21-70
"Disari! DISARI!"
Vernon Eniste, Harryy'i belinden kavrayip hole atti. Petunia Teyze'yle Dudley de kollarim yüzlerine siper
edip disari firladiktan sonra Vernon Eniste kapiyi çarparak kapadi. Odaya hâlâ mektup yagdigi
duyuluyordu disaridan; duvarlara, yere boyuna mektuplar çarpiyordu.
"Yetti artik," dedi Vernon Eniste, konusurken sakin olmaya çalisiyor, ama bir yandan da biyigini
yoluyordu. "Hepiniz besdakika içinde burada olacaksiniz, derlenip toparlanin. Gidiyoruz. Bir iki elbise alin
sadece. Tartisma istemiyorum!"
Yarim biyikla öylesine tehlikeli biri gibi duruyordu ki, kimse agzini açmayi göze alamadi. On dakika sonra
tahtalarla çivilenip kapatilmiskapilarin disinda, arabadaydilar, otoyola ilerliyorlardi hizla. Dudley arka
koltukta burnunu çekip duruyordu; televizyonunu, videosunu ve bilgisayarini spor çantasina tikistirirken
babasi onu görmüs, kendilerini beklettigi için de kafasina yumrugu indirmisti.
Uzaklastilar. Uzaklastikça uzaklastilar. Petunia Teyze bile nereye gittiklerini sormaya cesaret
edemiyordu. Vernon Eniste arada bir direksiyonu kiriyor, bir sure ters yönde ilerliyordu.
Ne zaman bunu yapsa, "Savusturs unlari... savusturs unlari," diye mirildaniyordu.
Bütün gün ne yemek ne içmek için durdular. Gece çöktügünde Dudley ulumaktaydi artik. Kendim bildi
bileli böyle berbat bir gün geçirmemisti. Karni acikmisti, görmek istedigi bestelevizyon programini kaçirmi
sti, üstelik bilgisayarinda hiç uzayli öldürmeden bu kadar uzun süre geçirmemisti.
Vernon Eniste, sonunda büyük bir kentin dislarinda kasvetli bir otelin önünde durdu. Dudley ile Harry
nemli çarsaflan küf kokan çift yatakli bir odayi paylastilar. Dudley horul horul uyudu, ama gözünü bile
kirpmadi Harry, pencerenin kenarina oturup geçen arabalarin isiklarina bakti, uzun uzun düsündü...
Ertesi sabah kahvaltida bayat misir gevregiyle kizarmisekmek üstünde buz gibi konserve domates yediler.
Tam kahvaltiyi bitirmislerdi ki, otel sahibesi geldi masalarina.
"Özür dilerim, içinizde Mr H. Potter var mi? Bunlardan asagi yukari yüz tane geldi, hepsi resepsiyonda."
Bir mektup uzatti, yesil mürekkeple yazilmisadresi okudular:
Mr H. Potter Oda 17 Railviezv Oteli Cokezvorth
Harry mektubu kapmak için uzandi, ama Vernon Eniste elini itti onun. Kadins askinlikla bakti.
Hemen ayaga firladi Vernon Eniste, "Ben alirim onlari," dedi, kadim izleyerek yemek odasindan çikti.
Saatler sonra, Petunia Teyze, çekinerek, "Eve gitsek daha iyi olmaz mi, sevgilim?" önerisinde bulundu,
ama Vernon Eniste onu duymamisa benziyordu. Tam ne aradigini kimse bilmiyordu. Bir ormanin ortasina
götürdü onlari, çikti, çevresine bakindi, basini salladi, arabaya girdi, yola koyuldular yine. Aynis ey
sürülmüsbir tarlanin ortasinda, bir asma köprünün yarisinda, çok katli bir otoparkin tepesinde de oldu.
O gün ögleden sonra, Petunia Teyze'ye, sikintili sikintili, "Babam çildirdi, öyle degil mi?" diye sordu
Dudley. Vernon Eniste arabayi kiyiya çekmis, hepsini içeriye kilitlemis, ortadan yok olmustu.
Yagmur dindi. Koca koca damlalar düsüyordu arabanin üstüne. Dudley zirlamaya basladi.
"Bugün pazartesi," dedi annesine. "Aksama Büyük Humberto var. Televizyonlu bir yerde kalmak
istiyorum."
Pazartesi. Bu birs ey hatirlatti Harry'ye. Bugün pazartesiyse -televizyondan ötürü gün saymakta güvenilir
biriydi Dudley- yarin saliydi, Harry’nin on birinci dogum günü. Tabii pek de eglenceli geçmezdi onun dog
um günleri - geçen yil armagan olarak Dursley'ler bir elbise askisiyla Vernon Eniste'nin bir çift eski
çorabini vermislerdi ona. Yine de insan her gün on birine basmazdi ki.
Vernon Eniste döndü, gülümsüyordu.I nce uzun bir paket vardi elinde, Petunia Teyze ne aldigini sorunca
da yanit vermedi.
"Uygun yeri bulduk!" dedi. "Hadi! Herkes disari!"
Arabanin disi çok soguktu. Vernon Eniste denize uzanan kocaman kaya gibi birs eyi gösteriyordu.
Kayanin tepesine de insanin hayal bile edemeyecegi kadar berbat bir baraka yerlestirilmisti. Orada
televizyon olmadigi kesindi.
Vernon Eniste, neseyle ellerini çirparak, "Bu gece firtina çikacakmis!" dedi. "Bu bey de incelik gösterip
kayigini ödünç vermeye razi oldu."
Sallana sallana dissiz bir ihtiyar geldi yanlarina, azicik dalgasini geçermisgibi siritarak, asagilarda
de-mir-grisi suda yalpalayip duran eski bir kayigi gösterdi.
"Yetecek kadar erzak aldim," dedi Vernon Eniste, "hadi bakalim, dogru tekneye!"
Kayik buz gibiydi. Enselerinden soguk köpükler ve yagmur giriyor, yüzlerine iliklere isleyen bir rüzgâr
çarpiyordu. Kayaya vardiklarinda aradan saatler geçmisti sanki, Vernon Eniste tökezleyip kayarak kirik
dökük kulübeye götürdü onlari.
Içerisi korkunçtu; yosun kokusu sarmisti her yani, rüzgâr tahta duvarlar arasindaki bosluklardan
vizildiyordu;s ömine islakti, bostu. Sadece iki oda vardi.
Vernon Eniste'nin erzaki çika çika adam basina birer paket gevrekle dört muz çikti. Atesyakmaya çalisti
Vernon Eniste, ama bosgevrek paketleri sadece tütüp büzülüverdi.
"Simdi o mektuplar olmaliydi ki!" dedi neseyle.
Keyfi pek yerindeydi. Besbelli, bu firtinali havada kimsenin kalkip da oraya mektup getirebilecegini
sanmiyordu. Harry de öyle düsünüyordu, ama hiç de hosuna gitmiyordu bu.
Gece çöktü, beklenen firtina patladi. Dev dalgalarin köpükleri kulübenin duvarlarini sirilsiklam etti, azgin
rüzgâr köhne pencereleri sarsmaya basladi. Petunia Teyze ikinci odada birkaç küflü battaniye bulmustu,
güvelerin kemirdigi kanepede Dudley'ye yatak yapti. Vernon Eniste'yle yandaki egri bügrü yataga gittiler,
Harry de yerin en yumusak yerini bulup en ince, en eski battaniyenin altina büzülmeye birakildi.
Gece ilerledikçe firtina da aziyor, kuduruyordu. Harry'nin gözü uyku tutmuyordu. Titriyordu Harry,
yerine daha rahat yerlesmeye çalisiyordu; karni da açliktan gurulduyordu. Gece yarisina dogru baslayan
gök gürültüleri, Dudley'nin horultusunu bastirdi. Dudley'nin kanepenin yanindan sarkan tombul bilegindeki
saatin isikli kadrani, on dakika sonra on bir yasma basacagim söyledi Harry'ye. Yattigi yerde, dogum
gününün tiktaklarla yaklasmasini seyrederken, Dursley'lerin bunu hatirlayip hatirlamayacaklarini düsündü
Harry, bir de o mektuplari yazanins imdi nerede oldugunu.
Besdakika sonra tamam. Disarida bir çatirti duydu Harry. Çati mi çöküyordu acaba? Çökse azicik
isinirdi. Dört dakika kaldi. Belki de Privet Drive'daki ev mektuplarla dolmustu, döndüklerinde ne yapar
eder, birini yürütürdü.
Üç dakika kaldi. Kayaya böyle vuran, deniz miydi? Ya (iki dakika kaldi) o tuhaf gicirti da neydi öyle?
Kaya parçalanip denize mi gömülüyordu?
Bir dakika sonra on birine basacakti. Otuz saniye... yirmi... on - dokuz - Dudley'yi uyandirsa miydi
acaba, keyfini kaçirmak için - üç - iki - bir -
BUMM.
Kulübe tepeden tirnaga sarsildi, Harry dogrulup kapiya dikti gözlerini. Biri vardi disarida, girmek için
kapiya vuruyordu.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Anahtarlarin Bekçisi
BUMM. Yine vurdular kapiya. Dudley siçrayarak uyandi.
Sapsals apsal, 'Top mu atiyorlar?" diye sordu.
Arkalarinda bir çatirti oldu, Vernon Eniste odaya daldi. Bir tüfek vardi elinde - getirdigi o ince uzun
paketin içinde ne oldugunu da böylece ögrenmisoldular.
"Kim var orada?" diye bagirdi. "Uyariyorum seni -silahim var!"
Bir sessizlik oldu. Sonra -
KÜÜT!
Öylesine hizla vuruldu ki kapi, menteselerinden sökülüp kulaklari sagir edici bir gümbürtüyle yere düstü.
Insan azmani dev gibi biri duruyordu kapida. Yüzü yeleye benzer uzun saçlariyla, sarmasdolassakaliyla
neredeyse bütün bütüne örtülmüstü; o kadar saç sakalin arasindan siyah böcekler gibi parildayan gözleri
görülebiliyordu sadece.
Dev bin güçlükle kulübeye girdi, egilince bile kafasi tavana degiyordu. Çömeldi, kapiyi alip kolayca
yerine takti. Disarida firtinanin sesi biraz kesilmisti. Dönüp odadakilere bakti teker teker.
"Simdi bir fincan çay olaydi, ha? Bu yolculuk beni duman etti..."
Dudley'nin korkudan donakaldigi kanepeye dogru yürüdü.
"Toparlan azicik, yagtulumu," dedi yabanci.
Dudley inleyerek kostu, annesinin arkasina saklandi; annesi de, dehset içinde çömelmis, Vernon Enis
te'nin arkasina geçmisti.
"Haa, iste Harry!" dedi dev.
Harry basini kaldirip yirtici, yabani, karanlik yüzüne bakti onun, böcege benzer gözlerin keyifle isidigini
gördü.
"Seni son gördügümde minicik bir bebektin," dedi dev. "Babana benziyorsun tipki, ama gözlerini
annenden almisin."
Vernon Eniste hisirtiya benzer garip bir ses çikardi.
"Hemen buradan gitmenizi istiyorum, efendim!" dedi. "Hers eyi kirip döküyorsunuz!"
"Off, kapa çeneni, Dursley, koca musmula," dedi dev. Kanepenin arkasina uzandi, tüfegi Vernon Enis
te'nin elinden aldi, sanki lastikten yapilmisgibi kolayca büküverdi onu, odanin bir kösesine firlatip atti.
Vernon Eniste garip bir ses daha çikardi, kuyruguna basilmisbir fare gibi.
Sirtim Dursley'lere dönerek, "Neyse - Harry," dedi dev, "dogum günün kutlu olsun. Birs ey getirdim belki
üstüne oturmusumdur, ama nasil olsa tadi degismemistir."
Siyah paltosunun iç cebinden hafifçe ezilmisbir kutu çikardi. Harry titreyen parmaklarla açti onu. içinde
kocaman, yapisyapisçikolatali bir pasta vardi, üstüne de yesil kremayla Mutlu Yillar Harry yazilmisti.
Harry basini kaldirip deve bakti. Tesekkür ederim demek istiyordu, ama kelimeler bogazinda bir
yerlerde kayiplara karismisti sanki, onun yerine, "Sen kimsin?" dedi.
Dev kikirdadi.
"Dogru, kendimi tanitmadim. Ben Rubeus Hagrid. Hogwarts'ta Anahtarlarin ve Topraklarin Bekçisi."
Inanilmaz büyüklükte elini uzatti, Harry'nin bütün kolunu sikti.
Ellerini ovusturarak, "Eh," dedi, "çaya gelmedi mi sira?S u anda çayin yerini baska birs ey tutamaz."
Büzüsmüsgevrek paketlerinin durdugu ocaga ilisti gözleri, burnunu çekerek homurdandi.S ömineye egildi;
ne yaptigini göremiyorlardi onun, ama bir saniye sonra geri çekildi dev, ocakta gürül gürül alevler
yükseldi. Islak kulübeyi titrek bir isik doldurdu; Harry, sanki sicak bir banyoya girmisgibi, tepeden tirnaga
isiniverdi.
Dev, agirligi altinda ezilen kanepeye oturdu yeniden, paltosunun cebinden bin bir türlüs ey çikarmaya bas
ladi: bakir bir gügüm, bir paket ezilmissosis, bir masa, bir çaydanlik, kenarlari kirik birkaç bardak, çay
yapmaya baslamadan önce bir firt çektigi kehribar rengi siviyla dolu birs ise. Kisa sürede kulübe sosis
cizirtisiyla, kokusuyla doldu. Kimse agzini açmadi dev çalisirken, ama tombul, yagli, hafifçe yanmisilk alti
sosisi masayla alirken, Dudleys öyle bir kipirdadi. Vernon Eniste, "Verecegi hiçbirs eye elini bile
sürmeyeceksin, Dudley," dedi sert sert.
Dev belli belirsiz kikirdadi.
"Zaten o pasta göbekli ogluns isecegi kadars ismis, Dursley, kafani takma."
Harry'ye uzatti sosisleri; Harry öylesine açti ki, daha önce agzina bu kadar lezzetli birs ey koymamisgibi
geldi ona; yine de gözlerini devden ayiramiyordu. Sonunda bakti ki, kimsenin birs ey söyledigi yok, "Özür
dilerim, ama gerçekten kim oldugunuzu hâlâ bilmiyorum," dedi.
Dev, çaydan bir yudum alip elinin tersiyle agzini sildi.
"Hagrid de bana, herkes öyle der. Söyledimdi ya, Hogwarts Anahtarlarinin Bekçisiyim. Hogwarts'i
biliyorsun elbet."
"Sey - hayir," dedi Harry.
Hagrids asakaldi.
Hemen, "Özür dilerim," dedi Harry.
"Özür mü dilersin?" diye kükredi Hagrid, gölgelere büzülmüsDursley'lere dikti gözlerini. "Asil onlar özür
dilesin! Mektuplarinin eline geçmedigini biliyordum, ama Hogwarts'i bilmedigin aklimin ucundan bile
geçmediydi! Annenle babanin hers eyi nerede ögrendigini hiç düsünmedi miydin?"
"Nasil hers eyi?" diye sordu Harry.
"NASIL HERS EYIMI?" diye gürledi dev. "Dur bir dakika!"
Ayaga firladi. O öfkeli haliyle bütün kulübeyi kaplamisgibiydi. Dursley'ler duvar dibine sinmislerdi
korkuyla.
Dev, "Yani sizs imdi," diye kükredi, "bu çocugun -bu çocugun! - hiçbirs ey bilmedigini mi söylüyorsunuz
- HIÇBIRS EY?"
Harry ipin ucunun biraz kaçtigini düsündü. Ne de olsa okula gidiyordu, notlan da hiç fena sayilmazdi.
"Birtakims eyleri biliyorum," dedi. "Toplama çikarma gibis eyleri pekâlâ yapabilirim."
Ama Hagrid elinis öyle bir salladi havada, "Bizim dünyamiz hakkinda yani," dedi. "Senin dünyan. Benim
dünyam. Ana-babanin dünyasi."
"Ne dünyasi?"
Hagrid patlamak üzereydi sanki.
"DURSLEY!" diye gürledi.
Bembeyaz kesilmisVernon Eniste, "Sey... mey" gibisinden birs eyler mirildandi. Harry'yes askinlikla bakti
Hagrid.
"Ana babani biliyorsundur elbet," dedi. "Ünlü kisiler onlar. Sen de ünlüsün."
"Ne? Annemle - annemle babam ünlü müydü yani?"
"Bildigin yok... bildigin yok..." Hagrid deli deli bakislarini Harry'ye dikti, parmaklarini saçlarindan geçirdi.
"Kim oldugunu bilmiyor musun?" dedi sonunda.
Vernon Eniste sesine kavustu birdenbire.
"Dur!" diye buyurdu. "Dur bakalim efendi! Çocuga birs ey söylemeni yasakliyorum!"
Vernon Dursley'den daha yüreklisi bile, Hagrid'in kendisine bakisindan tir tir titrerdi; Hagrid konustug
unda, söylediginin her hecesi öfkeyle zangirdiyordu.
"Demek hiç söylemediniz ona? Dumbledore'un biraktigi mektupta yazilanlari anlatmadiniz? Oradaydim
ben! Dumbledore'un biraktigini kendi gözlerimle gördüm, Dursley! Demek bunca yil ondan sakladiniz?"
Harry, "Ne sakladilar benden?" diye sordu merakla.
Vernon Eniste, telasla, "DUR! YASAKLIYORUM SANA!" diye bagirdi.
Petunia Teyze'nin korkudan nefesi tikandi.
"Ne halt ederseniz edin, ikiniz de," dedi Hagrid. "Harry - sen bir büyücüsün."
Kulübeye sessizlik çöktü. Sadece uguldayan rüzgârla denizin sesi duyuluyordus imdi. Solugunu tutarak,
"Neyim?" dedi Harry.
Hagrid, artik daha da çöken, daha da inildeyen kanepeye oturarak, "Büyücüsün elbet," dedi, "azicik eg
itilirsen hem de krali olursun. Öyle bir ana baba her çocuga nasip olmaz! Eh, artiks u mektubunu
okumanin vakti geldi."
Harry sarimsi zarfi almak için elini uzatabildi sonunda; üstünde zümrüt yesili mürekkeple Mr H. Potter,
GirisKati, Kayalar üstündeki Kulübe, Deniz yaziliydi. Mektubu çikarip okudu:
HOGWARTS CADILIK VE BÜYÜCÜLÜK OKULU
Müdür: Albus Dumbledore
'Merlin Nisani, Büyük Usta, Yüksek Cadi, BasSihirbaz, Yüce Basbug, Uluslararasi Büyücüler Konfed.
Sayin Mr Potter,
Hogvarts Cadilik ve Büyücülük Okulu'nda yerinizin ayrilmisoldugunu size bildirmekten mutluluk
duymaktayiz. Gerekli kitap ve gereçlerin listesi ilisikte sunulmustur.
Ders yili i Eylülde baslamaktadir. Baykusunuzu 31 Temmuz'dan önce göndermenizi dileriz.
Sevgilerimizle,
Minerva McGonagall Müdür Yardimcisi
Harry'nin kafasinda havai fisekler gibi patlamaya basladi sorular; önce hangisini soracagina karar
veremiyordu. Birkaç dakika sonra, kekeleyerek, "Ne demek bu, baykusumu bekliyorlar ne demek?" diye
sorabildi.
"Vay canina,s imdi aklima geldi," diye bagirdi Hagrid, elini alnina öyle bir vurdu ki, bu vurusla bir atli
arabayi devirebilirdi; paltosunun içindeki bir baska cepten bir baykus-gerçek, canli, azicik perisan görünü
slü bir baykus-, uzun bir tüy kalem, bir tabaka da parsömen kâgidi çikardi. Dili dislerinin arasinda, birkaç
satir çizik-tirdi; Harry tepesinden bakarak tersten okudu:
Sayin Mr Dumbledore,
Harry'nin mektubu verildi. Yarin onu alacaklarini almaya götürüyorum. Hava felaket. Umarim iyisinizdir.
Hagrid
Hagrid notu kivirdi, baykusun gagasina tutusturdu, kapiya gidip firtinaya atti baykusu. Sonra dönüp sanki
telefonla konusmak gibi siradan bir isyapmisça-sina oturdu.
Harry agzinin bir karisaçik oldugunu fark etti, hemen kapatti onu.
"Nerede kalmistim?" dedi Hagrid, ama o anda Vernon Eniste, yüzü hâlâ kül rengi,s öminenin isigina yakla
sti öfkeyle.
"Gitmiyor," dedi.
Hagrid homurdandi.
"Görelim bakalim, senin gibis isko bir Muggle onu nasil durduracakmis?" dedi.
Harry, ilgiyle, "Bir ne?" dedi.
"Bir Muggle," dedi Hagrid. "Onun gibi büyü-disi insanlara öyle deriz biz. Sende de amma talih varmisya,
ömrümde gördügüm en su katilmamisMuggle ailesinde büyümüsün."
Vernon Eniste, "Onu aldigimizda, bütün bu saçmaliklara son verecegimize yemin etmistik," dedi, "onu
bundan siyiracagimiza! Sihirbazlik denens eyden!"
"Biliyordunuz öyleyse!" dedi Harry. "Sihirbaz oldugumu siz de biliyor muydunuz?"
Petunia Teyze, ansizin, "Biliyorduk!" diye bagirdi. "Biliyorduk*. Tabii biliyorduk! O hinzir kardesim bas
ka birs ey miydi yani! Sen ne olacaktin! O da bir mektup aldi böyle, sonra ortadan yok olup oraya gitti
-okul dedikleri yere-, tatillerde geliyordu eve, cepleri kurbaga yavrulariyla dolu, çay fincanlarini fareye
çeviriyordu. Onu oldugu gibi, garip bir yaratik olarak gören tek kisi bendim! Ama annemle babama
sorarsaniz, yere göge koyamadiklari Lilydi o, ailede bir cadi olmasindan gurur duyuyorlardi!"
Derin bir soluk almak için durdu, sonra içini bosaltmayi sürdürdü. Anlasilan bütün bunlari söylemek için
yillardir bekliyordu.
"Sonra Potter'la tanisti okulda, kaçip evlendiler, sen dogdun, biliyordum senin de onlar gibi olacagini,
onlar gibi tuhaf, onlar gibi - anormal - sonra da, bagisla beni, gitti kendini havaya uçurttu, sen de basimiza
kaldin!"
Harry bembeyaz kesilmisti. Birs ey söyleyecek gücü bulur bulmaz, "Havaya mi uçurttu?" dedi. "Araba
kazasinda öldüklerini söylemistiniz bana!"
"ARABA KAZASI, HA?" diye kükredi Hagrid, Öylesine öfkeyle firlamisti ki yerinden, Dursley'ler kös
elerine sindiler yine. "Lily'yle James Potter araba kazasinda ölecek kisiler mi? Saçmalik bu! Palavra!
Bizim dünyamizda herkes onu biliyor, ama daha Harry'nin kendi geçmisinden bile haberi yok!"
Harry, "Niye? Ne oldu?" diye sordu hemen.
Hagrid'in yüzündeki öfke silindi. Ansizin bir endise aldi onun yerini.
Alçak, üzgün bir sesle, "Bunu beklemiyordum," dedi Hagrid. "Dumbledore söylediydi zaten, sana ulas
mak güç olacak dediydi, hiçbirs eycik de bilmedigini söylediydi. Ah, Harry, bunu dosdogru anlatacak
adam ben miyim, bilemiyorum - ama biri çikip anlatmali -birs ey bilmeden de Hogwarts'a gidemezsin."
Dursley'lere ters ters bakti.
"Eh, anlatacagim kadarini ögrenirsin hiç olmazsa -ama bak, her birs eyi de anlatamam, koskoca bir esrar
bu, bir kismi..."
Oturdu, atese bakti birkaç saniye, sonra, "Sanirim," dedi, "hers ey bir adamla basliyor, ad. - olacak isdeg
il, adindan haberin bile yok, dünyada herkes biliyor onu -" "Kimi?"
"Sey - mecbur kalmadikça adini agzima almam. Kimse almaz." "Neden?"
"Hoppala!I nsanlar hâlâ korkuyor, Harry. Vay canina, amma zormusbu. Neyse, bir büyücü vardi...
sapitti. Ama tam sapitti. Daha da beter. Beterin beteri. Adi..."
Hagrid yutkundu, ama tek kelime çikmadi agzindan.
Harry, "Istersen yaz," diye önerdi. "Yok - beceremem. Peki - Voldemort." Hagrid ürperdi. "Adini
söyletme bir daha. Neyse, bu - bu büyücü, asagi yukari yirmi yil oluyor, kendine yandasaramaya koyuldu.
Buldu da - kimi korkuyordu, kimi de onun gücünden bir parça kapmaya bakiyordu. Güçlüydü güçlü
olmasina. Karanlik günler, Harry. Kime güvenecegini bilmiyordun, tanimadigin cadilara, büyücülere
açilmayi göze alamiyordun... Korkunçs eyler oldu. Hers eyi ele geçiriyordu. Kimileri karsi k oydu elbet -
onlari da öldürdü. Canavarlik. Tek güvenilir yerlerden biri Hogwarts'ti. Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen'in
korktugu tek adam Dumbledore'du. Okulu ele geçirmeyi göze alamadi, o sirada göze alamadi diyelim
"Senin ana baban görüp görecegin en esasli büyücülerdendi. Hogwarts'in en parlak ögrencileriydi onlar!
Is in esrari da burada zaten, Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen belki de bu yüzden onlara hiç mi hiç yanas
amadi... ikisinin de Dumbledore'a yakin oldugunu, Karanlik Van'la bir alisverisleri olmadigim biliyordu
herhalde.
"Belki de onlari kandiririm diye düsürdü... belki de yolundan çekilsinler istiyordu. Herkesin tek bildigi, on
yil önce Cadilar Bayrami'nda, senin de yasadigin köye damlamasiydi. Bir yasindaydin sen. Evinize geldi,
sonra da - sonra da -"
Hagrid kirli mi kirli, leke içinde bir mendil çikardi ansizin, sis düdügüne benzer bir sesle sümkürdü.
"Özür dilerim," dedi. "Ama aci birs ey bu - ana babani tanirim, onlardan iyisini bulamazdin dünyada -her
neyse -
"Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen onlari öldürdü. Sonra da -asil esrar burada iste- seni de öldürmeye kalkti.
Temiz isyapmak istiyordu herhalde ya da adari öldürmek hosuna gidiyordu. Ama beceremedi. Alnindaki
o izi hiç merak ettin mi? Siradan bir kesik degil o. Güçlü bir kötülük dokundu muydu olur - ana babanin,
evinizin bile icabina bakti - ama sana dokunamadi, bu yüzden ünlüsün, Harry. Birini öldürmeyi aklina
koysun, o kimse sagkalamazdi, bir tek sen yasadin, zamanin en iyi cadilarini, büyücülerini öldürdü -
McKinnon'lari, Bone'lan, Prewett'lari - sen ise bir bebektin daha, sagkaldin."
Harry'nin kafasi dayanilmaz acilar içindeydis imdi. Hagrid'in anlattiklari sona ererken, o göz kamastirici
yesil isigin çaktigini gördü yine, daha önce hatirlamadigi kadar açik biçimde - birs ey daha hatirladi,
kendini bildi bileli ilk kere - tiz, soguk, zalim bir kahkahayi.
Hagrid üzüntüyle ona bakiyordu.
"O yikik evden ben kendim çikardim seni, Dumbledore'un buyruguyla. Seni bu salaklara getirdim..."
"Hepsi palavra," dedi Vernon Eniste. Harry siçradi, Dursley'lerin orada olduklarini unutmustu sanki.
Vernon Eniste cesaretini toplamisa benziyordu. Hagrid'e bakiyordu öfkeyle, yumruklarini sikmisti.
"Simdi beni dinle, çocuk," diye homurdandi. "Sende garip birs ey oldugunu ben de kabul ediyorum,
adamakilli bir sopa bunun hakkindan gelirdi belki - annenle baban için anlatilanlar ise... evet, acayip kis
ilerdi onlar, bunu yadsimanin bir anlami yok, bana sorarsan, dünya onlar siz daha iyi - akillarina eseni
yaptilar, o garip büyücüler arasina karistilar - tam da düsündügüm gibi oldu, böyle karanlik bir sonla kars
ilasacaklarini hep biliyordum -"
O anda kanepeden firladi Hagrid, paltosunun içinden eski püskü pembe birs emsiye çikardi. Onu Vernon
Eniste'ye kiliç gibi sallayarak, "Ayagim denk al, Dursley -" dedi, "ayagini denk al - tek laf daha edersen..."
Sakalli bir dev tarafindans emsiyeyles islenmeyi göze alamayan Vernon Eniste, cesaretini bir anda yitirdi
yine. Duvar dibine siginip sustu.
Agir agir soluyarak, "Has öyle," dedi Hagrid, kanepeye oturdu; kanepe bu kere iyice çöktü artik.
Bu arada, sorulacak yüzlerce soru geliyordu Harry'nin aklina.
"Peki, Vol - özür dilerim - yani, Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen'e ne oldu?"
"Güzel soru. Harry. Yok oldu. Kayiplara karisti. Seni öldürmek istedigi gece. Sen de böylece daha ünlü
oldun. Anliyorsun ya, en büyük esrar bu... gittikçe güçleniyordu - niye çekip gitti?
"Rivayete bakilirsa, ölmüs. Bana sorarsan, palavranin daniskasi. Ölecek kadar insanlik yoktu içinde. Bir
rivayete bakilirsa da, hâlâ turp gibi, pusuya yatmis, ama ona da inanmiyorum. Yandaslari bize katildilar
yine. Kimileri sanki derin bir uykudan uyanmisgibi. Dönecek olaydi, öyle yapmazlardi.
"Çogumuz yasadigina inaniyoruz, ama gücü mücü kalmamisdiyoruz. Artik bu isi götüremeyecek kadar
zayiflamistir. Sende birs ey var, Harry, onun sonunu da bu yazdi. Hiç hesaplamadigi birs eyle karsilasti o
gece -neydi, bilmiyorum, kimse bilmiyor - ama seninle ilgili birs ey onun canina okudu."
Hagrid, gözlerinde parildayan bir sicaklikla, saygiyla bakti Harry'ye; ama Harry, gurur duyup sevineceg
ine, bu iste korkunç bir yanlislik oldugunu düsünüyordu. Büyücü mü? Kendisi mi? Nasil büyücü olabilirdi
ki? Bütün yasamim Dudley'nin yumruklarina, Petunia Teyze ile Vernon Eniste'nin asagilamalarina
katlanarak geçirmisti; eger bir büyücü olsaydi, kendisini dolaba her kapamaya kalkislarinda onlar da sigilli
birer kurbagaya dönüsmezler miydi? Bir zamanlar dünyanin en büyük sihirbazini alt etmisti demek; peki,
nasil olmusda Dudley onu boyuna top gibi tekmeleyip durmustu?
"Hagrid," dedi usulca, "galiba bir yanlislik yaptin.
Ben büyücü olamam."
Hagrid'in kikirdadigini görünces asirdi.
"Büyücü degilsin, ha? Korktugunda ya da öfkelendiginde hiç mi olmadiks eylerin gerçeklesmesine yol
açmadin?"
Atese bakti Harry.S imdi düsünüyordu da... ne zaman teyzesiyle enistesini çileden çikaracak garip birs ey
olduysa, Harry ya tedirgindi ya da öfkeli... Dudley çetesi tarafindan kovalanirken, artik nasil olduysa,
kendini damda bulu vermisti... o gülünç tirasla okula gitmeye utanirken saçlari uzayivermisti... hele Dudley
son keresinde kendisine vurdugunda, öcünü almamismiydi, hem de farkina bile varmadan? Onun üstüne
bir boa yilani salmamismiydi?
Gülümseyerek Hagrid'e bakti, onun da sevgiyle isil isil gülümsedigini gördü.
"Gördün mü?" dedi Hagrid. "Harry Potter büyücü degil, ha? Bak bakalim, Hogwarts'ta bir anda nasil üne
kavusacaksin."
Ama Vernon Eniste'nin kolay kolay teslim bayragi çekmeye niyeti yoktu.
"Gitmiyor demedim mi sana?" diye tisladi. "Stone-wall High'a gidecek, gittigine des ükredecek. O
mektuplari okudum, bir sürü ivirzivir gerekiyormus- buyu kitaplari, asalar -"
Hagrid, "Gitmek isterse, senin gibi koca bir Muggle onu durduramaz," diye kükredi. "Lily ile James
Potter'in ogullarinin Hogwarts'a gitmesini engelleyeceksin ha! Kafayi üsütmüsün sen. Onun adi daha dogar
dogmaz ezber edilmisti. Dünyanin en iyi cadilik ve büyücülük okuluna gidecek. Yedi yil sonra kendi
kendini bile taniyamaz. Kendi akranlariyla yasayacak, o kadar da degisiklik olsun artik, Hogwarts'in
görüp görecegi en büyük Müdür yetistirecek onu, Albus Dumbled-"
"ONA HOKKABAZLIK ÖGRETMESIIÇIN KAFADAN ÇATLAK SERSEM BIRI HTIYARA
PARA MARA VEREMEM!" diye bagirdi Vernon Eniste.
Ama çok ileri gitmisti artik. Hagrids emsiyesini kaptigi gibi onun kafasina indirdi. "SAKIN -" diye gürledi,
"ALBUS - DUMBLEDORE -I ÇIN - BENIM - YANIMDA - KÖTÜ - BIR - LAF - ETME!"
Semsiyesini havada vinlatarak Dudley'ye dogru uzatti - eflatun bir isik çakti, hava fisegi gibi bir ses
duyuldu, tiz bir ciyaklama, bir saniye sonra da Dudley oracikta, ellerini tombul poposunda kenetlemis,
dans ediyor, bir yandan da aci içinde uluyordu. Sirtini onlara döndügünde, pantolonundaki bir delikten
firlamiskivircik bir domuz kuyrugu gördü Harry.
Vernon Eniste kükredi. Petunia Teyze'yle Dudley'yi öteki odaya sürüklerken dehset içinde son bir kere
bakti Hagrid'e, kapiyi çarparak kapadi.
Semsiyesine bakti Hagrid, sakalini sivazladi.
Pismanlikla, "Keske kendimi tutaydim," dedi, "ama olacagi varmis. Domuza çevirmek istediydim onu,
ama zaten domuzun tekiydi, bana fazla bir isdüsmedi."
Çali gibi kaslarinin altindan Harry'ye bir göz atti.
"Aramizda kalsin; bunu Hogwarts'ta kimseye söylemezsen memnun olurum," dedi. "Dogrusunu istersen,
benim -s ey - büyü yapmami istemiyorlar. Azicik yapmama izin verdiler, seni izleyeyim, mektuplari ulas
tirayim diye - bu isi üstüme almayi da onun için istedim -"
Harry, "Büyü yapmana neden izin vermiyorlar?" diye sordu.
"Sey - ben de gittiydim Hogwarts'a, ama - ama, ne yalan söyleyeyim, kovuldum. Üçüncü yilimda. Asami
kirdilar, ortadan ikiye böldüler. Ama Dumbledore bekçi olarak tuttu beni. Büyük adams u Dumbledore."
"Niye kovdular seni?"
Yüksek sesle, "Geç oldu artik, yarin çok isimiz var," dedi Hagrid. "Kente gitmemiz gerek, kitap filan
alacagiz."
Kalin siyah paltosunu çikarip Harry'ye firlatti.
"Girs unun altina," dedi. "Azicik kiprasirsa kafam takma, galiba ceplerden birinde bir çift siçan olacak."
BESINCIBÖLÜM
Diagon Yolu
Harry ertesi sabah erkenden uyandi. Ortaligin aydinlandigini biliyordu, ama yine de gözlerini simsiki
kapali tuttu.
Kendi kendine, kesin bir biçimde, "Bir düstü bu," dedi. "Hagrid adinda bir dev gördüm düsümde, geldi,
büyücülük okuluna gidecegimi söyledi. Gözlerimi açinca kendimi evdeki dolapta bulacagim."
Birs eye hizli hizli vuruldugunu duydu ansizin. Yüregi daralarak, "Iste Petunia Teyze, kapiya vuru-v ör,"
diye dusundu, yüregi sikisti. Ama gözlerini açmadi yine. Düsöyle güzeldi ki. Tak. Tak. Tak.
“Peki” diye mirildandi. "Kalkiyorum." Dogruldu, dogrulur dogrulmaz da Hagrid'in agir ÎMJÎO^U dustu
u-.runden. Kulübe günesiçindeydi, firtina dinmisti, Hagrid kirik kanepede uyumaktaydi, pencerede de bir
baykusvardi, gagasina bir gazete sikistirmis, pençesiyle cama vuruyordu.
Ayaga firladi Harry, öylesine mutluydu ki, sanki içinde kocaman bir balons isiyordu. Dosdogru
pencereye gidip cami açti. Baykusiçeri süzüldü, gazeteyi hâlâ uyumakta olan Hagrid'in üstüne birakti.
Yere kondu sonra, Hagrid'in paltosuna saldirdi.
"Yapma."
Baykusu kovalamaya çalisti Harry, ama baykusöfkeyle gagasini gösterdi ona, paltoyu didiklemeyi
sürdürdü.
Harry, yüksek sesle, "Hagrid!" dedi. "Bir baykusvar -"
Kanepeye dogru, "Parasini ver," diye homurdandi Hagrid.
"Ne?"
"Gazete getirdi ya, para istiyor. Ceplerime bak."
Hagrid'in paltosu ceplerden olusmustu sanki -anahtar desteleri, tüfek saçmalari, iplik yumaklari, nanes
ekerleri, çay posetleri... sonunda bir avuç garip görünümlü bozukluk çikardi Harry.
Hagrid, uykulu uykulu, "BesKnut ver ona," dedi.
"Knut mu?"
"O küçük bronzlardan."
Harry küçük bronz paralardan bestane saydi, parayi koyabilsin diye, küçük deri bir kese bagli bacagini
uzatti baykus. Sonra açik pencereden uçup gitti.
Hagrid yüksek sesle esnedi, dogrulup gerindi.
"En iyisi, biz yola düselim, Harry, yapilacak çok isvar bugün, daha Londra'ya gidip okul malzemesi alaca
giz"
Harry büyücü paralarim evirip çeviriyor, onlara bakiyordu. Birs ey gelmisti aklina, gelir gelmez de
içindeki balon püf diye sönüvermisti.
"Sey-Hagrid..."
Koca çizmelerini giymekte olan Hagrid, "Ha?" dedi.
"Hiç param yok - dün gece Vernon Enisteyi de duydun - okula gidip büyü ögrenmem için para
vermeyecek."
Ayaga kalkip kafasini kasiyarak, "Merak etme," dedi Hagrid. "Ana baban sana birs ey birakmadilar mi
saniyorsun?"
"Ama evleri yerle bir olduysa -"
"Altinlarini evde tutmuyorlardi ki, yavrum!I lk duragimiz Gringotts, Büyücüler Bankasi. Bir sosis alsana,
daha soguyup kaskati olmamis- eh, ben de senin dogum günü pastandan bir lokma yiyeyim bari."
"Büyücülerin bankalari mi var?"
"Bir tek Gringotts. Cincüceler isletiyor."
Harry elindeki sosis parçasini yere düsürdü.
"Cincüceler mi?"
"Haa - benden söylemesi, soymaya heveslenmek için adamin fittirmasi gerek. Cincücelere bulasilmaz,
Harry. Birs eyi emanet etmek istiyorsan, Gringotts dünyanin en güvenli yeri - Hogwarts'i saymazsak.
Zaten Gringotts'a gidecektim. Dumbledore dediydi. Hogwarts'in bir isi için."S öyle bir kabardi Hagrid.
"Önemli isleri bana yükler hep. Seni götürmek - Gringotts'tan birtakims eyler almak - anliyorsun ya, bana
güvenir.
"Hers ey hazir mi? Hadi öyleyse."
Harry kayaya kadar Hagrid’i izledi. Hava oldukça açiktis imdi, deniz günesisigiyla parliyordu. Vernon
Eniste'nin tuttugu kayik hâlâ oradaydi, firtina yüzünden suyla dolmustu.
Harry, çevrede bir baska kayik aranarak, "Nasil geldin buraya?" diye sordu.
"Uçtum," dedi Hagrid.
"Uçtun mu?"
"Haa - sonra konusuruz bunu.S imdi yanimda sen varken büyü yapmama izin yok."
Kayiga bindiler, Harry Hagrid'e bakiyordu hâlâ, onun nasil uçtugunu gözünde canlandirmaya çalisiyordu.
Hagrid, çogu zaman yaptigi gibi, Harry'ye yan gözle bakarak, "Simdi kürek çekmek de ayip olacak
yani," dedi. "Ben tutup da -s ey - isleri azicik hizlandirsam, bundan Hogwarts'ta söz etmezsin, degil mi?"
Biraz daha büyü görme hevesine kapilan Harry, "Elbette etmem," dedi. Hagrid pembes emsiyeyi çikardi
yine, ucayla kayigin kenarina iki kere vurdu, karaya dogru hizla ilerlemeye basladilar.
Harry, "Gringotts'u soymaya kalkismak için adamin niye fittirmasi gerek?" diye sordu.
"Büyüler - tilsimlar," dedi Hagrid, konusurken gazetesini açti. "Kasalari ejderhalar koruyormus. Üstelik
bir de yolu bulacaksin - Gringotts Londra'nin yüzlerce kilometre altinda. Metronun taa altinda. Orayi
soyup mali götürsen bile çikincaya kadar açliktan olursun."
Hagrid gazetesini, Gelecek Postasi'ni okurken, Harry oturmusdüsünüyordu. Vernon Eniste insanlarin bu i
si yaparken rahat birakilmalarini söylerdi hep, ama hiç de kolay degildi bu, kendim bildi bileli, Harry'nin
kafasinda hiç bu kadar çok soru dogmamisti.
Hagrid, sayfayi çevirerek, "Sihir Bakanligi her zamanki gibi isleri karman çorman ediyor," dedi.
Harry kendini tutamadi artik, "Sihir Bakanligi da mi var?" diye sordu.
"Elbet," dedi Hagrid. "Dumbledore'un Bakan olmasini istedilerdi, ama Hogwarts'i birakmak istemedigi
için, Bakanlik ihtiyar Cornelius Fudge'a kaldi. Gelmisgeçmisen büyük beceriksiz. Her sabah baykuslar
saliyor Dumbledore'a, Ögüt istiyor."
"Peki ama Sihir Bakanligi'nin görevi ne?" "Asil görevi, ülkede cadilarin, büyücülerin oldugunu
Muggle'lardan gizlemek." "Neden?"
"Neden mi? Neden olacak, Harry, herkes sorunlarini çözmek için büyü pesinde kosar da ondan. Yok
yok, biz bize kalalim, daha iyi."
O sirada usulca rihtima çarpti kayik. Hagrid gazetesini katladi, tasbasamaklari tirmanip sokaga çiktilar.
Küçük kentte istasyona dogru yürürlerken, gelip geçenler gözlerini Hagrid'e dikiyorlardi. Harry
suçlayamiyordu onlari. Herkesten en az iki kat uzun olmasi bir yana, parkmetre gibi siradans eyleri
göstererek, yüksek sesle, "Gördün müs unu, Harry?" diyordu. "Muggle'lar da kafalarini nelere çalis
tiriyor!"
Ona ayak uydurmak için kosmak zorunda kalan Harry, soluk soluga, "Hagrid," dedi, "Gringotts'ta
ejderhalar oldugunu mu söylemistin?"
"Eee, rivayet öyle," dedi Hagrid. "Off, bir ejderham olmasini amma da isterdim."
"Ejderhan olmasini mi isterdin?"
"Çocuklugumdan beri - geldik iste."
Istasyona varmislardi. Besdakika sonra bir tren kalkacakti Londra'ya. "Muggle parasi" dedigis eye akil
erdiremeyen Hagrid, biletleri alsin diye banknotlari Harry'ye verdi.
Herkes trende daha çok bakti onlara. Hagrid iki koltuk kapliyordu; oturdugu yerde kanarya sarisi sirk
çadirina benzer birs ey örmeye koyuldu.
Ilmekleri sayarak, "Mektubun yaninda mi?" diye sordu Harry'ye.
Harry cebinden parsömen zarfi çikardi.
"Iyi," dedi Hagrid. "Sana gerekens eylerin bir de listesi olacak."
Harry bir gece önce gözünden kaçmisikinci bir kâgidi açarak okudu:
HOGWARTS CADILIK VE BÜYÜCÜLÜK OKULU
Forma
Birinci sinif ögrencileri için gerekli esyalar:
i. Üç takim düz iscüppesi (siyah)
2. Sivri uçlu düz bir gündeliks apka (siyah)
3. Bir çift koruyucu eldiven (ejderha der isi ya da benzeri)
4. Kislik bir pelerin (siyah, gümüstokali)
Bütün ögrencilerin elbiselerinde adlan yazili künyeler alacaktir.
Ders Kitaplari
Bütün ögrenciler asagida belirlileri kitaplardan birer
tane edinecektir:
i. Siniflar için Temel Büyüler Kitabi (Miranda Goshavvk)
Sihir Tarihi (Bathilda Bagshot)
Sihir Kurami (Adalbert VVaffling)
Biçim Degistirme içinI lk Adim (Emerle Switch)
Bin Bir Büyülü Ot ve Mantar (Phyllida Spore)
Sihirli Yiyecek ve içecekler (Arsenius Jigger)
Olagandisi Yaratiklar ve Yasadiklari Yerler (Newt
Scamander)
Karanlik Güçler: Kendini Savunma El Kitabi (Quentin Trimble)
Öteki Gereçler
1 asa
1 kazan (kalayli, orta boy)
1 takim cam ya da kristals ise
1 teleskop
1 takim pirinç ölçek
Ögrenciler bir baykusYA DA bir kedi YA DA bir kurbaga getirebilirler.
VELÎLERIN DIKKATINE. BIRINCISINIF ÖGRENCILERININ SÜPÜRGELERINI
KULLANMALARI YASAKTIR.
Harry,s askinlikla, "Bütün bunlari Londra'da bulabilir miyiz?" diye sordu.
"Gidecegin yeri biliyorsan, elbet," dedi Hagrid.
Harry Londra'ya hiç gitmemisti. Hagrid yolu biliyor gibiydi, ama daha önce hep alisilmadik biçimlerde
yolculuk ettigi de apaçik ortadaydi. Metroda turnikeye sikisti, trene binince de koltuklarin küçüklügünden,
çok agir gittiklerinden yakindi.
Kirik dökük bir yürüyen merdivenden çikip da kendilerini iki yani magazalar sirali civil civil bir yola
attiklarinda, "Muggle'lar büyüsüz nasil beceriyorlar, aklim ermiyor," dedi.
Öylesine iriydi ki Hagrid, kalabaligi kolayca yariyordu; Harry'nin bütün yaptigi, onun hemen arkasindan
yürümekti. Kitapçilarin, müzik magazalarinin, hamburger büfelerinin, sinemalarin önünden geçtiler, ama
hiçbir yerde büyülü asalar satildigina dair bir belirti yoktu. Siradan insanlarla dolu siradan bir sokakti bu.
Kilometrelerce asagida büyücülerin altin yiginlari gömülü müydü gerçekten? Büyü kitaplari, süpürgeler
satan dükkânlar var miydi? Yoksa bütün bunlar Dursley'lerin baslarinin altindan çikan koca birs aka
miydi? Harry, Dursley'lerin gülmekle uzaktan yakindan ilgileri olmadigini bilmeseydi öyle düsünürdü belki,
yine de Hagrid'in anlattiklari da pek inanilacak gibi degildi. Ama Harry ister istemez ona güveniyordu.
Hagrid, durarak, "Iste," dedi. "Çatlak Kazan. Ünlü bir yerdir."
Ufacik, köhne bir meyhaneydi burasi. Hagrid eliyle göstermeseydi, Harry farkina bile varmayacakti onun.
Hizla gelip geçenler meyhaneye bakmiyorlardi bile. Bir yanindaki büyük kitapçidan öteki yanindaki
plakçiya kayiyordu gözleri, Çatlak Kazan'i sanki hiç görmüyorlardi. Garip bir duygu uyandi Harry n u
içinde, sanki meyhaneyi sadece Hagrid'le kendisi görmekteydi. Daha bu duygusunu dile getiremeden,
Hariid onu içeriye sürükledi.
Ünlü bir yer için çok karanlikti Çatlak Kazan, dökülüyordu. Bir kösede üç besyasli kadin oturmus, beyaz
sarap içiyordu.I çlerinden biri upuzun tir pipo tüttürmekteydi. Silindirs apkali ufak tefek bir adam, saçlari
iyice dökülmüs, yapisyapisbir cevize benzeyen yasli barmenle konusuyordu.I çeri girdiklerinde miriltilar
durdu. Herkes Hagrid'i taniyor gibiydi; el sallayip gülümsediler ona; barmen, bir kadehe uzanarak. “Her
zamankinden mi, Hagrid?" dedi.
Hagrid, koca elini Harry'nin sirtina vurup onu sendeleterek, "Içemem, Tom," dedi. "Hogwarts görevi bas
indayim."
Gözlerini Harry'ye dikerek, "Yoksa," dedi barmen, "sakin bu-bu-?"
Çatlak Kazan derin bir sessizlige gömüldü birden-bire.
Yasli barmen, "Vay canina!" diye fisildadi. "Harry Potter... ne büyük bir onur."
Tezgâhin arkasindan firladi, gözleri yasli, Harry'nin yanma kosup elini yakaladi.
"Hosdöndünüz, M- Potter, hosdöndünüz."
Harry ne diyecegini bilemedi. Herkes ona bakiyordu. Pipolu kadin, söndügünün farkinda bile olmadan,
piposunu püfleyip duruyordu. Isil isildi Hagrid.
Derken, iskemle gicirtilari yükseldi, Harry kendini Çatlak Kazan'da herkesle tokalasirken buldu.
"Ben Doris Crockford, Mr Potter, sonunda sizi gördügüme inanamiyorum.'
"Öyle mutluyum ki, Mr Potter, öyle mutluyum ki!"
"Hep elinizi sikmak istemisimdir - kalbim duracak!"
"Nasil sevindim, anlatamam, Mr Potter. Adim Diggle. Dedalus Diggle."
"Sizi daha önce görmüstüm!" dedi Harry; Dedalus Diggle heyecandan silindirs apkasini düsürdü. "Bir ma
gazada bana selam vermistiniz."
Çevresindekilere bakarak, "Hatirliyor!" diye bagirdi Dedalus Diggle. "Duydunuz mu? Beni hatirliyor!"
Harry herkesle tokalasti da tokalasti - Doris Crockford tokalastiktan sonra hep siraya giriyordu yine.
Soluk yüzlü bir delikanli, tedirgin, yaklasti. Gözlerinden biri segiriyordu.
"Profesör Quirreil!" dedi Hagrid. "Harry Profesör Quirrell Hogvvarts'taki ögretmenlerinden biri."
Harry'nin eline yapisarak, "P-P-Potter," diye kekeledi Profesör Quirrell, "si-sizi ta-tanidigima ne kadar
se-sevindim, anlatamam."
"Ne tür büyü ögretiyorsunuz, Profesör Quirrell?
"Ka-Ka-Karanlik Sanatlara Karsi Sa-Savunma," diye mirildandi Profesör Quirrell,s imdi bu konu
üstünde durmak istemiyordu sanki. "Si-sizin için ge-gerekmez, ha, P-P-Potter?" Tedirgin tedirgin güldü.
"Ma-malze-menizi alacaksiniz herhalde? Be-ben de vampirler üs-üstüne bir ki-kitap almaya geldim."
Vampir sözünden bile tüyleri ürpermise benziyordu.
Ötekiler, Profesör Quirrei'nin Harry'yi esir almasina izin vermediler. Hepsinden kurtulmak ise yaklasik on
dakika sürdü. Sonunda, Hagrid bütün o gürültüde sesini duyurabildi.
"Gitmemiz gerek - alacak çoks ey var. Hadi, Harry."
Doris Crockford Harry'nin elini son kere sikti, öne düstü Hagrid, tezgâhin arkasindan geçip, içinde bir
çöp tenekesiyle ayrik otlarindan baska birs ey olmayan, duvarlarla çevrili küçük bir avluya çiktilar.
Hagrid, Harry'ye siritti.
"Söylemedim miydi sana? Nasil ünlü oldugunu söyledimdi. Seni görünce Profesör Quirrell'm bile eli ayagi
tutuldu - laf aramizda, hep zangir zangir titrer."
"Hep tedirgin midir böyle?"
"Haa, elbet. Zavallicik. Parlak zekâ. Kitaplardan çalisip ögrenirken iyiydi, birs eyi yoktu, ne zaman ki bir
yil izin alip uygulamaya geçti... Kara Orman'da vampirlerle karsilasmis, öyle diyorlar, cadalozun tekiyle de
basi derde girmis- ondan sonra eskisi gibi olamadi artik. Ögrencilerinden korkar, kendi ögrettigi dersten
bile korkar - haydaa, nerede benims emsiyem?"
Vampirler? Cadalozlar? Kafasi karmakarisik olmustu Harry'nin, o arada Hagrid çöp tenekesinin
yanindaki duvarda tuglalari saymaya koyulmustu.
"Üç yukari... iki saga... " diye mirildandi. "Tamam, çekil biraz, Harry."
Semsiyesinin ucuyla duvara üç kere vurdu.
Dokundugu tuglas öyle bir titredi - oynadi - küçük bir delik belirdi ortasinda - delik büyüdü, büyüdü - bir
saniye sonra Hagrid'in bile geçebilecegi kemerli bir geçitteydiler. Geçit, kivrila kivrila uzayip gözden yok
olan tasdöseli bir sokaga açiliyordu.
"Diagon Yolu'na hosgeldin," dedi Hagrid.
Harry'nins askinligi karsisinda siritti. Kemerin altindan geçtiler. Harry kafasini çevirip arkasina bakti
hemen, delik bir anda kapanmis, kemer yine sapasaglam bir duvar oluvermisti.
En yakin dükkânin önündeki kazanlar gün isiginda piril piril parliyordu. Üstlerindeki tabelada Kazanlar
-Her Boy - Bakir, Pirinç, Kalay, Gümüs- Otomatik Karistirmak - Katlanir yaziliydi.
"Bir tane alacagiz sana," dedi Hagrid. "Ama önce parayi almamiz gerek."
Keske sekiz gözüm daha olsaydi diye düsünüyordu Harry. Sokakta yürürken basini her yana çeviriyor,
bir anda hers eyi görmeye çalisiyordu: dükkânlari, önlerindeki esyalari, alisveriseden insanlari. Tombul bir
kadinin yanindan geçtiler; kadin aktarin önünde basini iki yana sallayarak söyleniyordu: "Ejderha cigeri,
grami on yedi Sickle, çildirmisbunlar..."
Üstünde Bin Bir Çesit BaykusDükkâni - Yirtici, Uysal, Boz, Kahverengi, Karbeyazi Baykuslar yazan
karanlik bir dükkândan belli belirsiz baykusötüsleri geliyordu. Harry'nin yasiti birkaç çocuk, burunlarini
süpürgelerin sergilendigi bir vitrine yapistirmislardi. Harry, içlerinden birinin, "Bak," dedigini duydu, "yeni
NimbusI ki Bin - bundan hizlisi yok -" Cübbe satilan, teleskop satilan, Harry'nin daha önce hiç görmedigi
garip gümüsgereçler satilan dükkânlar, yarasa dalaklariyla, yilanbaligi gözleriyle dolu fiçilarin, cilt cilt kitap
yiginlarinin, tüy kalemlerin, parsömen rulolarinin, iksirs iselerinin, ay kürelerinin sergilendigi vitrinler...
"Gringotts," dedi Hagrid.
Öteki küçük dükkânlarin tepesinde yükselen karbe-yazi bir binaya gelmislerdi. Piril piril tunç kapilarin
önünde, sirmali kiz üniformasiyla bir -
"Evet, bir ciddice bu," dedi Hagrid; beyaz tasmerdiveni çiktilar sessizce. Cincüce, Harry'den bir kans
daha kisaydi. Esmer bir yüzü, zeki bakislari, sivri bir sakali vardi; parmaklariyla ayaklarinin çok uzun oldu
gunu fark etti Harry.I çeri girerlerken, cincüce egilerek selam verdi, ikinci bir kapinin önündeydilers imdi,
bu kapi gümüstendi, üstündes unlar yaziliydi:
Gir bakalim, yabanci, ama dikkat et, sakin Kendini koyverip de hirsa kapilmayasin, Alin teri dökmeden
köse dönme hevesi Canina okur sonra, bak bizden söylemesi, Senin olmayan birs ey yürüteceksen unut
Aklini basina al, sonra da kendini tut, Hirsizliga kalkarsan, bir daha düsün yine, Baskas eyler bulursun çil
altinlar yerine.
"Söyledigim gibi, burayi soymaya kalkanin fittir-masi gerek," dedi Hagrid.
Gümüskapinin önünde bir çift cincüce egilerek selamladi onlari; uçsuz bucaksiz mermer bir salona
girdiler. Yüz kadar cincüce daha uzun mu uzun bir bankin arkasindaki yüksek taburelere oturmus,
kocaman hesap defterlerine birs eyler yaziyor, pirinç terazilerde para tartiyor, merceklerle degerli taslar
inceliyordu. Salondan disari açilan sayilamayacak kadar çok kapi vardi daha, baska cincüceler de o
kapilardan insani, "a yol gösteriyordu. Hagrid'le Harry banka yaklastilar.
Hagrid, o anda isyapmayan bir cincüceye, "Günaydin," dedi. "Mr Harry Potter'in kasasindan biraz para
almaya geldik."
"Anahtari yaninizda mi, efendim?"
"Buralarda bir yerde olacak," dedi Hagrid, ceplerini bankin üstüne bosaltmaya basladi, cincücenin hesap
defterinin üstüne bir avuç yapisyapisköpek bisküvisi yayildi. Burnunu kiristirdi cincüce. Harry, sag
larindaki cincücenin herbiri kor büyüklügünde bir yigin yakutu tartmasini seyrediyordu.
Sonunda, "Buldum," dedi Hagrid, küçücük bir altin anahtar gösterdi.
Cincüce anahtari inceledi.
"Tamam görünüyor."
Hagrid, gögsünüs isirip böbürlenerek, "Profesör Dumbledore'dan da bir mektup getirdim," dedi. "Yedi
yüz on üçüncü kasadaki Ne-Oldugunu-Bilirsin-Sen'le ilgili."
Cincüce mektubu dikkatle okudu.
Sonra onu Hagrid'e uzatarak, "Peki," dedi. "Biri sizi iki kasaya da götürecek. Griphook!"
Griphook bir baska cincüceydi. Hagrid köpek bisküvilerini ceplerine doldurdu yine, Griphook'un
arkasinda, salondan disari açilan kapilardan birine yöneldiler.
Harry, "Yedi yüz on üçüncü kasadaki Ne-Oldugu-nu-Bilirsin-Sen nedir?" diye sordu.
Hagrid, gizemli bir biçimde, "Söyleyemem," dedi. "Çok gizli. Hogwarts isi. Dumbledore bana güvendi.
Söylersem görevimi kötüye kullanmisolurum."
Griphook onlara kapiyi açti. Yine mermerle karsilasacagini saniyordu Harry,s asirdi. Mesalelerin
aydinlattigi daracik tasbir koridordaydilar. Dimdik asagi iniyordu koridor, yerde incecik raylar vardi. Islik
çaldi Griphook, raylar üstünde gicirdayarak küçük bir araba geldi hemen. Arabaya bindiler -Hagrid biraz
zorluk çekti gerçi- ve yola koyuldular.
Önce bulmacaya benzeyen dönemeçli geçitlerden ilerlediler. Harry unutmamaya çalisti, sol, sag, sag, sol,
orta çatal, sag, sol, ama olanaksizdi bu. Zangirdayan araba yolu biliyor gibiydi, çünkü Griphook onu
yönetmiyordu.
Harry'nin gözleri, çarpan soguk hava yüzünden sizliyordu; ama faltasi gibi açik tuttu onlari. Bir keresinde
geçidin sonunda alevlerin yükseldigini gördü sanki, bunun bir ejderha olup olmadigim anlamak için hemen
arkasina döndü, ama geç kalmisti - yerde ve tavanda kocaman sarkitlar, dikitler bulunan bir yeralti
gölünden geçerek daha da derinlere daldilar.
Arabanin gürültüsünde sesini duyurmaya çalisarak, "Aklim ermiyor," dedi, "sarkitla dikit arasindaki fark
ne?"
"Sarkitta 's' harfi var ya," dedi Hagrid. "Simdi soru sorma bana. Galiba kusacagim."
Sahiden de yemyesil olmustu, araba sonunda geçit duvarindaki bir kapinin yaninda durdugunda, hemen
firladi Hagrid, dizlerinin titremesini önlemek için duvara yaslandi.
Griphook kapinin kilidini açti.I çeriden çikan yesil bir duman sardi ortaligi; dagilincas askinliktan
yutkundu Harry.I çeride altin para kümeleri vardi. Gümüstepecikleri. Küçük bronz Knutlardan olusmus
tepecikler.
"Hepsi senin," diye gülümsedi Hagrid.
Hepsi Harry'nin - inanilacak gibi degildi. Durs-ley'ler bunu bilmiyorlardi anlasilan, bilselerdi, göz açip
kapayincaya kadar hepsine el koyarlardi. Boyuna yakinmazlar miydi, Harry kendilerine ne kadar tuzluya
patliyor diye? Demek bu arada, Londra'nin taa derinlerine gömülü küçük bir servetin de sahibiydi.
Hagrid, Harry'nin torbaya biraz para koymasina yardimci oldu.
"Altinlar Galleon," diye açikladi. "On yedi gümüsSickle bir Galleon eder, yirmi dokuz Knut da bir Sickle
eder, o kadar basit. Tamam, o kadari birkaç döneme yeter, gerisi burada kalsin, güven içinde."
Griphook'a döndü. "Simdi de yedi yüz on üç numarali kasa, lütfen, biraz daha agir gidebilir miyiz?"
Griphook, "Sadece tek hiz var," dedi.
Gittikçe hizlanarak daha da derinlere iniyorlardis imdi. Keskin dönemeçlerden geçtikçe hava sögüdü da
sögüdü. Tangir tungur bir yeralti çukurunu astilar, Harry kenardan egilip asagidaki karanlik çukurda ne
oldugunu anlamaya çalisti, ama Hagrid homurdanarak ensesine yapistigi gibi çekti onu.
Yedi yüz on üçüncü kasanin anahtar deligi yoktu.
Griphook, kasilarak, "Geri durun," dedi. Uzun parmaklarindan biriyle kapiyi oksadi; kapi eriyip gitti.
"Bunu Gringotts cincücelerinin disinda biri yapmaya kalkarsa, kapi onu emerek içeri çeker," dedi
Griphook. "Oradan çikamaz artik."
Harry, "Içeride biri var mi yok mu diye sik sik bakiyor musunuz?" diye sordu.
Griphook, pis sayilabilecek bir siritmayla, "Yaklasik on yilda bir," dedi.
Harry, en siki önlemlerle korunan bu kasanin içinde olaganüstü birs ey olduguna inaniyordu, essiz
mücevherleri görmek için merakla egildi - kasa, ilk bakista bosmusgibi geldi ona. Sonra kahverengi kâg
ida sarilmispis bir paket gördü yerde. Hagrid paketi alip paltosunun içine koydu. Onun ne oldugunu ög
renmeye can atiyordu Harry, ama sormayi göze alamadi.
"Hadi bakalim," dedi Hagrid, "dogru cehennem arabasina - yolda da birs ey sorma bana, agzimi
açma-sam iyi olacak."
Çilginca bir araba yolculugundan sonra Grin-gotts'un önündeydiler yine, gün isigindan gözleri kamas
iyordu. Harry'nin bir torba parasi vardis imdi. Sevinçten nerelere kosacagini bilmiyordu. Kaç Galleon kaç
para eder, bilmesi gerekmiyordu, hiç bu kadar parasi olmamisti - Dudley'nin bile ömür boyu kazandig
indan daha çoktu bu.
Hagrid, basiyla Madam Malkin'in Her Duruma Göre Cüppeleri’ni göstererek, "Simdi bir forma alalim
sana," dedi. "Bak, Harry, ben Çatlak Kazan'da bir tek atmaya tüysem kizmazsin ya?S u Gringotts
arabalari perisan ediyor beni." Hâlâ keyifsiz görünüyordu, Harry de Madam Malkin'in dükkânina tek bas
ina girdi, tedirgindi.
Madam Malkin eflatunlar içinde, kisa boylu, güler yüzlü bir cadiydi.
Harry daha agzini açarken, "Hogvvarts mi, güzelim?" dedi. "Her boydan var burada -s u anda bir
delikanliya da veriyoruz."
Dükkânin arkasinda, bir taburenin üstünde solgun, sivri yüzlü bir çocuk duruyordu, bir baska cadi da
onun uzun siyah cüppesini igneliyordu. Madam Mal-kin onun yanindaki bir baska tabureye çikardi
Harry'yi, kafasindan bir cüppe geçirip etek boyunu ayarlamak için ignelemeye koyuldu.
"Merhaba," dedi çocuk, "sen de mi Hogwarts'a?"
"Evet," dedi Harry.
Çocuk, "Babam yanda kitap aliyor, annem de sokagin basindaki asalara bakiyor," dedi. Kelimeleri
uzatarak bezgin bezgin konusuyordu. "Sonra onlari yarissüpürgeleri bakmaya götürecegim. Birinci
siniftakilerin neden kendi süpürgeleri olmasin, anlamiyorum. Bir tane alsin diye babami zorlarim, sonra da
bir yolunu bulur, onu gizlice sokarim okula."
Harry hemen Dudleyi hatirladi.
Çocuk, "Senin kendi süpürgen var mi?" diye devam etti.
"Hayir," dedi Harry.
"Hiç Quidditch oynadin mi?"
Harry, "Hayir," dedi yine, Quidditch de neyin nesiydi acaba?
"Ben oynadim - Babam takima seçilmezsem bunun düpedüz cinayet olacagini söylüyor. Bence de öyle.
Hangi binada kalacagini biliyor musun?"
Her dakika daha da afallayan Harry, "Hayir," dedi.
"Zaten oraya gidinceye kadar kimse bilemez bunu, öyle degil mi, ama ben Slytherin'de kalacagimi
biliyorum, bütün ailem orada kalmis- bir de Hufflepuff ta kaldigim düsünsene - tek dakika durmaz, hemen
ayrilirdim. Sen olsan ayrilmaz miydin?"
"Hmm," dedi Harry, keske daha ilginç birs ey söyleyebilseydim diye düsündü.
Çocuk, vitrini isaret ederek, "Hey,s u adama bak!" dedi ansizin. Hagrid duruyordu orada, Harry'ye
siritiyor, içeri neden giremedigini belirtmek için de elindeki iki kocaman dondurma külahini gösteriyordu.
"O, Hagrid," dedi Harry, çocugun bilmedigi birs eyi bildigine seviniyordu. "Hogwarts'ta çalisiyor."
"Haa," dedi çocuk, "adini duymustum. Bir çesit usak, degil mi?"
"Bekçi," dedi Harry. Her saniye daha az hoslaniyordu çocuktan.
"Evet, öyle. Yabani biriymis- okul bahçesinde bir kulübede yasiyormus, arada bir sarhosolur, büyü
yapmaya kalkar, yatagini atese verirmis."
Harry, "Bence piril piril biri," dedi sogukça.
Çocuk, burun kivirarak, "Öyle mi?" dedi. "Neden seninle birlikte? Annen baban nerede?"
Harry, "Öldüler," dedi kisaca. Çocukla bu konulara girmek istemiyordu.
"Özür dilerim," dedi çocuk, sesi pek de özür diler gibi çikmiyordu. "Ama onlar da bizdendiler, degil mi?"
"Büyücüydüler, bunu soruyorsan eger."
"Ötekileri aramiza almamalilar, öyle degil mi? Ayni degiliz, bizim gibi yetistirilmemisonlar. Düsünsene sen,
bazilari mektup alincaya kadar Hogvvarts'in adini bile duymamis. Köklü büyücü ailelerin çocuklarini
almalilar sadece. Sahi, senin soyadin ne?"
Harrynin yanit vermesine firsat kalmadan, "Tamam, güzelim," dedi Madam Malkin; Harry de, konusmayi
yarida kestigi için özür dilemeye bile gerek görmeden tabureden atladi.
"Eh," dedi suratsiz çocuk, "Hogwarts'ta görüsürüz herhalde."
Harry, Hagrid'in aldigi dondurmayi (çikolatali, bögürtlenli, üstü findikli) yerken pek konusmadi.
"Nen var?" dedi Hagrid.
Harry düpedüz yalan söyledi: "Yok birs ey." Parsömenle tüy kalem almak için durdular. Harry, yazdikça
rengi degisen birs ise mürekkep buldugu için keyiflenir gibi oldu. Dükkândan çikarlarken, "Hagrid,
Quidditch nedir?" diye sordu.
"Vay canina, Harry, ne kadar azs ey bildigini boyuna unutuyorum - daha Quidditch'ten bile haberin yok!"
"Keyfimi iyice kaçirma," dedi Harry. Madam Malkin'de rastladigi solgun yüzlü çocugu anlatti Hagrid'e.
"- Muggle ailelerin çocuklari okula alinmamaliymis-"
"Sen Muggle bir aileden gelmiyorsun ki. Senin kim oldugunu bileydi - ana babasi büyücüyse eger, senin
adini ezber ederek büyümüstür - Çatlak Kazan'da da gördün. Her neyse, akli mi erer onun, benim bildig
im büyücülerin en esaslilarindan bazilari bile Muggle ailelerden gelme - anani düsün! Bir de ananin kardes
ine bak!"
" Quidditch nedir peki?"
"Spor. Büyücü sporu.S ey gibi - Muggle'lar dünyasinin futbolu gibi birs ey - herkes bayilir Quidditch'e
-havada oynanir, uçan süpürgeler üstünde, dört top vardir - kurallari anlatmak uzun issimdi."
"Peki, Slytherin'le Hufflepuff nedir?"
"Okul binalari. Dört tane var. Herkes Hufflepuff m bespara etmedigini söyler, ama -"
Harry, üzüntüyle, "Ben herhalde Hufflepuff tayim," dedi.
Hagrid, sir verir gibi, "Slytherin olacagina Hufflepuff olsun," dedi. "Sapitan cadilar, büyücüler içinde
Slytherin'de bulunmamistek kimse yok. Biri de Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen' di."
"Vol- özür dilerim - Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen Hogwarts'ta miydi?"
"Yillar yillar önce," dedi Hagrid.
Flourish ve Blotts adli bir dükkâna girip Harry'nin ders kitaplarini aldilar, raflar tavana kadar kitaplarla
doluydu, deri ciltli, kaldirim tasi büyüklügünde kitaplarla, ipek kapakli, posta pulu kadar minik kitaplarla,
garip simgelerle dolu kitaplarla, bazi kitaplarin içi ise bombostu. Hiçbirs ey okumayan Dudley bile
bayilirdi bunlara. Hagrid, Harry'yi sürükleyerek, Profesör Vindictus Viridian'in Lanetler ve Karsi-Lanetler
(Arkadaslarinizi Büyüleyin, Düsmanlarinizi En Yeni Öç Yöntemleriyle Çatlaan: Saç Dökülmesi, Bacak
Titremesi, Dil Tutulmasi, daha neler neler) kitabindan zorla uzaklastirdi.
"Dudley'yi nasil çatlatabilirim, onu bulmaya çalisiyordum."
"Fena fikir degil, ama özel durumlar disinda Mugg-le'lar dünyasinda büyü kullanmak yasaktir," dedi
Hag-rid. "Hem zaten daha beceremezsin, o düzeye gelinceye kadar çok çalisman, çoks ey ögrenmen
gerek."
Hagrid, Harry'nin altin bir kazan almasina da izin vermedi ("Listede kalayli diyor"), ama güzel bir takim
iksir ölçegiyle açilir kapanir pirinç bir teleskop aldilar. Aktara gittiler sonra, dükkân o kadar etkileyiciydi
ki, insan o berbat çürük yumurta ve lahana kokusunu bile duymuyordu. Yerde yapisyapisfiçilar vardi;
duvarlara otlarla, kurutulmusköklerle, parlak tozlarla dolu kavanozlar siralanmisti; tavandan hayvan dis
leriyle kivrik pençeler dizili ipler sarkiyordu. Hagrid tezgâhin arkasindaki adamdan Harry için bazi temel
iksir malzemeleri isterken, Harry de tanesi yirmi bir Galleon'a satilan gümüstek boynuzlu at boynuzlarini,
minicik, parlak siyah böcek gözlerini (kepçesi besKnut) inceliyordu.
Aktardan çikinca Harry'nin listesine bir daha bakti
Hagrid.
"Bir tek asa kaldi - haa, sahi, daha dogum günü armaganini almadim.'"'
Harry kipkirmizi kesildigini fark etti.
"Birs ey alman gerekmez -"
"Ben de biliyorum, gerekmez. Bak, ne diyecegim. Hayvanini ben alayim. Kurbaga olmaz, kurbagalarin
modasi geceli yillar oldu, herkes makaraya alir seni - kediler desen, hosuma gitmez, beni aksirtirlar. Bir
baykusalayim sana. Bütün çocuklar baykusister, çok da ise yararlar, postaciliktin tut da her bir isi
yaparlar."
Yirmi dakika sonra, hisirtilarla, kanat çirpislariyla, mücevher parlakliginda gözlerle dolu o karanlik Bin Bir
Çesit BaykusDükkâr.i'ndan çikiyorlardi. Harry'nin elinde büyük bir kafes, kafesin içinde de basini
kanadinin altina sokmus, uyuklayan çok güzel kar beyazi bir baykusvardi. Tipki Profesör Quirrell gibi
kekeleyerek tesekkür üstüne tesekkür etti Hagrid'e.
Hagrid, "Tesekküre degmez," dedi boguk bir sesle. "Dursley'ler herhalde pek birs ey vermemislerdir
sana. Sadece Ollivander'ler kaldis imdi - asa satilan tek yer orasi, sana da en iyi asayi almaliyiz."
Büyülü asa... Harry en çok bunu istiyordu.
Son dükkân daracikti, külüstür mü külüstürdü. Kapinin üstünde yaldizli harflerle Ollivander'ler: Kusursuz
Asa Yapimcilari - Kurulusu: Î.Ö< 382 yaziliydi. Tozlu vitrindeki solmusmor yastikta bir tek asa
duruyordu.
Içeri girerlerken dükkânin derinliklerinde bir çingirak çaldi. Ufacik bir yerdi burasi; bombostu, ince
bacakli bir iskemleden baska birs ey yoktu. Hagrid de ona oturup beklemeye koyuldu. Harry, çok kati
kurallari olan bir kitapliga girmisgibi bir duyguya kapildi; aklina yeni gelen bazi sorulari sormak yerine
tavana kadar dizilmisdar kutulara bakmayi yegledi. Her nedense, ensesi kasiniyordu. Buradaki toz ve
sessizlik gizli bir büyüye karismisgibiydi.
"Iyi günler," dedi yumusak bir ses. Harry siçradi.
Hagrid de siçramisti herhalde, büyük bir çatirti kopmustu çünkü, o da ince bacakli iskemleden hemen
kalkmisti.
Dükkânin loslugunda ay gibi parildayan kocaman, soluk gözleriyle yasli bir adam duruyordu karsilarinda.
Harry, çekinerek, "Merhaba," dedi. "Evet," dedi adam. "evet, evet. Sizi yakinda görecegimi biliyordum.
Harry Potter." Soru degildi bu. "Gözleriniz annenizin gözlerine çekmis. Daha dün gibi geliyor, o da
buradaydi, ilk asasini almaya gelmisti. Yirmi alti santim uzunlugunda, incecik, sögütten yapilmis. Tilsim için
çok uygun bir asa."
Mr Ollivander daha da yaklasti Harry'ye. Keske gözlerini kirpsa diye düsündü Harry. O gümüsrengi
gözler insani ürpertiyordu.
"Ama babaniz maun bir asa begenmisti. Yirmi dokuz santim. Esnek. Biraz daha güçlü, biçim degistirmek
için birebir. Evet, babaniz onu seçmisti - aslina bakarsaniz, asa büyücüyü seçer tabii."
Mr Ollivander o kadar yaklasmisti ki, Harry'yle burun buruna gelmislerdi neredeyse. Harry, o sisli
gözlerde kendi yansimasini görüyordu. "Demek burasi..." Mr Ollivander, uzun, beyaz parmagiyla
Harry'nin
alnindakis imsek izine dokundu.
"Yazik," dedi usulca, "bunu yapan asayi da ben satmistim. Otuz dört santim. Porsuk. Güçlü bir asa, çok
güçlü, yanlisellere geçerse... Eger o asanin dünyada ne gibi islerde kullanilacagini kestirebilseydim..."
Basini iki yana salladi, derken Hagrid'i gördü, Harry de bir oh çekti.
"Rubeus! Rubeus Hagrid! Seni yeniden görmek ne güzel... Mese, kirk buçuk santim, oldukça esnek,
öyle degil miydi?"
"Evet, efendim, öyleydi," dedi Hagrid.
"Güzel asaydi dogrusu. Ama seni kovduklarinda ortasindan kirdilar, degil mi?" dedi Mr Ollivander,
birdenbire sertlesmisti.
Ayaklanni sallayarak, "Sey - evet, kirdilar," dedi Hagrid. Sonra coskuyla, "Ama parçalari hâlâ bende,"
diye ekledi.
Mr Ollivander, azarlarcasina, "Kullanmiyorsun ya?" dedi.
Hagrid, "Hayir, efendim," dedi hemen. Harry, onun konusurken pembes emsiyesine simsiki yapistigini
fark ermisti.
Mr Ollivander, Hagrid'e dik dik bakarak, "Hmmm," dedi. "Eh - Mr Potter. Bir bakalim." Üstü gümüs
çizgili uzun bir mezura çikardi cebinden. "Asa kolunuz hangisi?"
"Sey - ben sagelimi kullanirim," dedi Harry.
"Uzatin kolunuzu. Tamam." Harr^nin omuzundan parmagina, bileginden dirsegine, omuzundan ayak
ucuna, dizinden koltuk altina ölçüsünü aldi. Sonra da kafasinin çevresini ölçtü. Ölçü alirken, "Her
Ollivander asasinda güçlü bir büyü özü vardir, Mr Potter," dedi. "Biz tek boynuzlu at kulan, anka telekleri,
ejderha yü-regi tellerini kullaniriz. Ollivander asalari hiç birbirine benzemez, tek boynuzlu atlarin,
ejderhalarin, ankalarm birbirlerine benzemedikleri gibi. Tebii baska büyücü asalarindan ayni sonucu
alamazsiniz '
Harry birdenbire fark etti: Burun deliklerinin arasini ölçen mezura bu isi kendi kendine yapiyordu. Mr
Ollivander raflari karistiriyor, kutular indiriyordu.
"Yeter," dedi, mezura da gevseyerek yere yigiliver-di. “Peki öyleyse, Mr Potter.S unu deneyin. Kayinag
aci ve ejderha yüregi tellerinden. Yirmi üç santim. Güzel ve esnek. Tutups öyle bir sallayin.”
Harry asayi aldi ve (bu isi aptalca bularak) havada salladi, ama Mr Ollivander hemen kapti.
"Akçaagaç ve anka telegi. On sekiz santim. Vizildar. Deneyin-"
Harry denemeye kalkti - ama daha havaya kaldiririn Mr Ollivander asayi çekti aldi.
(avi, ha i - bunu alin, abanoz ve tek boynuzlu a,. YirmibesDU v * ^ santim esnek. Hadi, hadi, dene.”
Harry dene un u . . .j uv Mr Ollivander'in ne bekledigini Harry rru hix" b* ~n ordu Oe.iedigi asalar yigini
ince bacakli iskeou -i > oûvudükre Duyuyordu Mr Ollivander asa çikardikça artiyordu.
' Tr müsteri ha"* Merak , Mr Ollivander erdr en bulaca - oak^-ns jino -eve. ned^r ol--' ^ • ji bi*
kar-^u. - dikeri, defno ve parmaklarinda. Basinin üstüne kaldirdi onu, tozlu havada vinlatarak indirdi;
asanin ucundan hava fisekleri gibi kirmizi, altin rengi kivilcimlar fiskirdi, duvarlarda oynasan isiklar belirdi.
Hagrid sevinç çigliklari atarak el çirpti; Mr Ollivander, "Ah, bravo!" diye bagirdi. "Evet, tamam, ah, çok
güzel. Vay, vay, vay... ne tuhaf... ne kadar tuhaf..."
Harry'nin asasini kutusuna koydu yine, kahverengi kâgida sardi; bir yandan da, 'Tuhaf... tuhaf..." diye
mirildaniyordu.
"Özür dilerim," dedi Harry, "nedir tuhaf olan?"
Mr Ollivander soluk bakislarim Harry'ye dikti.
"Sattigim her asayi hatirlarim, Mr Potter. Tek tek hepsini. Telegi asanizda olan anka, bir baska telek
daha vermisti - bir tek telek. Kaderinize bu asanin düsmesi çok tuhaf, çünkü sizde o izi birakan bunun
kardesiydi."
Harry yutkundu.
"Evet, otuz dört santim. Porsuk. Böyles eylerin olmasi gerçekten tuhaf. Unutmayin, asa büyücüyü seçer...
Sizden büyük isler beklememiz gerektigini düsünüyorum, Mr Potter... Ne de olsa, Adi Anilmamasi
Gereken Kisi büyük isler basarmisti - korkunç, evet, ama büyük isler."
Harry ürperdi. Mr Ollivander'den pek de hoslandigini sanmiyordu. Asa için yedi altin Galleon verdi, Mr
Ollivander de yerlere kadar egilerek onlari geçirdi.
Aksam günesi iyice alçalmisti gökte, Harry ile Hagrid Diagon Yolu'ndan indiler; duvardan, sonra da artik
bosalmisÇatlak Kazan'dan geçtiler. Yolda yürürlerken hiç konusmadi Harry; metroda herkesin
kendilerine nasils askinlikla baktiklarini bile fark etmedi; elleri garip paketlerle doluydu, üstüne üstlük bir
de uyuklayan baykusvardi Harry'nin kucaginda. Yürüyen merdivenden PaddingtonI stasyonu'na çiktilar;
Harry, ancak Hagrid omzuna vurdugunda anladi nerede olduklarini.
“Tren kalkmadan iki lokma birs ey yemeye vaktimiz var” dedi Hagrid.
Harry'ye bir hamburger aldi, yemek için plastik koltuklara oturdular. Harry boyuna çevresine bakiyordu.
Hers ey nedense garip görünmeye baslamisti.
"iyisin ya, Harry? Pek sessiz duruyorsun," dedi Hagrid.
Harry anlatabilecegini pek sanmiyordu. Yasaminin en güzel dogum gününü geçirmisti - yine de -
hamburgerini kemirerek uygun sözleri bulmaya çalisti.
"Herkes özel biri oldugumu düsünüyor," dedi sonunda. "Çatlak Kazan'dakiler, Profesör Quirrell, Mr
Ollivander... ama büyü konusunda hiçbirs ey bilmiyorum. Nasil büyüks eyler bekleyebilirler benden?
Ünlüyüm, neden ünlü oldugumu da bilmiyorum. Vol - özür dilerim - annemle babamin öldügü gece neler
oldu, hiç hatirlamiyorum."
Hagrid masadan egildi. O yabani saçlarinin, kaslarinin arkasinda simsicak bir gülümseme vardi.
"Merak etme, Harry. Kisa zamanda ögrenirsin. Herkes Hogwarts'ta ise sifirdan baslar, takma kafani.
Kendin ol, yeter. Biliyorum, kolay degil bu. Öne çikarildin, çetin is. Ama Hogvvarts'ta çok güzel vakit
geçireceksin - ben geçirdim - aslina bakarsan, hâlâ geçiriyorum."
Hagrid, Harry'yi trene bindirdi. Tren Dursley'lere götürecekti onu. Eline de bir zarf tutusturdu.
"Hogwarts'a biletin," dedi. "Eylülün ilk günü -King's Cross - hepsi bilette yazili. Dursley'lerle bir sorunun
olursa, baykusunla hemen bir mektup yolla, beni nerede bulacagini bilir... Yakinda görüsürüz, Harry."
Tren istasyondan ayrildi. Harry, gözden yok oluncaya kadar bakmak istedi Hagrid'e; koltugundan kalkip
burnunu pencereye dayadi, gözlerini kirpistirdi, Hagrid gitmisti.
ALTINCI BÖLÜM
Peron Dokuz Üç Çeyrek'ten Yolculuk
Harry'nin Dursley'lerle son ayi pek de keyifli geçmedi. Dogru, Dudley öyle korkuyordu ki Harry'den,
onunla ayni odada kalmayi göze alamiyordu; Petunia Teyze ile Vernon Eniste de onu dolaba kapatmiyor,
birs ey yapmaya zorlamiyor, ona bagirmiyordu - aslina bakilirsa, agizlarini bile açmiyorlardi. Yari korku,
yari öfkeyle, Harry'nin oturdugu koltukta sanki kimse yokmusgibi bosbosbakiyorlardi. Birçok açidan bir
gelismeydi bu, ama bir süre sonra sikici olmaya basladi.
Pek çikmadigi odasinda Harry'ye yeni baykusu arkadaslik ediyordu. Harry, Hedvvig diyordu ona, Sihir
Tarihi'nde buldugu bir addi bu. Ders kitaplari çok ilginçti. Yataginda sirtüstü yatip gece yarilarina kadar
onlari okuyordu, bu arada Hedvvig açik pencereden diledigi gibi uçup gidiyor, cani isteyince de
dönüyordu. Petunia Teyze'nin odayi süpürmeye gelmemesi de büyüks ansti dogrusu, çünkü Hedvvig ölü
fare getiriyordu boyuna. Harry her gece uykuya dalmadan önce, duvara astigi kâgitta bir günün daha
üstünü çiziyor, l Eylül'e ne kadar kaldigini hesapliyordu.
Agustosun son günü, ertesi gün King's CrossI stasyonu'na gitme konusunu teyzesiyle enistesine açmayi
düsündü, salona indi; Dursley'ler televizyonda bir yarisma programi seyrediyorlardi. Orada oldugunu
belirtmek için bogazini temizledi; Dudley çiglik atarak odadan kaçti.
"Sey - Vernon Eniste?"
Vernon Eniste seyrettigi programa homurdandi.
"Sey - yarin King's Cross'ta olmam gerekiyor -Hogvvarts'a gitmek için."
Vernon Eniste bir daha homurdandi.
"Acaba siz beni götürebilir misiniz?"
Homurdanma. Harry, bunun evet anlamina geldigini çikardi.
"Tesekkür ederim."
Tam odasina çikacakti ki, Vernon Eniste konustu.
"Büyücüler okuluna da trenle mi gidilirmis! Uçan halilari güveler mi yemisyoksa?"
Harry birs ey söylemedi.
"Neredeymisbu okul?"
"Bilmiyorum," dedi Harry, daha önce hiç aklina gelmemisti bu. Cebinden Hagrid'in verdigi bileti çikardi.
"Saat on birde Peron Dokuz Üç Çeyrek'ten kalkan trene binecegim," dedi.
Teyzesiyle enistesi gözlerini ona diktiler.
"Peron kaç?"
"Dokuz üç çeyrek."
"Saçmalama," dedi Vernon Eniste, "Peron Dokuz Üç Çeyrek diye birs ey olamaz."
"Bilette öyle yaziyor."
"Kudurmusbunlar," dedi Vernon Eniste, "hepsi sapitmis. Sen de anlayacaksin bunu. Gör de bak. Peki,
King's Cross'a götürürüz seni. Yarin Londra'ya gidecegiz zaten, yoksa kilimi bile kipirdatmazdim."
Harry, bir dostluk bagi kurmaya çalisarak, "Neden gidiyorsunuz Londra'ya?" diye sordu.
Vernon Eniste, "Dudleyi hastaneye götürüyoruz," dedi. "Smeltings'e gitmeden önce kuyrugunun alinmasi
gerek."
Harry ertesi sabah beste uyandi; öylesine heyecanli, öylesine tedirgindi ki, bir daha uyuyamadi. Kalkip
kot pantolonunu giydi, istasyona büyücü cüppesiyle gitmek istemiyordu çünkü - üstünü trende degistirirdi.
Gerekli hers ey tamam mi diye Hogvvarts listesini bir daha inceledi, Hedvvig'i kafesine kapatti, sonra
odada bir asagi bir yukari dolasarak Dursley'lerin kalkmasini beklemeye basladi.I ki saat sonra, Harry'nin
büyük, agir sandigi Dursley'lerin arabasina yüklenmis, Petunia Teyze, Dudley'yi Harry'nin yanina oturtmus,
yola koyulmuslardi.
On buçukta King's Cross'a vardilar. Vernon Eniste sandigi bir el arabasina yükledi, Harry'yle birlikte
istasyona girdi. Harry'nin daha önce hiç tanik olmadigi bir incelikti bu; sonunda Vernon Eniste peronlarin
önünde, suratinda pis bir siritisla durdu.
"Eh, geldik iste, çocuk. Dokuz numarali peron - on numarali peron. Senin peron ikisinin arasinda bir
yerlerde olmali, ama daha yapip bitirememisler anlasilan."
Hakli sayilirdi tabii. Peronlarin birinin basinda kocaman bir plastik dokuz, yanindakinin basinda da yine
kocaman plastik bir on vardi; aralannda hiçbirs ey yoktu.
Vernon Eniste, daha da pis bir siritisla, "Sana iyi dersler," dedi. Baska tek kelime söylemeden çekip gitti.
Harry arkasina bakinca Dursley'lerin uzaklastiklarini gördü. Üçü de gülüyordu. Harry'nin agzi kurudu
birden. Ne yapacaktis imdi? Hedwig yüzünden, gelen geçen gülerek ona bakiyordu. En iyisi, birine
sormakti.
Oradan geçen bir görevliyi durdurdu, ama Peron Dokuz Üç Ceyrek'i sormaya cesaret edemedi.
Hogwarts'in adini bile duymamisti görevli, Harry ülkenin hangi bölgesinde oldugunu bile söyleyemeyince,
görevli onun kendisini islettigini sandi. Umutlan kiriliyordu Harry'nin, saat on birde kalkacak treni sordu,
ama görevli böyle bir tren olmadigini söyledi. Sonra da söylene söylene çekti gitti. Harry panige
kapilmamaya çalisiyordus imdi. Gelen trenlerin belirtildigi tabelanin üstündeki büyük saate bakilirsa,
Hogwarts'a gidecek trene binmesi için sadece on dakikasi kalmisti; ne yapacagini bilemiyordu; istasyonun
ortasinda, kaldiramayacagi agirlikta bir sandikla, bir yigin büyücü parasiyla, bir de koca bir baykusla
kalakalmisti.
Hagrid, yapmasi gereken birs eyi söylemeyi unutmustu herhalde, Diagon Yolu'nun basindaki duvarin
soldan üçüncü tuglasina vurmak gibi birs eyi. Acaba asasini çikarip dokuzuncu peronla onuncu peron
arasindaki bilet gisesine birkaç kere vursa miydi?
Tam o sirada arkasindan birkaç kisi geçti, birtakim sözler geldi Harry'nin kulagina.
"- Muggle'larla dolu tabii -"
Harry hizla döndü. Tombul bir kadindi bu, hepsi de kizil saçli dört oglanla konusuyordu. Çocuklarin
dördünde de, Harry'ninkine benzer birer sandik, birer de baykusvardi.
Yüregi gümbür gümbür atarak, el arabasiyla onlarin pesine düstü Harry. Durdular, o da durdu - ne
söylediklerini isitecek kadar yakinlarinda.
Çocuklarin annesi, "Peronun numarasi kaç?" diye sordu.
"Dokuz üç çeyrek," dedi küçük bir kiz, o da kizil saçliydi, kadinin elini tutmustu. "Annecigim, ben de
gidebilir miyim?"
"Sen daha çok küçüksün, Ginny, uslu dur. Hadi, Percy, önce sen git."
Çocuklarin en büyügü, dokuz ve on numarali peronlara dogru yürüdü. Harry, birs ey kaçirmayayim diye,
gözünü bile kirpmadan onu izledi - çocuk tam iki peronu ayiran bölmeye vardiginda aralarina kalabalik bir
turist toplulugu girdi; son sirt çantasi çekilip ortalik açilinca, Harry çocugun ortalarda olmadigini gördü.
Tombul kadin, "Sira sende, Fred," dedi.
"Fred degilim ben, George'um," dedi çocuk. "Bir de kalkmis, annemiz oldugunu söylüyorsun! Daha adimi
bile bilmiyorsun!"
"Özür dilerim, George."
"Saka ediyordum, ben Fred'im," dedi çocuk, o da gitti.I kiz kardesi çabuk olmasini seslendi arkasindan;
o da kardesini dinledi anlasilan, çünkü bir saniye içinde yok olmustu - ama nasil becermisti bunu?
Simdi hizli hizli üçüncü kardesyürüyordu bölmeye dogru - tam oraya varmisti ki, o da ansizin kayiplara
karisti.
Baska çikar yol kalmamisti.
Harry, "Özür dilerim," dedi tombul kadina.
"Merhaba, yavrum," dedi kadin. "Hogvvarts'a ilk gidisin mi? Ron da yeni."
Ogullarinin sonuncusunu, en küçüklerini gösterdi. Uzun boylu, zayif, leylek bacakli, çilli, sivri burunlu bir
çocuktu bu, elleriyle ayaklari kocamandi.
"Evet" dedi Harry. "Birs ey soracaktim - ben - ben bilmiyorum -"
Kadin, "Perona nasil gidecegini mi?" dedi gülümseyerek; Harry bassalladi.
"Kolay," dedi kadin. "Bütün yapacagin, dokuzuncuyla onuncu peronlari ayiran bölmeye yürümek. Dosdo
gru git, durma, bölmeye çarparim diye de korkma, bu çok önemli. Heyecanini bastiramiyorsan, kosar
adim git. Hadi, Ron'dan önce seni yollayalim."
"Peki," dedi Harry.
El arabasini iterek çevirdi, bölmeye bakti. Pek saglam görünüyordu.
Yürümeye basladi. Dokuzuncu, onuncu peronlara kosusturanlar, onu iterek yol açtilar kendilerine. Harry
adimlarini hizlandirdi. Bilet gisesine toslayacak, basi derde girecekti - el arabasini iterek kosuyordus imdi
-bölme yaklasiyor, yaklasiyordu - duramiyordu da - el arabasi denetimden çikmisti - bir adim kalmisti
bölmeye - çarpti çarpacakti - gözlerini yumdu -
Çarpmadi... kosmayi sürdürdü... gözlerini açti.
Insanlarla dolu bir peronda kirmizi bir buharli tren bekliyordu. Tepelerindeki tabelada Hogwarts
Ekspresi, kalkissaati: 11 yaziyordu. Harry arkasina bakti, bilet gisesinin yerinde Peron Dokuz Üç Çeyrek
yazili demir islemeli bir kemer vardi. Basarmisti.
Lokomotiften yayilan duman kalabaligi sarmisti, ayaklarinin dibinde her renkten kediler kosuyordu.
Baykuslar, agir sandiklarin takirtilari, gicirtilari arasinda birbirlerini selamliyordu.
Ilk birkaç vagon ögrencilerle dolmustus imdiden, bazilari pencereden sarkmis, aileleriyle konusuyor,
bazilari da yer kavgasi ediyordu. Harry bosbir yer bulabilmek için el arabasini iterek peron boyunca
ilerledi. Yuvarlak yüzlü bir çocugun yanindan geçti; çocuk, "Yine kurbagami kaybettim, nine," diyordu.
Harry, yasli kadinin, "Ah, Neville," diye iç çektigini duydu.
Perçemli bir çocugun çevresini küçük bir kalabalik sarmisti.
"Bir bakalim, Lee, ne olursun."
Çocuk kolunun altindaki kutunun kapagini açti, içindekis ey uzun, killi bacagini uzatinca, herkes çigliklar
atti, haykirdi.
Harry kalabaligi yararak ilerledi, trenin arkalarinda bosbir kompartiman buldu sonunda. Önce Hedwnig'i
koydu içeriye, sonra da sandigini ite kaka tren kapisina götürdü. Bir ucundan tutarak kaldirmaya çalisti,
basamaga koyacakti, ama beceremedi, iki kere ayaginin üstüne düsürdü.
"Yardim ister misin?" Bölmede arkasindan gittigi kizil saçli ikizlerden biriydi bu.
"Evet, lütfen," diye soludu Harry.
"Hey, Fred! Gel de yardim et!"
Ikizlerin yardimiyla, Harry'nin sandigi trene çikarilip kompartimanin bir kösesine konuldu.
Gözlerine düsen terli saçlarini arkaya iterek, "Sago-lun," dedi Harry.
Ikizlerden biri, ansizin, Harry'nin alnindaki izi göstererek, "Nedir bu?" diye sordu.
Öteki ikiz, "Vay canina!" dedi. "Yoksa sen -?"
"Evet, o," dedi ikizlerden ilki. Harry'ye döndü: "Öyle degil mi?"
"Ne öyle degil mi?" diye sordu Harry.
Ikizler, bi; agizdan, "Harry Potter!" diye haykirdilar.
"Haa, o mu," dedi Harry. "Yani - evet - ben oyum."
Iki çocuk da hayranlikla gözlerini diktiler ona, Harry kipkirmizi kesildi. Neyse ki, trenin açik kapisindan
bir ses geldi de, o sikintili durumdan kurtuldu.
"Fred? George? Orada misiniz?"
"Geliyoruz, anne."
Ikizler Harry'ye son bir kez göz atarak trenden atladilar.
Pencerenin yanina oturdu Harry, kendini yari gizleyerek perondaki kizil saçli aileyi gözetledi, neler konus
ulduguna kulak kabartti. Anneleri mendilini çikarmisti.
"Ron, burnunda birs ey var."
Çocuklarin en küçügü geri çekilmeye çalisti, ama annesi yakaladi onu, burnunun ucunu silmeye basladi.
"Anne - birak." Silkinerek kurtuldu.
Ikizlerden biri, "Aaah, bastibacak Ronnie'nin burnunda birs ey mi var?" dedi.
"Kes sesini," dedi Ron.
Anneleri, "Percy nerede?" dedi.
"Simdi geliyor."
Çocuklarin en büyügü belirdi. Dalgali siyah Hogwarts cüppesini geçirmisti sirtina; Harry cüppenin gög
sünde, üstünde SB harfleri yazik, piril piril gümüsbir rozet gördü.
"Fazla kalamam, anne," dedi Percy. "Öndeyim, Sinif Baskanlarina ayrilmisiki kompartiman var -"
Ikizlerden biri, son dereces asirmisgibi, "Sinif Baskani misin sen?" dedi. "Bilmiyorduk, daha önce
söyleseydin ya."
"Bir dakika," dedi öteki ikiz, "galiba bu konuda birs eyler söylemisti. Bir kere -"
"Ya da iki kere -"
"Bir dakika -"
"Yaz boyunca -"
"Eeh, kesin artik," dedi Sinif Baskani Percy.
Ikizlerden biri, "Nasil oluyor da, yeni bir cüppe aliniyor ona?" dedi.
Keyifle, "O, Sinif Baskani çünkü," dedi anneleri. "Peki, canim, güzel bir ders yili dilerim sana - oraya
varinca bir baykusla haber yolla."
Percy'yi yanaklarindan öptü, Percy gitti. Anne, ikizlere döndü sonra.
"Simdi, siz ikiniz - bu yil uslu durun. Eger bir baykusdaha haber getirirse - tuvaleti tasirdiginiza dair ya
da-"
"Tuvaleti tasirmak mi? Hiç böyle birs ey yapmadik ki."
"Yine de iyi fikir, anne, sagol."
"Hiç de komik degil. Ron'a da göz kulak olun."
"Merak etme, bastibacak Ronnie bizim yanimizda güvende."
Ron, "Kes sesini," dedi yine. Boyu neredeyse ikizler kadar uzundu, annesinin sildigi burnu hâlâ pembeydi.
"Hey, anne, bil bakalim! Bil bakalim trende kimi gördük?"
Harry, baktigini görmesinler diye hemen geri çekildi.
"Hani istasyonda yanimizda duran o siyah saçli çocuk vardi ya? Kimmiso, biliyor musun?"
"Kimmis?"
"Harry Potter!"
Küçük kizin sesini duydu Harry.
"Ah, anne, trene çikip görebilir miyim onu, anne, n'olursun..."
"Daha önce gördün ya, Ginny, hrm bundan hoslanmaz, hayvanat bahçesinde maymunlarimi
seyrediyorsun? Gerçekten o mu, Fred? Nereden biliyo sun?"
"Kendisine sordum.I zi gördüm. Tam alninda -simsek gibi."
"Zavalli yavrucak - tevekkeli yapayalnizdi.S asirmistim ben de. Perona nasil gidilecegini sorarken öyle
terbiyeliydi ki."
"Biraks imdi onu, acaba Kim-Oldagunu-Bilirsin-Sen'in nasil biri oldugunu hatirliyor mudi. J?"
Anneleri birdenbire sertlesti.
"Bunu sormam yasakliyorum, Fred. Sakin bunu sorayim deme ona. Okuldaki ilk gününde bunu
hatirlatman pek gerekiyormusgibi."
"Tamam, sinirlenme."
Bir düdük öttü.
"Hadi, çabuk olun!" dedi kadin, üç çocuk trene bindi. Anneleri yanaklarina güle güle öpücügü kondursun
diye pencereden egildiler, küçük kiz aglamaya bagladi.
"Aglama, Ginny, sana bir sürü baykusyollariz "
"Sana Hogwarts'tan bir de tuvalet kapagi göndeririz."
"George!"
"Saka ediyordum, anne."
Tren hareket etti. Harry çocuklarin annelerine el salladigini, kardeslerinin de yari gülerek, yari aglayarak
trenin yani sira kostugunu gördü; kiz kostu, kostu, sonunda tren hizlaninca geride kaldi, el salladi.
Harry, tren köseyi dönünce anneyle kizin gözden yok oldugunu gördü. Pencerenin önünden evler
geçiyordu hizla. Yüreginin büyük bir heyecanla kabardigini duydu Harry. Basina neler gelecegini
bilmiyordu - ama geride biraktiklarindan daha kötüs eyler yasamayacagi kesindi.
Kompartimanin kapisi açildi, kizil saçli çocuklarin en küçügü girdi içeri.
Harry'nin karsisindaki koltugu göstererek, "Kimse oturuyor mu burada?" diye sordu. "Her yer dolu."
Harry iki yana salladi basini, çocuk oturdu. Harry'ye bir göz atti, sonra hiç ona bakmamisgibi, birdenbire
pencereden disariyi seyretmeye koyuldu. Harry, burnundaki siyah lekenin hâlâ silinmemisoldugunu gördü.
"Hey, Ron!"
Ikizler gelmislerdi.
"Bak, biz trenin ortasina gidiyoruz - Lee Jordan'da dev bir tarantula örümcegi var."
"Peki," diye mirildandi Ron.
"Harry," dedi öteki ikiz, "kendimizi tanitmismiydik? Biz Fred ve George VVeasley. Bu da kardesimiz
Ron. Sonra görüsürüz."
Harry'yle Ron, "Güle güle," dediler.I kizler çikip kompartiman kapisini kapattilar.
Ron dayanamadi artik, "Sen sahiden Harry Potter misin?" diye sordu.
Harry bassalladi.
"Iyi öyleyse - Fred'le George'uns akalarindan biri sanmistim," dedi Ron. "Sahiden orada -"
Harry'nin alnini gösterdi.
Harry,s imsek biçimindeki yara izini göstermek için ;açini geriye atti. Ron uzun uzun bakti.
"Demek Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen tam oraya -?"
"Evet," dedi Harry, "ama hatirlamiyorum."
Ron, merakla, "Hiçbirs ey hatirlamiyor musun?" dedi.
"Sey - bir sürü yesil isik hatirliyorum, ama o kadar." "Vay canina!" dedi Ron. Oturup Harry'ye bakti bir
an sonra ne yaptiginin farkina varmisgibi, ansizin pencereden disariyi seyretmeye koyuldu yine.
Ron Harry'yi ne kadar ilginç bulmussa, Harry de Ron'u o kadar ilginç bulmustu, "Bütün ailen büyücü
mü?" diye sordu.
"Sey - galiba öyle," dedi Ron. "Annemin bir küçük kuzeni var sadece, muhasebeci, ama ondan da hiç
söz etmeyiz."
"Öyleyses imdiden birtakim büyüler biliyorsundur."
Diagon Yolu'ndaki solgun yüzlü çocugun sözünü ettigi köklü büyücü ailelerden biriydi VVeasley'ler.
"Muggle'larla yasadigini duymustum," dedi Ron. "Nasil insanlar onlar?"
"Korkunç -s ey, hepsi degil tabii. Ama teyzem de, enistem de, kuzenim de korkunç. Keske benim de üç
büyücü kardesim olsaydi."
"Bes," dedi Ron. Nedense kederlenivermisti. "Ben ailemde Hogwarts'a giden altinci kisiyim. Çoks ey
gördüm sayilir. Bill'le Charlie mezun oldular - Bili Ögrenciler Baskani'ydi, Charlie de Quidditch kaptani.S
imdi Percy Sinif Baskani. Fred'le George yaramazlar, ama dersleri iyidir, herkesi eglendirirler. Benim de
onlar gibi olmami istiyorlar, ama onlar gibi olmamin bir anlami yok ki, hers eyi ilk yapan onlar çünkü. Bes
kardesin varsa, zaten hiçbirs eyin yeni olamaz. Bana Bill'in eski cüppelerini, Charlie'nin eski asasini,
Percy'nin eski faresini verdiler."
Ron elini iç cebine atip, uyuklayans isman, külrengi bir fare çikardi.
"Adi Scabbers, bir ise yaramiyor, uyandigi yok ki. Babam, Sinif Baskani seçildigi için Percy'ye bir bayku
saldi, ama para bittigi- neyse, bana da Scabbers kaldi."
Ron'un kulaklari pembelesti. Çok konustugunu düsünüyordu galiba, çünkü yine pencereden bakmaya ba
sladi.
Harry, baykusalacak kadar para kalmamasinin hiç de ayip birs ey olmadigini düsünüyordu. Bir ay
öncesine kadar onun da hiç parasi olmamisti, Ron'a hepsini anlatti, Dudley'nin eskilerini giydigini, dogum
gününde hiç dise dokunur bir armagan almadigini. Ron'un keyfi yerine gelir gibi oldu.
"... Hagrid bana söyleyinceye kadar, ne büyücülükten haberim vardi, ne anne babamndan, ne de
Volde-mort'dan "
Ron'un solugu tikanir gibi oldu.
"Ne oldu?" dedi Harry.
"Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen'in adini söyledin!" dedi Ron, hems asirmisa hem etkilenmise benziyordu.
"Hers ey aklima gelirdi de, senin -"
“Bu adi söyleyerek ne kadar cesur oldugumu kanitlamaya filan çalismiyorum," dedi Harry.
"Söylenmemesi gerektigini bilmiyordum. Ne demek istedigimi anliyor musun? Ögrenecegim daha dünya
kadars ey var... herhalde," diye ekledi; uzun süredir kafasina takilan birs eyi dile getiriyordu. "Sinifta en
kötü ögrenci galiba ben olacagim."
"Olmayacaksin. Muggle ailelerden gelen bir sürü ögrenci var, hers eyi çabucak ögreniyorlar."
Onlar konusadursun, tren Londra disina çikmisti.S imdi ineklerle, koyunlarla dolu otlaklardan
geçiyorlardi hizla. Bir süre konusmadilar, tarlalarin, patikalarin yildirim hiziyla geçisini seyrettiler.
Saat yarima dogru büyük birs angirti koptu koridorda, güleç yüzlü, gamzeli bir kadin kompartimanin
kapisini açip, "Seyyar büfeden birs ey ister misiniz, yavrularim?" dedi.
Kahvalti etmemisti Harry, ayaga firladi, ama kulaklari yine pespembe kesilen Ron sandviç getirdigini
mirildandi. Harry koridora çikti.
Dursley'lerle otururkens eker almak için hiç parasi olmamisti,s imdi ise cepleri tasiyabilecegi kadar Mars
gofreti almaya yetecek altinlarla, gümüslerle doluydu -ama Mars gofreti yoktu kadinda. Harry'nin daha
önce ömründe görmedigi Bertie Botts'un Bin Bir Çesit Fasulyes ekerlemesi, Balonlu Yildiz Çikleti,
Çikolatali Kurbaga, Balkabagi Pogaçasi, Kazan Pastasi, Meyankökü Asasi ve buna benzer garips eyler
vardi. Hepsinden tatmak istiyordu Harry, ne varsa biraz biraz aldi, kadina on bir gümüsSickle ve yedi
bronz Knut verdi.
Aldiklarini kompartimana getirip bosbir koltuga yigarken, Rons askinlikla seyretti onu.
"Çok aciktin galiba."
Harry, balkabagi pogaçasindan bir isirik alirken, "Açliktan ölüyorum," dedi.
Ron koca bir çikin çikarip açmisti. Dört sandviç vardi çikinin içinde. Birini kenara koyarak, "Konserve si
gir eti sevmedigimi hep unutur," dedi.
Harry bir pogaça uzatarak, "Istersen degistokusedelim" dedi. "Hadi -"
"Bunu istemezsin ki, kupkuru," dedi Ron. "Pek vakti olmuyor," diye ekledi aceleyle, "besimize birden yeti
semiyor."
"Hadi, bir pogaça al," dedi Harry, daha önce ne o kimseyle, ne de kimse onunla birs ey paylasmisti.
Orada oturup Harry'nin pogaçalarini, pastalarini, bütün aldiklarini birlikte yemek ne güzel bir duyguydu
(sandviçler bir kenara atilip unutulmustu).
Çikolatali Kurbaga paketini göstererek, "Nedir bu?" diye sordu Harry. "Sahici kurbaga degiller ya?"
Artik dünyada hiçbirs eys asirtmayacakti onu.
"Hayir," dedi Ron. "Ama içindeki karta bak bakalim. Bende Agrippa eksik."
"Ne?"
"Sahi, bilmiyorsun tabii - Çikolatali Kurbagalarin içinden kart çikar, biriktirirsin - Ünlü Cadilar ve
Büyücüler. Besyüz tane kadar var bende, ama Agrippa ile Ptolemy eksik."
Harry, Çikolatali Kurbaga paketini açip içindeki karti çikardi. Bir adamin yüzü vardi kartta. Dar
çerçeveli bir gözlük takmisti adam, kemerli upuzun bir burnu, dümdüz kir saçlari, sakali, bir de biyigi
vardi. Resmin altinda adi yaziliydi: Albus Dumbledore.
"Demek Dumbledore buymus!"
"Daha önce Dumbledore adini hiç duymadin mi yoksa?" dedi Ron. "Bir kurbaga da ben alabilir miyim?
Belki Agrippa bulurum - sagol -"
Harry kartin arkasini çevirip okumaya basladi:
Albus Dumbledore, Hogwarts Müdürü.
Birçok kisi tarafindan modern zamanlarin en büyük büyücüsü olarak kabul edilen Profesör Dumbledore,
özellikle 1945'te kara büyücü Grindelwald'i yenmesiyle, ejderha kaninin on iki ayri konuda kullanilisini
bulmasiyla ve arkadasi Nicolas Flamel'la simya konusunda yürüttügü çalismalarla ünlüdür. Profesör
Dumbledore oda müziginden ve on lobuttu bowlingden hoslanmaktadir.
Harry karti bir daha çevirdi, Dumbledore'un yüzünün yok oldugunu görünces asirdi. "Gitmis!" "Eee,
butun gün burada kalamaz ya," dedi Ron.
"Geri gelir nasil olsa. Off, bir Morgana daha, alti tane Morgana'm oldu... sen ister misin? Toplamaya bas
layabilirsin."
Ron'un gözleri, açilmayi bekleyen Çikolatali Kurbaga paketlerine dikilmisti.
"Keyfine bak," dedi Harry. "Ama, biliyor musun, Muggle'lar dünyasinda insanlar fotograflardan çekip
gitmezler."
Ron,s askinlikla, "Sahi mi?" dedi. "Hiç kipirdamazlar mi yani? Tuhaf!"
Harry, Dumbledore'un yeniden dönüp karta yerlestigini ve kendisine belli belirsiz gülümsedigini gördü.
Ron'u, Ünlü Cadilar ve Büyücüler kartlarina bakmak degil de, kurbagalari yemek daha çok
ilgilendiriyordu anlasilan, ama Harry gözlerini kartlardan ayiramiyordu. Kisa sürede Dumbledore ile
Morgana'nin yani sira Woodcroftlu Hengist'i, Alberic Grunnion'i, Circe'si, Paracelsus'u, Merlin'i de oldu.
Sonunda, burnunu kasiyip duran Kelt rahibelerinden Cliodna'yi bir yana birakip Bertie Botts'un Bin Bir
Çesit FasulyeS ekerlemelerinden birini açti.
Ron, Harry'yi, "Çok dikkatli olmalisin," diye uyardi. "Bin bir çesit diyorlar ya, gerçekten bin bir çesittir,
her tattas ekerleme vardir içinde - çikolatali, naneli, marmelattis ekerlemelerin yani sira ispanakli, karaci-g
erli, iskembelis ekerlemeler de çikabilir. George, umaci tadinda birs ekerleme bile yemis, öyle diyor."
Ron bir yesil fasulye aldi eline, dikkatle bakti, ucundan isirdi.
"Pöff - gördün mü? Lahana."
Bin bir çesits ekerlemelerden epeyce yediler. Harry'nin kismetine kizarmisekmekli, hindistan cevizli, kuru
fasulyeli, çilekli, körili, çimenli, kahveli, sardalyalis ekerlemeler çikti; Ron'un el sürmeyi göze alamadigi
tuhaf, gri birs ekerlemeyi yemeye bile cesaret etti Harry - o da biberli çikti.
Pencerenin önünden akip giden manzara gittikçe yabansilasiyordus imdi. O düzenli tarlalar yoktu artik.
Onlarin yerini korular, kivrilarak akan irmaklar, koyu yesil tepeler almisti.
Kompartimanin kapisi vuruldu, Peron Dokuz Üç Çeyrek'te Harry'nin yanindan geçen yuvarlak yüzlü
çocuk girdi içeri. Dokunulsa aglayacak gibiydi.
"Özür dilerim," dedi, "bir kurbaga gördünüzmü?"
Harry'yle Ron baslarini iki yana sallayinca, inlemeye basladi çocuk. "Yitirdim onu! Boyuna benden
kaçiyor!"
"Bir yerden çikar," dedi Harry.
Çocuk yikilmisti sanki. "Peki," dedi. "Görecek olursaniz..."
Çikip gitti.
"Niye o kadar üzülüyor, anlamadim," dedi Ron. "Eger ben bir kurbaga getirseydim, onu hemencecik
yitirmeye bakardim. Neyse, ben de Scabbers'i getirdim, konusmam dogru olmaz."
Fare, Ron'un kucaginda hâlâ uyukluyordu.
Ron, tiksintiyle, "Ölecek olsa farkina bile varmazsin," dedi. "Dün rengini sariya çevirmeye çalistim, daha
ilginç olsun diye, ama büyü ise yaramadi. Bak, göstereyim sana..."
Sandigini karistirip eski mi eski bir asa çikardi. Her yani çentik çentikti, ucunda da beyaz birs ey
parliyordu.Tek boynuzlu at kili - neredeyse çikacak içinden.
Neyse -"
Asasini tam kaldirmisti ki, kompartimanin kapisi açildi. Kurbagasi kaçan çocuk gelmisti yine, yaninda da
bir kiz vardi. Kiz, yeni Hogwarts cüppesini giymisti bile.
"Bir kurbaga gören oldu mu? Neville kurbagasini yitirmis," dedi. Sesi buyururcasina çikiyordu, gür
kahverengi saçlari vardi, ön disleri oldukça iriydi.
"Görmedigimizi daha önce söyledik ona," dedi Ron, ama kiz onu dinlemiyordu bile, elindeki asaya
bakiyordu.
"Büyü mü yapiyorsun? Görelim bakalim." Oturdu. Ron köseye kistinlmisti. "Sey - peki öyleyse." Bogazini
temizledi. "Gün isigi, nergis, çimen, papatya, Bus isko fareyi çevir sariya." Asasini salladi, ama birs ey
olmadi. Scabbers hâlâ külrengiydi, misil misil uyuyordu.
"Bu gerçek bir büyü mü sence?" dedi kiz. "Pek ise yaramadi, öyle degil mi? Ben, alistirma olsun diye,
birkaç basit büyü denedim, hepsinden de sonuç aldim. Ailemde kimsenin büyüyle ilgisi yok, bana mektup
geldiginde hepimizs asirdik, ama çok sevindim, ne de olsa en iyi büyücülük okulu bu, öyle diyorlar - ders
kitaplarinis imdiden ezberledim, sanirim bu kadari yeterli -sahi, benim adim Hermione Granger, siz
kimsiniz?"
Bütün bunlari hizli hizli söylemisti.
Harry Ron'a bakti, onun da ders kitaplarini ezberlemedigis askin yüzünden belliydi, bunu görmek
Harry'yi rahatlatti.
"Ben Ron VVeasley," diye mirildandi Ron.
"Harry Potter," dedi Harry.
"Sahi mi?" dedi Hermione. "Senin hakkinda hers eyi biliyorum tabii - birkaç tane de yardima kitap aldim,
senin adin ÇagdasSihir Tarihi'nde, Karanlik Sanatlarin Yükselisi ve Çöküsü'nde, bir de Yirminci Yüzyilin
Büyük Büyücülük Olaylan'nda geçiyor."
Harry,s askinlik içinde, "Öyle mi?" dedi.
"Hoppala," dedi Hermione, "bilmiyor muydun? Ben olsam, hakkimda yazilmishers eyi ögrenmeye çalis
irdim. Hangi binada kalacaginiz belli mi? Ben sorusturup durdum, keske Gryffindor'a verseler, en iyisi
ora-siymis, Dumbledore da orada kalmis, ama Ravenclaw de fena degilmisgaliba... Neyse, biz gidip
Neville'in kurbagasini arayalim. Siz de giyinseniz artik, neredeyse geliyoruz."
Kurbagasiz çocugu sürükleyerek çikti.
"Aman," dedi Ron, "onun olmadigi bir binaya versinler de, hangisine verirlerse versinler." Asasini sandiga
koydu yine. "Bu da tam palavra - George verdi, ise yaramadigini bile bile."
Harry, "Kardeslerin hangi binada kaliyor?" diye sordu.
"Gryffindor'da," dedi Ron. Kederlere bürünmüstü yine. "Annemle babam da orada kalmis. Beni oraya
vermezlerse kim bilir ne düsünürler. Ravenclaw de fena degil galiba, ama Slytherin'e verirlerse yandim."
"Vol- yani, Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen de oradaymis, degil mi?"
"Öyle," dedi Ron. Keyfi kaçmisti, arkasina yaslandi.
Harry, Ron'un kafasini baska konulara çekmek için, "Biliyor musun," dedi, "Scabbers'in biyiklarinin ucu
daha açik renk. Agabeylerin mezun olduklarina göre,s imdi ne yapiyorlar?"
Harry, bir büyücünün okulu bitirdikten sonra ne yaptigim merak ediyordu.
"Charlie Romanya'da, ejderhalari inceliyor. Bili de Afrika'da Gringotts için çalisiyor," dedi Ron.
"Grin-gotts'u duydun mu? Gelecek Postasi'nda yaziyordu, ama Muggle'lar o gazeteyi bilmezler - birileri
simsiki korunan bir kasayi soymaya kalkmis."
Harry gözlerini dikti ona.
"Sahi mi? Peki, ne yapmislar onlara?"
"Hiçbirs ey, bu yüzden gazeteye geçmisti. Yakalanmamislar. Babamin söyledigine bakilirsa, bunu yapsa
yapsa ancak bir Kara büyücü yapar, Gringotts'a ancak o yaklasabilir, ama birs ey almamislar, garip olan
da bu zaten. Tabii böyle birs ey olunca, arkasinda Kim-Oldu-gunu-Bilirsin-Sen vardir diye herkes
korkuyor."
Harry kafasinda bu haberi degerlendirmeye çalisti.
Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen'in adi ne zaman geçse, içinde bir korku uyaniyordu. Herhalde büyü
dünyasina girmenin yarattigi birs eydi bu, "Voldemort" yerine "Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen" demek, o
korkuyu biraz olsun hafifletiyordu sanki.
Ron, "Sen hangi Quidditch takimini tutuyorsun?" diye sordu.
Harry, "Sey - hiçbirini bilmiyorum ki," demek zorunda kaldi.
"Ne?"S askinliktan kalakalmisça Ron. "Gör de bak, dünyanin en güzel oyunudur -" Sonra dört topla nasil
oynandigini, yedi oyuncunun neler yaptigim, kardesleriyle gittigi unutulmaz maçlari, parasi olunca ne tür bir
süpürge alacagini anlatti. Tam oyunun inceliklerine geçmisti ki, kompartimanin kapisi açildi yine, ama bu
kere gelenler ne kurbagasini yitiren Neville'di, ne de Hermione Granger'di.
Üç çocuk girdi içeri, Harry ortadakini hemen tanidi: Madam Malkin'in dükkanindaki solgun yüzlü
çocuktu bu. Harry'ye Diagon Yolu'nda gösterdiginden çok daha fazla bir ilgiyle bakiyordu.
"Dogru mu?" dedi. "Bütün trende söylüyorlar, Harry Potter bu kompartimandaymisdiye. Demek sensin
o?"
"Evet," dedi Harry. Öteki çocuklara bakiyordu.I kisi de iriyariydi, son derece kötü kalpliye benziyorlardi.
Solgun yüzlü çocugun iki yaninda, onun korumalari gibi duruyorlardi.
Harry'nin onlara baktigini gören solgun yüzlü çocuk, "Sahi, bu Crabbe, bu da Goyle," dedi. "Benim adim
da Malfoy, Draco Malfoy."
Ron hafifçe öksürdü, bu öksürügün arkasinda alay gizliydi sanki. Draco Malfoy ona bakti.
"Adim pek mi komik? Senin kim oldugunu sormama gerek yok. Babam bütün VVeasley'lerin kizil saçli,
çilli olduklarini, yetistirebileceklerinden çok daha fazla çocuk yapaklarini anlatmisti."
Harry'ye döndü yine.
"Bazi büyücü ailelerin ötekilerden üstün oldugunu yakinda anlayacaksin, Potter. Yanliskimselerle arkadas
lik kurmaktan vazgeçersen, yardima hazirim."
Tokalasmak için elini uzatti Harry'ye, ama Harry onun elini sikmadi.
Soguk bir sesle, "Neyin dogru, neyin yanlisolduguna ben kendim karar verebilirim, sagol," dedi.
Draco Malfoy kipkirmizi kesilmedi, ama solgun yanaklari hafifçe pembelesti.
Agir agir, "Senin yerinde olsam, ayagimi denk alirdim, Potter," dedi. 'Terbiyeni takinmazsan, sonun
annenle babanin sonuna benzer. Onlar da kendileri için neyin iyi neyin kötü oldugunu bilmiyorlardi.
Weasley'ler gibi ayaktakimiyla ya da Hagrid gibilerle arkadaslik edersen, cezani çekersin."
Harry'yle Ron ayaga kalktilar. Ron'un surati da saçlari gibi kipkizil kesilmisti.
"Sen bir daha söylesenes unu," dedi.
Malfoy, burnunu çekerek, "Ne o, bizimle kavga mi edeceksin yoksa?" dedi.
"Simdi çekip gitmezsen, evet," dedi Harry; Crabbe de, Goyle da, hem kendisinden hem Ron'dan çok
daha iriydi, ama yüregine bir cesaret gelmisti.
"Ama gitmek istemiyoruz ki, öyle degil mi, çocuklar? Yemegimizi yedik bitirdik, burada daha bir sürü
yiyecek var."
Goyle, Ron'un yanindaki Çikolatali Kurbagalara uzandi - Ron atildi, ama daha ona elini bile sürmeden
Goyle korkunç bir çiglik atti.
Parmaginin ucundan Scabbers sarkiyordu, fare keskin dislerini Goyle'un kemigine kadar batirmisti -
Goyle uluyarak Scabbers'i sallayip dururken, Crabbe ile Malfoy gerilediler, sonunda parmaktan kurtuldu
Scabbers, havada uçup pencerenin camina çarpti, üç çocuk da hemen yok oldular.S ekerler arasinda bas
ka fareler oldugunu saniyorlardi belki, belki de ayak sesleri duymuslardi, çünkü bir saniye sonra
Hermione Granger çikageldi.
Yerlere saçilmissekerlere, Scabbers'i kuyrugundan tutup kaldiran Ron'a bakarak, "Ne oluyor burada?"
diye sordu.
Ron, "Galibu bayilmis," dedi Harry'ye. Scabbers'a daha yakindan bakti. "Hayir - bayilmamis- uykuya
dalmisyine."
Gerçekten de uyuyakalmisti.
"Malfoy'u daha Önce taniyor muydun?"
Harry, Diagon Yolu'ndaki karsilasmalarini anlatti.
Ron, esrarengiz bir sesle, "Ailesinden söz edildigini duymustum," dedi. "Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen yok
olduktan sonra bizim safimiza ilk geçen ailelerden biriymis. Kendilerine büyü yapildigini söylemisler.
Babam inanmiyor buna. Malfoy'un babasinin Karanlik Yan'a kendi istegiyle katildigini söylüyor."
Hermi-one'ye döndü. "Birs eyler yemez miydin?"
"Siz acele edin de cüppelerinizi giymeye bakin, biraz önce öne gidip makinistle konustum, pek az
yolumuz kalmis. Siz kavga mi ettiniz yoksa? Daha okula bile varmadan birbirinize girmissiniz!"
Ron, suratini asarak, "Biz kavga etmedik, Scabbers etti” dedi. "Simdi biz üstümüzü degisirken çikar
misin?"
Hermione, genizden gelen bir sesle, "Peki," dedi. "Kendimi buraya attim, çünkü disaridakiler çocukça
davraniyorlar, koridorda kosup duruyorlar. Senin de burnunda leke var, farkinda misin?"
Onun arkasindan öfkeyle bakti Ron. Harry pencereden disariya göz atti. Hava karariyordu. Mosmor bir
gögün altindaki daglari, ormanlari görebiliyordu. Tren gerçekten yavasliyor gibiydi.
Ron'la ceketlerini çikarip uzun siyah cüppelerini giydiler. Ron'unki biraz kisaydi, eteginin altindan lastik
ayakkabilari görülebiliyordu.
Trende bir ses yankilandi: "Besdakika içinde Hogwarts'ta olacagiz. Lütfen esyalarinizi trende birakin,
onlar okula ayrica götürülecektir."
Harry'nin midesi kasildi heyecandan, Ron'un çilli yüzü de bembeyaz kesilmisti. Kalans ekerleri ceplerine
doldurup koridordaki kalabaliga katildilar.
Tren yavasladi, yavasladi, sonunda durdu. Herkes kapilara saldirip küçük, karanlik bir perona indi.
Harry soguk gece havasinda ürperdi. Tepelerinde bir lambanin isigi belirdi ansizin, Harry tanidik bir ses
duydu: "Birinci siniflar! Birinci siniflar buraya!I yisin ya, Harry?"
Bir kafalar denizi üstünde Hagrid'in kocaman, killi surati belirdi.
"Hadi, pesimden gelin - baska birinci sinif var mi? Adimlara dikkat! Birinci siniflar pesimden gelsin!"
Kaya sendeleye, dik, daracik bir patikada Hagrid'i izlediler.I ki yan da öylesine karanlikti ki, Harry
oralarda koca agaçlar oldugunu düsündü. Kimse pek konusmuyordu. Boyuna kurbagasini yitiren Neville
bir iki kere burnunu çekti.
Hagrid, omuzunun üstünden, "Bir saniye sonra Hogwarts'i ilk defa göreceksiniz," diye seslendi, "hemens
urayi dönünce."
Bir "Ooooo!" yükseldi çocuklardan.
Dar patika ansizin büyük, siyah bir gölün kiyisina açilmisti. Karsi yakadaki yüksek bir dagin tepesinde,
yildizli gögün altinda, isikli pencereleri, bir sürü kulesiyle dev birs ato vardi.
Kiyida bekleyen kayiklar filosunu göstererek, "Dörder kisiden fazla binilmeyecek!" diye seslendi Hagrid.
Harry'yle Ron'un kayigina Nevüle'le Hermione de bindiler.
Tek basma bir kayiga kurulan Hagrid, "Herkes tamam mi?" diye bagirdi. "Peki öyleyse -I LERI!"
Kayiklar filosu, cam kadar düzgün gölün üstünde kayarak ilerlemeye basladi ansizin. Kimse konus
muyordu, herkes tepedeki büyüks atoya bakiyordu.S ato, yükseldigi yamaca yaklasildikça daha da
büyüyordu sanki.
Bastaki kayiklar yamaca varinca, "Egin kafalarinizi!" diye bagirdi Hagrid; herkes kafasini egdi, kayiklar
yamacin önündeki girisi perdeleyen sarmasiklar arasindan kaydi.S atonun altina kadar uzanan karanlik
tünelden geçip bir yeralti rihtimina yanastilar, kayalara, çakillara çiktilar.
Onlar karaya ayak basarken kayiklari denetleyen Hagrid, "Hey, sen! Senin kurbagan mi bu?" dedi.
Neville, ellerini uzatarak, "Trevor!" diye haykirdi sevinçle. Sonra Hagrid'in lambasini izleyerek kayadaki
bir geçidi tirmandilar, sonunda,s atonun gölgesinde uzanan düzgün, nemli bir çimenlige vardilar.
Tasbasamaklari çikip meseden yapilmiskocaman bir kapinin önünde toplandilar.
"Herkes burada mi? Sen, oradaki, kurbagan yaninda mi?"
Dev yumrugunu kaldirdi Hagrid,s ato kapisina üç kere vurdu.
YEDINCIBOLUM
SeçmenS apka
Kapi hemen açildi. Zümrüt yesili bir cüppe giymisuzun boylu, siyah saçli bir büyücü kadin duruyordu kars
ilarinda. Çok sert bir yüzü vardi, Harry'nin aklina gelen ilks ey, bu kadinla ters düsülmemesi gerektigi
oldu.
"Birinci siniflar, Profesör McGonagall," dedi Hagrid.
"Tesekkür ederim, Hagrid. Bana birak artik."
Kapiyi ardina kadar açti. GirisSalonu öylesine büyüktü ki, içine Dursley'lerin evi bile sigabilirdi. Tas
duvarlar, Gringotts'ta oldugu gibi, mesalelerle aydinlatiliyordu, tavan ise görülemeyecek kadar yüksekti,
tam karsilarindaki görkemli mermer merdiven üst katlara çikiyordu.
Tasdöseli salonda Profesör McGonagall'i izlediler. Harry sagdaki kapinin arkasindan yüzlerce sesin olus
turdugu ugultuyu duyabiliyordu - okuldakilerin geri kalani oradaydi herhalde - ama Profesör McGonagall
onlari salonun yanindaki küçük, bosbir odaya görürdü.
Içeri girip birbirlerine her zamankinden daha çok sokuldular, çevrelerine baktilar tedirginlikle.
"Hogwarts'a hosgeldiniz," dedi Profesör McGonagall. "Ders yili baslangicis öleni biraz sonra baslayacak,
ama Büyük Salon'da yerlerinizi almadan önce seçim yapilacak, hangi binalara verileceginiz saptanacak.
Seçim son derece önemli bir törendir, çünkü burada kaldiginiz sürece, binaniz Hogwarts'taki aileniz gibi
olacak. Derslere kendi binanizdakilerle gireceksiniz, kendi binanizin yatakhanesinde uyuyacaksiniz, bos
vakitlerinizi binanizin ortak salonunda geçireceksiniz.
"Dört bina var; adlan Gryffindor, Hufflepuff, Ravenclaw ve Slytherin. Her binanin kendi soylu tarihi var,
her bina çok önemli cadilar, büyücüler yetistirmistir. Hogwarts'ta bulundugunuz sürece yaptiginiz iyi isler
bina notlarini yükseltir, kurallara uymamak da bina notlarini düsürür. Yil sonunda toplam notu en yüksek
olan bina, Bina Kupasi'yla ödüllendirilir, büyük bir onurdur bu. Dilerim hepiniz kendi binanizin notlarina
katkida bulunursunuz.
"Seçim Töreni biraz sonra bütün ögrencilerin önünde yapilacak. Bu arada beklerken hepiniz kendinize
çekidüzen verin."
Gözleri bir an Neville'in sol kulagina dogru kaymiscüppesine, Ron'un kirli burnuna takildi. Harry saçlarini
düzeltmeye çalisti tedirginlikle.
"Hazirliklar tamamlaninca dönecegim," dedi Profesör McGonagall. "Lütfen sessizce bekleyin."
Odadan ayrildi. Harry yutkundu.
"Nasil bir seçim yapip da bizi binalara ayiracaklar?" diye sordu Ron'a.
"Bir çesit sinav herhalde. Fred'e bakilirsa, insanin çok cani yaniyormus, amas aka ediyordur."
Harry'nin yüregi gümbür gümbür atmaya basladi. Sinav mi? Bütün okulun önünde? Ama hiç büyü
bilmiyordu ki daha - ne yapardi? Daha geldikleri anda böyle birs ey beklemiyordu. Çevresine bakindi
merakla, herkesin korku içinde oldugunu gördü. Hermione Granger'dan baska kimsenin pek konustugu
yoktu, o da ögrendigi büyüleri hizli hizli tekrarliyor, acaba hangisine siginsam diye düsünüyordu. Harry
onun söylediklerini isitmemeye çalisiyordu. Hiç böyle tedirgin olmamisti, okulda ögretmeninin perugunu,
artik nasil becerdiyse, maviye çevirdigini yazan raporu eve, Dursley'lere götürdügü zaman bile. Gözlerini
kapiya dikmisti. Her an Profesör McGonagall içeri girip onu alinyazisinin yazdigi yere sürükleyebilirdi.
Derken öyle birs ey oldu ki, Harry yarim metre havaya siçradi - arkasinda duran birkaç kisi çiglik atmisti.
"Ne oluyor?"
Solugu kesildi. Çevresindekilerin de. Arka duvardan yirmi kadar hayalet süzülmüstü odaya.I nci
beyaziydi hepsi, hafifçe saydamdi, birbirleriyle konusarak, birinci sinif ögrencüerine hiç bakmadan,
kayarcasina ilerliyorlardi. Bir konu üzerinde tartisiyor gibiydiler.I çlerindens isman bir kesise benzeyeni,
"Bana kalirsa, bagisla ve unut, ona ikinci bir olanak tanimaliyiz -" diyordu.
"Sevgili Kesis, Peeves'e yeteri kadar olanak tanimadik mi? Hepimizin adini kötüye çikariyor, üstelik
hayalet bile degil - sahi, siz ne ariyorsunuz burada?"
Daracik pantolonlu, yakalikli bir hayalet birinci sinif ögrencilerini fark etmisti ansizin.
Kimse yanit vermedi.
Çevrelerinde gülümseyerek dolasanS isman Kesis, '"Yeni ögrenciler!" dedi. "Anlasilan seçme-ayirma is
lemi var."
Birkaç kisi sessizce bassalladi.
"Hufflepuffta görüsmek umuduyla!" dedi Kesis. "Benim eski binam orasi."
"Size güle güle," dedi tiz bir ses. "Seçme Töreni baslamak üzere."
Profesör McGonagall dönmüstü. Hayaletler teker teker süzülerek karsi duvardan geçip yok oldular.
Yeni ögrencilere, "Tek sira olun," dedi Profesör McGonagall, "beni izleyin."
Ayaklari kursun gibi agirlasmisti Harry'nin, kirçil saçli bir çocugun arkasinda siraya girdi, onun arkasinda
da Ron yerini aldi, odadan çiktilar, salonun sonundaki çift kanatli kapidan geçip Büyük Salon'a vardilar.
Harry böyle garip, böyle görkemli bir yeri hayal bile etmemisti. Öteki ögrencilerin oturdugu dört uzun
masanin üstünde havada uçusan binlerce, binlerce mum aydinlatiyordu ortaligi. Masalara piril piril altin
tabaklar, kupalar konulmustu. Salonun ucunda ögretmenlerin oturdugu bir baska uzun masa vardi.
Profesör McGonagall birinci sinif ögrencilerini oraya götürdü; yeniler, eski ögrencilerin karsisinda
siralandilar; ögretmenler arkalarinda kalmisti. Titrek mum isiginda kendilerine bakan yüzlerce surat, solgun
fenerlere benziyordu. Ögrencilerin aralarinda yer almishayaletler, puslu gümüsler gibi parliyorlardi. Harry,
kendilerine dikilmisgözlerden kaçinmak için basini kaldirdi, yildizlar serpistirilmiskadife siyahi bir tavan
gördü. Her-mione'nin, "Disaridaki gökyüzüne benzemesi için büyülenmis. Hogwarts Tarihi'nde okumus
tum," diye fisildadigini duydu.
Orada bir tavan olduguna, Büyük Salon'un gökyüzüne açilmadigina inanmak çok güçtü dogrusu.
Harry basini hemen indirdi; Profesör McGonagall, yeni ögrencilerin önüne dört ayakli bir tabure yerles
tirdi sessizce. Taburenin üstüne de sivri uçlu bir büyücüs apkasi koydu. Yamalar içindeydis apka, eski
püsküydü, son derece kirliydi. Petunia Teyze olsa, onu evin kapisindan içeri sokmazdi.
Belki de içinden tavsan çikarmamizi isteyecekler, diye düsündü Harry; buna benzer birs ey yapilacak
-salonda kim varsa gözünüs apkaya dikmistis imdi, o da dikti. Birkaç saniye sessizlik oldu. Sonra hafifçe
kipirdadis apka. Kenarina yakin bir yerlerdeki yirtik, agiz gibi açildi -s apka birs arki tutturdu:
"Bus apka, dersiniz, çirkin mi çirkin! Ama öyle hemen karar vermeyin. Toz olurum varsa benden güzeli,
Essizim kendimi bildim bileli.
Ne kasket dinlerim ne de silindir,S ampiyonluk kaçmaz, hep bana gelir. Hogwarts okulunda SeçmenS
apka'yim, Her gün, her ay, her yil baska baskayim. Karsimdas öyle bir ürperin biraz Dünyada hiçbirs ey
gözümden kaçmaz. Eger geçirirsen beni basina Gidecegin yen söylerim sana. Seni Gryffindor'a yollarim
belki, Zamanla olursun aslanin teki, Yigittir orada kalan çocuklar, Hepsinin yüregi, nah, mangal kadar.
Belki de düsersin Hufflepuff'a Haksizligi hemen kaldirip rafa Adalet ugruna savasverirsin Her yere
mutluluk götürmek için. Ravenclaw kismetin belki, Oradakilerin hiç çikmaz sesi, Mantiktir onlarca önemli
olan, öyle kurtulurlar tüm sorunlardan. Düsersin belki de Slytherin'e sen, Bir baskadir sanki oraya giden,
Amaçlari için neler yapmazlar Açiklasam bitmez sabaha kadar. Giy kafana beni! Çekinme sakin! Birinci
kosul bu: Korkmayacaksin! Hiç kimseye gelmez kötülük benden,S apkalar içinde en uysalim ben."
Sarki sona erince salonda bir alkiskoptu.S apka egilerek dört masaya da selam verdi, sonra sessizlige
gömüldü yine.
Ron, Harry'ye, "Demeks apkayi geçirecegiz basimiza!" diye fisildadi. "Fred'i öldürecegim, ifritlerle güres
mekten söz ediyordu."
Harry belli belirsiz gülümsedi. Evet,s apkayi giymek bir büyü yapmaya kalkismaktan çok daha iyiydi,
ama keske herkesin gözü önünde giymesek diye düsünüyordu.S apka bir sürü soru soracakti anlasilan,
Harry'nin ise ne cesareti üstündeydi, ne de hazircevapligi. Yüregi agzmdaydi. Eger kendisi gibiler için bir
bina olsaydi, hers ey ne kadar kolaylasacakti.
Profesör McGonagall, elinde uzun bir parsömen kagidiyla birkaç adim öne çikti.
"Adinizi söyledigim zamans apkayi giyip tabureye oturacak, hangi binaya ayrildiginizi ögreneceksiniz,"
dedi. "Abbott, Hannah!"
Sari at kuyrugu saçli, pembe yüzlü bir kiz çikti ortaya,s apkayi kafasina geçirdi.S apka gözlerine kadar
indi. Kiz oturdu. Bir an sessizlik
"HUFFLEPUFF!" diye bagirdis apka.
Sagdaki masadan bir alkiskoptu, Hannah gidip Hufflepuff masasina oturdu. Harry,S isman Kesis
hayaletinin kiza neseyle el salladigini gördü.
"Bones, Susan!"
Sapka, " HUFFLEPUFF!" diye bagirdi yine, Susan da segirtip Hannah'nin yaninda yerini aldi.
"Boot, Terry!"
"RAVENCLAVV!"
Bu kere soldan ikinci masadan bir alkiskoptu; Ravenclaw'dan birkaç kisi ayaga kalkip, yanlarina gelen
Terry'nin elini sikti.
"Brocklehurst, Mandy" de Ravenclaw'a katildi, ama "Brown, Lavender" yeniler arasinda ilk
Gryffin-dor'lu oldu, en uçtaki sol masa alkistan inledi; Harry, Ron'un ikiz kardeslerinin islik çaldiklarim
gördü.
Derken "Bulstrode, Millicent" Slytherin'li oldu. Belki Harry'ye öyle geliyordu, ama Slytherin için anlatilan
oncas eyden sonra, o masadakileri hiç gözü tutmadi.
Içi bulanmaya baslamistis imdi. Eski okulundaki spor derslerinde nasil takimlara ayrildiklari geldi aklina.
En son o seçilirdi, kötü oyuncu oldugu için degil, Dudleye yaranmak için - kimse ondan hoslandiginin
sanilmasini istemezdi.
"Finch-Fletchley, Justin!"
" HUFFLEPUFF!"
Harry'nin gözünden kaçmadi,s apka bazen binanin adini hemen bagiriyor, bazen de karar vermek için
azicik düsünüyordu. Sirada Harry'nin yaninda duran kirçil saçli çocuk, "Finnigan, Seamus", Gryffindor'a
ayrildigini ögrenmek için taburede tam bir dakika oturdu.
"Granger, Hermione!"
Hermione kosarcasina gitti tabureye,s apkayi kafasina telasla geçirdi.
"GRYFFINDOR!" diye bagirdis apka. Ron homurdandi.
Korkunç bir düsünce belirdi Harry'nin kafasinda,zaten insan tedirgin olmayagörsün, kafasina hep
korkunç düsünceler takilir. Ya kendisi hiç seçilmezse ne olacakti? Ya uzun süre, çok uzun süre, gözlerine
kadar inens apkayla orada öyle oturup kalirsa, sonunda Profesör McGonagall gelips apkayi çikarirsa, bir
yanlislik oldugunu söyler de onu yeniden trene götürürlerse?
Boyuna kurbagasini yitiren Neville Longbottom, adi seslenildiginde, tabureye giderken sendeledi, az
kalsin düsecekti.S apkanin karar vermesi epey vakit aldi. Sonunda "GRYFFINDOR" diye bagirinca,
Neville kafasindas apkayla masaya kostu, sonra da kahkahalar arasinda dönüp onu "MacDougal,
Morag"a uzatti.
Adi söylenince, hemen ileri atildi Malfoy,s apkayi daha kafasina degdirir degdirmez karar açiklandi:
"SLYTHERIN!"
Malfoy, son derece hosnut, arkadaslari Crabbe ile Goyle'un yanina gitti.
Pek fazla kisi kalmamistis imdi.
"Moon"... "Nott"... "Parkinson"... sonra bir çift ikiz kizkardes, 'Tatil" ile 'Tatil"... sonra "Perks,
Sally-An-ne"... derken, sonunda -
"Potter, Harry!"
Harry bir adim atinca, alev hisirtilarini andiran fisiltilarin yükseldigini duydu salonda.
"Potter mi dedi?"
"Su ünlü Harry Potter mi?"
Sapka gözlerine inmeden önce Harry'nin son gördügüs ey, salondakilerin onu dikkatle süzmeleri oldu.
Sonra das apkanin içindeki karanligi gördü. Bekledi.
"Hmm," diye incecik bir ses geldi kulagina. "Güç. Çok güç. Bakiyorum, bayagi gözüpek. Kafa da fena
degil. Yetenek de var, evet, öyle - kendini kanitlama tutkusu... bak, bu ilginç... Seni nereye yollasam
acaba?"
Harry taburenin kenarlarina simsiki yapisip, "Slytherin olmasin, Slytherin olmasin," diye düsündü.
Ince ses, " Slytherin olmasin, ha?" dedi. "Emin misin? Biliyor musun, büyük usta olabilirsin sen, hepsi
kafanin içinde, Slytherin de büyük ustalik yolunda çoks ey kazandirabilir sana - hayir mi? Eh, öyle
istiyorsun madem - GRYFFINDOR!"
Harry,s apkanin son kelimeyi salona dogru bagirdigini duydu.S apkayi çikarip agir agir Gryffindor
masasina yürüdü. Seçildigi, üstelik Slytherin'e gönderilmedigi için öyle rahatlamisti ki, en büyük alkisi
kendisinin aldigini fark etmedi bile. Sinif Baskani Percy ayaga kalkip elini sikti coskuyla, VVeasley ikizleri,
"Potter bizde! Potter bizde!" diye bagirdilar, Harry daha önce gördügü yakalikli hayaletin karsisina
oturdu. Hayalet hafifçe kolum vurdu onun, Harry üstüne bir kova buzlu su dökülmüsgibi ansizin ürperdi.
Yüce Masa'yi daha iyi görebiliyordus imdi. Kendisine en yakin uçta Hagrid oturuyordu, gözleri karsilas
inca Hagrid basparmagini yukari kaldirdi. Harry de gülümsedi. Orada, Yüce Masa'nm tam ortasinda,
kocaman yaldizli bir koltukta Albus Dumbledore oturuyordu. Harry, trendeki Çikolatali Kurbaga
kartindan hemen tanidi onu. Salonda hayaletler kadar isil isil parlayan teks ey, Dumbledore'un gümüsrengi
saçlariydi.
Harry, Çatlak Kazan'daki tedirgin delikanliyi, Profesör Quirrell'i da tanidi. Kafasindaki kocaman mor
sarikla pek tuhaf görünüyordu.
Ayrilacak üç kisi kalmisti sadece. "Turpin, Lisa" Ravenclaw'a düstü. Sira Ron'a geldi. Ron'un surati
yemyesil olmustus imdi. Harry gözlerini simsiki yumdu heyecanla, bir saniye sonra das apkanin
"GRYFFINDOR!" diye bagirdigini duydu.
Ron, yanindaki iskemleye çökerken, ötekiler gibi Harry de onu uzun uzun alkisladi.
Harry'nin karsisinda oturan Percy VVeasley, "Bravo, Ron, harika!" dedi; bu arada "Zabini, Blaise" de
Slytherin'e seçildi. Profesör McGonagall kâgidini katladi, SeçmenS apka'yi alip çikti.
Harry önündeki bosaltin tabaga bakti. Ne kadar aciktiginis imdi fark etmisti. Balkabagi pogaçalari
çoktan sindirilip gitmisti.
Albus Dumbledore ayaga kalkti. Kendisini hiçbirs ey bundan daha çok mutlu edemezmisgibi, kollarini iki
yana açip ögrencilere gülümsedi.
"Hosgeldiniz!" dedi. "Hogwarts'ta yeni bir yila hosgeldiniz!S ölen baslamadan önce birs eyler söylemek
istiyorum. Söylüyorum iste: Zirla! Tirla!I ncik!
Boncuk!
“Tesekkür ederim!"
Yerine oturdu yine. Herkes çigliklar atarak alkisladi. Harry gülsün mü gülmesin mi, bilemiyordu.
Çekinerek, Percye, "Azicik - deli midir?" diye sordu.
Percy, "Ne delisi?" dedi. "Dâhidir o! Dünyanin en iyi büyücüsü! Ama orasi öyle, hafifçe kafadan çatlaktir.
Patates ister misin, Harry?"
Harry'nin agzi bir kansaçildi. Önlerindeki tabaklar yiyeceklerle doluydus imdi. Sofrada, yemek isteyecegi
hiç bu kadar çoks ey görmemisti o güne kadar: kizarmiset, kizarmispiliç, pirzola, sosis, sucuk, biftek, has
lanmispatates, kizarmispatates, cips, mayonez, bezelye, havuç, salça, ketçap, bir de, her nedense, nanes
ekeri.
Dursley'ler Harry'yi aç birakmazlardi dogrusu, ama Harry de hiçbir zaman cani istedigi kadar yemek
yiyemezdi. Neye uzansa Dudley kapardi hemen, kusacak kadar çok yemisolsa bile. Harry, nanes ekeri di
sinda, hers eyden biraz biraz aldi, basladi yemeye. Hepsi çok lezzetliydi.
Harry'nin biftegini kesmesine bakan yakalikli hayalet, 'Tek de güzel görünüyor," dedi üzüntüyle.
"Yoksa sen -?"
"Asagi yukari dört yüz yildir agzima lokma koymadim," dedi hayalet. "Birs ey yemem gerekmiyor tabii,
ama insan özlüyor. Kendimi tanitmadim, degil mi? Sir Nicholas de Mimsy-Porpington hizmetinizdedir.
Gryffindor Kulesi'nin yerlesik hayaleti."
Ron, "Kim oldugunu biliyorum!" dedi ansizin. "Kardeslerim anlatmislardi - sen Neredeyse Kafasiz
Nick'sin!"
Hayalet, "Bana Sir Nicholas de Mimsy denilmesi daha çok hosuma gider -" diye söze basladi, ama kirçil
saçli Seamus Finnigan atildi.
"Neredeyse Kafasiz mi?I nsan nasil neredeyse kafasiz olur?"
Sir Nicholas'm bütün keyfi kaçmisti; bu küçük sohbet istedigi gibi yürümüyordu anlasilan.
"Böyle olur," dedi tedirginlikle. Sol kulagini tutup çekti. Kafasi yana düsüp sanki menteseyle tutturulmus
gibi boynundan sallanmaya basladi. Anlasilan biri kafasini uçurmaya kalkmisti onun, ama kökünden
keseme-misti. Neredeyse Kafasiz Nick, çocuklarins askin bakislarindan hoslanmisa benziyordu, kafasini
yerine takti yine, öksürdü, sonra, "Demek sizler de - Gryffindor'lu oldunuz!" dedi. "Bu yils ampiyon
olmamizi saglarsiniz belki.S ampiyon olmayali hiç bu kadar uzun zaman geçmemisti. Slytherin kupayi alti
yil üst üste kazandi! Kanli Baron'un yanina varilmiyor - Slytherin'in hayaletidir o."
Slytherin masasina bakti Harry, orada korkunç bir hayaletin oturdugunu gördü; gözleri bombosbakiyordu
hayaletin, çökük bir yüzü, gümüsrengi kan lekeleriyle dolu bir cüppesi vardi. Malfoy'un sagina oturmustu,
Harry, Malfoy'un bundan hosnut olmadigini görünce keyiflendi.
Büyük bir ilgiyle, "O kan lekeleri neden olmus?"
diye sordu Seamus.
Neredeyse Kafasiz Nick, tatli bir sesle, "Hiç sormadim " dedi.
Herkes yiyebildigi kadar yiyince, yemekler uçup gitti sanki, tabaklar yine eskisi gibi piril piril oldu. Bir an
sonra da tatlilar belirdi.I nsanin aklina gelebilecek her çesit dondurma, elmali pasta, meyveli pasta,
çikolatali pasta, marmelatti çörek, kek, çilek, jöle, sütlaç...
Harry meyveli pastasini atistirirken, söz döndü dolasti, ailelerine geldi.
"Ben yari yariyayim," dedi Seamus. "Babam bir Muggle. Annem büyücü oldugunu evleninceye kadar
söylememisona. Babam bunu ögreninces ok geçirmis."
Güldüler.
"Ya sen, Neville?" dedi Ron.
"Beni büyükannem büyüttü, kendisi cadidir," dedi NeVille, "ama ailem uzun süre Muggle oldugumu sandi.
Büyük amcam Algie boyuna beni hazirliksiz yakalayip içimdeki büyüyü ortaya çikarmaya çalisiyordu -bir
keresinde Blackpool rihtiminin ucundan itmisti beni, az kalsin boguluyordum- ama sekiz yasima kadar birs
ey olmadi. Büyük amcam Algie çaya gelmisti bize, beni üst kat penceresinden sallandirdi, ayak
bileklerimden baglayarak, büyük teyzem Enid pasta verince de ipi birakiverdi. Yere düsünce zipladim
durdum - top gibi ziplayarak bahçeyi geçtim, yola çiktim. Hepsinin hosuna gitti bu. Büyükannem sevinçten
aglamaya basladi. Hele ben buraya çagrilinca yüzlerini görecektiniz - belki yeteri kadar büyü gücüm
yoktur diye korkuyorlardi. Büyük amcam Algie öyle sevindi ki, kurbagami o satin aldi."
Harry'nin öteki yaninda, Percy VVeasley ile Hermonie derslerden söz ediyorlardi ("Keske derslere
hemen baslasalar, ögrenecek o kadar çoks ey var ki, Biçim Degistirme özellikle ilgimi çekiyor, bilirsin
tabii, birs eyi bir baskas eye çevirme, herhalde çok güç birs ey bu -"; "Küçüks eylerle baslarsin, kibritleri
ianelere çevirmekle filan-".
Harry'nin içi isinmis, uykusu gelmisti, Yüce Masa'ya bakti yine. Hagrid kupayi basini dikiyordu. Profesör
McGonagall, Profesör Dumbledore'a birs eyler anlatiyordu. Profesör Quirrell, o gülünç sarigiyla, yagli
siyah saçli, kemer burunlu, soluk tenli bir. ögretmenle konusuyordu.
Olanlar birdenbire oldu. Kemer burmlu ögretmen, Ouirrell'in sanginin ardindan Harry'nin gözlerine dikti
gözlerini - Harry'nin alnindaki ize keskin, sicak bir sanci saplandi.
"Ahh!" Harry basina götürdü elini.
"Ne oldu?" diye sordu Percy.
"Y-yokbirsey."
Sanci, geldigi gibi bir anda yok oldu. Ama Harry o bakisin yarattigi duyguyu silkip atamadi - ögretmenin
kendisinden hiç mi hiç hoslanmadigi duygusuna kapilmisti.
Percy'ye, "Profesör Quirrell'la konusan o ögretmen kim?" diye sordu.
"Bakiyorum, Quirrell'i tanimissin bile. Tedirginligi bosuna degil, Profesör Snape'le konusuyor çünkü.I
ksirleri ögretir, ama gönülsüzce yapar bu isi - gözü Quirelli’nin isinde, bunu bilmeyen yok. Karanlik
Sanatlar konusunda çok bilgilidir Snape."
Harry, Snape'e bakti bir süre, ama Snape ona bir daha bakmadi.
Sonunda tatlilar da yok oldu, Profesör Dumbledore ayaga kalkti yine. Salon sessizlige gömüldü.
"Öhö - hepimiz yedik içtik, sadece birkaç kelime daha... Ders yilinin baslamasi dolayisiyla bazi
söyleyeceklerim var.
"Birinci sinif ögrencileri, okul alanindaki ormanin bütün ögrencilere yasak oldugunu unutmasinlar. Öteki ö
grencilerimizden bazlarina da bunu hatirlatmakta yarar görüyorum."
Dumbledore'un isil isil gözleri VVeasley ikizlerinin oturdugu yöne çevrildi.
"Hadememiz Mr Fiich de ders aralarinda koridorlarda büyü yapmanin yasak oldugunu sizlere
hatirlatmami istedi.
"Ouidditch seçmeleri ders yilinin ikinci haftasinda yapilacaktir. Kendi binalarinin takimlarinda yer almak
isteyenlerin Madam Hooch'a basvurmalari gerekmektedir. "Son olarak söylemek istedigim birs ey var. Sa
gdaki üçüncü kat koridoru, çok büyük acilar çekerek ölmek istemeyen herkese kapalidir."
Harry güldü; gülen bir avuç ögrenciden biriydi sadece.
Percy'ye, "Saka ediyor, degil mi?" diye fisildadi. Kaslarini çatarak, "Hiç des akaya benzemiyor," dedi
Percy. "Garip dogrusu, çünkü bir yere gitmemizi yasaklayinca nedenini de söyler genellikle - orman
tehlikeli hayvanlarla dolu, herkes bilir bunu. Hiç olmazsa bize, Sinif Baskanlarina söyleseydi."
"Simdi yataklarimiza gitmeden okuls arkisini söyleyelim!" diye bagirdi Dumbledore. Harry, öteki ög
retmenlerin dudaklarina yerlesmisgülümsemelerin hiç degismedigini fark etti.
Dumbledore, sanki ucundaki bir sinegi kovuyor-musgibi, asasini hafifçe salladi; altin sarisi, uzun bir
kurdele firladi asadan; kurdele masalarin üstünde yükseldi, yilan gibi kivrilarak sözcüklere dönüstü.
"Herkes en sevdigi havayi seçsin," dedi Dumbledore, "hadi, basliyoruz!"
Bütün okul haykirmaya basladi:
"Hogwarts, Hogwarts, geldik sana, Bizi de al kollarina, Kafamizin içi bombos, Söyle, bunun neresi hos?
Saçli olsun, saçsiz olsun Baslarimiz bilgi dolsun.I lginçs eyler ögrenelim Geliselim milim milim. "Yilmadan
hep çalisiriz Büyülere alisiriz. Kirilmasin hiç umutlar, Gün dogmadan neler dogar,"
Sarkiyi herkes degisik zamanlarda bitirdi. Weasley ikizleri ises arkiyi bir cenaze marsi havasinda
uzattikça uzatiyordu. Dumbledore son birkaç dizenin söylenisini asasiyla yönetti,s arki bitince de en çok
alkislayanlardan biri o oldu.
Gözlerini silerek, "Ah, müzik!" dedi. "Burada yaptiklarimizin ötesinde bir büyü! Hadi artik, yatma vakti.
Dogru yataklariniza!"
Birinci sinif Gryffindor ögrencileri, ugultulu kalabalik arasindan geçerek Percy'yi izlediler, Büyük
Salondan çikip mermer merdivene yöneldiler. Harry'nin bacaklari, yorgunluktan, tika basa yemekten, kur
sun gibi olmustu yine. Öylesine uykusu gelmisti ki, koridorlardan geçerken, iki yana siralanmistablolardaki
yüzlerin kendilerini göstererek fisildastiklarini bile fark etmedi; Percy'yi izlerken, kayan panolar, sarkan
halilar arkasin daki gizli kapilardan geçtiklerini de fark etmedi. Esneyerek, ayaklarini sürüyerek baska
merdivenlerden çiktilar, Harry daha ne kadar gideceklerim düsünüyordu ki, ansizin durdular.
Tam önlerinde, havada bir yigin baston uçusuyordu, Percy onlara dogru bir adim atinca, bastonlar da
kendilerini Percy'ye firlatmaya basladilar.
Percy, "Peeves," diye fisildadi birinci sinif ögrencilerine. "Bir hortlak." Sesini yükseltti. "Peeves - göster
kendini."
Sismisbir balondan çikan havayi andiran kaba, yüksek bir ses yanit verdi.
"Kanli Baron'a mi gideyim istiyorsun?"
Pit diye bir ses duyuldu, kapkara, fildir fildir gözlü, koca agizli bir adam belirdi; bastonlara yapismis,
havada bagdaskurarak oturuyordu.
Alayla kikirdayarak, "Ooooooo!" dedi. "Bastibacak yeniler! Amma eglenceli!"
Ansizin onlara dogru süzüldü hizla. Hepsi egildiler.
Percy, "Çekil git, Peeves, yoksa Baron'a söylerim,s aka etmiyorum!" diye haykirdi.
Peeves dilini çikardi, sonra bastonlan Neville'in kafasina düsürerek ortadan yok oldu. Zirh tangirtilari
arasinda hizla uzaklastigini anladilar.
Yine yola koyulduklarinda, "Peeves'e dikkat edin," dedi Percy. "Ona söz geçiren tek kisi Kanli
Baron'dur, bize, Sinif Baskanlarina bile kulak asmaz.Is te geldik."
Koridorun sonunda pembe ipek elbiseli çoks isman bir kadinin portresi asiliydi.
"Parola?" dedi.
"Caput Draconis," dedi Percy, portre öne dogru açildi, arkasinda, duvarda yuvarlak bir delik belirdi.
Sirayla geçtiler - Nevüle'e azicik el vermek gerekti - kendilerini Gryffindor salonunda, yumusacik
koltuklarla dolu, sevimli, yuvarlak bir odada buldular.
Percy kizlari yatakhanelerinin kapisina götürdü, oglanlari da bir baska kapidan geçirdi. Sonunda,
kivrilarak .döne döne çikan bir merdivenin tepesinde -besbelli, kulelerden birindeydilers imdi- yataklarini
buldular: dört yanina koyu kirmizi kadifeden perdeler asili beskaryola. Esyalari getirilmisti bile. Konus
amayacak kadar yorgundular, hemen pijamalarini giyip yataklarina yattilar.
Ron, perdeler arasindan, "Yemek harikaydi, degil mi?" diye fisildadi Harry'ye. "Yapma, Scabbers! Çars
afi kemiriyor."
Harry meyveli pasta yiyip yemedigini soracakti Ron'a, ama uykudan gözleri kapaniverdi.
Belki de yemegi fazla kaçirmisti Harry, çok garip bir düsgördü. Profesör Quirrelli’nin sarigi vardi
kafasinda; sarik konusup duruyordu, hemen Slytherin'e geçmesi gerektigini söylüyordu, alinyazisi öyleydi
çünkü. Harry, Slytherin'e gitmek istemedigini söyledi sariga; sarik agirlastikça agirlasti, onu çekip
çikarmak istedi Harry, ama sarik gittikçe daralip kafasini sikiyor, canim yakiyordu - sarikla bogusurken,
Malfoy da karsidan gülerek onlara bakiyordu - derken kemer burunlu ögretmen Snape oluverdi Malfoy,
alayci, soguk kahkahalari daha da yükseldi - yemyesil bir isik patladi, Harry kan ter içinde titreyerek
uyandi.
Yataginda dönüp uykuya daldi yine; ertesi gün uyandiginda düsü hiç mi hiç hatirlamiyordu.
SEKIZINCIBÖLÜM
iksir Ustasi
"Bak, orada."
"Nerede?"
"Kizil saçli, uzun boylu çocugun yaninda."
 
 
Sitenin tek amacı kendim yükleyip kendim okumamdır. Hiçbir ticari vs. Amacım yoktur.
 
Bugün 1 ziyaretçi (2 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol