|
|
 |
BIRINCI BOLUM
En Berbat Dogum Günü
Privet Drive dört numarada kahvalti sirasinda bir tartisma patlak vermisti, her zaman oldugu gibi. Mr
Vernon Dursley sabahin erken saatlerinde uykusundan, yegeni Harry'nin odasindan gelen bir baykus
feryadiyla uyanmisti.
Masanin karsisindan, "Bu hafta üç etti!" diye bagirdi. "Eger o baykusu kontrol edemiyorsan, gitmek
zorunda kalacak, o kadar!"
Harry bir kez daha açiklamaya çalisti.
"Cani sikiliyor. Disarida uçmaya aliskin. Onu geceleri olsun disari çikarabilsem..."
Vernon Eniste, firça gibi biyigindan sarkan bir parça sahanda yumurtayla, "Aptala benzer bir halim var
mi?" diye hirladi. "O baykus serbest birakilirsa neler olacagini biliyorum."
Karisi Petunia ile birbirlerine karanlik bakislar firlattilar.
Harry derdini anlatmaya çalisti ama agzindan çikan sözcükler, Dursley'lerin oglu Dudley'den çikan uzun,
gürültülü bir gegirmenin içinde bogulup gitti.
"Daha pastirma istiyorum."
Petunia Teyze muazzam ogluna sisli gözlerle bakti ve, "Tavada daha var, tatlim," dedi. "Hazir elimizde
firsat varken, seni iyice beslemeliyiz.. Okul yemekleri için duyduklarim hiç hosuma gitmiyor..."
"Saçma, Petunia. Ben Smeltings'e giderken hiç aç kalmadim," dedi Vernon Eniste, istahla. "Yeterince
yiyor, degil mi evlat?"
Poposu mutfak iskemlesinin iki yanindan tasacak kadar iri olan Dudley siritti ve Harry'ye döndü.
"Tavayi versene."
Harry, cani sikkin, "Sihirli kelimeyi unuttun," dedi.
Bu basit cümlenin, ailenin geri kalani üstünde inanilmaz bir etkisi oldu: Agzi açik kalan Dudley, bütün
mutfagi sarsan bir gümbürtüyle sandalyesinden yuvarlandi. Mrs Dursley küçük bir çiglik arak elini agzina
kapatti. Mr Dursley ise, sakaklarindaki damarlar atarak ayaga firladi.
"Lütfen' demek istedim!" dedi Harry, çabucak. "Yoksa baska..."
Enistesi, masaya tükürük saça saça, "NE DEMISTIM BEN SANA?" diye gümbürdedi. "EVDE O
'S'YLE BASLAYAN KELIMEYI SÖYLEMEK HAKKINDA..."
"Ama ben..."
"NE CESARETLE DUDLEY'YI TEHDIT EDERSIN?!" diye kükredi Vernon Eniste, masaya da bir
yumruk atti.
"Ben sadece..."
"UYARMISTIM SENI! BU ÇATININ ALTINDA ANORMALLIGINDEN SÖZ EDILMESINI
HOS GÖRMEM!"
Harry bakislarini, yüzü mosmor olmus enistesinden, Dudley'yi ayaga kaldirmaya çalisan rengi atmis
teyzesine çevirdi.
"Peki," dedi, "peki..."
Vernon Eniste, av kokusu almis gergedan gibi soluyarak ve küçük, keskin bakisli gözlerinin ucuyla
Harry’i dikkatle kollayarak yeniden yerine oturdu.
Harry yaz tatili için eve geldiginden beri Vernon Enistesi ona her an patlayacak bir bombaymis gibi
davraniyordu. Çünkü Harry normal bir çocuk degildi. Aslina bakacak olursaniz, normal olmaktan
alabildigine uzakti.
Harry Potter bir büyücüydü - Hogwarts Cadilik ve Büyücülük Okulu'ndaki ilk yilini henüz tamamlamis bir
büyücü. Ve Dursley'ler tatilde onun evlerine dönmesinden mutsuz oluyorlarsa eger, onlarin mutsuzlugu
Harry'ninkinin yaninda hiç kalirdi.
Hogwarts'i öyle özlüyordu ki, bitmeyen bir karin agrisiydi sanki. Gizli geçitleri ve hayaletleriyle satoyu
özlüyordu. Sonra derslerini (belki Iksir hocasi Snape hariç), baykusla gelen postayi, Büyük Salon'daki
sölenlerde yiyip içmeyi, kuledeki yatakhanede dört direkli karyolasinda uyumayi, bekçi Hagrid'i Yasak
Orman'in yanindaki arazide bulunan kulübesinde ziyaret etmeyi ve hele büyücülük dünyasinin en popüler
sporu Quidditch'i (alti tane yüksek kale, uçan dört top vardir ve süpürgelere binmis on dört oyuncu
tarafindan oynanir)...
Harry'nin bütün büyü kitaplari, asasi, cüppeleri, kazani ve pek kaliteli Nimbus Iki Bin süpürgesi Vernon
Eniste tarafindan, hem de daha Harry eve gelir gelmez, merdivenin altindaki bir dolaba kilitlenmisti. Yaz
boyu antrenman yapmadigi için Harry kendi okul binasinin Quidditch takimindaki yerini kaybetse bundan
Dursley'lere ne? Harry ev ödevlerinin hiçbirini yapmadan okula dönse Dursley'lere ne? Dursley'ler,
büyücülerin Muggle'lar dedigi cinstendi (yani damarlarinda bir damla büyülü kan yoktu) ve onlara
bakacak olursaniz, ailede bir büyücü olmasi fevkalade utanç verici bir durumdu. Hatta Vernon Eniste,
Harry'nin baykusu Hedwig'i, büyücüler dünyasina mektup tasimasin diye, asma kilitle kafesine
hapsetmisti.
Harry ailenin geri kalanina hiç mi hiç benzemiyordu. Vernon Eniste iriydi ve boyunsuzdu, koskoca
kapkara bir biyigi vardi; Petunia Teyze at yüzlü ve kemikliydi; Dudley ise sansin, pembe ve domuzcuk
gibi. Harry'ye gelince, o, küçümen ve zayifti, piril piril yesil gözleri ve hep daginik duran kuzgun karasi
saçlari vardi. Yuvarlak gözlük takardi, alninda da ince, simsek biçiminde bir yara izi vardi.
Harry'yi, bir büyücü için bile olaganüstü hale getiren de bu yara iziydi iste. Bu iz, yalnizca onun pek esrarli
geçmisini ima etmekle kalmiyordu. Ayni zamanda on bir yil önce Dursley'lerin kapi esigine birakilmasinin
da nedeniydi.
Harry bir yasindayken gelmis geçmis en büyük kara büyücünün, cadilarla büyücülerin hâlâ ismini
agizlarina almaya korktuklari Lord Voldemort'un lanetinden nasilsa sag salim kurtulabilmisti. Harry'nin
annesiyle babasi Voldemort'un saldirisinda ölmüstü ama, Harry simsek biçimi iziyle kurtulmustu ve nasil
olduysa -kimse nasil oldugunu anlamiyordu- Voldemort'un güçleri, Harry'yi öldürmeyi basaramadigi an
yok edilmisti.
Böylece Harry'yi, ölen annesinin kiz kardesiyle onun kocasi büyütmüslerdi. On yilini Dursley'lerle
geçirmis, istemedigi halde nasil tuhaf seylerin olmasina yol açip durduguna sasmisti. Dursley'lerin ona
anlattigi hikâyeye inanmis, yara izinin annesiyle babasinin ölümüne yol açan otomobil kazasindan kaldigini
sanmisti.
Ve derken, tam bir yil önce, Hogwarts, Harry'ye mektup göndermis ve bütün hikâye ortaya çikmisti.
Harry kendisinin de, yara izinin de meshur oldugu büyücü okulunda yerini almisti... ama simdi okul bitmisti
ve yaz için yeniden Dursley'lerin yanma dönmüstü. Yeniden, kokulu, pis bir seylerin içine yuvarlanmis bir
köpek muamelesi görmeye dönmüstü yani.
Dursley'ler o günün Harry'nin on ikinci dogum günü oldugunu bile hatirlamamislardi. Aslinda pek umudu
yoktu. Zaten ona dogum gününde hiç dogru dürüst armagan vermemislerdi, nerde kalmis pasta. Ama
büsbütün bilmezlikten gelmek de...
Tam o anda Vernon Eniste ciddi ciddi bogazini temizledi ve, "Simdi," dedi, "hepimizin bildigi gibi bugün
çok önemli bir gün."
Harry basini kaldirdi, inanmaya cesaret edemiyordu.
Vernon Eniste, "Bugün meslek hayatimin en büyük is anlasmasini yapabilirim," dedi.
Harry yeniden basini kizarmis ekmegine egdi. Tabii, diye düsündü, aci aci. Vernon Eniste o salak aksam
yemegi davetinden söz ediyordu. On bes gündür baska hiçbir seyden söz etmemisti zaten. Zengin bir
insaatçiyla karisi aksam yemegine geliyorlardi ve Vernon Eniste ondan koskoca bir siparis almayi umut
ediyordu (Vernon Eniste'nin sirketi matkap yapardi).
"Sanirim programin üstünden bir daha geçsek iyi olacak” dedi. "Saat sekizde hepimiz yerlerimizde
olmaliyiz. Petunia, sen..."
Petunia Teyze hemen, "Salondayim," dedi, "onlari nezaketle yuvamiza buyur etmek için bekliyor
olacagim."
"Güzel, güzel. Ve Dudley..."
Dudley, pis, sapsal bir gülümseme takinarak, "Kapiyi açmak için bekliyor olacagim," dedi. "Paltolarinizi
alabilir miyim, Mr ve Mrs Mason?"
"Ona bayilacaklar," diye haykirdi Petunia Teyze, kendinden geçmis gibi.
"Mükemmel, Dudley," dedi Vernon Eniste. Sonra Harry’ye döndü. "Ya sen?"
Harry, ifadesiz bir sesle, "Odamda olacagim, hiç gürültü etmeyip orada yokmusum gibi davranacagim,"
dedi.
"Aynen öyle," dedi Vernon Eniste pis pis. "Ben onlari alip salona getirecegim, seninle tanistiracagim,
Petunia ve onlara içki verecegim. Saat sekizi çeyrek geçe..."
"Ben yemek hazir diye haber verecegim," dedi Petunia Teyze.
"Ve Dudley, sen de-"
"Size yemek odasina kadar refakat edebilir miyim, Mrs. Mason?" diye sisman kolunu görünmez bir
kadina sundu Dudley.
Petunia Teyze, "Benim kusursuz küçük centilmenim!" diye burnunu çekti.
"Ya sen?" dedi Vernon Eniste Harry’ye, nefretle. "Ben odamda olacagim, hiç gürültü etmeyecegim ve
orada degilmisim gibi davranacagim," dedi Harry, isteksizce.
"Tami tamina. Simdi, yemekte birkaç siki iltifat yapmaya bakmaliyiz. Petunia, bir fikrin var mi?"
"Vernon bana harika bir golfçu oldugunuzu söyledi, Mr Mason... Lütfen bana o elbiseyi nerden aldiginizi
söyleyin, Mrs Mason..." "Mükemmel... Dudley?"
"Suna ne dersiniz: 'Okulda kahramanimiz üzerine bir kompozisyon yazmamizi istediler Mr Mason ve ben
de sizi yazdim.'"
Bu kadari hem Petunia Teyze'ye, hem de Harry'ye biraz fazla gelmisti. Petunia Teyze gözyaslarina
bogulup oglunu kucaklarken, Harry güldügünü görmesinler diye masanin altina daldi. "Ya sen, çocuk?"
Harry masanin altindan çikarken yüzüne ciddi bir ifade vermeye çalisti.
"Odamda olacagim, hiç gürültü etmeyecegim ve orda degilmisim gibi davranacagim."
Vernon Eniste, siddetle, "Hem de nasil," dedi. "Mason'lar senin hakkinda hiçbir sey bilmiyor, bilmemeye
de devam edecekler. Yemek bitince, sen Mrs Mason'i kahve için salona geri götürürsün, Petunia, ben de
konuyu matkaplara getiririm. Biraz sansim varsa, On Haberleri'nden önce anlasmayi imzalatip
mühürletirim. Yarin bu saatlerde Mayorka'da bir yazlik ev pazarligi yapiyor olacagiz."
Dogrusu Harry'yi bu planlar da pek heyecanlandirmiyordu. Dursley'ler onu Privet Drive'dayken
sevmiyorlardi ki, Mayorka'da sevsinler...
"Tamam - Dudley'yle bana smokin almak için sehre iniyorum. Ve sen," diye hirladi Harry'ye, "temizlik
yaparken teyzenin ayaginin altinda dolasma."
Harry arka kapidan çikti. Piril piril, günesli bir gündü. Çimenligi geçti, bahçe sirasina çöktü ve yavas
sesle, "Mutlu yillar bana... mutlu yillar bana..." diye sarki söyledi.
Kart yok, armagan yok, üstelik de aksami orda yokmus gibi yaparak geçirecekti. Mutsuz bir sekilde çite
gözlerini dikti. Kendini hiç bu kadar yalniz hissetmemisti. Harry, Hogwarts'taki her seyden fazla, hatta
Quidditch oynamaktan bile daha fazla, en iyi arkadaslari Ron Weasley ile Hermione Granger'i özlüyordu.
Ancak arkadaslari onu hiç özlemiyormus gibiydi. Her ikisi de ona yaz boyunca yazmamislardi, üstelik de
Ron, Harry'ye onu evlerinde kakmaya davet edecegini söyledigi halde.
Harry defalarca Hedwig'in kafesini sihirle açip onu bir mektupla Ron ve Hermione'ye göndermenin
esigine gelmisti. Ama böyle bir rizikoya girmeye degmezdi. Yasça küçük büyücülerin okul disinda sihir
kullanmasina izin yoktu. Harry, Dursley'lere bunu söylememisti, çünkü asasi ve süpürgesiyle birlikte
merdivenin altindaki dolaba onu da kilitlemelerine tek bir seyin engel oldugunu biliyordu: hepsini
pabuçtartan böcegine döndüreceginden korkmalari... Geri döndükten sonraki ilk iki haftada Harry agzinin
içinde saçma sapan seyler mirildanip Dudley'nin odadan, sisman bacaklarinin onu tasiyabildigi hizla apar
topar kaçisini gözleyerek hosça vakit geçirmisti. Ama Ron ile Hermione'nin bunca uzun süre sessiz
kalmalari Harry'nin kendisini sihir dünyasinin o kadar disinda kalmis hissetmesine yol açmisti ki,
Dudley'yle alay etmenin bile zevki kalmamisti - simdi de Ron'la Hermione dogum gününü unutmuslardi
iste.
Hogwarts'tan bir mesaj almak için neler vermezdi ki... Herhangi bir cadi ya da büyücüden... Hani
neredeyse bas düsmani Draco Malfoy'u bile görse memnun kalacak hale gelmisti, bütün bunlarin bir düs
olmadigindan emin olmak için...
Ona bakarsaniz, Hogwarts'ta geçen yil da bastan sona eglenceli sayilmazdi. Ders yilinin en sonunda,
Harry, Lord Voldemort'un ta kendisiyle karsi karsiya gelmisti.
Voldemort eski haline göre harabeye dönmüstü dönmesine, ama olsun. Gene de dehset vericiydi, seytan
gibi kurnazdi, gücü yeniden ele geçirmeye kararliydi. Harry ikinci kez Voldemort'un pençelerinden kaçip
kurtulmayi basarmisti, ama kil payi bir kaçisti bu. Simdi, haftalar sonra bile geceleri buz gibi tere batmis
halde uyaniyor, Voldemort'un nerede oldugunu merak ediyor, onun soluk yüzünüü, çilgin bakisli kocaman
gözlerini hatirliyordu,..
Harry birden bahçe sirasinda dimdik oturdu. Çite dalgin dalgin bakiyordu - ve çit de ona bakiyordu.
Yapraklarin arasinda iki kocaman yesil göz belirmisti.
Tam o sirada çimenligin öbür yanindan alayci bir ses uçup gelince, yerinden firladi.
Dudley, "Bugün günlerden ne oldugunu biliyorum.," dedi, yalpalaya yalpalaya ona dogru gelirken.
Kocaman gözler kirpisti ve yok oldu.
"Ne?" dedi Harry, o gözlerin az önce bulundugu noktadan bakislarini ayirmadan.
Dudley, onun ta yanina gelerek, "Bugün günlerden ne oldugunu biliyorum," diye tekrarladi.
"Aferin sana," dedi Harry. "Dernek sonunda haftanin günlerini ögrendin."
"Bugün senin dogum günün," diye dudak büktü Dudley. "Niye hiç kart gelmedi? O ucube yerde bile hiç
arkadasin yok mu?"
Harry istifini bozmadi. "Annen okulumdan söz ettigini duymasa iyi olur."
Dudley koca poposundan asagi düsen pantolonunu yukari çekistirdi.
Kuskuyla, "Niye çite bakiyorsun?" diye sordu.
"Ona hangi büyüyü yapsam da bir güzel yansa diye düsünüyorum," dedi Harry.
Dudley hemen sisko yüzünde bir panik ifadesiyle arkaya dogru sendeledi.
"Ya... yapamazsin - Babam sana bu... büyü yapma dedi - seni evden atacagini söyledi - senin de gidecek
baska yerin yok - seni evine alacak arkadasin yok -"
"Abra kadabra!" dedi Harry, korkunç bir sesle. "Ho-kus pokus - ne sihirdir ne keramet..."
"ANNNEEEEEE!" diye uludu Dudley, gerisingeri eve dogru bir kosu koparirken kendi ayaklarina
dolasti. "ANNNEEEE! Onu yapiyor, hani bilirsin!"
Harry bu eglence anini pahaliya ödedi. Petunia Teyze, ne Dudley'ye ne de çite zarar gelmedigine göre
onun aslinda büyü yapmadigini biliyordu. Gene de, sabun köpüklü bir tavayla basina siki bir darbe
vurmak için nisan aldi, Harry de kafasini egiverdi. Sonra teyzesi ona yapacak is verdi, bitirene kadar da
hiçbir sey yiyemeyecegi tehdidinde bulundu.
Dudley oralarda tembel tembel oturup onu gözler ve dondurma yerken, Harry camlari sildi, arabayi
yikadi, çimleri biçti, çiçek tarhlarini kirkti, gülleri budayip suladi ve bahçe sirasini yeniden boyadi. Günes
tepede ates topu gibi parliyor, ensesini yakiyordu. Harry, Dudley'nin attigi yeme kanmamasi gerektigini
biliyordu ama, o da tam aklindan geçen seyi söylemisti... gerçekten Hogwarts'ta hiç arkadasi yoktu
belki...
Öfkeyle, "Keske meshur Harry Potter'i simdi görseler," diye düsündü, çiçek tarhlarina gübre dökerken.
Sirti agriyordu, yüzünden asagi terler akiyordu.
Sonunda Petunia Teyze'nin ona seslendigini duydugunda saat aksamin yedi buçuk olmus, Harry de bitkin
düsmüstü.
"Gir içeri! Gazetelerin üstünden yürü ha!"
Harry piril piril mutfagin gölgesine kavustuguna memnun olmustu. Buzdolabinin üzerinde gecenin pudingi
duruyordu: muazzam bir çirpilimis krema dagi ve sekerli menekseler. Bir domuz budu firinda cizirdiyordu.
"Çabuk ye! Mason'lar her an gelebilir," diye afaldi Petunia Teyze. Sonra da mutfak masasindaki iki dilim
ekmekle bir parça peyniri gösterdi. Somon pembesi kokteyl elbisesini giymisti bile.
Harry ellerini yikayip zavalli yemegini mideye indirdi. Bitirdigi anda Petunia Teyze tabagini hop diye
kaldiriverdi. "Yukari! Çabuk!"
Oturma odasinin kapisindan geçerken Harry'nin gözüne papyon kravatlari ve smokinleriyle Vernon
Eniste ve Dudley çarpti. Kapi zili çaldiginda daha henüz üst katin sahanligina gelmisti ki, enistesinin kizgin
yüzü merdivenlerin alfanda belirdi.
"Unutma, çocuk - tek bir ses..."
Harry sahanligi geçip parmaklarinin ucuna basarak yatak odasina vardi, içeri süzüldü, kapiyi kapadi ve
hemen üzerine yigilip uyumak niyetiyle yatagina döndü.
Mesele su ki, yatakta zaten birisi oturuyordu.
IKINCI BOLUM
Dobby'nin Uyarisi
Harry haykirmamayi basardi, ama pek az bir sey kalmisti hani. Yataktaki küçük yaratigin büyük, yarasa
gibi kulaklari ve tenis topu büyüklügünde patlak yesil gözleri vardi. Harry bunun o sabah bahçedeki çitten
kendisini gözleyen sey oldugunu hemen anladi.
Ikisi gözlerini dikmis birbirlerine bakarken, Harry holden Dudley'nin sesini duydu.
"Paltolarinizi alabilir miyim, Mr ve Mrs Mason?"
Yaratik yataktan asagi atlayarak ve yerlere egilerek öyle bir reverans yapti ki, uzun ince burnunun ucu
haliya degdi. Harry, onun eski bir yastik örtüsüne benzeyen, kol ve bacak yerleri yirtilmis bir sey giydigini
fark etti.
"Eee... merhaba," dedi endiseyle.
"Harry Potter!" dedi yaratik, Harry'nin asagi kata ulasacagindan emin oldugu tiz mi tiz bir sesle. "Dobby
ne vakittir sizinle tanismak istiyordu, efendim... Öyle bir seref ki..."
Harry duvar boyunu izleyip çalisma masasinin iskemlesine, büyük kafesinde uyuyan Hedwig'in yani
basina çökerek, "Te... tesekkür ederim," dedi. "Nesin sen?" diye sormak istiyordu, ama bunun kulaga
pek kaba gelecegini düsünerek, "Kimsin sen?" dedi.
"Dobby, efendim. Sadece Dobby. Dobby, ev cini," dedi yaratik.
"Ah... sahi mi?" dedi Harry. "Ee... kabalik etmek falan istemem ama, simdi odamda ev cini
bulundurmanin sirasi degil pek."
Petunia Teyze'nin tiz, sahte kahkahasi oturma odasindan yükseldi. Cin, basini önüne egdi.
"Seni tanimak beni sevindirmedi sanma," dedi Harry hemen, "ama buraya gelisinin belirli bir nedeni var
mi?"
Dobby, ciddi ciddi, "Ah, evet, efendim," diye cevap verdi. "Dobby size sunu demeye geldi, efendim...
söylemesi zor, efendim... Dobby söze nereden baslayacagini bilmiyor..."
Harry yatagi isaret ederek, nezaketle, "Otur," dedi.
Cin gözyaslarina bogulunca da hayretler içinde kaldi, hem de pek gürültülü gözyaslariydi bunlar.
"Oturmak mi?" diye feryat etti cin. "Asla... asla hiç..."
Harry'ye, asagidan gelen sesler kesilmis gibi geldi.
"Özür dilerim," diye fisildadi. "Senin kalbini kirmak falan istemedim."
Cin, bogulurcasina, "Dobby'nin kalbini kirmak ha!" dedi. "Simdiye kadar hiçbir büyücü Dobby'ye
oturmasini söylemedi - sanki esitiymis gibi..."
Harry, hem "Sisstt!" deyip, hem de rahatlatici görünmeye çalisarak Dobby'yi yeniden yataga götürdü. Cin
hiçkiriklar içinde, büyük ve çok çirkin bir bebek misali, oturdu. Sonunda kendini kontrol etmeyi basardi
ve büyük gözleri sulanmis bir hayranlik ifadesiyle Harry'ye dikili, oturdu.
Harry onu neselendirmeye çalisti. "Dogru dürüst büyücülerle karsilasmadin herhalde."
Dobby hayir anlaminda basini salladi. Sonra aniden yerinden firladi ve basini siddetle pencereye vurarak,
"Kötü Dobby! Kötü Dobby!" diye bagirmaya koyuldu.
"Yapma... N'apiyorsun sen?" Harry, ok gibi kalkip Dobby'yi yeniden yataga çekti. Hedwig feryat ederek
uyanmisti, kanatlarini çilgincasina kafesinin çubuklarina vuruyordu.
Gözleri hafif sasilasmis cin, "Dobby'nin kendisini cezalandirmasi gerekiyordu, efendim," dedi. "Dobby az
daha ailesi hakkinda kötü seyler söyleyecekti, efendim..."
"Ailen mi?"
"Dobby'nin hizmet ettigi büyücü ailesi efendim... Dobby bir ev cini... ayni eve ve aileye sonsuza kadar
hizmet etmek zorunda..."
Harry merakla, "Burada oldugunu biliyorlar mi?" diye sordu.
Dobby titredi.
"Ah, hayir efendim, hayir... Dobby'nin sizi görmeye geldigi için kendini çok aci verici sekilde
cezalandirmasi gerek, efendim. Dobby bu yüzden kulaklarini firin kapagina kistiracak. Bir bilseler,
efendim..."
"Ama sen kulagini firin kapagina kistirinca fark etmezler mi?"
"Dobby’nin kuskulan var, efendim. Dobby hep bir seyler için kendini cezalandirmak zorunda kaliyor,
efendim. Dobby'nin bunu yapmasina izin veriyorlar, efendim. " Hatta bazen daha da cezalandirmami
hatirlatiyorlar..."
"Ama niye birakmiyorsun? Kaçmiyorsun?"
"Bir ev cininin serbest birakilmasi gerekir, efendim. Ve aile Dobby'yi asla serbest birakmayacak...
Dobby ölene kadar aileye hizmet edecek efendim..."
Harry bakakaldi.
"Ve ben de burada dört hafta daha kalacagim diye talihsiz oldugumu düsünmüstüm," dedi. "Bunun
yaninda Dursley'ler bile insana benziyor. Peki, kimse sana yardim edemez mi? Ben edemez miyim?"
Ama bu sözler agzindan çikar çikmaz, dedigine diyecegine pisman oldu. Dobby yeniden sükran feryatlari
içinde eriyip gitmisti çünkü.
"Lütfen," diye fisildadi Harry, eli ayagi birbirine dolasmis halde. "Lütfen sessiz ol. Eger Dursley'ler
duyarsa, senin burada oldugunu anlarlarsa..."
"Harry Potter, Dobby'ye yardim edebilir miyim diye soruyor... Dobby'ye sizin ne kadar büyük
oldugunuzu anlatmislardi, efendim, ama ne kadar iyi oldugunuzu Dobby asla..."
Yüzünün resmen kipkirmizi oldugunu hisseden Harry, "Benim büyüklügüm hakkinda isittiklerin
saçmaliktan baska sey degil," dedi. "Hogwarts'ta sinif birincisi bile degilim, birinci olan Hermione, o..."
Ama birden durdu, çünkü Hermione'yi düsünmek ona aci veriyordu.
Dobby, küre gibi gözleri alev alev, "Harry Potter kibirden uzak ve alçakgönüllü," dedi. "Harry Potter,
Adi Anilmamasi Gereken Kisi'ye karsi kazandigi zaferden söz etmiyor."
"Voldemort mu?" dedi Harry.
Dobby ellerini yarasa kulaklarina kapatip inledi. "Ah, adini söylemeyin, efendim! Adini söylemeyin!"
"Özür dilerim," dedi Harry hemen. "Birçok kisinin bundan hoslanmadigini biliyorum - arkadasim Ron..."
Yeniden durdu. Ron'u düsünmek de aci veriyordu.
Dobby, gözleri araba fan gibi, Harry’ye dogru egildi.
Boguk bir sesle, "Dobby duydu ki," dedi, "Harry Potter Karanlik Lord'la bir kez daha karsilasmis,
birkaç hafta önce... Diyorlar ki, Harry Potter bir kez daha kaçmis."
Harry basini salladi ve Dobby'nin gözleri birden yalarla parildadi.
"Ah, efendim," diye soludu cin, yüzünü, üzerindeki yastik Kilifinin bir kösesiyle silerek. "Harry Potter yigit
ve gözü pek! Simdiye kadar da pek çok tehlikeye gögüs gerdi! Ama Dobby, Harry Potter'i korumaya,
ora uyarmaya geldi, daha sonra kulaklarini firin kapagina kistirmak zorunda kalsa da... Harry Potter,
Hogwarts a geri dönmemeli."
Ortaya, sadece alt kattan gelen çatal biçak singirtilarinin ve Vernon Eniste'nin sesinin uzaklardan gelen
gümbürtüsünün bozdugu bir sessizlik çöktü.
"Ne... ne diyorsun?" diye kekeledi Harry. "Ama gitmem gerek - yeni sömestr eylülün birinde basliyor.
Beni ayakta tutan tek sey bu. Burada yasamanin nasil oldugunu bilemezsin. Ben buraya ait degilim. Ben
sizin dünyaniza aidim Hogwarts'takine."
"Hayir, hayir, hayir," diye cikledi Dobby, bir yandan da basini öyle hizla salliyordu ki kulaklari lap lap
ediyordu. "Harry Potter güvencede oldugu yerde kalmali. O kaybedilmeyecek kadar büyük, iyi. Eger
Harry Potter Hogwarts'a geri dönerse, hayati tehlikeye girecek”
"Niye?" dedi Harry, saskinlikla.
"Bir komplo var, Harry Potter. Bu yil Hogwarts Cadilik ve Büyücülük Okulu'nda dehset verici seyler
yapmak için bir komplo," diye fisildadi Dobby, birden tir tir titremeye baslayarak. "Dobby bunu aylardir
biliyor efendim. Harry Potter kendisini tehlikeye atmamali. Bunu yapamayacak kadar önemli, efendim."
Harry hemen, "Ne gibi korkunç seyler?" dedi. "Komployu kuran kim?"
Dobby bogulur gibi garip bir ses çikardi, sonra da basini çilginca duvara vurmaya basladi.
"Tamam, tamam!" diye bagirdi Harry, cini durdurmak için kolunu yakalayarak. "Söyleyemezsin,
anliyorum. Ama beni niye uyariyorsun ki?" Birden aklina nahos bir fikir geldi. "Dur bakayim - bunun
Vol... pardon... Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen'le bir ilgisi yok, degil mi?" Dobby'nin basi kaygi verici sekilde
yeniden duvara dogru uzaninca da hemen, "Basini iki yana ya da asagi yukari salla yeter," diye ekledi.
Dobby yavasça basini iki yana salladi.
"O degil... Adi Anilmamasi Gereken Kisi degil, efendim."
Ama Dobby'nin gözleri koca koca açilmisti, Harry'ye bir ipucu vermeye çalisiyor gibiydi. Ne var ki,
Harry'nin akli tamamen karismisti.
"Erkek kardesi yok, degil mi?" Dobby, gözleri daha da kocamanlasmis halde, basim gene iki yana
salladi.
"Iyi öyleyse, aklima Hogwarts’ta dehset verici seyler yapma sansina sahip baska biri gelmiyor," dedi
Harry. "Yani, her seyden önce Dumbledore var Dumbledore'un kim oldugunu biliyorsun, degil mi?"
Dobby basini öne egdi.
"Albus Dumbledore, Hogwarts'in gelmis geçmis en iyi Müdürü'dür. Dobby bunu biliyor, efendim.
Dobby, Dumbledore'un güçlerinin, zirvede oldugu siralarda Adi Anilmamasi Gereken Kisi'nin güçleriyle
yarisacak kadar üstün oldugunu duydu. Ama efendim," Dobby'nin sesi alçalip telasli bir fisiltiya dönüstü,
"öyle güçler vardir ki, Dumbledore... öyle güçler ki, hiçbir nezih büyücü..."
Ve daha Harry onu durduramadan Dobby yataktan atladi, Harry'nin masa lambasini kavradi ve kulaklari
sagir eden kesik kesik havlayislarla onu kafasina vurmaya basladi.
Asagida ani bir sessizlik oldu. Iki saniye sonra, kalbi deli gibi çarpan Harry, Vernon Eniste'nin hole gelip
seslendigini duydu. "Dudley gene televizyonu açik birakmis olmali, küçük haylaz."
Harry, "Çabuk! Gardiroba!" diye fisildadi. Dobby'yi içeri tikti ve tam kapi kolu çevrilirken kendini yataga
firlatti.
Vernon Eniste, sikilmis disleri arasindan, "Sen - ne - yaptigini - saniyorsun?" dedi. Yüzü Harry'ninkine
korkutacak kadar yakindi. "Az önce Japon golfçu fikramin can alici cümlesini ziyan ettin... Bundan sonra
çitin çikarsa, keske hiç dogmamis olsaydim dersin, çocuk!"
Düztaban bir yürüyüsle yürüyüp çikti.
Harry, titreyerek Dobby'yi gardiroptan çikardi.
"Burada isler nasil, görüyor musun?" dedi. "Neden Hogwarts'a dönmek zorunda oldugumu anliyor
musun? Sahip oldugum tek yer orasi - eh, sanirim arkadaslarim da var orada."
Dobby, sinsi sinsi, "Harry Potter'a yazmaya bile zahmet etmeyen arkadaslar mi?" diye sordu.
"Herhalde sadece - dur bakalim," dedi Harry, kaslarini çatarak. "Arkadaslarimin bana yazmadigini
nereden biliyorsun?"
Dobby ayaklarini sürüdü.
"Harry Potter, Dobby'ye kizmamak - Dobby bunu onun iyiligi için yapti..."
"Sen mektuplarima engel mi oluyordun?"
"Hepsi burda, Dobby'de," dedi cin. Çevik bir hareketle, Harry'nin elinin ulasmayacagi bir yere çekilerek,
sirtindaki yastik kilifinin içinden kalin bir zarf tornan çikardi. Harry, Hermione'nin inci gibi yazisini, Ron'un
karalamacasini seçebiliyordu, hatta sanki Hogwarts'in bekçisi Hagrid'den gelmise benzeyen bir çiziktirme
bile vardi.
Dobby, Harry'ye bakip endiseyle gözlerini kirpistirdi.
"Harry Potter kizmaman... Dobby umdu ki... eger Harry Potter arkadaslarinin onu unuttugunu sanirsa...
Harry Potter okula dönmek istemeyebilir, efendim..."
Harry dinlemiyordu. Mektuplari almak için hamle etti, ama Dobby geriye siçradi.
"Harry Potter onlari alabilir, efendim, eger Dobby'ye Hogwarts'a dönmeme sözü verirse. Ah, efendim,
bu karsi karsiya gelmemeniz gereken bir tehlike! Gitmeyeceginizi söyleyin, efendim!"
"Hayir," dedi Harry öfkeyle. "Arkadaslarimin mektuplarini ver bana!"
"Öyleyse Harry Potter Dobby'ye baska sans birakmiyor," dedi cin, üzüntüyle.
Daha Harry yerinden kipirdayamadan Dobby yatak odasi kapisina kosmus, kapiyi açmis - ve
merdivenlerden asagi son hizla vinlayip gitmisti.
Harry agzi kupkuru, midesi altüst olmus, ses çikarmamaya çalisarak onun arkasindan firladi. Son alti
basamaktan atladi, kedi gibi holün halisina inis yaparak etrafa bakinip Dobby'yi arandi. Yemek odasinda
Vernon Eniste'nin, "... Petunia'ya Amerikali muslukçular hakkindaki o çok komik fikrayi anlatin, Mr
Mason," dedigini duydu, "dinlemek için ölüyor..."
Harry kosarak holü geçip mutfaga geldi ve midesinin yok oldugunu hissetti.
Petunia Teyze'nin saheseri olan puding, krema ve sekerli menekse dagi, tav.ana yakin bir yerde havada
uçuyordu. Kösedeki dolabin tepesinde de Dobby çömelmisti.
Harry, karga gibi bir sesle, "Hayir” dedi. "Lütfen... beni öldürürler..."
"Harry Potter okula dönmeyecegim demeli"
"Dobby... lütfen..."
"Söyleyin, efendim..."
"Söyleyemem!"
Dobby ona trajik bir bakis atti.
"Öyleyse Dobby yapmali, efendim, Harry Potter'in kendi iyiligi için."
Puding, kalp durdurucu bir darbeyle yere düstü. Kap parçalanirken, krema pencerelerle duvarlara
bulasti. Dobby kamçi vurur gibi bir sesle ortadan yok oldu.
Yemek odasindan çigliklar geldi ve Vernon Eniste mutfaktan içeri dalarak, soktan kaskati kesilmis
Harry'yi, bastan asagi Petunia Teyze'nin pudingiyle kaplanmis buldu.
Baslangiçta sanki Vernon Eniste her seyin üstünü örtebilecekmis gibi görünüyordu ("Yegenimiz, canim
-fena halde sorunlu - yabancilarla karsilasmak onu tedirgin eder, biz de onu yukari katta tutariz...") Sok
geçirmis Mason'lari yeniden önüne katip yemek odasina götürdü. Harry'ye de, Mason'lar gidince derisini
yüzüp gebertmekten beter etme tehdidinde bulunup, ucuna çubuk baglanmis bir yer bezini eline
tutusturdu. Petunia Teyze dondurucudan dondurma çikardi ve hâlâ titreyen Harry mutfagi silip
temizlemeye basladi.
Vernon Eniste, aslinda o anda bile anlasmasini yapabilirdi belki baykus olmasaydi.
Petunia Teyze tam herkese yemek sonrasi için bir kutu nane tutuyordu ki, koca bir hüthüt kusu yemek
odasi penceresinden içeri daldi, Mrs Mason'un basinin üstüne bir mektup birakti ve geldigi gibi çikip gitti.
Mrs Mason ölüm perisi gibi çiglik atti, deliler diye haykirarak bir kosu evden kaçti. Mr Mason ise
Dursley'lere karisinin her boy ve biçimde kustan ölürcesine korktugunu anlatip, bunu saka mi saydiklarini
soracak kadar kaldi.
Vernon Eniste küçücük gözlerinde seytanca bir pariltiyla üstür-e dogru gelirken, Harry mutfakta durdu,
destek olsun diye bezin çubuguna siki siki sarildi.
Enistesi, baykusun getirdigi mektubu elinde sallayarak, "Oku sunu!" dedi, kötücül bir tislamayla. "Hadi
oku sunu!"
Harry mektubu aldi. Dogum günü kutlamasi degildi.
Sayin Mr Potter,
Oturdugunuz yerde bu aksam dokuzu on iki dakika geçe bir Hover Büyüsü kullanildigi konusunda
istihbarat aldik.
Bildiginiz gibi, küçük yastaki büyücülerin okul disinda büyü yapmasina izin yoktur ve yapacaginiz baska
herhangi bir büyü okuldan atilmaniza yol açabilir (Genç Yasta Büyücülügün Makul Kisitlanmasi
Kararnamesi, 1875, Madde C).
Sizden ayrica, sihirle ugrasmayan toplulugun üyeleri (Muggle'lar) tarafindan fark edilme rizikosu olan
herhangi bir sihir etkinliginin de, Uluslararasi Sihirbazlar Konfederasyonu Gizlilik Nizamnamesi'nin üçüncü
bölümüne göre ciddi bir suç oldugunu hatirlamanizi istiyoruz.
Tatilinizin keyfini çikarin!
Saygilarimla,
Mafalda Hopkirk
Sihrin Uygunsuz Kullanimi Dairesi
Sihir Bakanligi
Harry mektuptan basini kaldirip yutkundu.
Vernon Eniste, gözlerinde dans edip duran çilgin bir pariltiyla, "Bize okul disinda sihir kullanmaniza izin
verilmedigini söylememistin," dedi. "Sözünü etmeyi unuttun herhalde... aklindan çikmis olsa gerek, ha..."
Koca bir buldok gibi, bütün dislerini ortaya çikarmis halde Harry'nin üstüne abandi. "Eh, san? haberlerim
var, çocuk... Seni kilitliyorum... . bir daha gidemeyeceksin... asla... ve eger kendini büüyle kurtarmaya
kalkarsan da seni okuldan atacaklar!"
Ve manyak gibi gülerek Harry'yi yukari kata sürükledi.
Vernon Eniste dediklerinin hepsini bir tamam yerine getirdi. Ertesi sabah bir adama para verip Harry'nin
penceresine parmaklik taktirdi. Yatak odasi kapisindaki kedi kapagini kendi elleriyle takti ki, günde üç
kez içeri az miktarda yemek verilebilsin. Harry'nin sabahlari ve aksamlan banyoyu kullanmasina izin
veriyorlardi. Bunun disinda gece gündüz odasinda kilitliydi.
Üç gün geçmisti, Dursley'ler hiç yumusama belirtisi göstermiyorlardi, Harry de bu durumdan nasil
kurtulacagi konusunda bir fikre sahip degildi. Yataginda uzanip günesin penceredeki parmakliklarin
ardinda batmasini izleyerek perisan halde basina neler gelecegini merak ediyordu.
Hogwarts'tan bunu yapti diye atilacaksa, sihir yoluyla kendini odasindan çikarmanin ne anlami vardi ki?
Öte yandan, Privet Drive'daki hayat da simdiye kadar olmadiginca dibe vurmustu. Artik Dursley'ler
meyve yarasasi olarak uyanmayacaklarini bildikleri için tek silahini da kaybetmisti. Dobby Hogwarts'taki
dehset verici olaylardan Harry'yi kurtarmis olabilirdi, ama ne fark eder? Isler böyle giderse açliktan
ölecekti nasilsa.
Kedi kapagi tikirdadi ve Petunia Teyze'nin eli göründü, bir kâse konserve çorbayi odaya itti. Açliktan
midesi kazinan Harry yataktan ziplayip kâseyi kapti. Çorba buz gibi soguktu, ama gene de yarisini bir
yudumda içti. Sonra odanin öbür yanina, Hedwig'in kafesine gitti, kâsenin dibindeki sirilsiklam sebzeleri
onun bos yem tepsisine bosaltti. Baykus tüylerini kabartip ona derin bir igrenmeyle dolu bir bakis atti.
"Gagani kivirmanin sana yaran olmaz, elimizde bundan baskasi yok," dedi Harry acimasizca.
Bos kâseyi gene yere, kedi kapaginin yanina koydu ve gene yataga yatti. Karni, sanki çorbayi içmeden
öncekinden daha da açmis gibiydi.
Diyelim ki dört hafta sonra hâlâ hayatta olsun, Hogwarts'a gitmezse ne olacakti? Niye dönmedi diye
bakmak üzere birini yollarlar miydi? Dursley'lerin onu birakmasini saglayabilirler miydi?
Odasinin içi kararmaya baslamisti. Bitkin, karni guruldayarak, kafasi hep ayni cevap verilemez sorularla
karikmis Harry, huzursuz bir uykuya daldi.
Rüyasinda kendini bir hayvanat bahçesinde halka gösterilirken gördü, kafesine üzerinde "Yasi Küçük
Büyücü" yazan bir kart ilistirmislerdi. Insanlar, o açliktan ölecek halde, zayif düsmüs halde saman bir
yatakta yatarken, parmakliklar arasindan gözleri faltasi gibi, ona bakiyorlardi. Kalabaligin arasinda
Dobby'nin yüzünü gördü ve bagirarak ondan imdat istedi, ama Dobby, "Harry Potter burada güvencede,
efendim!" diye bagirip ortadan yok oldu. Sonra Dursley'ler göründü ve Dudley ona gülerek kafesin
parmakliklarini takirdatti.
"Yeter," diye mirildandi Harry, takirti zaten agriyan basini zonklatmisti. "Beni rahat birak.. kes sunu...
uyumaya çalisiyorum..."
Gözlerini açti Mehtap penceredeki parmakliklarin arasinda parildiyordu. Ve biri gerçekten de
parmakliklarin arasindan faltasi gibi açilmis gözlerle ona bakiyordu: çilli yüzlü, azil saçli, uzun burunlu biri.
Ron Weasley, Harry'nin penceresinin disindaydi.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Kovuk
Harry pencereye sürünüp, parmakliklar arasindan konusabilmek için cami yukari kaldirdi. "Ron!" dedi
soluk soluga. "Ron, nasil yaptin - yani nasil..?"
Karsisindaki manzarayi tam olarak kavrayinca da beyninden vurulmusa döndü. Ron, havanin ortacinda
park etmis, eski, turkuvaz rengi bir arabanin arka penceresinden disari egilmisti. On koltuklarda oturan iki
agabeyleri Fred ve George aa Harry'ye siritiyordu.
"Iyisin ya, Harry?"
"Neler oluyor?" dedi Ron. "Mektuplarima niye cevap vermiyorsun? Bize gelmeni tam on iki kez istedim,
sonra babam eve geldi ve senin Muggle'larin gözü önünde sihir kullandigin için resmi bir uyari aldigini
söyledi."
"Ben degildim .. Peki, o nereden biliyormus?"
"Bakanlikta çalisiyor," dtei Ron. "Biliyorsun, okul disinda sihir yapmamamiz gerekiyor."
Harry, havada duran arabaya bakarak, "Bu lafin senden gelmesi de bir tuhaf hani," dedi.
"Ah, bu sayilmaz" dedi Ron. "Biz sadece ödünç aldik, babamin arabasi, biz büyülemedik. Ama birlikte
yasadigin o Muggle'larin gözü önünde sihir yapmak..."
"Dedim ya, ben degildim - ama simdi açiklamasi çok vakit alir. Baksana, Hogwarts'takilere Dursley'lerin
beni kilitledigini ve geri göndermeyecegini açiklayabilir misin? Besbelli ben de sihir yapamam, çünkü
Bakanlik' bunun üç gündeki ikinci büyüm oldugunu düsünür, bu yüzden de..."
"Kem küm edip durma," dedi Ron, "seni eve götürmeye geldik."
“Ama beni burdan sihirle çikara..."
Ron, basiyla ön koltuklari isaret edip siritarak, "Gerek yok," dedi. "Yanimda kimlerin oldugunu
unutuyorsun."
Fred, bir ipin ucunu Harry'ye firlatti. "Sunu parmakliklara bagla."
Harry, ipi sikica bir çubuga baglarken, "Eger Dursley’ler uyanirsa, öldüm demektir," dedi. Fred de
arabaya gaz verdi.
"Üzülme," dedi Fred, "ve geriye çekil."
Harry geriye, gölgelerin içine, Hedwig'in yanina çekildi. Kus bunun ne kadar önemli oldugunu anlamis
gibiydi, kipirdamiyor ve sesini çikarmiyordu. Araba gitgide daha yüksek sesle çalisti ve Fred birden
arabayi dosdogru yukari sürdü. Parmakliklar, çatir çutur sesler çikararak pencereden söküldü - Harry
kosup pencereden disari bakinca onlari topragin biraz üstünde sallanirken gördü. Ron soluk soluga
parmakliklari arabaya
çekti. Harry endiseyle dinledi, ama Dursley'lerin yatak odasindan ses gelmiyordu.
Parmakliklar Ron'la birlikte güvenli bir sekilde arka koltuga yerlesince, Fred arabayi geri vitese alarak
Harry'nin penceresine olabildigince yaklasti.
"Gir içeri," dedi Ron.
"Ama bütün Hogwarts esyalarim... asam... süpürgem..."
"Nerdeler?"
"Merdivenin altindaki dolapta kilitliler ve ben de bu odadan disari çikamiyorum..."
George, önde, sürücünün yanindaki koltuktan, "Sorun degil," dedi. "Yolumdan çekil, Harry."
Fred ve George, dikkatli dikkatli tirmanip pencereden Harry'nin odasina girdiler. Haklarini vermek
gerek, diye düsündü Harry, George cebinden siradan bir toka çikarip kilidi kurcalamaya baslarken.
"Çogu büyücü, bu tür Muggle numaralarini bilmenin zaman kaybi oldugunu düsünür," dedi Fred, "ama
bize göre bunlar ögrenmeye degen beceriler, biraz agir isleseler de."
Hafif bir klik sesi duyuldu ve kapi ardina kadar açildi.
"Simdi - sandigini alacagiz - sen de ihtiyacin olacagini düsündügün her seyi yakalayip Ron'a ver," diye
fisildadi George.
Ikizler karanlik sahanlikta gözden kaybolurken,
Harry de, "Alt basamaga dikkat edin," diye fisildadi.
"Gicirdiyor." '
Harry odasinda kosusturarak öteberisini topladi ve onlari pencereden Ron'a uzatti. Sonra Fred ve
George'un agir sandigi merdivenlerden yukari tasimalarina yardima gitti. Bu arada, Vernon Eniste’nin
öksürdügünü duydu.
Sonunda nefesleri kesilmis halde sahanliga ulastilar, sonra da sandigi Harry'nin odasindan açik pencereye
tasidilar. Fred, sandigi Ron'la birlikte çekmek için gene arabaya tirmandi. Harry ve George da yatak
odasi tarafindan ittiler. Sandik santim santim, camin içinden kayarak geçti.
Vernon Eniste bir kez daha öksürdü
"Biraz daha," diye soludu Fred, arabanin içinden çekiyordu, "söyle tüm gücünüzle..."
Harry ve George omuzlarini sandiga iyice dayadilar, sandik da pencereden kurtulup arabanin arka
koltuguna geçti.
"Tamam, gidelim hadi," diye fisildadi George.
Ama Harry pencere pervazina tirmanirken, arkasindan ani ve gürültülü bir feryat yükseldi, hemen
ardindan da Vernon Eniste'nin gök gürültüsünden farksiz sesi duyuldu.
"O KAHROLASICA BAYKUS!"
"Hedwig'i unuttum!"
Sahanliktaki elektrik dügmesinin çatirtisi duyulurken Harry deli gibi odayi asti. Hedwig'in kafesini
yakaladigi gibi pencereye dogru bir kosu kopardi ve kafesi Ron'a uzatti. Tam sifoniyere dogru
segirtiyordu ki, Vernon Eniste kilitli olmayan kapiya küt küt vurdu. Kapi da ardina kadar açildi.
Vernon Eniste bir an kapi esiginde dönmüs gibi kaldi, sonra kizgin bir boga gibi bir bögürtü kopardi.
Harry'ye dogru baliklama dalarak onu ayak bileginden yakaladi.
Ron, Fred ve George, Harry'nin kollarindan tutup çekebildikleri kadar kuvvetle çektiler.
"Petunia!" diye kükredi Vernon Eniste. "Kaçiyor! KAÇIYOR!"
Weasley'ler tüm güçleriyle çektiler ve Harry'nin bacagi Vernon Eniste'nin kiskacindan kurtuldu. Harry
arabaya girip, kapi da simsiki kapaninca, Ron haykirdi: "Ayagini gaza bas, Fred!" Araba da birden ay
dedeye dogru yola çikti.
Harry inanamiyordu - özgürdü. Cami indirdi, gece havasi saçini kamçilarken, Privet Drive'in gittikçe
küçülen çatilarina bakti. Vernon Eniste, Petunia Teyze ve Dudley, dilleri tutulmus gibi Harry'nin
penceresinden bakiyorlardi.
"Bir dahaki yaza görüsürüz!" diye haykirdi Harry.
Weasley'ler kahkahadan kirilirken, Harry de, agzi kulaklarinda, koltuguna yaslandi.
Ron'a, "Hedwig'i çikar," dedi, "arkamizdan uçabilir. Kanatlarini söyle bir uzatamayali çok oldu."
George tokayi Ron'a verdi. Bir saniye sonra Hedwig neseyle pencereden disari süzülmüs, bir hayalet gibi
yanlari sira kayarcasina uçuyordu.
"Ee... Anlat bakalim, Harry," dedi Ron, sabirsizlikla. "Neler oldu?"
Harry onlara Dobby hakkinda her seyi anlatti,
Harry'ye uyarida bulunmasini, menekseli puding fiyaskosunu. Söylediklerini bitirdiginde ortaya saskinlik
dolu bir sessizlik çoktu.
Fred sonunda, "Bu iste bir is var," dedi.
"Bir bityenigi oldugu kesin," diye dogruladi George. "Demek bütün bu komplolari sözde kimin kurdugunu
sana söylemedi bile, ha?"
"Sanirim söyleyemedi," diye cevap verdi Harry "Dedim ya, agzindan bir sey kaçirir gibi oldugu her an,
basini duvara vurmaya basliyordu."
Fred ve George'un birbirlerine baktiklarini gördü.
"Ne var, sizce bana yalan mi söylüyordu?" diye sordu Harry.
"Eh," dedi Fred, "söyle diyelim - ev cinlerinin kendi güçlü sihirleri vardir, ama çogu kez, efendilerinin izni
olmadan bunu kullanamazlar. Sanirim ihtiyar Dobby senin 'Hogwarts’a geri dönmeni durdurmak için
gönderildi. Biri bunu espri sanmis olmali. Okulda sana karsi kin güden biri varmi?"
Harry ve Ron bir agizdan ve derhal, "Evet," dediler.
"Draco Malfoy," diye açikladi Harry. "Benden nefret ediyor."
George, arkaya dönerek, "Draco Malfoy mu?" dedi. "Lucius Malfoy'un oglu degil ya?"
"Öyle olmali, sik rastlanan bir isim degil çünkü," dedi Harry. "Neden sordun?"
"Babam ondan söz ederken duydum. Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen'in en siki destekçilerinden biriymis."
Harry’ye bakmak için boynunu uzatan Fred, "Ve Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen yok olunca," dedi, "Lucius
Malfoy geri gelip hiç de böyle bir sey kastetmedigini söyledi. Palavranin daniskasi - babam onun
Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen'in en yakinlarindan biri oldugunu düsünüyor."
Harry de Malfoy ailesi hakkindaki bu söylentileri daha önceden duymustu, onun için hiç sasirmadi. Draco
Malfoy'un yaninda Dudley Dursley bile müsfik, düsünceli ve hassas bir çocuk gibi görünebilirdi.
"Malfoy’larin bir ev cini olup olmadigini bilmiyorum..." dedi.
"Eh, sahipleri eski bir buyucu ailesi olmali," dedi Fred, "ve mutlaka da zenginlerdir."
George, "Evet," dedi, "annem hep ütü yapsin diye bir ev cini ister. Ama bizim sadece tavan arasinda
berbat, yasli bir gulyabanimizle bahçeye yayilmis yercücelerimiz var. Ev cinleri büyük malikânelerde,
satolarda ve böyle yerlerde bulunur. Bizim evde cine rastlamazsin..."
Harry susuyordu. Draco Malfoy çogu kez her seyin en iyisini kullandigina göre, aile buyucu altinina
gömülmüs olmaliydi. Malfoy'u büyük bir malikânede çalimli çalimli dolasirken görür gibi oldu Harry'nin
Hogwarts'a dönmemesi için aile hizmetkârini göndermek de tam Malfoy'un yapacagi türden bir seye
benziyordu. Yoksa Harry, Dobby'yi ciddiye alarak aptallik mi etmisti?
"Neyse," dedi Ron, "seni almaya geldigimize sevindim. Mektuplarimin hiçbirine cevap vermeyince bayagi
endiselenmeye baslamistim. Önce Errol'in kabahati sandim..."
"Erroll da kim?"
"Baykusumuz. Yasli mi yasli. Bir teslimatta yikilip kalirsa, bu ilk olmayacak. Ben de Hermes'i ödünç
almaya çalistim..."
"Kimi?"
"Annemle babamin sinif baskani seçilince Percy'ye aldiklari baykus," dedi Fred ön koltuktan.
"Ama Percy onu bana ödünç vermedi. Ona lazimmis, öyle dedi."
George kaslarini çatti. "Percy bu yaz çok garip davraniyor. Bir sürü mektup gönderiyor ve vaktinin
çogunu odasina kapanmis halde geçiriyor... Yani, bir sinif baskani rozetini parlatmak için insana belli bir
zaman yeter... Çok batiya kaydin, Fred," diye ekledi, gösterge tablosundaki bir pusulaya isaret ederek.
Fred, direksiyonu kivirdi.
Harry, alacagi cevabi tahmin etse de, "Peki, babaniz arabayi aldiginizi biliyor mu?" diye sordu.
"Ee, hayir," dedi Ron. "Bu gece çalismasi gerekiyor. Umarim annem arabayi uçurdugumuzu fark etmeden
onu garaja döndürmeyi basaririz."
"Baban Sihir Bakanligi'nda ne is yapiyor peki?"
"En sikici bölümde çalisiyor," dedi Ron. "Muggle Esyalarinin Kötüye Kullanimi Dairesi."
"Ne dedin?"
"Muggle'larin yaptigi seyleri büyülemekle ilgili, anliyorsun ya, sonunda bir Muggle dükkânina ya da evine
giderlerse diye. Örnegin geçen yil yasli bir cadi öldü, çay takimi da bir antikaci dükkânina satildi. Onu
alan Muggle kadin, evine götürüp arkadaslarina onunla çay ikram etmeye çalisti. Bir kâbustu - babam
haftalarca fazla mesai yapti."
"Ne oldu?"
"Çaydanlik aklini kaçirdi, her yere kaynar çay püskürttü. Bir adam, burnuna kenetlenmis seker
tutacagiyla hastaneye kaldirildi. Babam da çilgina dönmüstü, bürosunda sadece o var, bir de Perkins adli
yasli bir büyücü. Isi örtbas etmek için Hatirlama Muskalari falan yapmak zorunda kaldilar..."
"Ama baban... bu araba..."
Fred güldü. "Evet, babam Muggle'lara ait her seye bayilir, sundurmada bir sürü Muggle esyasi var.
Parçalarina ayirir, büyü yapar, yeniden birlestirir. Eger bizim eve baskin yapsaydi, kendisini derhal
tutuklamasi gerekirdi. Bu durum annemi çildirtiyor."
George, ön camdan asagi sarkarak, "Iste anayol," dedi. "On dakikada orda oluruz... Iyi de olur, hava
aydinlaniyor..."
Doguda, ufukta pembemsi bir parilti görülüyordu.
Fred arabayi asagi dogru indirdi ve Harry yamali bohçaya benzer tarlalarla bir agaçlik gördü.
"Köyün biraz disindayiz," dedi George. "Ottery St Catchpole..."
Uçan araba daha, daha da asagi indi. Artik parlak kirmizi bir günesin ucu, agaçlar arasindan parildamaya
baslamisti.
"Sobe!" dedi Fred, hafif bir sarsintiyla yere çarptiklarinda. Küçük bir bahçede viran bir garajin yanma
inmislerdi. Harry, Ron'un evini ilk kez gördü.
Sanki bir vakitler büyük, tas bir domuz ahiriymis, ama oraya buraya odalar eklenmis ve sonunda ev
birkaç katli hale gelmis gibiydi. Öyle egriydi ki, sanki sihirle ayakta duruyordu (Harry kendi kendine
bunun olabilecegini hatirlatti). Kirmizi damin üstüne dört ya da bes baca konmustu. Giris yakininda yere
saplanmis, bir tarafi egrilmis bir tabelada "Kovuk" yaziliydi. Ön kapinin çevresinde karmakarisik bir lastik
çizme yigini ile çok pasli bir kazan vardi. Birkaç sisman kahverengi tavuk, bahçede orayi burayi
gagaliyorlardi. "Pek bir sey degil," dedi Ron. Privet Drive'i düsünen Harry, sevinçle, "Harika," diye cevap
verdi. Arabadan indiler.
"Simdi çok sessizce yukari çikalim," dedi Fred, "ve annemin bizi kahvaltiya çagirmasini bekleyelim. Sonra
Ron, sen kosarak merdivenlerden inersin, 'Anne, bak gece kim geldi!' dersin. O da Harry'yi gördügüne
çok memnun olur, hiç kimsenin arabayi uçurdugumuzu bilmesi gerekmez."
"Tamam," dedi Ron. "Gel hadi, Harry, benim uyudugum..."
Ron pis yesil bir renge büründü, gözleri eve dikildi. Öbür üçü hizla geriye döndü.
Mrs Weasley tavuklari ürküterek bahçeyi geçmis, geliyordu Dogrusu, kisa, tombul, müsfik yüzlü bir
kadin olarak, kiliç disli bir kaplana inanilmayacak kadar benziyordu.
"Ah," dedi Fred.
"Eyvahlar olsun," dedi George.
Mrs Weasley onlarin önünde durdu, elleri belinde, bir suçlu yüzden digerine bakti. Üstünde, cebinin
birinden bir asanin disari çiktigi çiçekli bir önlük vardi.
"Demek öyle."
George, besbelli sen sakrak, gönül alici oldugunu sandigi bir sesle, "Günaydin, anne," dedi.
Mrs Weasley, öldürücü bir fisiltiyla, "Ne kadar üzüldügüm hakkinda hiçbir fikriniz var mi?" diye sordu.
"Özür dileriz, anne, ama anliyorsun ya, mecburen..."
Mrs Weasley'nin üç oglu da ondan uzundu, ama öfkesi tepelerinde patlarken hepsi küçüldü gitti.
"Yataklar bos! Not yok! Araba gitmis... çarpabilirdiniz... üzüntüden deliye döndüm... sizin umurunuzda
mi?., asla, ömrüm oldukça... bekleyin hele, babaniz eve gelsin, Bili ya da Charlie ya da Percy'de basimiza
hiç böyle seyler gelmemisti..."
"Kusursuz Percy," diye mirildandi Fred.
"PERCY'NIN KITABINDAN BIR YAPRAK BILE ALSAN SANA FAYDASI OLUR!" diye
haykirdi Mrs Weasley, parmagiyla Fred'in gögsünü dürterek. "Ölebilirdiniz, görülebilirdiniz, babanizin isini
kaybetmesine neden olabilirdiniz..."
Saatlerce devam etti sanki. Mrs Weasley, ancak bagira bagira sesi kisildiktan sonra,geriye çekilen
Harry'ye döndü.
"Seni gördügüme çok sevindim, Harry, canim," dedi. "Içeri gel de kahvalti et."
Döndü ve evden içeri girdi, kendisine cesaret verircesine basini sallayan Ron'a endiseli bir bakis atan
Harry de onu izledi.
Mutfak küçük ve hayli sikisikti. Ortasinda ovulmus bir tahta masa ile iskemleler vardi, Harry iskemlesinin
kenarina iliserek etrafa bakti. Daha önce hiç büyücü evine girmemisti.
Karsisindaki duvarda asili saatin sadece bir kolu vardi, üzerinde numara da yoktu. Saatin kiyisina "Çay
yapma vakti", "Tavuklari yemleme vakti" ve "Geç kaldin" gibi seyler yazilmisti. Kitaplar söminenin
üzerinde üç sira halinde yerlestirilmisti. Adlari, Kendi Peynirini Kendin Büyük, Yemekte Sihir ve Bir
Dakikalik Sölen - Buna Sihir Denir! olan kitaplar. Ve eger Harry'nin kulaklari onu aldatmiyorsa,
lavabonun yanindaki eski radyo az önce "Kadin büyücü Celestina Warbeck'in popüler sarkilariyla Cadilar
Saati"ni ilan etmisti.
Mrs Weasley biraz rastgele sekilde kahvaltiyi hazirlayarak tangirdiyor, tavaya sosis atarken de pis pis
ogullarina bakiyordu. Arada bir "aklinizdan ne geçiyordu bilmem" ve "dünyada inanmazdim" gibi seyler
mirildaniyordu.
Harry'nin tabagina sekiz dokuz sosis atarak, "Sana kabahat bulmuyorum, canim," diye onu rahatlatti.
"Arthur ve ben senin için de kaygilandik. Daha dün gece,eger cumaya kadar Ron'a yazmazsan seni gelip
kendimiz aliriz diyorduk. Ama sahiden de" (simdi de tabagina yagda pismis üç yumurta ekliyordu),
"yasadisi bir arabayla ülkenin yarisini geçmek - herkes sizi görebilirdi..."
Asasini kayitsizca lavaboda birikmis bulasiklara dogru salladi, arkada pitir pitir sesler çikararak kendi
kendilerine temizlenmeye koyuldular.
"Hava bulutluydu, anne!" dedi Fred.
"Sen yemek yerken agzini kapali tut bakayim!" diye cevabi yapistirdi Mrs Weasley.
"Onu açliktan öldürüyorlardi, anne!" dedi George.
"Sen de!" dedi Mrs Weasley, ama Harry'nin ekmegini dilimleyip üstüne tereyagi sürerken yüzünün ifadesi
birazcik daha yumusamisti.
Tam o anda upuzun gecelik giymis ufak, kizil saçli birinin mutfakta görünüp küçük, tiz bir çiglik attiktan
sonra yeniden disari kaçisi herkesin dikkatini dagitti.
Ron, yavas sesle Harry’e, "Ginny," dedi. "Kiz kardesim. Bütün yaz senden söz etti."
"Evet, imzani istemesi yakindir, Harry," dedi Fred, siritarak. Ama annesiyle göz göze gelir gelmez, tek
kelime daha etmeden basini tabagina egdi. Dört tabak temizlenene kadar baska hiçbir sey konusulmadi,
tabaklarin temizlenmesi de sasilacak kadar kisa sürdü.
Fred, biçagini ve çatalini sonunda elinden birakarak, "Vay canina, yorulmusum," dedi. "Sanirim yatmaya
gidecegim ve..."
"Hayir," diye sözünü kesti Mrs Weasley. "Bütün gece ayakta durmak senin kendi hatan. Sen benim için
bahçedeki yercücelerini ayiklayacaksin. Tamamen bas edilmez bir hal aliyorlar."
"Ama anne..."
"Ve siz ikiniz de," dedi annesi, gözlerinden simsekler çakarak. Harry'ye ise, "Sen yukari çikabilirsin
canim," dedi. "Onlardan o rezil arabayi uçurmalarini istemedin sen."
Ama kendini cin gibi uyanik hisseden Harry atilip, "Ron'a yardim edecegim," dedi. "Yercücelerinin nasil
temizlendigini hiç görmemistim çünkü..."
"Çok tatlisin, sekerim, ama sikici bir istir. Bakalim Lockhart bu konuda ne diyor?"
Söminenin üstündeki yigindan agir bir kitap çekti. George inledi.
"Anne biz bahçedeki yercücelerini nasil ayiklayacagimizi biliyoruz."
Harry, Mrs Weasley'nin kitabinin kapagina bakti. Üzerinde boylu boyunca süslü altin harflerle Gilderoy
Lockhart'in Ev Zararlilari Rehberi yaziyordu. Ön kapakta çok yakisikli, dalgali sari saçli ve parlak mavi
gözlü bir büyücünün koca bir resmi vardi. Büyücüler dünyasinda hep oldugu gibi, fotograf hareket
ediyordu. Harry'nin Gilderoy Lockhart oldugunu sandigi büyücü onlarin hepsine edepsizce göz kirpip
duruyordu. Mrs Weasley de ona tebessüm etti.
"Ah, müthis," dedi. "Gerçekten de ev zararlilarini iyi biliyor, harika bir kitap..."
Fred, çok iyi duyulan bir fisiltiyla, "Annem ondan hoslaniyor," dedi.
Mrs Weasley, "Gülünç olma, Fred," diye yanitladi, yanaklari bayagi pembelesmisti. "Peki, eger
Lockhart'tan daha iyi bildigini düsünüyorsan, yürü, yap bakalim. Ve ben disari teftise geldigimde o
bahçede tek bir yercücesi kaldiysa Tanri yardimcin olsun."
Weasley'ler esneyerek ve homurdanarak, arkalarinda Harry ile, omuzlari yorgunluktan düsmüs halde
disari çiktilar. Bahçe büyüktü ve Harry'nin gözünde, tam bir bahçenin olmasi gerektigi gibiydi. Dursley'ler
hoslanmazdi bir sürü yabani ot vardi, çimlerin de biçilmesi gerekiyordu ama duvar boyu bogum bogum
agaçlar siralanmisti, her çiçek tarhindan Harry'nin hiç görmedigi çiçekler fiskirmisti. Kurbaga dolu koca
yesil bir havuz da vardi.
Harry, çimenlikten geçerlerken Ron'a, "Muggle'larin da bahçe yercüceleri vardir, biliyorsun," dedi.
"Evet," dedi, basi bir sakayik yigininin içinde, iki büklüm egilmis Ron. "Yercücesi oldugunu sandiklari o
seyleri gördüm. Balik oltalari olan küçük, sisko Noel Babalara benziyorlar..."
Siddetli bir itisme gürültüsü duyuldu, sakayiklar titredi ve Ron dogruldu. "Bu bir yercücesi," dedi hasin bir
edayla.
"Brrak beni! Birak beni!" diye cikledi yercücesi.
Kesinlikle Noel Baba gibi bir sey degildi. Küçüktü, deridenmis gibiydi, tipki patatese benzeyen büyük,
dügüm dügüm, kel bir kafasi vardi. Nasirli küçük ayaklariyla tekme atarken, Ron onu kol mesafesinde
tuttu. Ayak bileklerinden yakalayip tepe üstü çevirdi.
"Böyle yapman gerekir," dedi. Yercücesini basinin üstüne kaldirdi ("Birak beni!") ve kement gibi büyük
daireler halinde çevirmeye basladi. Harry'nin yüzündeki sok ifadesini görünce de ekledi. "Bu onlarin canini
yakmaz baslarini iyice döndürmelisin ki, yercücesi deliklerinin yolunu bulamasinlar."
Yercücesinin bileklerini birakti, havada alti yedi metre uçan yercücesi, çitin ötesindeki tarlaya küt diye
indi.
"içler acisi," dedi Fred. "Bahse girerim ki ben benimkini o kütügün ötesine yollarim."
Harry kisa süre sonra yercucelerine fazla acimamayi ögrendi. Ilk yakaladigini hemen çitin gerisine
birakmaya karar vermisti, ama zaafi hisseden yercücesi ustura gibi dislerini Harry'nin parmagina batirdi, o
da yercücesini silkelemekte güçlük çekiyordu. Ta ki...
"Vay canina, Harry - nerdeyse yirmi metre..."
Çok geçmeden hava uçan yercüceleriyle dolmustu.
George, bir seferde bes alti yercücesi birden yakalayip, "Görüyorsun, fazla zeki degiller," dedi.
"Yercücesi ayiklama isinin basladigim anlar anlamaz hepsi bakmak için yukari firliyor. Simdiye kadar
asagida kalmayi ögrenmis olurlar sanirsin."
Az sonra tarladaki yercuceleri sendeleyen bir hat olusturmus, küçük omuzlarini içeri çekmis
uzaklasiyor-lardi.
Onlarin tarlanin diger tarafindaki çitin ötesinde gözden kaybolmalarini seyrederlerken, "Geri dönecekler,"
dedi Ron. "Buraya bayiliyorlar... Babam onlara çok yumusak davraniyor, komik olduklarini düsünüyor..."
Tam o sirada ön kapi çarpildi.
"Geri döndü!" dedi George. "Babam geldi!"
Kosarak bahçeden geçip eve girdiler.
Mr Weasley gözlügünü çikarmis, gözlerini de yummus, mutfak iskemlesine yigilmisti. Zayif bir adamdi,
tepesi açiliyordu, ama kalmis olan saçi tipki çocuklarininki gibi kipkizildi. Tozlu ve dolasmaktan eskimis
uzun yesil bir cüppe giymisti.
"Ne gece ama," diye mirildandi, hepsi etrafina oturmaya baslarken çaydanliga uzanarak. "Dokuz baskin.
Dokuz! Ve ihtiyar Mundungus Fletcher arkam dönükken nazar etmeye kalkisti..."
Mr Weasley koca bir yudum çay aldi ve içini çekti.
"Bir sey bulabildin mi, baba?" diye sordu Fred, hevesle.
"Bütün elime geçen birkaç tane çekip küçülmüs kapi anahtariyla isiran bir çaydanlik oldu," diye esnedi
Mr Weasley. "Ama benim bölümümü ilgilendirmeyen bayagi pis seyler vardi. Mortlake pek garip birtakim
dag gelincikleri için sorgulanmak üzere götürüldü, ama neyse ki bu Deneysel Büyüler Komitesi'nin isi,
Tanri'ya sükür..."
George, "Insanlar niye anahtarlari küçültme zahmetine katlansin ki?" diye sordu.
"Muggle'lari yemlemek için iste," diye içini çekti
Mr Weasley. "Onlara çekip küçülerek sonunda sifira inen bir anahtar sat ki, ihtiyaçlari oldugu zaman asla
bulamasinlar... Tabii, bu yüzden mahkûm etmek çok zor, çünkü hiçbir Muggle anahtarinin durmadan
çekip küçüldügünü kabul etmez - boyuna kaybediyoruz diye israr ederler. Tanri yardimcilari olsun,
gözlerinin içine bakiyor olsa da sihri görmezlikten gelmek için akla gelen her seyi yaparlar. Ama
bizimkilerin sihir yaptiklari seyleri de söylesem inanmazsiniz -"
"ARABALAR GIBI MI, ÖRNEGIN?
Mrs Weasley, elinde kiliç gibi tuttugu uzun bir ates karistiracagiyla görünmüstü. Mr Weasley yerinde
zipladi, gözleri bir anda açildi. Suçlu suçlu karisina bakti.
"Ara... arabalar mi, Mollycigim?"
"Evet, Arthur, arabalar," dedi Mrs Weasley, gözlerinden simsekler saçarak. "Düsün simdi, bir büyücü
pasli eski bir araba aliyor, karisina bütün yapmak istediginin arabayi parçalarina ayirarak nasil çalistigini
görmek oldugunu söylüyor, oysa aslinda uçsun diye ona sihir yapiyor."
Mr Weasley gözlerini kirpistirdi.
"Eh, sekerim, bence gene de yasalar dahilinde kaldigini göreceksin, yani tabii... sey... karisina gerçegi
söylemis olsa daha iyi ederdi ama... Yasada bir bosluk oldugunu göreceksin... Arabayi uçurmaya
niyetlenmedigi sürece, arabanin uçuyor olabilmesi aslinda..."
"Arthur Weasley, o yasayi yazdiginda bir bosluk olmasini sagladin!" diye bagirdi Mrs Weasley.
"Sagladinki, sundurmandaki bütün o Muggle süprüntüleriyle tamircilik yapmaya devam edebilesin! Ve
bilgine sunulur, Harry bu sabah senin uçurmaya niyetlenmedigin arabayla geldi!"
"Harry mi?" dedi Mr Weasley bos bos. "Harry kim?"
Etrafina bakti, Harry'yi gördü, siçradi.
"Hey Tanrim, Harry Potter mi? Tanistigimiza çok sevindim. Ron bize sizden o kadar çok bahset...
"Ogullarin dun gece Harry'nin evine gidip gelmek için o arabayi uçurdular!" diye haykirdi Mrs Weasley.
"Bakalim bu konuda söyleyecek bur seyin var mi?"
"Sahiden uçtunuz mu?" diye sordu Mr Weasley hevesle. "Isler yolunda gitti mi bari? Yani... yani demek
istiyorum ki..." Lafini sasirdi. Mrs Weasley'nin gözleri simsek çaktiriyordu çünkü. "Bu... bu çok yanlis bir
sey çocuklar gerçekten çok yanlis..."
Mrs Weasley iri bir kurbaga gibi sisinirken, Ron, Harry’e, "Birakalim ne halleri varsa görsünler," dedi.
"Gel, sana yatak odami gösterecegim."
Mutfaktan sivistilar ve dar bir koridordan geçip çarpik bir merdivene geldiler. Merdiven, ev içinde
zikzaklar çizip yükseliyordu. Üçüncü sahanlikta bir kapi aralik duruyordu. Pat diye çarpilmadan önce,
Harry bir çift parlak kahverengi gözün ona dikilmis bakisini yakaladi.
"Ginny," dedi Ron. "Bu kadar utangaç olmasi ne kadar garip, bilmiyorsun, normalde çenesini hiç
kapatmaz.
Iki kat daha çikip, boyasi soyulan ve üzerinde "Ronald'in Odasi" yazili küçük bir levha olan bir odaya
geldiler.
Harry, basi neredeyse egimli tavana degerek içeri girdi ve gözlerini kirpistirdi. Bir firinin içine girer gibiydi:
Ron'un odasindaki her sey turuncunun vahsi bir tonundaydi: yatak örtüsü, duvarlar, hatta tavan. Derken
Harry, Ron'un, eski püskü duvar kâgidinin neredeyse her santimetre karesini ayni cadilar ve büyücülerin
posterleriyle kapladigini fark etti. Hepsi parlak turuncu cüppeler giyiyor, süpürge tasiyor ve enerjik bir
sekilde el salliyorlardi.
"Quidditch takimin mi?" diye sordu Harry.
"Chudley Cannons," dedi Ron, devasa büyüklükte iki siyah C harfi ve hizlanan bir top güllesinin arma
olarak üslendigi turuncu yatak örtüsünü isaret ederek. "Ligde dokuzuncu."
Ron'un okul büyü kitaplari düzensiz bir sekilde bir köseye yigilmisti, hemen yanlarinda bir yigin çizgi
roman vardi, hepsi de Çilgin Muggle Martin Miggs'in Maceralari’ni anlatiyor gibiydi. Ron'un sihirli asasi
pencere pervazinda saydam kurbaga yumurtalariyla dolu bir akvaryumun üstünde duruyordu.
Akvaryumun hemen yaninda, günesli bir noktada sisman kursuni fare Scabbers sekerleme yapiyordu.
Harry yerde duran bir deste Kendi-Kendini-Karistiran iskambile basti ve minik camdan disari bakti.
Çok asagidaki tarlada, Weasley'lerin çitinden içeri teker teker, sinsi sinsi sizan bir yercücesi çetesini
görebiliyordu.
Sonra ona adeta endiseli sekilde, sanki yargisini beklermis gibi bakan Ron'a döndü.
"Biraz küçük," dedi Ron hemen. "Muggle'lann yanindaki odan gibi degil. Ve tavan arasindaki
gulyabaninin hemen altindayim, hep borulara vurup inilder..."
Ama Harry, agzi kulaklarinda, "Bu benim içine girdigim en güzel ev," dedi.
Ron'un kulaklari pespembe kesildi.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Flourish ve Blotts'ta
Kovuk'ta hayat, Privet Drive'dakinden olabildigince farkliydi. Dursley'ler her seyin temiz, tertipli olmasini
isterdi; Weasley'lerin evi ise agzina kadar tuhaf ve beklenmedik seylerle doluydu. Harry mutfak
söminesinin üstündeki aynaya ilk kez bakip da ayna ona, "Gömlegini içine sok, pasakli!" diye bagirdiginda
sok geçirdi. Tavan arasindaki gulyabani, etrafi fazla sessiz bulunca uluyor ve borulari düsürüyordu. Fred
ve George'un yatak odasindan gelen küçük patlamalar ise tamamen normal sayiliyordu. Ancak Harry'nin,
Ron'larin evindeki hayata iliskin olarak en siradisi buldugu sey konusan ayna ya da singirdayan gulyabani
degildi. Oradaki herkesin onu seviyor görünmesiydi.
Mrs Weasley çoraplarinin durumu için yaygara kopardi durdu, her yemekte tabagini dördüncü kez
doldurup onu yemeye zorladi. Mr Weasley yemekte Harry'nin yanina oturmasini seviyordu. Böylece onu
Muggle hayati hakkinda sorularla bombardiman ediyor, elektrik prizleri ve posta servisi gibi seylerin nasil
çalistigim sorabiliyordu.
Harry bir telefon vasitasiyla onunla konusurken, "Büyüleyici!" derdi. "Muggle'larin sihirsiz idare etmek için
bulduklari yöntemler çok ustaca, gerçekten."
Harry, Kovuk'a geldikten yaklasik bir hafta sonra günesli bir sabah Hogwarts'tan haber aldi. O ve Ron
kahvaltiya indiklerinde, Mr ve Mrs Weasley ile Ginny çoktan masaya oturmuslardi. Ginny, Harry'yi
gördügü anda yulaf lapasi kâsesine yanlislikla çarpip büyük bir gümbürtüyle yere düsürdü. Ginny, Harry
bir odaya her girisinde ona buna çarpmaya çok yatkin görünüyordu. Kâseyi almak için masanin altina
daldi ve yüzü batan günes renginde masanin altindan çikti. Harry bunu fark etmemis gibi yaparak oturdu
ve Mrs Weasley'nin ona verdigi kizarmis ekmegi aldi.
"Okuldan mektuplar," dedi Mr Weasley, Harry ve Ron'a sarimsi parsömenden, adresleri yesil
mürekkeple yazilmis, birbirinin esi zarflar uzatarak. "Dumbledore burada oldugunu zaten biliyor, Harry o
adamin da gözünden hiçbir sey kaçmaz. Size de var," dedi, pijamalariyla agir agir içeri giren Fred ve
George'a.
Hepsi mektuplarini okurken birkaç dakikalik bir sessizlik oldu. Harry'ninkinde, her zaman oldugu gibi l
Eylül'de King's Cross Istasyonu'ndan kalkacak Hogwarts Ekspresi'ne binmesi isteniyordu. O yil Harry'ye
gerekecek yeni kitaplarin da listesi vardi.
Ikinci yil ögrencilerine su kitaplar gerekli olacaktir:
Temel Büyüler Kitabî (Sinif 2) (Miranda Goshawk) Ölüm Perisini Kovalamak (Gilderoy Lockhart)
Gulyabanilerle Gezip Tozmak (Gilderoy Lockhart) Cadalozlarla Tatiller (Gilderoy Lockhart) ifritlerle
Geziler (Gilderoy Lockhart) Vampirlerle Seyahatler (Gilderoy Lockhart) Kurtadamlarla Yollarda
(Gilderoy Lockhart) Yeti'yle Geçen Yil (Gilderoy Lockhart)
Kendi Üstesini okumayi bitirmis olan Fred, Harry' ninkine bir göz atti.
"Senden de Lockhart'in bütün kitaplarini alman istenmis!" dedi. "Karanlik Sanatlara Karsi Savunma
dersinin yeni hocasi onun hayrani olmali - bahse girerim bir cadidir."
Fred tam bu noktada annesiyle göz göze geldi ve derhal tabagindaki marmelatla ilgilenmeye basladi.
George da annesiyle babasina çabucak bir göz atarak, "Bunlar hiç de ucuza mal olmaz," dedi.
"Lockhart'in kitaplari sahiden de pahalidir..."
"Eh, idare ederiz," dedi Mrs Weasley, ama dertlenmis görünüyordu. "Ginny'ye almamiz gerekenlerin
çogunu ikinci el aliriz diye düsünüyorum."
Harry, "Ah," dedi Ginny'ye, "Bu yil Hogwarts'a basliyor musun?"
Kiz basini salladi, alev rengi saçlarinin diplerine kadar kizardi ve dirsegini tereyagi tabagina soktu. Neyse
ki bunu Harry'den baska gören olmadi, çünkü o sirada Ron'un büyük agabeyi Percy içeri girmisti.
Giyinmisti bile, Hogwarts sinif baskani rozeti de örgü yelegine ignelenmisti.
"Herkese günaydin," dedi Percy çabucak. "Güzel bir gün."
Geriye kalan tek iskemleye oturdu, ama hani neredeyse o an yerinden siçrayip, altindan tüyleri dökülmüs
gri bir tüy firça çikardi - en azindan Harry böyle sanmisti, ta ki onun nefes aldigini görene kadar.
"Errol!" dedi Ron, gevsemis baykusu Percy'den alip kanadinin altindan bir mektup çikartarak. "Nihayet -
Hermione'nin cevabini getirmis. Ona yazip seni Dursley'lerden kurtarmaya çalisacagimizi söylemistim."
Errol'i arka kapinin hemen içindeki bir tünege tasidi ve üzerinde durdurmaya çalisti, ama hayvan
hemencecik tünekten düstü. Ron da, "Içler acisi," diye mirildanarak, onu bulasiklarin suyu süzülsün diye
koyduklari tezgâha yerlestirdi. Sonra da Hermione'nin mektubunu açti ve yüksek sesle okudu:
Sevgili Ron ve Harry, eger oradaysan, Umarim her sey yolunda gitmistir ve Harry de iyidir ve umarim
onu evden çikarmak için yasadisi bir sey yapmamissindir, Ron, çünkü bu da Harry'nin basini derde sokar.
Sahiden kaygilandim, eger Harry iyiyse lütfen bana hemen haber ver. Ama belki baska bir baykus
kullansan daha iyi olur, çünkü ikinci bir teslimatin bunun isini bitirecegini düsünüyorum.
Ders çalismakla mesgulüm tabii -"Nasil olabilir ki?" dedi Ron, dehset içinde. "Tatildeyiz!"- ve
önümüzdeki çarsamba yeni kitaplarimi almak için Londra'ya gidiyoruz. Niye Diagon Yolu'nda
bulusmayalim?
Mümkün olan en kisa zamanda bana neler oldugunu bildir, sevgiler, Hermione.
Mrs Weasley, masayi temizlemeye basladi. "Eh, bu da pek güzel uyuyor, biz de gidip sizin öteberinizi o
zaman aliriz. Bugün ne yapacaksiniz?"
Harry, Ron, Fred ve George tepeye tirmanip Weasley'lerin sahibi olduklari küçük bir çimenlige gitmeyi
planliyorlardi. Burasi onlari asagidaki köyün gözünden saklayacak agaçlarla çevriliydi. Yani çok yüksege
uçmadikça burada Quidditch antrenmani yapabilirlerdi. Gerçek Quidditch toplari kullanamazlardi, çünkü
bir tanesi kaçip da köyün üstünden uçarsa bunu açiklamak zor olurdu. Onun yerine birbirlerine
yakalasinlar diye elmalar atiyorlardi. Süphesiz en iyi süpürge olan, Harry'nin Nimbus Iki Bin'ine sirayla
bindiler. Ron'un eski Kuyruklu Yildiz'i ise, oralarda uçan kelebekler tarafindan bile geçiliyordu.
Bes dakika sonra, süpürgeler omuzlarinda tepeyi tirmaniyorlardi. Percy'ye onlara katilmak ister mi diye
sormuslar, ama o çok isi oldugunu söylemisti. Harry simdiye kadar Percy'yi sadece yemek saatlerinde
görmüstü. Günün geri kalanini odasina kapanmis halde geçiriyordu.
Fred, kaslarini çatarak, "Keske ne isler çevirdigini bilsem," dedi. "Her zamankinden farkli davraniyor.
Sinav sonuçlari senden bir gün önce geldi. On iki S.B.D. almis, gene de övünüp durdu sayilmaz."
George, Harry'nin yüzündeki saskin ifadeyi görünce, "Siradan Büyücülük Düzeyi," diye açikladi. "Bill'in
de on iki tane vardi. Dikkat etmezsek ailede bir Ögrenciler Baskani daha olacak. Bu utanca
dayanabilecegimi sanmiyorum."
Bili, Weasley'lerin en büyük ogluydu. O ve bir küçügü Charlie, artik Hogwarts'tan ayrilmislardi. Harry
ikisiyle de tanismamisti, ama Charlie'nin Romanya'da ejderhalar üzerine incelemeler yaptigini, Bill'in de
Misir'da büyücüler bankasi Gringotts için çalistigini biliyordu.
George, bir süre sonra, "Annemle babamin bu yil bütün okul gereçlerimizin parasini nasil
karsilayacaklarini bilmiyorum," dedi. "Bes takim Lockhart kitabi! Ve Ginny'nin de bir cüppeye, bir asaya,
her seye ihtiyaci var..."
Harry hiçbir sey söylemedi. Kendini biraz tuhaf hissediyordu. Londra'da Gringotts'ta yeraltindaki bir
mahzende annesiyle babasinin ona biraktigi küçük bir servet yatiyordu. Tabii bu para yalnizca büyücülük
dünyasi için geçerliydi. Galleon'lar, Sickle'lar ve Knut'lari, Muggle dükkânlarinda kullanamazsiniz.
Gringotts'taki hesabindan Dursley'lere hiç söz etmemisti. Sihire iliskin her seye karsi duyduklari dehsetin
koca bir altin yiginini da kapsamina alacagina inanmiyordu.
Mrs Weasley ertesi çarsamba sabahi hepsini erkenden uyandirdi. Adam basi yarim düzine pastirmali
sandviçi çarçabuk yedikten sonra paltolarini giydiler. Mrs Weasley de mutfagin söminesinin üstündeki bir
saksiyi kaldirip içine bakti.
"Stogumuz azaliyor, Arthur," diye içini çekti. "Bugün biraz daha almamiz gerek... Eh peki, önce konuklar!
Önden buyur, Harry'cigim!"
Ve saksiyi ona ikram etti.
Harry onlara bakakaldi, hepsi gözünü ona dikmisti.
"Ne... ne yapmam gerekiyor?" diye kekeledi.
Ron birden, "Uçuç tozuyla hiç uçmamis," dedi. "Kusura bakma, Harry, unuttum."
"Hiç mi?" dedi Mr Weasley. "Ama geçen yil okul gereçlerini almak için Diagon Yolu'na nasil gittin?"
"Metroyla."
"Sahiden mi?" diye sordu Mr Weasley, hevesle. "Yürüten merdiven var miydi? Tam olarak nasil oluyor
da..."
"Simdi degil, Arthur," dedi Mrs Weasley. "Uçuç tozu çok daha çabuk, canim, ama hey Tanrim, daha
önce hiç kullanmadiysan..."
Fred, "Bir sey olmaz, anne," dedi. "Harry, önce bizi gözle."
Saksidan bir tutam isil isil parlayan toz aldi, atesin önüne geldi ve tozu alevlere savurdu.
Ates bir kükreyisle zümrüt yesiline döndü, yükselerek Fred'in boyunu asti. Fred dosdogru atesin içine
girerek, "Diagon Yolu!" diye bagirdi ve yok oldu.
George da elini saksiya sokarken, Mrs Weasley Harry'ye, "Açik seçik konusmalisin, canim," dedi. "Ve
dogru izgaraya çikmaya da dikkat et..."
"Dogru ne?" dedi Harry endiseyle, ates kükreyip George'u gözden uzaklastirirken.
"Bir sürü büyücü atesi var, ama açik seçik konustugun sürece..."
"Bir sey olmaz, Molly, merak etme," dedi Mr Weasley, kendisi de Uçuç tozu alarak.
"Ama canim, ya kaybolursa, teyzesiyle enistesine durumu nasil açiklariz?"
Harry, "Aldirmazlar," diye güvence verdi ona. "Bir bacanin içinde kaybolursam Dudley bunun harika bir
espri oldugunu düsünür, üzülmeyin siz."
"Eh... peki... öyleyse sen Arthur'dan sonra git," dedi Mrs Weasley. "Simdi, atese girince, nereye gittigim
söyle..."
"Ve dirseklerini vücuduna yapistir” diye akil verdi Ron.
Mrs Weasley, "Gözlerini de kapat," dedi. "Yoksa kurum..."
"Rahat dur," dedi Ron. "Yoksa yanlis sömineden çikarsin..."
"Ama panige kapilip erken de çikma, Fred'le George'u görene kadar bekle."
Harry, bütün bunlari aklinda tutmaya çalisarak bir tutam Uçuç tozu aldi, atesin yanina yürüdü. Derin bir
nefes alarak tozu alevlere savurdu, bir adim atti. Ates, ilik bir meltem gibiydi sanki. Agzini açti, açar
açmaz da epeyce sicak kül yuttu.
"Di... Dia... gon Yolu," dedi öksürerek.
Sanki dev bir tapa deliginden asagi çekiliyormus gibi hissetti kendini. Çok hizli dönüyor gibiydi...
kulaklarinda sagir edici bir gürleme vardi... gözlerini açik tutmaya çalisti, ama yesil alevlerin firil firil
dönmesi midesini bulandirdi. Dirsegine sert bir sey çarpinca sikica yanina yapistirdi, hâlâ topaç gibi
dönüyordu... simdi soguk eller yüzünü tokatlar gibiydi... gözlügünün arasindan gözünü kisip bakinca flu bir
sömine seli gördü, arkalarindaki odalara da söyle bir göz atti... pastirmali sandviçler midesinde çalkalanip
duruyordu... Keske dursa dilegiyle gene gözlerini yumdu ve sonra -soguk bir tasa yüzüstü düstü,
gözlügünün sarsildigini hissetti.
Basi dönerek, yara bere içinde, bastan asagi kurumla kapli, yavasça ayaga kalkti. Kirik gözlügünü
gözüne tuttu. Yalnizdi ama nerede oldugu konusunda en ufak fikri yoktu. Bir tek, koca, los bir büyücü
dükkânini andiran bir yerin tas söminesinde durdugunu anlamisti, o kadar - ama buradakilerin hiçbiri
Hogwarts okul listesinde yer alacak cinsten seyler degildi.
Yakinindaki cam bir muhafazada bir yastik üzerinde kurumus bir el, kan lekeli bir iskambil destesi ve ona
dik dik bakan bir cam göz duruyordu. Kötülük saçan maskeler duvarlardan asagi pis pis bakiyordu,
tezgâh üzerinde çesit çesit insan kemigi vardi, tavandan ise pasli, sivri uçlu aletler sarkiyordu. Daha da
beteri, Harry'nin tozlu dükkân vitrininden gördügü karanlik, dar sokak da kesinlikle Diagon Yolu degildi.
Buradan ne kadar çabuk çiksa o kadar isabet olurdu. Söminenin tabanina vurdugu burnu hâlâ sizlayan
Harry çabucak ve sessizce kapiya yöneldi. Ama daha yolun yarisina gelmeden vitrinin öbür yaninda iki
kisi belirdi -- bir tanesi Harry'nin kaybolmus, kuruma bulanmis ve kirik gözlük takmis haldeyken görmek
isteyecegi son kisiydi: Draco Malfoy.
Harry hizla etrafi kolaçan etti, sol yaninda kocaman siyah bir dolap gördü. Ok gibi içine dalip kapilari
çekti, disariyi gözleyecek küçük bir aralik birakti. Birkaç saniye sonra bir zil çaldi ve Malfoy dükkâna
girdi.
Arkasindan gelen adam, olsa olsa babasiydi. Ayni solgun, sivri yüze, oglununkinin esi soguk kursuni
gözlere sahipti. Malfoy sergilenen seylere tembel tembel bakarak lil'kâm geçti ve tezgâhtaki bir zili çaldi.
Sonra da ogluna dönüp, "Hiçbir seye elini sürme, Draco," dedi.
Cam göze elini uzatmis olan Malfoy, "Bana bir armagan alacagini saniyordum," diye cevap verdi.
Babasi parmaklariyla tezgâh üzerinde trampet çalarak, "Sana bir yaris süpürgesi alacagimi söyledim,"
dedi.
"Bina takiminda olmadiktan sonra ne anladim bundan?" Malfoy'ur. somurtkan ve huysuz bir hali vardi.
"Harry Potter'a geçen yil bir Nimbus Iki Bin alindi. Gryffindor'da oynasin diye Dumbledore özel izin verdi.
O kadar iyi bile degil, sadece meshur oldugu için... alninada aptal bir yara izi oklugu için meshur..."
Malfoy, kafatasi dolu bir rafi incelemek için egildi.
"... herkes onun pek akilli oldugunu düsünüyor, yara izi ve süpürgesiyle harika Potter..."
Mr Malfoy ogluna susturmak isteyen bir bakis atti. "Bana bunu on kereden fazla söyledin. Seni
uyariyorum. Harry Potter'dan hoslanmiyor görünmek hiç de... tedbirli bir davranis degil. Hele bizim
cinsimizin çogu ona Karanlik Lord'un yok olmasini saglayan kahraman gözüyle bakarken - ah, Mr
Borgin."
Iki büklüm bir adam, yagli saçlarini elleriyle arkaya yatirarak tezgâhin arkasindan göründü.
"Mr Malfoy, sizi tekrar görmek ne zevk efendim," dedi Mr Borgin, saçlari kadar yagli bir sesle. "Çok
memnun oldum - iste küçükbey de burda - ne kadar hos. Size nasil yardimci olabilirim? Mutlaka
göstermeliyim, daha bugün geldi, fiyati da çok makul..."
"Bugün almiyorum, Mr Borgin, satiyorum," dedi Mr Malfoy.
"Satmak mi?" Mr Borgin'in yüzündeki gülümseme silinir gibi oldu.
"Bakanligin arka arkaya baskin düzenledigini duymussunuzdur mutlaka," dedi Mr Malfoy, iç cebinden bir
parsömen rulosu çikartip Mr Borgin okusun diye açarak. "Benim evde, Bakanlik ugrarsa eger... eee...
beni rahatsiz edebilecek birkaç parça seyim var..."
Mr Borgin burnuna bir kelebek gözlük oturtup listeye bakti.
"Bakanlik sizi rahatsiz etmeye cüret etmez ama, degil mi, efendim?"
Mr Malfoy'un dudagi kivrildi.
"Henüz kapimi çalan olmadi. Malfoy adi hâlâ belli bir saygi uyandiriyor. Ama Bakanlik da burnunu her
seye sokmaya basladi artik. Yeni bir Muggle Koruma Yasasi'na iliskin dedikodular dolasiyor ortada -
eminim ki bunun arkasinda o pire isirikli, Muggle âsigi aptal Arthur Weasley vardir."
Harry sicak bir öfke dalgasina kapildi.
"Ve görüyorsunuz, bu zehirlerden bazilari insanda sanki..."
"Anliyorum, efendim, elbette," dedi Mr Borgin. "Bir bakayim..."
"Bunu alabilir miyim?" diye araya girdi Draco, yastiktaki kurumus eli gösteriyordu.
"Ah, Sanli El," dedi Mr Borgin, Mr Malfoy'un listesini birakip Draco'nun yanina kosturarak. "Içine bir
mum koyarsaniz, sadece sahibine isik verir! Hirsizlarla soyguncularin en iyi dostu' Oglunuz zevk sahibi,
beyefendi."
Mr Malfoy, soguk soguk, "Umarim oglum hirsiz ya da soyguncudan daha iyi bir sey olur, Borgin," dedi.
Mr Borgin hemen düzeltti. "Estagfurullah, efendim, saygisizlik etmek istemedim..."
Mr Malfoy daha da soguk bir edayla, "Ama okulda notlan yükselmezse," diye ekledi, "belki de elinden
gelen tek sey bu olur."
Draco, "Benim kabahatim degil ki," diye cevabi yapistirdi. "Ögretmenlerin hepsinin gözdesi var, o
Hermione Granger..."
"Ailesi büyücü olmayan bir kizin her sinavda seni alt etmesinden utanirsin saniyordum."
"Hah!" dedi Harry kendi kendine, Draco'nun hem utanmis, hem de kizgin görünmesine sevinmisti.
Mr Borgin yagli sesiyle, "Her yerde ayni," dedi. "Büyücü kani artik gittikçe degersizlesiyor..."
Mr Malfoy, "Benim için degil," dedi, uzun burun delikleri tir tir titriyordu.
Mr Borgin yerlere kadar egilerek reverans yapti. "Benim için de degil, efendim, benim için de degil."
"Madem öyle, belki de listeme dönebiliriz," diye lafi kisa kesti Mr Malfoy. "Hayli acelem var, Borgin,
bugün baska yerde önemli isler beni bekliyor."
Çekise çekise pazarlik etmeye basladilar. Harry ise, Draco satilik esyalari inceleyerek adim adim
saklandigi yere yaklasirken kaygiyla onu izledi. Draco uzun bir cellat ipi kangalini incelemek için durdu ve
görkemli bir opal kolyeye ilistirilmis karti aptal aptal siritarak okudu: Dikkat: Dokunmayin. Lanetlidir -
Bugüne Kadar Sahibi Olmus On Dokuz Muggle'in Canini Aldi.
Draco döndü ve tam önündeki dolabi gördü. Adim atti... sapini tutmak için elini uzatti...
"Tamam," dedi Mr Malfoy tezgâhtan. "Gel, Draco!"
Draco geriye dönünce, Harry alnini koluna sildi.
|
|
 |
|
|
|
Sitenin tek amacı kendim yükleyip kendim okumamdır. Hiçbir ticari vs. Amacım yoktur. |
|
|
 |
|
|
|
|