi de hepsinin üstüne.
Cüce sarki söylemeye baslamadan önce hepsini toplamak isteyen Harry, yerlerde sürünerek koridorda
yolun tikanmasina yol açti.
Draco Malfoy'un soguk sesi, kelimeleri uzata uzata, "Neler oluyor burda?" diye sordu. Harry her seyi
hummaya kapilmis gibi yirtik çantasina tikmaya basladi, Malfoy müzikli Sevgililer Günü mesajini
duymadan önce kaçmak için çaresizce çirpiniyordu.
Bir baska asina ses, "Bu hengâme de neyin nesi?" diye sordu; Percy Weasley gelmisti.
Akli basindan giden Harry bir kosu kopanp gide yim dedi, ama cüce dizlerine yapistigi gibi onu yere
yikti.
Harry’nin ayak bileklerine oturup, 'Tamam," dedi. "Iste sarkili Sevgililer Günü mesajin:
"Taze kurbaga tursusu yesilidir gözleri,
Saçlari simsiyah, tipki karatahta gibi.
Keske benim olabilseydi, öyle harika ki,
Ne kahraman, Karanlik Lord'u alt etti."
Harry oracikta buharlasabilmek için Gringotts'taki bütün altini bagislayabilirdi. Herkesle birlikte yigitçe
gülmeye çalisarak ayaga kalkti. Ayaklari cücenin agirligindan uyusmustu. Percy Weasley de, bazilarinin
gülmekten gözlerinden yaslar geldigi kalabaligi dagitmak için elinden geleni yapti.
"Hadi gidin, hadi gidin, zil çalah bes dakika oldu, siniflariniza, hadi," dedi, daha küçük ögrencileri kis kis
edip uzaklastirarak. "Ve sen de, Malfoy."
Harry oraya bakinca Malfoy’un egilip yerden bir sey kaptigini gördü. Malfoy, pis pis siritarak aldigi seyi
Crabbe ve Goyle'a gösterdi. Harry onun Riddle'in güncesini aldigini anladi.
Sakin sakin, "Onu geri ver," dedi.
Kapaktaki yili fark etmedigi anlasilan ve bunu Harry’nin kendi güncesi sanan Malfoy, "Dogrusu merak
ediyorum, acaba Potter buraya ne yazmis?" dedi Bakanlar birden sustu. Ginny dehset içinde bir günceye,
bir Harry’e bakiyordu.
Percy sertçe, "Ver onu, Malfoy," dedi. Malfoy günceyi alay edercesine Harry’e dogru sallayarak, "Bir
bakayim da öyle," dedi.
Percy tam, "Sinif Baskani olarak..." diye lafa basla-misti ki, Harry’nin tepesinin tasi atti. Asasini
çikartarak, "Expelliarmus!" diye bagirdi ve tipki Snape'in Lockharti silahsizlandirmasi gibi Malfoy da
güncenin ellerinden havaya firladigini gördü. Agzi kulaklarinda siritan Ron, günceyi yakaladi.
Percy yüksek sesle, "Harry!" dedi. "Koridorlarda sihir yok. Bunu bildirmek zorundayim, biliyorsun!"
Ama Harry aldirmiyordu bile, Malfoy'a haddini bildirmisti, bu da her gün Gryffindor'dan bes puan
indirilmesine degerdi. Malfoy fena halde kizmisa benziyordu ve Ginny sinifina girmek için yanindan
geçtikten sonra kin dolu bir sesle arkasindan bagirdi: "Bence Potter senin Sevgililer Günü mesajini
begenmedi!"
Ginny yüzünü elleriyle kapatip sinifa kostu. Ron dislerini göstererek asasini çikardi, ama Harry onu
uzaklastirdi. Ron'un Muska dersinin tamamini gegirip sümüklüböcek çikararak geçirmesi gerekmezdi.
Harry, Riddle'in güncesinde bir acayiplik oldugunu ancak Profesör Flitwick'in dersine girdikleri zaman
fark etti. Bütün diger kitaplan kipkirmizi mürekkebe bulanmisti. Ancak günce, üzerine mürekkep sisesi
dökülmeden önce oldugu kadar temizdi. Bunu Ron'a anlatmaya çalista, ama Ron'un basi yeniden asasiyla
derde girmisti. Ucundan büyük mor kabarciklar çikiyordu çünkü, bu yüzden de baska bir seyle
ilgilenmiyordu.
Harry o gece yatakhanesindeki herkesten önce yatmaya gitti. Biraz Fred ve George'un bir kez daha
"Taze kurbaga tursusu yesilidir gözleri"m söylemelerine tahammül edebilecegini sanmadigi için, biraz da
Riddle'in güncesini yeniden incelemek istedigi için. Oysa Ron'un, vaktini ziyan ettigini düsünecegini
biliyordu.
Harry dört direkli yatagina oturup, hiçbirinde tek bir kirmizi mürekkep lekesi olmayan bos sayfalan
çevirdi. Sonra yataginin yanindaki komodinden yeni bir sise çikardi, tüy kalemini içine batirdi ve güncenin
birinci sayfasina mürekkep damlatti.
Mürekkep bir saniye kadar kâgidin üzerinde parladi ve sonra, sanki sayfanin içine emiliyormus gibi, yok
oldu. Heyecanlanan Harry, tüy kalemini yeniden mürekkebe batirdi ve, "Benim adim Harry Potter," diye
yazdi.
Kelimeler bir an için sayfada panldayip, hiçbir iz birakmadan kayboldular. Sonra, nihayet, bir seyler oldu.
Sayfanin içinden, Harry'nin kendi mürekkebiyle yazilmis, ama onun asla yazmadigi kelimeler gerisin geri
geldi.
"Merhaba, Harry Potter. Benim adim Tom Riddle. Güncemi nasil ele geçirdin?"
Bu kelimeler de silinip gitti ama, Harry cevabi yazmaya baslamadan önce degil.
"Birisi onu bir tuvalete atip sifonu çekmeye kalkti."
Merakla Riddle'in cevabini bekledi.
"Neyse ki anilarimi mürekkepten daha kalici bir sekilde kaydetmisim. Ama bu güncenin okunmasini
istemeyenler olacagini biliyordum hep."
"Ne demek istiyorsun?" diye karaladi Harry, heyecandan kâgida mürekkep damlatarak.
"Demek istiyorum ki, bu güncede korkunç seylerin anilari var. Hasir alti edilen seyler. Hogwarts Cadilik
ve Büyücülük Okulu'nda olan seyler."
Harry çabucak, "Simdi ben de ordayim," diye yazdi. "Hogwarts'tayim ve korkunç seyler oluyor. Sirlar
Odasi hakkinda bir sey biliyor musun?"
Kalbi gümbür gümbür çarpiyordu. Riddle'in cevabi hemen geldi ve sanki bütün bildiklerini anlatmak
istiyormus gibi, yazisi daha özensiz bir hal aldi.
"Elbette Sirlar Odasi'ni biliyorum. Benim dönemimde bize bunun bir efsane oldugunu, var olmadigini
söylerlerdi. Ama bu bir yalandi. Ben besinci siniftayken Oda açildi ve canavar birkaç ögrenciye saldirdi,
sonunda birini öldürdü. Oda'yi açan kisiyi yakaladim, okuldan atildi. Ama Müdür Profesör Dippet,
Hogwarts'ta böyle bir sey olmasindan utanç duydugu için, gerçegi söylememi yasakladi. Kizin tuhaf bir
kazada öldügü hikayesi yayildi. Bana zahmetlerim için güzel, parlak, oymali bir ödül verdiler ve agzimi
kapali tutayim diye uyardilar. Ama gene olabilecegini biliyorum. Canavar yasiyordu ve onu serbest
birakma gücüne sahip olan kisi de hapiste degildi."
Harry cevap yazma telasiyla az daha mürekkep sisesini deviriyordu.
"Simdi gene oluyor. Üç saldiri oldu, kimse de arkalarinda kimin oldugunu bilmiyor. Geçen seferki kimdi?"
Riddle'in cevabi geldi: "istersen sana gösterebilirim.
Benim sözüme güvenmek zorunda degilsin. Seni onu yakaladigim geceki hafizamin içine alabilirim."
Harry’nin tüy kalemi güncenin üstünde, havada kalakaldi. Riddle ne demek istiyordu? Insan nasil baska
birinin hafizasinin içine alinabilirdi? Endiseyle, kararmakta olan yatakhanenin kapisina bakti. Geriye,
günceye baktiginda yeni kelimelerin olustugunu gördü. "Sana göstereyim."
Harry bir saniyeden kisa süre durdu, sonra bir kelime yazdi. "Tamam."
Güncenin yapraklan siddetli bir rüzgâra yakalanmis gibi çevrilmeye basladi, haziran ayinin ortasinda
durdu. Agzi açik bakan Harry, on üç Haziran'in küçük karesinin minicik bir televizyon ekranina
dönüstügünü gördü. Elleri hafifçe titreyerek, gözünü küçük pencereye dayamak için kitabi kaldirdi ve
daha ne oldugunu anlayamadan, öne dogru egildi. Pencere genisliyordu, bedeninin yatagini terk ettigini
hissetti. Sayfadaki açikliktan bir renk ve gölge anaforuna dogru tepe üstü daldi.
Ayaklarinin yere vurdugunu hissetti ve çevresindeki flu sekiller birden netlesirken, titreyerek orda durdu.
Nerede oldugunu hemen anladi. Uyuyan portrelerin bulundugu bu daire seklindeki oda Dumbledore'un
odasiydi - ama masada oturan Dumbledore degildi. Birkaç tutam beyaz saç disinda kellesmis, porsumus,
zayif bir büyücü mum isiginda bir mektup okuyordu. Harry bu adami daha önce hiç görmemisti.
Titrek bir sekilde, "Özür dilerim," dedi. "Böyle içeri dalmak istemezdim, ama...
Ama büyücü bakmadi. Biraz kaslarini çalarak okumayi sürdürdü. Harry masaya biraz daha yaklasti ve
kekeledi: "Sey - gitsem iyi olur, degil mi?"
Büyücü gene de ona aldirmadi. Hatta onu duymamis gibi görünüyordu. Sagir olabilecegini düsünen Harry
sesini yükseltti.
"Sizi rahatsiz ettigim için özür dilerim, simdi gidiyorum," dedi, yari yariya bagirarak.
Büyücü içini çekerek mektubu katladi, ayaga kalkti, Harry'ye hiç bakmaksizin yanindan geçti,
penceresindeki perdeleri çekmeye gitti.
Pencerenin disindaki gökyüzü yakut kirmizisiydi; günbatimiydi anlasilan. Büyücü yeniden masasina
döndü, oturdu ve kapiyi kollayarak basparmaklarini döndürdü.
Harry odayi gözden geçirdi. Anka kusu Fawkes yoktu, pirpir eden gümüs aletler yoktu. T. M. Riddle'in
bildigi haliyle Hogwarts'ti, yani li t .i i. Iv.i ini-yücü de o zamanki Müdür'dü, PUMI-!•• • -;.'. disi, Harry
ise, bir hortlaktan baska l •• 50 yil öncesinin insanlarina gorünmüyordu.
Odanin kapisi vuruldu.
Yasli büyücü mecalsiz bir sesle, "t. ; 1.1/' dedi.
On alti yaslarinda bir oglan ic'-ri ",n ip ucu sivri kasim çikardi. Gögsünde gümür bir sinif Baskani rozeti
parliyordu. Harry'den çok daha uzundu, ama r: bi kapkara sat. l ivdi
"Ah, Riddle," dedi Müdür.
"Beni görmek mi istediniz, Profesör Dippet?" dedi Riddle; endiseli görünüyordu.
"Otur," dedi Dippet. "Az önce, bana gönderdigin mektubu okuyordum."
"Ah," dedi Riddle. Oturdu, ellerini siki siki birbirine kavusturdu.
"Sevgili oglum," dedi Dippet sefkatle. "Yazin senin okulda kalmana izin veremem. Tatilde eve gitmek
istersin tabii, degil mi?"
Ridle hemen “Hayir," dedi. Hogwarts’da kalmayi tercih ederim, oraya... o seye... dönmektense...
Dippet merakla, "Sanirim tatillerde bir Muggle yetimhanesinde kaliyorsun, degil mi?" diye sordu.
"Evet, efendim," dedi Riddle, biraz kizararak.
"Muggle ana babadan misin?"
"Yarim kan, efendim," dedi Riddle. "Muggle baba,cadi anne."
"Ve annenle babanin ikisi de..."
"Annem ben dogduktan kisa süre sonra ölmüs, efendim. Ancak benim adimi koyacak kadar yasadigini
söylediler yetimhanede: Tom, babamin adi diye, Marvoldo da büyükbabamin."
Dippet halden anlar bir sekilde dilini saklatti.
"Mesele su ki, Tom," diye içini çekti, "senin için özel düzenlemeler yapilabilirdi, ama simdiki durumda..."
"Yani bu saldirilardan sonra mi demek istiyorsunuz, efendim?" diye sordu Riddle. Harry'nin yüregi
yerinden oynadi, bir sey kaçirirsam diye daha da sokuldu.
"Tam da onu demek istiyorum," dedi Müdür. "Sevgili oglum, sömestr sona erince senin satoda kalmana
izin vermemin ne kadar aptalca oldugunu anlamalisin. Hele son trajedinin isiginda... o zavalli kizcagizin
ölümü... Yetimhanende çok daha güvencede olursun. Aslinda Sihir Bakanligi su siralarda okulu
kapatmaktan söz ediyor. Bütün bu nahos olaylarin... sey... kaynagini saptamada bir adim atmis degiliz..."
Riddle'in gözleri bürünmüstü.
"Efendim - ya o kisi yakalanirsa... Her sey sona ererse..."
"Ne demek istiyorsun'" diye sordu Dippet, sesinde bir ciklemeyle, iskemlesinde dogrularak. "Riddle, bu
saldirilar konusunda bir sey bildigini mi ima ediyorsun?"
Riddle hemen, "Hayir efendim," dedi.
Ama Harry bu "hayir"ir. kendisinin Dumbledore'a söyledigi "hayir" gibi bir cevap oldugundan emindi...
Dippet, biraz hayal kirikligina ugramis görünerek gene geriye yaslandi.
"Gidebilirsin, Tom..."
Riddle iskemlesinden kaydi ve sert adimlarla odadan disari çikti. Harry onu izledi.
Döne döne inen hareketli merdivenden indiler, karanliklasan koridordaki çirkin hayvanin yaninda
merdiveni terk ettiler. Riddle durdu, Harry de durup onu gözledi. Harry, Riddle'in ciddi ciddi
düsündügünü görebiliyordu. Dudagini isiriyordu, alni kirismisti.
Sonra birden bir karara varmis gibi, hizla uzaklasti. Harry de sessizce onun arkasindan gitti. Giris
Salonu'na varana kadar kimseyi görmediler. Orada uzun, kumral saçlarini serbest birakmis, kumral
sakalli, uzun boylu bir büyücü mermer merdivenden Riddle'a seslenene kadar baska kimseye
rastlamadilar.
"Bu geç saatte buralarda niye dolasiyorsun, Tom?" Harry, agzi açik, büyücüye bakakaldi. Karsisindaki,
elli yil daha genç bir Dumbledore'dan baskasi degildi. Riddle, "Müdürü görmem gerekti, efendim," dedi.
Dumbledore, Riddle'a, Harry'nin o kadar iyi tanidigi, insanin içine isleyen bakisla bakarak, "Eh, hadi,
yataga kos bakalim," dedi. "Bugünlerde koridorlarda dolasmamak en iyisi. Biliyorsun..."
Derin derin içini çekti, Riddle'a iyi geceler diledi ve gitti. Riddle onun gözden uzaklasmasini izledi ve
sonra, pesinde Harry'yle, hizla tas basamaklardan asagi, zindanlara indi.
Ama Harry, Riddle'in onu sakli bir geçide ya da gizli bir tünele degil de, Snape'le Iksir dersi yaptiklari
zindana götürdügünü görünce hayal kirikligina ugradi. Mesaleler dogru dürüst yakilmamisti, Riddle kapiyi
iyice itti. Artik Harry sadece kapinin yaninda hiç kipirdamadan durup disardaki geçidi gözleyen Riddle'i
görebiliyordu.
Harry'ye sanki orada bir saat durmuslar gibi geldi. Bütün görebildigi, kapida durmus, araliktan bakan,
heykel gibi bekleyen Riddle'in siluetiydi. Ve tam Harry'nin artik hiçbir beklentisi kalmayip gerginligi
ortadan kalkmisken ve keske bugüne dönsem diye düsünürken, kapinin arkasinda bir seyin hareket
ettigini duydu.
Birisi geçitte ses çikarmadan gidiyordu. Her kimse, Riddle ile ikisinin saklandiklari zindanin yanindan
geçtigim duydu. Gölge gibi sessiz Riddle, kapidan disan süzüldü ve onu izledi. Kendi sesinin duyulmadigini
unutan Harry de, parmaklarinin ucunda onun arkasindan yürüdü.
Belki bes dakika ayak seslerini izlediler. Ta ki Riddle, basi yeni seslerin yönünde egilmis, birden durana
kadar. Harry bir kapinin gicirdayarak açildigini, sonra da birisinin boguk bir fisiltiyla konustugunu duydu.
"Gel hadi... seni burdan çikarmamiz gerek... gel bakayim... kutuya..."
Bu sesin asina bir yani vardi.
Riddle birden bir ziplayista köseyi döndü. Harry de arkasi sira ilerledi. Açik bir kapinin önünde, yaninda
çok büyük bir kutuyla çömelmis dev gibi bir çocugun siluetini görebiliyordu.
Riddle sertçe, "Iyi aksamlar, Rubeus," dedi.
Çocuk kapiyi çarpip kapatti ve ayaga kalkti.
"Burda n'apiyorsun, Tom?"
Riddle daha da yaklasti.
"Her sey bitti," dedi. "Seni ele vermek zorundayim, Rubeus. Saldirilar durmazsa Hogwarts'i kapatmaktan
söz ediyorlar."
"Sen ne diy..."
"Kimseyi öldürmeye niyetin oldugunu sanmiyorum. Ama canavarlardan iyi ev hayvani olmaz. Sanirim
bacaklari açilsin diye çikardin ama..."
Iriyari çocuk, geri geri kapali kapiya dogru giderek, "O kimseyi öldürmedi, asla!" ded . Harry arkasindan
dogru garip bir hisirdamayla birlikte, klik klik sesini duyabiliyordu.
Daha da yaklasan Riddle, "Hadi Rubeus," dedi. "Ölen kizin annesiyle babasi yarin buraya gelecek.
Hogwarts'in hiç degilse onlari, kizlarin öldürenin imha edildigi konusunda temin etmesi lazin "
Çocuk, "O degildi!" diye kükredi, sesi karanlik geçitte yankilaniyordu. "O yapmaz! Asla yapmaz!"
Riddle asasini çikararak, "Kenara çekil," dedi.
Asanin büyüsü, koridoru birden alev li bir isikla aydinlatti. Iriyari çocugun arkasindaki kap1 öyle bir güçle
açildi ki, onu karsidaki duvara çarpti. Ve içerden Harry'ye kimsenin duymadigi, ama sanki kendisinin
duydugu uzun, aci bir çiglik attiran bir sey çikti.
Muazzam, alçak, killi bir beden ve bir kalin bacaklar karmasasi; birçok gözün piriltisi ve bir çift ustura
gibi keskin kiskaç - Riddle yeniden asasini kaldirdi, ama çok geç kalmisti. O sey onu çarpip düsürdü ve
koridordan asagi son hizla uzaklasti. Riddle zorlukla ayaga kalkti, arkasindan bakti, asasini kaldirdi, ama
o devasa çocuk Riddle'in üstüne atladi, asasini aldi ve, "HAAAYIIIR!" diye bagirarak onu yeniden yere
yapistirdi.
Her sey fini firil döndü, karanlik mutlak bir hal aldi, Harry düstügünü hissetti ve siddetli bir darbe de,
kollan bacaklari dört bir yana açilmis olarak, Gryffindor yatakhanesindeki dört direkli yatagina indi.
Riddle'in güncesi karninin üstünde duruyordu.
Daha soluguna kavusamadan yatakhane kapisi açildi ve Ron içeri girdi.
"Demek burdasin," dedi.
Harry dogrulup oturdu. Terliyor ve titriyordu.
Ron kaygiyla ona bakarak, "Neyin var?" diye sordu.
"Hagrid'di, Ron. Elli yil önce Sirlar Odasi'ni Hagrid açti."
ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Cornelius Fudge
Harry, Ron ve Hermione, Hagrid'in büyük ve korkunç yaratiklara karsi talihsiz bir sevgi besledigini zaten
biliyorlardi. Onlarin Hogwarts'taki ilk yillari sirasinda, küçük ahsap evinde bir ejderha yetistirmeye
çalismisti. "Fluffy" ismini verdigi üç basli dev köpek de unutulacak cinsten degildi hani. Ve Harry, eger
çocukken satonun içinde bir yerde bir canavarin saklandigini ögrenmisse, Hagrid'in onu görebilmek için
elinden geleni ardina koymayacagindan emindi. Büyük olasilikla canavarin bunca zamandir kapatilmis
olmasindan utanç duymus ve onun çok sayidaki bacaklarini biraz açmaya hakki oldugunu düsünmüstü;
Harry on üç yasindaki Hagrid'i canavara tasma takmaya çalisirken hayal edebiliyordu. Öte yandan
Hagrid'in kimseyi öldürmek istemeyeceginden de bir o kadar emindi.
Harrv neredeyse keske Riddle'in güncesini nasil çalistiracagimi kesfetmemis olsam diyecekti. Ron ve
Hermione ona gordügünü defalarca anlattirmislardi. Artik anlatmaktan da, bunun ardindan gelen uzun ve
dolambaçli konusmalardan da usanmisti.
"Riddle yanlis kisiyi yakalamis olabilir," dedi Hermione. "Belki de insanlara saldiran baska bir
canavardi..."
"Sence burasi kaç canavar barindirabilir ki?" diye sordu Ron ruhsuz ruhsuz.
"Hagrid'in ihraç edildigini zaten biliyorduk," dedi Harry perisan halde. "Hagrid atildiktan sonra saldirilar
durmus olmali. Yoksa Riddle ödülünü alamazdi."
Ron baska bir yaklasim denedi.
"Riddle gerçekten de Percy'ye benziyor. Kim ona Hagrid'i ispiyonla dedi ki?"
"Ama canavar birini öldürmüstü, Ron," dedi Hermione.
"Ve Hogwarts kapatilirsa, Riddle bir Muggle yetimhanesine dönecekti," dedi Harry. "Burada kalmayi
istedigi için onu suçlamiyorum..."
Ron dudagini isirdi ve tereddütle konustu: "Hagrid'e Knockturn Yolu'nda rastlamistin, degil mi, Harry?"
"Et Yiyen Sümüklüböcek Kovucusu aliyordu," diye cevap verdi Harry çabucak.
Üçü de sustu. Uzun bir sessizligin ardindan, Hermione tereddütlü bir sesle en zor soruyu dile getirdi:
"Sizce gidip Hagrid'e isin aslini sormali miyiz?"
"Iste bu, senlikli bir ziyaret olurdu," dedi Ron. "Merhaba, Hagrid, söylesene, son zamanlarda satoya
çilgin ve killi bir sey saldin mi?"
Sonunda, bir saldiri daha olana dek Hagrid'e bir sey söylememeye karar verdiler. Günler geçti. Bedensiz
sesten gik çikmayinca, Hagrid’e neden okuldan atildigi konusunu açmanin hiçbir zaman gerekmeyecegine
dair umutlari artti. Justin ve Neredeyse Kafazis Nick taslasali beri neredeyse dört ay geçmisti ve hemen
hemen herkes, saldirgan her kimse artik sonsuza dek emekliye ayrildigini düsünüyordu. Peeves nihayet
"Ah Potter, seni katir" sarkisindan sikilmisti. Bir gün Bitkibilim dersinde Ernie Macmillan gayet kibar bir
sekilde Harry'den siçrayan sapkali mantar kovasini uzatmasini rica etmisti. Marttaysa birçok Adamotu,
Üç Numarali Sera'da gürültülü ve velveleli bir parti yapti. Profesör Sprout buna çok sevindi.
"Birbirlerinin saksilarina dogru hareket etmeye basladiklari zaman, tamamen olgunlastilar demektir," dedi
Harry'ye. "Ondan sonra hastane kanadindaki o zavallilari iyilestirebiliriz."
Ikinci siniflara Paskalya tatili sirasinda kafa yoracak yeni bir sey çikmisti. Üçüncü sinif için derslerini
seçme vakti gelmisti ve en azindan Hermione bu konuyu çok ciddiye aliyordu.
Ron ve Harry'ye, "Bütün gelecegimizi etkileyebilir bu," dedi. Yeni listeleri inceleyip dersleri
isaretliyorlardi.
"Ben Iksiri birakmak istiyorum," dedi Harry.
"Birakamiyoruz," dedi Ron, içi kararmis bir halde. "Eski derslerimize devam etmek zorundayiz, yoksa
ben Karanlik Sanatlara Karsi Savunma'dan kurtulurdum."
"Ama o ders çok önemli!" dedi sok geçiren Hermione.
"Lockhart'in ögrettigi haliyle degil," dedi Ron. "Ondan cinperileri salivermemem gerektigi disinda hiçbir
sey ögrenmedim."
Neville Longbottom'a ailesindeki bütün cadilar ve büyücülerden mektup gelmisti. Hepsi de hangi dersleri
seçmesi gerektigi konusunda farkli farkli ögütler veriyordu. Neville'cik kafasi karismis ve endiselenmis
halde oturmus, dili disarida, ders listesini okuyor, insanlara Aritmansi'nin Eski Tilsimlar dersinden daha zor
görünüp görünmedigini soruyordu. Tipki Harry gibi Muggle'larin yaninda büyümüs olan Dean Thomas,
sonunda gözlerini kapatip asasini listenin üstünde gezdirmeye ve asanin ucu hangi derse rast gelirse onu
seçmeye basladi. Hermione ise kimseden ögüt almadi, ama sonunda bütün derslere yazildi.
Harry, Vernon Eniste ve Petunia Teyze'yle büyücülük kariyerini konusmaya kalksa ona ne söylerlerdi
diye düsünüp kendi kendine aci aci gülümsedi. Gerçi kimsenin ona rehberlik etmedigi de söylenemezdi:
Percy Weasley tecrübesini paylasmaya can atiyordu.
"Hangi yönde ilerlemek istedigine bagli, Harry," dedi. "Gelecek üzerine düsünmek için hiçbir zaman çok
erken sayilmaz, bu yüzden ben Kehanet'i tavsiye ederim. Herkes Muggle Arastirmalari'nin zayif bir
seçenek oldugunu söylüyor, ama ben sahsen büyücülerin sihirden uzak toplumu iyi kavramasi gerektigini
düsünüyorum. Özellikle de onlarla yakin temas halinde çalisiyorsan - babama bak mesela, sürekli Muggle
isleriyle ugrasmak zorunda. Agabeyim Charlie hep açik havayi seven bir tipti, o yüzden Sihirli Yaratiklarin
Bakimi'ni tercih etti. Güçlü yanlarini öne çikar, Harry."
Ama Harry'nin iyi yaptigina inandigi tek sey Quidditch oynamakti. Sonunda Ron'un seçtigi derslerin
aynilarini seçti, bu derslerde basarisiz olursa en azindan yaninda ona yardim edecek bir dost olur diye
düsünüyordu.
Gryffindor'un bir dahaki Quidditch maçi Hufflepuff laydi. Wood her gece aksam yemeginden sonra takim
halinde antrenman yapmalari konusunda israr ediyordu, bu yüzden Harry, Quidditch ve ödevler disinda
pek az seye vakit bulabiliyordu. Gene de antrenmanlar giderek daha iyi, hiç degilse daha kuru hale
geliyordu. Harry cumartesi günkü maçtan önceki aksam süpürgesini birakmak için yatakhaneye gittiginde,
Gryffindor'un Quidditch Kupasi sansinin çok yüksek olduguna inaniyordu.
Ne var ki nesesi pek uzun sürmedi. Yatakhaneye çikan merdivenlerin tepesinde, deliye dönmüs görünen
Neville Longbottom'la karsilasti.
"Harry, kim yapti bilmiyorum. Ama içeride -"
Harry'yi korku dolu gözlerle izleyen Neville, kapiyi itip açti.
Harry'nin sandiginin içindekiler her tarafa saçilmisti. Yirtilmis pelerini yerde yatiyordu. Uyku kiyafeti
karyolasindan çikarilmis, yataginin yanindaki dolabinin çekmeceleri açilip içindekiler siltenin üstüne
dagitilmisti.
Harry, agzi açik halde, Ifritlerle Geziler'den koparilmis sayfalarin üzerine basarak yataga yaklasti.
O ve Neville battaniyeleri yeniden yatagin üzerine çekerken, Ron, Dean ve Seamus içeri girdi. Dean
yüksek sesle küfretti.
"Neler oldu Harry?"
"Hiçbir fikrim yok," dedi Harry. Ama Ron Harry'nin cüppelerini inceliyordu. Bütün cepler tersyüz
edilmisti.
"Biri bir sey ariyormus. Kayip bir sey var mi?"
Harry bütün esyalarini alip sandiginin içine atmaya basladi. Lockhart'in kitaplarinin sonuncusunu da
koymustu ki, neyin kayip oldugunun farkina vardi.
Alçak sesle Ron'a, "Riddle'in güncesi gitmis," dedi.
"Ne?"
Harry basiyla yatakhane kapisini isaret etti, Ron da pesinden gitti. Telasla Gryffindor ortak salonuna
indiler ve yari yariya bos olan salonda tek basina oturmus, Kolaylastirilmis Eski Tilsimlar adinda bir kitap
okuyan Hermione'ye katildilar.
Hermione haberi duyunca donakaldi.
"Ama - ancak bir Gryffindor çalmis olabilir - baska kimse parolamizi bilmiyor..."
"Kesinlikle," dedi Harry.
Ertesi gün kalktiklarinda pasparlak bir gün isigi ve hafif, taze bir meltem vardi.
"Sartlar Quidditch için mükemmel!" dedi Wood, hevesli bir sekilde. Gryffindor masasinda takimin
tabaklarini sahanda yumurtayla dolduruyordu. "Harry, canlan bakalim, dogru dürüst bir kahvaltiya
ihtiyacin var.
Harry ise kalabalik Gryffindor masasinda göz gezdiriyor, Riddle'in güncesinin yeni sahibinin gözlerinin
önünde olup olmadigini merak ediyordu. Hermione hirsizligi bildirmesi konusunda israr etmisti, ama bu
fikir Harry'nin hosuna gitmemisti. Bir ögretmene günce hakkindaki her seyi anlatmasi gerekecekti o
zaman. Hem kaç kisi Hagrid'in elli yil önce neden okuldan atildigini biliyordu ki? Bu konuyu yeniden
gündeme getiren kisi olmak istemiyordu.
Gidip Quidditch malzemelerini almak için Ron ve Hermione'yle birlikte Büyük Salon'dan ayrilirken,
Harry'nin giderek artan endiselerine bir yenisi eklendi. Tam mermer merdivenlere adim atmisti ki, sesi
gene duydu: "Bu defa ölüm... birak deseyim... parçalayayim..."
Harry bagirdi, Ron'la Hermione korku içinde gerilediler.
"Ses!" dedi Harry, omzunun üstünden bakarak. "Gene o sesi duydum - siz duymadiniz mi?"
Ron hayir anlaminda kafasini salladi, gözleri faltasi gibi açilmisti. Hermione ise elini alnina vurdu.
"Harry, anladim galiba! Kitapliga gitmem gerek!"
Arkasini döndü ve merdivenlerden yukari dogru kosarak uzaklasti.
"Neyi anlamis?" dedi Harry, dikkati dagilmis bir sekilde. Hâlâ etrafina bakmiyor, sesin nereden geldigini
anlamaya çalisiyordu.
"Benden daha çok sey anladigi kesin," dedi Ron, kafasini sallayarak.
"Iyi de niye kitapliga gitmesi gerekiyor?"
 
 
Sitenin tek amacı kendim yükleyip kendim okumamdır. Hiçbir ticari vs. Amacım yoktur.
 
Bugün 24 ziyaretçi (35 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol