|
|
 |
BIRINCIBÖLÜM
SagKalan Çocuk
Privet Drive dört numarada oturan Mr ve Mrs Dursley, son derece normal olduklarini söylemekten gurur
duyarlardi, sagolun efendim. Garip ya da gizemli islere bulasacak son kisilerdi, böyle saçmaliklara kafa
yormazlardi çünkü.
Mr Dursley matkap yapan Grunnings adli birs irketin yöneticisiydi.I ri yari, kalipli bir adamdi, boynu yok
gibiydi, ama koskoca bir biyigi vardi. Mrs Dursley zayifti,s ansindi, olaganin iki kati uzunlugunda bir
boynu vardi; bu da bahçe çitlerinin üstünden kafasini uzatip komsulari gözetlemekte pek isine yariyordu.
Dudley adinda küçük bir ogullari vardi Dursley'lerin, kendilerine bakilirsa dünyada ondan kusursuz bir
çocuk bulunamazdi.
Dursley'ler istedikleri hers eye sahiptiler, ama bir gizleri vardi, biri kalkip da bunu anlayacak diye ödleri
kopardi. Potterlarin ortaya çikarilmasina katlanabileceklerini hiç sanmiyorlardi. Mrs Potter, Mrs
Dursley'nin kardesiydi, ama birkaç yildir görüsmemislerdi; aslina bakilirsa, Mrs Dursley hiç kardesi
yokmusgibi davraniyordu, çünkü kardesi de, onun bespara etmez kocasi da Dursley'lere hiç mi hiç
benzemiyorlardi. Potter’lar sokakta boy gösterirse, komsularin ne diyecegini düsünmek bile tüylerini
ürpertiyordu. Potter'larin küçük bir ogullan oldugunu biliyorlardi, ama hiç görmemislerdi onu. Bu oglan da
Potter'lari yanlarina yaklastirmamak için bir baska geçerli nedendi; Dudley'nin öyle bir çocukla içli disli
olmasini istemiyorlardi.
Mr ve Mrs Dursley, öykümüzün basladigi o kasvetli, kursuni sah sabahi uyandiklarinda, yakinda bütün
ülkeyi saracak garip, gizemlis eylerin habercisi olabilecek hiçbirs ey yoktu bulutlu gökte. Mr Dursley, ise
giderken taktigi en tatsiz kravati seçerken birs arki mirildaniyor, Mrs Dursley de çigliklar atan Dudleyi
yüksek iskemlesine oturtmak için bogusurken keyifli keyifli dedikodu ediyordu.
Hiçbiri, kahverengi bir baykusun pencerenin önünden kanat çirparak geçtigini fark etmedi.
Sekiz buçukta, Mr Dursley çantasini aldi, Mrs Dursley'nin yanaginis öyle bir gagaladi, Dudley'ye de bir
hosça kal öpücügü vermeye çabaladi, ama iskaladi, Dudley bir bunalim geçirmekteydi çünkü, mamasini
duvara firlatiyordu. Evden ayrilirken, "Küçük yumurcak," diye kikirdadi Mr Dursley. Arabasina bindi,
dört numaranin bahçesinden geri geri çikti.
Garip birs eyin ilk belirtisini fark etti sokagin kösesinde haritaya bakan bir kediyi. Mr Dursley, bir an ne
gördügünü kavrayamadi. Sonra, bakmak için basini arkaya çevirdi. Privet Drive'in kösesinde bir tekir
kedi duruyordu, ama görünürlerde harita filan yoktu. Zaten olacak ismiydi bu? Bir isik oyunuydu olsa
olsa. Kirpiklerini kirpistirdi Mr Dursley, gözlerini kediye dikti. Kedi de ona dikti gözlerini. Mr Dursley kö
seyi dönüp yolda ilerlerken boyuna kediye bakti dikiz aynasinda.S imdi de Privet Drive yazili tabelayi
okuyordu - hayir, tabelaya bakiyordu; kediler ne harita inceleyebilir, ne de tabela okuyabilirlerdi. Hafifçe
silkindi Mr Dursley, kediyi kafasindan çikardi. Kente dogru ilerlerken o gün almayi umdugu büyük bir
matkap siparisinden baska birs ey düsünmemeye koyuldu.
Ama kente girerken kafasindaki matkaplarin yerini baska birs ey aliverdi. Sabahin olagan trafik sikisiklig
inda beklerken, çevrede garip giyimli bir sürü insan fark etti. Pelerinli insanlar. Mr Dursley, gençlerin
sirtinda görülen o tuhaf elbiseleri giyenlerden hiç hoslanmazdi! Bu da saçma sapan yeni modalardan
biriydi herhalde. Direksiyona vurmaya basladi parmaklariyla, gözleri bu manyaklarin az ötede olusturdugu
bir topluluga takildi. Heyecanli heyecanli birs eyler fisildasiyorlardi. Mr Dursley, bazilarinin hiç de genç
olmadigini görünce küplere bindi; istes u adam kendisinden çok daha yasliydi, üstelik zümrüt yesili bir
pelerin atmisti omuzlarina! Cesarete bak! Derken kafasina dank etti Mr Dursley'nin, bu olsa olsa uyduruk
bir gösteriydi - birs ey için para topluyorlardi... evet, mutlaka öyleydi. Trafik açildi, Mr Dursley birkaç
dakika sonra Grunnings oto-parkindaydi, aklinda matkaplar vardi sadece.
Mr Dursley dokuzuncu kattaki odasinda sirtim pencereye vererek otururdu hep. Öyle yapmasa, o sabah
aklini matkaplara vermesi biraz güç olacakti. Baykuslarin güpegündüz süzülerek geçtigini görmedi, ama as
agida, sokaktaki insanlar gördüler bunu, agizlan açik, birbiri ardi sira tepelerinde süzülen baykuslara
baktilar, onlari parmaklariyla gösterdiler. Çogu geceleyin bile baykusgörmemisti. Ama Mr Dursley, son
derece olagan, baykussuz bir sabah geçirdi. Besayri kisiye bagirdi. Önemli birkaç telefon görüsmesi yapti,
biraz daha bagirdi. Ögle yemegine kadar keyfi yerine gelmisti, bacaklarini çalistirmak, sokagin karsisina
yürüyüp firindan bir çörek almak istedi.
Pelerinli insanlar aklindan bütün bütüne çikmisti ki, içlerinden bazilarina rastladi firinin orada. Yanlarindan
geçerken öfkeyle bakti. Nedenini bilmiyordu, ama tedirgin oluyordu onlardan. Bunlar da heyecanli
heyecanli fisildasiyorlardi, ortalikta bir tek para tasi bile görünmüyordu. Elindeki kesekâgidinda koca bir
çörekle dönüp yanlarindan geçerken, konusmalarindan birkaç sözcük çalindi kulagina.
"Potter'lar, dogru, ben de öyle duydum -"
"- evet, ogullan, Harry -"
Kaskati kesiliverdi Mr Dursley. Her yanini korku sardi. Birs ey söyleyecekmisgibi, fisildasanlara bakti,
ama vazgeçti.
Yolun karsisina geçti hizla, bürosuna kostu, sekreterine rahatsiz edilmemesini söyledi, telefona sarildi,
evinin numarasini tam çevirmisti ki, kararini degistirdi. Telefonu yerine birakti, biyiklarini sivazlayarak düs
ündü... hayir, düpedüz aptallik ediyordu. Potter öyle pek alisilmadik bir ad degildi ki. Harry diye ogullari
olan Potter adinda kim bilir kaç kisi vardi. Üstelik yegeninin adinin Harry olup olmadigindan da emin deg
ildi. Çocugu görmemisti bile. Belki de Harvey'ydi. Ya da Harold. Mrs Dursley'yi telaslandirmanin anlami
yoktu, kardesinin adini söyleyince bile tedirgin olurdu karisi. Onu suçlamiyordu - kendisinin de öyle bir
kardesi olsaydi... ama ya o kisiler, o pelerinli insanlar...
O ikindi kafasini matkaplara veremedi, olanaksizdi bu, saat beste binadan ayrilirken öylesine dalgindi ki,
kapinin tam önünde birine çarpti.
Sendeleyip az kalsin yere düsecek siska ihtiyara, "Özür dilerim," diye homurdandi. Onun menekse rengi
bir pelerin giydigini kavramasi için birkaç saniye yetti Mr Dursley'ye. Adam bu çarpmaya pek aldirmisa
benzemiyordu. Aksine, koca bir gülümseme yayildi yüzüne, yoldan geçenleri dönüp baktiracak kadar ince
bir sesle, "Özür dilemeyin, efendim," dedi, "bugün hiçbirs ey keyfimi kaçiramaz! Sevinin, o Kim-Oldug
unu-Bilir-sin-Sen sonunda gitti! Sizin gibi bir Muggle bile bunu, bu mutlu, mutlu günü kutlamali!"
Ihtiyar, Mr Dursley'yi karnina sarilip kucakladi, sonra uzaklasti.
Mr Dursley oldugu yerde kalakaldi. Bütün bütüne bir yabana tarafindan kucaklanmisti. Üstelik Muggle
olarak nitelenmisti, artik ne demekse bu.I yice karismisti kafasi. Arabasina kostu, eve yollandi, hayal
gördügünü umuyordu, daha önce hiç ummamisti bunu, çünkü hayal gücü denilens eye hiç inanmazdi.
Arabasini dört numaranin park yerine çekerken, ilk gördügü -bu da hiç keyiflendirmedi onu- o sabah
gözüne ilisen tekir kedi oldu. Bahçe duvarinda oturuyordus imdi. Ayni kedi olduguna emindi; gözlerinin
çevresinde ayni çizgiler vardi.
"Sissst!" diye bagirdi Mr Dursley.
Kedi kipirdamadi. Sadece sert sert bakti ona. Mr Dursley, bunun olagan bir kedi davranisi olup olmadig
ini düsündü. Toparlanmaya çalisarak eve girdi. Karisina hâlâ birs ey söylememekte kararliydi.
Mrs Dursley güzel, siradan bir gün geçirmisti. Yemekte komsu kadinin kiziyla sorunlarini, Dudley'nin de
yeni bir sözcük ("olabilemez") ögrendigini anlatti boyuna. Mr Dursley olagan davranmaya çalisti. Dudley
yatirildiktan sonra salona gidip son aksam haberlerini yakaladi:
"Her yerdeki kusmeraklilari, ülkedeki bütün baykuslarin bugün hiç alisilmadiks eyler yaptigini
belirtmektedir. Baykuslar genellikle geceleri avlanirlar, gün isiginda pek görülmezler, ama sabahtan beri bu
kuslarin her yöne uçustuklarina yüzlerce kere tanik olunmustur. Uzmanlar, baykuslarin uyku aliskanliklarini
birdenbire neden degistirdiklerini açiklayamamaktadirlar." Spiker siritmadan edemedi. "Son derece
esrarengiz.S imdi de Jim McGuffin'den hava raporu. Ne dersin, bu gece yine baykussaganagi olacak mi,
Jim?"
"Eee, Ted," dedi hava tahmincisi, "onu bilemem, ama bugün garip davranislarda bulunanlar sadece bayku
slar degildi. Kent, Yorkshire, Dundee gibi ayri ayri yerlerden arayan seyirciler, dün söyledigim yagmur
yerine, kayan yildizlar saganagina tutulmuslar!S enlik Gecesi önümüzdeki hafta gerçi, ama belki des
imdiden kutluyorlardir! Ama bu gece kesinlikle yagmurlu olacak."
Mr Dursley koltugunda donakalmisti. BütünI ngiltere göklerinde kayan yildizlar? Gün isiginda uçusan
baykuslar? Her yerde pelerinli esrarengiz insanlar? Potter'lar hakkinda fisiltilar, fisiltilar...
Mrs Dursley iki fincan çayla salona geldi. Yaran yoktu. Birs eyler söylemeliydi karisina. Gergin gergin bo
gazini temizledi. "Sey Petunia, sevgilim son günlerde kardesinden bir haber almadin, degil mi?"
Bekledigi gibi, Mrs Dursleys askinlikla, öfkeyle bakti. Ne de olsa, sanki onun bur kardesi yokmusgibi
davranmaya alisiktilar.
Sertçe, "Hayir," dedi Mrs Dursley. "Niye?"
"Garips eyler söylediler haberlerde," diye mirildandi Mr Dursley. "Baykuslar... kayan yildizlar...s ehirde
de bir sürü tuhaf insan vardi bugün..."
Mrs Dursley sözünü kesti onun: "Yani?"
"Sey, düsündüm de... belki... bütün bunlarin... biliyorsun iste... onlarla bir ilgisi vardir."
Mrs Dursley kenetlenmisdudaklarinin arasindan bir yudum çay aldi. Mr Dursley "Potter" adini isittigini
söyleyip söylememeyi düsündü. Bunu göze alamayacagina karar verdi. Sanki laf olsun diye soruyormus
gibi, "Ogullari," dedi, "simdi asagi yukari Dudley'nin yasindadir, öyle degil mi?"
Mrs Dursley, kaskati, "Herhalde," dedi.
"Sahi, neydi adi? Howard'di, degil mi?"
"Harry. Bana sorarsan, berbat, siradan bir ad."
Ansizin yüregine bir agirlik çöktü Mr Dursley'nin, "Ha, sahi," dedi. "Evet, bence de öyle."
Yukari yatmaya çikarlarken bu konuda baska tek söz söylemedi. Mrs Dursley banyodayken, Mr
Dursley yatak odasinin penceresine uzandi, ön bahçeye bakti. Kedi hâlâ oradaydi. Sanki birs ey
bekliyormusgibi Privet Drive'a bakiyordu boyuna.
Hayal mi görüyordu yoksa? Bütün bunlarin Potter'larla bir ilgisi olabilir miydi? Eger varsa... eger o
karikocayla akrabaliklari ortaya çikarsa - eh, buna da katlanamazdi dogrusu.
Yattilar. Mrs Dursley hemen uyudu, ama gözlerine uyku girmiyordu Mr Dursley'nin, kafasi karmakaris
ikti. Uykuya dalmadan önce, Potterlarin bu isle bir ilgileri olsa bile, ne kendisine ne de Mrs Dursley'ye
yanasamayacaklarini düsündü de rahatladi. Potter'lar onun da, Petunia'nin da kendileri için, kendilerine
benzeyenler için ne düsündüklerini pekâlâ biliyorlardi... Bu olanlara onun da, Petunia'nin da bulasmasi
olanaksizdi. Esnedi, yan döndü. Kendilerini etkilemezdi bu...
Nasil da yaniliyordu.
Mr Dursley tedirgin bir uykuya daliyordu belki, ama disarida, duvarin üstündeki kedinin uykusu hiçmi hiç
gelmemisti. Heykel gibi oturuyordu orada; gözlerini, hiç kirpmadan Privet Drive'in uç kösesine dikmisti.
Yan sokakta bir arabanin kapisi çarpildiginda da, tepesinden iki baykussüzüldügünde de titremedi bile.
Hiç kipirdamadan öylece durdu, gece yarisina kadar.
Kedinin baktigi kösede bir adam belirdi; öylesine ansizin, öylesine sessizce belirmisti ki, sanki yerden fis
kirmisgibiydi. Kedinin kuyrugu titredi, gözleri kisildi.
Böyle bir adamin benzeri Privet Drive'da daha önce hiç görülmemisti. Uzun boyluydu, zayifti; saçinin
sakalinin kirlarina bakilirsa çok yasliydi; saçi da sakali da kemerine sikistiracak kadar uzundu. Uzun
giysiler vardi üstünde, yerleri süpüren mor bir pelerin, uzun topuklu, tokali çizmeler giymisti. Açik mavi
gözleri, dar çerçeveli gözlügünün arkasindan isil isil parliyordu; upuzun, kemerli burnu sanki en az iki kere
kirilmisa benziyordu. Bu adamin adi Albus Dumbledore'du.
Albus Dumbledore, adindan çizmelerine kadar hiçbirs eyinin hoskarsilanmadigi bir sokaga geldiginin
farkinda degildi. Pelerinini karistirmaktaydi boyuna, birs ey ariyordu. Ama gözetlendiginin farkina vardi,
basini kaldirdi ansizin, sokagin öteki ucundan kendisine gözlerini dikmiskediye bakti. Nedense, kedinin
varligi onu pek eglendirmisti. Kikirdayarak, "Bilmeliydim bunu," diye mirildandi.
Aradigis eyi iç cebinde buldu. Gümüsbir çakmakti bu. Kapagini açti, havaya kaldirdi, çakti. En yakindaki
sokak lambasi püf diye sönüverdi. Yine çakti - bir sonraki lamba da karanliga gömüldü. On iki kere çakti
Püfür'ü, sokakta sadece iki isilti kalincaya kadar - kendisini gözetleyen kedinin gözleriydi bunlar.S imdi
pencereden kim bakarsa baksin, isterse boncuk gözlü Mrs Dursley, asagida kaldirimda neler olup bittigini
göremezdi. Dumbledore, Püfür'ü pelerininin iç cebine koydu; dört numaraya yollandi, duvara, kedinin
yanina oturdu. Bakmadi ona, ama bir süre sonra konustu.
"Sizi burada görmek ne güzel, Profesör McGonagall."
Tekire döndü gülümseyerek, ama kedi gitmisti. Tipki onun gözlerinin çevresindeki çizgileri andiran dört
köse bir gözlük takmisasikça suratli bir kadina gülümsedigini fark etti. Kadinin da bir pelerin vardi
sirtinda, zümrüt yesili bir pelerin. Siyah saçlari simsiki toplanmisti. Belirgin bir tedirginlik vardi üstünde.
"Ben oldugumu nereden anladiniz?" diye sordu.
"Sevgili Profesör, hiçbir kedinin bu kadar kaskati oturdugunu görmemistim."
Profesör McGonagall, "Bütün gün siz de bir tugla duvarin üstünde otursaydiniz, siz de kaskati
kesilirdiniz," dedi.
"Bütün gün mü? Kutlamalara katilmadan mi? Ben buraya gelirken en az bir düzines ölene, eglenceye
rastladim."
Profesör McGonagall öfkeyle burnunu çekti.
Sabirsizca, "Evet, dogru, herkes kutluyor," dedi. "Biraz daha dikkatli olmalari gerekirdi, ama hayir
-Muggle'lar bile birs eyler döndügünü fark ettiler. Haberlerinde verdiler." Basini Dursley'lerin karanlik
salon pencerelerine çevirdi. "Duydum. Baykussürüleri... kayan yildizlar... Eee, o kadar da aptal degiller.
Nasil olsa birs eylerin farkina varacaklardi. Kent'te kayan yildizlar - mutlaka Dedalus Diggle'dir. Hiç
akillanmadi."
Dumbledore, incelikle, "Onlari suçlayamazsiniz," dedi. "On bir yildir pek birs ey kutladigimiz yok."
Profesör McGonagall, "Biliyorum," dedi tedirgince. "Ama dagitmamiz için bir neden degil bu.I nsanlar
düpedüz dikkatsizlik ediyorlar, sokaklara firlamislar güpegündüz, sirtlarinda Muggle giysileri bile yok,
boyuna dedikodu ediyorlar."
Dumbledore'a yan yan bakti sertçe, birs ey söylemesini bekliyor gibiydi, ama birs ey söylemedi
Dumbledore, Profesör de devam etti: "Sonunda Kim-Oldugu-nu-Bilirsin-Sen'in kayiplara karistigi gün,
tam o gün Muggle'larin bizi ögrenmeleri ne de güzel ya. Gerçekten kayiplara karisti mi dersiniz,
Dumbledore?"
"Öyle görünüyor," dedi Dumbledore. "Sevinmemiz gerek. Limons erbeti içer miydiniz?"
"Ne içer miydim?"
"Limons erbeti. Muggle'larin bir çesit tatli içecegi. Hosuma gidiyor."
Simdi limons erbetinin sirasi olmadigim düsünen Profesör McGonagall, "Hayir, tesekkür ederim," dedi so
gukça. "Söyledigim gibi, Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen gittiyse bile -"
"Sevgili Profesör, sizin gibi mantikli biri onu gerçek adiyla anabilir, öyle degil mi? Bütün bu 'Kim-Oldug
u-nu-Bilirsin-Sen' saçmaligi - on bir yildir söylüyorum herkese, onu gerçek adiyla anin diye, Voldemort
deyin." Profesör McGonagall ürktü, ama o sirada iki limons erbeti açan Dumbledore farkina varma ii
bunun. "Boyuna 'Kim-Oldugunu-Bilirsin-Sen' deyip durmanin ne anlami var? Voldemort adindan
korkmak için bir neden göremiyorum."
Yari bitkinlik, yari hayranlikla, "Saniyorum, sizin için yok," dedi Profesör McGonagall. "Ama siz bas
kasiniz. Herkes biliyor, Kim-Oldugunu-bilirsin-sen peki peki, Voldermort’un korktugu tek kisi sizdiniz."
Dumbledore, "Benis imartiyorsunuz," dedi usulca. "Voldemort'da benim hiç edinemeyecegim güçler
vardi."
"Bunun nedeni sizin o güçleri kullanmayacak kadar -s ey - soylu olmaniz."
"Iyi ki karanliktayiz. Madam Pomfrey yeni kulakliklarimi sevdigini söylediginden beri bu kadar kizarmami
stim."
Profesör McGonagall, Dumbledore'as öyle bir bakti sertçe, "Uçusan söylentilerin yaninda baykuslarin
sözü bile edilmez," dedi. "Herkes ne diyor, biliyor musunuz? Niye kayiplara karismis? Sonunda niye
vazgeçmis?"
Anlasilan Profesör McGonagall konusmanin en can alici noktasina gelmisti, bütün gün soguk sert bir
duvarda bekleyip durmasinin gerçek nedeniydi bu, yoksa ne kedi ne de kadin olarak Dumbledore'a
gözlerini böyle yirtici bakislar firlatarak dikemezdis imdi. "Herkes" ne söylerse söylesin, Dumbledore
bunlarin gerçek oldugunu belirtinceye kadar hiçbirs eye inanmayacagi apaçik ortadaydi. Ama o sirada bir
baska limons erbeti seçmekteydi Dumbledore, yanit vermedi.
"Anlatilanlara göre," diye üsteledi Profesör McGonagall, "Voldemort dün gece Godric's Hollovv'da
görülmüs. Potter'lari bulmaya gitmisoraya. Söylentilere bakilirsa, Lily ile James Potter galiba - galiba ölmü
sler "
Dumbledore basini önüne egdi. Profesör McGonagall derin bir soluk aldi.
"Lily ile James...I nanamiyorumI nanmak istemedim buna... Ah, Albus..."
Dumbledore elini uzatip omzuna vurdu onun Acili bir sesle, "Biliyorum... Biliyorum..." dedi.
Konusmayi sürdürürken Profesör McGonall’in sesi titriyordu. "Hepsi bu kadar degil Potter'larin oglunu,
Harry'yi de öldürmeye kalkmis, kim-oldugunu-bilirsin-sen. Ama öldürememis. O küçük çocugu
öldürememesinin Nedenini, nasilini kimse bilmiyor, ama söylentilere bakilirsa, Harry Potter'i
öldüremeyince Voldermorth’un gücü de yok oluvermis- bu yüzden kayiplara karismisiste."
Dumbledore kederle bassallayarak onu onayladi.
Profesör McGonagall, "Acaba - acaba dogru mü?" diye kekeledi. "Bütün o yaptiklarindan sonra... o
kadar insani öldürdükten sonra... küçük bir çocugu öldüremez miydi? Akil almayacak birs ey... böyle birs
eyi yapamaz miydi... Tanri askina, nasil oldu da Harry sagkaldi?"
"Sadece tahmin yürütebilirim," dedi. "Belki aslini hiç ögrenemeyecegiz."
Profesör McGonagall bir dantel mendil çikarip gözlügünün altindan gözlerini kuruladi. Dumbledore da
burnunu çekerek cebinden bir altin saat çikardi, onu inceledi. Çok garip bir saatti bu. On iki yelkovani
vardi, ama hiç rakam yoktu üstünde; rakamlar yerine, çevresinde küçük gezegenler hareket ediyordu.
Bunlarin herhalde bir anlami vardi Dumbledore için, çünkü yeniden yerine koydu saati, "Hagrid gecikti,"
dedi. "Sahi, burada olacagimi sanirim o söylemistir size, öyle degil mi?"
"Evet," dedi Profesör McGonagall. "O kadar yer dururken kalkip neden buraya geldiginizi sanirim
anlatmayacaksiniz bana."
"Harry'yi teyzesiyle enistesine getirmeye geldim. Ailesinden sadece onlar kaldis imdi."
Profesör McGonagall, ayaga firlayip dört numarayi göstererek, "Yani - burada oturan insanlardan mi söz
ediyorsun yoksa?" diye bagirdi. "Dumbledore - bunu yapamazsin. Bütün gün onlari gözetledim. Onlar
kadar bize hiç mi hiç benzemeyen baska iki kisi yoktur. Bir de ogullan var - gördüm onu,s eker alsin diye
çigliklar atarak annesini sokak boyunca tekmeledi durdu. Harry Potter gelip burada mi oturacak!"
Dumbledore, kesin bir sesle, "Burasi onun için en iyi yer," dedi. "Büyüyünce teyzesiyle enistesi ona hers
eyi anlatirlar. Onlara bir de mektup yazdim."
Profesör McGonagall, yeniden duvara oturarak, ciliz bir sesle, "Mektup mu?" diye tekrarladi.
"Gerçekten, Dumbledore, bütün bunlari bir mektupla açiklayabilecegini mi saniyorsun? Bu insanlar onu
hiç anlamayacak! Ünlü olacak ileride - bir efsane olacak - gelecekte bugün Harry Potter Günü olarak
anilirsa hiçs asmam -Harry üstüne kitaplar yazilacak - dünyamizdaki bütün çocuklar onun adini ög
renecek!"
Dar çerçeveli gözlügünün üstünden son derece ciddi bakarak, "Tastamam öyle," dedi Dumbledore. "Her
çocugun basini döndürebilir bu. Daha yürümeden, konusmadan üne kavusmak! Hiç hatirlamayacagi birs
ey yüzünden ünlü olmak! Anlamiyor musunuz, böylesi çok daha iyi, hiç olmazsa anlayacagi zamana kadar
bütün bunlardan uzak kalir."
Profesör McGonagall agzini açti, fikrini degistirdi, yutkundu, sonra, "Evet - evet, haklisiniz, elbette," dedi.
"Ama çocuk nasil geliyor buraya, Dumbledore?" Sanki Harry altinda saklaniyormusgibi onun pelerinine
bir göz atti ansizin.
"Hagrid getiriyor onu."
"Hagrid'e böylesine önemli birs ey için güvenmek -akillica mi sizce?"
"Hagrid'e canimi bile emanet ederim," dedi Dumbledore.
Profesör McGonagall, hasetle, "Yüregi bizimle birliktedir, ben de biliyorum bunu," dedi, "ama dikkatsiz
oldugunu da göz ardi edemezsiniz. Birazcik - neydi o?"
Çevrelerindeki sessizligi uzaklardan bir motor sesi bozmustu. Sokagin iki basina bakarak bir tasit isigi
aramaya basladilar, ses gittikçe yükseldi, kafalarini gökyüzüne çevirdikleri sirada gümbürtüye dönüstü -
havadan koca bir motosiklet inip yola, tam önlerine kondu.
Motosiklet kocamandi gerçi, ama onu kullanan adamin yaninda hiç kaliyordu. Siradan bir adamin yaklas
ik iki kati kadar uzun, en az beskati kadar das ismandi. Dudak uçuklatacak kadar iri ve yabaniydi - çaliya
benzer siyah uzun saçlariyla sakali yüzünün büyük bölümünü örtüyordu, çöp bidonu kapaklari büyüklüg
ünde elleri vardi, deri çizmeli ayaklari yunus yavrularina benziyordu. Uçsuz bucaksiz, kasli kollarinda
battaniyeden bir bohça tutuyordu.
"Hagrid," dedi Dumbledore, rahatlamisa benziyordu. "Sonunda! O motosikleti nereden buldun?"
"Ödünç aldim, Profesör Dumbledore, efendim," dedi dev; konusurken dikkatle motosikletten indi. "Genç
Sirius Black ödünç verdi. Onu getirdim, efendim."
"Bir sorun çikmadi, degil mi?"
"Hayir, efendim - ev neredeyse yerle bir olmustu, ama Muggle'lar üsüsmeden onu çikarmayi basardim.
Bristol üstünde uçarken uykuya daldi."
Dumbledore ile Profesör McGonagall bohçaya egildiler.I çinde, belli belirsiz, misil misil uyuyan bir
bebek, bir oglan çocugu vardi. Alnindaki simsiyah saç buklesinin altindas imsege benzer garip biçimli bir
kesik görülüyordu.
"Yoksa oraya mi?" diye fisildadi Profesör McGonagall.
"Evet," dedi Dumbledore. "O iz yasami boyunca kalacak."
"Siz bu konuda birs ey yapamaz miydiniz, Dumbledore?"
"Yapabilecek olsaydim bile yapmazdim.I zler yararli olabilir bazen. Benim sol dizimde de bir tane var,
Londra Metrosunun kusursuz bir haritasi. Neyse - ver onu bana, Hagrid -s u isi bitirelim."
Dumbledore, Harry'yi kollarina alip Dursley'lerin evine yöneldi.
"Acaba - acaba ona hosça kal diyebilir miyim, efendim?" diye sordu Hagrid.
Kocaman, killi kafasini Harry'nin üstüne egdi, ona saçli sakalli bir öpücük kondurdu. Sonra, birdenbire,
yarali bir köpek gibi ulumaya basladi.
"Sss!" diye fisildadi Profesör McGonagall. "Muggle'lari uyandiracaksin!"
Hagrid, "Ö-ö-özür dilerim," diye hiçkirdi; benekli, büyük bir mendil çikarip yüzünü içine gömdü. "Ama
da-da-dayanamiyorum - Lily ile James öldüler - zavalli minik Harry de Muggle'larla yasayacak -"
Profesör McGonagall, çekinerek koluna dokundu Hagrid'in, "Evet, evet, çok aci birs ey bu, ama kendini
toparla, Hagrid, yoksa bizi fark ederler," diye fisildadi; o orada Dumbledore alçak bahçe duvarini asmis,
ön kapiya varmisti. Usulca esige birakti Harry'yi, pelerininden bir mektup çikarip bohçaya tikistirdi, sonra
da ötekilerin yanina döndü. Bir dakika boyunca üçü de orada durup küçük bohçaya baktilar; omuzlari
sarsiliyordu Hagrid'in, Profesör McGonagall öfkeyle gözlerini kirpistiriyordu, Dumbledore'un gözlerinden
fiskiran o parlak isik ise bütün bütüne sönmüsgibiydi.
Sonunda, "Eh," dedi Dumbledore, "bu kadar. Artik burada isimiz yok. Gidip kutlamalara katilalim bari."
Boguk mu boguk bir sesle, "Yaa," dedi Hagrid. "Ben önces u motosikletten kurtulayim.I yi geceler,
Profesör McGonagall - Profesör Dumbledore, efendim."
Hagrid, sirilsiklam gözlerini ceketinin koluna silerek kendini motosiklete atti, motoru çalistirdi; gürültüyle
havalandi motosiklet, geceye karisti.
Dumbledore, "Umarim yakinda yine görüsürüz, Profesör McGonagall," dedi, onu basiyla selamladi.
Profesör McGonagall da karsilik olarak burnunu çekti.
Dumbledore dönüp sokak boyunca yürümeye basladi. Köseye varinca durdu, gümüsPüfür'ü çikardi. Bir
kere çakti onu, on iki isik topu sokak lambalarina yerlesti hemen, Privet Drive bir anda turuncu oluverdi;
Dumbledore, sokagin öteki ucunda tekir bir kedinin süzülerek köseyi döndügünü gördü. Dört numaranin
basamaklarinda battaniyeden bohçayi da seçebiliyordu.
"Talihin açik olsun, Harry," diye mirildandi. Topuklarinin üstünde döndü, pelerininin bir hisirtisiyla yok
oluverdi.
Bir meltem çikti, mürekkep rengi gögün alanda sessizce, düzenli bir biçimde uzanan,s asirticis eylerin en
son olabilecegi bu sokagin, Privet Drive'in tertemiz çaliliklarini titretti. Harry Potter, uyanmadan,
battaniyenin içinde bir yandan bir yana döndü. Minicik eliyle yanindaki mektubu kavramisti; uykudaydi,
özel biri oldugunu bilmiyordu, ünlü biri oldugunu bilmiyordu, birkaç saat sonra süts iselerini koymak için
kapiyi açacak olan Mrs Dursley’in çigligiyla uyanacagini bilmiyordu, önündeki birkaç haftayi kuzeni
Dudley tarafindan itilip kakilarak, çimdiklenerek geçirecegini de bilmiyordu... Nereden bilsin, o anda ülke
boyunca gizlice toplanip kadeh kaldiriyordu insanlar, "Harry Potter'a," diyorlardi fisiltiyla, "sagkalan çocug
a!"
IKINCIBOLUM
Yok Olan Cam
Dursley'lerin uyanip da evlerinin önündeki basamaklarda yegenlerini bulmalarindan bu yana yaklasik on
yil geçmisti, ama Privet Drive pek degismemisti. Günesyine o düzenli bahçelerde yükseliyor, Dursley'lerin
sokak kapisindaki pirinç dört numarayi isil isil parlatiyordu; salonlarina süzülüyordu sonra; salon, Mr
Dursley'nin baykuslar üstüne o kara haberleri izledigi gece nasilsa,s imdi de öyle sayilirdi Aradan ne kadar
zaman geçtigini sadeces öminenin rafindaki fotograflar belirtiyordu. On yil önce, degisik renklerde
tostoparlaks apkalar giymiskocaman, pembe bir deniz topunu gösteren sürüyle fotograf vardi orada -
ama Dudley Dursley bebek degildi artik,s imdi fotograflarda iriyari sarisin bir çocuk vardi, ilk bisikletine
binerken, lunaparkta atlikarincada, babasiyla bilgisayar oyunu oynarken, annesi tarafindan kucaklanmis
öpülürken Arti evde bir baska çocugun da yasadigini gösteren hiç bir belirti yoktu odada.
Ama h"1" ivdi Harry Potter, o sirada uyukluyordu, uzun sürmeyecekti uykusu. Petunia Teyzesi uyanikti,
günün ilk gürültüsü de onun tiz sesiyle olustu.
"Kalk! Kalksana! Hadi!"
Harry irkilerek uyandi. Teyzesi kapiyi tiklatti yine.
"Kalk!" diye bagirdi. Harry onun mutfaga dogru yürüdügünü duydu, sonra da firinin üstüne konulan
tavanin sesini. Dönüp sirtüstü yatti, gördügü düsü hatirlamaya çalisti. Çok güzel bir düstü. Uçan bir
motosiklet vardi düste. Sanki ayni düsü daha önce de görmüsgibi garip bir duyguya kapildi.
Teyzesi kapinin önüne geldi yine.
"Daha kalkmadin mi?" diye seslendi.
"Kalkiyorum," dedi Harry.
"Hadi, kipirdan artik. Pastirmalara göz kulak ol. Sakin yakayim deme, Duddy'nin dogum gününde hers
ey kusursuz olmali.
Harry homurdandi.
Teyzesi, "Ne dedin sen?" diye seslendi kapinin arkasindan.
"Hiçbirs ey, hiçbirs ey..."
Dudley'nin dogum günü - nasil olmustu da unutmustu? Agir agir yataktan çikti Harry, çorap aramaya
koyuldu. Yataginin altinda bir çift buldu, teklerden birinin üstündeki örümcegi çekip aldiktan sonra
ayaklarina geçirdi. Örümceklere alisikti, merdivenin altindaki dolap örümceklerle doluydu çünkü, kendisi
de orada yatiyordu.
Giyinince hole inip mutfaga geçti. Masa, Dudley'nin dogum günü armaganlarindan görünmüyordu sanki.
Anlasilan, istedigi o yeni bilgisayara kavusmustu Dudley, ikinci televizyonla yarisbisikleti de cabasi.
Dudley'nin neden bir yarisbisikleti istedigine akil erdiremiyordu Harry, Dudley çoks ismandi çünkü,
bedenini çalistirmaktan da nefret ederdi - tabii bir baskasini yumruklamak disinda. Dudley'nin en sevdigi
kum torbasi Harry'ydi, ama kovalarken onu bir türlü yakalayamazdi. Görünüsünden pek belli degildi, ama
Harry çok hizliydi.
Belki de karanlik bir dolapta yasamakla ilgisi vardi bunun, ama Harry yasina göre çok uf akti, çok da
cilizdi. Dudley'nin eski elbiselerini giymek zorunda kaldigi için, oldugundan da ufak ve ciliz gösteriyordu;
Dudley ise ondan yaklasik dört kat iriydi.I ncecik bir yüzü vardi Harry’nin, kemikleri firlamisdizleri, siyah
saçlari, yemyesil gözleri vardi. Taktigi yusyuvarlak gözlük dünyanin seloteyp’iyle tutturulmustu, Dudley
yumrugu hep burnuna yapistirirdi çünkü. Harry'nin görünüsünde hosuna giden teks ey, alnindakis imsek
biçimindeki yara iziydi. Kendini bildi bileli vardi bu; hatirliyordu, Petunia Teyze'ye sordugu ilk soru, bu izin
nasil olduguydu.
"Annenle babanin öldügü otomobil kazasinda," demisti teyzesi. "Baska soru sorma."
Soru sorma - Dursley'lerle huzur içinde yasamanin ilk kurali buydu.
Harry pastirmalari çevirirken mutfaga Venon Eniste girdi.
Günaydin yerine, "Saçlarini tarasana!" diye kükredi.
Vernon Eniste haftada ortalama bir kere gazetesinin tepesinden bakip Harry'nin berbere gitmesi gerektig
ini söylerdi. Harry saçlarini sinif arkadaslarinin toplamindan daha sik kestiriyordu, ama fark etmiyordu,
saçlari boyuna büyüyordu iste, fiskrircasina.
Dudley annesiyle mutfaga geldiginde Harry tavada yumurta yapmaktaydi. Vernon Eniste'ye çok
benziyordu Dudley. Kocaman, pembe bir yüzü vardi; boynu yok gibiydi; gözleri ufacikti, suluydu,
maviydi; sari saçlari tostoparlak kafasina yapisiyordu. Petunia Teyze onun bir bebek melege benzedigini
söylerdi hep - Harry ise peruk takmisbir domuza benzedigini söylerdi.
Harry pastirmali yumurta tabaklarim masaya koydu, pek yer olmadigi için güç birs eydi bu. Bu arada
Dudley armaganlarini sayiyordu. Surati asildi.
Annesiyle babasina bakarak, "Otuz alti," dedi. "Geçen yildan iki eksik."
"Sekerim, Marge Hala'nin armaganini saymadin; bak, burada, annenle babanin koca armaganinin
altinda."
Dudley, kipkirmizi kesilerek, "Peki, otuz yedi öyleyse," dedi. Dudley kasirgasinin yaklasmakta oldugunu
sezen Harry, ne olur ne olmaz, belki Dudley masayi devirir diye, kurt gibi pastirmaya saldirdi.
Petunia Teyze de tehlikeyi sezinlemisti besbelli, çabucak, "Bugün çikinca sana iki armagan daha alacag
iz," diye atildi. "Buna ne dersin, kusum? iki armagan daha. Oldu mu?"
Bir an düsündü Dudley. Çetin bir soruydu bu. Sonunda, agir agir, "Öyleyse," dedi, "otuz... otuz..."
"Otuz dokuz, bir tanem," dedi Petunia Teyze.
"Haa."I skemlesine çöktü Dudley, en yakindaki pakete uzandi. "Iyi öyleyse."
Vernon Eniste kikirdadi.
"Küçük yumurcak parasinin karsiligini istiyor, tipki babasi gibi. Yasa, Dudley!" Dudley'nin saçlarini karis
tirdi.
Telefon çaldi o anda, Petunia Teyze açmaya gitti, Harry'yle Vernon Eniste de Dudley'nin yarisbisikleti,
sinema kamerasi, uzaktan kumandali uçak, on alti yeni bilgisayar oyunu ve video paketlerini açmasini
seyrettiler. Dudley tam altin saat paketini açiyordu ki, Petunia Teyze döndü telefondan, hem öfkeli, hem
endiseliydi.
"Haberler kötü, Vernon," dedi. "Mrs Figg'in bacagi kirilmis. Onu alamiyor." Basiyla Harry'yi isaret etti.
Dudley'nin agzi dehsetle açildi, ama Harry'nin yüregi hopladi. Dudley'nin her dogum gününde annesiyle
babasi onunla bir arkadasini gezmeye götürürlerdi, lunaparka, hamburgerciye ya da sinemaya. Her yil da,
iki sokak ötede oturan o deli kocakariyla, Mrs Figg'le kalirdi Harry. Nefret ederdi oradan. Bütün ev
lahana kokardi; Mrs Figg de gelmisgeçmisne kadar kedisi varsa, hepsinin fotografini gösterirdi.
"Ne olacaks imdi?" dedi Petunia Teyze, bu isi sanki o tasarlamisgibi, öfkeyle Harry'ye bakti. Harry, Mrs
Figg'in bacaginin kirilmasina üzülmesi gerektigini düsünüyordu, ama kolay degildi bu; öyle ya, Tibbles'i,
Snowy'yi, Mr Paws'u, Tufty'yi koskoca bir yil görmeyecekti.
Vernon Eniste, "Marge'i arasak," diye önerdi.
"Saçmalama, Vernon, nefret ediyor o çocuktan."
Dursley'ler Harry'den hep böyle söz ederlerdi, sanki kendisi orada yokmusgibi - ya da söylenenlerin
zaten farkina varamayacak igrenç birs eymis, bir sümüklüböcekmisgibi.
"Yas eye ne dersin?.. Neydi adi, arkadasin Yvonne?
Petunia Teyze, "Majorca'da tatilde," diye kestirip atti.
Harry umutla, "Beni burada da birakabilirsiniz," diye söze karisti (bir degisiklik olur, televizyonda istedig
ini seyreder, belki de Dudley'nin bilgisayarini karistirabilirdi).
Petunia Teyze sanki bir limon yutmusgibi bakti.
Homurdandi: "Dönüp de evi alt üst olmusbulalim diye mi?"
"Evi yikmam," dedi Harry, ama dinleyen yoktu ki.
Petunia Teyze, agir agir, "Onu da hayvanat bahçesine götürebiliriz," dedi, "... arabada kalir..."
"Araba yepyeni, tek basina birakamayiz..."
Dudley bagira bagira aglamaya basladi. Pek agladigi yoktu aslinda, bunu yillar önce birakmisti, ama
suratini burusturup inlerse, annesinden ne isterse alabilecegini biliyordu.
"Agucuk gugucugum, aglama, annecigin o çocugun en güzel gününü berbat ekmesine izin vermeyecek!"
diye bagirdi Petunia Teyze, Dudley'ye sarildi.
Dudley, yapmacik hiçkiriklarla sarsilarak, "Onun...gelmesini... is-is-istemiyorum!" diye bagirdi. "Hers eyin
tadini ka-kaçiriyor hep!" Annesinin kollan arasindaki bosluktan Harry'ye pis pis siritti.
Ama o sirada kapi çalindi - "Aman, Tanrim, geldiler!" dedi Petunia Teyze çilgincasina - bir an sonra da
Dudley'nin en iyi arkadasi Piers Polkiss, annesiyle girdi. Siska bir çocuktu Piers, surati siçana benziyordu.
Dudley'nin yumrukladigi çocuklarin ellerini arkalarindan o tutardi genellikle. Dudley yapmacik aglamasini
hemen kesti.
Harry yarim saat sonra Dursley'lerin arabasinin arka koltugunda Piers ve Dudley'yle birlikte ömründe ilk
kere hayvanat bahçesine giderkens ansina inanamiyordu. Teyzesiyle enistesi baska bir çare bulamamis
lardi, ama yola çikmadan önce Vernon Eniste, Harry'yi bir kenara çekmisti.
Kocaman mosmor suratim Harry'nin yüzüne yaklastirarak, "Seni uyariyorum," demisti, "bak, çocuk, senis
imdiden uyariyorum - bir numara yapmaya kalkarsan, herhangi birs ey yaparsan - Noel'e kadar o dolabin
içinde kalirsin."
"Ben birs ey yapmayacagim ki," demisti Harry, "yeminle..."
Ama Vernon Eniste inanmamisti ona. Zaten kimse inanmiyordu.
Sorun Harry'nin bulundugu yerlerde garips eyler olmasindan kaynaklaniyordu, Dursley'lere bu olaylarda
kendisinin parmagi olmadigini söylemek bosunaydi.
Bir keresinde, Harry'nin berbere gittigi gibi gelmesinden bikan Petunia Teyze, mutfaktaki makasi alip
saçlarini kesmis, onu damdazlak birakmisti, "o korkunç izi örtmek için" perçemine dokunmamisti sadece.
Dudley, Harry'yi Öyle gömünce gülmekten kirilmisti; Harry'nin de ertesi gün okulu düsünmekten
gözüne uyku girmemisti, zaten o çuval gibi pantolonuyla, seloteypli gözlügüyle dalga geçen geçeneydi.
Ama ertesi sabah kalkinca saçlarini Petunia Teyze kirkmadan nasilsa, öyle bulmustu. Saçlarimi o kadar
çabuk nasil çiktigini açiklamasina olanak yoktu, ne söylediyse dinletememis, bir hafta dolap cezasina
çarptirilmisti.
Bir baska keresinde, Poturda Teyze ona Dudley'nin berbat mi berbat eski bir kazagini (turuncu benekli,
kahverengi) giydirmeye çalisiyordu. Kafasindan geçirmeye zorladikça, kazak küçüldükçe küçülüyordu,
sonunda el kadar bir kuklanin giyebilecegi kadar oldu, ama Harry'ye uymasi olanaksizdi. Petunia Teyze,
kazagin yikarken çektigine karar verdi, Harry de cezalandirilmadigi için derin bir soluk aldi.
Öte yandan, okul mutfaklarinin daminda yakalandigi için basi adamakilli derde girmisti. Dudley'nin çetesi
her zamanki gibi onu kovalamaktaydi, Harry kendini birdenbire bacanin üstünde otururken buluvermisti,
baskalari gibi o das asirmisti buna. Dursley'ler, okul müdiresinden, Harry'nin damlara tirmandigini bildiren
pek öfkeli bir mektup almislardi. Harry'nin bütün yapmaya çalistigi (kilitli dolap kapisinin arkasindan
Vernon Eniste'ye bagirarak söyledigi gibi) mutfaklarin önündeki çöp bidonlarinin üstünden atlamakti. Tam
atlarken rüzgârin onu kaldirip uçurdugunu düsünüyordu Harry.
Ama bugün hiçbir terslik olmayacakti. Günü okul, dolap ya da Mrs Figgs'in lahana kokan salonu disinda
bir yerde geçirmek, Dudley ve Piers'la birlikte olmaya degerdi.
Vernon Eniste, arabayi kullanirken Petunia Teyze'ye boyuna yakiniyordu. Hers eyden yakinmak hosuna
giderdi; isçiler, Harry, kurul, Harry, banka ve Harry en çok yakindigi konulardan birkaçiydi. Bu sabah
motosikletlerden yakiniyordu.
Yanlarindan bir motosiklet hizla geçerken, "... genç serseriler, deli gibi sürüyorlar," dedi.
Ansizin hatirladi Harry. "Düsümde bir motosiklet gördüm," dedi. "Uçuyordu."
Vernon Eniste az kalsin önündeki arabaya toslayacakti. Arkaya dönerek Harry'ye bagirdi, surati biyikli
dev bir pancara dönmüstü: "MOTOSIKLETLER UÇMAZ!"
Dudley ile Piers kikirdadilar.
"Biliyorum uçmadiklarini," dedi Harry. "Sadece bir düstü bu."
Keske birs ey söylemeseydim diye geçirdi içinden. Dursley'leri onun soru sormasindan daha çok
sinirlendiren birs ey varsa, o da herhangi birs eyin olagandisi davranislariyla ilgili konusmasiydi; konu ister
düs, ister çizgi film olsun, fark etmezdi - böylece onun sakincali düsüncelere kapilabilecegini düs
ünüyorlardi herhalde.
Piril piril bir cumartesiydi, hayvanat bahçesi ailelerle doluydu. Dursley'ler Dudley ile Piers'a kocaman
çikolatali dondurmalar aldilar kapida; ama çabuk davranip hemen uzaklasamadilar oradan, satici kadin
Harry'ye ne istedigini sordugu için, ona da ucuzundan bir limonlu almak zorunda kaldilar. Pek de fena deg
ilmisdiye düsündü Harry, bir yandan dondurmasini yaliyor, bir yandan da kafasini kasiyan, inanilmaz
derecede Dudley'ye benzeyen bir gorili seyrediyordu, bir de sarisin olsaydi tamamdi.
Harry'nin uzun süredir geçirdigi en güzel sabahti bu. Ögle yemegine dogru hayvanlardan sikilmaya bas
layan Dudley ile Piers yine keyfe gelip kendisini yumruklayabilirler diye, Dursley'lerin biraz ötesinde
yürümeye özen gösteriyordu. Hayvanat bahçesinin lokantasinda yediler yemeklerini, Dudley dondurmasi
yeteri kadar büyük degil diye kiyameti kopardi, Vernon Eniste bir dondurma daha getirtti ona, Harry'nin
de kendi dondurmasini yemesine izin verildi.
Harry bütün bunlarin hayra alamet olmadigini sonradan anlayacakti.
Yemekten sonra sürüngenler bölümüne gittiler. Burasi serindi, karanlikti, duvarlar boyunca aydinlatilmis
cam kafesler siralanmisti. Camlarin arkasinda her çesit kertenkele, her çesit yilan tahta parçalarinin, tas
larin üstünde sürünüyor, kayiyordu. Dudley ile Piers büyük zehirli kobralarla insanlari sararak öldüren
koca pitonlari görmek istediler. Dudley oradaki en büyük yilani hemen buldu. O kadar iriydi ki yilan,
Vernon Eniste'nin arabasini iki kere sarar, onu ezerek çöp bidonuna çevirebilirdi - ama pek havasinda de
gildi o sirada. Aslinda, misil misil uyuyordu.
Dudley burnunu cama dayamis, gözlerini parildayan kahverengi pullara dikmisti.
"Kimildats unu," diye uludu babasina. Vernon Eniste cama vurdu, ama yilan kilini bile kipirdatmadi.
"Bir daha," diye buyurdu Dudley. Vernon Eniste parmaklariyla bir daha tiklatti cami, ama yilan uyumayi
sürdürdü.
Dudley, "Çok sikici," diye inledi. Aradan uzaklasti.
Harry cam kafese yanasip uzun uzun bakti yilana. Yilan da sikintidan ölmüsse, hiçs asirmazdi dogrusu
-gün boyunca parmaklariyla cami tiklatarak kendisini tedirgin eden ahmak insanlardan baska kimsesi
yoktu ki. Bir dolabi yatak odasi olarak kullanmaktan beterdi bu, orada tek ziyaretçi seni uyandirmak için
kapiyi yumruklayan Petunia Teyze'ydi gerçi, ama hiç olmazsa evin içinde dolasabilirdin.
Yilan boncuk gözlerini açti ansizin. Usulca, çok usulca basini kaldirdi, gözleri Harry'nin gözlerinin hizasina
gelinceye kadar.
Göz kirpti.
Harry gözlerini dikti ona. Sonra, bir bakan var mi diye çevresine göz atti. Bakan yoktu. O da yilana bakti
sonra, göz kirpti.
Yilan kafasini Vernon Eniste'yle Dudley'ye dogru uzatti, sonra gözlerini tavana dikti. Yine Harry'ye
bakti,sonra; bakisindan ne dedigi açikça belliydi: "Hep ayni”
Harry, "Biliyorum," diye mirildandi camin arkasindan, yilanin kendisini isitip isitmedigini bilemiyordu.
"Gerçekten pek tatsiz olmali."
Yilan coskuyla kafasini salladi.
"Sahi, nereden geliyorsun sen?" diye sordu Harry.
Yilan kuyrugunu cam kafesin yanindaki küçük yaziya dogru uzatti. Harry bakti.
Boa Yilani, Brezilya.
"Güzel miydi orasi?"
Boa yilani kuyruguyla yaziyi gösterdi yine, Harry okudu: Bu örnek, hayvanat bahçesinde yetistirilmistir.
"Haa, anladim - demek Brezilya'da hiç bulunmadin?"
Yilan basini iki yana sallarken, Harry'nin arkasinda kopan bir çiglik ikisini de havalara siçratti.
"DUDLEY! MR DURSLEY! GELIN BAKINS U YILANA! NELER YAPIYOR,
INANAMAYACAKSINIZI"
Dudley, yalpalaya yalpalaya, olanca hiziyla geldi.
Harry'nin kaburgalarina bir yumruk indirerek, "Çekil yoldan," dedi. Hazirliksiz yakalanmisti Harry, beton
zemine kapaklandi. Daha sonra olanlar o kadar hizli oldu ki, kimse nasil oldugunu bile anlayamadi - Piers
ile Dudley camin önünde duruyorlardi, bir anda dehset çigliklari ata ak arkaya siçradilar.
Harry dogrulup yutkundu; boa yilaninin içinde bulundugu cam kafes yok olmustu. Dev yilan çözülmüs,
yerde sürünüyordu - sürüngenler bölümündeki insanlar çigliklar atarak kapilara dogru kosmaya basladilar.
Yilan hizla yanindan geçerken, Harry onun alçak sesle fisildadigini duydu: "Geliyorum, Brezilya... Sssag
ol, amigo."
Sürüngenler bölümünün bekçisi dehset içindeydi.
"Ama cam," diyordu durmadan, "cam nereye gitti?"
Hayvanat bahçesinin yöneticisi kendi elleriyle demli, bols ekerli bir çay verdi Petunia Teyze'ye, özür
üstüne özür diledi. Piers ile Dudley boyuna abuk sabuks eyler söylüyorlardi. Harry'nin gördügü kadariyla,
yilan onlarin yanindan geçerken topuklarinas akayla karisiks öyle bir hamle etmisti, o kadar, ama Vernon
Eniste'nin arabasina bindiklerinde, Dudley yilanin bacagini koparmak üzere saldirdigini söylüyor, Piers da
kendisini bogmaya çalistigina yemin ediyordu. Ama Harry açisindan en kötüsü, Piers'in biraz yatisinca,
"Harry onunla konusuyordu, öyle degil mi, Harry?" demesi oldu.
Vernon Eniste, Harry'ye yüklenmek için Piers evden sagsalim çikincaya kadar bekledi. Öylesine
öfkeliydi ki, konusamiyordu bile. "Git - dolap - kal - yemek yok," demeyi basardi, sonra da bir koltuga yi
gildi, Petunia Teyze kosup ona koca bir kadeh konyak getirmek zorunda kaldi.
Çok daha sonra Harry karanlik dolabinda yatmis, keske bir saatim olsaydi diye düsünüyordu. Saatin kaç
oldugunu bilmiyordu, Dursley'lerin uyuyup uyumadiklarindan da emin degildi. Onlar uyumadan önce mutfa
ga süzülüp birs eyler atistirmayi göze alamazdi.
Yaklasik on yildir yasiyordu Dursley'lerle, on berbat yil, kendini bildi bileli, bebekliginden, annesiyle
babasinin bir araba kazasinda öldüklerinden beri. Annesiyle babasi ölürken arabada oldugunu
hatirlamiyordu. Bazen, dolaptaki o uzun saatler boyunca kafasini zorlarsa, garip bir görüntü canlaniyordu:
göz kamastiran yesil bir isigin çakisi, alnini yakan bir aci. Herhalde araba kazasiydi bu, ama o yesil isigin
nereden geldigini kestiremiyordu. Annesiyle babasini ise hiç hatirlamiyordu. Teyzesiyle enistesi söz
etmezlerdi onlardan, kendisinin soru sormasi ise yasaklanmisti. Evde fotograflari da yoktu.
Daha küçükken, bilmedigi bir akrabasinin gelip kendisini götürmesini düslerdi Harry, ama böyle birs ey
hiç olmadi; tek ailesi Dursley'lerdi. Yine de, sokaktaki yabancilarin onu tanidigini düsünürdü (belki de
umardi). Çok garip yabancilardi bunlar. Bir keresinde Petunia Teyze ve Dudley'yle alisveristeyken, mor
silindirs apkali ufak tefek bir adam selam vermisti ona. Petunia Teyze, adami taniyip tanimadigini sormustu
öfkeyle, sonra da hiçbirs ey almadan onlari dükkândan çikarmisti. Bir keresinde de, tepeden tirnaga yes
iller içinde uçuk bir ihtiyar kadinin teki otobüste neseyle el sallamisti. Geçen gün sokakta upuzun mor bir
palto giymissaçsiz bir adam elini sikmis, sonra da tek söz söylemeden uzaklasmisti. Bütün bu insanlardaki
en garip özellik, Harry onlara daha yakindan bakmak istedigi an hemen yok olmalariydi.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Hiç Kimseden Mektuplar
Okulda kimsesi yoktu Harry'nin. Herkes, Dudley çetesinin çuval gibi eski elbiseler giyen, kirik gözlüklüs
u tuhaf Harry Potter'dan hoslanmadigini biliyor, kimse de Dudley çetesiyle ters düsmek istemiyordu.
Brezilyali boa yilaninin kaçisi, Harry'nin o güne kadarki en uzun cezaya çarptirilmasina yol açmisti.
Dolaptan yine çikmasina izin verildiginde, yaz tatili baslamis, Dudley yeni film kamerasini kirmis, uzaktan
kumandali uçagini parçalamis, yarisbisikletine bindigi ilk gün de Privet Drive'da koltuk degnekleriyle kars
idan karsiya geçen Mrs Figgs'e çarpmisti.
Okulun sona erdigine seviniyordu Harry, ama her gün hiç sektirmeden eve gelen Dudley çetesinden
kurtulmak olanaksizdi. Piers da, Dennis de, Malcolm da, Gordon da iri ve ahmakti, ama en irileri, en
ahmaklari Dudley oldugu için önder de oydu. Ötekiler, Dudley'nin en sevdigi spora, Harry-avina
katilmaktan mutluluk duyuyorlardi.
Iste bu yüzden Harry çikabildigi kadar çok çikiyordu evden; dolasiyor, bir umut isigi olarak gördügü tatil
sonunu düsünüyordu. Eylül gelince ortaokula gidecekti, yasaminda ilk kere Dudley'yle olmayacakti artik.
Dudley, Vernon Eniste'nin eski okuluna, Smeltings'e yazilmisti. Piers Polkiss de oraya gidecekti. Harry ise
devlet okuluna, Stonewall High'a gidecekti. Bunun çok gülünç oldugunu düsünüyordu Dudley.
"Stonewall'da ilk gün adamin kafasini tuvalete sokuyorlar," dedi. "Istersen gel yukari da bir deneyelim."
"Istemem, sagol," dedi Harry. "O zavalli tuvalete senin kafan kadar berbat birs ey girmemistir - sokarsan
içi bulanir." Sonra da, söylediklerini Dudley daha kavrayamadan tabanlari yagladi.
Temmuzda bir gün, Petunia Teyze Smeltings formasi almak için Dudley'yi Londra'ya götürdü, Harry'yi de
Mrs Figgs'e birakti. Mrs Figgs her zamanki kadar kötü degildi. Anlasildigina göre, bacagini kedilerinden
birine takilinca kirmisti, bu yüzden de onlarla arayi bozmustu. Harry'nin televizyon seyretmesine izin verdi,
sanki birkaç yilin tadini tasiyan çikolatali pastadan getirdi.
Dudley o aksam yeni formasini giyerek salonda aile için özel bir geçit töreni yapti. Smeltingsli çocuklar,
kestane kahverengisi frak, turuncu golf pantolonu, kayikçi diye adlandirdiklari yassi hasirs apkalar
giyerlerdi. Ögretmenler bakmadigi zaman birbirlerine vurmak için de baslari topuzlu bastonlar tasirlardi.
Daha sonraki yasamlari için iyi bir egitimdi bu.
Vernon Eniste, yeni golf pantolonunun içindeki Dudley'ye bakarken, boguk bir sesle, yasaminin en gurur
duydugu anim yasadigini belirtti. Petunia Teyze gözyaslarina boguldu, karsisindakinin Tini Minicik
Dudleycik olduguna inanamadigini söyledi, ne kadar yakisikliydi, ne kadar büyümüstü. Harry konusmayi
göze alamadi. Gülmemek için o kadar zorladi ki kendini, kaburga kemiklerimden ikisi herhalde çatlamistir
diye düsündü.
Harry ertesi sabah kahvalti için gittiginde mutfakta korkunç bir koku vardi. Koku, lavabonun içindeki
madeni büyük bir legenden geliyordu. Bakmaya gitti Harry. Legen, gri bir suda yüzen, kirli paçavralara
benzeyens eylerle doluydu.
"Nedir bu?" diye sordu Petunia Teyze'ye. Soru sormaya kalktigi zaman teyzesinin dudaklari nasil
kenetleniyorsa, yine öyle kenetlenmisti.
"Yeni okul forman," dedi Petunia Teyze.
Harry legene bakti yine.
"Haa," dedi. "Bu kadar islatilmasi gerektigini akil edemedim."
"Saçmalama," diye patladi Petunia Teyze. "Dudley'nin eskilerini griye boyuyorum senin için.Is imi
bitirince, ötekilerin formasina benzeyecek."
Bu konuda Harry'nin ciddi kuskulari vardi, ama en iyisi tartismamakti. Masaya oturdu, Stonevvall
High'da ilk gün neye benzeyecegini düsünmeye koyuldu - burusuk fil derisi giymisgibi olacakti herhalde.
Dudley ile Vernon Eniste, Harry'nin yeni formasindan yayilan koku yüzünden burunlarini tutarak geldiler.
Vernon Eniste, her zamanki gibi gazetesini açti, Dudley de hep yaninda tasidigi Smeltings bastonunu
masaya vurdu.
Mektup kutusunun açildigini, paspasa mektuplarin düstügünü duydular.
Vernon Eniste, gazetesinin arkasindan, "Postayi getir, Dudley," dedi.
"Harry getirsin."
"Postayi getir, Harry."
"Dudley getirsin."
"Suna Smeltings bastonunla bir vursana, Dudley."
Harry Smeltings bastonunu savusturarak postayi almaya gitti. Üçs ey duruyordu paspasta: Vernon Enis
te'nin Wight adasinda tatilini geçirmekte olan kiz kardesi Marge'dan bir kartpostal, faturaya benzer
kahverengi bir zarf, bir de - Harry'ye bir mektup.
Harry mektubu aldi, gözlerini dikti ona, yüregi dev bir lastik bant gibi gerilmisti. Hiç kimse, yasami
boyunca hiç, ama hiç kimse mektup yazmamisti ona. Kim yazardi zaten? Arkadasi da yoktu, baska
akrabasi da - üye olmadigi için, kitaplari geri götürmesi konusunda kitapliktan sert notlar da almiyordu.
Ama iste, bir mektup vardi elinde, adres o kadar açikti ki, bir yanlislik söz konusu olamazdi:
Mr H. Potter
Merdiven altindaki Dolap
4 Privet Drive
Little Whinging
Surrey *
Sarimsi parsömenden yapilmiszarf kalindi, agirdi, adres zümrüt yesili mürekkeple yazilmisti. Pul yoktu.
Harry, elleri titreyerek zarfi çevirince mor balmumundan bir mühür gördü; bir arma - koca bir "H" harfinin
çevresinde bir aslan, bir kartal, bir porsuk, bir de yilan.
Mutfaktan, "Hadisene, çocuk!" diye bagirdi Vernon Eniste. "Ne yapiyorsun, zarflarda bomba mi
ariyorsun?" Kendi esprisine kikirdadi.
Harry mutfaga döndü, mektuba bakiyordu hâlâ. Vernon Eniste'ye faturayla kartpostali uzatti, oturup sari
zarfi agir agir açmaya koyuldu.
Vernon Eniste yirtarak açti faturayi, nefretle homurdandi, kartpostalin arkasina bakti.
Petunia Teyze'ye, "Marge hastalanmis," diye bilgi verdi. "Tuhaf bir deniz kabuklusu yemis..."
Dudley, "Baba!" diye seslendi ansizin. "Baba, Harry'nin elinde birs ey var!"
Harry, zarfla ayni agirliktaki parsömene yazilmismektubunu açmak üzereydi ki, Vernon Eniste kâgidi
elinden kapiverdi.
Onu geri almaya çalisarak, "Benim o!" diye bagirdi Harry.
"Sana kim yazar ki?" diye burun kivirdi Vernon Eniste, silkeleyerek tek eliyle açti mektubu, okumaya bas
ladi. Yüzü trafik isiklarindan daha hizli bir biçimde kirmizidan yesile donuverdi. O kadarla da kalmadi.
Birkaç saniye içinde bayatlamisyulaf ezmesinin gri beyazi oldu.
"P-P-Petunia!" diye kekeledi.
Dudley, okumak için mektubu kapmaya çalisti, ama Vernon Eniste onu uzanamayacagi kadar yüksekte
tutuyordu. Petunia Teyze merakla aldi mektubu, ilk satiri okudu. Bir an bayilacakmisgibi oldu. Elini bog
azina götürüp hiriltili bir ses çikardi.
"Vernon! Aman Tanrim - Vernon!"
Gözlerini birbirlerine diktiler, Harry ile Dudley'nin odada olduklarini unutmuslardi sanki. Dudley böyle
hiçe sayilmaya alisik degildi. Smeltings bastonunu babasinin kafasina tiklatti.
Yüksek sesle, "Mektubu okumak istiyorum," dedi.
Harry, "Asil ben okumak istiyorum," dedi öfkeyle, "bana yazilmisçünkü."
Vernon Eniste, mektubu zarfina koyarak, "Disari, ikiniz de disari," diye hirildadi.
Harry kipirdamadi.
"MEKTUBUMUI STIYORUM!" diye bagirdi.
Dudley, "Ben görecegim!" diye buyurdu.
"DISARI!" diye kükredi Vernon Eniste, Harry ile Dudley'yi enselerinden tutup hole atti, mutfak kapisini
da çarparak arkalarindan kapadi. Harry ile Dudley, anahtar deliginden kimin kulak kabartacagi
konusunda korkunç, ama sessiz bir kavgaya tutustular hemen; Dudley kazandi, Harry de, gözlügü bir kula
gindan sarkmis, kapiyla yer arasindaki araliktan içeriyi dinlemek için karninin üstüne uzandi.
Petunia Teyze, titrek bir sesle, "Vernon," diyordu, "su adrese bak - nerede yattigini nasil bilebilirler? Evi
mi gözetliyorlar dersin?"
Vernon Eniste, akli basindan gitmis, "Gözetliyorlardir - arastiriyorlardi - belki bizi izliyorlardir," diye
mirildandi.
"Ne yapmamiz gerekiyor, Vernon? Yanit verelim mi? Onlara yazip istemedigimizi"
Harry, Vernon Eniste'nin parlak siyah ayakkabilarinin mutfagi arsinladigim görebiliyordu.
Sonunda, "Hayir," dedi Vernon Eniste. "Hayir, umursamayacagiz. Yanit alamazlarsa... evet, en iyisi bu...
hiçbirs ey yapmayacagiz..."
"Ama -"
"Böyle birs ey istemiyorum evde, Petunia! Onu aldigimizda yemin etmedik mi, böyle tehlikeli
saçmaliklardan uzak duracagiz diye?"
O aksam isten gelince, daha önce hiç yapmadigi birs ey yapti Vernon Eniste; Harry'yi dolabinda ziyaret
etti.
Vernon Eniste, kapidan bin güçlükle geçer geçmez, "Mektubum nerede?" dedi Harry. "Kim yazmis?"
"Hiç kimse. Yanlislikla sana yollanmis," diye kestirip atti Vernon Eniste. "Yaktim."
Harry öfkeyle, "Yanlislik yoktu," dedi. "Benim dolabim bile yaziliydi üstünde."
"KES!" diye bagirdi Vernon Eniste, tavandan birkaç örümcek düstü. Derin derin soluk aldi, yüzüne bir
gülücük yerlestirmeye çalisti, herhalde çok aci duyuyordu bundan.
"Sey - evet, Harry -s u dolap. Teyzenle ben düsünüyorduk da... artik içine sigmayacak kadar büyüdün...
Dudleynin ikinci yatak odasina tasinsan fena olmayacak."
"Neden?" dedi Harry.
Enistesi, "Soru sorma!" diye kestirip atti. "Su esyalarini yukari götür, hemen."
Dursley'lerin evinde dört yatak odasi vardi: biri Vernon Eniste'yle Petunia Teyze'nin, biri konuklar
(genellikle Vernon Eniste'nin kardesi Marge) için, biri Dudley'nin yattigi, biri de Dudley'nin ilk yatak
odasina sigmayan oyuncaklarini, esyalarini koydugu oda. Harry'nin, nesi var nesi yoksa dolaptan bu
odaya tasimasi için tek sefer yetti. Yataga oturdu Harry, çevresine bakindi. Buradaki asagi yukari hers ey
kirilmisti. Bir aylik kamera, Dudley'nin bir zamanlar komsu köpegi ezdigi küçük tankin üstündeydi; kös
ede ilk televizyonu duruyordu Dudley'nin, en sevdigi program yayinlanmayinca bir tekmeyle parçalamisti
onu; koca bir kuskafesi vardi, Dudley içindeki papagani okula götürüp bir havali tüfekle degistokusetmis
ti, tüfek raftaydi, ucu, Dudley üstüne oturdugu için, egrilmisti. Öteki raflar kitap doluydu. Odada
dokunulmamisa tek benzeyens eyler onlardi.
Asagidan Dudley'nin annesine bagiran sesi geliyordu: "Onu orada istemiyorum... o oda bana gerekli...
çikarin onu..."
Harry iç çekip yataga uzandi. Daha dün, burada olmak için neler vermezdi. Bugün ise burada
olmaktansa, o mektupla dolabinda olmayi yegtutardi.
Ertesi sabah kahvaltida herkes oldukça sessizdi. Dudleys oktaydi. Çigliklar atmis, babasina Smeltings
bastonuyla vurmus, kendini zorlayarak kusmus, annesini tekmelemis, kaplumbagasini seraya firlatmis, ama
odasini geri alamamisti. Harry dün bu zamanlan düsünüyordu, keske mektubu holde açmisolsaydi.
Vernon Eniste ile Petunia Teyze düsünceli düsünceli birbirlerine göz atiyorlardi.
Posta geldiginde, Harry'ye iyi davranmaya çalisan Vernon Eniste, mektuplari almaya Dudley'yi yolladi.
Holden geçerken Smeltings bastonunu hers eye indirdi Dudley. Sonra bagirdi: "Bir tane daha! Mr H.
Potter, En Küçük Yatak Odasi, 4 Privet Drive -"
Sanki bogazlaniyormusgibi bir çiglik atti Vernon Eniste, yerinden firlayip hole kostu, Harry de pesinden.
Vernon Eniste mektubu alabilmek için Dudley'le güresip onu yere yatirmak zorunda kaldi, dogrusu biraz
güç oldu bu, çünkü Harry de Vernon Eniste'nin arkasina dolanip bogazina sarilmisti. Bir dakika kadar
süren, herkesin Smeltings bastonundan nasibini aldigi o kör-dövüsü sonunda, Vernon Eniste soluk soluga
dogruldu, elinde Harry'nin mektubu vardi.
Harry'ye, "Dogru dolaba - yani, yatak odana," diye gürledi. "Dudley - git - sadece git."
Harry yeni odasini arsinladi da arsinladi. Dolaptan tasindigini biliyordu birileri, ilk mektubu almadigini da
biliyorlardi sanki. Öyleyse bir daha denerlerdi mutlaka. Bu keresinde basariya ulasilmaliydi artik. Bir plan
yapti.
Onarilmisçalar saat ertesi sabah altida çaldi. Harry hemen kapatti onu, sessizce giyindi. Dursleyleri
uyandirmamaliydi. Isiklarin hiçbirini yakmadan asagi süzüldü.
Postaciyi Privet Drive'in kösesinde bekleyecek, dört numaranin mektuplarini alacakti önce. Karanlik
holde usulca ön kapiya dogru yürürken yüregi gümbürdüyordu.
"AAAAAHHHHH!"
Havaya siçradi Harry - paspasta kocaman, yumusak birs eye basmisti - canli birs eye!
Yukarida isiklar yandi, Harry o kocaman yumusaks eyin enistesinin yüzü oldugunu fark etti dehsetle.
Vernon Eniste, sokak kapisinin dibinde, bir uyku tulumunda yatiyordu - besbelli Harry'nin kafasindan
geçeni yapmasina engel olmak için. Yarim saat kadar bagirdi Harry'ye, sonra da gidip çay yapmasini
söyledi. Harry, süngüsü düsük, mutfaga gitti, döndügünde posta gelmisti, Vernon Eniste'nin kucaginda
duruyordu. Harry, yesil mürekkeple yazilmisüç zarf gördü.
"Bana verin -" diye söze basladi, ama Vernon Eniste onun gözleri önünde mektuplari yirtti, paramparça
etti.
Vernon Eniste o gün ise gitmedi. Evde kalip posta kutusunu çiviledi.
Agzi çivi dolu, "Anliyorsun ya," diye açiklama yapti Petunia Teyze'ye, "mektuplari yerine ulastiramazlarsa,
bu isten vazgeçerler."
"Bunun ise yarayacagini pek sanmiyorum, Vernon."
Vernon Eniste, "Bu insanlarin kafasi garip biçimde çalisir, Petunia; sana bana benzemezler," dedi; bu
arada, Petunia Teyze'nin getirdigi bir dilim meyveli pastayla çivi çakmaya çalisiyordu.
Cuma günü on iki mektup geldi Harry'ye. Posta kutusundan geçmedikleri için, kapinin altindan atilmis,
kenarlanndan itilmis, birkaçi da alt kattaki tuvaletin penceresinden tikistirilmisti.
Vernon Eniste evde kaldi yine. Bütün mektuplari yaktiktan sonra eline bir çekiç aldi, kimse disari
çikamasin diye ön kapiyi da, arka kapiyi da tahtalarla bir güzel çiviledi. Çalisirken "Tiptoe through the
Tulips'i mirildaniyor, en ufak bir gürültüde yerinden hopluyordu.
Cumartesi isler çigirindan çikmaya basladi. Harry'ye yazilmisyirmi dört mektup sizdi evin içine; bunlar,
kivrilarak,s askin sütçünün salon penceresinden Petunia Teyze'ye uzattigi iki düzme yumurtanin içlerine tek
tek yerlestirilmisti Vernon Eniste postaneyle mandiraya zehir zemberek telefonlar edip dert anlatacak bir
yetkili bulmaya çalisirken, Petunia Teyze mektuplari mikserde bir güzel parçaladi.
Dudley, Harry'ye, "Seninle konusmak için kim böyle yirtinir ki"' diye sordus askinlikla.
Pazar sabahi, Vernon Eniste kahvalti masasina oturdugunda yorgun, biraz da hasta görünüyordu, ama
mutluydu.
Gazetelerine marmelat bulastirirken, mutluluk içinde, "Pazarlari posta gelmez," diye hatirlatti ötekilere,
"bugün kahrolasi mektuplar yok -"
O anda birs ey vinlayarak indi mutfak bacasindan, Vernon Eniste'nin ensesine kondu. Hemen
arkasindan,s ömineden otuz kirk kadar mektup kursun gibi yagdi. Dursley'ler kaçacak delik aradilar, ama
Harry mektuplardan birini yakalamak için siçradi -
|
|
 |
|
|
|
Sitenin tek amacı kendim yükleyip kendim okumamdır. Hiçbir ticari vs. Amacım yoktur. |
|
|
 |
|
|
|
|